Bu çalışmada, klasik Türk edebiyatında kendi şiirlerini tahmis eden şairler ve şiirleri incelendi. Bu makale; Giriş, Kendi Şiirini Tahmis Eden Şairler ve Şiirleri, Sonuç olmak üzere üç bölümden oluşmaktadır. Giriş bölümünde tahmisin tanımı yapıldı, tahmisin musammatlar içindeki yeri belirtilerek şekilsel özelliklerine değinildi. İncelenen bine yakın divanda 14 şairin kendi şiirlerini tahmis ettikleri bu şairlerin 61 tahmis-i hod yazdıkları tespit edildi. Tahmis-i hod yazdıkları tespit edilen şairler: Revâni, Hayâlî, Kabûlî İbrahim Efendi, Gelibolulu Mustafâ Ali, Seyyid Nakıb-zâde Nimeti, Ahmed Nâmi, Halepli Edib, Hasan Sezai, Haşmet, Lebib, Resmî, Ali Baba, Osman Nevres, Trabzonlu Hazinedar-zâde Âgâh Osman ve Abdi-i Karahisari olarak sıralandı. Türk edebiyatında kendi şiirini tahmis eden şairler yüzyıllara ayrılarak kronolojik olarak sıralandı. Şairlerin hayatları kısaca anlatıldı. Tahmis edilen şiirin divandaki yeri belirtilerek yapılan tahmislerin ilk bendleri verildi. Tahmis edilen şiir tahmisin zemini olarak kullanıldığında değişikliğe uğramışsa yapılan değişiklik de belirtildi.
{"title":"Klasik Türk Edebiyatında “Tahmis-i Hod”: Kendi Şiirini Tahmis Eden Şâirler ve Şiirleri","authors":"Akif Yakişir","doi":"10.28981/hikmet.1198252","DOIUrl":"https://doi.org/10.28981/hikmet.1198252","url":null,"abstract":"Bu çalışmada, klasik Türk edebiyatında kendi şiirlerini tahmis eden şairler ve şiirleri incelendi. Bu makale; Giriş, Kendi Şiirini Tahmis Eden Şairler ve Şiirleri, Sonuç olmak üzere üç bölümden oluşmaktadır. Giriş bölümünde tahmisin tanımı yapıldı, tahmisin musammatlar içindeki yeri belirtilerek şekilsel özelliklerine değinildi. İncelenen bine yakın divanda 14 şairin kendi şiirlerini tahmis ettikleri bu şairlerin 61 tahmis-i hod yazdıkları tespit edildi. Tahmis-i hod yazdıkları tespit edilen şairler: Revâni, Hayâlî, Kabûlî İbrahim Efendi, Gelibolulu Mustafâ Ali, Seyyid Nakıb-zâde Nimeti, Ahmed Nâmi, Halepli Edib, Hasan Sezai, Haşmet, Lebib, Resmî, Ali Baba, Osman Nevres, Trabzonlu Hazinedar-zâde Âgâh Osman ve Abdi-i Karahisari olarak sıralandı. Türk edebiyatında kendi şiirini tahmis eden şairler yüzyıllara ayrılarak kronolojik olarak sıralandı. Şairlerin hayatları kısaca anlatıldı. Tahmis edilen şiirin divandaki yeri belirtilerek yapılan tahmislerin ilk bendleri verildi. Tahmis edilen şiir tahmisin zemini olarak kullanıldığında değişikliğe uğramışsa yapılan değişiklik de belirtildi.","PeriodicalId":102637,"journal":{"name":"HİKMET-Akademik Edebiyat Dergisi (Journal Of Academic Literature)","volume":"80 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-01-12","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"126371697","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
17. yüzyılın önemli mütefekkir ve mutasavvıflarından biri olan Niyâzî-i Mısrî, Türk tasavvuf tarihinde Ahmed Yesevî ile başlatılan irşat hareketinin Yûnus Emre ile devam eden serüveninde önemli bir köşe taşıdır. Mısrî’nin, şiirlerinde ele almış olduğu tasavvuf ile ilgili meseleler ve bunların ele alınış biçimi, kendisinden sonra yetişmiş birçok mutasavvıf ve şair için önemli bir ilham kaynağı olmuştur. 19. yüzyıl şairlerinden Hâfız Sa’dî, şiirlerinde Mısrî’nin ciddi bir tesirinin gözlemlendiği mutasavvıf şairlerdendir. Sa’dî, tasavvuf alanındaki bilgi ve birikimini, kaleme aldığı şiirlerinde oldukça orijinal semboller kullanarak muhatabına sunmaya çalışırken tasavvufun temel meselelerini, “vahdet-i vücûd” öğretisine ve bu öğretiye ait terminolojiye bağlı olarak ele almaya gayret etmiştir. Şair, şiirlerini kaleme alırken mutasavvıf şairlerin öncüsü denilebilecek Niyazi Mısrî’nin ve onun şiirlerinin etkisinde kalmıştır. Bu etki basit esinlenmelerin çok ötesinde bir mahiyet arz etmektedir. Öyle ki birçok şiirde Mısrî’nin mısralarının ya birebir aynı olarak ya da ufak tefek değişikliklerle kullanıldığına şahit olunmaktadır. Sa’dî’nin çalışmaya konu olan şiirlerindeki benzer söylemler nazire geleneği çerçevesinde değerlendirmeye müsait bir görüntü arz etmemektedir. Dîvân’da birçok isme özel olarak kaleme alınan manzumelerin olmasına ya da birçok şiirde farklı isimlerin yer almasına karşın Mısrî’nin adının bir kez bile geçmemesi dikkat çekici bir unsurdur. Dolayısyla Sa’dî Mısrî’nin şiirlerini tanzir etmekten ziyade onun dil malzemesini ve yer yer üslup özelliklerini ödünçlemek ve taklit etmek suretiyle onun bir takipçisi olduğunu ima etmiştir. Bu noktada Sa’dî’nin, takipçisi olduğu Mısrî’yi taklit etmesi, esas amaç olan tasavvuf hakikatlerinin okura aktarımı hususunda onun fikirlerine ve bu fikirleri dile getirmede kullandığı söylem özelliklerine verdiği önemle açıklanabilecek mahiyettedir. Bu çalışmada, Mısrî’nin Sa’dî üzerindeki poetik etkisi, her iki şairin birbirini andıran örnek beytleri ışığında değerlendirilmeye çalışılmıştır.
{"title":"19. YÜZYILDA BİR MISRÎ TAKİPÇİSİ HÂFIZ SA’DÎ’NİN MISRÎ DİLİNDEN ŞİİRLERİ","authors":"Fettah Kuzu","doi":"10.28981/hikmet.1207626","DOIUrl":"https://doi.org/10.28981/hikmet.1207626","url":null,"abstract":"17. yüzyılın önemli mütefekkir ve mutasavvıflarından biri olan Niyâzî-i Mısrî, Türk tasavvuf tarihinde Ahmed Yesevî ile başlatılan irşat hareketinin Yûnus Emre ile devam eden serüveninde önemli bir köşe taşıdır. Mısrî’nin, şiirlerinde ele almış olduğu tasavvuf ile ilgili meseleler ve bunların ele alınış biçimi, kendisinden sonra yetişmiş birçok mutasavvıf ve şair için önemli bir ilham kaynağı olmuştur. 19. yüzyıl şairlerinden Hâfız Sa’dî, şiirlerinde Mısrî’nin ciddi bir tesirinin gözlemlendiği mutasavvıf şairlerdendir. Sa’dî, tasavvuf alanındaki bilgi ve birikimini, kaleme aldığı şiirlerinde oldukça orijinal semboller kullanarak muhatabına sunmaya çalışırken tasavvufun temel meselelerini, “vahdet-i vücûd” öğretisine ve bu öğretiye ait terminolojiye bağlı olarak ele almaya gayret etmiştir. Şair, şiirlerini kaleme alırken mutasavvıf şairlerin öncüsü denilebilecek Niyazi Mısrî’nin ve onun şiirlerinin etkisinde kalmıştır. Bu etki basit esinlenmelerin çok ötesinde bir mahiyet arz etmektedir. Öyle ki birçok şiirde Mısrî’nin mısralarının ya birebir aynı olarak ya da ufak tefek değişikliklerle kullanıldığına şahit olunmaktadır. \u0000Sa’dî’nin çalışmaya konu olan şiirlerindeki benzer söylemler nazire geleneği çerçevesinde değerlendirmeye müsait bir görüntü arz etmemektedir. Dîvân’da birçok isme özel olarak kaleme alınan manzumelerin olmasına ya da birçok şiirde farklı isimlerin yer almasına karşın Mısrî’nin adının bir kez bile geçmemesi dikkat çekici bir unsurdur. Dolayısyla Sa’dî Mısrî’nin şiirlerini tanzir etmekten ziyade onun dil malzemesini ve yer yer üslup özelliklerini ödünçlemek ve taklit etmek suretiyle onun bir takipçisi olduğunu ima etmiştir. Bu noktada Sa’dî’nin, takipçisi olduğu Mısrî’yi taklit etmesi, esas amaç olan tasavvuf hakikatlerinin okura aktarımı hususunda onun fikirlerine ve bu fikirleri dile getirmede kullandığı söylem özelliklerine verdiği önemle açıklanabilecek mahiyettedir. \u0000Bu çalışmada, Mısrî’nin Sa’dî üzerindeki poetik etkisi, her iki şairin birbirini andıran örnek beytleri ışığında değerlendirilmeye çalışılmıştır.","PeriodicalId":102637,"journal":{"name":"HİKMET-Akademik Edebiyat Dergisi (Journal Of Academic Literature)","volume":"178 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-01-12","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"126484547","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Amasyalı bir şair olan Mihrî Hatun klasik Türk şiirinde kadın şair denince akla gelen ilk isimlerden biridir. Çoğu kaynakta yaşamını sadece Amasya’da geçirdiği belirtilse de bilhassa bazı şiirlerinden yola çıkarak İstanbul’da belli bir süre bulunmuş olabileceği üzerinde de durulmaktadır. Doğum tarihi hakkında kesin bilgilere ulaşılamayan Mihrî Hatun’un İstanbul’un fethinden kısa bir süre sonra doğduğu ve XVI. yüzyılın başında vefat ettiği konusunda görüş birliğine varılmaktadır. Babası “Belâyî” mahlası ile şiir yazan Mihrî Hatun’un iyi bir eğitim aldığı, Arapça ve Farsçayı bildiği ve dinî ilimlerde iyi yetiştirildiği belirtilmektedir. XV. yüzyılda birçok şair ile edebî sohbetlerde bulunduğu ve bazılarını da bizzat tertip ettiği ifade edilmektedir. Şiirlerinde duygularını içten ve sade bir dille ifade etmeyi tercih etmiştir. Bir Divan’ı bulunan Mihrî Hatun bu eseri ile birçok araştırmaya konu olmuştur. Klasik Türk edebiyatına mensup bir şair olarak Mihrî Hatun’un çalışmamıza konu olmasına kaynaklık eden ise Kütahya Vahid Paşa İl Halk Kütüphanesi koleksiyonu içinde “43 Va 2871” arşiv numarası ile kayıtlı mecmuadır. Mecmuada yaptığımız inceleme sonucunda Mihrî mahlasıyla yazılmış 20 gazele rastladık. Bununla birlikte gazellerin tamamının Divan’ında bulunmadığını tespit ettik. Ancak mecmuadaki gazellerin Mihrî Hatun’a ait olduğu ile ilgili kesin bir bilgi olmadığından dil ve üslup yönünden ipuçları bulmaya çalıştık. Bundan hareketle gazellerin Mihri Hatun’a ait olduğunu düşünmemizi sağlayan özellikler tespit ettik. Ancak tüm bunlar şüphelerimizi tamamen ortadan kaldırmasa da gazellerin ortaya çıkmasının alana katkı sağlayacağını düşünerek çalışmayı gerçekleştirdik. Temel amacımız Mihrî Hatun’la ilgili bundan sonra yapılacak çalışmalara katkı sağlamak ve klasik şiirdeki önemini vurgulamaktır.
{"title":"MİHRÎ HATUN’UN YAYIMLANMAMIŞ GAZELLERİ","authors":"Mutlu Muhammet Aktaş","doi":"10.28981/hikmet.1200789","DOIUrl":"https://doi.org/10.28981/hikmet.1200789","url":null,"abstract":"Amasyalı bir şair olan Mihrî Hatun klasik Türk şiirinde kadın şair denince akla gelen ilk isimlerden biridir. Çoğu kaynakta yaşamını sadece Amasya’da geçirdiği belirtilse de bilhassa bazı şiirlerinden yola çıkarak İstanbul’da belli bir süre bulunmuş olabileceği üzerinde de durulmaktadır. Doğum tarihi hakkında kesin bilgilere ulaşılamayan Mihrî Hatun’un İstanbul’un fethinden kısa bir süre sonra doğduğu ve XVI. yüzyılın başında vefat ettiği konusunda görüş birliğine varılmaktadır. Babası “Belâyî” mahlası ile şiir yazan Mihrî Hatun’un iyi bir eğitim aldığı, Arapça ve Farsçayı bildiği ve dinî ilimlerde iyi yetiştirildiği belirtilmektedir. XV. yüzyılda birçok şair ile edebî sohbetlerde bulunduğu ve bazılarını da bizzat tertip ettiği ifade edilmektedir. Şiirlerinde duygularını içten ve sade bir dille ifade etmeyi tercih etmiştir. Bir Divan’ı bulunan Mihrî Hatun bu eseri ile birçok araştırmaya konu olmuştur. Klasik Türk edebiyatına mensup bir şair olarak Mihrî Hatun’un çalışmamıza konu olmasına kaynaklık eden ise Kütahya Vahid Paşa İl Halk Kütüphanesi koleksiyonu içinde “43 Va 2871” arşiv numarası ile kayıtlı mecmuadır. Mecmuada yaptığımız inceleme sonucunda Mihrî mahlasıyla yazılmış 20 gazele rastladık. Bununla birlikte gazellerin tamamının Divan’ında bulunmadığını tespit ettik. Ancak mecmuadaki gazellerin Mihrî Hatun’a ait olduğu ile ilgili kesin bir bilgi olmadığından dil ve üslup yönünden ipuçları bulmaya çalıştık. Bundan hareketle gazellerin Mihri Hatun’a ait olduğunu düşünmemizi sağlayan özellikler tespit ettik. Ancak tüm bunlar şüphelerimizi tamamen ortadan kaldırmasa da gazellerin ortaya çıkmasının alana katkı sağlayacağını düşünerek çalışmayı gerçekleştirdik. Temel amacımız Mihrî Hatun’la ilgili bundan sonra yapılacak çalışmalara katkı sağlamak ve klasik şiirdeki önemini vurgulamaktır.","PeriodicalId":102637,"journal":{"name":"HİKMET-Akademik Edebiyat Dergisi (Journal Of Academic Literature)","volume":"32 8 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-01-07","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"123229265","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Bu makalede XVI. yüzyıl ulemasından, Şehzade Mehmed’in (III. Mehmed) hocası Azmî Pîr Mehmed’in Rüstem Paşa Medresesi’nden azledildikten sonra III. Murad için Hâfız-ı Şîrâzî’nin “garîb” redifli gazeline yazdığı Farsça şerh ele alınmıştır. XVI. yüzyıl ulema arası ilişkilerin beşik uleması sistemi ile başlayarak saray çevresinin atamalarda etkili olduğu bir dönemdir. Ebüssuûd Efendi, Hoca Sâdeddin Efendi, Bostanzâde Mehmed Efendi, Çivizâde ve Malûlzâde bu dönemin önde gelen uleması olarak birçok atamada başat rol oynamış hatta özellikle Sâdeddin Efendi ulemanın başında yer alarak çoğu atamayı kendisi yapmıştır. Bu sebeple bahsi geçen ulemayla irtibat kuramayan daha alt kademedeki âlimler ise yaşadıkları sıkıntıları yazdıkları şiirler ve risalelerle sultana yahut şehzadelere ulaştırmaya çalışmışlardır. Kısa bir süre şehzade hocalığı yapan Azmî de bu kişilerden biridir. Şerhin ferağ kaydına göre İstanbul Rüstem Paşa Medresesi’nde görevli iken azledilen Azmî, sultanın tasavvufa olan ilgisini bildiği için kendi hâlini en iyi şekilde anlatabilmek adına Hâfız’ın garîb redifli gazelini şerh etmiştir. Tamamen tasavvufî kavramların ve lügatlerin yer aldığı bu risalenin sonuna iki Türkçe gazel daha eklenmiştir. Yazıda ilk önce Hâfız-ı Şîrâzî’nin Osmanlı şiiri ve şerh edebiyatı üzerindeki etkisine değinilmiş, ardından Azmî’nin hayatı ve eserleri incelenmiştir. Bu kısımdan sonra Farsça şerh metni incelenerek tercüme edilmiş, devamında ise risaledeki Türkçe iki şiir de incelemeye dâhil edilmiştir.
{"title":"Mansıbı Talep Etmek: Azmî Pîr Mehmed’in Hâfız-ı Şîrâzî’nin “Garîb” Redifli Gazeline Yazdığı Şerh","authors":"Uğur Öztürk","doi":"10.28981/hikmet.1201457","DOIUrl":"https://doi.org/10.28981/hikmet.1201457","url":null,"abstract":"Bu makalede XVI. yüzyıl ulemasından, Şehzade Mehmed’in (III. Mehmed) hocası Azmî Pîr Mehmed’in Rüstem Paşa Medresesi’nden azledildikten sonra III. Murad için Hâfız-ı Şîrâzî’nin “garîb” redifli gazeline yazdığı Farsça şerh ele alınmıştır. XVI. yüzyıl ulema arası ilişkilerin beşik uleması sistemi ile başlayarak saray çevresinin atamalarda etkili olduğu bir dönemdir. Ebüssuûd Efendi, Hoca Sâdeddin Efendi, Bostanzâde Mehmed Efendi, Çivizâde ve Malûlzâde bu dönemin önde gelen uleması olarak birçok atamada başat rol oynamış hatta özellikle Sâdeddin Efendi ulemanın başında yer alarak çoğu atamayı kendisi yapmıştır. Bu sebeple bahsi geçen ulemayla irtibat kuramayan daha alt kademedeki âlimler ise yaşadıkları sıkıntıları yazdıkları şiirler ve risalelerle sultana yahut şehzadelere ulaştırmaya çalışmışlardır. Kısa bir süre şehzade hocalığı yapan Azmî de bu kişilerden biridir. Şerhin ferağ kaydına göre İstanbul Rüstem Paşa Medresesi’nde görevli iken azledilen Azmî, sultanın tasavvufa olan ilgisini bildiği için kendi hâlini en iyi şekilde anlatabilmek adına Hâfız’ın garîb redifli gazelini şerh etmiştir. Tamamen tasavvufî kavramların ve lügatlerin yer aldığı bu risalenin sonuna iki Türkçe gazel daha eklenmiştir. Yazıda ilk önce Hâfız-ı Şîrâzî’nin Osmanlı şiiri ve şerh edebiyatı üzerindeki etkisine değinilmiş, ardından Azmî’nin hayatı ve eserleri incelenmiştir. Bu kısımdan sonra Farsça şerh metni incelenerek tercüme edilmiş, devamında ise risaledeki Türkçe iki şiir de incelemeye dâhil edilmiştir.","PeriodicalId":102637,"journal":{"name":"HİKMET-Akademik Edebiyat Dergisi (Journal Of Academic Literature)","volume":"3 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2022-12-28","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"117007637","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Eski dönemlerden itibaren insanlar ve hayvanlar arasında çok yakın ilişkiler kurulmuştur. İnsanoğlu yaşamını sürdürmek için hayvanlardan yararlanmıştır. İnsanlar hem vahşi hem de sonrasında evcilleştirdiği hayvanlara göre hayatını şekillendirmiştir. İki tür arasındaki bu yakınlık sağlıklarının korunmasını da etkilemiştir. İnsanlar kendi sağlıklarının yanı sıra hayatlarının merkezinde yer alan hayvanların sağlığını korumak için de çeşitli uygulamalara başvurmuşlardır. Hayvanların yetiştirilmesi, hastalıkları ve tedavi yöntemleri hakkında çok sayıda eser yazılmıştır. Baytarname olarak adlandırılan bu eserler, atın insan hayatındaki önemli yeri nedeniyle daha çok atlarla ilgilidir. Ancak bu eserlerin bazılarında atların yanı sıra tavuk, koyun, keçi, eşek, deve gibi hayvanlar da yer almıştır. Yurt içi ve yurt dışındaki çeşitli kütüphane ve özel arşivlerde baytarname türünde çok sayıda metin bulunmaktadır. Bu metinlerin bir kısmı üzerinde bazı çalışmalar yapılmış olmasına rağmen incelenmemiş birçok metin bulunmaktadır. Bu metinlerin değerlendirilmesi baytarnamelerle ile ilgili yeni bilgilere ulaşmayı sağlayacaktır. Bu amaçla bu çalışmada incelenmemiş bir baytarname metni tanıtılmış ve Latin alfabesine aktarılmıştır. Almanya’daki Leipzig Üniversitesi Kütüphanesi Fleischer Kataloğunda B. 231-02 numarası ile kayıtlı metin “Hazâ Kitâbu Bâytarnâme” adını taşımaktadır. Metin özellikle veterinerlik ve dilbilim için önemlidir. Hazâ Kitâbu Bâytarnâme iyi bir atın özellikleri ile atlarda görülen çeşitli hastalıklar, teşhis ve tedavi yöntemleri hakkında bilgi vermektedir. Metinde yer alan hastalık ve tedavi usullerinin diğer nüshalarla karşılaştırılması sonucunda yeni tedavi usullerine ulaşmak mümkündür. Yeni tedavi usulleri modern veteriner hekimlikte alternatif tedavi uygulamalarına katkı sağlayacaktır. Bu açıdan tüm baytarname metinlerinin incelenmesi ve karşılaştırmalı olarak değerlendirilmesi hayvan sağlığının yanı sıra insan sağlığı için de önemlidir.
{"title":"MÜELLİFİ BİLİNMEYEN BİR BAYTARNAME ÖRNEĞİ: HAZÂ KİTÂBU BÂYTARNÂME","authors":"M. Bars","doi":"10.28981/hikmet.1197599","DOIUrl":"https://doi.org/10.28981/hikmet.1197599","url":null,"abstract":"Eski dönemlerden itibaren insanlar ve hayvanlar arasında çok yakın ilişkiler kurulmuştur. İnsanoğlu yaşamını sürdürmek için hayvanlardan yararlanmıştır. İnsanlar hem vahşi hem de sonrasında evcilleştirdiği hayvanlara göre hayatını şekillendirmiştir. İki tür arasındaki bu yakınlık sağlıklarının korunmasını da etkilemiştir. İnsanlar kendi sağlıklarının yanı sıra hayatlarının merkezinde yer alan hayvanların sağlığını korumak için de çeşitli uygulamalara başvurmuşlardır. Hayvanların yetiştirilmesi, hastalıkları ve tedavi yöntemleri hakkında çok sayıda eser yazılmıştır. Baytarname olarak adlandırılan bu eserler, atın insan hayatındaki önemli yeri nedeniyle daha çok atlarla ilgilidir. Ancak bu eserlerin bazılarında atların yanı sıra tavuk, koyun, keçi, eşek, deve gibi hayvanlar da yer almıştır. Yurt içi ve yurt dışındaki çeşitli kütüphane ve özel arşivlerde baytarname türünde çok sayıda metin bulunmaktadır. Bu metinlerin bir kısmı üzerinde bazı çalışmalar yapılmış olmasına rağmen incelenmemiş birçok metin bulunmaktadır. Bu metinlerin değerlendirilmesi baytarnamelerle ile ilgili yeni bilgilere ulaşmayı sağlayacaktır. Bu amaçla bu çalışmada incelenmemiş bir baytarname metni tanıtılmış ve Latin alfabesine aktarılmıştır. Almanya’daki Leipzig Üniversitesi Kütüphanesi Fleischer Kataloğunda B. 231-02 numarası ile kayıtlı metin “Hazâ Kitâbu Bâytarnâme” adını taşımaktadır. Metin özellikle veterinerlik ve dilbilim için önemlidir. Hazâ Kitâbu Bâytarnâme iyi bir atın özellikleri ile atlarda görülen çeşitli hastalıklar, teşhis ve tedavi yöntemleri hakkında bilgi vermektedir. Metinde yer alan hastalık ve tedavi usullerinin diğer nüshalarla karşılaştırılması sonucunda yeni tedavi usullerine ulaşmak mümkündür. Yeni tedavi usulleri modern veteriner hekimlikte alternatif tedavi uygulamalarına katkı sağlayacaktır. Bu açıdan tüm baytarname metinlerinin incelenmesi ve karşılaştırmalı olarak değerlendirilmesi hayvan sağlığının yanı sıra insan sağlığı için de önemlidir.","PeriodicalId":102637,"journal":{"name":"HİKMET-Akademik Edebiyat Dergisi (Journal Of Academic Literature)","volume":"8 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2022-12-16","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"127593467","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Davranış temelli ve doğası gereği toplumların inanç tasavvurunu somutlaştıran ritüeller, içerisinde barındırdıkları geleneksel ve anlamsal bilgiyi özellikle sözlü kültür ortamından beslenen toplumsal bellek vasıtasıyla sürdürülebilir kılmakta ve ritüel bilgi, bir iletişim aracına dönüşmektedir. Toplumsal belleğin dışavurum ve aktarım bağlamlarından olan geleneksel pratik ve uygulamalar, ritüel bilginin aktarıldığı, yaşatıldığı ve yeniden canlandırıldığı ortamlardır. Geçmişten günümüze nitelik ve nicelik bakımından farklı formlarda gerçekleştirilen nezir-çirağ ritüeli, Uygur Türkleri arasında gerçekleştirilen geleneksel dinî bir uygulama mahiyetindedir. Uygur Türkleri yaratıcıya adadıkları kanlı ya da kansız kurbanlar vasıtasıyla ağaç, atalar, su, ateş ve ocak gibi İslamiyet öncesi kült ve uygulamaların yanı sıra abdest almak, Kur’an okumak ve namaz kılmak gibi İslami pratikleri de aynı ritüelde kaynaştırmakta ve bu ritüel çerçevesinde belirli yasak ve kaçınmalara riayet etmektedir. Çalışmadaki başat amaç, nezir-çirağ kavramından hareketle Uygur Türkleri arasında önemli bir yere sahip olan nezir-çirağ ritüelinin mahiyeti, kapsamı, zaman, mekân ve icra özelliklerinin tespit edilmesi ve söz konusu ritüelin sosyo-kültürel işlevlerinin analiz edilmesidir. Bu bağlamda nezir-çirağ ritüelleri toplumsal kategoriden bireysel kategoriye doğru icra özelliklerine göre değerlendirilmeye tabi tutulmuş ve söz konusu ritüellerdeki yasak ve kaçınmalar ayrıca incelenmiştir. İncelemede Uygur Türklerinde icra edilen nezir-çirağ ritüeli toplumsal işlevsel yöntemle ortaya konulmuştur. Makaleye konu olan ritüeller ve çeşitlilikleri literatür taramasından elde edilen bilgilerden hareketle tespit edilmiştir.
{"title":"UYGUR TÜRKLERİNDE NEZİR ÇİRAĞ RİTÜELİ","authors":"Tugba GÖNEL SÖNMEZ, S. Köse","doi":"10.28981/hikmet.1177646","DOIUrl":"https://doi.org/10.28981/hikmet.1177646","url":null,"abstract":"Davranış temelli ve doğası gereği toplumların inanç tasavvurunu somutlaştıran ritüeller, içerisinde barındırdıkları geleneksel ve anlamsal bilgiyi özellikle sözlü kültür ortamından beslenen toplumsal bellek vasıtasıyla sürdürülebilir kılmakta ve ritüel bilgi, bir iletişim aracına dönüşmektedir. Toplumsal belleğin dışavurum ve aktarım bağlamlarından olan geleneksel pratik ve uygulamalar, ritüel bilginin aktarıldığı, yaşatıldığı ve yeniden canlandırıldığı ortamlardır. Geçmişten günümüze nitelik ve nicelik bakımından farklı formlarda gerçekleştirilen nezir-çirağ ritüeli, Uygur Türkleri arasında gerçekleştirilen geleneksel dinî bir uygulama mahiyetindedir. Uygur Türkleri yaratıcıya adadıkları kanlı ya da kansız kurbanlar vasıtasıyla ağaç, atalar, su, ateş ve ocak gibi İslamiyet öncesi kült ve uygulamaların yanı sıra abdest almak, Kur’an okumak ve namaz kılmak gibi İslami pratikleri de aynı ritüelde kaynaştırmakta ve bu ritüel çerçevesinde belirli yasak ve kaçınmalara riayet etmektedir. Çalışmadaki başat amaç, nezir-çirağ kavramından hareketle Uygur Türkleri arasında önemli bir yere sahip olan nezir-çirağ ritüelinin mahiyeti, kapsamı, zaman, mekân ve icra özelliklerinin tespit edilmesi ve söz konusu ritüelin sosyo-kültürel işlevlerinin analiz edilmesidir. Bu bağlamda nezir-çirağ ritüelleri toplumsal kategoriden bireysel kategoriye doğru icra özelliklerine göre değerlendirilmeye tabi tutulmuş ve söz konusu ritüellerdeki yasak ve kaçınmalar ayrıca incelenmiştir. İncelemede Uygur Türklerinde icra edilen nezir-çirağ ritüeli toplumsal işlevsel yöntemle ortaya konulmuştur. Makaleye konu olan ritüeller ve çeşitlilikleri literatür taramasından elde edilen bilgilerden hareketle tespit edilmiştir.","PeriodicalId":102637,"journal":{"name":"HİKMET-Akademik Edebiyat Dergisi (Journal Of Academic Literature)","volume":"36 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2022-10-27","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"121700712","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Hz. Peygamber’in cihanı şereflendirmesi vesilesiyle yazılan ancak onun üstün vasıflarını, mucizelerini, hayatındaki önemli bazı hadiseleri de konu edinen eserlere mevlid adı verilmiştir. Genellikle manzum örnekleri yazılmakla birlikte az da olsa mensur örneklere de rastlanmaktadır. Türk edebiyatında mevlid türü diğer İslamî edebiyatlardan daha çok ilgi görmüştür. Bu ilgide kuşkusuz Süleyman Çelebi’nin Vesîletü’n-Necât adlı mevlidinin etkisi büyüktür. Süleyman Çelebi’nin eseri samimi üslubu ve haklı şöhretiyle kendisinden sonra yazılmış hemen bütün mevlidleri etkilemiştir. Muhyiddîn Mekkî’nin (ö. 1936) Yeni Mevlid-i Nebevî adını verdiği eseri Süleyman Çelebi’nin Mevlid’i model alınarak dönemin lisanına uygun yazılan mevlidlerden biridir. Mekkî, mesnevi nazım şekliyle yazdığı 246 beyitlik eseriyle Süleyman Çelebi’nin Mevlid’ini oldukça kısaltmıştır. Yeni Mevlid-i Nebevî, üç ana bölümden oluşur. Eserde bir ön söz, mevlid metni ve sonunda mensur bir dua bölümü bulunmaktadır. Makalede mevlid türü ile ilgili kısa bilgilerin ardından Yeni Mevlid-i Nebevî’nin yazarı hakkında bilgi verilmiş ve eserin Süleyman Çelebi’nin eseri ile mukayesesi yapılmıştır. Bu çalışmayla Süleyman Çelebi’nin Vesîletü’n-Necât adlı eserinin mevlid metinleri üzerindeki derin etkisi somut olarak ortaya konmaya çalışılmıştır.
在先知荣耀世人之际,同时也涉及他的卓越品质、奇迹和他生命中的一些重要事件而写的作品被称为 "毛利德"(mawlid)。虽然诗歌体例一般用诗歌写成,但也有一些散文体例。与其他伊斯兰文学作品相比,"毛利德 "体裁在土耳其文学中更受关注。毋庸置疑,苏莱曼-切莱比(Süleyman Çelebi)名为《Vesîletü'n-Najât》的 mawlid 对这种兴趣产生了巨大的影响。苏莱曼-切莱比的作品以其真挚的风格和当之无愧的名声,影响了在他之后创作的几乎所有 mawlid。Muhyiddîn Mekkî(卒于 1936 年)的《New Mawlid-i Nabawî》是以苏莱曼-切莱比的《圣训》为蓝本,用当时的语言写成的圣训之一。Mekkî 以 masnavi 诗歌的形式创作了 246 幅对联,大大缩短了 Süleyman Çelebi 的 Mawlid。Yeni Mevlid-i Nebevî 由三个主要部分组成。作品包括序言、mawlid 正文和结尾的散文祈祷文部分。在文章中,在简要介绍了 mawlid 体裁后,介绍了《Yeni Mevlid-i Nabawî》作者的信息,并将该作品与 Süleyman Çelebi 的作品进行了比较。通过这项研究,我们试图具体证明苏莱曼-切莱比的《Vesîletü'n-Najât》对茅莱德文本的深刻影响。
{"title":"MEVLİDLERDE SÜLEYMAN ÇELEBİ ETKİSİNE BİR ÖRNEK: YENİ MEVLİD-İ NEBEVÎ","authors":"H. Kaya","doi":"10.28981/hikmet.1171059","DOIUrl":"https://doi.org/10.28981/hikmet.1171059","url":null,"abstract":"Hz. Peygamber’in cihanı şereflendirmesi vesilesiyle yazılan ancak onun üstün vasıflarını, mucizelerini, hayatındaki önemli bazı hadiseleri de konu edinen eserlere mevlid adı verilmiştir. Genellikle manzum örnekleri yazılmakla birlikte az da olsa mensur örneklere de rastlanmaktadır. Türk edebiyatında mevlid türü diğer İslamî edebiyatlardan daha çok ilgi görmüştür. Bu ilgide kuşkusuz Süleyman Çelebi’nin Vesîletü’n-Necât adlı mevlidinin etkisi büyüktür. Süleyman Çelebi’nin eseri samimi üslubu ve haklı şöhretiyle kendisinden sonra yazılmış hemen bütün mevlidleri etkilemiştir. Muhyiddîn Mekkî’nin (ö. 1936) Yeni Mevlid-i Nebevî adını verdiği eseri Süleyman Çelebi’nin Mevlid’i model alınarak dönemin lisanına uygun yazılan mevlidlerden biridir. Mekkî, mesnevi nazım şekliyle yazdığı 246 beyitlik eseriyle Süleyman Çelebi’nin Mevlid’ini oldukça kısaltmıştır. Yeni Mevlid-i Nebevî, üç ana bölümden oluşur. Eserde bir ön söz, mevlid metni ve sonunda mensur bir dua bölümü bulunmaktadır. Makalede mevlid türü ile ilgili kısa bilgilerin ardından Yeni Mevlid-i Nebevî’nin yazarı hakkında bilgi verilmiş ve eserin Süleyman Çelebi’nin eseri ile mukayesesi yapılmıştır. Bu çalışmayla Süleyman Çelebi’nin Vesîletü’n-Necât adlı eserinin mevlid metinleri üzerindeki derin etkisi somut olarak ortaya konmaya çalışılmıştır.","PeriodicalId":102637,"journal":{"name":"HİKMET-Akademik Edebiyat Dergisi (Journal Of Academic Literature)","volume":"34 5","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2022-10-19","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"132359999","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Genel olarak bakıldığında kapsamı son derece geniş bir entelektüel hareketi, felsefeyi, dünya görüşünü, kültür durumunu, söylemi, yorumlama ve eleştiri biçimini ifade eden postmodernizmin en somut ve belki de ilk örnekleri edebiyat sahasında kendini göstermiştir. Geleneksel anlatı tekniklerinin aksine son derece yenilikçi ve alışılmışın dışında tekniklere imkân tanıyan postmodern kurmaca, kurmaca anlatının ontolojisine yani var oluşuna odaklanarak kurgusallıkla ilgili meseleleri gündeme getirmiştir. Kurmaca metnin ontolojisiyle ilgili meseleleri kendine konu edinen postmodern kurmacaya bu açıdan iyi bir örnek teşkil eden Sahir romanı, hem teknik hem de tematik açıdan dikkat çekici hususiyetler barındırmaktadır. Metaleptik bir yapı üzerine inşa edilen roman, ontolojik sınırlara ve hiyerarşilere bağlı kalmayı reddeden, kurmaca ile gerçek arasındaki ayrımı belirsizleştiren, “yazar”ın otoritesini sorgulayan, ironi, parodi ve metinlerarasılığa sıkça başvuran postmodern kurmacanın tipik bir örneğini teşkil etmektedir. Romanın merkezinde yer alan ontolojik metalepsis, bir taraftan okuyucular üzerinde yabancılaştırıcı, şaşırtıcı ve eğlendirici etkiler bırakırken öbür taraftan da son derece ciddi tematik mesajlar içermektedir. Bu çalışmada öncelikle postmodernizm ve postmodern kurmacayla ilgili bazı temel hususlara değinilecek, daha sonra da Ercan y Yılmaz tarafından kaleme alınan Sahir adlı roman postmodernizm ve postmodern anlatı teknikleri bağlamında incelenecektir.
后现代主义指的是一种极为广泛的思想运动、哲学、世界观、文化状况、话语、解释和批判,一般而言,后现代主义在文学领域表现得最为具体,或许也是最早的例子。与传统叙事技巧相反,后现代小说允许采用高度创新和非正统的技巧,通过关注虚构叙事的本体(即其存在),提出了与虚构性有关的问题。小说《萨希尔》就是后现代小说关注虚构文本本体的一个很好的例子,它在技术和主题上都有显著的特点。小说以金属学结构为基础,是后现代小说的典型代表,它拒绝遵守本体论的界限和等级,模糊虚构与现实的区别,质疑 "作者 "的权威,并频繁使用反讽、戏仿和互文性等手法。小说以本体论为核心,一方面给读者留下了疏离、惊奇和娱乐的效果,另一方面也包含了极为严肃的主题信息。在本研究中,首先将提及与后现代主义和后现代小说相关的一些基本问题,然后将在后现代主义和后现代叙事技巧的背景下分析埃尔坎-耶尔马兹(Ercan y Yılmaz)所写的小说《萨希尔》。
{"title":"POSTMODERN KURMACANIN SINIRSIZLIĞI: SAHİR ÖRNEĞİ","authors":"Bahar Dervişcemaloğlu","doi":"10.28981/hikmet.1145704","DOIUrl":"https://doi.org/10.28981/hikmet.1145704","url":null,"abstract":"Genel olarak bakıldığında kapsamı son derece geniş bir entelektüel hareketi, felsefeyi, dünya görüşünü, kültür durumunu, söylemi, yorumlama ve eleştiri biçimini ifade eden postmodernizmin en somut ve belki de ilk örnekleri edebiyat sahasında kendini göstermiştir. Geleneksel anlatı tekniklerinin aksine son derece yenilikçi ve alışılmışın dışında tekniklere imkân tanıyan postmodern kurmaca, kurmaca anlatının ontolojisine yani var oluşuna odaklanarak kurgusallıkla ilgili meseleleri gündeme getirmiştir. Kurmaca metnin ontolojisiyle ilgili meseleleri kendine konu edinen postmodern kurmacaya bu açıdan iyi bir örnek teşkil eden Sahir romanı, hem teknik hem de tematik açıdan dikkat çekici hususiyetler barındırmaktadır. Metaleptik bir yapı üzerine inşa edilen roman, ontolojik sınırlara ve hiyerarşilere bağlı kalmayı reddeden, kurmaca ile gerçek arasındaki ayrımı belirsizleştiren, “yazar”ın otoritesini sorgulayan, ironi, parodi ve metinlerarasılığa sıkça başvuran postmodern kurmacanın tipik bir örneğini teşkil etmektedir. Romanın merkezinde yer alan ontolojik metalepsis, bir taraftan okuyucular üzerinde yabancılaştırıcı, şaşırtıcı ve eğlendirici etkiler bırakırken öbür taraftan da son derece ciddi tematik mesajlar içermektedir. Bu çalışmada öncelikle postmodernizm ve postmodern kurmacayla ilgili bazı temel hususlara değinilecek, daha sonra da Ercan y Yılmaz tarafından kaleme alınan Sahir adlı roman postmodernizm ve postmodern anlatı teknikleri bağlamında incelenecektir.","PeriodicalId":102637,"journal":{"name":"HİKMET-Akademik Edebiyat Dergisi (Journal Of Academic Literature)","volume":"1 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2022-10-10","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"129506225","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Refik Halid Karay’ın Çete romanı Mütareke yıllarında Kuva-yı Milliye birliklerinin vatan savunmasında oynadığı rolü Hatay örneğinde millî bir bilinç ve uyanış çerçevesinde işler. Roman Hatay’ın Türklere ait olduğu tezi üzerinden kurgulanır. Romanda Mütareke yıllarının siyasal, toplumsal hayatına, işgal altındaki Anadolu’ya, askeri çatışmalara, baskınlara yer verilir. Romanın kurgusal yapısını belirleyen olaylar dizisi farklı milletlere mensup Kıran Bey ile Nina’nın ilginç tesadüflerine, aşklarına sahne olsa da esasında onları bir arada tutan vatanın bir parçası olan Hatay’ın kurtuluşu olur, bireysel kimlik kurgusunun toplumsal zemini millî bilinç ve uyanış üzerinden oluşturulur. Varoluşun tutamakları olan vatan ve aşk bir bütünün parçaları olarak bağımsızlığa, özgürlüğe, kurtuluşa işaret eder. Aşkı betimlemede romantik bir yönelim gösteren yazar, tarihsel bir olgu üzerine inşa ettiği vatan düşüncesinde ise realist bir tutum sergiler. Söz konusu tarihsel olgunun kurgusal dünyadaki karşılıkları kişi, olay ve mekân düzleminde gösterilir. Bu makalede Çete romanının millî bilincin oluşmasındaki yeri tartışmaya açılırken tarihten gelen malzemelerin olay, zaman, karakter ve mekân kurgusuyla ilişkisine yer verilmiştir.
{"title":"ÇETE ROMANINDA MİLLÎ BİLİNCİN UYANIŞI: HATAY ÖRNEĞİ","authors":"Sinan Bakır","doi":"10.28981/hikmet.1139529","DOIUrl":"https://doi.org/10.28981/hikmet.1139529","url":null,"abstract":"Refik Halid Karay’ın Çete romanı Mütareke yıllarında Kuva-yı Milliye birliklerinin vatan savunmasında oynadığı rolü Hatay örneğinde millî bir bilinç ve uyanış çerçevesinde işler. Roman Hatay’ın Türklere ait olduğu tezi üzerinden kurgulanır. Romanda Mütareke yıllarının siyasal, toplumsal hayatına, işgal altındaki Anadolu’ya, askeri çatışmalara, baskınlara yer verilir. Romanın kurgusal yapısını belirleyen olaylar dizisi farklı milletlere mensup Kıran Bey ile Nina’nın ilginç tesadüflerine, aşklarına sahne olsa da esasında onları bir arada tutan vatanın bir parçası olan Hatay’ın kurtuluşu olur, bireysel kimlik kurgusunun toplumsal zemini millî bilinç ve uyanış üzerinden oluşturulur. Varoluşun tutamakları olan vatan ve aşk bir bütünün parçaları olarak bağımsızlığa, özgürlüğe, kurtuluşa işaret eder. Aşkı betimlemede romantik bir yönelim gösteren yazar, tarihsel bir olgu üzerine inşa ettiği vatan düşüncesinde ise realist bir tutum sergiler. Söz konusu tarihsel olgunun kurgusal dünyadaki karşılıkları kişi, olay ve mekân düzleminde gösterilir. Bu makalede Çete romanının millî bilincin oluşmasındaki yeri tartışmaya açılırken tarihten gelen malzemelerin olay, zaman, karakter ve mekân kurgusuyla ilişkisine yer verilmiştir.","PeriodicalId":102637,"journal":{"name":"HİKMET-Akademik Edebiyat Dergisi (Journal Of Academic Literature)","volume":"35 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2022-09-20","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"129622812","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Cihan padişahı olarak nitelendirilen Osmanlı sultanları yalnız devlet yönetimi ve siyasetle meşgul olmakla kalmamış; sanat, edebiyat, mûsikî vb. sahalarla da ilgilenmişlerdir. Hatta bazı padişahların bu alanlarda birer üstad oldukları söylenebilir. XVIII. yüzyılın yenilikçi padişahlarından III. Selim de mûsikî, hat ve şiirde kendini göstermiştir. Şehzadeliği döneminde yaşadığı kafes hayatında ilgilenmeye başladığı mûsikî ile bağını padişahlığı döneminde de koparmamıştır. Ta’lik hatta usta olan Sultan, aynı zamanda şairdir. İlhâmî mahlasıyla yazdığı şiirler Divan’da toplanmıştır. Klâsik Türk Musikîsi’nde bir deha olarak kabul edilen İlhâmî, ney ve tambur icra etmiş, makam icat etmiş ve besteler yapmıştır. Onun mûsikî bilgisinin etkisini şiirlerinde de görmek mümkündür. Şair, Klâsik Türk Mûsikîsi’nde kullanılan enstrümanların tınılarını, makamların uyandırdığı hisleri, mûsikî eşliğinde yapılan eğlenceleri ve mekânlarını kendine özgü anlatımlarla birlikte zikretmiştir. Bu çalışma, Divan’da yapılan taramalar ışığında mûsikî ile ilgili hususları ele almayı amaçlamaktadır.
被誉为世界苏丹的奥斯曼帝国苏丹们不仅从事国家管理和政治,还对艺术、文学、音乐等领域感兴趣。甚至可以说,有些苏丹是这些领域的大师。塞利姆三世是 XVIII 世纪富有创新精神的苏丹之一,他在音乐、书法和诗歌方面也颇有建树。他在王子时期的囚笼生活中就对音乐产生了浓厚的兴趣,在苏丹统治期间也没有中断与音乐的联系。苏丹是一位书法大师,同时也是一位诗人。他用 İlhâmî 这个笔名写的诗收录在他的 Divan 中。İlhâmî被认为是土耳其古典音乐的天才,他会演奏尼琴和手鼓,发明了马卡姆并创作了乐曲。从他的诗歌中可以看出他的音乐知识所产生的影响。诗人提到了土耳其古典音乐中使用的乐器的音色、马卡姆唤起的情感、音乐伴奏下的娱乐活动以及具有独特表现力的地方。本研究旨在根据 Divan 中的扫描结果,探讨与音乐有关的问题。
{"title":"SULTÂN-I SÂHİB-İ SEYF Ü KALEM Ü MIZRÂB: İLHÂMÎ DİVANI’NDA MÛSİKÎ","authors":"Melek Di̇kmen, Kübra Balci","doi":"10.28981/hikmet.1136815","DOIUrl":"https://doi.org/10.28981/hikmet.1136815","url":null,"abstract":"Cihan padişahı olarak nitelendirilen Osmanlı sultanları yalnız devlet yönetimi ve siyasetle meşgul olmakla kalmamış; sanat, edebiyat, mûsikî vb. sahalarla da ilgilenmişlerdir. Hatta bazı padişahların bu alanlarda birer üstad oldukları söylenebilir. XVIII. yüzyılın yenilikçi padişahlarından III. Selim de mûsikî, hat ve şiirde kendini göstermiştir. Şehzadeliği döneminde yaşadığı kafes hayatında ilgilenmeye başladığı mûsikî ile bağını padişahlığı döneminde de koparmamıştır. Ta’lik hatta usta olan Sultan, aynı zamanda şairdir. İlhâmî mahlasıyla yazdığı şiirler Divan’da toplanmıştır. \u0000Klâsik Türk Musikîsi’nde bir deha olarak kabul edilen İlhâmî, ney ve tambur icra etmiş, makam icat etmiş ve besteler yapmıştır. Onun mûsikî bilgisinin etkisini şiirlerinde de görmek mümkündür. Şair, Klâsik Türk Mûsikîsi’nde kullanılan enstrümanların tınılarını, makamların uyandırdığı hisleri, mûsikî eşliğinde yapılan eğlenceleri ve mekânlarını kendine özgü anlatımlarla birlikte zikretmiştir. Bu çalışma, Divan’da yapılan taramalar ışığında mûsikî ile ilgili hususları ele almayı amaçlamaktadır.","PeriodicalId":102637,"journal":{"name":"HİKMET-Akademik Edebiyat Dergisi (Journal Of Academic Literature)","volume":"49 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2022-09-20","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"131701626","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}