Öz Türk işlemeleri, Türk kültürünün tarihsel sürecinde, diğer kültürlerle etkileşimleri ile kendi kültürlerini zenginleştirmeleri sonucunda ortaya çıkmış ve çeşitli el sanatı teknikleriyle beraber gelişim göstermeye başlamıştır. Türk işleme sanatı, farklı toplumların kültürlerini ortaya koyan canlı belgeler olarak dikkat çekmektedir. Geçmişten günümüze önemini yitirmeden ve özgünlüğünü koruyarak yapımı devam eden dival işi tekniğinde yapılmış işlemeler, geleneksel el sanatları ve kültürel miras olarak Türk işlemelerinin en önemli örneklerine sahip bir işleme tekniği olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu araştırmanın amacı; Konya Etnografya Müzesinde bulunan dival işi seccade örneklerini incelemek ve özelliklerini belirlemek, ayrıca dival işi tekniğinde yapılmış seccade örneklerinin malzeme, renk ve teknik özelliklerini analiz etmek, motif ve kompozisyon özelliklerini tespit etmek, bununla birlikte seccade örneklerinin Türk işleme sanatı açısından önemini ortaya koymaktır. Bu çalışmada öncelikle literatür taraması yapılmış, konu ile ilgili her türlü kaynak incelenmiştir. Müzedeki örnekler incelenmiş, dival işi tekniği kullanılarak süslenen seccadelerin çeşitli özelliklerini tespit etmek açısından için gözlem fişi formları hazırlanmıştır. Müzede bulunan seccade örneklerinin fotoğrafları çekilmiş ve müze görevlilerinden bu eserlerle ilgili gerekli bilgiler alınmıştır. Bu süreçler sonunda elde edilen bilgiler analiz edilerek sonuca gidilmeye çalışılmıştır.
摘要 土耳其刺绣是在土耳其文化的历史进程中出现的,是土耳其在与其他文化的交流中丰富自身文化的结果,并开始发展各种手工艺技术。土耳其刺绣艺术作为揭示不同社会文化的活的文献而备受关注。迪瓦尔刺绣工艺从古至今一直沿用至今,既不失其重要性,又保留了其独创性,是土耳其刺绣作为传统手工艺品和文化遗产中最重要的加工工艺。 本研究的目的是检查科尼亚民族学博物馆收藏的 dival işi 祈祷毯样品,确定其特征,并分析用 dival işi 技术制作的祈祷毯样品的材料、颜色和技术特征,确定图案和构成特征,并揭示祈祷毯样品在土耳其刺绣艺术方面的重要性。 在这项研究中,首先进行了文献综述,研究了与该主题相关的各种资料。对博物馆中的样品进行了检查,并编制了观察表,以确定使用迪瓦尔工艺装饰的祈祷毯的各种特征。对博物馆中的祈祷毯进行了拍照,并从博物馆工作人员处获得了有关这些工艺品的必要信息。对这些工作结束时获得的信息进行了分析,并得出了结论。
{"title":"KONYA ETNOGRAFYA MÜZESİNDE BULUNAN DİVAL İŞİ TEKNİĞİNDE YAPILMIŞ SECCADE ÖRNEKLERİNİN İNCELENMESİ","authors":"Kezban Sönmez","doi":"10.12981/mahder.1383447","DOIUrl":"https://doi.org/10.12981/mahder.1383447","url":null,"abstract":"Öz Türk işlemeleri, Türk kültürünün tarihsel sürecinde, diğer kültürlerle etkileşimleri ile kendi kültürlerini zenginleştirmeleri sonucunda ortaya çıkmış ve çeşitli el sanatı teknikleriyle beraber gelişim göstermeye başlamıştır. Türk işleme sanatı, farklı toplumların kültürlerini ortaya koyan canlı belgeler olarak dikkat çekmektedir. Geçmişten günümüze önemini yitirmeden ve özgünlüğünü koruyarak yapımı devam eden dival işi tekniğinde yapılmış işlemeler, geleneksel el sanatları ve kültürel miras olarak Türk işlemelerinin en önemli örneklerine sahip bir işleme tekniği olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu araştırmanın amacı; Konya Etnografya Müzesinde bulunan dival işi seccade örneklerini incelemek ve özelliklerini belirlemek, ayrıca dival işi tekniğinde yapılmış seccade örneklerinin malzeme, renk ve teknik özelliklerini analiz etmek, motif ve kompozisyon özelliklerini tespit etmek, bununla birlikte seccade örneklerinin Türk işleme sanatı açısından önemini ortaya koymaktır. Bu çalışmada öncelikle literatür taraması yapılmış, konu ile ilgili her türlü kaynak incelenmiştir. Müzedeki örnekler incelenmiş, dival işi tekniği kullanılarak süslenen seccadelerin çeşitli özelliklerini tespit etmek açısından için gözlem fişi formları hazırlanmıştır. Müzede bulunan seccade örneklerinin fotoğrafları çekilmiş ve müze görevlilerinden bu eserlerle ilgili gerekli bilgiler alınmıştır. Bu süreçler sonunda elde edilen bilgiler analiz edilerek sonuca gidilmeye çalışılmıştır.","PeriodicalId":507751,"journal":{"name":"Motif Akademi Halk Bilimi Dergisi","volume":"252 ","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-12-18","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"139174909","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Aleksandr Puşkin ve Pyotr Çaadayev, 19.yüzyılın ilk yarısı Rus edebiyatı ve düşüncesinin başlıca isimleri arasında yer alırlar. Puşkin’in lise yıllarında başlayan dostlukları, şairin erken ölümü nedeniyle kısa sürse de Puşkin’in Çaadayev’e yazdığı ilk şiirinde mutlakıyetin yıkıntılarına adlarının yazılacağından söz etmesiyle Çaadayev’e verdiği önemi görürüz. Edebi ve düşünsel yollarına Dekabrist harekete yakın iki isim olarak çıkan Puşkin ve Çaadayev, birbiri ardı sıra düşünsel evrim sürecine girerler. Puşkin, ilk sürgünü ile ruhsal bir kırılma yaşarken, Çaadayev, yurtdışından döndükten sonra yeni bir düşünsel arayış dönemine girer. İkili arasındaki yakınlık, özellikle Çaadayev’in Felsefi Mektuplar’ının yayınlanmasından önceki süreçte biçimlenir. Çaadayev, Rus düşüncesinde bir kurşun sesi olarak değerlendirilen eserini Puşkin’e gönderir ve Puşkin’in esere dair değerlendirmelerinden oluşan yazışmalarla ikilinin Rusya tarihine dair düşünceleri biçimlenir. Felsefi Mektuplar’da Rusya’ya dair oldukça keskin eleştirilerde bulunan Çaadayev, medeniyet tarihinde bir yeri olmayan, geçmişinin önemsizliğiyle varlık gösteren bir Rusya imgesi çizerken, Puşkin ise Çaadayev’le bütünsel bir karşıtlık içinde Rusya tarihinin önemini belirtir. Çaadayev, düşüncelerini Rusya’nın Bizans Ortodoksluğunu kabul etmesi ile temellendirip, kiliseler arasındaki bölünmenin Rusya tarihinde kötü bir kader yarattığını söyler. Puşkin ise bölünmenin Rusya’yı Avrupa’dan ayırdığı noktasında Çaadayev ile birleşse de bu durumun Rusya’ya özgün bir misyon yüklediğini savunur. Çaadayev, Bizans Ortodoksluğuna eleştirel yaklaşırken; Puşkin, Rus kültünü oluşturan temel değer olarak Ortodoksluğa büyük önem atfeder. Bu karşıtlıklar içinde Çaadayev, keskin bir Batıcı olarak kabul edilirken, Puşkin’in Çaadayev’le yürüttüğü tartışmanın Slavcı bir çizgide olduğu düşünülür. Bu çerçevede çalışmamızda disiplinlerarası yöntem çerçevesinde Çaadayev’in Felsefi Mektuplar’ı temel alınarak ikili arasında geçen yazışmalar ve Puşkin’in edebi eserleri kullanmış, Çaadayev ve Puşkin’in Slavcı ve Batıcı öğreti içindeki konumuna dair bir değerlendirme yapılmıştır.
{"title":"A. PUSHKIN AND P. CHAADAYEV: OUR NAMES WILL BE WRITTEN ON THE RUINS OF AUTOCRACY","authors":"Nazan Coşkun","doi":"10.12981/mahder.1331574","DOIUrl":"https://doi.org/10.12981/mahder.1331574","url":null,"abstract":"Aleksandr Puşkin ve Pyotr Çaadayev, 19.yüzyılın ilk yarısı Rus edebiyatı ve düşüncesinin başlıca isimleri arasında yer alırlar. Puşkin’in lise yıllarında başlayan dostlukları, şairin erken ölümü nedeniyle kısa sürse de Puşkin’in Çaadayev’e yazdığı ilk şiirinde mutlakıyetin yıkıntılarına adlarının yazılacağından söz etmesiyle Çaadayev’e verdiği önemi görürüz. Edebi ve düşünsel yollarına Dekabrist harekete yakın iki isim olarak çıkan Puşkin ve Çaadayev, birbiri ardı sıra düşünsel evrim sürecine girerler. Puşkin, ilk sürgünü ile ruhsal bir kırılma yaşarken, Çaadayev, yurtdışından döndükten sonra yeni bir düşünsel arayış dönemine girer. İkili arasındaki yakınlık, özellikle Çaadayev’in Felsefi Mektuplar’ının yayınlanmasından önceki süreçte biçimlenir. Çaadayev, Rus düşüncesinde bir kurşun sesi olarak değerlendirilen eserini Puşkin’e gönderir ve Puşkin’in esere dair değerlendirmelerinden oluşan yazışmalarla ikilinin Rusya tarihine dair düşünceleri biçimlenir. Felsefi Mektuplar’da Rusya’ya dair oldukça keskin eleştirilerde bulunan Çaadayev, medeniyet tarihinde bir yeri olmayan, geçmişinin önemsizliğiyle varlık gösteren bir Rusya imgesi çizerken, Puşkin ise Çaadayev’le bütünsel bir karşıtlık içinde Rusya tarihinin önemini belirtir. Çaadayev, düşüncelerini Rusya’nın Bizans Ortodoksluğunu kabul etmesi ile temellendirip, kiliseler arasındaki bölünmenin Rusya tarihinde kötü bir kader yarattığını söyler. Puşkin ise bölünmenin Rusya’yı Avrupa’dan ayırdığı noktasında Çaadayev ile birleşse de bu durumun Rusya’ya özgün bir misyon yüklediğini savunur. Çaadayev, Bizans Ortodoksluğuna eleştirel yaklaşırken; Puşkin, Rus kültünü oluşturan temel değer olarak Ortodoksluğa büyük önem atfeder. Bu karşıtlıklar içinde Çaadayev, keskin bir Batıcı olarak kabul edilirken, Puşkin’in Çaadayev’le yürüttüğü tartışmanın Slavcı bir çizgide olduğu düşünülür. Bu çerçevede çalışmamızda disiplinlerarası yöntem çerçevesinde Çaadayev’in Felsefi Mektuplar’ı temel alınarak ikili arasında geçen yazışmalar ve Puşkin’in edebi eserleri kullanmış, Çaadayev ve Puşkin’in Slavcı ve Batıcı öğreti içindeki konumuna dair bir değerlendirme yapılmıştır.","PeriodicalId":507751,"journal":{"name":"Motif Akademi Halk Bilimi Dergisi","volume":"39 15","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-12-17","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"139176446","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Türklerin İslamiyet’i kabulünden sonra mesnevi nazım şekliyle yazılmış hikâyeler yaygınlık kazanmıştır. İslamiyet öncesinde “manzum hikâye” olarak nitelendirilebilecek olan nazım formlarının Karahanlı döneminde şekil ve muhteva açısından değişikliğe uğradığı, özellikle de Eski Anadolu Türkçesi döneminde bu alanda önemli örneklerinin kaleme alındığı görülmektedir. Konu açısından söz konusu döneme ait metinler değerlendirildiğinde dinî-tasavvufî yahut ahlakî metinlerin yaygınlığı aşikârdır. Mevlid, mucizat, miracname, kıyametname gibi dinî muhtevalı eserlerin yanı sıra “Dâstân” ve “Hikâyet” başlıklı müstakil eserlerin bu dönemde çokluğu da dikkat çekicidir. Bir dervişin hac yolculuğunu ve bu yolculuk sırasında gerçekleşen mucizeleri konu alan Hikâyet-i Dervîş Dîvâne adlı eser, bu türdeki eserlerden sadece biridir. Eserin, Ankara Millî Kütüphane Yazma Eserler Kataloğu 06 Mil Yz A 6545/2, Ankara Millî Kütüphane Yazma Eserler Kataloğu 06 Mil Yz A 9971, İstanbul Millet Kütüphanesi Ali Emiri Yazmalar Koleksiyonu AE Mnz 541/1, İstanbul Süleymaniye Yazma Eser Kütüphanesi Yazma Bağışlar Koleksiyonu 2522 ve Konya Koyunoğlu Şehir Müzesi ve Kütüphanesi Yazmalar Koleksiyonu 13341 arşiv numarasında kayıtlı olmak üzere beş nüshası tespit edilmiştir. Makalede söz konusu nüshalar içerisinde hikâyenin bütünlüğünü eksiksiz ihtiva eden ve kelime varlığı açısından en eski nüsha olduğu tahmin edilen Ankara Millî Kütüphane Yazmalar Koleksiyonu 06 Mil Yz A 9971 numaralı nüsha esas alınmış; Hikâyet-i Dervîş Dîvâne’nin tespit edilen nüshaları karşılaştırılarak metnin transkripsiyon alfabesiyle günümüz Türkçesine aktarımı sağlanmıştır. Bugüne kadar yayımlanmamış manzum bir hikâye gün ışığına çıkarılmış ve dinî manzum hikâyelere yeni bir halka daha eklenmiştir.
土耳其人接受伊斯兰教后,以 masnavi 诗歌形式书写的故事开始广泛流传。可以看出,伊斯兰教之前可被称为 "诗歌故事 "的诗歌形式在卡拉汗王朝时期在形式和内容上都发生了变化,尤其是在旧安纳托利亚土耳其时期,这一领域出现了重要的写作范例。如果从题材的角度对这一时期的文本进行评估,宗教神话或道德文本的盛行是显而易见的。除了具有宗教内容的作品,如《mawlid》、《miracle》、《miracname》、《apocalypse》外,这一时期大量题为 "Dâstân "和 "Hikâyet "的独立作品也值得注意。Hikâyet-i Dervîş Dîvâne》是一部关于苦行僧的朝圣之旅和旅途中发生的奇迹的作品,只是这类作品中的一部。目前已确认该作品的五个副本:安卡拉国家图书馆手稿目录 06 Mil Yz A 6545/2、安卡拉国家图书馆手稿目录 06 Mil Yz A 9971、伊斯坦布尔米莱图书馆阿里-埃米尔手稿收藏集 AE Mnz 541/1、伊斯坦布尔苏莱曼尼耶手稿图书馆手稿捐赠收藏集 2522 和科尼亚科尤诺奥卢市博物馆和图书馆手稿收藏集 13341。文章以安卡拉国家图书馆手稿收藏馆收藏的编号为 06 Mil Yz A 9971 的副本为基础,从词汇量来看,该副本估计是最古老的副本,完整地包含了故事的全部内容;对已确定的《Hikâyet-i Dervîş Dîvâne》副本进行了比较,并用转写字母将文本转写为今天的土耳其语。还发现了一个未发表的诗歌故事,并为宗教诗歌故事增加了一个新的链接。
{"title":"Manzum Dinî Hikâyelere Bir Örnek Hikâyet-i Dervîş Dîvâne","authors":"Burcu KAYA ÇAKI, Kadriye HOCAOĞLU ALAGÖZ","doi":"10.12981/mahder.1373486","DOIUrl":"https://doi.org/10.12981/mahder.1373486","url":null,"abstract":"Türklerin İslamiyet’i kabulünden sonra mesnevi nazım şekliyle yazılmış hikâyeler yaygınlık kazanmıştır. İslamiyet öncesinde “manzum hikâye” olarak nitelendirilebilecek olan nazım formlarının Karahanlı döneminde şekil ve muhteva açısından değişikliğe uğradığı, özellikle de Eski Anadolu Türkçesi döneminde bu alanda önemli örneklerinin kaleme alındığı görülmektedir. Konu açısından söz konusu döneme ait metinler değerlendirildiğinde dinî-tasavvufî yahut ahlakî metinlerin yaygınlığı aşikârdır. Mevlid, mucizat, miracname, kıyametname gibi dinî muhtevalı eserlerin yanı sıra “Dâstân” ve “Hikâyet” başlıklı müstakil eserlerin bu dönemde çokluğu da dikkat çekicidir. Bir dervişin hac yolculuğunu ve bu yolculuk sırasında gerçekleşen mucizeleri konu alan Hikâyet-i Dervîş Dîvâne adlı eser, bu türdeki eserlerden sadece biridir. Eserin, Ankara Millî Kütüphane Yazma Eserler Kataloğu 06 Mil Yz A 6545/2, Ankara Millî Kütüphane Yazma Eserler Kataloğu 06 Mil Yz A 9971, İstanbul Millet Kütüphanesi Ali Emiri Yazmalar Koleksiyonu AE Mnz 541/1, İstanbul Süleymaniye Yazma Eser Kütüphanesi Yazma Bağışlar Koleksiyonu 2522 ve Konya Koyunoğlu Şehir Müzesi ve Kütüphanesi Yazmalar Koleksiyonu 13341 arşiv numarasında kayıtlı olmak üzere beş nüshası tespit edilmiştir. Makalede söz konusu nüshalar içerisinde hikâyenin bütünlüğünü eksiksiz ihtiva eden ve kelime varlığı açısından en eski nüsha olduğu tahmin edilen Ankara Millî Kütüphane Yazmalar Koleksiyonu 06 Mil Yz A 9971 numaralı nüsha esas alınmış; Hikâyet-i Dervîş Dîvâne’nin tespit edilen nüshaları karşılaştırılarak metnin transkripsiyon alfabesiyle günümüz Türkçesine aktarımı sağlanmıştır. Bugüne kadar yayımlanmamış manzum bir hikâye gün ışığına çıkarılmış ve dinî manzum hikâyelere yeni bir halka daha eklenmiştir.","PeriodicalId":507751,"journal":{"name":"Motif Akademi Halk Bilimi Dergisi","volume":"402 ","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-12-16","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"139177162","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
ÖZ: Cönkler, ait olduğu toplumun sosyal ve kültürel yaşamına dair bilgiler içermesi bakımından Türk folklorunun önemli yazılı kaynakları arasında yer almaktadırlar. Aşağıdan yukarıya doğru uzunlamasına açılan el yazması defterler olarak bilinen cönklerin muhtevasında hemen her konuda manzum ve mensur şekillerde yazılmış metinler bulunmaktadır. Bu nedenle cönkler, Türk kültür ve edebiyatımızın vazgeçilmez yazılı kaynaklarındandır. Türkiye’de yapılmış olan cönk konulu araştırmaların çoğunluğu cönk metinlerinin Latin harflerine aktarımından oluşmaktadır. Cönkleri farklı bakış açılarıyla ele alan çalışmaların sayısının azlığı ise dikkat çekmektedir. Günümüzde kişilerin şahsi kütüphaneleri ile devlet kütüphanelerinde çalışılmayı bekleyen yüzlerce cönk bulunmaktadır. Geçmiş dönemlere ait kültürel ürünler ile edebi bilgilerin geleceğe aktarımı açısından önem arz eden bu eserlerin farklı bakış açılarıyla incelenerek kültürümüze kazandırılması gerekmektedir. Bu makalenin konusu, Süleymaniye Kütüphanesi Yazma Bağışlar bölümünde bulunan 5902 numaralı cönkün tanıtılması ile cönkteki metinlerin şekil ve muhteva özellikleri bakımından incelenmesidir. Makale kapsamında, yeni bir cönkün gün yüzüne çıkartılarak edebiyatımıza kazandırılması ve söz konusu cönkün bütüncül bir bakışla değerlendirilip farklı disiplinlere katkı sağlayıp sağlamayacağının tespiti amaçlanmıştır. Süleymaniye Kütüphanesinden dijital görüntüleri alınan cönk, 208 varaktan oluşmaktadır. Makalenin konusunu oluşturan eserin, başta edebiyat olmak üzere dil, tarih, ilahiyat, tıp, mûsikî, sosyoloji gibi farklı disiplinlere de katkı sağlayacak zenginlikte bir muhtevaya sahip olduğu tespit edilmiştir.
{"title":"SÜLEYMANİYE KÜTÜPHANESİ YAZMA BAĞIŞLAR BÖLÜMÜNDE BULUNAN 5902 NUMARALI CÖNK HAKKINDA","authors":"Sabahattin Deni̇z, Gizem Şahi̇n","doi":"10.12981/mahder.1375718","DOIUrl":"https://doi.org/10.12981/mahder.1375718","url":null,"abstract":"ÖZ: Cönkler, ait olduğu toplumun sosyal ve kültürel yaşamına dair bilgiler içermesi bakımından Türk folklorunun önemli yazılı kaynakları arasında yer almaktadırlar. Aşağıdan yukarıya doğru uzunlamasına açılan el yazması defterler olarak bilinen cönklerin muhtevasında hemen her konuda manzum ve mensur şekillerde yazılmış metinler bulunmaktadır. Bu nedenle cönkler, Türk kültür ve edebiyatımızın vazgeçilmez yazılı kaynaklarındandır. Türkiye’de yapılmış olan cönk konulu araştırmaların çoğunluğu cönk metinlerinin Latin harflerine aktarımından oluşmaktadır. Cönkleri farklı bakış açılarıyla ele alan çalışmaların sayısının azlığı ise dikkat çekmektedir. Günümüzde kişilerin şahsi kütüphaneleri ile devlet kütüphanelerinde çalışılmayı bekleyen yüzlerce cönk bulunmaktadır. Geçmiş dönemlere ait kültürel ürünler ile edebi bilgilerin geleceğe aktarımı açısından önem arz eden bu eserlerin farklı bakış açılarıyla incelenerek kültürümüze kazandırılması gerekmektedir. Bu makalenin konusu, Süleymaniye Kütüphanesi Yazma Bağışlar bölümünde bulunan 5902 numaralı cönkün tanıtılması ile cönkteki metinlerin şekil ve muhteva özellikleri bakımından incelenmesidir. Makale kapsamında, yeni bir cönkün gün yüzüne çıkartılarak edebiyatımıza kazandırılması ve söz konusu cönkün bütüncül bir bakışla değerlendirilip farklı disiplinlere katkı sağlayıp sağlamayacağının tespiti amaçlanmıştır. Süleymaniye Kütüphanesinden dijital görüntüleri alınan cönk, 208 varaktan oluşmaktadır. Makalenin konusunu oluşturan eserin, başta edebiyat olmak üzere dil, tarih, ilahiyat, tıp, mûsikî, sosyoloji gibi farklı disiplinlere de katkı sağlayacak zenginlikte bir muhtevaya sahip olduğu tespit edilmiştir.","PeriodicalId":507751,"journal":{"name":"Motif Akademi Halk Bilimi Dergisi","volume":"5 10","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-12-15","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"139178758","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Yüzlerce yılın birikimi olarak kuşaktan kuşağa aktarılan Türk halk oyunlarının “kara düzen” olarak tabir ettiğimiz geleneksel yöntemlerle edinilmesi süreci, özellikle şehirlere göç ve şehir kültürüne geçiş, modern dünyanın gereklerini yerine getirme şeklinde ortaya çıkan uygulamaların da etkisi ile yeniden anlam kazanmıştır. Sonrasında kurumsal bir kimlik altında, modern yöntemlerle ortaya konan eğitim öğretim sistemi içerisinde yerini almıştır. Öncelikle bu oyunlara ait temel hareket yapıları detaylandırılmıştır. Hareket parçalarının tıpkı müzik ölçülerinde olduğu gibi metrik yapıları tespit edilmiştir. Yine müzikte olduğu gibi eşit periyotlarda ölçülendirilmeleri sağlanmıştır. Böylece bir oyun içerisinde kullanılan hareket serilerinin ölçü değerleri, tekrar sayıları, benzer ya da farklı olan biçimleri, müzik ölçüleri ile olan düzenli ya da düzensiz ilişkileri, içerisinde barındırdığı hareket tanımlarının ölçü içerisindeki yerleşimi gibi pek çok temel kavram birer veri olarak ortaya konmuştur. Başbar oyunu melodi, ritim ve hareket zenginliği nedeni ile tercih edilmiştir. Öncelikle oyun içerisinde kullanılan figür yapıları temel hareket unsurları üzerinde ayrı ayrı ölçülendirilmiş ve hacimlendirilmiştir. Figür ölçüleri birim zaman değerlerine karşılık gelen temel hareket kavramları kullanılarak tablolar üzerinde gösterilmiştir. Her figür ayrı ayrı değerlendirilmiş ve detaylandırılmıştır. Belirlenen figürleri yerleştirmek amacı ile geleneksel oyun müziği belirlenmiş ve toplam müzik hacmi ölçülmüştür. Belirlenen toplam müzik hacim değeri üzerinden, daha önce tespit edilen figür hacimleri doğrultusunda kullanılacak figür adetleri hesaplanmıştır. Melodi, melodik ritim, asma davul ritimleri ve hareket adımlarını gösteren 5 katmanlı bir nota yazım sistemi oluşturulmuştur.
{"title":"Metric Analysis In Turkish Folk Dances: Determination of Erzurum “Basbar” Folk Dance Figures with Their Measurement and Volumes, Arrangement on the Selected Musical Performance Example","authors":"Eyüp Uzunkaya, Ahmet Turan Demi̇rbağ","doi":"10.12981/mahder.1376993","DOIUrl":"https://doi.org/10.12981/mahder.1376993","url":null,"abstract":"Yüzlerce yılın birikimi olarak kuşaktan kuşağa aktarılan Türk halk oyunlarının “kara düzen” olarak tabir ettiğimiz geleneksel yöntemlerle edinilmesi süreci, özellikle şehirlere göç ve şehir kültürüne geçiş, modern dünyanın gereklerini yerine getirme şeklinde ortaya çıkan uygulamaların da etkisi ile yeniden anlam kazanmıştır. Sonrasında kurumsal bir kimlik altında, modern yöntemlerle ortaya konan eğitim öğretim sistemi içerisinde yerini almıştır. Öncelikle bu oyunlara ait temel hareket yapıları detaylandırılmıştır. Hareket parçalarının tıpkı müzik ölçülerinde olduğu gibi metrik yapıları tespit edilmiştir. Yine müzikte olduğu gibi eşit periyotlarda ölçülendirilmeleri sağlanmıştır. Böylece bir oyun içerisinde kullanılan hareket serilerinin ölçü değerleri, tekrar sayıları, benzer ya da farklı olan biçimleri, müzik ölçüleri ile olan düzenli ya da düzensiz ilişkileri, içerisinde barındırdığı hareket tanımlarının ölçü içerisindeki yerleşimi gibi pek çok temel kavram birer veri olarak ortaya konmuştur. Başbar oyunu melodi, ritim ve hareket zenginliği nedeni ile tercih edilmiştir. Öncelikle oyun içerisinde kullanılan figür yapıları temel hareket unsurları üzerinde ayrı ayrı ölçülendirilmiş ve hacimlendirilmiştir. Figür ölçüleri birim zaman değerlerine karşılık gelen temel hareket kavramları kullanılarak tablolar üzerinde gösterilmiştir. Her figür ayrı ayrı değerlendirilmiş ve detaylandırılmıştır. Belirlenen figürleri yerleştirmek amacı ile geleneksel oyun müziği belirlenmiş ve toplam müzik hacmi ölçülmüştür. Belirlenen toplam müzik hacim değeri üzerinden, daha önce tespit edilen figür hacimleri doğrultusunda kullanılacak figür adetleri hesaplanmıştır. Melodi, melodik ritim, asma davul ritimleri ve hareket adımlarını gösteren 5 katmanlı bir nota yazım sistemi oluşturulmuştur.","PeriodicalId":507751,"journal":{"name":"Motif Akademi Halk Bilimi Dergisi","volume":"476 ","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-12-14","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"139179644","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Halk hikâyeleri 16. yüzyıldan itibaren Anadolu sahasında âşıklar ve meddahlar tarafından anlatılan nazım-nesir şeklinde halk edebiyatı türüdür. Konuları aşk, kahramanlık, hem aşk hem kahramanlıktır. 20. yüzyıl sonlarına kadar televizyon ve sinema yani beyaz perdenin hayatımıza girmesine kadar halkın sosyalleşmesini aynı zamanda eğitim ve kültür aktarımı işlevini üstlenmişlerdir. Üzerinde yüzlerce çalışma yapılan halk hikâyelerinin kahramanları; âşıklar, mitik ve hayali kahramanlar veya tarihte yaşamış o toplum için önemli olan bir sultan, şair veya bey olabilmektedir. Çalışmamızda ele aldığımız hikâye kahramanı Şah İsmail’dir. O Türkiye sahası içinde yaşamamış olmasına karşın hayatı etrafında anlatılan halk hikâyesi doğudan batıya hemen her ilimizde yer almaktadır. Bir halk hikâyesi kahramanı olarak görülen Şah İsmail, anlatılarda genellikle bir sevgilisine kavuşmak için mücadele eden âşık gibi görülmesine karşın, hikâye eş metinlerine kimi zaman kahraman olarak yer almaktadır. Şah İsmail Hikâyelerinin kurgu yapısı yazılı ve sözlü kaynaklarda paralel işlenmiş, ancak anlatıcıya bağlı olarak bazen uzun veya kısa olabilmektedir. Genellikle halk hikâyelerinin yazılı kaynaklarda yer alan nazım kısımları, sözlü kaynaklarda çok fazla yer almamaktadır. İncelememize konu olan “Şah İsmail ve Gülizar Hikâyesi”nde manzum kısımları eksik mısra ve dörtlükler olmasına karşın ses kaydında ezgili bir biçimde söylenmiş olması önem arz etmektedir. Kaynak kişi, meddah veya âşık olmamasına karşın, hikâyenin nazım kısımlarını ezgili şekilde söylemesi, hikâye anlatma geleneğinin 20. yüzyıl sonlarında varlığını devam ettirmesi açısından önemlidir. Makalemizde ele alınan derleme 1984 yılında Sinop- Boyabat ilçesinin eski Nefsidere yeni adı Dereçatı köyünde yaşayan kaynak kişiden derlenmiştir. Çalışmamızda hikâyenin nazım kısımları eksiksiz verilecektir.
{"title":"A NEW SOURCE FOR THE NARRATİVE OF SHAH ISHMAIL AND GULIZAR: BOYABAT VARIANT","authors":"Atiye Nazli","doi":"10.12981/mahder.1384842","DOIUrl":"https://doi.org/10.12981/mahder.1384842","url":null,"abstract":"Halk hikâyeleri 16. yüzyıldan itibaren Anadolu sahasında âşıklar ve meddahlar tarafından anlatılan nazım-nesir şeklinde halk edebiyatı türüdür. Konuları aşk, kahramanlık, hem aşk hem kahramanlıktır. 20. yüzyıl sonlarına kadar televizyon ve sinema yani beyaz perdenin hayatımıza girmesine kadar halkın sosyalleşmesini aynı zamanda eğitim ve kültür aktarımı işlevini üstlenmişlerdir. Üzerinde yüzlerce çalışma yapılan halk hikâyelerinin kahramanları; âşıklar, mitik ve hayali kahramanlar veya tarihte yaşamış o toplum için önemli olan bir sultan, şair veya bey olabilmektedir. Çalışmamızda ele aldığımız hikâye kahramanı Şah İsmail’dir. O Türkiye sahası içinde yaşamamış olmasına karşın hayatı etrafında anlatılan halk hikâyesi doğudan batıya hemen her ilimizde yer almaktadır. Bir halk hikâyesi kahramanı olarak görülen Şah İsmail, anlatılarda genellikle bir sevgilisine kavuşmak için mücadele eden âşık gibi görülmesine karşın, hikâye eş metinlerine kimi zaman kahraman olarak yer almaktadır. Şah İsmail Hikâyelerinin kurgu yapısı yazılı ve sözlü kaynaklarda paralel işlenmiş, ancak anlatıcıya bağlı olarak bazen uzun veya kısa olabilmektedir. Genellikle halk hikâyelerinin yazılı kaynaklarda yer alan nazım kısımları, sözlü kaynaklarda çok fazla yer almamaktadır. İncelememize konu olan “Şah İsmail ve Gülizar Hikâyesi”nde manzum kısımları eksik mısra ve dörtlükler olmasına karşın ses kaydında ezgili bir biçimde söylenmiş olması önem arz etmektedir. Kaynak kişi, meddah veya âşık olmamasına karşın, hikâyenin nazım kısımlarını ezgili şekilde söylemesi, hikâye anlatma geleneğinin 20. yüzyıl sonlarında varlığını devam ettirmesi açısından önemlidir. Makalemizde ele alınan derleme 1984 yılında Sinop- Boyabat ilçesinin eski Nefsidere yeni adı Dereçatı köyünde yaşayan kaynak kişiden derlenmiştir. Çalışmamızda hikâyenin nazım kısımları eksiksiz verilecektir.","PeriodicalId":507751,"journal":{"name":"Motif Akademi Halk Bilimi Dergisi","volume":"14 3-4","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-12-12","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"139182782","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Türkçe yüzyıllar boyunca farklı alfabelerle yazılmış, ana dili farklı olan kişiler tarafından ortak iletişim dili olarak kullanılmıştır. Bu durum Türk dilinin zenginleşmesine ve Türkçe pek çok eserin yazılmasına imkân sağlamıştır. Osmanlı toplumu içinde özellikle Ermeniler hem ortak iletişim dili olarak Türkçeyi kendilerine has bir konuşma biçimiyle kullanmış hem de Türkçenin yazımında kendi alfabelerinin imkânlarından faydalanmışlardır. Bu makalede, Türkçenin yazılmasında belli bir dönem kullanılan Ermeni alfabesi üzerinde durulmuş ve Osmanlının son döneminde yaşamış olan Hovsep Kurbanyan’ın eserleri ile makale sınırlandırılmıştır. Ermeni alfabesiyle Türkçe yazılan eserlerin Türk edebiyatı ve Türk dili için önemine, Türk kültürünü ve özellikle İstanbul folklorunu yansıtma noktasındaki değerine dikkat çekmek amaçlanmış ve bu amaçla Hovsep Kurbanyan’ın yazdığı iki roman ve yazılmasına katkıda bulunduğu bir antoloji incelenmiştir. Hovsep Kurbanyan’ın yazmış olduğu İki Kapu Yoldaşları adlı üç ciltlik romanın ve Mihran Bidar Arabacıyan ile birlikte yazdıkları Hayın Bir Adem adlı iki ciltlik romanın hem sosyal tarih adına hem de İstanbul’un gündelik hayatı ve folkloru adına önemli veriler içerdiği sonucuna ulaşılmıştır. Mihran Bidar Arabacıyan’a ait olmakla birlikte Kurbanyan’ın, neşir noktasında katkı sağladığı Hazine-yi Eşar adlı antolojinin ise Ermeni aşuğların Türk dilini kullanmadaki üstün yeteneğini ortaya koyan değerli bir eser olduğu ve Türk halk edebiyatı için önemli veriler sunduğu anlaşılmıştır. Dolayısıyla, Ermeni harfleri ile Türkçe yazılan eserlerin ayrıntılı olarak incelenmesi Osmanlı toplumunun, İstanbul’un gündelik hayatının ve folklorunun, her şeyden önemlisi ise Türkçenin özel kullanımlarının ortaya çıkarılmasına katkı sağlayacaktır.
{"title":"HOVSEP KURBANYAN’IN ROMANLARININ VE KATKIDA BULUNDUĞU ESERLERİN TÜRK KÜLTÜRÜ İÇİNDEKİ YERİ","authors":"Zehra HAMARAT YARDIMCI","doi":"10.12981/mahder.1384600","DOIUrl":"https://doi.org/10.12981/mahder.1384600","url":null,"abstract":"Türkçe yüzyıllar boyunca farklı alfabelerle yazılmış, ana dili farklı olan kişiler tarafından ortak iletişim dili olarak kullanılmıştır. Bu durum Türk dilinin zenginleşmesine ve Türkçe pek çok eserin yazılmasına imkân sağlamıştır. Osmanlı toplumu içinde özellikle Ermeniler hem ortak iletişim dili olarak Türkçeyi kendilerine has bir konuşma biçimiyle kullanmış hem de Türkçenin yazımında kendi alfabelerinin imkânlarından faydalanmışlardır. Bu makalede, Türkçenin yazılmasında belli bir dönem kullanılan Ermeni alfabesi üzerinde durulmuş ve Osmanlının son döneminde yaşamış olan Hovsep Kurbanyan’ın eserleri ile makale sınırlandırılmıştır. Ermeni alfabesiyle Türkçe yazılan eserlerin Türk edebiyatı ve Türk dili için önemine, Türk kültürünü ve özellikle İstanbul folklorunu yansıtma noktasındaki değerine dikkat çekmek amaçlanmış ve bu amaçla Hovsep Kurbanyan’ın yazdığı iki roman ve yazılmasına katkıda bulunduğu bir antoloji incelenmiştir. Hovsep Kurbanyan’ın yazmış olduğu İki Kapu Yoldaşları adlı üç ciltlik romanın ve Mihran Bidar Arabacıyan ile birlikte yazdıkları Hayın Bir Adem adlı iki ciltlik romanın hem sosyal tarih adına hem de İstanbul’un gündelik hayatı ve folkloru adına önemli veriler içerdiği sonucuna ulaşılmıştır. Mihran Bidar Arabacıyan’a ait olmakla birlikte Kurbanyan’ın, neşir noktasında katkı sağladığı Hazine-yi Eşar adlı antolojinin ise Ermeni aşuğların Türk dilini kullanmadaki üstün yeteneğini ortaya koyan değerli bir eser olduğu ve Türk halk edebiyatı için önemli veriler sunduğu anlaşılmıştır. Dolayısıyla, Ermeni harfleri ile Türkçe yazılan eserlerin ayrıntılı olarak incelenmesi Osmanlı toplumunun, İstanbul’un gündelik hayatının ve folklorunun, her şeyden önemlisi ise Türkçenin özel kullanımlarının ortaya çıkarılmasına katkı sağlayacaktır.","PeriodicalId":507751,"journal":{"name":"Motif Akademi Halk Bilimi Dergisi","volume":"392 1-3","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-12-11","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"139183665","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Due to the Cuban Missile Crisis between the USA and the USSR in 1962, the nuclear war was closer than ever. This situation thought as the most terrifying result of the Cold War era has also been the subject of film productions. Director Stanley Kubrick, satirically and critically, portrayed the US and Soviet politics of the time in his film "Dr. Strangelove." Conversely, John McTiernan's film "The Hunt for Red October," released in 1990, presents the politics of that era through American conservative values. These films reflect the policies of the era of unipolar world order, while also shed light on the transition period to a multipolar world order. In 2014, the Russian Federation's military intervention in the Crimean Federal District marked the beginning of a new era. In the following years, the Russian Federation expanded its military operations into Ukraine's interior regions, and consequently, this leads to concerns about nuclear threat once again. In this time of nuclear concerns has risen again, it is seen critical evaluate these films in the current context. These films, which present the politics of the era from different perspectives, were analyzed comparatively using a critical discourse analysis method.
{"title":"NUCLEAR ANXIETY: A CRITICAL DISCOURSE ANALYSIS OF THE FILMS, DR. STRANGELOVE AND THE HUNT FOR RED OCTOBER","authors":"Sefa Çeli̇ksap, Engin Deniz Erbaş","doi":"10.12981/mahder.1282517","DOIUrl":"https://doi.org/10.12981/mahder.1282517","url":null,"abstract":"Due to the Cuban Missile Crisis between the USA and the USSR in 1962, the nuclear war was closer than ever. This situation thought as the most terrifying result of the Cold War era has also been the subject of film productions. Director Stanley Kubrick, satirically and critically, portrayed the US and Soviet politics of the time in his film \"Dr. Strangelove.\" Conversely, John McTiernan's film \"The Hunt for Red October,\" released in 1990, presents the politics of that era through American conservative values. These films reflect the policies of the era of unipolar world order, while also shed light on the transition period to a multipolar world order. In 2014, the Russian Federation's military intervention in the Crimean Federal District marked the beginning of a new era. In the following years, the Russian Federation expanded its military operations into Ukraine's interior regions, and consequently, this leads to concerns about nuclear threat once again. In this time of nuclear concerns has risen again, it is seen critical evaluate these films in the current context. These films, which present the politics of the era from different perspectives, were analyzed comparatively using a critical discourse analysis method.","PeriodicalId":507751,"journal":{"name":"Motif Akademi Halk Bilimi Dergisi","volume":"29 7","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-12-11","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"139184043","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Ritim, ilk müzik türlerinin oluşumundan önce doğal olarak ortaya çıkan, ilk insanın nesneleri birbirine vurarak, görünen/görünmeyen doğaüstü güçlere karşı korunma yollarından biri ve müziğin ana iskeletini oluşturan en önemli araçlardandır. Din musikisinin de ana ekseninde Şaman’ın ritm ile vecd’e girmesi ve ritim ile dans etmesi önemli bir dönüşümün kaynağı durumundadır. Mevlâna hikayelerinden yola çıkarak altın dövülmesinin verdiği düzenli ritimden vecd sonrası oluşan sema gösterisi, Şaman’dan intikal eden inançsal pratiğin ruhsal olarak devam ettiğini ve ritüel boyutuyla sürekliliğinin sağlandığını göstermektedir. Geleneğin kültürle birleşmesi ve inancın etkin bir silsilesi olarak devam etmesi, mekânsal bağlamda kullanılma zemini ve sıklığına göre değişmektedir. Çalışma, Şanlıurfa bölgesindeki halk sanatçılarının okuduğu çiftelerden yola çıkarak, çifteler aracılığıyla çeşitli ritüellerin gerçekleşmesini konu almaktadır. Türk tasavvuf müziğinin çifteler (ilahi) adıyla halk arasında nasıl yaygınlaşıp sema, semah veya zikre dönüştüğü, hangi niteliğinin sürekliliğinin sağlanmasında etken olduğu sorularından hareket edilmiştir. Şanlıurfa’da çifte denilen tasavvufi grupta yer alan kişilerin birçoğu hafızdır. Çifteler genellikle def eşliğinde seslendirilir. Makamsal yapı ses ile çeşitlilik kazanarak, böylece güftenin kalıcılığı ve sürekliliği sağlanmış olur. Türk Musikisi formlarının halk arasında yaygınlığını sağlayan makamsal özelliklerin yanı sıra ritimdeki çeşitliliğin farklı duygulara da hitap etme gücüdür. Farklı ritimlerde seslendirilen kaside mevlid, ilahi gibi dini formlar, bağlamlarının geniş olmasından kaynaklı sürdürülebilmektedir. Bu çalışmada ritmin ritüele dönüşümünde inancın etkili gücünün aynı zamanda toplumsal birlik ve beraberliğin de sağlayıcısı olma durumundan söz edilecek ve Şanlıurfa bölgesindeki bu musikişinasların bu oluşumdaki rollerinden ve Türk Sanat Müziği/Türk Halk Müziği türlerinin gelişimine katkılarından, Türk müziğini farklı formlarda kullanma yetilerinden söz edilecektir. Gelenekte dini inancı eyleme dönüştüren bu kolektif müzik kültürü paylaşımında netnografik alan araştırma yapılması uygun görülmüştür. Hava muhalefetinin olumsuz etkisi ve ritüellerin gerçekleştiği bağlamın erkek özerk alanla (zikir) sınırlı olması ve farklı inanç pratiklerinin (Alevi semahı) halka kapalı olmasından kaynaklı bu araştırma yöntemi tercih edilmiştir. Bağlam merkezli yaklaşımların bu zorlukları dışında müziğin iki farklı türünü birleştiren, divan edebiyatı/halk edebiyatı geçişinde, çiftelerin önemli rolü, sözlü kaynak görüşmeleri yapılarak ve literatür taranarak açıklanmaya çalışılmıştır.
{"title":"Türk Tasavvuf Musikisinde Ritmin Ritüele Dönüşümü -Şanlıurfa Çifteleri-","authors":"Songül Çakmak","doi":"10.12981/mahder.1376523","DOIUrl":"https://doi.org/10.12981/mahder.1376523","url":null,"abstract":"Ritim, ilk müzik türlerinin oluşumundan önce doğal olarak ortaya çıkan, ilk insanın nesneleri birbirine vurarak, görünen/görünmeyen doğaüstü güçlere karşı korunma yollarından biri ve müziğin ana iskeletini oluşturan en önemli araçlardandır. Din musikisinin de ana ekseninde Şaman’ın ritm ile vecd’e girmesi ve ritim ile dans etmesi önemli bir dönüşümün kaynağı durumundadır. Mevlâna hikayelerinden yola çıkarak altın dövülmesinin verdiği düzenli ritimden vecd sonrası oluşan sema gösterisi, Şaman’dan intikal eden inançsal pratiğin ruhsal olarak devam ettiğini ve ritüel boyutuyla sürekliliğinin sağlandığını göstermektedir. Geleneğin kültürle birleşmesi ve inancın etkin bir silsilesi olarak devam etmesi, mekânsal bağlamda kullanılma zemini ve sıklığına göre değişmektedir. Çalışma, Şanlıurfa bölgesindeki halk sanatçılarının okuduğu çiftelerden yola çıkarak, çifteler aracılığıyla çeşitli ritüellerin gerçekleşmesini konu almaktadır. Türk tasavvuf müziğinin çifteler (ilahi) adıyla halk arasında nasıl yaygınlaşıp sema, semah veya zikre dönüştüğü, hangi niteliğinin sürekliliğinin sağlanmasında etken olduğu sorularından hareket edilmiştir. Şanlıurfa’da çifte denilen tasavvufi grupta yer alan kişilerin birçoğu hafızdır. Çifteler genellikle def eşliğinde seslendirilir. Makamsal yapı ses ile çeşitlilik kazanarak, böylece güftenin kalıcılığı ve sürekliliği sağlanmış olur. Türk Musikisi formlarının halk arasında yaygınlığını sağlayan makamsal özelliklerin yanı sıra ritimdeki çeşitliliğin farklı duygulara da hitap etme gücüdür. Farklı ritimlerde seslendirilen kaside mevlid, ilahi gibi dini formlar, bağlamlarının geniş olmasından kaynaklı sürdürülebilmektedir. Bu çalışmada ritmin ritüele dönüşümünde inancın etkili gücünün aynı zamanda toplumsal birlik ve beraberliğin de sağlayıcısı olma durumundan söz edilecek ve Şanlıurfa bölgesindeki bu musikişinasların bu oluşumdaki rollerinden ve Türk Sanat Müziği/Türk Halk Müziği türlerinin gelişimine katkılarından, Türk müziğini farklı formlarda kullanma yetilerinden söz edilecektir. Gelenekte dini inancı eyleme dönüştüren bu kolektif müzik kültürü paylaşımında netnografik alan araştırma yapılması uygun görülmüştür. Hava muhalefetinin olumsuz etkisi ve ritüellerin gerçekleştiği bağlamın erkek özerk alanla (zikir) sınırlı olması ve farklı inanç pratiklerinin (Alevi semahı) halka kapalı olmasından kaynaklı bu araştırma yöntemi tercih edilmiştir. Bağlam merkezli yaklaşımların bu zorlukları dışında müziğin iki farklı türünü birleştiren, divan edebiyatı/halk edebiyatı geçişinde, çiftelerin önemli rolü, sözlü kaynak görüşmeleri yapılarak ve literatür taranarak açıklanmaya çalışılmıştır.","PeriodicalId":507751,"journal":{"name":"Motif Akademi Halk Bilimi Dergisi","volume":"41 1","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-11-30","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"139200050","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Giyim sektöründen tıpa pek çok alanda kullanılan iğne, sosyal hayatta geniş bir kullanım alanı vardır. İğnenin çelikten üretilmesi, paslanmaması ve sivri bir yapıya sahip olması onu diğer madenlerden farklı kılmıştır. Bu yönüyle birçok sözlü anlatıda yer almış ve çeşitli işlevlere sahip olmuştur. Şüphesiz iğnenin en çok görüldüğü anlatılardan biri masallardır. Halk edebiyatı anlatmalarında bir motif olarak kullanılan iğne, Stith Thompson’ın “Motif-Index of Folk-Literature” adlı eserinde “D Sihir” başlığı altında yer almaktadır. İğne temelde demir kültünün bir yansımasıdır. Buradan hareketle demirin halk edebiyatı anlatmalarında geniş bir yansıması olduğu görülmüştür. Bu makalede derlemeye yönelik masal konulu akademik çalışmalar esas alınmıştır. Türk dünyasının belirli yerlerinden ve Anadolu’nun yedi bölgesinden derlenen masallarda iğne motifinin nasıl ve ne şekilde kullanıldığı tespit edilmeye çalışılmıştır. Yapılan incelemeler neticesinde Türk dünyasından; Tataristan, Başkurt, Doğu Türkistan, İran/Tebriz, Kazakistan ve Kırgızistan; Anadolu sahasından; Mardin, Sivas, Kastamonu, Aydın, Şırnak/İdil, Hatay (Antakya), Afyonkarahisar, Şanlıurfa, Adıyaman, Balıkesir, Burdur/Bucak ve Konya/Ereğli gibi yörelerden derlenen masallarda iğne motifi tespit edilmiş ve bunların çeşitli işlevlerine yer verilmiştir. Elde edilen bilgilerden hareketle iğnenin masallarda genellikle; korkutma, uyarma, cezalandırma, kötü ruhlara veya kişilere karşı koruma-korunma, günlük hayatta kolaylık sağlama (yardımcı olma) ve şifa verme (iyileştirme) gibi işlevlerle ön plana çıktığı görülmüştür. Bu işlevsel özellikleriyle iğne halk edebiyatı anlatmalarında ve özellikle masallarda sembolik bir nitelik kazanmıştır.
{"title":"NEEDLE MOTIF AND ITS FUNCTIONS IN FOLK CULTURE: IN THE CASE OF TURKISH FAIRY TALES","authors":"Rugeş Demi̇r","doi":"10.12981/mahder.1363882","DOIUrl":"https://doi.org/10.12981/mahder.1363882","url":null,"abstract":"Giyim sektöründen tıpa pek çok alanda kullanılan iğne, sosyal hayatta geniş bir kullanım alanı vardır. İğnenin çelikten üretilmesi, paslanmaması ve sivri bir yapıya sahip olması onu diğer madenlerden farklı kılmıştır. Bu yönüyle birçok sözlü anlatıda yer almış ve çeşitli işlevlere sahip olmuştur. Şüphesiz iğnenin en çok görüldüğü anlatılardan biri masallardır. Halk edebiyatı anlatmalarında bir motif olarak kullanılan iğne, Stith Thompson’ın “Motif-Index of Folk-Literature” adlı eserinde “D Sihir” başlığı altında yer almaktadır. İğne temelde demir kültünün bir yansımasıdır. Buradan hareketle demirin halk edebiyatı anlatmalarında geniş bir yansıması olduğu görülmüştür. Bu makalede derlemeye yönelik masal konulu akademik çalışmalar esas alınmıştır. Türk dünyasının belirli yerlerinden ve Anadolu’nun yedi bölgesinden derlenen masallarda iğne motifinin nasıl ve ne şekilde kullanıldığı tespit edilmeye çalışılmıştır. Yapılan incelemeler neticesinde Türk dünyasından; Tataristan, Başkurt, Doğu Türkistan, İran/Tebriz, Kazakistan ve Kırgızistan; Anadolu sahasından; Mardin, Sivas, Kastamonu, Aydın, Şırnak/İdil, Hatay (Antakya), Afyonkarahisar, Şanlıurfa, Adıyaman, Balıkesir, Burdur/Bucak ve Konya/Ereğli gibi yörelerden derlenen masallarda iğne motifi tespit edilmiş ve bunların çeşitli işlevlerine yer verilmiştir. Elde edilen bilgilerden hareketle iğnenin masallarda genellikle; korkutma, uyarma, cezalandırma, kötü ruhlara veya kişilere karşı koruma-korunma, günlük hayatta kolaylık sağlama (yardımcı olma) ve şifa verme (iyileştirme) gibi işlevlerle ön plana çıktığı görülmüştür. Bu işlevsel özellikleriyle iğne halk edebiyatı anlatmalarında ve özellikle masallarda sembolik bir nitelik kazanmıştır.","PeriodicalId":507751,"journal":{"name":"Motif Akademi Halk Bilimi Dergisi","volume":"12 1","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-11-29","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"139209294","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}