Introduction: Epilepsy is a set of chronic neurological disorders characterized by seizures associated with abnormal and uncontrolled neuronal activity of the brain. Glutamate is the main excitatory neurotransmitter in the central nervous system. Excitatory amino acid transporter-2 (EAAT2), one of the major glutamate transporters, is responsible for total glutamate intake. Ceftriaxone is a β-lactam antibiotic that increases EAAT-2 expression and functional activity. This study aims to investigate the effects of ceftriaxone on penicillin-induced epileptiform activity by using electrocorticography (ECoG) in anesthetized rats. Materials and Methods: In this study, 35 Wistar male rats were used. The rats were divided into five groups of 7. In group 1, 2.5 μL 500 IU of penicillin intracranially (i.c.) and 1 ml saline solution and intraperitoneally (i.p.) were given, respectively. In group 2, 200 mg/kg, i.p. of ceftriaxone was administered 30 minutes after penicillin. In group 3, 400 mg/kg of ceftriaxone was administered i.p. 30 minutes after penicillin. 500 mg/kg of sodium valproate was administered i.p. following 30 minutes of penicillin in group 4. In group 5, 400 mg/kg, i.p. of ceftriaxone and 500 mg/kg, i.p. of sodium valproate were administered 30 minutes after penicillin. The rats were placed in a stereotaxic device after the procedure, and electrocorticogram recordings were captured for 180 minutes. Results: The acute treatment of ceftriaxone reduced spike-wave frequency and spike-wave amplitude of penicillin-induced epileptiform activity in the rats. Conclusion: These findings suggest that acute ceftriaxone had an anticonvulsant effect on penicillin-induced focal onset epileptic activity. Ceftriaxone may has an anti-epileptogenic potential.
{"title":"Penı̇sı̇lı̇n ile Oluşturulan Deneysel Epilepsi Modelinde Seftrı̇aksonun Etkı̇sı̇: Elektrofı̇zyolojı̇k Bı̇r Çalışma","authors":"Zeynep KASAP ACUNGİL, Şeyma Özsoy","doi":"10.31832/smj.1369398","DOIUrl":"https://doi.org/10.31832/smj.1369398","url":null,"abstract":"Introduction: Epilepsy is a set of chronic neurological disorders characterized by seizures associated with abnormal and uncontrolled neuronal activity of the brain. Glutamate is the main excitatory neurotransmitter in the central nervous system. Excitatory amino acid transporter-2 (EAAT2), one of the major glutamate transporters, is responsible for total glutamate intake. Ceftriaxone is a β-lactam antibiotic that increases EAAT-2 expression and functional activity. This study aims to investigate the effects of ceftriaxone on penicillin-induced epileptiform activity by using electrocorticography (ECoG) in anesthetized rats. \u0000Materials and Methods: In this study, 35 Wistar male rats were used. The rats were divided into five groups of 7. In group 1, 2.5 μL 500 IU of penicillin intracranially (i.c.) and 1 ml saline solution and intraperitoneally (i.p.) were given, respectively. In group 2, 200 mg/kg, i.p. of ceftriaxone was administered 30 minutes after penicillin. In group 3, 400 mg/kg of ceftriaxone was administered i.p. 30 minutes after penicillin. 500 mg/kg of sodium valproate was administered i.p. following 30 minutes of penicillin in group 4. In group 5, 400 mg/kg, i.p. of ceftriaxone and 500 mg/kg, i.p. of sodium valproate were administered 30 minutes after penicillin. The rats were placed in a stereotaxic device after the procedure, and electrocorticogram recordings were captured for 180 minutes. \u0000Results: The acute treatment of ceftriaxone reduced spike-wave frequency and spike-wave amplitude of penicillin-induced epileptiform activity in the rats. \u0000Conclusion: These findings suggest that acute ceftriaxone had an anticonvulsant effect on penicillin-induced focal onset epileptic activity. Ceftriaxone may has an anti-epileptogenic potential.","PeriodicalId":21405,"journal":{"name":"Sakarya Medical Journal","volume":"7 1","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2024-02-08","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"139851779","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Amaç: Farmakovijilans, advers ilaç reaksiyonları (AİR) başta olmak üzere ilaçla ilgili sorunların tespit edilmesi, yorumlanması ve önlenmesi ile ilgili bilimsel çalışmalardır. AİR bir ilaca karşı gelişen zararlı ve beklenmeyen cevap olarak tanımlanır ve artan mortalite ve morbidite oranları, iş gücü kaybı gibi ekonomik sonuçlar nedeniyle AİR’in saptanması ve takibi önemlidir. Bu çalışmada tıp fakültesi 4. 5. ve 6. sınıf öğrencilerinin; farmakovijilans ve AİR konusundaki farkındalığını, bilgi ve görüşlerini belirleyerek farmakovijilans uygulamalarına ilişkin görevlerine yeterince hazırlıklı olup olmadıklarının incelenmesi amaçlanmıştır. Yöntem ve Gereçler: Bu çalışma gözlemsel, kesitsel ve tanımlayıcı tipte 2022-23 tarihleri arasında Sağlık Bilimleri Üniversitesi Gülhane Tıp Fakültesinde yapılmıştır. Öğrencilere, çalışma hakkında bilgi verilerek, Microsoft Forms uygulaması üzerinden anketi doldurulmaları sağlanmıştır. Kullanılan anket ile tıp fakültesi öğrencilerinin demografik özelliklerini, farmakovijilans ve AİR’ye yönelik bilgilerini, tutumlarını ve uygulamalarını değerlendirilmiştir. Bulgular: Çalışmaya katılan öğrenci sayısı 338’dir. Öğrencilerin %70’i farmakovijilansın tanımına doğru cevap verirken, %38’i Türkiye’de bir Farmakovijilans Merkezi’nin (TÜFAM) olduğunu ve %58’i Türkiye’de AİR izlenmesinden sorumlu kurumunun TÜFAM olduğunu bilmiştir. Öğrencilerinin %87,2’si AİR bildiriminin gerekli olduğunu düşünürken %26’sı hastanede farmakovijilans irtibat noktasının olduğunu bilmektedir. Öğrencilerin %81.6’sı AİR bildiriminin profesyonel bir yükümlülük olduğunun farkındadır. Öğrencilerin %53,5’i farmakovijilansın tıp fakültesi eğitiminde ayrıntılı olarak ele alınması gerektiğini belirtirken yalnızca %14’ü farmakovijilansın tıp fakültesi eğitimi müfredatında yeterli şekilde yer aldığını belirtmektedir. Sonuç: Çalışmamızda tıp fakültesi öğrencilerinin farmakovijilansa yönelik bilgi, tutum ve uygulamalarında eksiklikler olduğu gösterilmiştir. Bu eksikliklerin giderilmesi için tıp fakültesi eğitim müfredatında farmakovijilans ve AİR bildirimi ile ilgili düzenlemelerin yapılması ve ilgili üniversitelerin farmakovijilans irtibat noktaları ve TÜFAM’ın bu konuda aktif rol oynaması önemlidir.
目的:药物警戒是与检测、解释和预防药物相关问题,特别是药物不良反应(ADRs)有关的科学研究。药物不良反应被定义为对药物有害的意外反应,由于药物不良反应会导致死亡率和发病率上升以及劳动力损失等经济后果,因此检测和跟踪药物不良反应非常重要。本研究旨在确定四年级、五年级和六年级医学生对药物警戒和 AIR 的认识、知识和观点,并考察他们是否为履行与药物警戒实践相关的职责做好了充分准备。方法和材料:这项观察性、横断面和描述性研究于 2022-23 年间在卫生科学大学居尔哈尼医学院进行。学生们被告知了这项研究,并被要求通过 Microsoft Forms 应用程序填写调查问卷。问卷用于评估医学生的人口统计学特征、对药物警戒和 AIR 的认知、态度和实践。结果:参与研究的学生人数为 338 人。70%的学生正确回答了药物警戒的定义,38%的学生知道土耳其有一个药物警戒中心(TÜFAM),58%的学生知道TÜFAM是土耳其负责监测空气污染指数的机构。87.2%的学生认为有必要进行空气通报,26%的学生知道医院设有药物警戒联络点。81.6%的学生意识到通报空气污染指数是一项职业义务。53.5%的学生表示医学院教育中应详细阐述药物警戒问题,但只有 14%的学生表示医学院教育课程中已充分涵盖药物警戒问题。结论我们的研究表明,医学生在药物警戒的知识、态度和实践方面存在不足。为了克服这些不足,必须在医学院教育课程中对药物警戒和 AIR 报告做出规定,相关大学的药物警戒联络点和 TÜFAM 也应在这一问题上发挥积极作用。
{"title":"TIP FAKÜLTESİ 4. 5. ve 6. SINIF ÖĞRENCİLERİNİN FARMAKOVİJİLANS HAKKINDA BİLGİ, TUTUM ve DAVRANIŞLARI","authors":"Çağıl ÖNAL SİS, K. Ulusoy","doi":"10.31832/smj.1342886","DOIUrl":"https://doi.org/10.31832/smj.1342886","url":null,"abstract":"Amaç: Farmakovijilans, advers ilaç reaksiyonları (AİR) başta olmak üzere ilaçla ilgili sorunların tespit edilmesi, yorumlanması ve önlenmesi ile ilgili bilimsel çalışmalardır. AİR bir ilaca karşı gelişen zararlı ve beklenmeyen cevap olarak tanımlanır ve artan mortalite ve morbidite oranları, iş gücü kaybı gibi ekonomik sonuçlar nedeniyle AİR’in saptanması ve takibi önemlidir. Bu çalışmada tıp fakültesi 4. 5. ve 6. sınıf öğrencilerinin; farmakovijilans ve AİR konusundaki farkındalığını, bilgi ve görüşlerini belirleyerek farmakovijilans uygulamalarına ilişkin görevlerine yeterince hazırlıklı olup olmadıklarının incelenmesi amaçlanmıştır. \u0000Yöntem ve Gereçler: Bu çalışma gözlemsel, kesitsel ve tanımlayıcı tipte 2022-23 tarihleri arasında Sağlık Bilimleri Üniversitesi Gülhane Tıp Fakültesinde yapılmıştır. Öğrencilere, çalışma hakkında bilgi verilerek, Microsoft Forms uygulaması üzerinden anketi doldurulmaları sağlanmıştır. Kullanılan anket ile tıp fakültesi öğrencilerinin demografik özelliklerini, farmakovijilans ve AİR’ye yönelik bilgilerini, tutumlarını ve uygulamalarını değerlendirilmiştir. \u0000Bulgular: Çalışmaya katılan öğrenci sayısı 338’dir. Öğrencilerin %70’i farmakovijilansın tanımına doğru cevap verirken, %38’i Türkiye’de bir Farmakovijilans Merkezi’nin (TÜFAM) olduğunu ve %58’i Türkiye’de AİR izlenmesinden sorumlu kurumunun TÜFAM olduğunu bilmiştir. Öğrencilerinin %87,2’si AİR bildiriminin gerekli olduğunu düşünürken %26’sı hastanede farmakovijilans irtibat noktasının olduğunu bilmektedir. Öğrencilerin %81.6’sı AİR bildiriminin profesyonel bir yükümlülük olduğunun farkındadır. Öğrencilerin %53,5’i farmakovijilansın tıp fakültesi eğitiminde ayrıntılı olarak ele alınması gerektiğini belirtirken yalnızca %14’ü farmakovijilansın tıp fakültesi eğitimi müfredatında yeterli şekilde yer aldığını belirtmektedir. \u0000Sonuç: Çalışmamızda tıp fakültesi öğrencilerinin farmakovijilansa yönelik bilgi, tutum ve uygulamalarında eksiklikler olduğu gösterilmiştir. Bu eksikliklerin giderilmesi için tıp fakültesi eğitim müfredatında farmakovijilans ve AİR bildirimi ile ilgili düzenlemelerin yapılması ve ilgili üniversitelerin farmakovijilans irtibat noktaları ve TÜFAM’ın bu konuda aktif rol oynaması önemlidir.","PeriodicalId":21405,"journal":{"name":"Sakarya Medical Journal","volume":"66 12","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2024-01-24","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"139600606","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Müjde Tuba Çöğürlü, Gamze Özgürhan, S. Cömert, N. Samanci, Tutku Özdoğan, Fatih Varol, Şükrü Aydemi̇r
Giriş: Yenidoğan yoğun bakım ünitelerinde (YYBÜ) özellikle düşük doğum ağırlıklı bebeklerin klinik durumunu belirleme, mortalite riskini öngörme ve uygun yaklaşımı planlamanın yanı sıra üniteler arasında mortalite oranlarının objektif olarak değerlendirilmesini sağlamak amacıyla skorlama sistemleri geliştirilmiştir. Amaç: Çalışmamızda yaşamın ilk gününde YYBÜ’ne yatırılan çok düşük doğum ağırlıklı (ÇDDA) bebeklerde, Clinical Risk Index for Babies II (CRIB-II), Score for Neonatal Acute Physiology-Perinatal Extension II (SNAPPE II) ve Neonatal Therapeutic Intervention Scoring System (NTISS) isimli farklı üç skorlama sisteminin mortalite riskini belirleyiciliğini araştırmayı ve bu puanlar için optimal kestirim değerleri saptamayı amaçladık. Yöntem ve Gereçler: Ocak 2009-Haziran 2012 tarihleri arasında T.C. Sağlık Bakanlığı, Kamu Hastaneleri Kurumu, İstanbul İli (Fatih) Kamu Hastaneler Birliği Süleymaniye Doğum ve Kadın Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi Çocuk Kliniği YYBÜ‘nde izlenen doğum ağırlığı ≤1500 gr, doğum haftası ≤32 hafta olan ÇDDA 169 hastanın dosyası retrospektif olarak değerlendirildi. Bulgular: Her üç skorlama için mortalite açısından optimal kestirim değerleri CRIB-II için 10 (%71.4 duyarlılık-%84.3 özgüllük, AUC 0.778, p
导言:在新生儿重症监护室(NICU)中,已开发出评分系统来确定低出生体重儿的临床状况、预测死亡风险、规划适当的治疗方法,以及对不同监护室之间的死亡率进行客观评估。 研究目的在我们的研究中,我们旨在调查三种不同评分系统(即婴儿临床风险指数 II (CRIB-II)、新生儿急性生理学-围产期扩展评分 II (SNAPPE II) 和新生儿治疗干预评分系统 (NTISS))的死亡风险预测因素,并确定这些评分对出生后第一天入住新生儿重症监护室的极低出生体重儿 (VLBW) 的最佳预测值。 方法和材料:我们对伊斯坦布尔省(法提赫)公立医院协会、卫生部公立医院机构苏莱曼尼耶妇产科培训与研究医院儿科诊所新生儿重症监护室在2009年1月至2012年6月期间随访的169名出生体重≤1500克、出生周数≤32周的患者的档案进行了回顾性评估。 研究结果CRIB-II 的灵敏度为 71.4%,特异度为 84.3%,AUC 为 0.778,P<0.05。
{"title":"CRIB II, SNAPPE-II ve NTISS Skorlama Sistemleri ile Yenidoğan Yoğun Bakım Ünitesinde Mortalite Riski Belirlenmesi","authors":"Müjde Tuba Çöğürlü, Gamze Özgürhan, S. Cömert, N. Samanci, Tutku Özdoğan, Fatih Varol, Şükrü Aydemi̇r","doi":"10.31832/smj.1373658","DOIUrl":"https://doi.org/10.31832/smj.1373658","url":null,"abstract":"Giriş: Yenidoğan yoğun bakım ünitelerinde (YYBÜ) özellikle düşük doğum ağırlıklı bebeklerin klinik durumunu belirleme, mortalite riskini öngörme ve uygun yaklaşımı planlamanın yanı sıra üniteler arasında mortalite oranlarının objektif olarak değerlendirilmesini sağlamak amacıyla skorlama sistemleri geliştirilmiştir. Amaç: Çalışmamızda yaşamın ilk gününde YYBÜ’ne yatırılan çok düşük doğum ağırlıklı (ÇDDA) bebeklerde, Clinical Risk Index for Babies II (CRIB-II), Score for Neonatal Acute Physiology-Perinatal Extension II (SNAPPE II) ve Neonatal Therapeutic Intervention Scoring System (NTISS) isimli farklı üç skorlama sisteminin mortalite riskini belirleyiciliğini araştırmayı ve bu puanlar için optimal kestirim değerleri saptamayı amaçladık. Yöntem ve Gereçler: Ocak 2009-Haziran 2012 tarihleri arasında T.C. Sağlık Bakanlığı, Kamu Hastaneleri Kurumu, İstanbul İli (Fatih) Kamu Hastaneler Birliği Süleymaniye Doğum ve Kadın Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi Çocuk Kliniği YYBÜ‘nde izlenen doğum ağırlığı ≤1500 gr, doğum haftası ≤32 hafta olan ÇDDA 169 hastanın dosyası retrospektif olarak değerlendirildi. Bulgular: Her üç skorlama için mortalite açısından optimal kestirim değerleri CRIB-II için 10 (%71.4 duyarlılık-%84.3 özgüllük, AUC 0.778, p","PeriodicalId":21405,"journal":{"name":"Sakarya Medical Journal","volume":"115 S10","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-12-26","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"139154973","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Siraceddin Deli̇ce, Muhammet Raşit Aydin, Abulkadir Aydin, Cengiz Han Kantar
Amaç: Aile hekimlerinin karşılaştıkları sağlık sorunlarının bir bölümünü de ortopedi ve travmatoloji ile ilgili hastalıklar oluşturmaktadır. Bir devlet hastanesinin ortopedi ve travmatoloji polikliniğine başvuran hastaların birinci basamakta yönetilebilirliğini belirlemek amaçlandı. Gereç ve Yöntem: Çalışmaya Ekim 2022 - Şubat 2023 tarihleri arasında ikinci basamak bir devlet hastanesi ortopedi ve travmatoloji polikliniğine başvuran toplam 473 hasta dahil edildi. Katılımcıların sosyodemografik ve klinik özellikleri, başvuru şikayetleri, bu şikayetleri için aile hekimine başvurma durumları ile aile hekimliğini kullanma durumları sorgulandı. Veri toplama aracı olarak araştırmacılar tarafından oluşturulan 28 soruluk bir anket, yüz yüze görüşme tekniğiyle uygulandı. Muayene sonrasında hastalara uygulanan işlemler ve hastaların birinci basamakta yönetilebilirlikleri değerlendirildi. Bulgular: Katılımcıların yaş ortalaması 45,1±18,8 yıl olup %55’i kadın, %45’i erkekti. En sık başvuru şikâyetleri diz ağrısı (%26,8), bel ağrısı (%8), ayak ve ayak bileği ağrısı (%7,9), el ve kol travması (%6,3) idi. Hastaların %66,6’sı ortopedi ile ilgili şikayetleri için aile hekimlerine başvurmadığını, aile hekimlerine başvuran hastaların %55,7’si aile hekimlerinin yönlendirmesi ile ortopedi polikliniğine başvurduğunu, %46,5’i herhangi bir yakınması olduğunda aile hekimlerine başvurmadığını belirtti. Aile hekimine başvurmayanların başvurmama sebepleri sorulduğunda; %33,3’ünün aile sağlığı merkezlerinde (ASM) görüntüleme yöntemi olmadığı için, %31,4’ünün branş uzman hekimine muayene olmak istediği için aile hekimine gitmediği öğrenildi. Ortopedi polikliniğine başvuran hastaların %17,3’ünün birinci basamakta tanısı konulup yönetilebileceği belirlenirken %51,4’ünün görüntüleme yapılamadığı için yönetilemeyeceği belirlendi. Hastane başvurusu öncesinde aile hekimine başvuran hastaların yaş ortalaması hastaneye başvuranlara göre anlamlı derecede daha yüksek olarak belirlendi (p
{"title":"Ortopedi ve Travmatoloji Polikliniğine Başvuran Hastaların Başvuru Sebeplerinin Birinci Basamakta Yönetilebilirliğinin İncelenmesi","authors":"Siraceddin Deli̇ce, Muhammet Raşit Aydin, Abulkadir Aydin, Cengiz Han Kantar","doi":"10.31832/smj.1377754","DOIUrl":"https://doi.org/10.31832/smj.1377754","url":null,"abstract":"Amaç: Aile hekimlerinin karşılaştıkları sağlık sorunlarının bir bölümünü de ortopedi ve travmatoloji ile ilgili hastalıklar oluşturmaktadır. Bir devlet hastanesinin ortopedi ve travmatoloji polikliniğine başvuran hastaların birinci basamakta yönetilebilirliğini belirlemek amaçlandı. \u0000 \u0000Gereç ve Yöntem: Çalışmaya Ekim 2022 - Şubat 2023 tarihleri arasında ikinci basamak bir devlet hastanesi ortopedi ve travmatoloji polikliniğine başvuran toplam 473 hasta dahil edildi. Katılımcıların sosyodemografik ve klinik özellikleri, başvuru şikayetleri, bu şikayetleri için aile hekimine başvurma durumları ile aile hekimliğini kullanma durumları sorgulandı. Veri toplama aracı olarak araştırmacılar tarafından oluşturulan 28 soruluk bir anket, yüz yüze görüşme tekniğiyle uygulandı. Muayene sonrasında hastalara uygulanan işlemler ve hastaların birinci basamakta yönetilebilirlikleri değerlendirildi. \u0000 \u0000Bulgular: Katılımcıların yaş ortalaması 45,1±18,8 yıl olup %55’i kadın, %45’i erkekti. En sık başvuru şikâyetleri diz ağrısı (%26,8), bel ağrısı (%8), ayak ve ayak bileği ağrısı (%7,9), el ve kol travması (%6,3) idi. Hastaların %66,6’sı ortopedi ile ilgili şikayetleri için aile hekimlerine başvurmadığını, aile hekimlerine başvuran hastaların %55,7’si aile hekimlerinin yönlendirmesi ile ortopedi polikliniğine başvurduğunu, %46,5’i herhangi bir yakınması olduğunda aile hekimlerine başvurmadığını belirtti. Aile hekimine başvurmayanların başvurmama sebepleri sorulduğunda; %33,3’ünün aile sağlığı merkezlerinde (ASM) görüntüleme yöntemi olmadığı için, %31,4’ünün branş uzman hekimine muayene olmak istediği için aile hekimine gitmediği öğrenildi. Ortopedi polikliniğine başvuran hastaların %17,3’ünün birinci basamakta tanısı konulup yönetilebileceği belirlenirken %51,4’ünün görüntüleme yapılamadığı için yönetilemeyeceği belirlendi. Hastane başvurusu öncesinde aile hekimine başvuran hastaların yaş ortalaması hastaneye başvuranlara göre anlamlı derecede daha yüksek olarak belirlendi (p","PeriodicalId":21405,"journal":{"name":"Sakarya Medical Journal","volume":"88 22","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-12-20","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"138954246","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Amaç Teknolojideki son gelişmeler ve veri setlerindeki artış tıbbi görüntülerde yapay zekanın en temel yaklaşımlarından biri olan derin öğrenme algoritmasının popülaritesini arttırmaktadır. Bu nedenle, yapılan çalışmada derin öğrenme algoritmasının kullanımına ilişkin yayınları araştırmak ve derin öğrenmenin kullanımına dikkat çekmek için bibliyometrik analiz yapılması amaçlanmıştır. Yöntem "Deep Learning" OR "DL" AND "Medical Imaging" AND “Radiology” anahtar kelimeleri kullanılarak 2019 ile 2022 yıllarında yayınlanan veriler Web of Science Core Collection (WOSCC) veritabanından elde edildi. WOS veritabanında araştırma alanı (Research areas) “Radiology Nuclear medicine medical imaging” ve ülke (Region/Country) alanı “Turkey” ve doküman tipi (Document type) “article” olanlar çalışmaya dahil edildi. Bulgular Yapılan çalışmada araştırılan konu ile ilgili toplam 259 yazardan en az 1 yayını ve 1 atıfı olacak şekilde seçim yapıldığında 211 yazar elde edildi. Yazarlar tarafından en az 1 kez kullanılan 195 anahtar kelime elde edildi. Elde edilen anahtar kelimeler arasında en sık kullanılan anahtar kelimelerden “deep learning” ve “artificial intelligence” olduğu görüldü. Ayrıca yapay zekayla ilgili olan “Transfer learning” ve “Machine learning” anahtar kelimelerinin de diğer anahtar kelimelere göre daha sık kullanıldığı görüldü. Dergiler arasında en çok atıfın 133 atıf ile 2021’de “Medical Image Analysis” dergisinde yayınlanan makaleye yapıldığı görüldü. Ayrıca “Medical image analysis” dergisinin 268 atıf ve 8 doküman ile ilk sırada yer aldığı görüldü. Bu derginin ortalama yayın yılının 2021’de fazla olduğu görüldü. Sonuç Derin öğrenme algoritmalarının görüntü segmentasyonu, görsel hesaplama, algılama ve sınıflandırma gibi farklı görevlerinin yanı sıra radyasyon dozunun azaltılmasına yardımcı olma gibi avantajları bulunmaktadır. Dolayısıyla derin öğrenme algoritmasının kullanımının tıbbi görüntüleme alanında gittikçe artması kaçınılmazdır. Yapılan çalışma özellikle derin öğrenmenin tıbbi görüntülemede kullanılması ile ilgili verilerin bibliyometrik analizinin yapılmasının farkındalık oluşturacağını ve yararlı olacağını umuyoruz.
{"title":"Web of Science Core Koleksiyonunda Yer Alan Derin Öğrenme Algoritmasının Tıbbi Görüntülemede Kullanımına İlişkin Türkiye'de Yapılan Çalışmaların Bibliyometrik Analizi","authors":"Güneş Açikgöz","doi":"10.31832/smj.1333495","DOIUrl":"https://doi.org/10.31832/smj.1333495","url":null,"abstract":"Amaç \u0000Teknolojideki son gelişmeler ve veri setlerindeki artış tıbbi görüntülerde yapay zekanın en temel yaklaşımlarından biri olan derin öğrenme algoritmasının popülaritesini arttırmaktadır. Bu nedenle, yapılan çalışmada derin öğrenme algoritmasının kullanımına ilişkin yayınları araştırmak ve derin öğrenmenin kullanımına dikkat çekmek için bibliyometrik analiz yapılması amaçlanmıştır. \u0000Yöntem \u0000\"Deep Learning\" OR \"DL\" AND \"Medical Imaging\" AND “Radiology” anahtar kelimeleri kullanılarak 2019 ile 2022 yıllarında yayınlanan veriler Web of Science Core Collection (WOSCC) veritabanından elde edildi. WOS veritabanında araştırma alanı (Research areas) “Radiology Nuclear medicine medical imaging” ve ülke (Region/Country) alanı “Turkey” ve doküman tipi (Document type) “article” olanlar çalışmaya dahil edildi. \u0000Bulgular \u0000Yapılan çalışmada araştırılan konu ile ilgili toplam 259 yazardan en az 1 yayını ve 1 atıfı olacak şekilde seçim yapıldığında 211 yazar elde edildi. Yazarlar tarafından en az 1 kez kullanılan 195 anahtar kelime elde edildi. Elde edilen anahtar kelimeler arasında en sık kullanılan anahtar kelimelerden “deep learning” ve “artificial intelligence” olduğu görüldü. Ayrıca yapay zekayla ilgili olan “Transfer learning” ve “Machine learning” anahtar kelimelerinin de diğer anahtar kelimelere göre daha sık kullanıldığı görüldü. Dergiler arasında en çok atıfın 133 atıf ile 2021’de “Medical Image Analysis” dergisinde yayınlanan makaleye yapıldığı görüldü. Ayrıca “Medical image analysis” dergisinin 268 atıf ve 8 doküman ile ilk sırada yer aldığı görüldü. Bu derginin ortalama yayın yılının 2021’de fazla olduğu görüldü. \u0000Sonuç \u0000Derin öğrenme algoritmalarının görüntü segmentasyonu, görsel hesaplama, algılama ve sınıflandırma gibi farklı görevlerinin yanı sıra radyasyon dozunun azaltılmasına yardımcı olma gibi avantajları bulunmaktadır. Dolayısıyla derin öğrenme algoritmasının kullanımının tıbbi görüntüleme alanında gittikçe artması kaçınılmazdır. Yapılan çalışma özellikle derin öğrenmenin tıbbi görüntülemede kullanılması ile ilgili verilerin bibliyometrik analizinin yapılmasının farkındalık oluşturacağını ve yararlı olacağını umuyoruz.","PeriodicalId":21405,"journal":{"name":"Sakarya Medical Journal","volume":"92 23","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-12-20","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"138954315","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Creating a common historical perspective on anatomy is necessary for humanity to complete its mental and philosophical development. Since the 1600s, the Netherlands has made great contributions to the historical development of the science of anatomy. In addition to the medical conditions encountered in daily life, the science of surgery, which developed thanks to the wars, has glorified the science of anatomy over time. In the 1600s, anatomy theaters in the Netherlands were established under the leadership of surgeons and supported by the administrators. The scientific environment they created made the Netherlands one of the important medical education centers in Europe, like Italy and France. This success can be explained by the fact that the Dutch people placed scientific methods in the new universities they established in parallel with the economic, political, cultural and mental development of the Dutch people. Thus the Netherlands of the 1600s almost created a historical step between today's and medieval faculties. This period of the Netherlands, which, with its progressive climate, created science and art producers who have shaped the world's anatomy and medical education today, should be remembered with its important names and contributions.
{"title":"Development of the anatomy theaters in the Netherlands during the 1600s and contributions of some important names","authors":"Hüseyin Baylan, Sibel Çirpan, G. Yonguc","doi":"10.31832/smj.1345977","DOIUrl":"https://doi.org/10.31832/smj.1345977","url":null,"abstract":"Creating a common historical perspective on anatomy is necessary for humanity to complete its mental and philosophical development. Since the 1600s, the Netherlands has made great contributions to the historical development of the science of anatomy. In addition to the medical conditions encountered in daily life, the science of surgery, which developed thanks to the wars, has glorified the science of anatomy over time. In the 1600s, anatomy theaters in the Netherlands were established under the leadership of surgeons and supported by the administrators. The scientific environment they created made the Netherlands one of the important medical education centers in Europe, like Italy and France. This success can be explained by the fact that the Dutch people placed scientific methods in the new universities they established in parallel with the economic, political, cultural and mental development of the Dutch people. Thus the Netherlands of the 1600s almost created a historical step between today's and medieval faculties. This period of the Netherlands, which, with its progressive climate, created science and art producers who have shaped the world's anatomy and medical education today, should be remembered with its important names and contributions.","PeriodicalId":21405,"journal":{"name":"Sakarya Medical Journal","volume":" 32","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-12-19","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"138960685","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Amaç: Diyaliz fistül trombozlarının perkütan tedavisinde kullanılan standart doz ile tromboze segment uzunluğuna göre ayarlanan doz yaklaşımlarının başarısını karşılaştırmak amaçlandı. Gereç-Yöntem: Çalışmaya merkezimizde fistül trombozu nedeniyle anjioplasti yapılan 42 hasta dahil edildi. Hastaların 24’ü erkek (%57,1), 18’i kadın (%42,9) hastaydı. 21 hastaya (%50) standart 5 mg dozda, 21 hastaya ise (%50) tromboze segmentin uzunluğuna göre cm’ye 1 mg olacak şekilde değişen dozlarda (ortanca 7 mg, 4-10 mg arası) trombolitik ajan ultrason eşliğinde kontrollü bir şekilde enjekte edildi. Sonrasında uygun boyut ve uzunlukta balon kateterler yardımıyla anjioplasti yapıldı. Bulgular: İki grup arasında yaş (p=0,633), cinsiyet (p=0,674), tromboze segment uzunluğu (p=0,484), tromboz süresi(p=0,911), primer (p=0,618) ve sekonder (p=0,608) patensi ile teknik (p=0,145) ve klinik (p=0,145) başarı bakımından anlamlı farklılık saptanmadı. Tartışma: Diyaliz fistül trombozlarının perkütan tedavisinde kullanılan standart doz ile tromboze segment uzunluğuna göre ayarlanan doz yaklaşımları arasında teknik ve klinik başarı ile patensi anlamında farklılık saptanmamıştır.
{"title":"Diyaliz Fistül Trombozlarının Perkütan Tedavisinde Kullanılacak Trombolitik İlaç Dozu Nasıl Belirlenmeli?","authors":"Mustafa Özdemi̇r, M. Durmuş","doi":"10.31832/smj.1347210","DOIUrl":"https://doi.org/10.31832/smj.1347210","url":null,"abstract":"Amaç: Diyaliz fistül trombozlarının perkütan tedavisinde kullanılan standart doz ile tromboze segment uzunluğuna göre ayarlanan doz yaklaşımlarının başarısını karşılaştırmak amaçlandı. \u0000Gereç-Yöntem: Çalışmaya merkezimizde fistül trombozu nedeniyle anjioplasti yapılan 42 hasta dahil edildi. Hastaların 24’ü erkek (%57,1), 18’i kadın (%42,9) hastaydı. 21 hastaya (%50) standart 5 mg dozda, 21 hastaya ise (%50) tromboze segmentin uzunluğuna göre cm’ye 1 mg olacak şekilde değişen dozlarda (ortanca 7 mg, 4-10 mg arası) trombolitik ajan ultrason eşliğinde kontrollü bir şekilde enjekte edildi. Sonrasında uygun boyut ve uzunlukta balon kateterler yardımıyla anjioplasti yapıldı. \u0000Bulgular: İki grup arasında yaş (p=0,633), cinsiyet (p=0,674), tromboze segment uzunluğu (p=0,484), tromboz süresi(p=0,911), primer (p=0,618) ve sekonder (p=0,608) patensi ile teknik (p=0,145) ve klinik (p=0,145) başarı bakımından anlamlı farklılık saptanmadı. \u0000Tartışma: Diyaliz fistül trombozlarının perkütan tedavisinde kullanılan standart doz ile tromboze segment uzunluğuna göre ayarlanan doz yaklaşımları arasında teknik ve klinik başarı ile patensi anlamında farklılık saptanmamıştır.","PeriodicalId":21405,"journal":{"name":"Sakarya Medical Journal","volume":"170 1‐2","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-12-14","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"139002350","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Giriş ve Amaç: Tiroid fonksiyon bozukluğu, Hashimoto tiroiditi (HT) hastalarında kardiyovasküler hastalık (KVH) riskini artırdığı bilinmektedir. Ancak henüz tiroid fonksiyon bozukluğu gelişmemiş ötiroid HT hastalarında KVH riski ile ilgili veriler yetersizdir. Biz çalışmamızda asimetrik dimetilarjinin (ADMA), simetrik dimetil arjinin (SDMA), N-monometil-L-arjinin (L-NMMA), Arginine and Citrulline düzeylerinin bu riskin erken belirteçleri olarak kullanılıp kullanılamayacağını araştırmayı amaçladık. Gereç ve Yöntemler: Tiroid antikor pozitifliği ve ultrasonografik bulgularla HT tanısı alan, tiroid fonksiyon bozukluğu olmayan 65 pubertal kadın hasta ve 70 sağlıklı kontrol çalışmamıza dahil edildi. Gruplar arasında kan basıncı düzeyleri, tiroid fonksiyon testi verileri, tiroid antikor düzeyleri ve inflamatuar parametreler ile ADMA, SDMA, L-NMMA, Arjinin ve Sitrüllin düzeyleri karşılaştırıldı ve ADMA, SDMA, L-NMMA, Arjinin ve Sitrüllin düzeylerinin diğer KVH belirteçleriyle ilişkileri belirlendi. Bulgular : Hasta grubunda TSH, anti-TPO, anti-Tg ve ADMA değerleri yüksek saptanırken; sitrülin, arjinin ve arjinin/ADMA değerleri düşük olarak saptandı. Hasta grubunda ADMA ile SDMA, L-NMMA, sT3, total kolesterol, LDL, trigliserit, bel çevresi/kalça çevresi ve VKİ SSS değerleri arasında anlamlı pozitif korelasyon gözlenirken, arjinin/ADMA değerleri ile anlamlı negatif korelasyon saptandı. Sonuç: Çalışmamızda ötiroid Hashimoto tiroiditli hastalarda; erken dönemde, ADMA düzeylerinde artış saptandı. ADMA’nın antropometrik ölçümler, metabolik parametreler, SDMA ve L-NMMA ile olan ilişkileri nedeni ile ötiroid HT’li hastalarda KVH risk belirteci olarak kullanılabilir. Ancak daha büyük örneklem büyüklüğüne sahip ileri çalışmalara ihtiyaç vardır.
{"title":"Ötiroid Hashimoto Tiroiditli Pubertal Kız Hastalarda Kardiyovasküler Risk Belirteçleri Olarak Asimetrik Dimetilarjinin, Simetrik Dimetil Arjinin, N-Monometil-L-Arjinin, Arjinin ve Sitrülin Düzeyleri","authors":"Bahri Elmas, Gizem Böke Koçer, Ceylan Bal, Cemil Nural, Gulsen Yi̇lmaz","doi":"10.31832/smj.1386547","DOIUrl":"https://doi.org/10.31832/smj.1386547","url":null,"abstract":"Giriş ve Amaç: \u0000Tiroid fonksiyon bozukluğu, Hashimoto tiroiditi (HT) hastalarında kardiyovasküler hastalık (KVH) riskini artırdığı bilinmektedir. Ancak henüz tiroid fonksiyon bozukluğu gelişmemiş ötiroid HT hastalarında KVH riski ile ilgili veriler yetersizdir. Biz çalışmamızda asimetrik dimetilarjinin (ADMA), simetrik dimetil arjinin (SDMA), N-monometil-L-arjinin (L-NMMA), Arginine and Citrulline düzeylerinin bu riskin erken belirteçleri olarak kullanılıp kullanılamayacağını araştırmayı amaçladık. \u0000Gereç ve Yöntemler: \u0000Tiroid antikor pozitifliği ve ultrasonografik bulgularla HT tanısı alan, tiroid fonksiyon bozukluğu olmayan 65 pubertal kadın hasta ve 70 sağlıklı kontrol çalışmamıza dahil edildi. Gruplar arasında kan basıncı düzeyleri, tiroid fonksiyon testi verileri, tiroid antikor düzeyleri ve inflamatuar parametreler ile ADMA, SDMA, L-NMMA, Arjinin ve Sitrüllin düzeyleri karşılaştırıldı ve ADMA, SDMA, L-NMMA, Arjinin ve Sitrüllin düzeylerinin diğer KVH belirteçleriyle ilişkileri belirlendi. \u0000Bulgular : \u0000Hasta grubunda TSH, anti-TPO, anti-Tg ve ADMA değerleri yüksek saptanırken; sitrülin, arjinin ve arjinin/ADMA değerleri düşük olarak saptandı. Hasta grubunda ADMA ile SDMA, L-NMMA, sT3, total kolesterol, LDL, trigliserit, bel çevresi/kalça çevresi ve VKİ SSS değerleri arasında anlamlı pozitif korelasyon gözlenirken, arjinin/ADMA değerleri ile anlamlı negatif korelasyon saptandı. \u0000Sonuç: \u0000Çalışmamızda ötiroid Hashimoto tiroiditli hastalarda; erken dönemde, ADMA düzeylerinde artış saptandı. ADMA’nın antropometrik ölçümler, metabolik parametreler, SDMA ve L-NMMA ile olan ilişkileri nedeni ile ötiroid HT’li hastalarda KVH risk belirteci olarak kullanılabilir. Ancak daha büyük örneklem büyüklüğüne sahip ileri çalışmalara ihtiyaç vardır.","PeriodicalId":21405,"journal":{"name":"Sakarya Medical Journal","volume":"21 3","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-12-12","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"139009670","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Gelişen tıbbi teknoloji ile birlikte radyolojik görüntüleme de tıp pratiğinde önemli bir yere sahip olmuştur. Son yıllarda uluslararası düzeyde yapılan değerlendirmelerle, tanısal radyolojide kullanılan bu temel inceleme yöntemlerinin kullanımındaki artışa dikkat çekilmektedir. Bu çalışma ile ikinci basamak sağlık tesisinin şehir merkezinde olan konumu gereği geniş bir yelpazede başvuru kabulü olması nedeniyle radyolojik görüntüleme tetkiklerinin dağılımının incelenmesi ve radyolojik tetkik istemlerinin cerrahi ve dahili branşlar açısından belli kriterler doğrultusunda yapılmasının önemine dikkat çekilmesi amaçlandı. 01.01.2015 ile 31.12.2018 tarihleri arasında ayaktan radyolojik görüntüleme istemi ile Radyoloji Kliniği’nde işlem yapılmış olan radyolojik görüntüleme türleri ve sayıları hastane bilgi yönetim sistemi üzerinden elektronik ortamda elde edilerek incelendi. Dört yıllık süre içinde Radyoloji Kliniği’nde toplam 3.357.564 görüntüleme işleminin yapıldığı tespit edildi. Çalışmaya, 2.018.595 Konvansiyonel Radyografi (KR), 568.725 Ultrasonografi (USG), 400.530 Bilgisayarlı Tomografi (BT), 292.221 Magnetik Rezonans Görüntüleme (MRG) ve 41.852 Mamografi (MG) olmak üzere toplam 3.321.923 görüntüleme işlemi dahil edildi. KR işlemleri içinde en fazla istem yapılan grafi türünün değerlendirmeye alınan yıllarda İki Yönlü Tek Eklem Grafisi olduğu tespit edildi. USG işlemleri içinde en fazla istem yapılan türün değerlendirmeye alınan yıllarda ait olduğu yılın toplam USG sayısı içinde sırasıyla 2015 yılında %15,92 ile Meme USG, 2016-2018 yıllarında ise Tüm Abdomen USG olduğu saptandı. MRG işlemleri içinde en fazla istem yapılan türün değerlendirmeye alınan yıllarda ait olduğu yılın toplam MRG sayısı içinde sırasıyla 2015 ve 2016 yılında %24,87 ve %25,45 ile Beyin MRG olduğu 2017 ve 2018 yıllarında ise sırasıyla %22,35 ve %23,15 ile Lomber Vertebra MRG olduğu görüldü. BT işlemleri içinde en fazla talep edilen türün Beyin BT olduğu tespit edildi. Meme MG tetkikinin 2015 yılından 2018 yılına kadar yaklaşık %60,89 artış olduğu saptandı. Çalışmamızın sonuçlarına göre; Meme USG’nin ve Tüm Abdomen USG’nin en sık istenen tetkikler arasında olmasının, genelden özele doğru bir tanılama ve kontrol süreçlerini işaret ettiği söylenebilir. Tüm görüntüleme tetkik alanlarında en az yapılan tetkiklerin özellikli hizmet sunan branşlar bazında spesifik istendiğini göstermektedir. Ancak çalışmamızın sonuçları ışığında gereksiz veya sık kullanımlara yönelik net bir bilgiyi de ifade edemiyoruz. Buradan hareketle tetkiklerin istem sebepleri, tetkiklerin sonuçları, tanı ve tedaviye katkıları ile bir bütün olarak incelenmesinin ne kadar önemli bir anahtar ipucu olduğu kanaatini kuvvetlendirmektedir. İstem sebebi ne kadar net belirlenmişse klinik branşlar arasında o kadar net iletişim ve doğru yön belirleme mümkün olabilir.
{"title":"Tanısal Radyolojik Görüntüleme Yöntemlerinin Dağılımının İncelenmesi: Cerrahi ve Dahili Branşlar İçin Eğitim ve Farkındalığın Önemi","authors":"İlkay Güler, Nurgül Balci, Nezih Kavak, Rasime Pelin Kavak, Baki Heki̇moğlu","doi":"10.31832/smj.1217053","DOIUrl":"https://doi.org/10.31832/smj.1217053","url":null,"abstract":"Gelişen tıbbi teknoloji ile birlikte radyolojik görüntüleme de tıp pratiğinde önemli bir yere sahip olmuştur. Son yıllarda uluslararası düzeyde yapılan değerlendirmelerle, tanısal radyolojide kullanılan bu temel inceleme yöntemlerinin kullanımındaki artışa dikkat çekilmektedir. Bu çalışma ile ikinci basamak sağlık tesisinin şehir merkezinde olan konumu gereği geniş bir yelpazede başvuru kabulü olması nedeniyle radyolojik görüntüleme tetkiklerinin dağılımının incelenmesi ve radyolojik tetkik istemlerinin cerrahi ve dahili branşlar açısından belli kriterler doğrultusunda yapılmasının önemine dikkat çekilmesi amaçlandı. 01.01.2015 ile 31.12.2018 tarihleri arasında ayaktan radyolojik görüntüleme istemi ile Radyoloji Kliniği’nde işlem yapılmış olan radyolojik görüntüleme türleri ve sayıları hastane bilgi yönetim sistemi üzerinden elektronik ortamda elde edilerek incelendi. Dört yıllık süre içinde Radyoloji Kliniği’nde toplam 3.357.564 görüntüleme işleminin yapıldığı tespit edildi. Çalışmaya, 2.018.595 Konvansiyonel Radyografi (KR), 568.725 Ultrasonografi (USG), 400.530 Bilgisayarlı Tomografi (BT), 292.221 Magnetik Rezonans Görüntüleme (MRG) ve 41.852 Mamografi (MG) olmak üzere toplam 3.321.923 görüntüleme işlemi dahil edildi. KR işlemleri içinde en fazla istem yapılan grafi türünün değerlendirmeye alınan yıllarda İki Yönlü Tek Eklem Grafisi olduğu tespit edildi. USG işlemleri içinde en fazla istem yapılan türün değerlendirmeye alınan yıllarda ait olduğu yılın toplam USG sayısı içinde sırasıyla 2015 yılında %15,92 ile Meme USG, 2016-2018 yıllarında ise Tüm Abdomen USG olduğu saptandı. MRG işlemleri içinde en fazla istem yapılan türün değerlendirmeye alınan yıllarda ait olduğu yılın toplam MRG sayısı içinde sırasıyla 2015 ve 2016 yılında %24,87 ve %25,45 ile Beyin MRG olduğu 2017 ve 2018 yıllarında ise sırasıyla %22,35 ve %23,15 ile Lomber Vertebra MRG olduğu görüldü. BT işlemleri içinde en fazla talep edilen türün Beyin BT olduğu tespit edildi. Meme MG tetkikinin 2015 yılından 2018 yılına kadar yaklaşık %60,89 artış olduğu saptandı. Çalışmamızın sonuçlarına göre; Meme USG’nin ve Tüm Abdomen USG’nin en sık istenen tetkikler arasında olmasının, genelden özele doğru bir tanılama ve kontrol süreçlerini işaret ettiği söylenebilir. Tüm görüntüleme tetkik alanlarında en az yapılan tetkiklerin özellikli hizmet sunan branşlar bazında spesifik istendiğini göstermektedir. Ancak çalışmamızın sonuçları ışığında gereksiz veya sık kullanımlara yönelik net bir bilgiyi de ifade edemiyoruz. Buradan hareketle tetkiklerin istem sebepleri, tetkiklerin sonuçları, tanı ve tedaviye katkıları ile bir bütün olarak incelenmesinin ne kadar önemli bir anahtar ipucu olduğu kanaatini kuvvetlendirmektedir. İstem sebebi ne kadar net belirlenmişse klinik branşlar arasında o kadar net iletişim ve doğru yön belirleme mümkün olabilir.","PeriodicalId":21405,"journal":{"name":"Sakarya Medical Journal","volume":"53 1","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-11-29","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"139210668","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Ömer Faruk Yilmaz, M. Toptan, Özgur Çakici, Halit Oğuz
Purpose: This study aimed to evaluate the effect of inferior oblique myectomy (IOM) surgery on the cornea and anterior segment. Methods: The sheimpflug corneal topographies of 56 eyes of 33 patients who underwent IOM were analyzed at preoperative, postoperative 1 week, 1 month, 3 months, and 6 months. Astigmatism degree (Cyl), astigmatism axis (Ax), K1, central corneal thickness (CCT), anterior chamber depth (ACD), anterior chamber volume (ACV), iridocorneal angle (ICA), and horizontal visible iris diameter (HVID) were evaluated. Results: The mean corneal Cyl, K1, ICA, ACD, and HVID did not change after IOM (p=0.671, p=0.377, p=0.431, p=0.588, p=0.795, respectively). There was a statistically significant change in Ax (p=0.025). The right Ax decreased, and the left Ax increased the most at 1 month (p=0.025, p=0.882, respectively). Ax increase was also detected in the left eye that was not operated on. The mean CCT increased and mean ACV decreased at 1 month (p=0.588, p=0.270, respectively), but these changes returned to preoperative values at 3 months. Conclusion: The manifestation of anterior segment alterations and intorsion in both eyes following inferior oblique myectomy may contribute to diminished visual acuity and the potential onset of amblyopia. These alterations merit consideration during the assessment, and if deemed necessary, the provision of new spectacles should be considered as a preventive measure against anisometropic amblyopia.
{"title":"Evaluation of the Effect of Inferior Oblique Myectomy on Corneal and Anterior Segment Parameters","authors":"Ömer Faruk Yilmaz, M. Toptan, Özgur Çakici, Halit Oğuz","doi":"10.31832/smj.1361283","DOIUrl":"https://doi.org/10.31832/smj.1361283","url":null,"abstract":"Purpose: This study aimed to evaluate the effect of inferior oblique myectomy (IOM) surgery on the cornea and anterior segment. Methods: The sheimpflug corneal topographies of 56 eyes of 33 patients who underwent IOM were analyzed at preoperative, postoperative 1 week, 1 month, 3 months, and 6 months. Astigmatism degree (Cyl), astigmatism axis (Ax), K1, central corneal thickness (CCT), anterior chamber depth (ACD), anterior chamber volume (ACV), iridocorneal angle (ICA), and horizontal visible iris diameter (HVID) were evaluated. Results: The mean corneal Cyl, K1, ICA, ACD, and HVID did not change after IOM (p=0.671, p=0.377, p=0.431, p=0.588, p=0.795, respectively). There was a statistically significant change in Ax (p=0.025). The right Ax decreased, and the left Ax increased the most at 1 month (p=0.025, p=0.882, respectively). Ax increase was also detected in the left eye that was not operated on. The mean CCT increased and mean ACV decreased at 1 month (p=0.588, p=0.270, respectively), but these changes returned to preoperative values at 3 months. Conclusion: The manifestation of anterior segment alterations and intorsion in both eyes following inferior oblique myectomy may contribute to diminished visual acuity and the potential onset of amblyopia. These alterations merit consideration during the assessment, and if deemed necessary, the provision of new spectacles should be considered as a preventive measure against anisometropic amblyopia.","PeriodicalId":21405,"journal":{"name":"Sakarya Medical Journal","volume":"45 1","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-11-28","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"139223306","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}