ÖZ: Asıl adı Mehmed olup Derzi-zâde lakabıyla tanınan Ulvî’nin doğum tarihi bilinmemektedir. Ulvî’den bahseden tezkireciler, şairin İstanbullu olduğu konusunda mutabıktırlar. Kardeşi Mustafa Çelebi’nin de Re’yî mahlasıyla şiirler yazması, onun edebî bir çevrede yetiştiğini göstermektedir. Ulvî’nin hayatının en önemli safhası Manisa müftüsü Muallim-zâde Ahmed Efendi’nin yanında ilim tahsil etmesiyle başlar. Zira Manisa’da bulunduğu sıralarda Kanuni’nin oğlu II. Selim’in musahiplerinden Celal Bey ve Turak Çelebi tarafından şehzadeye takdim edilmiş ve Turak Çelebi’nin yardımıyla birçok ihsana mazhar olmuştur. Ulvî, ayrıca II. Selim’e sunduğu kasidelerle şehzadenin takdirini kazanmış ve hem ilmî hem edebî anlamda kendisini yetiştirerek XVI. yüzyılın seçkin şairleri arasındaki yerini almayı başarmıştır. Fakat Turak Çelebi’nin Kanuni tarafından İstanbul’da idam ettirilmesi, şairi maddî ve manevî anlamda zora sokmuştur. Hamisinin katledilişinden duyduğu derin üzüntüyü dile getiren bir matla yazan Ulvî; bu şiirden rahatsız olan Kanuni’nin, hakkında çıkardığı hapis ve ölüm fermanı üzerine ortalardan kaybolmuş ve II. Selim’in tahta oturmasıyla tekrar İstanbul’a dönerek Hubbî Mollası adıyla şöhret kazanan Mehmed Vusûlî Efendi’ye mülazım olmuştur. Meyhane ve şaraba olan düşkünlüğünden dolayı hayatının son dönemlerini sefalet içerisinde geçirmiş ve 993/1585 yılında İstanbul’da ölmüştür. Ulvî, en önemli eseri olan Divan’ının yanında bir de Manisa Şehrengizi kaleme almıştır. Mazmun ve edebî sanat açısından zengin, sade ve akıcı bir üsluba sahip olan Ulvî’nin ayrıca birçok şiir mecmuasında manzumelerine rastlamak mümkündür. Bilindiği üzere şiir mecmuaları, divan şairlerinin manzumelerinin toplandığı ve kayıt altına alındığı önemli kültürel kaynaklarımızdandır. Dolayısıyla gerek divan sahibi birçok şairin divanında bulunmayan şiirleri ihtiva etmeleri gerekse döneminin edebî zevkini yansıtmaları açısından kayda değer öneme sahiptirler. Bu ehemmiyete binaen incelediğimiz Yapı Kredi Araştırma Kütüphanesi Y 0431’de kayıtlı şiir mecmuasında Ulvî’nin, biri Dîvân’ında yer almayan toplam üç gazeli bulunmaktadır. Bu çalışmada Ulvî’nin yayımlanmadığı tespit edilen bu gazelinin şekil ve muhteva özellikleri üzerinde durulacak, söz konusu manzumenin Ulvî’ye aidiyeti tartışılacak ve çeviri yazılı metni sunulacaktır.
摘要乌尔维本名穆罕默德,曾用名德尔齐-扎德,出生日期不详。提到乌尔维的诗人一致认为他来自伊斯坦布尔。他的兄弟穆斯塔法-切莱比(Mustafa Çelebi)也曾用 Re'yî 这个笔名写诗,这说明他是在文学环境中长大的。乌尔维一生中最重要的阶段始于他在马尼萨穆夫提穆阿利姆-扎德-艾哈迈德-埃芬迪(Muallim-zâde Ahmed Efendi)门下接受的教育。在马尼萨逗留期间,塞拉尔-贝伊和图拉克-切莱比将他介绍给王子,他们都是塞利姆二世的参谋,在图拉克-切莱比的帮助下,他得到了许多恩惠。乌尔维还通过向塞利姆二世献诗赢得了王子的钦佩,并通过在科学和文学方面的自学,成功跻身于 XVI 世纪杰出诗人之列。然而,卡努尼在伊斯坦布尔处决了图拉克-切莱比,使诗人在物质和精神上都陷入了困境。乌尔维写下了一首诗,表达了他对恩人被杀的深切哀悼。卡努尼将他监禁并发出死刑令后,乌尔维失踪了,卡努尼被这首诗所困扰,随着塞利姆二世即位,他回到了伊斯坦布尔,并成为穆罕默德-武苏里-埃芬迪的学徒,后者后来成为著名的 Hubbî Mullah。由于酷爱酒馆和美酒,他在痛苦中度过了生命的最后时光,并于 993/1585 年在伊斯坦布尔去世。除了他最重要的作品 Divan 之外,乌尔维还写了一部 Manisa Şehrengizi。乌尔维的诗歌风格简洁流畅,富于隐喻和文学艺术,在许多诗集中都能找到他的身影。众所周知,诗集是我们重要的文化来源之一,在诗集中收集和记录了迪瓦恩诗人的诗句。因此,诗集具有相当重要的意义,它既收录了许多拥有 divan 的诗人的 divan 中没有收录的诗歌,也反映了当时的文学品味。由于其重要性,我们分析的 Yapı Kredi 研究图书馆 Y 0431 中登记的诗集共收录了乌尔维的三首格扎尔诗,其中一首未收录在他的《诗集》中。在本研究中,我们将分析乌尔维这首未发表的格扎尔诗的形式和内容特点,讨论这首诗属于乌尔维的问题,并介绍其翻译文本。
{"title":"AN UNPUBLISHED POEM BELONGING DERZİ-ZÂDE ULVÎ, FOUND IN A POETRY MAGAZINE","authors":"Hamza Koç, Emre Şengül, Ferit Bülbül","doi":"10.12981/mahder.1418199","DOIUrl":"https://doi.org/10.12981/mahder.1418199","url":null,"abstract":"ÖZ: Asıl adı Mehmed olup Derzi-zâde lakabıyla tanınan Ulvî’nin doğum tarihi bilinmemektedir. Ulvî’den bahseden tezkireciler, şairin İstanbullu olduğu konusunda mutabıktırlar. Kardeşi Mustafa Çelebi’nin de Re’yî mahlasıyla şiirler yazması, onun edebî bir çevrede yetiştiğini göstermektedir. Ulvî’nin hayatının en önemli safhası Manisa müftüsü Muallim-zâde Ahmed Efendi’nin yanında ilim tahsil etmesiyle başlar. Zira Manisa’da bulunduğu sıralarda Kanuni’nin oğlu II. Selim’in musahiplerinden Celal Bey ve Turak Çelebi tarafından şehzadeye takdim edilmiş ve Turak Çelebi’nin yardımıyla birçok ihsana mazhar olmuştur. Ulvî, ayrıca II. Selim’e sunduğu kasidelerle şehzadenin takdirini kazanmış ve hem ilmî hem edebî anlamda kendisini yetiştirerek XVI. yüzyılın seçkin şairleri arasındaki yerini almayı başarmıştır. Fakat Turak Çelebi’nin Kanuni tarafından İstanbul’da idam ettirilmesi, şairi maddî ve manevî anlamda zora sokmuştur. Hamisinin katledilişinden duyduğu derin üzüntüyü dile getiren bir matla yazan Ulvî; bu şiirden rahatsız olan Kanuni’nin, hakkında çıkardığı hapis ve ölüm fermanı üzerine ortalardan kaybolmuş ve II. Selim’in tahta oturmasıyla tekrar İstanbul’a dönerek Hubbî Mollası adıyla şöhret kazanan Mehmed Vusûlî Efendi’ye mülazım olmuştur. Meyhane ve şaraba olan düşkünlüğünden dolayı hayatının son dönemlerini sefalet içerisinde geçirmiş ve 993/1585 yılında İstanbul’da ölmüştür. Ulvî, en önemli eseri olan Divan’ının yanında bir de Manisa Şehrengizi kaleme almıştır. Mazmun ve edebî sanat açısından zengin, sade ve akıcı bir üsluba sahip olan Ulvî’nin ayrıca birçok şiir mecmuasında manzumelerine rastlamak mümkündür. Bilindiği üzere şiir mecmuaları, divan şairlerinin manzumelerinin toplandığı ve kayıt altına alındığı önemli kültürel kaynaklarımızdandır. Dolayısıyla gerek divan sahibi birçok şairin divanında bulunmayan şiirleri ihtiva etmeleri gerekse döneminin edebî zevkini yansıtmaları açısından kayda değer öneme sahiptirler. Bu ehemmiyete binaen incelediğimiz Yapı Kredi Araştırma Kütüphanesi Y 0431’de kayıtlı şiir mecmuasında Ulvî’nin, biri Dîvân’ında yer almayan toplam üç gazeli bulunmaktadır. Bu çalışmada Ulvî’nin yayımlanmadığı tespit edilen bu gazelinin şekil ve muhteva özellikleri üzerinde durulacak, söz konusu manzumenin Ulvî’ye aidiyeti tartışılacak ve çeviri yazılı metni sunulacaktır.","PeriodicalId":507751,"journal":{"name":"Motif Akademi Halk Bilimi Dergisi","volume":"35 6","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2024-03-02","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"140267413","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Seramik pişirim çeşitliliğine olan yönelim son yıllarda artarak seramik dünyasının ilgi odağı olmuştur. Birçoğumuzun evlerinde yer alan mikrodalga fırınlar da bu ilgiyi fazlasıyla görmektedir. Mikrodalga fırınlarda uygun pişirim haznelerinin kullanımı ile seramik pişirimine olanak sağlanmaktadır. Gerek endüstriyel gerekse sanat seramiğinde mikrodalga fırınlarda pişirim haznesi yapımı, sır pişirimi, alternatif pişirim olanakları ile ilgili araştırmalar çeşitlenmektedir. Uzun yıllardır evlerimizde yemek ısıtmak ve pişirmek için kullanılan mikrodalga fırınlar son yirmi yıl içinde sır ve bünye denemeleri için hızlı ve düşük maliyetli bir seramik deneme fırını haline dönüşmeye başlamıştır. Geleneksel pişirme ve ısıtma yöntemlerinden farklı olarak mikrodalga fırınlarda pişirme ve ısıtma işlemlerinin sürelerinin ve enerji tüketiminin daha az olduğu bilinmektedir. Bu araştırmada öncelikle tarihsel süreç içerisinde gelişen mikrodalga enerjisi ve mikrodalga fırınları ve mikrodalga fırınların seramik alanında nasıl kullanıldıkları araştırılmıştır. Mikrodalga fırınlarda seramik pişirimi için kullanılan hazneler incelenmiş, haznelerin üretildiği malzeme alternatifleri ve daha kişisel hazne biçimlendirme yöntemleri araştırılarak denemeleri yapılmıştır. Mikrodalga fırınlar için araştırılan bu haznelerle, geleneksel pişirim teknikleri farklı killer ve sırlar 2450 Mhz ev tipi bir mikrodalga fırın kullanılarak yapılmıştır. Deneme süreçlerinde elde edilen bilgiler görsellerle desteklenerek yöntemler açıklanmıştır. Araştırma sonucunda farklı kil bünyelerinin bisküvi pişirimi, normal sırlı pişirimler ve alternatif bir pişirim tekniği olan Raku pişirimi uygulamaları yapılmıştır.
{"title":"CERAMIC FIRING RESEARCH IN HOME MICROWAVE OVENS AND SUGGESTIONS ON MICROWAVE FIRING CHAMBER CONSTRUCTION","authors":"Aziz Baha Örken, Kaan Canduran","doi":"10.12981/mahder.1417651","DOIUrl":"https://doi.org/10.12981/mahder.1417651","url":null,"abstract":"Seramik pişirim çeşitliliğine olan yönelim son yıllarda artarak seramik dünyasının ilgi odağı olmuştur. Birçoğumuzun evlerinde yer alan mikrodalga fırınlar da bu ilgiyi fazlasıyla görmektedir. Mikrodalga fırınlarda uygun pişirim haznelerinin kullanımı ile seramik pişirimine olanak sağlanmaktadır. Gerek endüstriyel gerekse sanat seramiğinde mikrodalga fırınlarda pişirim haznesi yapımı, sır pişirimi, alternatif pişirim olanakları ile ilgili araştırmalar çeşitlenmektedir. Uzun yıllardır evlerimizde yemek ısıtmak ve pişirmek için kullanılan mikrodalga fırınlar son yirmi yıl içinde sır ve bünye denemeleri için hızlı ve düşük maliyetli bir seramik deneme fırını haline dönüşmeye başlamıştır. Geleneksel pişirme ve ısıtma yöntemlerinden farklı olarak mikrodalga fırınlarda pişirme ve ısıtma işlemlerinin sürelerinin ve enerji tüketiminin daha az olduğu bilinmektedir. \u0000Bu araştırmada öncelikle tarihsel süreç içerisinde gelişen mikrodalga enerjisi ve mikrodalga fırınları ve mikrodalga fırınların seramik alanında nasıl kullanıldıkları araştırılmıştır. Mikrodalga fırınlarda seramik pişirimi için kullanılan hazneler incelenmiş, haznelerin üretildiği malzeme alternatifleri ve daha kişisel hazne biçimlendirme yöntemleri araştırılarak denemeleri yapılmıştır. Mikrodalga fırınlar için araştırılan bu haznelerle, geleneksel pişirim teknikleri farklı killer ve sırlar 2450 Mhz ev tipi bir mikrodalga fırın kullanılarak yapılmıştır. Deneme süreçlerinde elde edilen bilgiler görsellerle desteklenerek yöntemler açıklanmıştır. Araştırma sonucunda farklı kil bünyelerinin bisküvi pişirimi, normal sırlı pişirimler ve alternatif bir pişirim tekniği olan Raku pişirimi uygulamaları yapılmıştır.","PeriodicalId":507751,"journal":{"name":"Motif Akademi Halk Bilimi Dergisi","volume":"29 9","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2024-03-02","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"140267570","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Çocuk ve çocuk folkloru üzerine yapılan araştırmalar, batıda on sekizinci yüzyılda başlamış; Osmanlı toplumunda da on dokuzuncu yüzyılda ele alınabilmiştir. Bu dönemden önce, çocuk, ayrı bir birey olarak değerlendirilmediği için üzerine yapılmış kapsamlı çalışmalar da mevcut değildir. Bu sebeple çocuk kavramı, ‘modern dönemin icadı’ olarak adlandırılmıştır. Osmanlı Devleti’nin son yüzyılında yaşanan modernleşme ile birlikte çocuğun ‘farkına varılması’ ve eğitim yolu ile kitleleştirileceğinin anlaşılmasına binaen ‘geleceğin yöneticileri olan’ çocuklar, dönemin hâkim düsturu olan ‘milliyetçi’ değerler ile yetiştirilmek istenmiştir. Bu çerçevede, meclisin açılış tarihi olan 23 Nisan 1920 ve aynı zamanda Milli Hâkimiyet Bayramı’nın yıl dönümü; 1925 yılında ilk olarak ‘Çocuk Haftası’ adı ile Himaye-i Etfâl Cemiyeti tarafından ilan edilmiştir. Art arda gelen I. Cihan Harbi ve Kurtuluş Savaşı neticesinde, ülkenin erkek nüfusunun büyük bir kısmının yok olmuş; bu sebeple birçok ailenin dağılmıştır. Babasız kalan çocukların açlık ve sefalet ile yüzleştiği esnada, Himaye- i Etfâl Cemiyeti tarafından ‘fayda esaslı’ oluşturulan ve bu amaçla ‘rozet ve pulların’ satıldığı gün olan 23 Nisan, 1926 tarihinde de ‘Çocuk Bayramı’ olarak ilan edilmiştir. Cumhuriyet yöneticileri, törenlerin ‘halkı bir araya getirme, yeni kurulan devletin sistemleştirdiği düşünceler üzerine ikna etme, bu düşünceleri benimsetme ve ritüel halinde sürdürmesini sağlamak üzere dönüştürücü gücünden de faydalanmıştır. Bu çerçevede milliyetçi düşüncelerin ‘en yoğun’ yaşandığı alanlar olarak da bilinen milli bayram törenleri, çocukların ‘milli’ kimliğini oluşturan ve dönüştüren bir parametre olarak değerlendirilmiştir. Yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin simge ve sembollerinin, düşünce ve değerlerinin aktarım mekânı olarak görülen 23 Nisan Çocuk Bayramı, ‘dünyaya yeni gelen bir bebeğin’ doğuşu ile eş olarak görülmüştür. Bu metafor, yeni doğan bebeklerin, 23 Nisan’ın Çocuk Bayramı olarak ilan edildiği tarihte henüz altı-yedi yaşlarında oldukları ve yeni kurulan devletle yaşıt olarak görüldüklerinden hem çocukların hem de Türkiye Cumhuriyeti’nin ‘hayata doğuş bayramı’ olarak da adlandırılmıştır. Çocuk bayramı kapsamında ritüel haline gelen bir dizi modern öğreti, modern çocuk oluşturma ve geleceğin ‘modern Türkiye’sini’ yaratmak için de esas amaç olarak görülmüştür. Erken Cumhuriyet Dönemi’nde ulus-devlet projesi kapsamında ‘milliyetçi çocuk’ yetiştirmek, Cumhuriyet yöneticilerince ‘milli/vatani görev’ olarak sunulmuş; kamu kurumlarından sivil toplum örgütlerine ve toplumun en küçük birimi olan aileye kadar toplumun her kesiminden bu göreve katılmaları beklenmiş; çocukların da kendilerine ‘ideal’ olarak sunulan ‘Türk’e yakışan üstün vasıfları’ edinmeleri beklenmiştir. Ele alınan makalede, çocuğun birey olarak kabul edilmesinden sonra, üzerine inşa edilmek istenen değerlerin, Cumhuriyet aydınları tarafından nasıl işlendiği ve törenlerin bu kültürlenme sürecindeki etkisi anlatılacak ve Çocuk Bayram
{"title":"23 April National Sovereignty And Children's Day in the Context of Building and Developing Cultural Identity","authors":"Gulperi MEZKİT SABAN","doi":"10.12981/mahder.1417585","DOIUrl":"https://doi.org/10.12981/mahder.1417585","url":null,"abstract":"Çocuk ve çocuk folkloru üzerine yapılan araştırmalar, batıda on sekizinci yüzyılda başlamış; Osmanlı toplumunda da on dokuzuncu yüzyılda ele alınabilmiştir. Bu dönemden önce, çocuk, ayrı bir birey olarak değerlendirilmediği için üzerine yapılmış kapsamlı çalışmalar da mevcut değildir. Bu sebeple çocuk kavramı, ‘modern dönemin icadı’ olarak adlandırılmıştır. Osmanlı Devleti’nin son yüzyılında yaşanan modernleşme ile birlikte çocuğun ‘farkına varılması’ ve eğitim yolu ile kitleleştirileceğinin anlaşılmasına binaen ‘geleceğin yöneticileri olan’ çocuklar, dönemin hâkim düsturu olan ‘milliyetçi’ değerler ile yetiştirilmek istenmiştir. Bu çerçevede, meclisin açılış tarihi olan 23 Nisan 1920 ve aynı zamanda Milli Hâkimiyet Bayramı’nın yıl dönümü; 1925 yılında ilk olarak ‘Çocuk Haftası’ adı ile Himaye-i Etfâl Cemiyeti tarafından ilan edilmiştir. Art arda gelen I. Cihan Harbi ve Kurtuluş Savaşı neticesinde, ülkenin erkek nüfusunun büyük bir kısmının yok olmuş; bu sebeple birçok ailenin dağılmıştır. Babasız kalan çocukların açlık ve sefalet ile yüzleştiği esnada, Himaye- i Etfâl Cemiyeti tarafından ‘fayda esaslı’ oluşturulan ve bu amaçla ‘rozet ve pulların’ satıldığı gün olan 23 Nisan, 1926 tarihinde de ‘Çocuk Bayramı’ olarak ilan edilmiştir. Cumhuriyet yöneticileri, törenlerin ‘halkı bir araya getirme, yeni kurulan devletin sistemleştirdiği düşünceler üzerine ikna etme, bu düşünceleri benimsetme ve ritüel halinde sürdürmesini sağlamak üzere dönüştürücü gücünden de faydalanmıştır. Bu çerçevede milliyetçi düşüncelerin ‘en yoğun’ yaşandığı alanlar olarak da bilinen milli bayram törenleri, çocukların ‘milli’ kimliğini oluşturan ve dönüştüren bir parametre olarak değerlendirilmiştir. Yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin simge ve sembollerinin, düşünce ve değerlerinin aktarım mekânı olarak görülen 23 Nisan Çocuk Bayramı, ‘dünyaya yeni gelen bir bebeğin’ doğuşu ile eş olarak görülmüştür. Bu metafor, yeni doğan bebeklerin, 23 Nisan’ın Çocuk Bayramı olarak ilan edildiği tarihte henüz altı-yedi yaşlarında oldukları ve yeni kurulan devletle yaşıt olarak görüldüklerinden hem çocukların hem de Türkiye Cumhuriyeti’nin ‘hayata doğuş bayramı’ olarak da adlandırılmıştır. Çocuk bayramı kapsamında ritüel haline gelen bir dizi modern öğreti, modern çocuk oluşturma ve geleceğin ‘modern Türkiye’sini’ yaratmak için de esas amaç olarak görülmüştür. Erken Cumhuriyet Dönemi’nde ulus-devlet projesi kapsamında ‘milliyetçi çocuk’ yetiştirmek, Cumhuriyet yöneticilerince ‘milli/vatani görev’ olarak sunulmuş; kamu kurumlarından sivil toplum örgütlerine ve toplumun en küçük birimi olan aileye kadar toplumun her kesiminden bu göreve katılmaları beklenmiş; çocukların da kendilerine ‘ideal’ olarak sunulan ‘Türk’e yakışan üstün vasıfları’ edinmeleri beklenmiştir. Ele alınan makalede, çocuğun birey olarak kabul edilmesinden sonra, üzerine inşa edilmek istenen değerlerin, Cumhuriyet aydınları tarafından nasıl işlendiği ve törenlerin bu kültürlenme sürecindeki etkisi anlatılacak ve Çocuk Bayram","PeriodicalId":507751,"journal":{"name":"Motif Akademi Halk Bilimi Dergisi","volume":"35 4","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2024-03-02","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"140267415","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Kültür; toplumların dünyaya, eşyaya, varlığa bakışını belirler. İnsan hayatının, toplumların, kültürlerin önemli bir tarafını oluşturan, tarih boyunca bütün toplumlarda, inanışlarda ve insan hayatında üç önemli dönüm noktası bulunmaktadır: Doğum, evlilik, ölüm. Doğum, bu dünyaya gelinmesiyle başlayan süreci; evlilik, nesillerin ve toplumların devamını sağlayan süreci ve ölüm, bu dünyadan göçüşü anlatan süreci oluşturmaktadır. Bütün inanışlarda ve kültürlerde de geçiş dönemleri etrafında birtakım uygulamalar, ritüeller meydana getirilmiştir. Türk kültüründe yer alan geçiş dönemi etrafındaki törenler; geçmişten gelen bir birikimin, değişimin, dönüşümün eseridir. Şairler, kültür taşıyıcılığında önemli bir görevi üstlenmektedirler. 20. yüzyılda yaşamış olan Âşık Mahzunî Şerif, şiirlerini Türk halk kültürü, tasavvuf ve Alevi-Bektaşi geleneğinden ilham alarak oluşturmuştur. Âşık Mahzunî Şerif, duygu ve düşüncelerini topluma anlatmak için insan hayatının önemli dönemlerine şiirlerinde yer vermiştir. Bu çalışmada doğum, evlilik ve ölümle sınırlandırılmış olmak üzere Âşık Mahzunî Şerif’in şiirlerinde yer alan geçiş dönemleri tasnif edilerek geçiş dönemine ait kavramlar yorumlanmıştır. Âşık Mahzunî Şerif, kendi yaşadığı günlük hayattan yola çıkarak şiirlerindeki geçiş dönemlerine ait kültürel unsurları sembolik olarak kullandığı sonucuna varılmıştır.
{"title":"ÂŞIK MAHZUNÎ ŞERİF VE GEÇİŞ DÖNEMLERİ","authors":"Zehra Bayir","doi":"10.12981/mahder.1414069","DOIUrl":"https://doi.org/10.12981/mahder.1414069","url":null,"abstract":"Kültür; toplumların dünyaya, eşyaya, varlığa bakışını belirler. İnsan hayatının, toplumların, kültürlerin önemli bir tarafını oluşturan, tarih boyunca bütün toplumlarda, inanışlarda ve insan hayatında üç önemli dönüm noktası bulunmaktadır: Doğum, evlilik, ölüm. Doğum, bu dünyaya gelinmesiyle başlayan süreci; evlilik, nesillerin ve toplumların devamını sağlayan süreci ve ölüm, bu dünyadan göçüşü anlatan süreci oluşturmaktadır. Bütün inanışlarda ve kültürlerde de geçiş dönemleri etrafında birtakım uygulamalar, ritüeller meydana getirilmiştir. Türk kültüründe yer alan geçiş dönemi etrafındaki törenler; geçmişten gelen bir birikimin, değişimin, dönüşümün eseridir. Şairler, kültür taşıyıcılığında önemli bir görevi üstlenmektedirler. 20. yüzyılda yaşamış olan Âşık Mahzunî Şerif, şiirlerini Türk halk kültürü, tasavvuf ve Alevi-Bektaşi geleneğinden ilham alarak oluşturmuştur. Âşık Mahzunî Şerif, duygu ve düşüncelerini topluma anlatmak için insan hayatının önemli dönemlerine şiirlerinde yer vermiştir. Bu çalışmada doğum, evlilik ve ölümle sınırlandırılmış olmak üzere Âşık Mahzunî Şerif’in şiirlerinde yer alan geçiş dönemleri tasnif edilerek geçiş dönemine ait kavramlar yorumlanmıştır. Âşık Mahzunî Şerif, kendi yaşadığı günlük hayattan yola çıkarak şiirlerindeki geçiş dönemlerine ait kültürel unsurları sembolik olarak kullandığı sonucuna varılmıştır.","PeriodicalId":507751,"journal":{"name":"Motif Akademi Halk Bilimi Dergisi","volume":"2018 11","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2024-02-29","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"140416089","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Herhangi bir sanat dalı, sadece kendi içinde bulunduğu bağlamın değil komşu disiplinlerin ve farklı kültür ortamlarının da etki alanına girer. Bir disiplinin ortaya çıkmasında kendi sistemindeki ilintili parçaların haricinde diğer sanat dallarıyla kuracağı bütünleşme ve uyumun da etkin olması gerekir. Bu bağlamda birçok disiplinle çalışan sinema, kültür ve edebiyat ürünlerinin malzemelerini devralmış, görsel ve işitsel olarak sunma görevini üstlenmiştir. Hızlı yaşam şartlarına bağlı olarak gelişim gösteren sosyal ve kültürel alandaki değişmeler, birçok sanat disiplinine yansıdığı gibi sinemayı da etkisi altına almıştır. Bu hızlı yaşam bağlarının zincirlerinden, sanatın kendisini uzak tutması çoğu zaman mümkün olmamıştır. Medya araçlarının sinema dahil olmak üzere reklamcılık ve pop kültür üzerine yoğunlaştığı; modelleme üzerine devam ettiği günümüzde geleneksel veya evrensel kültür ürünlerinin sinemada gösterilmesi disiplinin bu çalışmalarını daha özgün kılmıştır. ‘‘Sibel’’ filmi geleneksel ve modern düşünce etrafında meydana çıkmış bir yapıttır. Çalışmada, Çağla Zencirci ve Guillaume Giovanetti ortak yapımı olan ‘‘Sibel’’ filminden yola çıkılarak sinemada genç bir kızın kimlik arayışının, kültür dilinin ve toplumsal bir yapının ele alınış şekli incelenmiştir. Yine çalışmada, filmin değerler dizgesine yansımış olan bölge coğrafyası, insanları ve yaşam tarzları ayrıca ele alınmış, Sibel’in doğayla ve erginleşme metaforu olarak kullanılan ‘‘Kırmızı Başlıklı Kız’’ masalıyla ilişkisi incelenmiştir.
{"title":"''THE ROLE OF CINEMA IN TRANSMITTING WHISTL LANGUAGE CULTURE: THE SEARCH FOR SOCIAL IDENTITY AND THE SIBEL MOVIE''","authors":"Melek Elmas","doi":"10.12981/mahder.1409065","DOIUrl":"https://doi.org/10.12981/mahder.1409065","url":null,"abstract":"Herhangi bir sanat dalı, sadece kendi içinde bulunduğu bağlamın değil komşu disiplinlerin ve farklı kültür ortamlarının da etki alanına girer. Bir disiplinin ortaya çıkmasında kendi sistemindeki ilintili parçaların haricinde diğer sanat dallarıyla kuracağı bütünleşme ve uyumun da etkin olması gerekir. Bu bağlamda birçok disiplinle çalışan sinema, kültür ve edebiyat ürünlerinin malzemelerini devralmış, görsel ve işitsel olarak sunma görevini üstlenmiştir. Hızlı yaşam şartlarına bağlı olarak gelişim gösteren sosyal ve kültürel alandaki değişmeler, birçok sanat disiplinine yansıdığı gibi sinemayı da etkisi altına almıştır. Bu hızlı yaşam bağlarının zincirlerinden, sanatın kendisini uzak tutması çoğu zaman mümkün olmamıştır. Medya araçlarının sinema dahil olmak üzere reklamcılık ve pop kültür üzerine yoğunlaştığı; modelleme üzerine devam ettiği günümüzde geleneksel veya evrensel kültür ürünlerinin sinemada gösterilmesi disiplinin bu çalışmalarını daha özgün kılmıştır. ‘‘Sibel’’ filmi geleneksel ve modern düşünce etrafında meydana çıkmış bir yapıttır. Çalışmada, Çağla Zencirci ve Guillaume Giovanetti ortak yapımı olan ‘‘Sibel’’ filminden yola çıkılarak sinemada genç bir kızın kimlik arayışının, kültür dilinin ve toplumsal bir yapının ele alınış şekli incelenmiştir. Yine çalışmada, filmin değerler dizgesine yansımış olan bölge coğrafyası, insanları ve yaşam tarzları ayrıca ele alınmış, Sibel’in doğayla ve erginleşme metaforu olarak kullanılan ‘‘Kırmızı Başlıklı Kız’’ masalıyla ilişkisi incelenmiştir.","PeriodicalId":507751,"journal":{"name":"Motif Akademi Halk Bilimi Dergisi","volume":"29 7","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2024-02-24","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"140435185","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Anadolu’daki kültürel zenginliklerin kuşaktan kuşağa aktarımı hususunda önemli paylardan birini kuşkusuz halk türküleri oluşturmuştur. Halk türküleri, toplumun duygu ve düşüncelerine tercüman olması sebebiyle önemli bir misyon edinmiş ve halk tarafından benimsenmiştir. Yöreye uygun ağız ve icra teknikleriyle birlikte kendine özgü bir yapı sergileyen, aynı zamanda araştırmanın temel yapısını da oluşturan Arguvan ilçesi, halk türkülerinin önemli merkezlerinden biri konumundadır. Bu çalışmada, geçmişin kültürel ve müzikal miraslarını içinde barındıran Arguvan yöresinin tarihine, müzik kültürüne, ağız ve kadın ağzı türküleri kavramına yer verilmiştir. Kadın kimliği özelinde kadının yöre müziğindeki yeri ve önemine değinilmiş, Arguvan’da mevcut kadın ağzı türkülerinin az olduğu tespiti ve bunun nedenleri ortaya konulmaya çalışılmıştır. Bu bağlamda Arguvan yöresinde yer alan türkülerin sözel unsurları baz alınarak kadın ağzına yönelik türküler irdelenmiş, betimsel tarama modeli kullanılmış, içerik analizi yönteminden yararlanılmıştır. Bu doğrultuda TRT repertuvarı ve TRT repertuvar dışında yer alan toplam 71 adet Arguvan kırık hava türküleri tespit edilmiş, cinsiyete dayalı kimlik özelinde ve oransal dağılımlarıyla birlikte tablolaştırılarak sunulmuştur. İcra edilen kadın ağzı türkülerinin yörede az oluşundan bahsedilmiş ve “Sabah Olur Oğlan Gider İşine”, “Ağlamadık Günüm Var Mı”, “Fırat Kenarında Yüzen Kayıklar” ve “Yayladan Gel” adlı dört türkü, kadın ağzı türküsü özelinde müzikal açıdan detaylandırılmış ve tablolaştırılarak sunulmuştur.
民歌无疑是安纳托利亚丰富文化代代相传的重要组成部分之一。民歌肩负着重要的使命,被大众所接受,因为它是社会情感和思想的诠释者。阿尔古万地区是重要的民歌中心之一,它以适合该地区的方言和表演技巧展现了独特的结构,也构成了本研究的基本结构。在这项研究中,包含了阿尔古万地区的历史、音乐文化、方言和妇女方言民歌的概念,其中包含了过去的文化和音乐遗产。研究中提到了妇女在该地区音乐中的地位和重要性,认为阿尔古万地区的妇女方言民歌很少, 并试图揭示其中的原因。在此背景下,根据阿尔古万地区民歌的语言要素,对妇女方言民歌进行了研究,采用了描述 性调查模式和内容分析法。为此,研究人员对 TRT 曲目中和 TRT 曲目之外的 71 首 Arguvan 破气民歌进行了识别、制表,并介绍了这些民歌的性别特征和分布比例。其中提到了该地区女性方言民歌的稀缺性,并从音乐角度对四首名为 "Sabah Olur Oğlan Gider İşine"、"Ağlamadık Günüm Var Mı"、"Fırat Kenarında Yüzen Kayıklar" 和 "Yayladan Gel "的民歌进行了女性方言民歌的详细介绍,并以表格的形式呈现出来。
{"title":"MUSICAL ANALYSIS OF FOUR FOLK SONGS IN WOMEN’S DIALECT IN ARGUVAN REGION","authors":"Yasemin YURDUŞEN ÇANAKÇI, Sertan Demi̇r","doi":"10.12981/mahder.1405709","DOIUrl":"https://doi.org/10.12981/mahder.1405709","url":null,"abstract":"Anadolu’daki kültürel zenginliklerin kuşaktan kuşağa aktarımı hususunda önemli paylardan birini kuşkusuz halk türküleri oluşturmuştur. Halk türküleri, toplumun duygu ve düşüncelerine tercüman olması sebebiyle önemli bir misyon edinmiş ve halk tarafından benimsenmiştir. Yöreye uygun ağız ve icra teknikleriyle birlikte kendine özgü bir yapı sergileyen, aynı zamanda araştırmanın temel yapısını da oluşturan Arguvan ilçesi, halk türkülerinin önemli merkezlerinden biri konumundadır. Bu çalışmada, geçmişin kültürel ve müzikal miraslarını içinde barındıran Arguvan yöresinin tarihine, müzik kültürüne, ağız ve kadın ağzı türküleri kavramına yer verilmiştir. Kadın kimliği özelinde kadının yöre müziğindeki yeri ve önemine değinilmiş, Arguvan’da mevcut kadın ağzı türkülerinin az olduğu tespiti ve bunun nedenleri ortaya konulmaya çalışılmıştır. Bu bağlamda Arguvan yöresinde yer alan türkülerin sözel unsurları baz alınarak kadın ağzına yönelik türküler irdelenmiş, betimsel tarama modeli kullanılmış, içerik analizi yönteminden yararlanılmıştır. Bu doğrultuda TRT repertuvarı ve TRT repertuvar dışında yer alan toplam 71 adet Arguvan kırık hava türküleri tespit edilmiş, cinsiyete dayalı kimlik özelinde ve oransal dağılımlarıyla birlikte tablolaştırılarak sunulmuştur. İcra edilen kadın ağzı türkülerinin yörede az oluşundan bahsedilmiş ve “Sabah Olur Oğlan Gider İşine”, “Ağlamadık Günüm Var Mı”, “Fırat Kenarında Yüzen Kayıklar” ve “Yayladan Gel” adlı dört türkü, kadın ağzı türküsü özelinde müzikal açıdan detaylandırılmış ve tablolaştırılarak sunulmuştur.","PeriodicalId":507751,"journal":{"name":"Motif Akademi Halk Bilimi Dergisi","volume":"89 8","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2024-02-24","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"140433772","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Günümüzde ekolojiyle beraber ekolojiye yönelik bilinç de giderek önem kazanmaktadır. Doğa ve insanla kültür arasındaki ilişkiye dikkat çeken araştırmalarla akademik ve sanatsal eserler konunun daha iyi anlaşılmasını sağlayarak bu konudaki bilincin gelişmesine katkı sunmaktadır. Sinema ekolojik sorunlar karşısında ekosinema kavramını türetmiş ve ekoeleştiri perspektifinden bu konudaki tartışmaları ekrana taşımaktadır. Bu çalışma, Semih Kaplanoğlu’nun 2017 yapımı distopik Buğday filminde Türk halk kültürünün ekolojik açıdan halk bilimsel unsurlarını, doğa ile kurulan bağlantıyı, tarımsal uygulamaları ve sürdürülebilir bir yaşam tarzını ele almaktadır. Filmde kültürel uygulamalar açısından doğa ile insan ilişkisi ve toplumsal dinamikler ekoeleştiri kuramı üzerinden disiplinlerarası bakış açısıyla incelenmekte ve içerik çözümlemesi yapılmaktadır. Halk bilgisi bağlamında ekoeleştirel açıdan film, içerik analiz yöntemiyle hikâye yapısı, görsel metaforlar, müzik, renk paleti gibi içerikler Türk kültüründeki ağaç, su, ateş gibi unsurlar üzerinden değerlendirilmektedir. Tarım, filmde ekosistemin bir parçası olarak işlenir ve doğayla uyum içinde geçen bir yaşamı temsil eder. Buna karşılık modern endüstriyel tarımın getirdiği çevresel sorunlara karşı geleneksel yöntemlerin sürdürülebilirliğini vurgular. Filmde toprağın, ağacın, suyun, tohumun önemi ve ekosistemdeki dengeleri görsel olarak da işlenmektedir. Toprakla kurulan bağ, ekolojik denge ve sürdürülebilirlik üzerinden anlatılır. Ana karakterin buğday tarlasında çalışması, doğanın bir parçası olarak tarımın filmin ana temalarından biri olması, geleneksel tohum kullanımı ve ekolojik duyarlılığın geleneksel yöntem üzerinden aktarılması dikkat çekicidir. Ekolojik sorunların eleştirisi yapılırken kimyasal gübre kullanımı ve genetik olarak değiştirilmiş tohumların yaygınlaşmasının çevresel etkilerine vurgu yapar. Film, ekolojik ve kültürel unsurları birleştirerek toplumsal hayatın sadece ekolojik değil, aynı zamanda sosyal ve kültürel bir dokuya da sahip olduğunu göstererek insan ve doğa ilişkisini bir denge içerisinde vermeye çalışmaktadır.
{"title":"SİNEMADA EKOELEŞTİRİ: EKOLOJİK BAĞLAMDA HALK BİLİMSEL UNSURLARIN BUĞDAY FİLMİ ÜZERİNDEN İNCELENMESİ","authors":"Nejla Orta","doi":"10.12981/mahder.1411760","DOIUrl":"https://doi.org/10.12981/mahder.1411760","url":null,"abstract":"Günümüzde ekolojiyle beraber ekolojiye yönelik bilinç de giderek önem kazanmaktadır. Doğa ve insanla kültür arasındaki ilişkiye dikkat çeken araştırmalarla akademik ve sanatsal eserler konunun daha iyi anlaşılmasını sağlayarak bu konudaki bilincin gelişmesine katkı sunmaktadır. Sinema ekolojik sorunlar karşısında ekosinema kavramını türetmiş ve ekoeleştiri perspektifinden bu konudaki tartışmaları ekrana taşımaktadır. Bu çalışma, Semih Kaplanoğlu’nun 2017 yapımı distopik Buğday filminde Türk halk kültürünün ekolojik açıdan halk bilimsel unsurlarını, doğa ile kurulan bağlantıyı, tarımsal uygulamaları ve sürdürülebilir bir yaşam tarzını ele almaktadır. Filmde kültürel uygulamalar açısından doğa ile insan ilişkisi ve toplumsal dinamikler ekoeleştiri kuramı üzerinden disiplinlerarası bakış açısıyla incelenmekte ve içerik çözümlemesi yapılmaktadır. Halk bilgisi bağlamında ekoeleştirel açıdan film, içerik analiz yöntemiyle hikâye yapısı, görsel metaforlar, müzik, renk paleti gibi içerikler Türk kültüründeki ağaç, su, ateş gibi unsurlar üzerinden değerlendirilmektedir. Tarım, filmde ekosistemin bir parçası olarak işlenir ve doğayla uyum içinde geçen bir yaşamı temsil eder. Buna karşılık modern endüstriyel tarımın getirdiği çevresel sorunlara karşı geleneksel yöntemlerin sürdürülebilirliğini vurgular. Filmde toprağın, ağacın, suyun, tohumun önemi ve ekosistemdeki dengeleri görsel olarak da işlenmektedir. Toprakla kurulan bağ, ekolojik denge ve sürdürülebilirlik üzerinden anlatılır. Ana karakterin buğday tarlasında çalışması, doğanın bir parçası olarak tarımın filmin ana temalarından biri olması, geleneksel tohum kullanımı ve ekolojik duyarlılığın geleneksel yöntem üzerinden aktarılması dikkat çekicidir. Ekolojik sorunların eleştirisi yapılırken kimyasal gübre kullanımı ve genetik olarak değiştirilmiş tohumların yaygınlaşmasının çevresel etkilerine vurgu yapar. Film, ekolojik ve kültürel unsurları birleştirerek toplumsal hayatın sadece ekolojik değil, aynı zamanda sosyal ve kültürel bir dokuya da sahip olduğunu göstererek insan ve doğa ilişkisini bir denge içerisinde vermeye çalışmaktadır.","PeriodicalId":507751,"journal":{"name":"Motif Akademi Halk Bilimi Dergisi","volume":"47 3","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2024-02-24","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"140433935","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Araştırmanın amacı üstün zekalı ve yetenekli öğrencilerin SOKÜM ve medya temalı çocuk kongresine yönelik görüşlerinin incelenmesidir. Araştırma, nitel araştırma desenlerinden olgubilim deseni olarak tasarlanmıştır. Çalışma grubunun belirlenmesinde amaçlı örnekleme yöntemleri arasında yer alan ölçüt örnekleme yöntemi kullanılmıştır. Bilim ve sanat merkezlerine devam eden on ortaokul öğrencisi araştırmanın çalışma grubunu oluşturmuştur. Araştırma verileri araştırmacı tarafından hazırlanan yarı yapılandırılmış görüşme formu aracılığıyla elde edilmiştir. Yarı yapılandırılmış görüşme yoluyla toplanan veriler, içerik analizi yöntemi kullanılarak analiz edilmiştir.
{"title":"INTANGIBLE CULTURAL HERITAGE AWERENESS AMONG SCIENCE AND ART CENTER STUDENTS: AN ANALYSIS ON CHILDREN’S CONGRESS","authors":"Halil Bolat","doi":"10.12981/mahder.1407638","DOIUrl":"https://doi.org/10.12981/mahder.1407638","url":null,"abstract":"Araştırmanın amacı üstün zekalı ve yetenekli öğrencilerin SOKÜM ve medya temalı çocuk kongresine yönelik görüşlerinin incelenmesidir. Araştırma, nitel araştırma desenlerinden olgubilim deseni olarak tasarlanmıştır. Çalışma grubunun belirlenmesinde amaçlı örnekleme yöntemleri arasında yer alan ölçüt örnekleme yöntemi kullanılmıştır. Bilim ve sanat merkezlerine devam eden on ortaokul öğrencisi araştırmanın çalışma grubunu oluşturmuştur. Araştırma verileri araştırmacı tarafından hazırlanan yarı yapılandırılmış görüşme formu aracılığıyla elde edilmiştir. Yarı yapılandırılmış görüşme yoluyla toplanan veriler, içerik analizi yöntemi kullanılarak analiz edilmiştir.","PeriodicalId":507751,"journal":{"name":"Motif Akademi Halk Bilimi Dergisi","volume":"41 12","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2024-02-18","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"140452699","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Öz: Keman hakkında yapılan araştırmalarda ilk defa XVI. yüzyılın başında Kanuni Sultan Süleyman'ın veziri İbrahim Paşa tarafından kemanın kullanıldığından bahsedilir. Batı müziğinde kullanılıp daha sonra müziğimize dahil olan keman Rebab, Kemençe ve Sinekemanın yerine kullanılmıştır. Elimize ulaşan sesli kaynaklardan anlaşıldığı üzere ve keman icracılarının verdikleri bilgiler ile kemanın Türk müziğinde ilk olarak Sol Re La Re akorduyla kullanıldığı bilinmektedir. Bu akordun kullanılmasıyla ilgili birçok farklı görüş bulunmaktadır. Mikrotonal seslerin rahat icra edilmesi, rebab ve İstanbul kemençesi gibi Türk müziğinde kullanılan diğer yaylı sazlar ile akort benzerliği bunların başında gelir. Parmaklandırma olarakta isimlendirilen duate, enstrüman icrası sırasında parmak kullanım tercihine verilen isimdir. Türk müziği keman icrasında pozisyonlardan ve mikrotonal seslerden dolayı bir takım parmaklandırma tercihlerinin yanı sıra, akort farklılığından dolayı da birçok duate farklılıkları ortaya çıkmaktadır. Türk müziği keman icrasında kullanılmış olan “Sol Re La Re” akordunda, kimi zaman 2 numaralı la telindeki re sesi 3 numaralı parmakla, kim zaman ise aynı re sesi boş tel ile icra edilir. Bu çalışmada Sol Re La Re akordunun günümüz son temsilcilerinden Baki Kemancı’nın Göksel Baktagir’e ait olan Hicaz saz semaisi yorumu, kullanmış olduğu akort üzerinden incelenecektir. Eser içerisinde mikrotonal sesler, süslemeler pozisyon tercihleri ve kaliteli ses elde etmek için kullanmış olduğu duateler eser üzerinde tespit edilecektir. Anahtar Kelime: Duate, Parmaklandırma, Türk müziği, Keman, Baki Kemancı Abstract: Research on the violin was made for the first time in the 16th century. It is mentioned that the violin was used by İbrahim Pasha, the vizier of Suleiman the Magnificent, at the beginning of the century. The violin Rebab, which was used in Western music and was later included in our music, was used instead of Kemençe and Sinekema. As understood from the audio sources available to us and the information given by violin players, it is known that the violin was first used with the Sol Re La Re tuning in Turkish music. There are many different opinions about the use of this tuning. The most important of these are the comfortable performance of microtonal sounds and the similarity in tuning with other string instruments used in Turkish music, such as rebab and Istanbul kemenche. Duate, also called fingering, is the name given to the preference of using fingers during instrument performance. In Turkish music violin performance, in addition to some fingering preferences due to positions and microtonal sounds, many duet differences emerge due to tuning differences. In the "Sol Re La Re" tuning used in Turkish music violin performance, sometimes the re sound on the number 2 la string is performed with the number 3 finger, and sometimes the same re sound is performed with the empty string. In this study, Baki Kemancı's interpretation of Göksel Baktagi
厄兹在有关小提琴的研究中提到,16 世纪初,苏莱曼大帝的大臣易卜拉欣-帕夏首次使用小提琴。小提琴是西方音乐中使用的乐器,随后被纳入我国音乐中,取代了雷巴卜、凯门奇和西内克玛。根据我们所能获得的音频资料和小提琴演奏家提供的信息,我们知道土耳其音乐中最早使用的是 Sol Re La Re 调音的小提琴。关于这种调音的使用有许多不同的观点。主要有:微调音色的舒适性、与土耳其音乐中使用的其他弦乐器(如 rebab 和伊斯坦布尔卡曼切)调音的相似性等。Duate,又称指法,是指在演奏乐器时优先使用手指的名称。在土耳其音乐的小提琴演奏中,除了因位置和微调音而产生的一些指法偏好外,还因调音差异而产生了许多duate差异。在土耳其音乐小提琴演奏中使用的 "Sol Re La Re "调式中,有时 2 号 la 弦上的 re 音是用 3 号手指演奏的,有时同样的 re 音是用空弦演奏的。在本研究中,将通过巴基-凯曼奇(Baki Kemancı)所使用的调式,分析他对戈克塞尔-巴克塔吉尔(Göksel Baktagir)的《Hicaz Saz Semaisi》的诠释,巴基-凯曼奇是 "Sol Re La Re "调式的最后代表人物之一。将根据作品确定微调音、装饰音、位置偏好和用于获得优质音质的 Duate。 关键词:Duate、指法、土耳其音乐、小提琴、巴基-凯曼奇 摘要:对小提琴的研究始于 16 世纪。据记载,本世纪初,苏莱曼大帝的宰相易卜拉欣-帕夏曾使用过小提琴。西方音乐中使用的小提琴 Rebab 后来被纳入我国音乐中,用来代替 Kemençe 和 Sinekema。根据我们现有的音频资料和小提琴演奏家提供的信息,我们知道土耳其音乐中最早使用的是 Sol Re La Re 调式。关于这种调音的使用有许多不同的观点。其中最重要的是微调音色的舒适性以及与土耳其音乐中使用的其他弦乐器(如 rebab 和 Istanbul kemenche)在调音上的相似性。Duate,也称指法,是指在乐器演奏中使用手指的偏好。在土耳其音乐小提琴演奏中,除了因位置和微调音而产生的一些指法偏好外,还因调音差异而出现许多二重奏差异。在土耳其音乐小提琴演奏中使用的 "Sol Re La Re "调式中,有时 2 号 la 弦上的 re 音是用 3 号手指演奏的,有时同样的 re 音是用空弦演奏的。在本研究中,将通过巴基-凯曼奇(Baki Kemancı)所使用的调式,研究他对戈克塞尔-巴克塔吉尔(Göksel Baktagir)的《希贾兹萨兹塞迈》(Hijaz saz semai)的诠释,该曲目是 "Sol Re La Re "调式的最后代表作之一。将对作品中的微调音、装饰音、位置偏好以及为获得优质音质而使用的二度音阶进行判定。 关键字Duate、指法、土耳其音乐、小提琴、巴基小提琴家
{"title":"BAKİ KEMANCI YORUMUYLA TÜRK MÜZİĞİ KEMAN İCRASINDA DUATE","authors":"Atalay Durmaz","doi":"10.12981/mahder.1378654","DOIUrl":"https://doi.org/10.12981/mahder.1378654","url":null,"abstract":"Öz: Keman hakkında yapılan araştırmalarda ilk defa XVI. yüzyılın başında Kanuni Sultan Süleyman'ın veziri İbrahim Paşa tarafından kemanın kullanıldığından bahsedilir. Batı müziğinde kullanılıp daha sonra müziğimize dahil olan keman Rebab, Kemençe ve Sinekemanın yerine kullanılmıştır. Elimize ulaşan sesli kaynaklardan anlaşıldığı üzere ve keman icracılarının verdikleri bilgiler ile kemanın Türk müziğinde ilk olarak Sol Re La Re akorduyla kullanıldığı bilinmektedir. Bu akordun kullanılmasıyla ilgili birçok farklı görüş bulunmaktadır. Mikrotonal seslerin rahat icra edilmesi, rebab ve İstanbul kemençesi gibi Türk müziğinde kullanılan diğer yaylı sazlar ile akort benzerliği bunların başında gelir. Parmaklandırma olarakta isimlendirilen duate, enstrüman icrası sırasında parmak kullanım tercihine verilen isimdir. Türk müziği keman icrasında pozisyonlardan ve mikrotonal seslerden dolayı bir takım parmaklandırma tercihlerinin yanı sıra, akort farklılığından dolayı da birçok duate farklılıkları ortaya çıkmaktadır. Türk müziği keman icrasında kullanılmış olan “Sol Re La Re” akordunda, kimi zaman 2 numaralı la telindeki re sesi 3 numaralı parmakla, kim zaman ise aynı re sesi boş tel ile icra edilir. Bu çalışmada Sol Re La Re akordunun günümüz son temsilcilerinden Baki Kemancı’nın Göksel Baktagir’e ait olan Hicaz saz semaisi yorumu, kullanmış olduğu akort üzerinden incelenecektir. Eser içerisinde mikrotonal sesler, süslemeler pozisyon tercihleri ve kaliteli ses elde etmek için kullanmış olduğu duateler eser üzerinde tespit edilecektir. \u0000 \u0000Anahtar Kelime: Duate, Parmaklandırma, Türk müziği, Keman, Baki Kemancı \u0000 \u0000Abstract: Research on the violin was made for the first time in the 16th century. It is mentioned that the violin was used by İbrahim Pasha, the vizier of Suleiman the Magnificent, at the beginning of the century. The violin Rebab, which was used in Western music and was later included in our music, was used instead of Kemençe and Sinekema. As understood from the audio sources available to us and the information given by violin players, it is known that the violin was first used with the Sol Re La Re tuning in Turkish music. There are many different opinions about the use of this tuning. The most important of these are the comfortable performance of microtonal sounds and the similarity in tuning with other string instruments used in Turkish music, such as rebab and Istanbul kemenche. Duate, also called fingering, is the name given to the preference of using fingers during instrument performance. In Turkish music violin performance, in addition to some fingering preferences due to positions and microtonal sounds, many duet differences emerge due to tuning differences. In the \"Sol Re La Re\" tuning used in Turkish music violin performance, sometimes the re sound on the number 2 la string is performed with the number 3 finger, and sometimes the same re sound is performed with the empty string. In this study, Baki Kemancı's interpretation of Göksel Baktagi","PeriodicalId":507751,"journal":{"name":"Motif Akademi Halk Bilimi Dergisi","volume":"332 1","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2024-02-16","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"140453785","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
ÖZ: İkinci Dünya Savaşı'nın etkisiyle, sınırlı hale gelen malzemeler ve kaynaklar, modanın dönüşümüne yol açmıştır. Sınırlı renk seçenekleri olan daha pratik ve fonksiyonel giysiler üretilmiştir. İngiliz moda firması Jacqmar’ın tasarımları, savaş şartlarındaki kısıtlamalarla moda trendlerinin ve giyimin nasıl değiştiğini gösteren dikkat çekici örneklerdendir. Araştırma, II. Dünya Savaşı döneminde Britanya’da özellikle “Sivil Giyim” ve savaş kısıtlamaları ile kadın modasındaki değişimlerden etkilenen moda markalarından biri olan Jacqmar ve dönemi yansıtan tasarımlarına ait bilgilerle sınırlandırılmıştır. Geniş literatür taraması ile, Jacqmar markasının döneme ait propaganda kadın eşarp tasarımları araştırılmıştır. Sosyoekonomik sıkıntıların olduğu savaş dönemindeki propaganda giysilerinin ve aksesuarlarının, halk arasında vatanseverlik duygusunu desteklemeyi amaçlayarak, savaşın kazanılacağına olan inancı güçlendirmek için tercih edildiği görülmüştür. Jacqmar'ın ürettiği kaliteli ve markalı tekstil ürünlerinin varlığı, savaş döneminde modanın da dahil olduğu, Londra'da yaşanan toplumsal dönüşümün ispatı olması açısından önemlidir. Bu nedenle, estetik ve tasarım odaklı düşünme ürünü olan tematik Jacqmar eşarplarından, giysiler üzerinde günümüze uygun tasarım örneklendirmeleri yapılarak sunulmuştur. II. Dünya Savaşı dönemi propaganda tekstillerinin, savaş karşıtı veya vatansever mesajlar taşıyan ilginç desenler ve baskılarla süslendiği gözlemlenmiştir. Çalışmada, moda endüstrisinin zorlu koşullara nasıl uyum sağlayabildiği ve sivil halkın hem fiziksel hem psikolojik ihtiyaçlarını karşılamak için nasıl çözümler ürettiği bulgularına ulaşılmıştır. Olağanüstü koşulların yaşandığı dönemlerde, elde var olan kısıtlı malzemelerle oluşturulan sembolik ve dikkat çekici kıyafetler ve aksesuarların, aynı zamanda toplumsal dönüşümün kanıtı olarak, kişilerin kendi stillerini yaratmaları ve düşüncelerini özgürce ifade etmeleri için araç olarak kullanıldığı sonucuna varılmıştır. Anahtar Kelimeler: II. Dünya Savaşı, giysi, tasarım, desen, Jacqmar.
{"title":"II. DÜNYA SAVAŞI DÖNEMİ JACQMAR PROPAGANDA DESENLERİNİN GÜNÜMÜZ MODASINA UYARLANMASI","authors":"Nursen GEYİK DEĞERLİ","doi":"10.12981/mahder.1405841","DOIUrl":"https://doi.org/10.12981/mahder.1405841","url":null,"abstract":"ÖZ: İkinci Dünya Savaşı'nın etkisiyle, sınırlı hale gelen malzemeler ve kaynaklar, modanın dönüşümüne yol açmıştır. Sınırlı renk seçenekleri olan daha pratik ve fonksiyonel giysiler üretilmiştir. İngiliz moda firması Jacqmar’ın tasarımları, savaş şartlarındaki kısıtlamalarla moda trendlerinin ve giyimin nasıl değiştiğini gösteren dikkat çekici örneklerdendir. \u0000Araştırma, II. Dünya Savaşı döneminde Britanya’da özellikle “Sivil Giyim” ve savaş kısıtlamaları ile kadın modasındaki değişimlerden etkilenen moda markalarından biri olan Jacqmar ve dönemi yansıtan tasarımlarına ait bilgilerle sınırlandırılmıştır. Geniş literatür taraması ile, Jacqmar markasının döneme ait propaganda kadın eşarp tasarımları araştırılmıştır. Sosyoekonomik sıkıntıların olduğu savaş dönemindeki propaganda giysilerinin ve aksesuarlarının, halk arasında vatanseverlik duygusunu desteklemeyi amaçlayarak, savaşın kazanılacağına olan inancı güçlendirmek için tercih edildiği görülmüştür. Jacqmar'ın ürettiği kaliteli ve markalı tekstil ürünlerinin varlığı, savaş döneminde modanın da dahil olduğu, Londra'da yaşanan toplumsal dönüşümün ispatı olması açısından önemlidir. Bu nedenle, estetik ve tasarım odaklı düşünme ürünü olan tematik Jacqmar eşarplarından, giysiler üzerinde günümüze uygun tasarım örneklendirmeleri yapılarak sunulmuştur. \u0000II. Dünya Savaşı dönemi propaganda tekstillerinin, savaş karşıtı veya vatansever mesajlar taşıyan ilginç desenler ve baskılarla süslendiği gözlemlenmiştir. Çalışmada, moda endüstrisinin zorlu koşullara nasıl uyum sağlayabildiği ve sivil halkın hem fiziksel hem psikolojik ihtiyaçlarını karşılamak için nasıl çözümler ürettiği bulgularına ulaşılmıştır. \u0000Olağanüstü koşulların yaşandığı dönemlerde, elde var olan kısıtlı malzemelerle oluşturulan sembolik ve dikkat çekici kıyafetler ve aksesuarların, aynı zamanda toplumsal dönüşümün kanıtı olarak, kişilerin kendi stillerini yaratmaları ve düşüncelerini özgürce ifade etmeleri için araç olarak kullanıldığı sonucuna varılmıştır. \u0000Anahtar Kelimeler: II. Dünya Savaşı, giysi, tasarım, desen, Jacqmar.","PeriodicalId":507751,"journal":{"name":"Motif Akademi Halk Bilimi Dergisi","volume":"78 2","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2024-02-16","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"140454837","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}