Okan Murat Aktürk, M. Cakir, Doğan Yıldırım, M. Akıncı
Amac: Akut apandisit genel cerrahide en sik karsilasilan operasyon sebeplerinden biridir. Komplike oldugu zaman mortalite ve morbidite artmaktadir. C-reaktif protein (CRP) ve kirmizi kure genislik dagilim indisi (RDW) degerlerinin kullanilmasi komplike olan akut apandisit vakalarini acil servisteki ilk muayenede ayirt etmemizde faydali olup olmadigini incelemeyi amacladik. Yontemler: Ocak 2017 ve Agustos 2017 tarihleri arasinda akut apandisit nedeniyle opere edilmis olan hastalarin dosyalari tarandi. Hastalar yas, cinsiyet, CRP, RDW, alanin aminotrasferaz, aspartat aminotransferaz degerleri acisindan komplike olan ve olmayan akut apandisit vakalarinda karsilastirildi. Artmis serum CRP ve RDW degerlerinin komplike apandisit tanisi koymada ne kadar etkin oldugu regresyon analizi ve alici islemci karakteristigi egrisi analizi ile degerlendirildi. Bulgular: Yas, RDW ve CRP, perforasyon ve gangrenoz apandisit ile belirgin olarak iliskili olarak bulundu, p<0,001, beyaz kure, aspartat aminotransferaz (AST), alanin aminotransferaz (ALT) duzeyleri ise P degerleri acisindan anlamsiz olarak bulundu (sirasiyla p=0,052, p=0,806 ve p=0,804). RDW ile CRP arasinda korelasyon olmakla birlikte (korelasyon katsayisi r=0,244 ve p<0,001), beyaz kure ile RDW ve CRP arasinda anlamli bir iliski yoktu. Sonuc: CRP ve RDW komplike apandisit tanisini koymamizda biyokimsasal parametre olarak degerlendirilmelidir. CRP akut apandisit vakalarinda artmis olarak tespit edilebilir ancak belli bir seviyeden sonra komplike olmus bir apandisite isaret edebilir. RDW bizim calismamizda komplike apandisitlerde artmis olarak bulundu. Ancak bu yukseklik icin bir esik deger tespit edilemedi.
{"title":"C-reactive protein and red cell distribution width as indicators of complications in patients with acute appendicitis","authors":"Okan Murat Aktürk, M. Cakir, Doğan Yıldırım, M. Akıncı","doi":"10.25000/ACEM.546308","DOIUrl":"https://doi.org/10.25000/ACEM.546308","url":null,"abstract":"Amac: Akut apandisit genel cerrahide en sik karsilasilan operasyon sebeplerinden biridir. Komplike oldugu zaman mortalite ve morbidite artmaktadir. C-reaktif protein (CRP) ve kirmizi kure genislik dagilim indisi (RDW) degerlerinin kullanilmasi komplike olan akut apandisit vakalarini acil servisteki ilk muayenede ayirt etmemizde faydali olup olmadigini incelemeyi amacladik. Yontemler: Ocak 2017 ve Agustos 2017 tarihleri arasinda akut apandisit nedeniyle opere edilmis olan hastalarin dosyalari tarandi. Hastalar yas, cinsiyet, CRP, RDW, alanin aminotrasferaz, aspartat aminotransferaz degerleri acisindan komplike olan ve olmayan akut apandisit vakalarinda karsilastirildi. Artmis serum CRP ve RDW degerlerinin komplike apandisit tanisi koymada ne kadar etkin oldugu regresyon analizi ve alici islemci karakteristigi egrisi analizi ile degerlendirildi. Bulgular: Yas, RDW ve CRP, perforasyon ve gangrenoz apandisit ile belirgin olarak iliskili olarak bulundu, p<0,001, beyaz kure, aspartat aminotransferaz (AST), alanin aminotransferaz (ALT) duzeyleri ise P degerleri acisindan anlamsiz olarak bulundu (sirasiyla p=0,052, p=0,806 ve p=0,804). RDW ile CRP arasinda korelasyon olmakla birlikte (korelasyon katsayisi r=0,244 ve p<0,001), beyaz kure ile RDW ve CRP arasinda anlamli bir iliski yoktu. Sonuc: CRP ve RDW komplike apandisit tanisini koymamizda biyokimsasal parametre olarak degerlendirilmelidir. CRP akut apandisit vakalarinda artmis olarak tespit edilebilir ancak belli bir seviyeden sonra komplike olmus bir apandisite isaret edebilir. RDW bizim calismamizda komplike apandisitlerde artmis olarak bulundu. Ancak bu yukseklik icin bir esik deger tespit edilemedi.","PeriodicalId":8220,"journal":{"name":"ARCHIVES OF CLINICAL AND EXPERIMENTAL MEDICINE","volume":"1 1","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2019-08-01","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"87586483","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Özge Turgay Yildirim, E. Akşit, F. Aydın, A. Aydın
Amac: Hipertansiyon, kardiyovaskuler sistem icin onemli risk faktorlerinden biridir. Son donemde yapilan arastirmalar, plazma aterojenik indeksinin (PAI) kardiyovaskuler morbidite, tum nedenlere bagli olum, ateroskleroz ve koroner arter hastaliginin ciddiyeti ile guclu bir iliskisi oldugu gosterilmistir. Ayrica hipertansif hastalarda endotel hasari ile iliskisi vardir. Biz bu calisma ile PAI ile hipertansiyon arasindaki iliskiyi arastirmayi amacladik. Yontemler: Calismaya toplam 213 hasta alindi. Daha once hipertansiyon, nefrotik sendrom, diyabetes mellitus, hipotiroidizm tanisi olan, statin tedavisi alan ve 18 yasin altindaki hastalar calismadan dislandi. 24 saatlik ambulatuvar kan basinci olcumu ile hipertansiyon tanisi ve kan basinci (KB) sonuclari alindi. PAI, trigliseritin yuksek yogunluklu lipoprotein kolesterol oraninin logaritmik donusumu olarak tanimlandi. Bulgular: Calismaya katilan hastalarin yas ortalamasi 49,2 ± 14,6 yil idi ve % 41,8'u (n = 89) erkekti. 24 saatlik ambulatuar kan basinci olcumu sonuclarina gore, PAI, gunduz sistolik kan basinci (SKB) (r=0,244, p<0,001), gunduz diyastolik kan basinci (DKB) (r=0,276, p<0,001), gece SBP (r=0,259, p<0,001), gece DKB (r=0,299, p<0,001), ortalama SKB (r=0.213, p=0,002) ve ortalama DKB (r=0,296, p<0,001) ile pozitif olarak korele idi. Hipertansif hastalarda PAI normotansif hastalara gore istatistiksel olarak anlamli duzeyde yuksekti (p=0,001). Sonuc: Calismamizin sonucunda PAI'nin kan basinciyla pozitif olarak korele oldugu ve PAI degerlerinin hipertansif hastalarda istatistiksel acidan anlamli sekilde yuksek oldugunu saptamistir.
{"title":"Evaluation of atherogenic index of plasma levels at hypertensive patients","authors":"Özge Turgay Yildirim, E. Akşit, F. Aydın, A. Aydın","doi":"10.25000/ACEM.563986","DOIUrl":"https://doi.org/10.25000/ACEM.563986","url":null,"abstract":"Amac: Hipertansiyon, kardiyovaskuler sistem icin onemli risk faktorlerinden biridir. Son donemde yapilan arastirmalar, plazma aterojenik indeksinin (PAI) kardiyovaskuler morbidite, tum nedenlere bagli olum, ateroskleroz ve koroner arter hastaliginin ciddiyeti ile guclu bir iliskisi oldugu gosterilmistir. Ayrica hipertansif hastalarda endotel hasari ile iliskisi vardir. Biz bu calisma ile PAI ile hipertansiyon arasindaki iliskiyi arastirmayi amacladik. Yontemler: Calismaya toplam 213 hasta alindi. Daha once hipertansiyon, nefrotik sendrom, diyabetes mellitus, hipotiroidizm tanisi olan, statin tedavisi alan ve 18 yasin altindaki hastalar calismadan dislandi. 24 saatlik ambulatuvar kan basinci olcumu ile hipertansiyon tanisi ve kan basinci (KB) sonuclari alindi. PAI, trigliseritin yuksek yogunluklu lipoprotein kolesterol oraninin logaritmik donusumu olarak tanimlandi. Bulgular: Calismaya katilan hastalarin yas ortalamasi 49,2 ± 14,6 yil idi ve % 41,8'u (n = 89) erkekti. 24 saatlik ambulatuar kan basinci olcumu sonuclarina gore, PAI, gunduz sistolik kan basinci (SKB) (r=0,244, p<0,001), gunduz diyastolik kan basinci (DKB) (r=0,276, p<0,001), gece SBP (r=0,259, p<0,001), gece DKB (r=0,299, p<0,001), ortalama SKB (r=0.213, p=0,002) ve ortalama DKB (r=0,296, p<0,001) ile pozitif olarak korele idi. Hipertansif hastalarda PAI normotansif hastalara gore istatistiksel olarak anlamli duzeyde yuksekti (p=0,001). Sonuc: Calismamizin sonucunda PAI'nin kan basinciyla pozitif olarak korele oldugu ve PAI degerlerinin hipertansif hastalarda istatistiksel acidan anlamli sekilde yuksek oldugunu saptamistir.","PeriodicalId":8220,"journal":{"name":"ARCHIVES OF CLINICAL AND EXPERIMENTAL MEDICINE","volume":"1 1","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2019-08-01","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"87845835","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
3MC sendromu tipik yuz bulgulari, yarik dudak/damak, boy kisaligi, gelisme geriligi, umblikal defekt, genitouriner ve sakral anomaliler ile seyreden, nadir gorulen, otozomal resesif gecis gosteren bir sendromdur. 3MC sendromlu hastalarda, dogal immun sistemin lektin kompleman yolaginda gorev alan proteinleri kodlayan MASP1, COLEC11 ve COLEC10 genlerinde mutasyonlar saptanmistir. Bu yazida, MASP1 geni mutasyon analizi ile tanisi dogrulanan 3MC sendromlu 2 yasindaki bir erkek hasta sunulmustur.
{"title":"3MC syndrome: A case report","authors":"Seda Çakmaklı, Yaşar Kandur","doi":"10.25000/ACEM.505975","DOIUrl":"https://doi.org/10.25000/ACEM.505975","url":null,"abstract":"3MC sendromu tipik yuz bulgulari, yarik dudak/damak, boy kisaligi, gelisme geriligi, umblikal defekt, genitouriner ve sakral anomaliler ile seyreden, nadir gorulen, otozomal resesif gecis gosteren bir sendromdur. 3MC sendromlu hastalarda, dogal immun sistemin lektin kompleman yolaginda gorev alan proteinleri kodlayan MASP1, COLEC11 ve COLEC10 genlerinde mutasyonlar saptanmistir. Bu yazida, MASP1 geni mutasyon analizi ile tanisi dogrulanan 3MC sendromlu 2 yasindaki bir erkek hasta sunulmustur.","PeriodicalId":8220,"journal":{"name":"ARCHIVES OF CLINICAL AND EXPERIMENTAL MEDICINE","volume":"152 ","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2019-08-01","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"91453773","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Intraorbital yabanci cisimler kimyasal iceriklerine gore organik ve inorganik olarak siniflandirilabilirler. Tahta inorganik yapida ve intraorbital yabanci cisim yaralanmalarinin nadir fakat siddetli bir formudur. Intraorbital tahta yabanci cisim yaralanmalarinin degerlendirilmesi ve yonetimi oldukca zordur ve ciddi orbital komplikasyonlara yol acabilir. Bu yazida, otuz-uc yasindaki erkek hastanin sol orbitasina tahta bir yabanci cisim ile olan penetran yaralanmasini sunuyoruz. Bilgisayarli tomografi ile sol supraorbital bolgeden intrakonal bolgeye uzanim gosteren dogrusal bir yabanci cisim goruntulendi. Yabanci cismin ucu optik sinire yapisal butunlugunu bozmadan temas etmekteydi. Hastaya transkonjonktival medial anterior orbitotomi uygulandi ve tahta yabanci cisim intrakonal bolgede optik sinire cok yakin lokalize olarak bulundu. Kontrollu traksiyonla 7 cm’lik bir tahta parcasi tamamen cikartildi. Postoperatif donem normal oftalmik muayeneyle sorunsuzdu. Transkonjonktival medial anterior orbitotomi intrakonal bolgelerdeki tahta yabanci cisimlerin cikartilmasi icin kullanisli ve etkili bir yontemdir.
{"title":"Transconjunctival medial anterior orbitotomy for the removal of a wooden intraorbital foreign body extending to the optic nerve: A case report","authors":"M. A. Ekin, Ş. Uğurlu","doi":"10.25000/ACEM.530610","DOIUrl":"https://doi.org/10.25000/ACEM.530610","url":null,"abstract":"Intraorbital yabanci cisimler kimyasal iceriklerine gore organik ve inorganik olarak siniflandirilabilirler. Tahta inorganik yapida ve intraorbital yabanci cisim yaralanmalarinin nadir fakat siddetli bir formudur. Intraorbital tahta yabanci cisim yaralanmalarinin degerlendirilmesi ve yonetimi oldukca zordur ve ciddi orbital komplikasyonlara yol acabilir. Bu yazida, otuz-uc yasindaki erkek hastanin sol orbitasina tahta bir yabanci cisim ile olan penetran yaralanmasini sunuyoruz. Bilgisayarli tomografi ile sol supraorbital bolgeden intrakonal bolgeye uzanim gosteren dogrusal bir yabanci cisim goruntulendi. Yabanci cismin ucu optik sinire yapisal butunlugunu bozmadan temas etmekteydi. Hastaya transkonjonktival medial anterior orbitotomi uygulandi ve tahta yabanci cisim intrakonal bolgede optik sinire cok yakin lokalize olarak bulundu. Kontrollu traksiyonla 7 cm’lik bir tahta parcasi tamamen cikartildi. Postoperatif donem normal oftalmik muayeneyle sorunsuzdu. Transkonjonktival medial anterior orbitotomi intrakonal bolgelerdeki tahta yabanci cisimlerin cikartilmasi icin kullanisli ve etkili bir yontemdir.","PeriodicalId":8220,"journal":{"name":"ARCHIVES OF CLINICAL AND EXPERIMENTAL MEDICINE","volume":"29 1","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2019-08-01","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"75221970","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Benign paroksismal pozisyonel vertigo (BPPV), ani bas hareketleriyle ortaya cikan ve saniyeler suren bas donmesiyle karakterize periferik vestibuler bir hastaliktir. Endolenfatik hidrops ise ic kulakta endolenfatik basincin artmasina bagli olarak isitme kaybina, kulak cinlamasina, kulakta dolgunluk hissine ve bas donmesine neden olan vestibuler bir patolojidir. BPPV ve endolenfatik hidrops iki farkli antite olarak dusunulse de, son zamanlarda bu iki hastalik arasinda bir iliski olabilecegi bildirilmistir. Ancak bilgimiz dahilinde, literaturde repozisyon manevrasi ile endolenfatik hidrops bulgularinin duzeldigi bir olguya rastlanmamistir. Biz bu yazida, repozisyon manevrasi ile duzelen ani gelismis endolenfatik hidrops ve BPPV birlikteligi olan bir olgu esliginde bu iki hastalik arasindaki iliskiyi tartistik.
{"title":"Coexistence of endolymphatic hydrops and benign paroxysmal positional vertigo treated with repositioning maneuver: A case report","authors":"S. Ertugrul, Emre Soylemez, T. Gürel","doi":"10.25000/ACEM.569181","DOIUrl":"https://doi.org/10.25000/ACEM.569181","url":null,"abstract":"Benign paroksismal pozisyonel vertigo (BPPV), ani bas hareketleriyle ortaya cikan ve saniyeler suren bas donmesiyle karakterize periferik vestibuler bir hastaliktir. Endolenfatik hidrops ise ic kulakta endolenfatik basincin artmasina bagli olarak isitme kaybina, kulak cinlamasina, kulakta dolgunluk hissine ve bas donmesine neden olan vestibuler bir patolojidir. BPPV ve endolenfatik hidrops iki farkli antite olarak dusunulse de, son zamanlarda bu iki hastalik arasinda bir iliski olabilecegi bildirilmistir. Ancak bilgimiz dahilinde, literaturde repozisyon manevrasi ile endolenfatik hidrops bulgularinin duzeldigi bir olguya rastlanmamistir. Biz bu yazida, repozisyon manevrasi ile duzelen ani gelismis endolenfatik hidrops ve BPPV birlikteligi olan bir olgu esliginde bu iki hastalik arasindaki iliskiyi tartistik.","PeriodicalId":8220,"journal":{"name":"ARCHIVES OF CLINICAL AND EXPERIMENTAL MEDICINE","volume":"117 1","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2019-08-01","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"86433673","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Amac: Akne vulgaris, sik gorulen, kisinin yasam kalitesini ve sosyal hayatini olumsuz yonde etkileyen dermatolojik bir hastaliktir. Klinik calismalarda, akne vulgarisin hastalarin yasam kalitesini olumsuz yonde etkileyen en sik hastaliklardan oldugu gorulmektedir. Dermatolojik Yasam Kalite Indeksi (DYKI); dermatolojik hastaliklar icin yaygin olarak kullanilan bir indeks iken, Cardiff Akne Kisitlilik Indeksi (CADI) akneye ozgu degerlendirme skalasi olarak kullanilmaktadir. Bu calismanin amaci, akne hastalarinda hangi olcegin daha uygun ve pratik oldugunu tespit etmek ve iki skala arasindaki farklari degerlendirmektir. Yontemler: Calismamizda Aralik 2015- Kasim 2016 tarihleri arasinda Dermatoloji poliklinigine basvuran ve akne tanisi alan toplam 273 hastanin akne skorlari Global Akne Skorlama Sistemi (GAGS) (aralik 0 ile 44 arasi) ile belirlenip ardindan DYKI (aralik 0 ile 30 arasi) ve CADI skorlari (aralik 0 ile 20 arasi) ile yasam kalitesi belirlendi. Sonuclar: Hastalarin GAGS skoru ortalamasi 20,3, CADI skoru ortalamasi 6,1 iken DYKI ortalamasi 6,0 idi. DYKI ile CADI skorlari arasinda pozitif korelasyon mevcuttu (r=0,639, p<0,001). Akne lezyonlarinin dagilimi ile yasam kalite olcekleri arasindaki iliski degerlendirildiginde; alin lokalizasyonu olan grupta CADI skoru, alin lokalizasyonu olmayan gruptan anlamli olarak daha yuksekti (p=0,012). Sirt ust lokalizasyonu olan grupta CADI ve DYKI skoru sirt lokalizasyonu olmayan gruptan anlamli olarak daha yuksekti (sirasiyla p=0,001ve p= 0,017). Tartisma: Calismamizda DYKI ve CADI yasam olceklerinin, akne tanili olgularda yasam kalitesini degerlendirmede birbirine ustunlukleri olmadigi ancak yuz yerlesimli akne vakalarinda yasam kalitesinin etkilenme duzeyinin CADI skoru ile daha net belirlenebilecegi gozlemlendi.
{"title":"Which quality of life scale should be used to evaluate acne vulgaris patients? CADI or DLQI? A prospective study","authors":"Aslı Tatlıparmak, B. Aksoy, A. Karadağ","doi":"10.25000/ACEM.578444","DOIUrl":"https://doi.org/10.25000/ACEM.578444","url":null,"abstract":"Amac: Akne vulgaris, sik gorulen, kisinin yasam kalitesini ve sosyal hayatini olumsuz yonde etkileyen dermatolojik bir hastaliktir. Klinik calismalarda, akne vulgarisin hastalarin yasam kalitesini olumsuz yonde etkileyen en sik hastaliklardan oldugu gorulmektedir. Dermatolojik Yasam Kalite Indeksi (DYKI); dermatolojik hastaliklar icin yaygin olarak kullanilan bir indeks iken, Cardiff Akne Kisitlilik Indeksi (CADI) akneye ozgu degerlendirme skalasi olarak kullanilmaktadir. Bu calismanin amaci, akne hastalarinda hangi olcegin daha uygun ve pratik oldugunu tespit etmek ve iki skala arasindaki farklari degerlendirmektir. Yontemler: Calismamizda Aralik 2015- Kasim 2016 tarihleri arasinda Dermatoloji poliklinigine basvuran ve akne tanisi alan toplam 273 hastanin akne skorlari Global Akne Skorlama Sistemi (GAGS) (aralik 0 ile 44 arasi) ile belirlenip ardindan DYKI (aralik 0 ile 30 arasi) ve CADI skorlari (aralik 0 ile 20 arasi) ile yasam kalitesi belirlendi. Sonuclar: Hastalarin GAGS skoru ortalamasi 20,3, CADI skoru ortalamasi 6,1 iken DYKI ortalamasi 6,0 idi. DYKI ile CADI skorlari arasinda pozitif korelasyon mevcuttu (r=0,639, p<0,001). Akne lezyonlarinin dagilimi ile yasam kalite olcekleri arasindaki iliski degerlendirildiginde; alin lokalizasyonu olan grupta CADI skoru, alin lokalizasyonu olmayan gruptan anlamli olarak daha yuksekti (p=0,012). Sirt ust lokalizasyonu olan grupta CADI ve DYKI skoru sirt lokalizasyonu olmayan gruptan anlamli olarak daha yuksekti (sirasiyla p=0,001ve p= 0,017). Tartisma: Calismamizda DYKI ve CADI yasam olceklerinin, akne tanili olgularda yasam kalitesini degerlendirmede birbirine ustunlukleri olmadigi ancak yuz yerlesimli akne vakalarinda yasam kalitesinin etkilenme duzeyinin CADI skoru ile daha net belirlenebilecegi gozlemlendi.","PeriodicalId":8220,"journal":{"name":"ARCHIVES OF CLINICAL AND EXPERIMENTAL MEDICINE","volume":"121 1","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2019-08-01","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"74576422","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Amac: Astim, mukus sekresyonuna neden olan, TNF-α, IL'ler gibi cesitli proinflamatuar mediatorleri salgilayan alerjik bir hastaliktir. Timokinon’un (TQ) sicanlarda alerjik solunum yolu inflamasyonu uzerindeki etkisini degerlendirmektir. Yontemler: Duyarlilastirilmis sicanlarda ovalbumin (OVA) ile induklen alerjik solunum yolu enflamasyonu ve TQ etkisi calisildi. Bronkoalveoler lavaj (BAL) sivisinda enflamatuar hucre sayilari, interlokin (IL)-6 ve tumor nekroz faktor alfa (TNF-α) duzeyleri ve akciger dokusunda lipit peroksidasyonu (LPO) seviyeleri olculdu. Mikrovaskuler sizinti, solunum yolu dokusunda Evans mavisi ile tespit edildi. Bulgular: Bu calismada, OVA grubunda tidal hacim (1,4±0,07 ml), kontrol grubuna gore onemli olcude dusuk bulunmustur (1,9±0,04 ml) (p = 0,002). OVA grubunda (135,3±12,9 dk -1 ) solunum sikligi kontrol grubuna (p=0,017) gore anlamli bulunmustur. Tidal hacim acisindan TQ30 (1,8±0,07 ml) grubu ile OVA grubu karsilastirildiginda istatistiksel anlamlilik bulunurken (p=0,008), solunum frekansi acisindan gruplar arasinda istatistiksel anlamlilik bulunamamistir (126,7±7,3 dk -1 ). OVA grubunda (1.376,8±136,4 x10 3 /ml ) toplam beyaz kure sayisi, kontrol grubuna gore anlamliydi (545,0±106,7 x10 3 /ml ) (p<0,001). TQ10 (824,7±4,5 x10 3 /ml ) grubu ile OVA grubu arasinda istatistiksel anlamlilik bulunurken (p=0,036), TQ1 (1.282,2±137,7 x10 3 /ml ) ile OVA grubu arasinda istatistiksel anlamlilik yoktu. TNF-α yonunden OVA grubu (60,3±4,9 pg/ml) ile kontrol grubu (36,7±4,7 pg/ml) karsilastirildiginda, aralarinda istatistiksel anlamlilik bulundu (p=0,011). OVA grubunda Evans mavi duzeyi (31,8±3,6 ng/mg doku ), kontrol (12,5±1,1 ng/mg doku ) (p<0,001), TQ10 (16,3±6,7 ng/mg doku ) (p=0,002) ve TQ30 (13,5±1,0 ng/mg doku ) (p<0,001) gruplarina gore onemli derecede yuksekti. Sonuc: Bu bulgular, timokinonun immunomodulator, antienflamatuar ve antioksidan etkileri nedeniyle astim patofizyolojisinde yararli olabilecegini ortaya koymaktadir.
{"title":"Thymoquinone exhibits anti-inflammatory, antioxidant, and immunomodulatory effects on allergic airway inflammation","authors":"A. Parlar, S. Arslan","doi":"10.25000/ACEM.527359","DOIUrl":"https://doi.org/10.25000/ACEM.527359","url":null,"abstract":"Amac: Astim, mukus sekresyonuna neden olan, TNF-α, IL'ler gibi cesitli proinflamatuar mediatorleri salgilayan alerjik bir hastaliktir. Timokinon’un (TQ) sicanlarda alerjik solunum yolu inflamasyonu uzerindeki etkisini degerlendirmektir. Yontemler: Duyarlilastirilmis sicanlarda ovalbumin (OVA) ile induklen alerjik solunum yolu enflamasyonu ve TQ etkisi calisildi. Bronkoalveoler lavaj (BAL) sivisinda enflamatuar hucre sayilari, interlokin (IL)-6 ve tumor nekroz faktor alfa (TNF-α) duzeyleri ve akciger dokusunda lipit peroksidasyonu (LPO) seviyeleri olculdu. Mikrovaskuler sizinti, solunum yolu dokusunda Evans mavisi ile tespit edildi. Bulgular: Bu calismada, OVA grubunda tidal hacim (1,4±0,07 ml), kontrol grubuna gore onemli olcude dusuk bulunmustur (1,9±0,04 ml) (p = 0,002). OVA grubunda (135,3±12,9 dk -1 ) solunum sikligi kontrol grubuna (p=0,017) gore anlamli bulunmustur. Tidal hacim acisindan TQ30 (1,8±0,07 ml) grubu ile OVA grubu karsilastirildiginda istatistiksel anlamlilik bulunurken (p=0,008), solunum frekansi acisindan gruplar arasinda istatistiksel anlamlilik bulunamamistir (126,7±7,3 dk -1 ). OVA grubunda (1.376,8±136,4 x10 3 /ml ) toplam beyaz kure sayisi, kontrol grubuna gore anlamliydi (545,0±106,7 x10 3 /ml ) (p<0,001). TQ10 (824,7±4,5 x10 3 /ml ) grubu ile OVA grubu arasinda istatistiksel anlamlilik bulunurken (p=0,036), TQ1 (1.282,2±137,7 x10 3 /ml ) ile OVA grubu arasinda istatistiksel anlamlilik yoktu. TNF-α yonunden OVA grubu (60,3±4,9 pg/ml) ile kontrol grubu (36,7±4,7 pg/ml) karsilastirildiginda, aralarinda istatistiksel anlamlilik bulundu (p=0,011). OVA grubunda Evans mavi duzeyi (31,8±3,6 ng/mg doku ), kontrol (12,5±1,1 ng/mg doku ) (p<0,001), TQ10 (16,3±6,7 ng/mg doku ) (p=0,002) ve TQ30 (13,5±1,0 ng/mg doku ) (p<0,001) gruplarina gore onemli derecede yuksekti. Sonuc: Bu bulgular, timokinonun immunomodulator, antienflamatuar ve antioksidan etkileri nedeniyle astim patofizyolojisinde yararli olabilecegini ortaya koymaktadir.","PeriodicalId":8220,"journal":{"name":"ARCHIVES OF CLINICAL AND EXPERIMENTAL MEDICINE","volume":"18 1","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2019-08-01","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"85399600","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Aim: To evaluate the feasibility of vertical banded gastroplasty combined with Roux-en-Y gastric bypass as an operational gastro-gastric outlet technique with the potential to allow appropriate management of whole biliary and upper gastrointestinal tract after bariatric surgery without compromising weight loss. Methods: This study included 24 patients (mean age: 36.8 years, range 18 to 58 years, 62.5% female) who had undergone vertical banded gastroplasty combined with Roux-en-Y gastric bypass between 2003 and 2016 in our clinic and had completed a 7-year postoperative follow up. Data on operative characteristics, length of hospital stay and follow up data on postoperative complications and weight loss were recorded for each patient. Results: Mean operative time was 180±45 minutes while length of hospital stay was 6.0±1.0 days. There was no mortality, and only one patient (4.2%) was reoperated for hemorrhage on the first postoperative day. The most common patient complaints were early nausea and vomiting in 11 patients (45.83%), which disappeared in the second postoperative month, while 7 patients (29.2%) had dysphagia in the early postoperative period. No marginal ulcers or ulcers on anastomosis were found. Mean percentage of excess weight loss values recorded at the end of the first, second, third, fifth and seventh year following vertical banded gastroplasty combined with Roux-en-Y gastric bypass were 68.1±13.8 71.3±8.8 70.8±14.6, 68.2±11.3 and 61.4±13.3, respectively. Conclusions: Our findings indicate the feasibility of vertical banded gastroplasty combined with Roux-en-Y gastric bypass as a bariatric surgical procedure providing better postoperative evaluation and management of the whole upper gastrointestinal system through the stomach window created with the band along with acceptable weight loss in selected patients.
{"title":"Vertical banded gastroplasty combined with Roux-en-Y gastrojejunostomy to enable effective weight loss without compromising access to stomach, duodenum and biliary tract for selected patients","authors":"T. Yılmaz, H. Gülay","doi":"10.25000/ACEM.557828","DOIUrl":"https://doi.org/10.25000/ACEM.557828","url":null,"abstract":"Aim: To evaluate the feasibility of vertical banded gastroplasty combined with Roux-en-Y gastric bypass as an operational gastro-gastric outlet technique with the potential to allow appropriate management of whole biliary and upper gastrointestinal tract after bariatric surgery without compromising weight loss. Methods: This study included 24 patients (mean age: 36.8 years, range 18 to 58 years, 62.5% female) who had undergone vertical banded gastroplasty combined with Roux-en-Y gastric bypass between 2003 and 2016 in our clinic and had completed a 7-year postoperative follow up. Data on operative characteristics, length of hospital stay and follow up data on postoperative complications and weight loss were recorded for each patient. Results: Mean operative time was 180±45 minutes while length of hospital stay was 6.0±1.0 days. There was no mortality, and only one patient (4.2%) was reoperated for hemorrhage on the first postoperative day. The most common patient complaints were early nausea and vomiting in 11 patients (45.83%), which disappeared in the second postoperative month, while 7 patients (29.2%) had dysphagia in the early postoperative period. No marginal ulcers or ulcers on anastomosis were found. Mean percentage of excess weight loss values recorded at the end of the first, second, third, fifth and seventh year following vertical banded gastroplasty combined with Roux-en-Y gastric bypass were 68.1±13.8 71.3±8.8 70.8±14.6, 68.2±11.3 and 61.4±13.3, respectively. Conclusions: Our findings indicate the feasibility of vertical banded gastroplasty combined with Roux-en-Y gastric bypass as a bariatric surgical procedure providing better postoperative evaluation and management of the whole upper gastrointestinal system through the stomach window created with the band along with acceptable weight loss in selected patients.","PeriodicalId":8220,"journal":{"name":"ARCHIVES OF CLINICAL AND EXPERIMENTAL MEDICINE","volume":"54 1","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2019-08-01","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"86312752","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Amac: Hekimler ve hastalarin kan tahlili verme zamani tercihleri degisiklik gosterebilmektedir. Calismamizda anketler ile hekim ve hastalarin egilimlerini belirlemeyi ve gunumuzde sik kullanilan bazi biyokimyasal ve hematolojik tetkiklerde aclik ve tokluk arasinda farklilik olup olmadigini tespit etmeyi amacladik. Materyal-metod: Anket ve kesitsel dizayn birlikte kullanildi. Calismaya baslamadan once doktorlara ve hastalara kan tahlilleri icin uygun kan verme zamani konusunda anket yapildi. Calismaya toplam 112 hasta alindi. Bu hastalarda 8-10 saatlik aclik sonrasi ve 600-700 kalorilik ogle yemeginden 2 saat sonra kan alindi. Alinan kanlardan kreatinin, alanin aminotransferaz, sodyum, glukoz, kalsiyum, albumin, total kolesterol, trigliserid, HDL, LDL, alkalen fosfataz, total bilirubin, laktat dehidrogenaz, hemogram, sedimentasyon, protrombiz zamani ve TSH calisildi ve degerleri karsilastirildi. Bulgular: Calismamizin anket evresinde; hastalarin %75’i (54 poliklinik hastasi ve 98 kan alma birimine gelen hasta olmak uzere toplam 152), doktorlarin % 77’si tetkiklerin ac karna yapilmasi gerektigini dusunmekteydiler. Calisilan kanlarin sonucunda glukoz (p<0.01), trigliserid (p<0.01) ve trombositlerde (p=0.035) toklukta istatistiksel olarak anlamli artis, sodyumda (p=0.01) ise toklukta anlamli azalma tespit edildi. Diger parametrelerde aclik ve tokluk arasinda istatistiksel olarak anlamli farklilik bulunmadi. Sonuc: Doktor ve hastalarin buyuk cogunlugu kan tetkiklerinin aclikta verilmesi gerektigi gorusundedir. Calismamizda glukoz, trigliserid, trombosit ve sodyumda anlamli farklilik tespit edilse de, trombosit ve sodyum duzeyindeki farklilik klinik onem arzetmeyecek seviyelerdeydi. Toklukta tespit edilen yuksek glukoz ve trigliserid duzeyleri kardiovaskuler hastalik ve diyabet riski icin kiymetli gostergelerdir.
{"title":"Comparison of fasting and postprandial levels of commonly used biochemical and hematological parameters","authors":"E. Turan, R. Tunç, Y. Turan","doi":"10.25000/ACEM.541810","DOIUrl":"https://doi.org/10.25000/ACEM.541810","url":null,"abstract":"Amac: Hekimler ve hastalarin kan tahlili verme zamani tercihleri degisiklik gosterebilmektedir. Calismamizda anketler ile hekim ve hastalarin egilimlerini belirlemeyi ve gunumuzde sik kullanilan bazi biyokimyasal ve hematolojik tetkiklerde aclik ve tokluk arasinda farklilik olup olmadigini tespit etmeyi amacladik. Materyal-metod: Anket ve kesitsel dizayn birlikte kullanildi. Calismaya baslamadan once doktorlara ve hastalara kan tahlilleri icin uygun kan verme zamani konusunda anket yapildi. Calismaya toplam 112 hasta alindi. Bu hastalarda 8-10 saatlik aclik sonrasi ve 600-700 kalorilik ogle yemeginden 2 saat sonra kan alindi. Alinan kanlardan kreatinin, alanin aminotransferaz, sodyum, glukoz, kalsiyum, albumin, total kolesterol, trigliserid, HDL, LDL, alkalen fosfataz, total bilirubin, laktat dehidrogenaz, hemogram, sedimentasyon, protrombiz zamani ve TSH calisildi ve degerleri karsilastirildi. Bulgular: Calismamizin anket evresinde; hastalarin %75’i (54 poliklinik hastasi ve 98 kan alma birimine gelen hasta olmak uzere toplam 152), doktorlarin % 77’si tetkiklerin ac karna yapilmasi gerektigini dusunmekteydiler. Calisilan kanlarin sonucunda glukoz (p<0.01), trigliserid (p<0.01) ve trombositlerde (p=0.035) toklukta istatistiksel olarak anlamli artis, sodyumda (p=0.01) ise toklukta anlamli azalma tespit edildi. Diger parametrelerde aclik ve tokluk arasinda istatistiksel olarak anlamli farklilik bulunmadi. Sonuc: Doktor ve hastalarin buyuk cogunlugu kan tetkiklerinin aclikta verilmesi gerektigi gorusundedir. Calismamizda glukoz, trigliserid, trombosit ve sodyumda anlamli farklilik tespit edilse de, trombosit ve sodyum duzeyindeki farklilik klinik onem arzetmeyecek seviyelerdeydi. Toklukta tespit edilen yuksek glukoz ve trigliserid duzeyleri kardiovaskuler hastalik ve diyabet riski icin kiymetli gostergelerdir.","PeriodicalId":8220,"journal":{"name":"ARCHIVES OF CLINICAL AND EXPERIMENTAL MEDICINE","volume":"2 1","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2019-08-01","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"89450514","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Amac: Bu calismanin amaci migren hastalarinda eritrosit sedimentasyon hizi (ESR), yuksek duyarlilikli C-reaktif protein (hsCRP), notrofil-lenfosit orani (NLO), monosit-HDL-C orani (MHO) ve bilirubin duzeylerinin degerlendirilmesi ve saglikli bireylerde olculen seviyelerle karsilastirilmasidir. Yontemler: Bu retrospektif vaka-kontrol calismasina Haziran 2017-Haziran 2018 tarihleri arasinda hastanemiz noroloji poliklinigine veya acil servisine basvuran 136 migren hastasi ve 80 saglikli kontrol dahil edildi. Tum katilimcilarin laboratuvar tetkikleri, hastalik ozellikleri, aura varligi ve beyaz cevher lezyonlarinin varligi kaydedildi ve demografik ozellikler ve laboratuvar verileri iki grup arasinda karsilastirildi. Bulgular: Vaka grubunun yas ortalamasi 36.9 ±10.6 yil ve kontrol grubunun 37±12 yil idi. Hasta ve kontrol gruplari arasinda yas ve cinsiyet acisindan anlamli fark saptanmadi. Vaka grubunda total bilirubin, direkt bilirubin, indirekt bilirubin, lenfosit degerleri kontrol grubuna gore anlamli derecede dusuktu. Hasta grubunda NLO, hsCRP, ESR duzeyleri kontrol grubuna gore anlamli yuksekti. Vaka ve kontrol gruplari beyaz cevher lezyonlari varligi acisindan anlamli farklilik gostermedi. Aurasi olan ve olmayan migren hastalarinda yas, cinsiyet, total bilirubin, direkt bilirubin ve indirekt bilirubin degerleri, NLO, urik asit, lenfosit ve ESR duzeyleri acisindan anlamli fark saptanmadi. Aurali grupta monosit ve MHO degerleri aurasiz gruba gore yuksekti. Aurali grupta hsCRP degeri aurasiz gruba gore istatistiksel olarak anlamli dusuktu. Sonuc: Bu calisma, migren hastalarinda dusuk bilirubin ve yuksek NLO, CRP ve ESR degerlerinin potansiyel enflamatuvar marker olabilecegini gostermistir. Bu markerlar hastaligin patofizyolojisini anlamamiza katkida bulunabilir. Ayrica soz konusu testlerin maliyeti ucuz ve yaygin kullanilan tetkikler oldugundan ozellikle migren hastalarini olasi uzun donem komorbiditelerden korumak acisindan faydali olabilecegi gorusundeyiz.
{"title":"Evaluation of inflammatory markers in patients with migraine","authors":"A. Tekeşin, Abdulkadir Tunç","doi":"10.25000/ACEM.494415","DOIUrl":"https://doi.org/10.25000/ACEM.494415","url":null,"abstract":"Amac: Bu calismanin amaci migren hastalarinda eritrosit sedimentasyon hizi (ESR), yuksek duyarlilikli C-reaktif protein (hsCRP), notrofil-lenfosit orani (NLO), monosit-HDL-C orani (MHO) ve bilirubin duzeylerinin degerlendirilmesi ve saglikli bireylerde olculen seviyelerle karsilastirilmasidir. Yontemler: Bu retrospektif vaka-kontrol calismasina Haziran 2017-Haziran 2018 tarihleri arasinda hastanemiz noroloji poliklinigine veya acil servisine basvuran 136 migren hastasi ve 80 saglikli kontrol dahil edildi. Tum katilimcilarin laboratuvar tetkikleri, hastalik ozellikleri, aura varligi ve beyaz cevher lezyonlarinin varligi kaydedildi ve demografik ozellikler ve laboratuvar verileri iki grup arasinda karsilastirildi. Bulgular: Vaka grubunun yas ortalamasi 36.9 ±10.6 yil ve kontrol grubunun 37±12 yil idi. Hasta ve kontrol gruplari arasinda yas ve cinsiyet acisindan anlamli fark saptanmadi. Vaka grubunda total bilirubin, direkt bilirubin, indirekt bilirubin, lenfosit degerleri kontrol grubuna gore anlamli derecede dusuktu. Hasta grubunda NLO, hsCRP, ESR duzeyleri kontrol grubuna gore anlamli yuksekti. Vaka ve kontrol gruplari beyaz cevher lezyonlari varligi acisindan anlamli farklilik gostermedi. Aurasi olan ve olmayan migren hastalarinda yas, cinsiyet, total bilirubin, direkt bilirubin ve indirekt bilirubin degerleri, NLO, urik asit, lenfosit ve ESR duzeyleri acisindan anlamli fark saptanmadi. Aurali grupta monosit ve MHO degerleri aurasiz gruba gore yuksekti. Aurali grupta hsCRP degeri aurasiz gruba gore istatistiksel olarak anlamli dusuktu. Sonuc: Bu calisma, migren hastalarinda dusuk bilirubin ve yuksek NLO, CRP ve ESR degerlerinin potansiyel enflamatuvar marker olabilecegini gostermistir. Bu markerlar hastaligin patofizyolojisini anlamamiza katkida bulunabilir. Ayrica soz konusu testlerin maliyeti ucuz ve yaygin kullanilan tetkikler oldugundan ozellikle migren hastalarini olasi uzun donem komorbiditelerden korumak acisindan faydali olabilecegi gorusundeyiz.","PeriodicalId":8220,"journal":{"name":"ARCHIVES OF CLINICAL AND EXPERIMENTAL MEDICINE","volume":"349 1","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2019-03-15","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"75100805","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}