İslamiyet etkisinde gelişen Türk edebiyatında tarihî ve efsanevî şahsiyetlerin zikredilmesi, hatta bazı özellikleri ile sembol olarak kullanımı dikkat çekmektedir. Bu anlamda, görme kuvveti ve ferasetiyle anılan, Cahiliye dönemi Arap toplumunda meşhur olan kâhine Zerkâ-i Yemâme’den bahsetmek mümkündür. Zerkâ-i Yemâme’nin üç günlük mesafeden gelenleri görebilecek kadar keskin bir görme gücüne sahip oluşu Klâsik dönem şiirlerinde remiz olarak kullanıldığı gibi siyer türündeki eserlerde de zikredilmiştir. Türk edebiyatındaki siyerlere öncülük eden Darîr’in Siyer-i Nebî’sinde de söz konusu kadın karakter farklı yönleriyle anlatılmış ve hatta Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi H. 1221 nolu minyatürlü nüshasında olaylar tasvirlerle görsel hâle getirilmiştir. Eserde Zerkâ, Hz. Peygamber’in babası Abdullah ile evlenmek istemesi, basireti, kabilesine baskın yapan Gassânlılara karşı uyarmasına rağmen söylediklerinin dikkate alınmaması ve Hz. Peygamber’in dünyayı teşrifine engel olmak için annesi Âmine’yi öldürtmek istemesi yönüyle söz konusu edilmiştir. Metni görsel hâle getiren resimler, hem olayların geçtiği hem de eserin resmedildiği dönemin zihniyetini ve inanışlarını ortaya koyması yönüyle mühimdir. Çalışmada Zerkâ hakkında bilgi verildikten sonra Darîr’in eserinde anlatılan olaylar ve tasvirleri hakkında değerlendirmeler yapılmıştır.
{"title":"Cahiliye Dönemi Kâhinelerinden Zerkâ-i Yemâme ve Darîr’in Siyer-i Nebî’sindeki Yansımaları","authors":"Melek Di̇kmen","doi":"10.34083/akaded.1265801","DOIUrl":"https://doi.org/10.34083/akaded.1265801","url":null,"abstract":"İslamiyet etkisinde gelişen Türk edebiyatında tarihî ve efsanevî şahsiyetlerin zikredilmesi, hatta bazı özellikleri ile sembol olarak kullanımı dikkat çekmektedir. Bu anlamda, görme kuvveti ve ferasetiyle anılan, Cahiliye dönemi Arap toplumunda meşhur olan kâhine Zerkâ-i Yemâme’den bahsetmek mümkündür. Zerkâ-i Yemâme’nin üç günlük mesafeden gelenleri görebilecek kadar keskin bir görme gücüne sahip oluşu Klâsik dönem şiirlerinde remiz olarak kullanıldığı gibi siyer türündeki eserlerde de zikredilmiştir. Türk edebiyatındaki siyerlere öncülük eden Darîr’in Siyer-i Nebî’sinde de söz konusu kadın karakter farklı yönleriyle anlatılmış ve hatta Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi H. 1221 nolu minyatürlü nüshasında olaylar tasvirlerle görsel hâle getirilmiştir. Eserde Zerkâ, Hz. Peygamber’in babası Abdullah ile evlenmek istemesi, basireti, kabilesine baskın yapan Gassânlılara karşı uyarmasına rağmen söylediklerinin dikkate alınmaması ve Hz. Peygamber’in dünyayı teşrifine engel olmak için annesi Âmine’yi öldürtmek istemesi yönüyle söz konusu edilmiştir. Metni görsel hâle getiren resimler, hem olayların geçtiği hem de eserin resmedildiği dönemin zihniyetini ve inanışlarını ortaya koyması yönüyle mühimdir. Çalışmada Zerkâ hakkında bilgi verildikten sonra Darîr’in eserinde anlatılan olaylar ve tasvirleri hakkında değerlendirmeler yapılmıştır.","PeriodicalId":211082,"journal":{"name":"Akademik Dil ve Edebiyat Dergisi","volume":"97 7 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-04-30","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"124868213","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Tarih ve edebiyat birbiriyle sıkı ilişki içindedir. Tarihte yaşanan her hadise edebiyata da tesir eder. Bu bakımdan tarih “edebiyatın omzundaki melek” olarak da adlandırılır. Tarihi bir dönemin siyasi ve sosyal eğilimlerini edebi eserlerde gözlemlemek mümkündür. Edebi eserlerden tarihsel süreç hakkında bilgi edinilebilir. Sovyet Rusya ile Almanya arasında yapılan II. Dünya Savaşı Sovyet halklarını derinden etkileyen tarihi bir olaydır. Savaş, sadece tarihi bir hadise olmakla kalmamış, savaş süreci ve savaş sonrası olarak edebiyat tarihinde de dönemleri oluşturmuştur. Sovyet idaresi altındaki Türk halklarının edebiyatlarında II. Dünya Savaşı bütün türlerde konu olarak sıkça işlenmiştir. Hatta pek çok edebiyat adamı savaş sürecinde bizzat savaşa katılmış, cephede düşmanla çarpışmış, bazıları hayatını kaybederken bazıları savaşta yaralanarak yurtlarına dönmüştür. Savaş, cephede ayrı, geride kalan kadın, çocuk ve yaşlıların üzerinde ayrı tesir bırakmıştır. Kazak edebiyatında pek çok eserde de cephe ve cephe gerisinde kadın, çocuk ve yaşlıların gözünden savaş dönemi ele alınmıştır. Bu makalede, Kazak edebiyatındaki üç hikâye üzerinden II. Dünya Savaşı’nın Kazak edebiyatındaki izleri sürülmüştür. Kazak yazar Şerhan Murtaza’nın 41 Jılkı Kelinşek, Sayın Muratbekov’un Jeneşe ve Küzgi Buralan Jol hikâyeleri ekseninde, cepheye gidenlerin ardından geride kalan kadınlar, çocuklar ve yaşlıların dünyasında savaş konusuna odaklanılmıştır. Sadece cepheye giden askerlerin değil, cephe gerisinde kalanların da savaşın yıkıcılığından fazlasıyla etkilendikleri ortaya konmuştur. Zaman zaman diğer Türk halklarının benzer konudaki edebi eserleri ile karşılaştırmalar da yapılmıştır. Sonuç olarak, tarih ve edebiyat ilişkisi doğrultusunda Kazak edebiyatında II. Dünya Savaşı’nın yansımaları ele alınmıştır.
{"title":"Reflection of World War II on Kazakh Literature In the Context of History-Literature Relationship","authors":"C. Kinaci","doi":"10.34083/akaded.1256335","DOIUrl":"https://doi.org/10.34083/akaded.1256335","url":null,"abstract":"Tarih ve edebiyat birbiriyle sıkı ilişki içindedir. Tarihte yaşanan her hadise edebiyata da tesir eder. Bu bakımdan tarih “edebiyatın omzundaki melek” olarak da adlandırılır. Tarihi bir dönemin siyasi ve sosyal eğilimlerini edebi eserlerde gözlemlemek mümkündür. Edebi eserlerden tarihsel süreç hakkında bilgi edinilebilir.\u0000 Sovyet Rusya ile Almanya arasında yapılan II. Dünya Savaşı Sovyet halklarını derinden etkileyen tarihi bir olaydır. Savaş, sadece tarihi bir hadise olmakla kalmamış, savaş süreci ve savaş sonrası olarak edebiyat tarihinde de dönemleri oluşturmuştur. Sovyet idaresi altındaki Türk halklarının edebiyatlarında II. Dünya Savaşı bütün türlerde konu olarak sıkça işlenmiştir. Hatta pek çok edebiyat adamı savaş sürecinde bizzat savaşa katılmış, cephede düşmanla çarpışmış, bazıları hayatını kaybederken bazıları savaşta yaralanarak yurtlarına dönmüştür. Savaş, cephede ayrı, geride kalan kadın, çocuk ve yaşlıların üzerinde ayrı tesir bırakmıştır. Kazak edebiyatında pek çok eserde de cephe ve cephe gerisinde kadın, çocuk ve yaşlıların gözünden savaş dönemi ele alınmıştır. \u0000 Bu makalede, Kazak edebiyatındaki üç hikâye üzerinden II. Dünya Savaşı’nın Kazak edebiyatındaki izleri sürülmüştür. Kazak yazar Şerhan Murtaza’nın 41 Jılkı Kelinşek, Sayın Muratbekov’un Jeneşe ve Küzgi Buralan Jol hikâyeleri ekseninde, cepheye gidenlerin ardından geride kalan kadınlar, çocuklar ve yaşlıların dünyasında savaş konusuna odaklanılmıştır. Sadece cepheye giden askerlerin değil, cephe gerisinde kalanların da savaşın yıkıcılığından fazlasıyla etkilendikleri ortaya konmuştur. Zaman zaman diğer Türk halklarının benzer konudaki edebi eserleri ile karşılaştırmalar da yapılmıştır. Sonuç olarak, tarih ve edebiyat ilişkisi doğrultusunda Kazak edebiyatında II. Dünya Savaşı’nın yansımaları ele alınmıştır.","PeriodicalId":211082,"journal":{"name":"Akademik Dil ve Edebiyat Dergisi","volume":"50 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-04-30","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"125641630","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Throughout history, the physical appearance, different lifestyles, languages, occupations, and perspectives on life of the Gypsy community have drawn attention and led to their examination by various disciplines. This interest has also been reflected in literary works. Some Turkish writers have included Gypsies in the field of literature with their lifestyles, occupations, and appearances. While Gypsies are sometimes referred to with negative attributes such as bad, ugly, or unlucky by the societies they belong to and in literary works they appear in, they are also sometimes referred to with positive qualities such as their talents and beauty. For Peyami Safa, who became known in the literary community for his stories, they were important as a stepping stone in his transition from stories to novels. In 1919, Peyami Safa published around thirty stories, unsigned, under the title "Asrın Hikayeleri" (“Stories of the Century”) in the newspaper Yirminci Asır Gazetesi (Twentieth Century Newspaper) which he co-published with his brother İsmail Safa. Some of these stories were also published as newspaper supplements. Most of these stories focused on male-female relationships in terms of their content. In "Asrın Hikayeleri", the author also addressed male-female relationships in his stories "Çingeneler Cazibelidir" (“Gypsies are Charming”) and "Çirkin Aşk" (“Ugly Love”), placing Gypsies at the center of their plot. The aim of this study is to investigate how Gypsies, who have been present in various cultures and societies throughout history, are portrayed in the two works mentioned - "Çingeneler Cazibelidir" and "Çirkin Aşk" - and in what aspects they are addressed.
{"title":"Peyami Safa’nın Hikâyelerinde Çingeneler","authors":"Berfin Kisa, İsmail Kekeç","doi":"10.34083/akaded.1264005","DOIUrl":"https://doi.org/10.34083/akaded.1264005","url":null,"abstract":"Throughout history, the physical appearance, different lifestyles, languages, occupations, and perspectives on life of the Gypsy community have drawn attention and led to their examination by various disciplines. This interest has also been reflected in literary works. Some Turkish writers have included Gypsies in the field of literature with their lifestyles, occupations, and appearances. While Gypsies are sometimes referred to with negative attributes such as bad, ugly, or unlucky by the societies they belong to and in literary works they appear in, they are also sometimes referred to with positive qualities such as their talents and beauty.\u0000For Peyami Safa, who became known in the literary community for his stories, they were important as a stepping stone in his transition from stories to novels. In 1919, Peyami Safa published around thirty stories, unsigned, under the title \"Asrın Hikayeleri\" (“Stories of the Century”) in the newspaper Yirminci Asır Gazetesi (Twentieth Century Newspaper) which he co-published with his brother İsmail Safa. Some of these stories were also published as newspaper supplements. Most of these stories focused on male-female relationships in terms of their content. In \"Asrın Hikayeleri\", the author also addressed male-female relationships in his stories \"Çingeneler Cazibelidir\" (“Gypsies are Charming”) and \"Çirkin Aşk\" (“Ugly Love”), placing Gypsies at the center of their plot. The aim of this study is to investigate how Gypsies, who have been present in various cultures and societies throughout history, are portrayed in the two works mentioned - \"Çingeneler Cazibelidir\" and \"Çirkin Aşk\" - and in what aspects they are addressed.","PeriodicalId":211082,"journal":{"name":"Akademik Dil ve Edebiyat Dergisi","volume":"186 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-04-30","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"131494118","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Âşık, sevgili ve rakip, klasik Türk edebiyatı eserlerinde ekseriya karşılaşılan tiplerdendir. Bu üç şahsiyet üzerinden zengin hayaller kuran divan şairleri genellikle âşığın sesi olarak, rakiple hoş sohbet olan ve kendisine iltifat etmeyen sevgiliye sitem ederler. Klasik edebiyatta âşık, sevgilinin zulmüne uğrayan, ondan bir karşılık görmediği gibi cefalarına katlanmak zorunda kalan ve çektikleri tüm eziyetlere rağmen aşkında sadık olan, günden güne hisleri kuvvetlenen ve sevgiliye kavuşma arzusunda olan bir şahsiyet olarak resmedilir. Şairler türlü ezalara maruz kalan âşığın aşkının şiddetini ve emsalsizliğini sevgiliye göstermek amacıyla çeşitli benzetmelerden faydalanırlar. Bu noktada âşık ile bütünleşen şairlerin şiirlerinde başvurdukları yollardan biri âşıklık hâllerini meşhur âşıklara benzetmek yahut kendi aşklarını onlarınkiyle kıyaslamak olur. Leylâ vü Mecnûn, Yûsuf u Züleyhâ, Hüsrev ü Şîrîn/Ferhâd u Şîrîn, Vâmık u Azrâ gibi Arap veya Fars edebiyatı kökenli çift kahramanlı aşk mesnevilerinin kahramanları bu karşılaştırma için tercih edilen şahsiyetlerin başında gelir. Bu hususta Fuzulî ve Hâfız da ünlü aşk mesnevisi kahramanlarını gazellerinde anarlar. Şairler, aşkı için Bisütun Dağı’nı delen Ferhad, aşkından çöllere düşerek vahşi hayvanlara yoldaş olan Mecnun ve Azra’ya kavuşmak için türlü mücadeleler veren Vamık gibi âşıklık makamının önde gelen temsilcileri aracılığıyla kendi aşklarının mertebesini ortaya koymak ve böylelikle aşk yolunda ne kadar mesafe kat ettiklerini göstermek niyetindedirler.
情人、爱人和情敌是土耳其古典文学中最常见的人物形象。迪凡诗人通过这三个人物构建了丰富的想象,他们通常会斥责作为情人代言人的情人,与情敌进行愉快的交谈,而不赞美情敌。在古典文学中,情人被描绘成一个受到情人迫害的人,他从情人那里得不到任何回报,不得不忍受情人的折磨,尽管遭受种种折磨,他仍然对爱情忠贞不渝,感情与日俱增,渴望与情人相会。诗人使用了各种比喻,以表现情人的爱的强烈和独特,而情人则遭受着各种折磨。在这一点上,与情人融为一体的诗人在诗歌中采用的方法之一,就是将自己作为情人的状态比作著名的情人,或者将自己的爱情与他们的爱情进行比较。阿拉伯语或波斯语文学中双雄爱情故事的主人公,如 Leylâ vü Majnûn、Yûsuf u Züleyhâ、Hüsrev ü Şîrîn/Ferhâd u Şîrîn、Vâmık u Azrâ 等,都是这种比较的首选人物。在这方面,福祖利(Fuzulî)和哈菲兹(Hâfız)也在他们的格扎尔诗中提到了著名爱情 masnavi 中的主人公。诗人意在通过为爱刺穿比苏顿山的法哈德、为爱坠入沙漠成为野兽伴侣的马吉农、为与阿兹拉相会而奋斗的瓦米克等爱情事业的杰出代表来揭示自己的爱情境界,从而表明自己在爱情道路上走得有多远。
{"title":"The “Brushwood” of the Path of Love: Farhad, Majnun and Vamiq in Fuzuli's and Hafez’s Divans","authors":"Ülkü Akçay","doi":"10.34083/akaded.1251741","DOIUrl":"https://doi.org/10.34083/akaded.1251741","url":null,"abstract":"Âşık, sevgili ve rakip, klasik Türk edebiyatı eserlerinde ekseriya karşılaşılan tiplerdendir. Bu üç şahsiyet üzerinden zengin hayaller kuran divan şairleri genellikle âşığın sesi olarak, rakiple hoş sohbet olan ve kendisine iltifat etmeyen sevgiliye sitem ederler. Klasik edebiyatta âşık, sevgilinin zulmüne uğrayan, ondan bir karşılık görmediği gibi cefalarına katlanmak zorunda kalan ve çektikleri tüm eziyetlere rağmen aşkında sadık olan, günden güne hisleri kuvvetlenen ve sevgiliye kavuşma arzusunda olan bir şahsiyet olarak resmedilir. Şairler türlü ezalara maruz kalan âşığın aşkının şiddetini ve emsalsizliğini sevgiliye göstermek amacıyla çeşitli benzetmelerden faydalanırlar. Bu noktada âşık ile bütünleşen şairlerin şiirlerinde başvurdukları yollardan biri âşıklık hâllerini meşhur âşıklara benzetmek yahut kendi aşklarını onlarınkiyle kıyaslamak olur. Leylâ vü Mecnûn, Yûsuf u Züleyhâ, Hüsrev ü Şîrîn/Ferhâd u Şîrîn, Vâmık u Azrâ gibi Arap veya Fars edebiyatı kökenli çift kahramanlı aşk mesnevilerinin kahramanları bu karşılaştırma için tercih edilen şahsiyetlerin başında gelir. Bu hususta Fuzulî ve Hâfız da ünlü aşk mesnevisi kahramanlarını gazellerinde anarlar. Şairler, aşkı için Bisütun Dağı’nı delen Ferhad, aşkından çöllere düşerek vahşi hayvanlara yoldaş olan Mecnun ve Azra’ya kavuşmak için türlü mücadeleler veren Vamık gibi âşıklık makamının önde gelen temsilcileri aracılığıyla kendi aşklarının mertebesini ortaya koymak ve böylelikle aşk yolunda ne kadar mesafe kat ettiklerini göstermek niyetindedirler.","PeriodicalId":211082,"journal":{"name":"Akademik Dil ve Edebiyat Dergisi","volume":"75 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-04-30","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"127075575","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Yazarlığa, kaleme aldığı popüler romanlarla (1938-1954) adım atan Peride Celal, 1950'li yıllardan itibaren 'kurgu'nun önem kazandığı daha gerçekçi romanlar yazarak, bu alandaki kariyerini geliştirmiştir. Peride Celal'in eserlerine bir bütün olarak baktığımızda, yazarın polisiye türüne ilgisinin bir merak ve düşkünlüğün çok ötesinde bir tutku boyutunda olduğunu fark ederiz. Polisiye kurgular, Peride Celal'in, büyük bir kısmı tefrika olan, ilk dönem eserlerinde amaçladığı gerilim duygusunu kuvvetlendirmeye katkı sağlarlar. Bu eserler arasında yer alan Kızıl Vazo (1941) ve aynı yıl basılan Ben Vurmadım, temelde ihtiraslı aşkı konu almalarına rağmen bir cinayet etrafında gelişen 'gizem' duygusunu içermeleri bakımından polisiye roman sınıfına dahil edilmişlerdir. Bir muamma üzerine kurulmuş Yıldız Tepe (1945) romanını da gotik edebiyata yakın duran yapısıyla bu eserler arasında düşünebiliriz. Yazarın ikici dönem romanlarında polisiye kurgular, yerini polisiye yazarlara ve eserlere bırakır. Peride Celal'in neredeyse her eserinde, polisiye romanlara düşkün roman kişileri karşımıza çıkar. Yazarın ilk dönem eserlerinden Sahildeki Ceset (1949) romanı ise yukarıda saydığımız eserlerde eksik olan 'dedektif' dahil, polisiye edebiyatın bütün unsurlarını barındıran bir eser olması yönüyle öne çıkar. Eser, "Aşk ve Macera Romanı" adı altında takdim edildiği ve kitap olarak basılmadığı için bugüne kadar ilgi görmemiştir. Klasik dedektif romanlarının "katil kim?" (whodunit) formatında yazılan Sahildeki Ceset, her romanında yeni bir kurgusal denemeye girişen Peride Celal'in, bu çabasının cevap bulduğu bir romandır. Peride Celal, Batı edebiyatında Agatha Christie'nin örneklerini verdiği 'katil anlatıcı' tekniğini bu romanında başarıyla uygular. Bir Ada polisiyesi olan Sahildeki Ceset, hem mekân hem kurgu bakımından A. Christie'nin Ölüm Oyunu (1941) adlı romanından geniş ölçüde etkilenmiştir. Gerçek ve kurgu arasındaki ilişkiyi Sahildeki Ceset romanında da sorgulamaya devam eden Peride Celal, bu romanıyla polisiye türde üstkurmaca tekniğinin de bir örneğini vermiştir.
{"title":"Peride Celal'in Kurgusal Yenilikleriyle Öne Çıkan Polisiye Romanı: \"Sahildeki Ceset\"","authors":"Ayşe ULUSOY TUNÇEL","doi":"10.34083/akaded.1261154","DOIUrl":"https://doi.org/10.34083/akaded.1261154","url":null,"abstract":"Yazarlığa, kaleme aldığı popüler romanlarla (1938-1954) adım atan Peride Celal, 1950'li yıllardan itibaren 'kurgu'nun önem kazandığı daha gerçekçi romanlar yazarak, bu alandaki kariyerini geliştirmiştir. Peride Celal'in eserlerine bir bütün olarak baktığımızda, yazarın polisiye türüne ilgisinin bir merak ve düşkünlüğün çok ötesinde bir tutku boyutunda olduğunu fark ederiz. Polisiye kurgular, Peride Celal'in, büyük bir kısmı tefrika olan, ilk dönem eserlerinde amaçladığı gerilim duygusunu kuvvetlendirmeye katkı sağlarlar. Bu eserler arasında yer alan Kızıl Vazo (1941) ve aynı yıl basılan Ben Vurmadım, temelde ihtiraslı aşkı konu almalarına rağmen bir cinayet etrafında gelişen 'gizem' duygusunu içermeleri bakımından polisiye roman sınıfına dahil edilmişlerdir. Bir muamma üzerine kurulmuş Yıldız Tepe (1945) romanını da gotik edebiyata yakın duran yapısıyla bu eserler arasında düşünebiliriz. Yazarın ikici dönem romanlarında polisiye kurgular, yerini polisiye yazarlara ve eserlere bırakır. Peride Celal'in neredeyse her eserinde, polisiye romanlara düşkün roman kişileri karşımıza çıkar. Yazarın ilk dönem eserlerinden Sahildeki Ceset (1949) romanı ise yukarıda saydığımız eserlerde eksik olan 'dedektif' dahil, polisiye edebiyatın bütün unsurlarını barındıran bir eser olması yönüyle öne çıkar. Eser, \"Aşk ve Macera Romanı\" adı altında takdim edildiği ve kitap olarak basılmadığı için bugüne kadar ilgi görmemiştir. Klasik dedektif romanlarının \"katil kim?\" (whodunit) formatında yazılan Sahildeki Ceset, her romanında yeni bir kurgusal denemeye girişen Peride Celal'in, bu çabasının cevap bulduğu bir romandır. Peride Celal, Batı edebiyatında Agatha Christie'nin örneklerini verdiği 'katil anlatıcı' tekniğini bu romanında başarıyla uygular. Bir Ada polisiyesi olan Sahildeki Ceset, hem mekân hem kurgu bakımından A. Christie'nin Ölüm Oyunu (1941) adlı romanından geniş ölçüde etkilenmiştir. Gerçek ve kurgu arasındaki ilişkiyi Sahildeki Ceset romanında da sorgulamaya devam eden Peride Celal, bu romanıyla polisiye türde üstkurmaca tekniğinin de bir örneğini vermiştir.","PeriodicalId":211082,"journal":{"name":"Akademik Dil ve Edebiyat Dergisi","volume":"1 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-04-30","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"133513904","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Bu çalışmada Refik Halit Karay’ın hikâyeleri Rus eleştirmen Mihail Bahtin’in geliş,tirdiği kuramsal yaklaşımlardan kronotop kavramıyla değerlendirilmiştir. Bir anlatı formu olarak romanda, mekân ve zaman tasarımının incelenmesine ilişkin geliştirilen kronotop kavramının hikâye incelenmesi için de elverişli bir yöntem olduğunun gösterilmesi bu araştırmanın gayelerindendir. Zira Karay’ın hikâyelerinde zaman ve mekâna dair önemli bir birikim bulunmaktadır. Maupassant hikâyeciliğini benimseyen Karay’ın, hikâyelerinde göze ilk çarpan özellik bu hikâyelerin mekânlarının çoğunlukla Anadolu coğrafyasından seçilmiş olmasıdır. Türk hikâyesi bu metinlerle Anadolu’ya taşınmış ve metinler sayesinde taşraya bakma fırsatı bulunmuştur. Yazarın hikâyelerinde zaman ve mekâna dair tasarruflar, dönemin sosyal yaşantısının tespit edilmesi ve dolaylı yoldan eleştirel bakış açısının oluşturulması açısından son derece önemlidir. Karay’ın hikâyelerindeki taşra kronotopunun tespitiyle söz konusu taşra kronotopunun işlevleri teknik bir imkân olarak ortaya çıktığı gibi farklı bir okuma yöntemiyle yazarın hikâyelerinde yeni bulgulara ulaşılmıştır. Ayrıca, taşradaki geleneksel zamanın belirli bir mekânla birleşerek ifade ettiği anlam da irdelenmiştir. Bunun yanı sıra, çalışmanın temelini oluşturan kronotop kuramı, Bahtin tarafından çizilen çerçeve içinde edebî metinlerdeki anlam ve işlevlerinin açıklaması için ele alınmıştır.
{"title":"An Examination of Refik Halit Karay’s Stories in The Context of The Provincial Chronotope","authors":"Mohamed Magdy, İlknur TATAR KIRILMIŞ","doi":"10.34083/akaded.1263296","DOIUrl":"https://doi.org/10.34083/akaded.1263296","url":null,"abstract":"Bu çalışmada Refik Halit Karay’ın hikâyeleri Rus eleştirmen Mihail Bahtin’in geliş,tirdiği kuramsal yaklaşımlardan kronotop kavramıyla değerlendirilmiştir. Bir anlatı formu olarak romanda, mekân ve zaman tasarımının incelenmesine ilişkin geliştirilen kronotop kavramının hikâye incelenmesi için de elverişli bir yöntem olduğunun gösterilmesi bu araştırmanın gayelerindendir. Zira Karay’ın hikâyelerinde zaman ve mekâna dair önemli bir birikim bulunmaktadır. Maupassant hikâyeciliğini benimseyen Karay’ın, hikâyelerinde göze ilk çarpan özellik bu hikâyelerin mekânlarının çoğunlukla Anadolu coğrafyasından seçilmiş olmasıdır. Türk hikâyesi bu metinlerle Anadolu’ya taşınmış ve metinler sayesinde taşraya bakma fırsatı bulunmuştur. Yazarın hikâyelerinde zaman ve mekâna dair tasarruflar, dönemin sosyal yaşantısının tespit edilmesi ve dolaylı yoldan eleştirel bakış açısının oluşturulması açısından son derece önemlidir. Karay’ın hikâyelerindeki taşra kronotopunun tespitiyle söz konusu taşra kronotopunun işlevleri teknik bir imkân olarak ortaya çıktığı gibi farklı bir okuma yöntemiyle yazarın hikâyelerinde yeni bulgulara ulaşılmıştır. Ayrıca, taşradaki geleneksel zamanın belirli bir mekânla birleşerek ifade ettiği anlam da irdelenmiştir. Bunun yanı sıra, çalışmanın temelini oluşturan kronotop kuramı, Bahtin tarafından çizilen çerçeve içinde edebî metinlerdeki anlam ve işlevlerinin açıklaması için ele alınmıştır.","PeriodicalId":211082,"journal":{"name":"Akademik Dil ve Edebiyat Dergisi","volume":"108 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-04-30","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"122603916","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Klasik Türk şiirinde aşk, sevgili, şarap, tabiat, güzellik, sevinç, özlem, acı gibi farklı konu ve temalı şiirler yazılmıştır. Bu konulardan biri de çocuk ve çocukla ilgili unsurlardır. Beyit ve müstakil şiirlerde, çocukla ilgili mazmunların tespitine ve pedagojik ilkelerin belirlenmesine imkân sağlayan önemli bilgilere yer verilmiştir. Bu çalışmada, çocuk konulu bilgilerin tespiti, tasnifi ve tahlili yapılmaya çalışılacaktır. Verilerin tespitinde 14-20. yüzyıllarda yaşamış bazı şairlerin divanları esas alınmıştır. Çocukla ilgili edebî tasvir ve tahlillerden önce çocuk kavramı, çocuğun farklı disiplinlere göre tanımları ve çocukluk döneminin sınırları üzerinde durulmuştur. Daha sonra çocuk kavramını karşılayan sözcükler belirlenmiş, geldikleri dillere göre Arapça, Farsça ve Türkçe başlıklara ayrılmış, şiirde kazandığı anlamlar incelenmiş ve hangi sözcüklerin şairler tarafından daha çok tercih edildiği tespit edilmeye çalışılmıştır. Çocukla ilgili edebî yaklaşımların ele alındığı kısımda ise çocuğa has özelliklerin beyitlerde nasıl işlendiği, çocuk konulu atasözü ve deyimlerin kullanımı araştırılmıştır. Çocuğun teşbih unsuru olarak hangi kavramlarla ilişkilendirildiği ve bir telmih unsuru olarak çağrışımları üzerinde durulmuştur. Çalışmanın son kısmında ise çocuk konusu etrafında kaleme alınan müstakil manzumelere yer verilmiştir. Çocukların doğumu, ölümü ve sünneti gibi konularda yazılan bu manzumeler çeşitli başlıklar altında incelenmiş, karşılaşılan sonuçlar sayısal verilerle ortaya konularak birtakım değerlendirmelerde bulunulmuştur.
{"title":"An Essay on Concepts, Compositions and Poems Related to Children in Divans","authors":"Muhammed Kürşat Atar, Seydi Kiraz","doi":"10.34083/akaded.1252519","DOIUrl":"https://doi.org/10.34083/akaded.1252519","url":null,"abstract":"Klasik Türk şiirinde aşk, sevgili, şarap, tabiat, güzellik, sevinç, özlem, acı gibi farklı konu ve temalı şiirler yazılmıştır. Bu konulardan biri de çocuk ve çocukla ilgili unsurlardır. Beyit ve müstakil şiirlerde, çocukla ilgili mazmunların tespitine ve pedagojik ilkelerin belirlenmesine imkân sağlayan önemli bilgilere yer verilmiştir. Bu çalışmada, çocuk konulu bilgilerin tespiti, tasnifi ve tahlili yapılmaya çalışılacaktır. Verilerin tespitinde 14-20. yüzyıllarda yaşamış bazı şairlerin divanları esas alınmıştır. Çocukla ilgili edebî tasvir ve tahlillerden önce çocuk kavramı, çocuğun farklı disiplinlere göre tanımları ve çocukluk döneminin sınırları üzerinde durulmuştur. Daha sonra çocuk kavramını karşılayan sözcükler belirlenmiş, geldikleri dillere göre Arapça, Farsça ve Türkçe başlıklara ayrılmış, şiirde kazandığı anlamlar incelenmiş ve hangi sözcüklerin şairler tarafından daha çok tercih edildiği tespit edilmeye çalışılmıştır. Çocukla ilgili edebî yaklaşımların ele alındığı kısımda ise çocuğa has özelliklerin beyitlerde nasıl işlendiği, çocuk konulu atasözü ve deyimlerin kullanımı araştırılmıştır. Çocuğun teşbih unsuru olarak hangi kavramlarla ilişkilendirildiği ve bir telmih unsuru olarak çağrışımları üzerinde durulmuştur. Çalışmanın son kısmında ise çocuk konusu etrafında kaleme alınan müstakil manzumelere yer verilmiştir. Çocukların doğumu, ölümü ve sünneti gibi konularda yazılan bu manzumeler çeşitli başlıklar altında incelenmiş, karşılaşılan sonuçlar sayısal verilerle ortaya konularak birtakım değerlendirmelerde bulunulmuştur.","PeriodicalId":211082,"journal":{"name":"Akademik Dil ve Edebiyat Dergisi","volume":"6 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-04-30","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"129390431","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Öz Arapça fetâ kelimesinden türetilmiş olan fütüvvet; yiğitlik, cömertlik, gençlik, kahramanlık anlamlarına gelmektedir. Fütüvvet terimi zaman içerisinde anlam değişikliklerine uğramış, tasavvufta yer edinerek ilerleyen zamanlarda gelenek, göreneklerin, dinî törenlerin ve meslek risalelerinin yazıldığı fütüvvet-nâmeler bir tür olarak edebiyatta önemli bir yere sahip olmuştur. Söz konusu terim, Türk dünyasında ise ilk kez Horasan bölgesinde kullanılmış olmakla birlikte Anadolu coğrafyasında bu alanda yazılmış olan eserler Ahilik Teşkilatı ve loncaların kurulması, işletilmesinde kılavuzluk görevi üstlenmiştir. Araştırmada incelenmiş olan fütüvvet-nâme adlı el yazması, klasik sonrası Çağatay Türkçesi ile yazılmış bir risaledir. Kırgızistan’dan temin edilen risalenin tamamı 24 varaktan müteşekkildir ve ilk 18 varaklık kısmı incelememize konu olmuştur. Konu olarak bir kısmı çoban-nâme bir kısmı ise dua-nâme olan el yazmasında yazar ve yazıldığı tarih ile ilgili herhangi bir bilgi bulunmamaktadır. Çalışmada metnin çeviri yazısı, ses bilgisi, şekil bilgisi incelemesi yapılmış, gerekli görülen yerlerde açıklamalara da yer verilmiştir. Nitel araştırma yöntemlerinden doküman incelemesi tekniğiyle ele alınmış olan çalışmanın amacı özellikle klasik sonrası Çağatay Türkçesiyle ilgili yapılan çalışmaların, geçiş dönemi eserleri olmaları hasebiyle hem Çağatay Türkçesi hem de modern Türk lehçelerinin araştırmacılarına önemli dil materyalleri sunmalarıdır.
{"title":"Çağatayca Bir Fütüvvet-nâme Risalesi","authors":"Recep Yürümez","doi":"10.34083/akaded.1261512","DOIUrl":"https://doi.org/10.34083/akaded.1261512","url":null,"abstract":"Öz\u0000Arapça fetâ kelimesinden türetilmiş olan fütüvvet; yiğitlik, cömertlik, gençlik, kahramanlık anlamlarına gelmektedir. Fütüvvet terimi zaman içerisinde anlam değişikliklerine uğramış, tasavvufta yer edinerek ilerleyen zamanlarda gelenek, göreneklerin, dinî törenlerin ve meslek risalelerinin yazıldığı fütüvvet-nâmeler bir tür olarak edebiyatta önemli bir yere sahip olmuştur. Söz konusu terim, Türk dünyasında ise ilk kez Horasan bölgesinde kullanılmış olmakla birlikte Anadolu coğrafyasında bu alanda yazılmış olan eserler Ahilik Teşkilatı ve loncaların kurulması, işletilmesinde kılavuzluk görevi üstlenmiştir. Araştırmada incelenmiş olan fütüvvet-nâme adlı el yazması, klasik sonrası Çağatay Türkçesi ile yazılmış bir risaledir. Kırgızistan’dan temin edilen risalenin tamamı 24 varaktan müteşekkildir ve ilk 18 varaklık kısmı incelememize konu olmuştur. Konu olarak bir kısmı çoban-nâme bir kısmı ise dua-nâme olan el yazmasında yazar ve yazıldığı tarih ile ilgili herhangi bir bilgi bulunmamaktadır. Çalışmada metnin çeviri yazısı, ses bilgisi, şekil bilgisi incelemesi yapılmış, gerekli görülen yerlerde açıklamalara da yer verilmiştir. Nitel araştırma yöntemlerinden doküman incelemesi tekniğiyle ele alınmış olan çalışmanın amacı özellikle klasik sonrası Çağatay Türkçesiyle ilgili yapılan çalışmaların, geçiş dönemi eserleri olmaları hasebiyle hem Çağatay Türkçesi hem de modern Türk lehçelerinin araştırmacılarına önemli dil materyalleri sunmalarıdır.","PeriodicalId":211082,"journal":{"name":"Akademik Dil ve Edebiyat Dergisi","volume":"19 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-04-30","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"125776914","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Özel tanımlamaların dışında şairlerin manzumelerinde kullandıkları ve takma ad olarak bilinen mahlas, mahlas beyti veya mahlashâne denilen özel bir bölümde kullanılır. Şairin sanat ve dünya görüşü adına pek çok değerlendirmelerine ev sahipliği yapan bu bölüm; verilecek mesajın etki derecesini artırma gayretli, şairin rol ve kimlik değişmelerine de sahne olur. Değişik kimlikler ve bunlara uygun davranma modeli olan rollerin bu bölümlerdeki çeşitliliğini, değişen semantik dengeyi ve kullanılan söz varlığını tespit etmek çalışmanın amacıdır. Bu amaca hizmet etmek için sadece tekke şairlerinin manzumeleri hedef alınmıştır. Bunda ilâhî mesajı, toplumun tüm kesimlerine ulaştırma hassasiyetini taşıyan mutasavvıfın çok yönlü kimliğini kullanmadaki gayreti mühimdir. Seçilen model beyitler, kullanılan mahlaslar üzerinden kimlik ve roller üzerinden fişlemeye tabi tutulmuş ve tartışma bu mahlaslar merkezli yürütülmüştür. Çalışmayla sȗfî şairlerin mahlasını hangi kimlik ve rol çerçevesinde icra ettiğinin tespiti yanında bu çabanın şiirin anlamsal kurgusuna ve kullanılan sözcük dağarcığının seçimine olan katkısı gözler önüne serilmiştir. Bu cümleden; mutasavvıf şairlerin mesajın doğru ve etkili verilmesini öncelleme gayretine hizmet eden bu çabanın ilgililerin dikkatine sunulması mühimdir.
{"title":"A Study on Role and Identity Changes in the Pseudonyms of Dervish Lodge Poetry","authors":"Murat Ayar","doi":"10.34083/akaded.1263244","DOIUrl":"https://doi.org/10.34083/akaded.1263244","url":null,"abstract":"Özel tanımlamaların dışında şairlerin manzumelerinde kullandıkları ve takma ad olarak bilinen mahlas, mahlas beyti veya mahlashâne denilen özel bir bölümde kullanılır. Şairin sanat ve dünya görüşü adına pek çok değerlendirmelerine ev sahipliği yapan bu bölüm; verilecek mesajın etki derecesini artırma gayretli, şairin rol ve kimlik değişmelerine de sahne olur. Değişik kimlikler ve bunlara uygun davranma modeli olan rollerin bu bölümlerdeki çeşitliliğini, değişen semantik dengeyi ve kullanılan söz varlığını tespit etmek çalışmanın amacıdır. Bu amaca hizmet etmek için sadece tekke şairlerinin manzumeleri hedef alınmıştır. Bunda ilâhî mesajı, toplumun tüm kesimlerine ulaştırma hassasiyetini taşıyan mutasavvıfın çok yönlü kimliğini kullanmadaki gayreti mühimdir. Seçilen model beyitler, kullanılan mahlaslar üzerinden kimlik ve roller üzerinden fişlemeye tabi tutulmuş ve tartışma bu mahlaslar merkezli yürütülmüştür. Çalışmayla sȗfî şairlerin mahlasını hangi kimlik ve rol çerçevesinde icra ettiğinin tespiti yanında bu çabanın şiirin anlamsal kurgusuna ve kullanılan sözcük dağarcığının seçimine olan katkısı gözler önüne serilmiştir. Bu cümleden; mutasavvıf şairlerin mesajın doğru ve etkili verilmesini öncelleme gayretine hizmet eden bu çabanın ilgililerin dikkatine sunulması mühimdir.","PeriodicalId":211082,"journal":{"name":"Akademik Dil ve Edebiyat Dergisi","volume":"1 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-04-30","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"128803350","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Abdullah Cevdet son dönem Osmanlı aydını ve siyaset adamıdır. Doktor, şair ve feylesof sıfatlarıyla tanınan Abdullah Cevdet daha çok Batılı filozoflardan edindiği bir takım materyalist düşünceleri, yayımladığı yazılarla Osmanlı topraklarında yayması dolayısıyla dindar insanların samimi duygularını rencide eden bir yazar olarak tanınmıştır. Bu yüzden sürekli dinsizlikle suçlanmış, cenaze namazının kılınması bile uygun görülmemiştir. Osmanlının son dönemlerinde ortaya çıkan Batıcılık akımının en önde gelen temsilcisidir. Fikirleriyle meşrutiyet düşüncesine yön vermiştir. Shakespeare, Byron, Schiller gibi Batılı yazarlardan Sa’dî, Ömer Hayyam ve Mevlânâ’ya uzanan geniş bir alanda tercümeler yaptı. Yazılarının birçoğu kışkırtıcı, eleştirel yazılardı. Dozy’nin İslam’ı ve Hz. Peygamber’i eleştiren kitabını Târîh-i İslamiyye adıyla Türkçeye tercümesi ağır eleştirilere maruz kaldı. Abdullah Cevdet Dilmestî-i Mevlânâ isimli eserinde Mevlânâ’dan seçtiği birtakım şiirleri Türkçeye uyarladı. Sözde “Mevlânâ hayranlığı” ile kaleme aldığı bu kitapta sufî bir şahsiyet ve bir İslâm âlimi olan Mevlânâ’dan ziyade Abdullah Cevdet’in zihninde tezahür eden Mevlânâ ortaya çıkar. Bu makalede söz konusu eserin ortaya çıkış macerası ve eserin muhtevasına dair bir inceleme yürütülmüştür.
{"title":"ABDULLAH CEVDET’İN DİLMESTÎ-İ MEVLÂNÂ’SI ÜZERİNE","authors":"Y. Yildirim","doi":"10.34083/akaded.1251630","DOIUrl":"https://doi.org/10.34083/akaded.1251630","url":null,"abstract":"Abdullah Cevdet son dönem Osmanlı aydını ve siyaset adamıdır. Doktor, şair ve feylesof sıfatlarıyla tanınan Abdullah Cevdet daha çok Batılı filozoflardan edindiği bir takım materyalist düşünceleri, yayımladığı yazılarla Osmanlı topraklarında yayması dolayısıyla dindar insanların samimi duygularını rencide eden bir yazar olarak tanınmıştır. Bu yüzden sürekli dinsizlikle suçlanmış, cenaze namazının kılınması bile uygun görülmemiştir. Osmanlının son dönemlerinde ortaya çıkan Batıcılık akımının en önde gelen temsilcisidir. Fikirleriyle meşrutiyet düşüncesine yön vermiştir. Shakespeare, Byron, Schiller gibi Batılı yazarlardan Sa’dî, Ömer Hayyam ve Mevlânâ’ya uzanan geniş bir alanda tercümeler yaptı. Yazılarının birçoğu kışkırtıcı, eleştirel yazılardı. Dozy’nin İslam’ı ve Hz. Peygamber’i eleştiren kitabını Târîh-i İslamiyye adıyla Türkçeye tercümesi ağır eleştirilere maruz kaldı. Abdullah Cevdet Dilmestî-i Mevlânâ isimli eserinde Mevlânâ’dan seçtiği birtakım şiirleri Türkçeye uyarladı. Sözde “Mevlânâ hayranlığı” ile kaleme aldığı bu kitapta sufî bir şahsiyet ve bir İslâm âlimi olan Mevlânâ’dan ziyade Abdullah Cevdet’in zihninde tezahür eden Mevlânâ ortaya çıkar. Bu makalede söz konusu eserin ortaya çıkış macerası ve eserin muhtevasına dair bir inceleme yürütülmüştür.","PeriodicalId":211082,"journal":{"name":"Akademik Dil ve Edebiyat Dergisi","volume":"2052 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-04-30","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"129812628","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}