İnsanlığın tarihsel süreçte geçirdiği tekâmülde çok önemli bir yeri olan demir ve demircilik mesleği etrafında çeşitli inanışlar meydana gelmiştir. Demir ve demirci etrafında oluşan bu inanışlara ilahi metinlerle çeşitli mitolojik anlatılarda rastlamak mümkündür. Söz konusu inanışlar etrafında oluşan düşünceler, hayaller, kurgular ve imgelerden meydana gelen çağrışım dünyası, insanoğlunun ürettiği sözlü anlatılara ve yazılı metinlere yansımıştır. Bu çalışmada önce demir ve sonrasında demircilik etrafında oluşan anlatı dünyasının kutsal, mitolojik, edebî metinlerdeki yansımaları tespit edilmeye çalışılacaktır. Araştırma evreninde kutsal metinler ve mitolojik anlatılar da yer almakla birlikte odak noktasını klasik Türk edebiyatı metinleri oluşturacaktır. Çalışmanın temel amacı, klasik Türk edebiyatı geleneği içerisinde üretilmiş metinlerde demir ve özellikle de demircilik mesleğine ait unsurların şiirin benzetmeler dünyası içerisinde nasıl kullanıldığının belirlenmesidir. Bu amaçla divan, mesnevi, mecmua, seyahatname, kısas-ı enbiya türündeki eserlerle dinî, tarihî ve mitolojik metinler taranarak araştırma evreni oluşturulmuştur. Çalışmada söz konusu eserler üzerinde yapılan taramalardan elde edilen örneklerden hareketle demirin insanlık tarihi için önemi, demirin ve demircinin çeşitli mitolojilerde yer alış biçimi ortaya konulmaya çalışılmıştır. Özellikle de klasik Türk edebiyatı metinlerinde demir, demirci, demirci dükkânı ile demirin işlenmesinde kullanılan demirci ocağı, ateş, kömür, körük, örs, çekiç, kıskaç gibi unsurlar etrafında oluşan anlam dünyasının tespit edilmesi hedeflenmiştir.
{"title":"Osmanlı Edebî Metinlerinde Demir ve Demircilik","authors":"İncinur Atik Gürbüz","doi":"10.34083/akaded.1501632","DOIUrl":"https://doi.org/10.34083/akaded.1501632","url":null,"abstract":"İnsanlığın tarihsel süreçte geçirdiği tekâmülde çok önemli bir yeri olan demir ve demircilik mesleği etrafında çeşitli inanışlar meydana gelmiştir. Demir ve demirci etrafında oluşan bu inanışlara ilahi metinlerle çeşitli mitolojik anlatılarda rastlamak mümkündür. Söz konusu inanışlar etrafında oluşan düşünceler, hayaller, kurgular ve imgelerden meydana gelen çağrışım dünyası, insanoğlunun ürettiği sözlü anlatılara ve yazılı metinlere yansımıştır. Bu çalışmada önce demir ve sonrasında demircilik etrafında oluşan anlatı dünyasının kutsal, mitolojik, edebî metinlerdeki yansımaları tespit edilmeye çalışılacaktır. Araştırma evreninde kutsal metinler ve mitolojik anlatılar da yer almakla birlikte odak noktasını klasik Türk edebiyatı metinleri oluşturacaktır. Çalışmanın temel amacı, klasik Türk edebiyatı geleneği içerisinde üretilmiş metinlerde demir ve özellikle de demircilik mesleğine ait unsurların şiirin benzetmeler dünyası içerisinde nasıl kullanıldığının belirlenmesidir. Bu amaçla divan, mesnevi, mecmua, seyahatname, kısas-ı enbiya türündeki eserlerle dinî, tarihî ve mitolojik metinler taranarak araştırma evreni oluşturulmuştur. Çalışmada söz konusu eserler üzerinde yapılan taramalardan elde edilen örneklerden hareketle demirin insanlık tarihi için önemi, demirin ve demircinin çeşitli mitolojilerde yer alış biçimi ortaya konulmaya çalışılmıştır. Özellikle de klasik Türk edebiyatı metinlerinde demir, demirci, demirci dükkânı ile demirin işlenmesinde kullanılan demirci ocağı, ateş, kömür, körük, örs, çekiç, kıskaç gibi unsurlar etrafında oluşan anlam dünyasının tespit edilmesi hedeflenmiştir.","PeriodicalId":211082,"journal":{"name":"Akademik Dil ve Edebiyat Dergisi","volume":"9 7","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2024-07-28","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"141796564","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Osmanlı sultanları arasında önemli şairler bulunmaktadır. Bu sultan şairlerden biri de Avnî’dir. Avnî, Fatih Sultan Mehmed’in (II. Mehmed) mahlasıdır. Avnî’nin şiirleri ile ilgili çok sayıda çalışma yapılmıştır. Bu çalışmalar onun şiir sahasındaki değerini ortaya koymuştur. Bu bağlamda, Avnî’nin başarılı örnekler veren divan şairlerinden biri olduğu söylenebilir. Nitekim o hayal gücü zengin, tasvirleri başarılı, bilgili ve kültürlü bir isimdir. Klâsik Türk şiiri soyut ve somut kavramların, üstün bir gözlem yeteneğiyle yorumlandığı örnekler bakımından oldukça zengindir. Avnî’nin şiirlerinde klâsik Türk şiirinin bu zenginliğini görmek mümkündür. Avnî’nin şiirlerinin bilinen tek nüshası, Millet Yazma Eser Kütüphanesi Ali Emiri Manzum 305 numarada kayıtlıdır. Avnî’ye ait şiirlere mecmua ve tezkirelerde de rastlanmaktadır. Bu çalışmada öncelikle ölüm kavramı ve bu kavramın klâsik Türk şiirinde kullanımı ile ilgili genel bir değerlendirme yapılmıştır. Ardından Avnî’nin edebî şahsiyeti ve şiirleri ile ilgili kısaca bilgi verilmiştir. Son olarak, Avnî’nin şiirlerinde ölüm ile ilgili kullanımların bulunduğu beyitler alt başlıklar altında tasnif edilerek değerlendirilmiştir. Avnî’nin şiirlerinin hacim bakımından küçük olmakla birlikte ölüm ile ilgili zengin kullanımlar içerdiğini söylemek mümkündür
{"title":"Avnî’nin (Fatih Sultan Mehmed) Şiirlerinde Ölüm İle İlgili Kullanımlar","authors":"Ersin Durmuş","doi":"10.34083/akaded.1502059","DOIUrl":"https://doi.org/10.34083/akaded.1502059","url":null,"abstract":"Osmanlı sultanları arasında önemli şairler bulunmaktadır. Bu sultan şairlerden biri de Avnî’dir. Avnî, Fatih Sultan Mehmed’in (II. Mehmed) mahlasıdır. Avnî’nin şiirleri ile ilgili çok sayıda çalışma yapılmıştır. Bu çalışmalar onun şiir sahasındaki değerini ortaya koymuştur. Bu bağlamda, Avnî’nin başarılı örnekler veren divan şairlerinden biri olduğu söylenebilir. Nitekim o hayal gücü zengin, tasvirleri başarılı, bilgili ve kültürlü bir isimdir. Klâsik Türk şiiri soyut ve somut kavramların, üstün bir gözlem yeteneğiyle yorumlandığı örnekler bakımından oldukça zengindir. Avnî’nin şiirlerinde klâsik Türk şiirinin bu zenginliğini görmek mümkündür. Avnî’nin şiirlerinin bilinen tek nüshası, Millet Yazma Eser Kütüphanesi Ali Emiri Manzum 305 numarada kayıtlıdır. Avnî’ye ait şiirlere mecmua ve tezkirelerde de rastlanmaktadır. Bu çalışmada öncelikle ölüm kavramı ve bu kavramın klâsik Türk şiirinde kullanımı ile ilgili genel bir değerlendirme yapılmıştır. Ardından Avnî’nin edebî şahsiyeti ve şiirleri ile ilgili kısaca bilgi verilmiştir. Son olarak, Avnî’nin şiirlerinde ölüm ile ilgili kullanımların bulunduğu beyitler alt başlıklar altında tasnif edilerek değerlendirilmiştir. Avnî’nin şiirlerinin hacim bakımından küçük olmakla birlikte ölüm ile ilgili zengin kullanımlar içerdiğini söylemek mümkündür","PeriodicalId":211082,"journal":{"name":"Akademik Dil ve Edebiyat Dergisi","volume":"41 42","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2024-07-26","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"141800188","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Farsçanın edebî dil olduğu ve Türkçe eser vermenin küçümsendiği bir dönemde, eserlerini Türk diliyle kaleme almayı yeğleyen Alî Şîr Nevâyî, Türk edebiyatının en önemli şahsiyetlerinden biridir. Aynı zamanda Fars diline vakıf olup Farsça bir dîvân da tertip eden Nevâyî’nin Farsça Dîvân’ı; gazel, müseddes, terkîb-bend, rübâ’î, kıt’a, tarih, lugaz, muammâ, müfred, Molla Câmî için yazılan mersiye ile “Sitte-i Zarûriyye” isimli kasidelerden oluşmaktadır. Ayrıca Nevâyî’nin Türkiye’de bulunan Farsça dîvânının yazma nüshalarında yer almayan ve “Fusûl-i Erba’a” başlığını taşıyan dört kasidesi daha mevcuttur. “Fusûl-i Erba’a”; dört mevsimden söz eden “Seretân”, “Hazân”, “Bahâr” ve “Dey” başlıklı dört kasideden oluşmaktadır. Nevâyî’nin kasidelerinin Türkçe tercümelerini ihtiva edecek olan bu çalışmanın ilk dört tefrikasında, “Fusûl-i Erba’a”da yer alan kasidelere sırasıyla yer verilmiştir. Beşinci tefrikada “Sitte-i Zarûriyye”de yer alan “dîbâce” ile “Sitte-i Zarûriyye”nin ilk kasidesi olan “Rûhu’l-kuds” ele alınmıştır. Bu tefrikada ise “Sitte-i Zarûriyye”nin ikinci kasidesi olan “Aynu’l-hayât” ele alınarak Türkçeye tercüme edilmiştir.
{"title":"Alî Şîr Nevâyî’nin Farsça Kasideleri-VI","authors":"Ahmet Kartal, Saniye Eraslan Kaleli","doi":"10.34083/akaded.1507831","DOIUrl":"https://doi.org/10.34083/akaded.1507831","url":null,"abstract":"Farsçanın edebî dil olduğu ve Türkçe eser vermenin küçümsendiği bir dönemde, eserlerini Türk diliyle kaleme almayı yeğleyen Alî Şîr Nevâyî, Türk edebiyatının en önemli şahsiyetlerinden biridir. Aynı zamanda Fars diline vakıf olup Farsça bir dîvân da tertip eden Nevâyî’nin Farsça Dîvân’ı; gazel, müseddes, terkîb-bend, rübâ’î, kıt’a, tarih, lugaz, muammâ, müfred, Molla Câmî için yazılan mersiye ile “Sitte-i Zarûriyye” isimli kasidelerden oluşmaktadır. Ayrıca Nevâyî’nin Türkiye’de bulunan Farsça dîvânının yazma nüshalarında yer almayan ve “Fusûl-i Erba’a” başlığını taşıyan dört kasidesi daha mevcuttur. “Fusûl-i Erba’a”; dört mevsimden söz eden “Seretân”, “Hazân”, “Bahâr” ve “Dey” başlıklı dört kasideden oluşmaktadır. Nevâyî’nin kasidelerinin Türkçe tercümelerini ihtiva edecek olan bu çalışmanın ilk dört tefrikasında, “Fusûl-i Erba’a”da yer alan kasidelere sırasıyla yer verilmiştir. Beşinci tefrikada “Sitte-i Zarûriyye”de yer alan “dîbâce” ile “Sitte-i Zarûriyye”nin ilk kasidesi olan “Rûhu’l-kuds” ele alınmıştır. Bu tefrikada ise “Sitte-i Zarûriyye”nin ikinci kasidesi olan “Aynu’l-hayât” ele alınarak Türkçeye tercüme edilmiştir.","PeriodicalId":211082,"journal":{"name":"Akademik Dil ve Edebiyat Dergisi","volume":"123 45","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2024-07-23","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"141811511","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Klasik Türk Edebiyatı, muhtevasının zenginliği ve çeşitliliği itibariyle hayata dair hemen her türlü inanç, gelenek, âdet ve yaşayış tarzından yararlanmış; pek çok bilim alanından istifade etmiştir. Dolayısıyla Klasik Türk Edebiyatı’nı tam ve doğru şekilde anlayabilmek için onun muhtevasını oluşturan hemen tüm konularda bilgi ve fikir sahibi olmak lazımdır. Bir insanın her şeyi bilmesi mümkün olmadığı gibi böyle bir beklenti de doğru değildir. Ancak Klasik Türk Edebiyatı’nı doğru anlama ve anlamlandırma noktasında, en azından ilgili konuda temel seviyede bilgi ve fikir sahibi olunması veya söz konusu muayyen manzumenin hakkıyla anlaşılabilmesi için içerdiği konularda bilgi toplanması elzemdir. Bu itibarla konusu doğrudan edebiyat olmasa da edebî metinlerin doğru anlaşılabilmesi noktasında bize bilgi sunan, en azından kültürel, coğrafî, sosyal vb. konularda içerdiği bilgilerle, öğretici bir mahiyette bulunan eserlerin tanıtılması ve neşri önem arz etmektedir. Bilhassa şair kimliği de bulunan ve manzum parçalar ihtiva eden bu türden eserlerin neşri, Klasik Edebiyatın çalışma alanına girdiği gibi onu doğru anlama noktasında da önemli bir işlev görür. Bu çalışma da Osmanlı’nın son dönemlerinde yaşamış ve pek çok eser kaleme almış olan, Yozgatlı devlet adamı Yûsuf Ziyâ’nın bu türden bir kitabının tanıtımı hakkındadır. Çalışmamızda, son dönemin önemli devlet adamlarından biri olan yazarın dünya coğrafyası ve yer yer de gök cisimlerine dair bilgiler verdiği, manzum-mensur karışık yazılmış Temâşâ-yı Âlem isimli eseri tanıtılacaktır. Böylece bu önemli zatın kaleme aldığı bir eserin daha ilim âlemine tanıtılmasıyla, külliyatının oluşturulması ve tanıtılması yolunda bir adım atılmış olacağı gibi içerdiği bilgiler itibariyle eserin Klasik Türk Edebiyatı çalışmalarına katkı sağlaması amaçlanmıştır.
{"title":"Yozgatlı Yûsuf Ziyâ ve Temâşâ-yı Âlem İsimli Eseri","authors":"E. Öztürk","doi":"10.34083/akaded.1502511","DOIUrl":"https://doi.org/10.34083/akaded.1502511","url":null,"abstract":"Klasik Türk Edebiyatı, muhtevasının zenginliği ve çeşitliliği itibariyle hayata dair hemen her türlü inanç, gelenek, âdet ve yaşayış tarzından yararlanmış; pek çok bilim alanından istifade etmiştir. Dolayısıyla Klasik Türk Edebiyatı’nı tam ve doğru şekilde anlayabilmek için onun muhtevasını oluşturan hemen tüm konularda bilgi ve fikir sahibi olmak lazımdır. Bir insanın her şeyi bilmesi mümkün olmadığı gibi böyle bir beklenti de doğru değildir. Ancak Klasik Türk Edebiyatı’nı doğru anlama ve anlamlandırma noktasında, en azından ilgili konuda temel seviyede bilgi ve fikir sahibi olunması veya söz konusu muayyen manzumenin hakkıyla anlaşılabilmesi için içerdiği konularda bilgi toplanması elzemdir. Bu itibarla konusu doğrudan edebiyat olmasa da edebî metinlerin doğru anlaşılabilmesi noktasında bize bilgi sunan, en azından kültürel, coğrafî, sosyal vb. konularda içerdiği bilgilerle, öğretici bir mahiyette bulunan eserlerin tanıtılması ve neşri önem arz etmektedir. Bilhassa şair kimliği de bulunan ve manzum parçalar ihtiva eden bu türden eserlerin neşri, Klasik Edebiyatın çalışma alanına girdiği gibi onu doğru anlama noktasında da önemli bir işlev görür. Bu çalışma da Osmanlı’nın son dönemlerinde yaşamış ve pek çok eser kaleme almış olan, Yozgatlı devlet adamı Yûsuf Ziyâ’nın bu türden bir kitabının tanıtımı hakkındadır. Çalışmamızda, son dönemin önemli devlet adamlarından biri olan yazarın dünya coğrafyası ve yer yer de gök cisimlerine dair bilgiler verdiği, manzum-mensur karışık yazılmış Temâşâ-yı Âlem isimli eseri tanıtılacaktır. Böylece bu önemli zatın kaleme aldığı bir eserin daha ilim âlemine tanıtılmasıyla, külliyatının oluşturulması ve tanıtılması yolunda bir adım atılmış olacağı gibi içerdiği bilgiler itibariyle eserin Klasik Türk Edebiyatı çalışmalarına katkı sağlaması amaçlanmıştır.","PeriodicalId":211082,"journal":{"name":"Akademik Dil ve Edebiyat Dergisi","volume":"75 21","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2024-07-22","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"141817534","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Hilye, temelde Hz. Muhammed’e duyulan derin sevgi ve bağlılık sebebiyle ortaya çıkan edebî türlerden biridir. Arap ve Fars edebiyatında örneğine rastlanmayan bu tür, Hâkânî (öl.1606)’nin Hilye-i Sa‘âdet adlı eserinin tesiriyle rağbet görüp manzum olarak gelişmiş göstermiş ve Türk edebiyatında zamanla Hz. Muhammed’in yanı sıra farklı İslam büyüklerini de konu edinen kırktan fazla manzum hilye kaleme alınmıştır. Diğer yandan tartışmalar olmakla birlikte l7. yüzyılda meşhur hattat Hafız Osman Efendi (öl. 1698) tarafından levha hilyelerin ilk örneği verilmiş ve hilye türü farklı bir mecrada gelişmeye devam etmiştir. Çalışmamızın asıl konusunu oluşturan mensur hilyelere gelince Şeyhülislam Hoca Sa‘deddîn Efendi (doğ.1537-öl.1599) tarafından kaleme alınan Hilye-i Celiyye ve Şemâ’il-i ‘Aliyye adlı eser, bilinen ilk mensur hilye olarak dikkat çeker. Bugün için müellifi tespit edilemeyen mensur hilyelerin yanı sıra müellifi bilinen yirmi civarında mensur hilye de bulunmaktadır. Bu mensur hilyeler, Tirmizî’nin eş-Şemâ’ilü’n-nebeviyye’si ile bu esere yazılan şerhlerin, Kadı İyâz’ın Şifâ adlı eserinin ve Hz. Muhammed’i tanıyan, yakından gören bazı sahabilerin sözlerinin tercüme edilmesi suretiyle vücuda getirilmiştir. Bu eserlerden biri de 16. yüzyılın sonlarına doğru ya da 17. yüzyılın ilk yarısında yazıldığını tahmin ettiğimiz ve Sa‘dî adında kimliği tespit edilemeyen bir müellif tarafından kaleme alınan Tercüme-i Hilye-i Şerîf adlı eserdir. Elimizde bulunan tek nüshanın istinsah tarihi 1078/1667-68’dir. Bu çalışmada Tercüme-i Hilye-i Şerîf, çeşitli yönlerden incelenmiş ve böylece mensur hilyelerin genel özelliklerine yönelik tespitlerde bulunulması amaçlanmıştır. Çalışmanın sonuna transkripsiyonlu metin eklenmiştir. İlgili kütüphanede eserin müellifinin Şeyhülislam Sa‘dî Çelebi, Sadullah b. Îsâ b. Emirhan El-Kastamonî er-Rûmî (öl. 945/1538) olarak gösterilmesinin yanlış olduğuna işaret edilmiştir.
{"title":"Sa'dî'nin Tercüme-i Hilye-i Şerîf Adlı Mensur Eseri","authors":"Mehtap ERDOĞAN TAŞ","doi":"10.34083/akaded.1388284","DOIUrl":"https://doi.org/10.34083/akaded.1388284","url":null,"abstract":"Hilye, temelde Hz. Muhammed’e duyulan derin sevgi ve bağlılık sebebiyle ortaya çıkan edebî türlerden biridir. Arap ve Fars edebiyatında örneğine rastlanmayan bu tür, Hâkânî (öl.1606)’nin Hilye-i Sa‘âdet adlı eserinin tesiriyle rağbet görüp manzum olarak gelişmiş göstermiş ve Türk edebiyatında zamanla Hz. Muhammed’in yanı sıra farklı İslam büyüklerini de konu edinen kırktan fazla manzum hilye kaleme alınmıştır. Diğer yandan tartışmalar olmakla birlikte l7. yüzyılda meşhur hattat Hafız Osman Efendi (öl. 1698) tarafından levha hilyelerin ilk örneği verilmiş ve hilye türü farklı bir mecrada gelişmeye devam etmiştir. Çalışmamızın asıl konusunu oluşturan mensur hilyelere gelince Şeyhülislam Hoca Sa‘deddîn Efendi (doğ.1537-öl.1599) tarafından kaleme alınan Hilye-i Celiyye ve Şemâ’il-i ‘Aliyye adlı eser, bilinen ilk mensur hilye olarak dikkat çeker. Bugün için müellifi tespit edilemeyen mensur hilyelerin yanı sıra müellifi bilinen yirmi civarında mensur hilye de bulunmaktadır. Bu mensur hilyeler, Tirmizî’nin eş-Şemâ’ilü’n-nebeviyye’si ile bu esere yazılan şerhlerin, Kadı İyâz’ın Şifâ adlı eserinin ve Hz. Muhammed’i tanıyan, yakından gören bazı sahabilerin sözlerinin tercüme edilmesi suretiyle vücuda getirilmiştir. Bu eserlerden biri de 16. yüzyılın sonlarına doğru ya da 17. yüzyılın ilk yarısında yazıldığını tahmin ettiğimiz ve Sa‘dî adında kimliği tespit edilemeyen bir müellif tarafından kaleme alınan Tercüme-i Hilye-i Şerîf adlı eserdir. Elimizde bulunan tek nüshanın istinsah tarihi 1078/1667-68’dir. \u0000Bu çalışmada Tercüme-i Hilye-i Şerîf, çeşitli yönlerden incelenmiş ve böylece mensur hilyelerin genel özelliklerine yönelik tespitlerde bulunulması amaçlanmıştır. Çalışmanın sonuna transkripsiyonlu metin eklenmiştir. İlgili kütüphanede eserin müellifinin Şeyhülislam Sa‘dî Çelebi, Sadullah b. Îsâ b. Emirhan El-Kastamonî er-Rûmî (öl. 945/1538) olarak gösterilmesinin yanlış olduğuna işaret edilmiştir.","PeriodicalId":211082,"journal":{"name":"Akademik Dil ve Edebiyat Dergisi","volume":"4 5","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-12-07","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"138590303","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Çağdaş metin dil bilimi çalışmaları doğrultusunda “anlamsal/yapısal bütünlük taşıyan ve bir iletisi olan sözler birlikteliği” olarak tanımlanabilecek olan metin kavramının önemi artmıştır. Gerek metin olanla olmayanı ayırt etmede gerekse yeni metin oluşturmada metinsellik ölçütlerine uyulup uyulmadığının belirlenmesi gerekir. Temelde bağlaşıklık ve tutarlılık olarak iki ana başlıkta ele alınan metinsellik ölçütleri; sözlü, yazılı veya görsel malzemenin metin niteliği taşıyıp taşımadığının tespitinde önemlidir. Özellikle tarihî Türk lehçelerine ait eserlerde, işlenen konuların farklı coğrafyalarda kimi zaman bazı farklılıklarla yer alması ve çağlarını aşması eser kurgularının metinsellik ölçütlerini karşıladığını göstermektedir. Çalışmanın konusunu teşkil eden Harezm Türkçesi eseri Cümcümenâme; Anadolu ve Çağatay sahalarında da nüshaları bulunan manzum bir mesnevidir. Çok bilinen bir halk hikayesiyle de (Kesikbaş Destanı) konu bakımından benzerlik göstermektedir. Eserin metinsellik ölçütlerini karşılıyor olması ve kurgusal yapısı; içeriğin yayılmasını kolaylaştırmış, sözlü geleneğe de katkı sunmuştur. Çalışmada eser, metinsellik ölçütlerinden gönderimsel bağlaşıklık açısından incelenecek ve gönderimsel bağlaşıklığı sağlamada yararlanılan sözcük türleri; öncül/bağımsız, ardıl/bağımlı olma niteliklerine göre dış ve iç gönderim (eş gönderim/art gönderim/ ön gönderim) açısından ele alınacaktır. Böylelikle bağlaşıklık ölçütünün eserin akıcılığına etkisi belirlenmeye çalışılacaktır.
{"title":"Referential Cohesion in Cumcumename","authors":"Emine Güler","doi":"10.34083/akaded.1321458","DOIUrl":"https://doi.org/10.34083/akaded.1321458","url":null,"abstract":"Çağdaş metin dil bilimi çalışmaları doğrultusunda “anlamsal/yapısal bütünlük taşıyan ve bir iletisi olan sözler birlikteliği” olarak tanımlanabilecek olan metin kavramının önemi artmıştır. Gerek metin olanla olmayanı ayırt etmede gerekse yeni metin oluşturmada metinsellik ölçütlerine uyulup uyulmadığının belirlenmesi gerekir. Temelde bağlaşıklık ve tutarlılık olarak iki ana başlıkta ele alınan metinsellik ölçütleri; sözlü, yazılı veya görsel malzemenin metin niteliği taşıyıp taşımadığının tespitinde önemlidir. Özellikle tarihî Türk lehçelerine ait eserlerde, işlenen konuların farklı coğrafyalarda kimi zaman bazı farklılıklarla yer alması ve çağlarını aşması eser kurgularının metinsellik ölçütlerini karşıladığını göstermektedir. Çalışmanın konusunu teşkil eden Harezm Türkçesi eseri Cümcümenâme; Anadolu ve Çağatay sahalarında da nüshaları bulunan manzum bir mesnevidir. Çok bilinen bir halk hikayesiyle de (Kesikbaş Destanı) konu bakımından benzerlik göstermektedir. Eserin metinsellik ölçütlerini karşılıyor olması ve kurgusal yapısı; içeriğin yayılmasını kolaylaştırmış, sözlü geleneğe de katkı sunmuştur. Çalışmada eser, metinsellik ölçütlerinden gönderimsel bağlaşıklık açısından incelenecek ve gönderimsel bağlaşıklığı sağlamada yararlanılan sözcük türleri; öncül/bağımsız, ardıl/bağımlı olma niteliklerine göre dış ve iç gönderim (eş gönderim/art gönderim/ ön gönderim) açısından ele alınacaktır. Böylelikle bağlaşıklık ölçütünün eserin akıcılığına etkisi belirlenmeye çalışılacaktır.","PeriodicalId":211082,"journal":{"name":"Akademik Dil ve Edebiyat Dergisi","volume":"36 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-08-25","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"128813573","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Arapça nevc kökünden türemiş bir kelime olan münacat, ‘kulağa fısıldama’ anlamındadır. Türk, Arap ve Fars edebiyatlarında ise konusu Allah’a yakarış, yalvarma ve dua olan şiir şeklinde tanımlanır. Türün mensur olarak kaleme alınan örnekleri ise azdır. Elimizdeki yazma, mensur olarak yazılmış ender örneklerden birisidir. Yazma, Konyalı Hasan amcamızın sandığından çıkmış, nesilden nesile saklanarak günümüze kadar ulaşmıştır. 74 varaklı bu münacatnamenin her sayfasında yedi satır bulunmaktadır. Münacatname, bünyesinde birçok Arapça dua ve Türkçe menkıbeleri içermektedir. 19. yüzyılın başlarında yazılan eser, Türk dili tarihi ve söz varlığı için önemli kelimeleri barındırmaktadır. Eser, özellikle Tarama Sözlüğü’nde bulunmayan kelimeleri içermesi bakımından önem arz etmektedir. Oldukça geniş çaplı bir çalışmanın ürünü olarak niteleyebileceğimiz bu sözlük, halihazırda alanda araştırma yapan yerli ve yabancı birçok akademisyenin baş ucu kaynakları arasında yer almaktadır. Buna rağmen sözlüğün, yeni eserlerin ortaya çıkmasıyla birlikte yenilenmeye ihtiyacı olduğu da açıktır. Bu çalışmada, Tarama Sözlüğü’nde bulunmayan ya da farklı anlamlarla bulunan 29 kelime ve kelime grubu incelenmiştir.
{"title":"19. Yüzyıla Ait Bir Münacatname ve Tarama Sözlüğü’ne Katkıları","authors":"Serkan Ci̇han","doi":"10.34083/akaded.1265074","DOIUrl":"https://doi.org/10.34083/akaded.1265074","url":null,"abstract":"Arapça nevc kökünden türemiş bir kelime olan münacat, ‘kulağa fısıldama’ anlamındadır. Türk, Arap ve Fars edebiyatlarında ise konusu Allah’a yakarış, yalvarma ve dua olan şiir şeklinde tanımlanır. Türün mensur olarak kaleme alınan örnekleri ise azdır. Elimizdeki yazma, mensur olarak yazılmış ender örneklerden birisidir. Yazma, Konyalı Hasan amcamızın sandığından çıkmış, nesilden nesile saklanarak günümüze kadar ulaşmıştır. 74 varaklı bu münacatnamenin her sayfasında yedi satır bulunmaktadır. Münacatname, bünyesinde birçok Arapça dua ve Türkçe menkıbeleri içermektedir. 19. yüzyılın başlarında yazılan eser, Türk dili tarihi ve söz varlığı için önemli kelimeleri barındırmaktadır. Eser, özellikle Tarama Sözlüğü’nde bulunmayan kelimeleri içermesi bakımından önem arz etmektedir. Oldukça geniş çaplı bir çalışmanın ürünü olarak niteleyebileceğimiz bu sözlük, halihazırda alanda araştırma yapan yerli ve yabancı birçok akademisyenin baş ucu kaynakları arasında yer almaktadır. Buna rağmen sözlüğün, yeni eserlerin ortaya çıkmasıyla birlikte yenilenmeye ihtiyacı olduğu da açıktır. Bu çalışmada, Tarama Sözlüğü’nde bulunmayan ya da farklı anlamlarla bulunan 29 kelime ve kelime grubu incelenmiştir.","PeriodicalId":211082,"journal":{"name":"Akademik Dil ve Edebiyat Dergisi","volume":"381 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-08-25","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"122858179","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Klasik Türk edebiyatı yaklaşık altı asır kendine has edebî zevki ve estetik kaygısı ile hüküm sürmüş belli kuralları ve çizgisi olan köklü bir gelenektir. Bu gelenek içerisinde var olmaya ve dikkat çekmeye çalışan klasik şairler en güzel şiiri en özgün biçimde söyleme arayışına girmiş, daha önce söylenmeyen mana ve mazmunu yetkin ve özgün bir üslûpla dile getirmeyi şiar edinmişlerdir. Klasik şairin şairlik gücünü ve yeteneğini gösterebilmesi şahsına münhasır üslûbuna bağlı ve kendisine has bir dil geliştirip üslup oluşturmasında gizlidir. Bu çalışmada XVI. yüzyıl şairlerinden Behiştî’nin dil ve üslûp özelliği ön plana çıkarılmış; dil ve üslûp özelliklerinden sade dile temayülü, halk söylemine, mahallî unsurlara yer vermesiyle arkaik kelime, atasözü ve deyim kullanımı üzerinde durulmuştur.
{"title":"Language and Style in Behistî, One of the 16th Century Poets","authors":"Hacer Arslan","doi":"10.34083/akaded.1317335","DOIUrl":"https://doi.org/10.34083/akaded.1317335","url":null,"abstract":"Klasik Türk edebiyatı yaklaşık altı asır kendine has edebî zevki ve estetik kaygısı ile hüküm sürmüş belli kuralları ve çizgisi olan köklü bir gelenektir. Bu gelenek içerisinde var olmaya ve dikkat çekmeye çalışan klasik şairler en güzel şiiri en özgün biçimde söyleme arayışına girmiş, daha önce söylenmeyen mana ve mazmunu yetkin ve özgün bir üslûpla dile getirmeyi şiar edinmişlerdir. Klasik şairin şairlik gücünü ve yeteneğini gösterebilmesi şahsına münhasır üslûbuna bağlı ve kendisine has bir dil geliştirip üslup oluşturmasında gizlidir. Bu çalışmada XVI. yüzyıl şairlerinden Behiştî’nin dil ve üslûp özelliği ön plana çıkarılmış; dil ve üslûp özelliklerinden sade dile temayülü, halk söylemine, mahallî unsurlara yer vermesiyle arkaik kelime, atasözü ve deyim kullanımı üzerinde durulmuştur.","PeriodicalId":211082,"journal":{"name":"Akademik Dil ve Edebiyat Dergisi","volume":"19 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-08-23","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"128270562","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Bu çalışmanın amacı, Mehmet Akif Ersoy tarafından yazılan Çanakkale Savaşı’nda kahramanca savaşan Türk askerini konu edinen epik ve destansı bir nitelik taşıyan “Çanakkale Şehitlerine” şiiri içerisindeki önvarsayımları ve önvarsayım tetikleyicilerini tespit ederek bireysel ve toplumsal iletişim açıdan önemini belirlemektir. Çalışmada “Çanakkale Şehitlerine” şiirinin tamamı incelenmiştir. Hem konuşanın hem de dinleyenin bildiği bilgiye önvarsayım denir. Başka bir deyişle önvarsayım, göndericinin iletişime girerken sözcesinde açıkça dile getirmediği fakat sözcedeki sözlüksel ve sözdizimsel yapıya ve bağlama bağlı olarak ortaya çıkan, dinleyici tarafından da bilindiği kesin olarak kabul edilen bilgiler olarak tanımlanabilir. Gönderici karşı tarafın bildiği bilgilerden hareketle bazı bilgileri önvarsayar ve sözcesini bu şekilde kurar. Önvarsayım tetikleyicileri sınıflandırılırken farklı araştırmacılar tarafından farklı sınıflandırmalar yapılmıştır. Bu çalışmada, Yule (1996)’nin sınıflandırması dikkate alınacaktır. Çalışmada nitel araştırma yöntemi kullanılmıştır. Konu ile ilgili dokümanlar toplanarak elde edilen verilerin içerik analizi yapılmıştır. Çalışmanın sonucunda, “Çanakkale Şehitlerine” şiirinde yapısal, varoluşsal, sözlüksel, olgusal olmayan ve karşı olgusal önvarsayımların olduğu ve birçok yerde önvarsayımın ön gönderimli ve art gönderimli olarak sağlandığı tespit edilmiştir.
{"title":"PRESUPPOSITION AND PRESUPPOSITION TRIGGERS IN “TO MARTYRS OF ÇANAKKALE” POEM","authors":"Özkan Aydoğdu","doi":"10.34083/akaded.1327905","DOIUrl":"https://doi.org/10.34083/akaded.1327905","url":null,"abstract":"Bu çalışmanın amacı, Mehmet Akif Ersoy tarafından yazılan Çanakkale Savaşı’nda kahramanca savaşan Türk askerini konu edinen epik ve destansı bir nitelik taşıyan “Çanakkale Şehitlerine” şiiri içerisindeki önvarsayımları ve önvarsayım tetikleyicilerini tespit ederek bireysel ve toplumsal iletişim açıdan önemini belirlemektir. Çalışmada “Çanakkale Şehitlerine” şiirinin tamamı incelenmiştir. Hem konuşanın hem de dinleyenin bildiği bilgiye önvarsayım denir. Başka bir deyişle önvarsayım, göndericinin iletişime girerken sözcesinde açıkça dile getirmediği fakat sözcedeki sözlüksel ve sözdizimsel yapıya ve bağlama bağlı olarak ortaya çıkan, dinleyici tarafından da bilindiği kesin olarak kabul edilen bilgiler olarak tanımlanabilir. Gönderici karşı tarafın bildiği bilgilerden hareketle bazı bilgileri önvarsayar ve sözcesini bu şekilde kurar. Önvarsayım tetikleyicileri sınıflandırılırken farklı araştırmacılar tarafından farklı sınıflandırmalar yapılmıştır. Bu çalışmada, Yule (1996)’nin sınıflandırması dikkate alınacaktır. Çalışmada nitel araştırma yöntemi kullanılmıştır. Konu ile ilgili dokümanlar toplanarak elde edilen verilerin içerik analizi yapılmıştır. Çalışmanın sonucunda, “Çanakkale Şehitlerine” şiirinde yapısal, varoluşsal, sözlüksel, olgusal olmayan ve karşı olgusal önvarsayımların olduğu ve birçok yerde önvarsayımın ön gönderimli ve art gönderimli olarak sağlandığı tespit edilmiştir.","PeriodicalId":211082,"journal":{"name":"Akademik Dil ve Edebiyat Dergisi","volume":"29 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-08-21","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"125041519","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Bu çalışmada, Cengiz Aytmatov’un Elveda Gülsarı romanının dört farklı çevirisinde, siyasal olay ve kavramların yansıtılmasındaki farklılıklar incelenmiştir. Edebi metinler birebir çeviri tekniği ile değil anlama dayalı çeviri tekniği ile kaynak dilden başka bir dile aktarılır. Bu aktarım neticesinde çevirmenlerin akademik, kişisel özelliklerine; tercihlerine ve kullandıkları yöntemlere, yaklaşımlara göre aynı eserin çevirilerinde birtakım farklılıklar görülebilir. Bu durum edebi dilin zenginliği açısından kaçınılmazdır. Her bir çevirmen, kendi edebi üslubuna göre eseri yeniden şekillendirir. Elveda Gülsarı romanında da bahsedilen sebeplerden dolayı birtakım farklılıklar tespit edilmiştir. Çeviriler karşılaştırıldığında dil ve anlatımı, temayı, olay örgüsünü, şahıs ve mekân özelliklerini, zamanı etkileyen farklılıklar olduğu görülür. Bu çalışmada özellikle Sovyetler Dönemi’nde ortaya çıkan Komsomol, kolhoz, sovhoz kurumları ile kulak, sömürge kelimelerinin, çevirilerde kullanılıp kullanılmasının kurguya olan etkisi incelenmiştir. Yine Sovyetler Dönemi’ne ait siyasal olayların yansıtılmasındaki farklılıklar tespit edilmiş, kurguya olan etkisi değerlendirilmiştir. Bu bağlamada Tahir Alangu tarafından çevrilen, ilk basımı 1969 yılında Kopar Zincirlerini Gülsarı adıyla yapılan 2005 tarihli 3. baskı, Güneş Bozkaya tarafından çevirisi yapılan 1973 tarihli ilk baskı, Refik Özdek tarafından çevrilen ve ilk basımı 1993 yılında yapılan 2021 tarihli 38. baskı, Mehmet Özgül tarafından çevirisi yapılan 2017 tarihli 1. baskı ele alınmıştır.
{"title":"Dıfferent Reflectıons of Polıtıcal and Ideologıcal Elements ın Translatıons of Elveda Gülsarı Novel","authors":"Sema Avci, Yakup Çeli̇k","doi":"10.34083/akaded.1327568","DOIUrl":"https://doi.org/10.34083/akaded.1327568","url":null,"abstract":"Bu çalışmada, Cengiz Aytmatov’un Elveda Gülsarı romanının dört farklı çevirisinde, siyasal olay ve kavramların yansıtılmasındaki farklılıklar incelenmiştir. Edebi metinler birebir çeviri tekniği ile değil anlama dayalı çeviri tekniği ile kaynak dilden başka bir dile aktarılır. Bu aktarım neticesinde çevirmenlerin akademik, kişisel özelliklerine; tercihlerine ve kullandıkları yöntemlere, yaklaşımlara göre aynı eserin çevirilerinde birtakım farklılıklar görülebilir. Bu durum edebi dilin zenginliği açısından kaçınılmazdır. Her bir çevirmen, kendi edebi üslubuna göre eseri yeniden şekillendirir. Elveda Gülsarı romanında da bahsedilen sebeplerden dolayı birtakım farklılıklar tespit edilmiştir. Çeviriler karşılaştırıldığında dil ve anlatımı, temayı, olay örgüsünü, şahıs ve mekân özelliklerini, zamanı etkileyen farklılıklar olduğu görülür. Bu çalışmada özellikle Sovyetler Dönemi’nde ortaya çıkan Komsomol, kolhoz, sovhoz kurumları ile kulak, sömürge kelimelerinin, çevirilerde kullanılıp kullanılmasının kurguya olan etkisi incelenmiştir. Yine Sovyetler Dönemi’ne ait siyasal olayların yansıtılmasındaki farklılıklar tespit edilmiş, kurguya olan etkisi değerlendirilmiştir. Bu bağlamada Tahir Alangu tarafından çevrilen, ilk basımı 1969 yılında Kopar Zincirlerini Gülsarı adıyla yapılan 2005 tarihli 3. baskı, Güneş Bozkaya tarafından çevirisi yapılan 1973 tarihli ilk baskı, Refik Özdek tarafından çevrilen ve ilk basımı 1993 yılında yapılan 2021 tarihli 38. baskı, Mehmet Özgül tarafından çevirisi yapılan 2017 tarihli 1. baskı ele alınmıştır.","PeriodicalId":211082,"journal":{"name":"Akademik Dil ve Edebiyat Dergisi","volume":"8 3 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-08-20","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"131593147","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}