Agiz yassi hucreli karsinomu, agiz kanserlerinin en sik gorulen seklidir ve malign patolojilerin % 90'indan fazlasindan sorumludur. Erken teshis onemlidir. Agiz kanserlerinin tanisinda gecikme, hasta, saglik profesyonelleri veya sistemden kaynaklanabilir. 65 yasindaki erkek bir hastada agizda, gecikmis yassi hucreli karsinom tanisi konulan bir olgu sunulmaktadir. Hasta sol ust cenenin arka bolgesinde yaklasik 2 aydir suren agiz yarasi ve agridan dolayi tip doktoruna gittigini ve 10 gun universite hastanesinde yattigini belirtmistir. Intraoral muayenesinde sol ust 8 numarali disin bukkal ve palatinal bolgesinde ulserasyonlu ve kanamali hiperplastik mukoza saptandi. Ekstraoral muayenesinde sol tarafta hassas, fikse ve sert submandibular ve servikal lenf nodlari belirlendi. Histopatolojik incelemede az diferansiye yassi hucreli karsinom tanisi geldi. Hasta cerrahi tedavi olmayi reddetti. Kemoterapi ve radyoterapi tedavisi gormeye basladie bir sure sonra hayatini kaybetti. Agiz yassi hucreli karsinomunun erken teshis edilmesi zordur. Dolayisiyla, saglik profesyonelleri ve hastalarin iyilesmeyen agiz yaralarina supheli yaklasmalari gerekmektedir.
{"title":"Geç Tanı Konulan Bir Yassı Hücreli Karsinom Olgusu ve Literatürün Gözden Geçirilmesi","authors":"Olgun Topal","doi":"10.20515/OTD.771958","DOIUrl":"https://doi.org/10.20515/OTD.771958","url":null,"abstract":"Agiz yassi hucreli karsinomu, agiz kanserlerinin en sik gorulen seklidir ve malign patolojilerin % 90'indan fazlasindan sorumludur. Erken teshis onemlidir. Agiz kanserlerinin tanisinda gecikme, hasta, saglik profesyonelleri veya sistemden kaynaklanabilir. 65 yasindaki erkek bir hastada agizda, gecikmis yassi hucreli karsinom tanisi konulan bir olgu sunulmaktadir. Hasta sol ust cenenin arka bolgesinde yaklasik 2 aydir suren agiz yarasi ve agridan dolayi tip doktoruna gittigini ve 10 gun universite hastanesinde yattigini belirtmistir. Intraoral muayenesinde sol ust 8 numarali disin bukkal ve palatinal bolgesinde ulserasyonlu ve kanamali hiperplastik mukoza saptandi. Ekstraoral muayenesinde sol tarafta hassas, fikse ve sert submandibular ve servikal lenf nodlari belirlendi. Histopatolojik incelemede az diferansiye yassi hucreli karsinom tanisi geldi. Hasta cerrahi tedavi olmayi reddetti. Kemoterapi ve radyoterapi tedavisi gormeye basladie bir sure sonra hayatini kaybetti. Agiz yassi hucreli karsinomunun erken teshis edilmesi zordur. Dolayisiyla, saglik profesyonelleri ve hastalarin iyilesmeyen agiz yaralarina supheli yaklasmalari gerekmektedir.","PeriodicalId":409672,"journal":{"name":"Osmangazi Journal of Medicine","volume":"40 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2020-09-24","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"128543117","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Cocukluk caginda obezite ve D vitamini eksikligi gunumuzde giderek artan onemli saglik sorunlarindandir. Bu calismada, obez hastalarin vitamin D duzeyleri ile beden kutle indeksi arasindaki iliskiyi incelemek amaclanmistir. Calismaya Cocuk Metabolizma polikliniginde obezite nedeniyle takip edilen ve saglikli beslenme destegi alan 83 cocuk hasta dahil edilmistir. Hastalarin demografik bilgileri, boy-kilo olcumleri alinmis, beden kutle indeksi ve persentil degerleri hesaplanmistir. Hastalarin serum 25 hidroksi vitamin D, insulin, hemoglobin A1C, kolesterol ve trigliserit duzeyleri degerlendirilmistir. Calismaya alinan cocuk hastalarin yas ortalamasi 10.73±3.32 yildir. Hastalarin 25 hidroksi vitamin D duzeylerinin, % 42.6 sinin 10 ng/mL’nin altinda, %47.1’ inin 20-30 ng/mL arasinda oldugu bulunmustur. Cocuk hastalarin %12’si (n=10) fazla kilolu, % 88’i (n=73) obez olarak degerlendirilmis ve fazla kilolu ve obez olarak degerlendirilen cocuklarin serum 25 hidroksi vitamin D, insulin, hemoglobin A1C, kolesterol ve trigliserit duzeyleri arasinda istatistiksel olarak anlamli bir fark saptanmamistir. Buna karsilik vucut agirligi ile 25 hidroksi vitamin D duzeyleri arasinda negatif yonde, vucut agirligi ile insulin ve trigliserit duzeyleri arasinda ise pozitif yonde bir iliski tespit edilmistir. Benzer bicimde, 25 hidroksi vitamin D ile insulin duzeyleri ve trigliserit duzeyleri arasinda ise negatif yonde bir iliski bulunmustur. Bu calisma bolgemizdeki cocuklarin beden kutle indeksi degerleri ve D Vitamini iliskisini ortaya koymakta olup, obez cocuklarda vitamin D duzeylerinin yetersiz duzeyde oldugu, vucut agirligi artisi ile vitamin D duzeyinin azaldigi gorulmustur. Ayrica vitamin D ile insulin ve trigliserit duzeyleri arasinda negatif yonde bir iliski bulunmustur.
{"title":"Obez çocuklarda D vitamini düzeyleri: İnsülin düzeyi ve dislipidemi ile ilişkisinin değerlendirilmesi","authors":"Berna Şeker Yılmaz, Betül Atalay","doi":"10.20515/otd.681619","DOIUrl":"https://doi.org/10.20515/otd.681619","url":null,"abstract":"Cocukluk caginda obezite ve D vitamini eksikligi gunumuzde giderek artan onemli saglik sorunlarindandir. Bu calismada, obez hastalarin vitamin D duzeyleri ile beden kutle indeksi arasindaki iliskiyi incelemek amaclanmistir. Calismaya Cocuk Metabolizma polikliniginde obezite nedeniyle takip edilen ve saglikli beslenme destegi alan 83 cocuk hasta dahil edilmistir. Hastalarin demografik bilgileri, boy-kilo olcumleri alinmis, beden kutle indeksi ve persentil degerleri hesaplanmistir. Hastalarin serum 25 hidroksi vitamin D, insulin, hemoglobin A1C, kolesterol ve trigliserit duzeyleri degerlendirilmistir. Calismaya alinan cocuk hastalarin yas ortalamasi 10.73±3.32 yildir. Hastalarin 25 hidroksi vitamin D duzeylerinin, % 42.6 sinin 10 ng/mL’nin altinda, %47.1’ inin 20-30 ng/mL arasinda oldugu bulunmustur. Cocuk hastalarin %12’si (n=10) fazla kilolu, % 88’i (n=73) obez olarak degerlendirilmis ve fazla kilolu ve obez olarak degerlendirilen cocuklarin serum 25 hidroksi vitamin D, insulin, hemoglobin A1C, kolesterol ve trigliserit duzeyleri arasinda istatistiksel olarak anlamli bir fark saptanmamistir. Buna karsilik vucut agirligi ile 25 hidroksi vitamin D duzeyleri arasinda negatif yonde, vucut agirligi ile insulin ve trigliserit duzeyleri arasinda ise pozitif yonde bir iliski tespit edilmistir. Benzer bicimde, 25 hidroksi vitamin D ile insulin duzeyleri ve trigliserit duzeyleri arasinda ise negatif yonde bir iliski bulunmustur. Bu calisma bolgemizdeki cocuklarin beden kutle indeksi degerleri ve D Vitamini iliskisini ortaya koymakta olup, obez cocuklarda vitamin D duzeylerinin yetersiz duzeyde oldugu, vucut agirligi artisi ile vitamin D duzeyinin azaldigi gorulmustur. Ayrica vitamin D ile insulin ve trigliserit duzeyleri arasinda negatif yonde bir iliski bulunmustur.","PeriodicalId":409672,"journal":{"name":"Osmangazi Journal of Medicine","volume":"2 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2020-09-15","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"121545917","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Ezgi Eroglu, Nuşin Harmanci, E. Yıldırım, B. Sirmagul
Terapotik ilac duzeyi izlemi (TIDI), epilepsi tedavisinde oldugu gibi bir hastanin tedavisinin planlanmasinda ve optimize edilmesinde onemli bir rol oynamaktadir. Epilepsi tedavisinde antiepileptik ilaclarin (AEI) duzeyinin izlenmesi, karmasik farmakokinetik ozellikleri, dar terapotik indeksleri ve genis fluktuasyonlari nedeniyle cok onemlidir. Bu calismada laboratuvarimizda en cok uygulanan gruplardan biri olan AEI'nin 5 yillik TIDI sonuclarini yas, cinsiyet ve plazma konsantrasyonlari acisindan (terapotik limtlerine gore) arastirmayi amacladik. Ayrica epilepsi hastalarini teshis ve tedavi eden klinisyenlere rehberlik etmeyi amacladik. Bu calisma 2013-2018 yillari arasinda Eskisehir Osmangazi Universitesi Hastanesi'ndeki hastalarin TIDI sonuclarini retrospektif olarak analiz etmek icin yapildi. AEI seviyeleri referans araligi altinda, referans araligi icinde ve ustunde olarak siniflandirildi. Izlenen ilaclar valproik asit, karbamazepin, fenitoin, fenobarbital ve levetirasetam’di. Valproik asit, karbamazepin, levetirasetam ve fenobarbital icin analiz edilen tum ilac seviyesi sonuclari yuzdeleri referans araligindaydi. Fenitoin genis fluktuasyon gosterdi ve terapotik duzeyi oldukca yuksekti. Uygulamada, TIDI'nin, bireysel hastalarin cevabinda ayarlama yapilmasinin ilacin dozajinda yardimci oldugu bulunmustur.
{"title":"Therapeutic Drug Monitoring of Antiepileptic Drugs in Turkey: Five Years’ Experiences","authors":"Ezgi Eroglu, Nuşin Harmanci, E. Yıldırım, B. Sirmagul","doi":"10.20515/OTD.767494","DOIUrl":"https://doi.org/10.20515/OTD.767494","url":null,"abstract":"Terapotik ilac duzeyi izlemi (TIDI), epilepsi tedavisinde oldugu gibi bir hastanin tedavisinin planlanmasinda ve optimize edilmesinde onemli bir rol oynamaktadir. Epilepsi tedavisinde antiepileptik ilaclarin (AEI) duzeyinin izlenmesi, karmasik farmakokinetik ozellikleri, dar terapotik indeksleri ve genis fluktuasyonlari nedeniyle cok onemlidir. Bu calismada laboratuvarimizda en cok uygulanan gruplardan biri olan AEI'nin 5 yillik TIDI sonuclarini yas, cinsiyet ve plazma konsantrasyonlari acisindan (terapotik limtlerine gore) arastirmayi amacladik. Ayrica epilepsi hastalarini teshis ve tedavi eden klinisyenlere rehberlik etmeyi amacladik. Bu calisma 2013-2018 yillari arasinda Eskisehir Osmangazi Universitesi Hastanesi'ndeki hastalarin TIDI sonuclarini retrospektif olarak analiz etmek icin yapildi. AEI seviyeleri referans araligi altinda, referans araligi icinde ve ustunde olarak siniflandirildi. Izlenen ilaclar valproik asit, karbamazepin, fenitoin, fenobarbital ve levetirasetam’di. Valproik asit, karbamazepin, levetirasetam ve fenobarbital icin analiz edilen tum ilac seviyesi sonuclari yuzdeleri referans araligindaydi. Fenitoin genis fluktuasyon gosterdi ve terapotik duzeyi oldukca yuksekti. Uygulamada, TIDI'nin, bireysel hastalarin cevabinda ayarlama yapilmasinin ilacin dozajinda yardimci oldugu bulunmustur.","PeriodicalId":409672,"journal":{"name":"Osmangazi Journal of Medicine","volume":"18 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2020-08-04","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"127153636","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Aralik 2019’da Cin’de etiyolojisi bilinmeyen pnomoni vakalari bildirmis olup daha once insanlarda tespit edilmemis yeni bir coronavirus’un hastaliga neden oldugu tespit edilmistir. 2002 yilinda salgin yapan SARS-CoV virusuna olan benzerliginden dolayi SARS-CoV-2 olarak adlandirilmis, virusun yol actigi klinik hastaliga da Coronavirus Hastaligi-2019 (Coronavirus Disease – 2019, COVID-19) adi verilmistir. Hastaligin patofizyolojisi uzerine yapilan ilk calismalarda SARS-CoV-2’nin hucreye giris reseptoru olarak Anjiyotensin Donusturucu Enzim2 (ACE2)’yi kullandigi saptanmistir. Hastaligin Renin Anjiyotensin Aldosteron Sistemi (RAAS) blokerlerinin siklikla kullanildigi hasta gruplarinda (hipertansiyon, kardiyovaskuler hastaliklar) daha sik ve agir seyrettiginin gorulmesi RAAS blokeri olarak kullanilan Anjiyotensin Donusturucu Enzim (ACE) Inhibitorleri ve Anjiyotensin Reseptor Blokorlerinin (ARB) kullanimi ile ilgili endiselere yol acmistir. COVID-19 pandemisinin basindan itibaren bilim dunyasinda bu konu ile ilgili bir cok farkli gorusler bildirilmis, calismalar yapilmis ve yapilmaya devam etmektedir. Bu yazida, COVID-19 ve RAAS arasindaki iliski ve COVID-19 hastalarinda ACEI/ARB kullaniminin potansiyel etkileri guncel literatur esliginde gozden gecirilmistir.
{"title":"Güncel Veriler Işığında COVID-19 ve Renin Anjiyotensin Aldosteron Sistemi İlişkisi","authors":"İ̇̇mdat Eroğlu, O. Uyaroğlu, Gülay Sain Güven","doi":"10.20515/otd.756606","DOIUrl":"https://doi.org/10.20515/otd.756606","url":null,"abstract":"Aralik 2019’da Cin’de etiyolojisi bilinmeyen pnomoni vakalari bildirmis olup daha once insanlarda tespit edilmemis yeni bir coronavirus’un hastaliga neden oldugu tespit edilmistir. 2002 yilinda salgin yapan SARS-CoV virusuna olan benzerliginden dolayi SARS-CoV-2 olarak adlandirilmis, virusun yol actigi klinik hastaliga da Coronavirus Hastaligi-2019 (Coronavirus Disease – 2019, COVID-19) adi verilmistir. Hastaligin patofizyolojisi uzerine yapilan ilk calismalarda SARS-CoV-2’nin hucreye giris reseptoru olarak Anjiyotensin Donusturucu Enzim2 (ACE2)’yi kullandigi saptanmistir. Hastaligin Renin Anjiyotensin Aldosteron Sistemi (RAAS) blokerlerinin siklikla kullanildigi hasta gruplarinda (hipertansiyon, kardiyovaskuler hastaliklar) daha sik ve agir seyrettiginin gorulmesi RAAS blokeri olarak kullanilan Anjiyotensin Donusturucu Enzim (ACE) Inhibitorleri ve Anjiyotensin Reseptor Blokorlerinin (ARB) kullanimi ile ilgili endiselere yol acmistir. COVID-19 pandemisinin basindan itibaren bilim dunyasinda bu konu ile ilgili bir cok farkli gorusler bildirilmis, calismalar yapilmis ve yapilmaya devam etmektedir. Bu yazida, COVID-19 ve RAAS arasindaki iliski ve COVID-19 hastalarinda ACEI/ARB kullaniminin potansiyel etkileri guncel literatur esliginde gozden gecirilmistir.","PeriodicalId":409672,"journal":{"name":"Osmangazi Journal of Medicine","volume":"1 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2020-08-04","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"129266044","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
2002 ve 2012 yillarinda onceki koronavavirus salginlari olan Şiddetli akut solunum sendromu koronavirus (SARS‐ CoV) ve Ortadogu solunum sendromu koronavirus (MERS ‐ CoV) ortaya cikmisti. Sonrasinda Aralik 2019'da Cin'in Hubei eyaleti Wuhan Şehrinde SARS‐CoV‐2 adinda bir baska yuksek derecede patojenik koronavirus ortaya cikti ve hizla tum dunyaya yayildi. 11 Mart 2020 tarihinde hastalik pandemi, yani kuresel salgin hastalik olarak ilan edilmistir. Dunya Saglik Orgutu (DSO) tarafindan COVID-19 olarak adlandirilan bu virus, inhalasyon veya enfekte damlacik yoluyla bulasir ve kulucka suresi 2 ila 14 gun arasinda degismektedir. Virus, halsizlik, kuru oksuruk, ates, bulanti, kusma, koku kaybi, bas agrisi ve en onemlisi solunum sikintisina neden olmaktadir. Bircok insan asemptomatiktir. Hastalik cogu insanda hafif seyreder; bazilarinda (genellikle yaslilar ve kronik hastaligi olanlarda) pnomoniye, akut solunum sikintisi sendromuna (ARDS) ve coklu organ fonksiyon bozukluguna ilerleyebilir. Vaka olum oraninin % 2 ile % 3 arasinda oldugu tahmin edilmektedir. SARS-CoV-2, konakci hucreleri anjiyotensin donusturucu enzim 2 (ACE2) reseptorleri yoluyla enfekte eder. Artan kanitlar, koronaviruslerin her zaman solunum yollariyla sinirli olmadigini, ACE2 reseptorlerinin bulundugu pek cok organi istila edebileceklerini gostermektedir. Dunya genelinde ilk vakanin ciktigi Aralik 2019’dan bu yana 8 aylik sure icerisinde vaka sayisi 14 milyonu, olu sayisi 619 bini gecmistir. Turkiye’de ise COVID-19 pozitif vaka sayisi 225 bine yaklasmis olup maalesef aramizdan ayrilan insan sayisi 5500'u gecmistir. Bu derlemede COVID-19 nedeniyle hayatini kaybetmis insanlara ait farkli organlardan alinan biyopsi orneklerinin histopatolojik bulgulari bildirilmektedir.
{"title":"Covıd-19’a Histopatolojik Bir Bakış: Akciğer, Böbrek, Beyin, Karaciğer","authors":"Nuriye Ezgi Bektur Aykanat","doi":"10.20515/otd.746050","DOIUrl":"https://doi.org/10.20515/otd.746050","url":null,"abstract":"2002 ve 2012 yillarinda onceki koronavavirus salginlari olan Şiddetli akut solunum sendromu koronavirus (SARS‐ CoV) ve Ortadogu solunum sendromu koronavirus (MERS ‐ CoV) ortaya cikmisti. Sonrasinda Aralik 2019'da Cin'in Hubei eyaleti Wuhan Şehrinde SARS‐CoV‐2 adinda bir baska yuksek derecede patojenik koronavirus ortaya cikti ve hizla tum dunyaya yayildi. 11 Mart 2020 tarihinde hastalik pandemi, yani kuresel salgin hastalik olarak ilan edilmistir. Dunya Saglik Orgutu (DSO) tarafindan COVID-19 olarak adlandirilan bu virus, inhalasyon veya enfekte damlacik yoluyla bulasir ve kulucka suresi 2 ila 14 gun arasinda degismektedir. Virus, halsizlik, kuru oksuruk, ates, bulanti, kusma, koku kaybi, bas agrisi ve en onemlisi solunum sikintisina neden olmaktadir. Bircok insan asemptomatiktir. Hastalik cogu insanda hafif seyreder; bazilarinda (genellikle yaslilar ve kronik hastaligi olanlarda) pnomoniye, akut solunum sikintisi sendromuna (ARDS) ve coklu organ fonksiyon bozukluguna ilerleyebilir. Vaka olum oraninin % 2 ile % 3 arasinda oldugu tahmin edilmektedir. SARS-CoV-2, konakci hucreleri anjiyotensin donusturucu enzim 2 (ACE2) reseptorleri yoluyla enfekte eder. Artan kanitlar, koronaviruslerin her zaman solunum yollariyla sinirli olmadigini, ACE2 reseptorlerinin bulundugu pek cok organi istila edebileceklerini gostermektedir. Dunya genelinde ilk vakanin ciktigi Aralik 2019’dan bu yana 8 aylik sure icerisinde vaka sayisi 14 milyonu, olu sayisi 619 bini gecmistir. Turkiye’de ise COVID-19 pozitif vaka sayisi 225 bine yaklasmis olup maalesef aramizdan ayrilan insan sayisi 5500'u gecmistir. Bu derlemede COVID-19 nedeniyle hayatini kaybetmis insanlara ait farkli organlardan alinan biyopsi orneklerinin histopatolojik bulgulari bildirilmektedir.","PeriodicalId":409672,"journal":{"name":"Osmangazi Journal of Medicine","volume":"1 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2020-08-04","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"128133921","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
N. Ş. Y. Bilge, Muzaffer Bi̇lgi̇n, Timuçin Kaşifoğlu
Behcet hastaligi, tekrarlayan oral ve genital ulserler, uveit ve tipik cilt lezyonlari ile bilinen sistemik bir vaskulittir. Notrofil-lenfosit orani (NLO) inflamasyon gostergesi olarak kullanilmasi arastirilan bir belirtectir ve ozellikle sub-klinik inflamasyon belirteci olarak kabul edilmektedir.Bu calismanin amaci vaskuler ve mukokutanoz tutulumu olan Behcet hastalarinda NLO’nun degerlendirilmesi ve saglikli kisilerden olusan kontrol grubu ile karsilastirilmasidir. Calismaya tromboz oykusu olan 20 Behcet hastasi (Grup 1), mukokutanoz tutulumu olan 20 Behcet hastasi (Grup 2) ve 20 saglikli gonullu (Grup 3) dahil edildi.Hastalarin dosyalari retrospektif incelendi, tam kan testindeki notrofil ve lenfosit degerleri kullanilarak NLO aritmetik olarak hesaplandi. Yas ve cinsiyet dagilimi gruplar arasi fark gostermemekteydi (p: 0,416 ve p:0,442, sirasiyla). Tam kan sayimi parametreleri degerlendirildiginde Grup 1’in hemoglobin degeri en dusuk, lokosit ve mutlak notrofil degerleri en yuksekti (p:0,045,p:0,033 ve p:0,003, sirasiyla). Grup 1’in NLO’ nun diger iki gruba gore yuksek oldugu, Grup 2 ve 3 arasinda fark olmadigi saptandi. (p:0,016; coklu analizde 1 vs 2; p:0,009, 1 vs 3; p:0,018,1 vs 3; p:0,807). Grup 1’de NLO ile hastalik aktivitesi ve siddeti arasindaki iliski incelendiginde korelasyon saptanmadi (aktivite icin: r:-0,212, p: 0,370 ve siddet icin r: -0,223, p: 0.344, sirasiyla). C-RP ile NLO korelasyonu sadece Grup 1’de saptanirken (r: 0,634, p: 0,03) hicbir grupta ESH ile NLO korelasyonu saptanmadi (p>0,05). Sonuc olarak,NLO’nun trombozu olan Behcet hastalarinda mukokutanoz tutulumlu olanlara veya saglikli kontrollere gore artmis oldugunu gosterdik. NLO, Behcet hastaligi gibi spesifik bir laboratuar gostergesi olmayan durumlarda artmis inflamasyonu veya hastalik aktivitesini degerlendirmede faydali olabilir.
{"title":"Nötrofil-Lenfosit Oranı Vasküler Behçet Hastalığı için Yeni Bir Belirteç Olabilir mi?","authors":"N. Ş. Y. Bilge, Muzaffer Bi̇lgi̇n, Timuçin Kaşifoğlu","doi":"10.20515/otd.705037","DOIUrl":"https://doi.org/10.20515/otd.705037","url":null,"abstract":"Behcet hastaligi, tekrarlayan oral ve genital ulserler, uveit ve tipik cilt lezyonlari ile bilinen sistemik bir vaskulittir. Notrofil-lenfosit orani (NLO) inflamasyon gostergesi olarak kullanilmasi arastirilan bir belirtectir ve ozellikle sub-klinik inflamasyon belirteci olarak kabul edilmektedir.Bu calismanin amaci vaskuler ve mukokutanoz tutulumu olan Behcet hastalarinda NLO’nun degerlendirilmesi ve saglikli kisilerden olusan kontrol grubu ile karsilastirilmasidir. Calismaya tromboz oykusu olan 20 Behcet hastasi (Grup 1), mukokutanoz tutulumu olan 20 Behcet hastasi (Grup 2) ve 20 saglikli gonullu (Grup 3) dahil edildi.Hastalarin dosyalari retrospektif incelendi, tam kan testindeki notrofil ve lenfosit degerleri kullanilarak NLO aritmetik olarak hesaplandi. Yas ve cinsiyet dagilimi gruplar arasi fark gostermemekteydi (p: 0,416 ve p:0,442, sirasiyla). Tam kan sayimi parametreleri degerlendirildiginde Grup 1’in hemoglobin degeri en dusuk, lokosit ve mutlak notrofil degerleri en yuksekti (p:0,045,p:0,033 ve p:0,003, sirasiyla). Grup 1’in NLO’ nun diger iki gruba gore yuksek oldugu, Grup 2 ve 3 arasinda fark olmadigi saptandi. (p:0,016; coklu analizde 1 vs 2; p:0,009, 1 vs 3; p:0,018,1 vs 3; p:0,807). Grup 1’de NLO ile hastalik aktivitesi ve siddeti arasindaki iliski incelendiginde korelasyon saptanmadi (aktivite icin: r:-0,212, p: 0,370 ve siddet icin r: -0,223, p: 0.344, sirasiyla). C-RP ile NLO korelasyonu sadece Grup 1’de saptanirken (r: 0,634, p: 0,03) hicbir grupta ESH ile NLO korelasyonu saptanmadi (p>0,05). Sonuc olarak,NLO’nun trombozu olan Behcet hastalarinda mukokutanoz tutulumlu olanlara veya saglikli kontrollere gore artmis oldugunu gosterdik. NLO, Behcet hastaligi gibi spesifik bir laboratuar gostergesi olmayan durumlarda artmis inflamasyonu veya hastalik aktivitesini degerlendirmede faydali olabilir.","PeriodicalId":409672,"journal":{"name":"Osmangazi Journal of Medicine","volume":"35 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2020-06-23","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"114712893","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Dyke-Davidoff-Masson Sendromu(DDMS) nadir gorulen, temel olarak serebral hemiatrofi, karsi tarafta hemipleji/hemiparezi, epilepsi ve mental retardasyon ile karakterize bir hastaliktir. Etiyolojisine gore akut DDMS ve konjenital DDMS olarak ayrilir. Retrospektif olarak yapilan bu calismada cocuk norolojisi kliniginde DDMS tanisi ile takip edilen hastalarin demografik, klinik ve radyolojik bulgularinin sunulmasi amaclanmistir. Calismaya 7 erkek 3 kiz olmak uzere 10 hasta dahil edildi. Hastalarin yas ortalamasi 8.3±1.2 yildi. Calismamizda 8 hasta konjenital DDMS, perinatal serebral iskemisi olan bir hasta ve merkezi sinir sistemi enfeksiyonu geciren bir hasta olmak uzere toplam 2 hasta ise akut DDMS olarak kabul edildi. Yedi hastada sol, 3 hastada ise sag serebral hemiatrofi vardi. Yedi hastada hemiatrofi tarafinda ensefalomalazik degisiklikler ve 7 hastada hemiatrofi tarafinda lateral ventrikul dilatasyonu saptandi. Tum hastalarda epilepsi vardi ve 5’i direncli epilepsi hastasiydi. Ortalama DDMS tanisi konuldugu yas 7±1.08 yil, ilk beyin goruntulemesi yapilan yas ise 3.4±1.2 yildi. Hastalarin ilk beyin goruntuleme yaslari ile DDMS olarak tani konulduklari yas arasinda yaklasik 2 kat fark var olmasi, DDMS’ nin bilinirliginin yeterli olmadigini dusundurmektedir. Hemipleji/hemiparezi, epilepsi ve mental retardasyonu olan, beyin goruntulemesinde hemiatrofi saptanan hastalarda DDMS mutlaka on tanilar arasinda yer almalidir.
{"title":"Dyke-Davidoff-Masson Sendromlu Olguların Değerlendirilmesi","authors":"Ozan Koçak","doi":"10.20515/otd.739781","DOIUrl":"https://doi.org/10.20515/otd.739781","url":null,"abstract":"Dyke-Davidoff-Masson Sendromu(DDMS) nadir gorulen, temel olarak serebral hemiatrofi, karsi tarafta hemipleji/hemiparezi, epilepsi ve mental retardasyon ile karakterize bir hastaliktir. Etiyolojisine gore akut DDMS ve konjenital DDMS olarak ayrilir. Retrospektif olarak yapilan bu calismada cocuk norolojisi kliniginde DDMS tanisi ile takip edilen hastalarin demografik, klinik ve radyolojik bulgularinin sunulmasi amaclanmistir. Calismaya 7 erkek 3 kiz olmak uzere 10 hasta dahil edildi. Hastalarin yas ortalamasi 8.3±1.2 yildi. Calismamizda 8 hasta konjenital DDMS, perinatal serebral iskemisi olan bir hasta ve merkezi sinir sistemi enfeksiyonu geciren bir hasta olmak uzere toplam 2 hasta ise akut DDMS olarak kabul edildi. Yedi hastada sol, 3 hastada ise sag serebral hemiatrofi vardi. Yedi hastada hemiatrofi tarafinda ensefalomalazik degisiklikler ve 7 hastada hemiatrofi tarafinda lateral ventrikul dilatasyonu saptandi. Tum hastalarda epilepsi vardi ve 5’i direncli epilepsi hastasiydi. Ortalama DDMS tanisi konuldugu yas 7±1.08 yil, ilk beyin goruntulemesi yapilan yas ise 3.4±1.2 yildi. Hastalarin ilk beyin goruntuleme yaslari ile DDMS olarak tani konulduklari yas arasinda yaklasik 2 kat fark var olmasi, DDMS’ nin bilinirliginin yeterli olmadigini dusundurmektedir. Hemipleji/hemiparezi, epilepsi ve mental retardasyonu olan, beyin goruntulemesinde hemiatrofi saptanan hastalarda DDMS mutlaka on tanilar arasinda yer almalidir.","PeriodicalId":409672,"journal":{"name":"Osmangazi Journal of Medicine","volume":"1 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2020-06-23","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"128668114","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Primer immun yetmezliklerde enfeksiyonlarin onlenmesinde immunglobulin tedavisi uygulanmaktadir. Son yillarda intravenoz yerine subkutan tedavi tercih edilmektedir. Bu calismada merkezimizde primer immun yetmezlik nedeniyle subkutan immunglobulin tedavisine gecilen hastalarin demografik ve klinik ozellikleri verilmistir. 2014-2017 yillari arasinda Eskisehir Osmangazi Universitesi Tip Fakultesi Cocuk Alerji ve Immunoloji kliniginde primer immun yetmezlik tanisi ile subkutan tedaviye gecilen hastalarin dosyalari retrospektif olarak incelendi. Calismaya primer immun yetmezlik tanili 15 hasta alindi. Hastalarin 9 (%60)’u erkek idi, yaslari en dusuk 10 ay - en yuksek 15 yil olarak saptandi. Hastalarin uc tanesinde ataksi telenjektazi (%20), uc tanesinde ortak degisken immun yetmezlik (%20), 3 tanesinde X’e bagli agamaglobulinemi (%20), bir tanesinde otozomal resesif agamaglobulinemi (%6.6), iki tanesinde siniflandirilamayan hipogamaglobulinemi (%13.2), bir tanesinde gecici hipogamaglobulinemi (%6.6), bir tanesinde hiperimmunglobulin E sendromu (%6.6) ve bir tanesinde hiperimmunglobulin M sendromu (%6.6) tanisi mevcuttu. Ataksi telenjektazi ile takip edilen 3 hastanin 2’si subkutan immunglobulin tedavisinin 1. yilinda gecirdikleri enfeksiyon nedeniyle hastaneye yatirilarak tedavi edildiler. Diger hastalarin 2 yillik izlem surecinde hastane yatisi gerektirecek enfeksiyonu kaydedilmedi. Tum hastalar sonraki takiplerinde subkutan yolu tercih edeceklerini belirttiler. Sonuc olarak; subkutan yolla immunglobulin tedavisi, etkin, kolay ve emniyetli bir secenektir.
{"title":"Primer İmmün Yetmezlik Tanısıyla Subkutan İmmünglobülin Alan Hastalarımızın Klinik İzlemi","authors":"Hülya Anıl, Koray Harmancı, Müge Akyüz","doi":"10.20515/otd.748825","DOIUrl":"https://doi.org/10.20515/otd.748825","url":null,"abstract":"Primer immun yetmezliklerde enfeksiyonlarin onlenmesinde immunglobulin tedavisi uygulanmaktadir. Son yillarda intravenoz yerine subkutan tedavi tercih edilmektedir. Bu calismada merkezimizde primer immun yetmezlik nedeniyle subkutan immunglobulin tedavisine gecilen hastalarin demografik ve klinik ozellikleri verilmistir. 2014-2017 yillari arasinda Eskisehir Osmangazi Universitesi Tip Fakultesi Cocuk Alerji ve Immunoloji kliniginde primer immun yetmezlik tanisi ile subkutan tedaviye gecilen hastalarin dosyalari retrospektif olarak incelendi. Calismaya primer immun yetmezlik tanili 15 hasta alindi. Hastalarin 9 (%60)’u erkek idi, yaslari en dusuk 10 ay - en yuksek 15 yil olarak saptandi. Hastalarin uc tanesinde ataksi telenjektazi (%20), uc tanesinde ortak degisken immun yetmezlik (%20), 3 tanesinde X’e bagli agamaglobulinemi (%20), bir tanesinde otozomal resesif agamaglobulinemi (%6.6), iki tanesinde siniflandirilamayan hipogamaglobulinemi (%13.2), bir tanesinde gecici hipogamaglobulinemi (%6.6), bir tanesinde hiperimmunglobulin E sendromu (%6.6) ve bir tanesinde hiperimmunglobulin M sendromu (%6.6) tanisi mevcuttu. Ataksi telenjektazi ile takip edilen 3 hastanin 2’si subkutan immunglobulin tedavisinin 1. yilinda gecirdikleri enfeksiyon nedeniyle hastaneye yatirilarak tedavi edildiler. Diger hastalarin 2 yillik izlem surecinde hastane yatisi gerektirecek enfeksiyonu kaydedilmedi. Tum hastalar sonraki takiplerinde subkutan yolu tercih edeceklerini belirttiler. Sonuc olarak; subkutan yolla immunglobulin tedavisi, etkin, kolay ve emniyetli bir secenektir.","PeriodicalId":409672,"journal":{"name":"Osmangazi Journal of Medicine","volume":"36 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2020-06-23","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"116959384","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}