Pub Date : 2022-12-20DOI: 10.22312/sdusbed.1202809
Cansu ONLEN GUNERİ, Suna Kizilyildirim
Amaç: Escherichia coli (E.coli) O157:H7 insan sağlığı açısından önemli morbidite ve mortalite nedenlerinden biridir. E. coli O157:H7’ye bağlı enfeksiyonların çoğunluğu gıda kaynaklıdır. Bu çalışmada, Mersin ilinde tüketime sunulan çiğ sütlerde E. coli O157:H7 prevelansının tespiti amaçlanmıştır.Materyal ve Metot: Mersin ilinde çeşitli pazar ve bakkallarda satışa sunulan 60 adet çiğ süt örneği incelenmiştir. Her bir süt numunesi steril kaba alınmış olup, soğuk zincirde bakteriyoloji laboratuvarına getirilmiştir. Süt örneklerinden 25 ml olacak şekilde alınarak, zenginleştirme işlemi için 225 ml olarak hazırlanan Triptic Soy Broth'a inoküle edilmiştir. Zenginleştirme işlemi sonrasında, MacConkey veya Eozin Metilen Blue (EMB) agara kültüre edilmiştir. İnkübasyon sonunda üreyen şüpheli koloniler IMVIC testi ile E. coli olarak doğrulandıktan sonra E. coli O157:H7 araştırılması için Sorbitol-Mac-Conkey (SMAC) agar üzerine inoküle edilmiştir. Soyutlanan izolatlar antimikrobiyal direnç profilleri açısından araştırılmak üzere Clinical and Laboratory Standards Institute (CLSI) kılavuzlarına göre Kirby Bauer disk difüzyon yöntemi ile antibiyotik duyarlılık testi yapılmıştır. Bulgular: Analize alınan 60 adet çiğ süt örneğinin iki tanesinde (%3,3) E. coli O157:H7 soyutlanmıştır. E. coli O157:H7 izolatlarının ampisilin ve kloramfenikole karşı dirençli olduğu, gentamisin ve siprofloksasine ise yalnızca birinin dirençli iken diğer izolatın duyarlı olduğu bulundu. Ayrıca her iki izolatın da tetrasiklin, nalidiksik asit ve sefuroksime karşı duyarlı olduğu görüldü.Sonuç: Çiğ süt ve süt ürünlerinin E. coli O157:H7 için kaynak olabileceği ve halk sağlığı açısından risk teşkil edebileceği sonucuna varılmıştır.
{"title":"Tüketime Sunulan Çiğ Sütlerde Escherichia coli O157:H7 Araştırılması","authors":"Cansu ONLEN GUNERİ, Suna Kizilyildirim","doi":"10.22312/sdusbed.1202809","DOIUrl":"https://doi.org/10.22312/sdusbed.1202809","url":null,"abstract":"Amaç: Escherichia coli (E.coli) O157:H7 insan sağlığı açısından önemli morbidite ve mortalite nedenlerinden biridir. E. coli O157:H7’ye bağlı enfeksiyonların çoğunluğu gıda kaynaklıdır. Bu çalışmada, Mersin ilinde tüketime sunulan çiğ sütlerde E. coli O157:H7 prevelansının tespiti amaçlanmıştır.Materyal ve Metot: Mersin ilinde çeşitli pazar ve bakkallarda satışa sunulan 60 adet çiğ süt örneği incelenmiştir. Her bir süt numunesi steril kaba alınmış olup, soğuk zincirde bakteriyoloji laboratuvarına getirilmiştir. Süt örneklerinden 25 ml olacak şekilde alınarak, zenginleştirme işlemi için 225 ml olarak hazırlanan Triptic Soy Broth'a inoküle edilmiştir. Zenginleştirme işlemi sonrasında, MacConkey veya Eozin Metilen Blue (EMB) agara kültüre edilmiştir. İnkübasyon sonunda üreyen şüpheli koloniler IMVIC testi ile E. coli olarak doğrulandıktan sonra E. coli O157:H7 araştırılması için Sorbitol-Mac-Conkey (SMAC) agar üzerine inoküle edilmiştir. Soyutlanan izolatlar antimikrobiyal direnç profilleri açısından araştırılmak üzere Clinical and Laboratory Standards Institute (CLSI) kılavuzlarına göre Kirby Bauer disk difüzyon yöntemi ile antibiyotik duyarlılık testi yapılmıştır. Bulgular: Analize alınan 60 adet çiğ süt örneğinin iki tanesinde (%3,3) E. coli O157:H7 soyutlanmıştır. E. coli O157:H7 izolatlarının ampisilin ve kloramfenikole karşı dirençli olduğu, gentamisin ve siprofloksasine ise yalnızca birinin dirençli iken diğer izolatın duyarlı olduğu bulundu. Ayrıca her iki izolatın da tetrasiklin, nalidiksik asit ve sefuroksime karşı duyarlı olduğu görüldü.Sonuç: Çiğ süt ve süt ürünlerinin E. coli O157:H7 için kaynak olabileceği ve halk sağlığı açısından risk teşkil edebileceği sonucuna varılmıştır.","PeriodicalId":448097,"journal":{"name":"SDÜ SAĞLIK BİLİMLERİ DERGİSİ","volume":"29 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2022-12-20","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"127135995","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Pub Date : 2022-12-20DOI: 10.22312/sdusbed.1133050
Ş. Çakir, A. Tuncer, M. Arpaci, Mine ARGALI DENIZ
The study aimed to investigate the short-term effects of radial nerve self-mobilization [RNSM], manual therapy [MT], and extracorporeal shock wave therapy [ESWT] on pain, pain-free grip strength, functional status, and patient satisfaction in patients with Lateral Epicondylitis [LE] and to determine the superiority of these methods to each other. 48 patients diagnosed with LE were included in the study and were randomly divided into three groups. RNSM was applied to all patients as a home program. The first group [n=16] received only the RNSM as a home program, the MT group [n=16] received MT combined with RNSM, and the ESWT group [n=16] received ESWT combined with RNSM. The RNSM was applied five days per week, and the MT and ESWT for two sessions per week for three weeks. Pain severity, pain-free handgrip strength, functionality levels, and patient satisfaction were evaluated before and after three weeks of treatment. The pain level significantly decreased, and handgrip strength and functionality increased in all groups after three weeks [p<0.001]. In comparison between the groups, the decrease in pain level, the increase in maximum grip strength, and patients' overall satisfaction scores were found to be higher in the MT group than in the ESWT, and only the RNSM groups [p<0.05]. MT application combined with radial nerve self-mobilization exercises in the treatment of LE appears to be more effective.
{"title":"A Comparison of the Short-Term Efficacy of Physiotherapy Approaches in Patients with Lateral Epicondylitis","authors":"Ş. Çakir, A. Tuncer, M. Arpaci, Mine ARGALI DENIZ","doi":"10.22312/sdusbed.1133050","DOIUrl":"https://doi.org/10.22312/sdusbed.1133050","url":null,"abstract":"The study aimed to investigate the short-term effects of radial nerve self-mobilization [RNSM], manual therapy [MT], and extracorporeal shock wave therapy [ESWT] on pain, pain-free grip strength, functional status, and patient satisfaction in patients with Lateral Epicondylitis [LE] and to determine the superiority of these methods to each other. 48 patients diagnosed with LE were included in the study and were randomly divided into three groups. RNSM was applied to all patients as a home program. The first group [n=16] received only the RNSM as a home program, the MT group [n=16] received MT combined with RNSM, and the ESWT group [n=16] received ESWT combined with RNSM. The RNSM was applied five days per week, and the MT and ESWT for two sessions per week for three weeks. Pain severity, pain-free handgrip strength, functionality levels, and patient satisfaction were evaluated before and after three weeks of treatment. The pain level significantly decreased, and handgrip strength and functionality increased in all groups after three weeks [p<0.001]. In comparison between the groups, the decrease in pain level, the increase in maximum grip strength, and patients' overall satisfaction scores were found to be higher in the MT group than in the ESWT, and only the RNSM groups [p<0.05]. MT application combined with radial nerve self-mobilization exercises in the treatment of LE appears to be more effective.","PeriodicalId":448097,"journal":{"name":"SDÜ SAĞLIK BİLİMLERİ DERGİSİ","volume":"23 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2022-12-20","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"130437448","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Pub Date : 2022-12-20DOI: 10.22312/sdusbed.1199528
Dilek AŞCI ÇELİK, Vehbi Atahan Toğay
Giriş: Rotenon, bir taşıyıcıdan bağımsız olarak hücresel membranları kolayca geçen, lipofilik, geniş spektrumlu insektisit ve pisisit sınıfı bir pestisittir. Bu çalışmada Rotenon’un insan periferik kan lenfositlerinde DNA üzerine olan etkisi comet metodu ile değerlendirilmiştir.Materyal-Metot: Çalışmada 4 erkek 4 kadın toplam 8 gönüllüden alınan periferik kan lenfositleri Rotenon ile 10, 50 veya 100 µM olmak üzere üç farklı dozda ve her bir doz için 1, 2 veya 4 saat olmak üzere üç farklı sürede muamele edilmiştir. Comet metodu uygulanmış ve kuyruk DNA yüzdesi parametresi DNA hasarının göstergesi olarak negatif ve pozitif kontrol grupları ile istatiksel olarak karşılaştırılmıştır.Bulgular: Rotenon uygulamaları inkübasyon saatine ve doza bağlı olarak farklı sonuçlar ortaya koymuştur. 10 veya 50 µM Rotenon ile 1 s ve 2 s inkübasyon uygulanan gruplar negatif kontrol gruplarına kıyasla DNA hasarında artışa sebep olmuş ancak bu artış istatistiksel olarak anlamlı bulunmamıştır (p>0,05). 100 µM doz ile 1 ve 2 s inkübasyon uygulanan gruplar, kontrol gruplarına kıyasla DNA hasarında anlamlı artışa sebep olmuştur (p<0,05). 10, 50 veya 100 µM Rotenon ile 4 s inkübasyon uygulanan gruplarda negatif kontrol grubuna kıyasla DNA hasarında anlamlı seviyede artış tespit edilmiştir (p<0,05).Sonuç: Rotenon maruziyeti kısa süreli ve düşük dozlarda olduğunda DNA hasarında artış olmakla birlikte bu artış anlamlı değildir. Doz yükseldikçe, kısa maruziyet sürelerinde de anlamlı seviyede DNA hasarı oluşmaktadır. Uzun süreli Rotenon maruziyetinde ise doz bağımsız şekilde anlamlı seviyede DNA hasarı görülmektedir.
简介杀螟松是一种亲脂性、广谱杀虫剂和杀螨剂类杀虫剂，可以不依赖载体轻松穿过细胞膜。本研究采用彗星法评估了杀螟酮对人体外周血淋巴细胞中 DNA 的影响。材料-方法：研究中，8 名志愿者（4 男 4 女）的外周血淋巴细胞在三种不同剂量（10、50 或 100 µM）和三种不同时间（每种剂量 1、2 或 4 小时）接受杀螟酮处理。采用彗星法将尾部 DNA 百分比参数与阴性和阳性对照组进行统计比较，作为 DNA 损伤的指标：不同的孵育时间和剂量会导致不同的结果。与阴性对照组相比，用 10 或 50 µM 罗替农孵育 1 秒和 2 秒会导致 DNA 损伤增加，但这种增加没有统计学意义（p>0.05）。与对照组相比，100 µM 剂量及 1 和 2 秒孵育导致 DNA 损伤显著增加（p<0.05）。与阴性对照组相比，用 10、50 或 100 µM 罗替酮孵育 4 秒钟的组检测到 DNA 损伤明显增加（p<0.05）：尽管短期和低剂量接触鱼藤酮会增加 DNA 损伤，但这种增加并不显著。随着剂量的增加，DNA 损伤在短时间接触时会达到显著水平。在长期接触鱼藤酮的情况下，会观察到明显的 DNA 损伤，与剂量无关。
{"title":"Rotenon’un İnsan Lenfositlerinde İn Vitro Genotoksisitesi","authors":"Dilek AŞCI ÇELİK, Vehbi Atahan Toğay","doi":"10.22312/sdusbed.1199528","DOIUrl":"https://doi.org/10.22312/sdusbed.1199528","url":null,"abstract":"Giriş: Rotenon, bir taşıyıcıdan bağımsız olarak hücresel membranları kolayca geçen, lipofilik, geniş spektrumlu insektisit ve pisisit sınıfı bir pestisittir. Bu çalışmada Rotenon’un insan periferik kan lenfositlerinde DNA üzerine olan etkisi comet metodu ile değerlendirilmiştir.Materyal-Metot: Çalışmada 4 erkek 4 kadın toplam 8 gönüllüden alınan periferik kan lenfositleri Rotenon ile 10, 50 veya 100 µM olmak üzere üç farklı dozda ve her bir doz için 1, 2 veya 4 saat olmak üzere üç farklı sürede muamele edilmiştir. Comet metodu uygulanmış ve kuyruk DNA yüzdesi parametresi DNA hasarının göstergesi olarak negatif ve pozitif kontrol grupları ile istatiksel olarak karşılaştırılmıştır.Bulgular: Rotenon uygulamaları inkübasyon saatine ve doza bağlı olarak farklı sonuçlar ortaya koymuştur. 10 veya 50 µM Rotenon ile 1 s ve 2 s inkübasyon uygulanan gruplar negatif kontrol gruplarına kıyasla DNA hasarında artışa sebep olmuş ancak bu artış istatistiksel olarak anlamlı bulunmamıştır (p>0,05). 100 µM doz ile 1 ve 2 s inkübasyon uygulanan gruplar, kontrol gruplarına kıyasla DNA hasarında anlamlı artışa sebep olmuştur (p<0,05). 10, 50 veya 100 µM Rotenon ile 4 s inkübasyon uygulanan gruplarda negatif kontrol grubuna kıyasla DNA hasarında anlamlı seviyede artış tespit edilmiştir (p<0,05).Sonuç: Rotenon maruziyeti kısa süreli ve düşük dozlarda olduğunda DNA hasarında artış olmakla birlikte bu artış anlamlı değildir. Doz yükseldikçe, kısa maruziyet sürelerinde de anlamlı seviyede DNA hasarı oluşmaktadır. Uzun süreli Rotenon maruziyetinde ise doz bağımsız şekilde anlamlı seviyede DNA hasarı görülmektedir.","PeriodicalId":448097,"journal":{"name":"SDÜ SAĞLIK BİLİMLERİ DERGİSİ","volume":"20 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2022-12-20","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"129661422","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Pub Date : 2022-12-20DOI: 10.22312/sdusbed.1150492
H. K. Polat, S. Gözcü, Huseyin Aksit
Objetive: The aim of the study was to develop thymol thermosensitive in situ gels based on poloxamers in order to prolong dental contact time, control drug release, and enhance dental bioavailability. Materials and Methods: Poloxamer 188 (P188) and poloxamer 407 (P407) were used in varying amounts to designed the in situ gels. Mucoadhesive excipient, like hydroxypropyl methylcellulose (HPMC), was transferred to the in situ gels to improve the formulation's ability to adhere to biological surfaces. For the created formulations, in vitro drug release, pH, clarity, and sol-gel transition temperature were all evaluated.Results: The all of in situ gels gelation temperatures of the developed formulations range from 33 to 37°C, pH values are around 7, and syringeability is defined as the amount of force necessary to discharge each formulation from a syringe fitted with a 20-gauge needle. The quantities of P407 and HPMC with the preparations, decreasing in vitro burst release while also increasing the viscosity but every in situ gel formulation releases for six hours. Conclusion:The results show that in situ gels containing P407 and P188 show promise for thymol dental application.
{"title":"Design of Thymol Loaded Dental In Situ Gels; In Vitro Evaluation","authors":"H. K. Polat, S. Gözcü, Huseyin Aksit","doi":"10.22312/sdusbed.1150492","DOIUrl":"https://doi.org/10.22312/sdusbed.1150492","url":null,"abstract":"Objetive: The aim of the study was to develop thymol thermosensitive in situ gels based on poloxamers in order to prolong dental contact time, control drug release, and enhance dental bioavailability. Materials and Methods: Poloxamer 188 (P188) and poloxamer 407 (P407) were used in varying amounts to designed the in situ gels. Mucoadhesive excipient, like hydroxypropyl methylcellulose (HPMC), was transferred to the in situ gels to improve the formulation's ability to adhere to biological surfaces. For the created formulations, in vitro drug release, pH, clarity, and sol-gel transition temperature were all evaluated.Results: The all of in situ gels gelation temperatures of the developed formulations range from 33 to 37°C, pH values are around 7, and syringeability is defined as the amount of force necessary to discharge each formulation from a syringe fitted with a 20-gauge needle. The quantities of P407 and HPMC with the preparations, decreasing in vitro burst release while also increasing the viscosity but every in situ gel formulation releases for six hours. Conclusion:The results show that in situ gels containing P407 and P188 show promise for thymol dental application.","PeriodicalId":448097,"journal":{"name":"SDÜ SAĞLIK BİLİMLERİ DERGİSİ","volume":"32 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2022-12-20","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"132469125","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Pub Date : 2022-12-20DOI: 10.22312/sdusbed.1193199
Ahu Reis, Tuğba Mazlum Şen, E. Önem, Özlem Saral, Mutlu Gültepe
Objective: In this study it was aimed to examine antiquorum sensing, antioxidant activities by using root and aerial parts extracts of Tragopogon oligolepis. Also phenolic content was detected using HPLC analysis.Material-Method: Antioxidant activity was detected by DPPH, FRAP methods and phenolic content HPLC. Antiquorum sensing activity was investigated by using pyocyanin and swarming motility assay on Pseudomonas aeruginosa PAO1. Results: Phytochemical profile findings showed that 12 components were detected in the root and 10 components in the aerial parts. The main components were found chlorogenic acid and o-coumaric acid. According to the obtained of antioxidant levels the aerial parts extracts of T. oligolepis had the best antioxidant property in our results. The amount of DPPH (0.60 ± 0.01 mg/ml) and phenolic content (6.55±0.18 mg GAE/g sample) was determined to be high in the aerial parts. In the FRAP analysis, high reducing power was found in the roots (12.62±0.36 μmol FeSO4/g sample). According to these results, although T. oligolepis extracts do not reach very high amounts in terms of antioxidant results, it is thought to be a plant that can be evaluated in terms of removing oxidant effects. The results of antiquorum sensing activity showed that both root and aerial parts extract showed strong inhibitory effect on swarming motility 62%, %65 rate respectively.Conclusions: Tragopogon oligolepis, an endemic species, can be evaluated as an antiquorum sensing inhibitor candidate with its phytochemical contents.
{"title":"Determination of Phytochemical Profile, Antiquorum Sensing and Antioxidant Activities of Tragopogon oligolepis","authors":"Ahu Reis, Tuğba Mazlum Şen, E. Önem, Özlem Saral, Mutlu Gültepe","doi":"10.22312/sdusbed.1193199","DOIUrl":"https://doi.org/10.22312/sdusbed.1193199","url":null,"abstract":"Objective: In this study it was aimed to examine antiquorum sensing, antioxidant activities by using root and aerial parts extracts of Tragopogon oligolepis. Also phenolic content was detected using HPLC analysis.Material-Method: Antioxidant activity was detected by DPPH, FRAP methods and phenolic content HPLC. Antiquorum sensing activity was investigated by using pyocyanin and swarming motility assay on Pseudomonas aeruginosa PAO1. Results: Phytochemical profile findings showed that 12 components were detected in the root and 10 components in the aerial parts. The main components were found chlorogenic acid and o-coumaric acid. According to the obtained of antioxidant levels the aerial parts extracts of T. oligolepis had the best antioxidant property in our results. The amount of DPPH (0.60 ± 0.01 mg/ml) and phenolic content (6.55±0.18 mg GAE/g sample) was determined to be high in the aerial parts. In the FRAP analysis, high reducing power was found in the roots (12.62±0.36 μmol FeSO4/g sample). According to these results, although T. oligolepis extracts do not reach very high amounts in terms of antioxidant results, it is thought to be a plant that can be evaluated in terms of removing oxidant effects. The results of antiquorum sensing activity showed that both root and aerial parts extract showed strong inhibitory effect on swarming motility 62%, %65 rate respectively.Conclusions: Tragopogon oligolepis, an endemic species, can be evaluated as an antiquorum sensing inhibitor candidate with its phytochemical contents.","PeriodicalId":448097,"journal":{"name":"SDÜ SAĞLIK BİLİMLERİ DERGİSİ","volume":"90 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2022-12-20","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"114213366","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Pub Date : 2022-12-20DOI: 10.22312/sdusbed.1208717
Esma Selçuk, Nilüfer ŞAHİN CALAPOĞLU
Sinyal molekülleri, hücreler arasında biyolojik bilginin taşınmasında ve uygun yanıtın oluşmasında kilit rol oynamaktadır. Bir sinyal molekülü reseptörüne bağlandığında hücre çoğalması, farklılaşması, hareketi, metabolizması ve davranışı gibi hayati olayların düzenlenmesi için hücre içi yanıtlar başlatır. Hücre içi sinyal moleküllerinin etki mekanizması reseptörlerin lokalizasyonundan etkilenir. Reseptörler, hedef hücrenin zarında, sitoplazmasında veya nukleusunda yer alan, istenen etkinin oluşmasını sağlayan proteinlerdir. Sinyalizasyon için sentezlenen birinci mesajcılar yapılarına göre hücre içinde veya hücre membranında yer alan reseptörlerine bağlanır. Ligand reseptöre bağlandığında reseptörün özelliklerini değiştirerek hücrede gerekli uyarının oluşmasını sağlar.
{"title":"Birinci Mesajcılar ve Reseptörlerine Genel Bakış","authors":"Esma Selçuk, Nilüfer ŞAHİN CALAPOĞLU","doi":"10.22312/sdusbed.1208717","DOIUrl":"https://doi.org/10.22312/sdusbed.1208717","url":null,"abstract":"Sinyal molekülleri, hücreler arasında biyolojik bilginin taşınmasında ve uygun yanıtın oluşmasında kilit rol oynamaktadır. Bir sinyal molekülü reseptörüne bağlandığında hücre çoğalması, farklılaşması, hareketi, metabolizması ve davranışı gibi hayati olayların düzenlenmesi için hücre içi yanıtlar başlatır. Hücre içi sinyal moleküllerinin etki mekanizması reseptörlerin lokalizasyonundan etkilenir. Reseptörler, hedef hücrenin zarında, sitoplazmasında veya nukleusunda yer alan, istenen etkinin oluşmasını sağlayan proteinlerdir. Sinyalizasyon için sentezlenen birinci mesajcılar yapılarına göre hücre içinde veya hücre membranında yer alan reseptörlerine bağlanır. Ligand reseptöre bağlandığında reseptörün özelliklerini değiştirerek hücrede gerekli uyarının oluşmasını sağlar.","PeriodicalId":448097,"journal":{"name":"SDÜ SAĞLIK BİLİMLERİ DERGİSİ","volume":"30 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2022-12-20","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"129424297","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Pub Date : 2022-12-20DOI: 10.22312/sdusbed.1088376
A. Yalçin, Ülker Tunca, M. Saygin, Önder Öztürk, Sadettin Çalışkan, Yücel Kurt
Amaç: Tıp Fakültesi öğrencilerinde uyku kalitesi ve koku arasındaki ilişkinin araştırılması planlandı.Materyal-Metot: Çalışmamız klinik araştırmalar etik kurulu tarafından onaylandı. Kesitsel tipte olan araştırmamızda üniversitemizin tıp fakültesi öğrencilerine sosyodemografik özellikler anketi, uyku kalitesini değerlendirmeye yönelik Pittsburg uyku kalite indeksi (PUKI) ve koku-uyku anketi uygulandı.Bulgular: Çalışmamıza; 91 (%46,9) kadın öğrenci ve 103 (%53,1) erkek öğrenci dâhil edildi. Çalışmaya dâhil olan öğrencilerin yaş ortalaması 21,91±1,94, öğrencilerin %42,2’sini (n=79) 1000 TL ve üzerinde kazandığı, 87 (%44,8) kişinin apartta kalmakta dığı, 149 (%76,8) kişinin sigara ve 143 (%73,7) kişinin alkol kullanmadığı tespit edildi. Katılımcılardan 165 (%86,4) kişi karanlık ortamda uyumayı tercih ettiğini belirtti. Çalışmaya katılan öğrencilerin 160 (%82,9)’ı gürültü, 149 (%77,2)’u ışık, 145 (%75,1)’i ortamın ısı düzeyi, 122 (%63,2)’si fiziksel olarak yatak yapısı, 107 (%55,4)’si ortamın kirli olması ve 106 (%54,9)’sı ortamın kötü kokması gibi faktörlerin uyku kalitelerini etkilediğini düşünmekteydi. dü. Koku uyku arasındaki ilişkiye 89 (%45,9) kişi, koku ile hafıza arasında ilişkisine 70 (%36,1) kişi katılıyorum kesinlikle evet cevabını verdi. Çalışmamızdaki toplam PUKİ ölçeği ortalaması 12,88±5,60 olarak bulundu. Dönem I ve II öğrencilerinde uykuya yatış zamanı arasında istatistiksel olarak anlamlı fark vardı (p=0,040). Dönem II öğrencilerinde yatış zamanın uzadığı bulundu. Çalışmamıza katılan öğrencilerin dönem II ve dönem III öğrencileri arasında uykuya dalma süresinde anlamlı farklılık bulundu var (p=0,017). Çalışmamıza dâhil olan öğrencilerin uykuya dalma sırasındaki uyku kalitesi istatistiksel olarak anlamlı bulundu (p<0,05).Sonuç: Kaliteli bir uyku için, koku ile uyku süreci arasında bir bağlantı olabileceği düşünülmektedir.
{"title":"Tıp Fakültesi Öğrencilerinde Koku ve Uyku Kalitesi İlişkisinin Araştırılması","authors":"A. Yalçin, Ülker Tunca, M. Saygin, Önder Öztürk, Sadettin Çalışkan, Yücel Kurt","doi":"10.22312/sdusbed.1088376","DOIUrl":"https://doi.org/10.22312/sdusbed.1088376","url":null,"abstract":"Amaç: Tıp Fakültesi öğrencilerinde uyku kalitesi ve koku arasındaki ilişkinin araştırılması planlandı.Materyal-Metot: Çalışmamız klinik araştırmalar etik kurulu tarafından onaylandı. Kesitsel tipte olan araştırmamızda üniversitemizin tıp fakültesi öğrencilerine sosyodemografik özellikler anketi, uyku kalitesini değerlendirmeye yönelik Pittsburg uyku kalite indeksi (PUKI) ve koku-uyku anketi uygulandı.Bulgular: Çalışmamıza; 91 (%46,9) kadın öğrenci ve 103 (%53,1) erkek öğrenci dâhil edildi. Çalışmaya dâhil olan öğrencilerin yaş ortalaması 21,91±1,94, öğrencilerin %42,2’sini (n=79) 1000 TL ve üzerinde kazandığı, 87 (%44,8) kişinin apartta kalmakta dığı, 149 (%76,8) kişinin sigara ve 143 (%73,7) kişinin alkol kullanmadığı tespit edildi. Katılımcılardan 165 (%86,4) kişi karanlık ortamda uyumayı tercih ettiğini belirtti. Çalışmaya katılan öğrencilerin 160 (%82,9)’ı gürültü, 149 (%77,2)’u ışık, 145 (%75,1)’i ortamın ısı düzeyi, 122 (%63,2)’si fiziksel olarak yatak yapısı, 107 (%55,4)’si ortamın kirli olması ve 106 (%54,9)’sı ortamın kötü kokması gibi faktörlerin uyku kalitelerini etkilediğini düşünmekteydi. dü. Koku uyku arasındaki ilişkiye 89 (%45,9) kişi, koku ile hafıza arasında ilişkisine 70 (%36,1) kişi katılıyorum kesinlikle evet cevabını verdi. Çalışmamızdaki toplam PUKİ ölçeği ortalaması 12,88±5,60 olarak bulundu. Dönem I ve II öğrencilerinde uykuya yatış zamanı arasında istatistiksel olarak anlamlı fark vardı (p=0,040). Dönem II öğrencilerinde yatış zamanın uzadığı bulundu. Çalışmamıza katılan öğrencilerin dönem II ve dönem III öğrencileri arasında uykuya dalma süresinde anlamlı farklılık bulundu var (p=0,017). Çalışmamıza dâhil olan öğrencilerin uykuya dalma sırasındaki uyku kalitesi istatistiksel olarak anlamlı bulundu (p<0,05).Sonuç: Kaliteli bir uyku için, koku ile uyku süreci arasında bir bağlantı olabileceği düşünülmektedir.","PeriodicalId":448097,"journal":{"name":"SDÜ SAĞLIK BİLİMLERİ DERGİSİ","volume":"149 ","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2022-12-20","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"132949017","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Pub Date : 2022-12-20DOI: 10.22312/sdusbed.1072810
E. Gur Kabul, B. Başakçı Çalık, U. Baş Aslan, Fatma Taskin
Objective: To investigate the effect of short-term (3 weeks) whole body vibration training (WBVT) in healthy young people. Materials and Methods: Seventy six healthy individuals (mean age=22.55±1.22 years, 41 females and 35 males) were included in the study. Participants were randomly divided into two groups as WBVT group (n=41) and control group (n=35). WBVT, consisting of 14 exercises for the trunk and lower extremities, was applied to the WBVT group 3 times a week for 3 weeks. The control group did not receive any training. Flexibility, lower extremity endurance, trunk endurance and dynamic balance respectively; measured with sit and reach test, sit and stand test, Biering Sorensen tests, lateral bridge and shuttle, Y balance test. All measurements were made at baseline and at the end of the 3rd week. Results: After 3 weeks, in WBVT group, curl up test (p=0.023), chair stand test (p=0.015) and Y balance test were perfomed on right anterior (p=0.003), right posteromedial (p=0.001), right posterolateral (p=0.001), left anterior (p=0.001), left posterolateral (p=0.000), and left posteromedial (p=0.000) aspects were significant. In the control group, the results in the right anterior (p=0.019) and left anterior (p=0.025) aspects of the Y balance test were significant. When the delta values were compared, the difference in the right (p=0.018) and left (p=0.006) posterolateral directions of the Y balance test; it was significant in favor of the WBVT group. Conclusion: It was observed that short-term whole body vibration training had positive effects on trunk flexor endurance and dynamic balance in healthy young people. New insights into the use of musculoskeletal rehabilitation and sports training programs can be provided by WBVT. Further studies are needed to examine the effectiveness of whole-body vibration training by comparing different loads, volumes and types.
{"title":"Examination of the Effect of Short-term Whole Body Vibration Training on Flexibility, Endurance and Dynamic Balance In Healthy Young People: A Randomized Controlled Study","authors":"E. Gur Kabul, B. Başakçı Çalık, U. Baş Aslan, Fatma Taskin","doi":"10.22312/sdusbed.1072810","DOIUrl":"https://doi.org/10.22312/sdusbed.1072810","url":null,"abstract":"Objective: To investigate the effect of short-term (3 weeks) whole body vibration training (WBVT) in healthy young people. Materials and Methods: Seventy six healthy individuals (mean age=22.55±1.22 years, 41 females and 35 males) were included in the study. Participants were randomly divided into two groups as WBVT group (n=41) and control group (n=35). WBVT, consisting of 14 exercises for the trunk and lower extremities, was applied to the WBVT group 3 times a week for 3 weeks. The control group did not receive any training. Flexibility, lower extremity endurance, trunk endurance and dynamic balance respectively; measured with sit and reach test, sit and stand test, Biering Sorensen tests, lateral bridge and shuttle, Y balance test. All measurements were made at baseline and at the end of the 3rd week. Results: After 3 weeks, in WBVT group, curl up test (p=0.023), chair stand test (p=0.015) and Y balance test were perfomed on right anterior (p=0.003), right posteromedial (p=0.001), right posterolateral (p=0.001), left anterior (p=0.001), left posterolateral (p=0.000), and left posteromedial (p=0.000) aspects were significant. In the control group, the results in the right anterior (p=0.019) and left anterior (p=0.025) aspects of the Y balance test were significant. When the delta values were compared, the difference in the right (p=0.018) and left (p=0.006) posterolateral directions of the Y balance test; it was significant in favor of the WBVT group. Conclusion: It was observed that short-term whole body vibration training had positive effects on trunk flexor endurance and dynamic balance in healthy young people. New insights into the use of musculoskeletal rehabilitation and sports training programs can be provided by WBVT. Further studies are needed to examine the effectiveness of whole-body vibration training by comparing different loads, volumes and types.","PeriodicalId":448097,"journal":{"name":"SDÜ SAĞLIK BİLİMLERİ DERGİSİ","volume":"2 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2022-12-20","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"121885937","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Pub Date : 2022-12-20DOI: 10.22312/sdusbed.1109723
A. Yiğit, G. Samur
Vegetarianism is characterized by the exclusion of all animal flesh foods from the diet, including meat and fish. The more restricted form is a vegan diet that excludes all animal-derived food, including milk, dairy products, and eggs. During past decades questions have been raised about whether vegetarian diets are suitable during all stages of life and during the fast growth period. Nutrition during pregnancy and lactation is a potentially modifiable risk factor as it is an important determinant of lifetime disease risk. Therefore, it is of great importance to encourage mothers to have adequate and balanced nutrition during pregnancy and lactation. Infancy, childhood, and adolescence are critical periods, and nutritional requirements become crucial to be met during this time. Children on vegetarian diets might be at risk of certain nutrient deficiencies such as n-3 fatty acids, vitamin B12, iron, and zinc. Furthermore, the nutritional habits acquired during this period may influence dietary patterns and the risk of disease later in life. Most of the studies investigating the effect of vegetarian diets on children are outdated. There is a lot of controversy regarding the safety of vegetarian diets in childhood, and more longitudinal studies are needed. This review focuses on the effects of vegetarian diets in children and the health consequences of vegetarian diets.
{"title":"Is a Vegetarian Diet Safe to Follow During Childhood?","authors":"A. Yiğit, G. Samur","doi":"10.22312/sdusbed.1109723","DOIUrl":"https://doi.org/10.22312/sdusbed.1109723","url":null,"abstract":"Vegetarianism is characterized by the exclusion of all animal flesh foods from the diet, including meat and fish. The more restricted form is a vegan diet that excludes all animal-derived food, including milk, dairy products, and eggs. During past decades questions have been raised about whether vegetarian diets are suitable during all stages of life and during the fast growth period. Nutrition during pregnancy and lactation is a potentially modifiable risk factor as it is an important determinant of lifetime disease risk. Therefore, it is of great importance to encourage mothers to have adequate and balanced nutrition during pregnancy and lactation. Infancy, childhood, and adolescence are critical periods, and nutritional requirements become crucial to be met during this time. Children on vegetarian diets might be at risk of certain nutrient deficiencies such as n-3 fatty acids, vitamin B12, iron, and zinc. Furthermore, the nutritional habits acquired during this period may influence dietary patterns and the risk of disease later in life. Most of the studies investigating the effect of vegetarian diets on children are outdated. There is a lot of controversy regarding the safety of vegetarian diets in childhood, and more longitudinal studies are needed. This review focuses on the effects of vegetarian diets in children and the health consequences of vegetarian diets.","PeriodicalId":448097,"journal":{"name":"SDÜ SAĞLIK BİLİMLERİ DERGİSİ","volume":"39 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2022-12-20","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"125720427","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Pub Date : 2022-12-20DOI: 10.22312/sdusbed.1138497
M. Güzel, O. Akpınar, Veysel Atilla Ayyildiz, M. C. Şirin
Objectives: It was aimed to investigate the usability of MMP-2 and TIMP-1 levels as biomarkers in the oosteoarticular complications of brucellosis. Methods: The subjects were categorized into three groups as the healthy control group, brucella group, and brucella patients with osteoarticular involvement groups. Before medical treatment, serum samples from patients and control groups were stored at -80ºC until the day of study. MMP-2 and TIMP-1 serum levels were quantified by the ELISA method.Results: Serum level of MMP-2 (mean ± SD) in healthy control group was 1.71 +/- 0.10 ng / mL. Brucella patient group and Osteoarticular complıcation group were 14.3 +/- 2.52 ng / ml 20.65 +/- 2.33 ng / ml respectively (p=0.001). The mean TIMP-1 level in the control group was 3578.96 +/- 67.2 ng / mL, while in the Brucella group, this rate was 998.27 +/- 66.7 ng / mL and in the bone involvement group, 1656. 17 +/- 17.3 ng / ml. The difference between the control group and the brucella patients and the complicated group was statistically significant (p= 0.001). Conclusions: We think that the significant change in serum levels of MMP-2 and TIMP-1 when evaluated together with the radiological method, can be used as a biochemical indicator of the development of osteoarticular complications.
目的:研究MMP-2和TIMP-1水平作为布鲁氏菌病骨关节并发症生物标志物的可用性。方法:将研究对象分为健康对照组、布鲁氏菌组和布鲁氏菌骨关节受累组。治疗前，患者和对照组的血清样本在-80ºC保存至研究当天。ELISA法测定血清MMP-2、TIMP-1水平。结果:健康对照组血清MMP-2水平(平均±SD)为1.71 +/- 0.10 ng / mL，布鲁氏菌患者组和骨关节complıcation组分别为14.3 +/- 2.52 ng / mL和20.65 +/- 2.33 ng / mL (p=0.001)。对照组的平均TIMP-1水平为3578.96 +/- 67.2 ng / mL，布鲁氏菌组的平均TIMP-1水平为998.27 +/- 66.7 ng / mL，骨受损伤组的平均TIMP-1水平为1656 ng / mL。17 +/- 17.3 ng / ml，对照组与布鲁氏菌患者及并发症组比较差异有统计学意义(p= 0.001)。结论:我们认为血清MMP-2和TIMP-1水平的显著变化与放射学方法相结合，可作为骨关节并发症发生的生化指标。
{"title":"Serum Metalloproteinase-2 and Tissue İnhibitor Metalloproteinase-1 Levels As a Biomarker in Patients With Osteoarthritis Due To Brucella İnfection","authors":"M. Güzel, O. Akpınar, Veysel Atilla Ayyildiz, M. C. Şirin","doi":"10.22312/sdusbed.1138497","DOIUrl":"https://doi.org/10.22312/sdusbed.1138497","url":null,"abstract":"Objectives: It was aimed to investigate the usability of MMP-2 and TIMP-1 levels as biomarkers in the oosteoarticular complications of brucellosis. Methods: The subjects were categorized into three groups as the healthy control group, brucella group, and brucella patients with osteoarticular involvement groups. Before medical treatment, serum samples from patients and control groups were stored at -80ºC until the day of study. MMP-2 and TIMP-1 serum levels were quantified by the ELISA method.Results: Serum level of MMP-2 (mean ± SD) in healthy control group was 1.71 +/- 0.10 ng / mL. Brucella patient group and Osteoarticular complıcation group were 14.3 +/- 2.52 ng / ml 20.65 +/- 2.33 ng / ml respectively (p=0.001). The mean TIMP-1 level in the control group was 3578.96 +/- 67.2 ng / mL, while in the Brucella group, this rate was 998.27 +/- 66.7 ng / mL and in the bone involvement group, 1656. 17 +/- 17.3 ng / ml. The difference between the control group and the brucella patients and the complicated group was statistically significant (p= 0.001). Conclusions: We think that the significant change in serum levels of MMP-2 and TIMP-1 when evaluated together with the radiological method, can be used as a biochemical indicator of the development of osteoarticular complications.","PeriodicalId":448097,"journal":{"name":"SDÜ SAĞLIK BİLİMLERİ DERGİSİ","volume":"43 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2022-12-20","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"131465117","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
京公网安备 11010802042870号
京ICP备2023020795号-1
扫码关注我们
求助内容：
应助结果提醒方式：