Gözde Özge Önder, Özge Göktepe, Eda Okur, Özge CENGİZ MAT, Demet Bolat, E. Balcioğlu, Arzu Yay
Introduction: The aim of the current study was to look into any potential ameliorative benefits of boric acid on liver damage in rats caused by cyclophosphamide (CTX). Materials and Methods: Four groups; control, boric acid, CTX, and boric acid + CTX, were created. Female Wistar albino rats were given daily injections of CTX (75 mg/kg) to create the liver damage model. Cyclophosphamide (75 mg/kg) was administered intraperitoneally, and boron (1.3 g/rat/day) was administered by gavage every day for two weeks in the boric acid+CTX group. The histopathological changes were evaluated in ovarian tissue staining with hematoxylin and eosin, masson tricrom, and periodic acid Schiff. We assessed ovarian tissue enzyme activity as malondialdehyde (MDA), superoxide dismutase (SOD), catalase (CAT), and glutathione peroxidase (GSH-Px). Results: Images in the boric acid+CTX group had lower histological evaluations than those in the CTX group under the light microscope. According to the findings, boric acid reduced the levels of malondialdehyde (MDA) in the liver tissues. Additionally, boric acid improved the actions of oxidative stress indicators to reduce oxidative stress brought on by CTX and upregulated antioxidant parameters. Conclusion: In conclusion, our study have demonstrated that CTX- induced liver injury can be alleviated by reducing the tissue MDA levels, increasing the liver’s SOD, GSH-Px, and CAT activities. In order to reduce the liver damage caused by CTX, boric acid may be administered as a dietary supplement or functional food.
{"title":"BORİK ASİT SIÇANLARDA SİKLOFOSFAMİDİN NEDEN OLDUĞU KARACİĞER HASARINI İYİLEŞTİRİR","authors":"Gözde Özge Önder, Özge Göktepe, Eda Okur, Özge CENGİZ MAT, Demet Bolat, E. Balcioğlu, Arzu Yay","doi":"10.31832/smj.1246705","DOIUrl":"https://doi.org/10.31832/smj.1246705","url":null,"abstract":"Introduction: The aim of the current study was to look into any potential ameliorative benefits of boric acid on liver damage in rats caused by cyclophosphamide (CTX). \u0000Materials and Methods: Four groups; control, boric acid, CTX, and boric acid + CTX, were created. Female Wistar albino rats were given daily injections of CTX (75 mg/kg) to create the liver damage model. Cyclophosphamide (75 mg/kg) was administered intraperitoneally, and boron (1.3 g/rat/day) was administered by gavage every day for two weeks in the boric acid+CTX group. The histopathological changes were evaluated in ovarian tissue staining with hematoxylin and eosin, masson tricrom, and periodic acid Schiff. We assessed ovarian tissue enzyme activity as malondialdehyde (MDA), superoxide dismutase (SOD), catalase (CAT), and glutathione peroxidase (GSH-Px). \u0000Results: Images in the boric acid+CTX group had lower histological evaluations than those in the CTX group under the light microscope. According to the findings, boric acid reduced the levels of malondialdehyde (MDA) in the liver tissues. Additionally, boric acid improved the actions of oxidative stress indicators to reduce oxidative stress brought on by CTX and upregulated antioxidant parameters. \u0000Conclusion: In conclusion, our study have demonstrated that CTX- induced liver injury can be alleviated by reducing the tissue MDA levels, increasing the liver’s SOD, GSH-Px, and CAT activities. In order to reduce the liver damage caused by CTX, boric acid may be administered as a dietary supplement or functional food.","PeriodicalId":21405,"journal":{"name":"Sakarya Medical Journal","volume":"1 1","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-04-03","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"84930468","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Amaç: Amacımız, distal tibia eklem hattına uzanan tibia diyafiz kırıklarında intramedüller çivilemenin sonuçlarının araştırılması ve minimal invaziv plak osteosentez yöntemi ile karşılaştırılmasıdır. Gereç ve Yöntem: Kliniğimizde tibia distal eklem hattına uzanan ancak eklemde impaksiyon izlenmeyen tibia diyafiz kırığı nedeni ile 2019 – 2021 yılları arasında tedavi ve takibi yapılan tüm hastalar retrospektif olarak araştırıldı. Tüm hastaların yaş, cinsiyet ve taraf gibi demografik verileri, yaralanma mekanizmaları, tibia diyafiz ve pilon kırık tipleri, klinik ağrı skorları, radyolojik kaynamaları ve komplikasyonları değerlendirildi. Bulgular: Çalışmaya dahil edilen 27 hastadan 15 hasta (%55,56) intramedüller çivileme ile tedavi edilirken, 12 hastada (%44,44) minimal invaziv plak osteosentez kullanılmıştır. İMÇ uygulanan grubun ortanca yaşı 62 (Aralık: 34-67 yaş) iken, MİPO uygulanan grupta ortanca yaşı 51 (Aralık: 33-52) olduğu ve aralarında anlamlı fark olduğu görüldü (p=0,038). Yaralanma mekanizmaları açısından gruplar arasında anlamlı fark tespit edildi (p=0,023). Taraf, cinsiyet, kırık tipi ve ağrı skorları açısından iki grup arasında fark görülmedi (p>0,050). Hastaların tamamında radyolojik tam iyileşme elde edildi. Dört hastada (%14,81) yara yerinde yumuşak doku ilişkili komplikasyonlar tespit edildi. Komplikasyon gelişen hastaların tamamının MİPO grubunda olduğu görüldü ve gruplar arasında komplikasyon gelişimi açısından anlamlı fark tespit edildi (p=0,028). Sonuç: Distal tibia eklem hattına uzanan tibia diyafiz kırıklarında, eklemde impaksiyon eşlik etmiyor ise, perkütan kanüllü vidalar ile eklemde mutlak stabilitenin elde edilmesini takiben uygulanan intramedüller çivileme ile tatminkar klinik ve radyolojik sonuçlar ve düşük komplikasyon oranları elde edilebilir.
{"title":"Satisfactory Results Can Be Obtained by Closed Percutaneous Pinning and Intramedullary Nailing in Distal Tibial Joint-Related Tibia Diaphysis Fractures","authors":"Batuhan Gencer, Ö. Doğan","doi":"10.31832/smj.1204366","DOIUrl":"https://doi.org/10.31832/smj.1204366","url":null,"abstract":"Amaç: Amacımız, distal tibia eklem hattına uzanan tibia diyafiz kırıklarında intramedüller çivilemenin sonuçlarının araştırılması ve minimal invaziv plak osteosentez yöntemi ile karşılaştırılmasıdır. \u0000Gereç ve Yöntem: Kliniğimizde tibia distal eklem hattına uzanan ancak eklemde impaksiyon izlenmeyen tibia diyafiz kırığı nedeni ile 2019 – 2021 yılları arasında tedavi ve takibi yapılan tüm hastalar retrospektif olarak araştırıldı. Tüm hastaların yaş, cinsiyet ve taraf gibi demografik verileri, yaralanma mekanizmaları, tibia diyafiz ve pilon kırık tipleri, klinik ağrı skorları, radyolojik kaynamaları ve komplikasyonları değerlendirildi. \u0000Bulgular: Çalışmaya dahil edilen 27 hastadan 15 hasta (%55,56) intramedüller çivileme ile tedavi edilirken, 12 hastada (%44,44) minimal invaziv plak osteosentez kullanılmıştır. İMÇ uygulanan grubun ortanca yaşı 62 (Aralık: 34-67 yaş) iken, MİPO uygulanan grupta ortanca yaşı 51 (Aralık: 33-52) olduğu ve aralarında anlamlı fark olduğu görüldü (p=0,038). Yaralanma mekanizmaları açısından gruplar arasında anlamlı fark tespit edildi (p=0,023). Taraf, cinsiyet, kırık tipi ve ağrı skorları açısından iki grup arasında fark görülmedi (p>0,050). Hastaların tamamında radyolojik tam iyileşme elde edildi. Dört hastada (%14,81) yara yerinde yumuşak doku ilişkili komplikasyonlar tespit edildi. Komplikasyon gelişen hastaların tamamının MİPO grubunda olduğu görüldü ve gruplar arasında komplikasyon gelişimi açısından anlamlı fark tespit edildi (p=0,028). \u0000Sonuç: Distal tibia eklem hattına uzanan tibia diyafiz kırıklarında, eklemde impaksiyon eşlik etmiyor ise, perkütan kanüllü vidalar ile eklemde mutlak stabilitenin elde edilmesini takiben uygulanan intramedüller çivileme ile tatminkar klinik ve radyolojik sonuçlar ve düşük komplikasyon oranları elde edilebilir.","PeriodicalId":21405,"journal":{"name":"Sakarya Medical Journal","volume":"32 1","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-04-02","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"87422465","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Although bariatric surgery is an effective method used in the treatment of obesity today, many psychiatric difficulties are detected when patients are evaluated biopsychosocially during the pre-and postoperative periods. Especially when surgery is used in patients with eating disorders, different addiction problems and impulse control disorders may arise afterward. We present a clinical case of a patient with increased obsessive-compulsive symptoms, various impulsive control problems, and bulimia nervosa starting after bariatric surgery. Another feature that made this case interesting was the extrapyramidal adverse effects that occurred after fluoxetine treatment used for her psychiatric treatment. Our aim, thus, was to contribute to the literature by discussing psychiatric problems evolving after bariatric surgery and the rare adverse effect of fluoxetine.
{"title":"Bariyatrik Cerrahi Sonrası Dürtü Kontrol Problemleri ve Fluoksetin Tedavisiyle Ekstrapiramidal Yan Etki Gelişen Bir Olgu Sunumu","authors":"Kübra Sezer Katar, Ayşe Gökçen Gündoğmuş","doi":"10.31832/smj.1218126","DOIUrl":"https://doi.org/10.31832/smj.1218126","url":null,"abstract":"Although bariatric surgery is an effective method used in the treatment of obesity today, many psychiatric difficulties are detected when patients are evaluated biopsychosocially during the pre-and postoperative periods. Especially when surgery is used in patients with eating disorders, different addiction problems and impulse control disorders may arise afterward. We present a clinical case of a patient with increased obsessive-compulsive symptoms, various impulsive control problems, and bulimia nervosa starting after bariatric surgery. Another feature that made this case interesting was the extrapyramidal adverse effects that occurred after fluoxetine treatment used for her psychiatric treatment. Our aim, thus, was to contribute to the literature by discussing psychiatric problems evolving after bariatric surgery and the rare adverse effect of fluoxetine.","PeriodicalId":21405,"journal":{"name":"Sakarya Medical Journal","volume":"30 1","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-03-23","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"83341288","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Erişkin Böbrek Nakli Hastalarında Uzun Etkili Takrolimus Kullanımı, Uzun Dönem Böbrek Ve Hasta Sağkalımı Üzerine Etkisi, Tek Merkez Deneyimi AMAÇ : Takrolimus organ nakli hastalarında kullanılan en önemli immun supresif ajanlardan biridir. Uzun etkili takrolimus preparatının polifarmasiyi azaltması ve takrolimus kan düzeyini daha stabil tuttuğuna dair bilgiler bulunmaktadır. Biz de organ nakli ünitemizde uzun etkili takrolimusa geçilen ve en az 1 yıl takip edilen böbrek nakli hastalarında renal fonksiyon değişimi ve hasta sürvisine etkisini araştırmayı amaçladık. MATERYEL METOT : Tek merkezli retrospektif gözlemsel çalışmamızda ünitemizde böbrek nakli yapılan 934 hasta dosyası tarandı. Tarama sonrasında takrolimusdan uzun salınımlı takrolimusa konversiyon yapılan veya uzun salınımlı takrolimusa denovo başlanan en az 1 yıl süre ile takip edilen 45 hasta çalışmaya dahil edildi. Hastaların demografik verileriyle beraber, değişim anı kreatinleri, değişim sonrası takip süreleri , son kreatinin değerleri ve hasta sürvileri değerlendirildi. Delta kreatinin düzeyi hastanın son kreatininden hastanın değişim anı kreatinin seviyesinin çıkarılması ile hesaplandı . SONUÇLAR : Çalışmaya alınan 45 hastanın ortalama yaşı 47,7 ± 13,6 yıl (miminimu 19 – max 70 ) idi. Hastaların 29’u (%64,4) erkek, 16’sı (%35) kadın idi. Hastaların 5’i (%11,1) 65 yaş üzeriydi. Hastaların primer böbrek hastalıkları değerlendirildiğinde 5’i (%11,1) diyabetik böbrek hastalığı , 5’ i primer glomerulonefrit (%11,1) ; 4 ü (%8,9) hipertansif nefroskleroz ; 4’ü otozomak dominant polikistik böbrek hastalığı , 5’i obstrüktif nefropatiye bağlı böbrek yetmezliği idi. 10’u (%22,2) diğer sebeplere bağlı ve 12 hastanın da (%26,7) primer böbrek hastalığı bilinmiyordu. Hastaların 3 ü (%6,7) ikinci transplantasyondu. Konversiyon öncesi 39 hasta (%86) tacrolimus + Mikofenolat Mofetil/Mikofenolat sodyum (MMF/MYF) + prednizolon kullanmakta iken 3 hasta (%6,7) Takrolimus +Azatiopurin + perdnizolon kullanmaktaydı. 2 hasta (%4,4) Takrolimus + Everolimus + prednizolon, 1 hasta ise (%2,2) Takrolimus + MMF kullanmaktaydı. Hastaların 8 tanesine (%17,8) uzun etkili takrolimusu denovo olarak pretransplant -3. günde başlanmış. 2 hastada da (%4,4) posttransplant 1. haftada uzun etkili takrolimusa dönüşüm yapılmıştır. Geriye kalan 35 hastanın 29 u takrolimus kan düzeyi değişkenliği sebebiyle, 3 hasta polifarmasi sebebiyle, 3 hasta da viral enfeksiyon süresindeki takrolimus değişkenliği nedeniyle uzun etkili takrolimusa değişim yapılmıştır. Hastaların değişim anı kreatinin ortalaması 1,23 ± 0,34 mg/dl (min 0,60 , max 1,90 ) idi. Değişime kadar geçen süre ortancası 39 (IQR 22-77 ,min 3 ay , max 190 ay) idi. Değişim sonrası hastaları takip süreleri ortalama 44,8 ±14,6 ay (min 14 , max 74 ay ) idi. Hastaların son takip kreatinin ortalamları 1,48 ± 0,49 mg/dl ( min 0,7, max 3,7 idi ) . Hastaların delta kreatinin ortancaları 0,10 (IQR -0,05 – 0,40 mg/dl idi) . Hastalardan 2 tanesinde (% 4,4) takipte DSA (Donör spesif
{"title":"Erişkin Böbrek Nakli Hastalarında Uzun Etkili Takrolimus Kullanımı, Uzun Dönem Böbrek Ve Hasta Sağkalımı Üzerine Etkisi, Tek Merkez Deneyimi","authors":"Nadir Alpay, Alaattin Yildiz","doi":"10.31832/smj.1255312","DOIUrl":"https://doi.org/10.31832/smj.1255312","url":null,"abstract":"Erişkin Böbrek Nakli Hastalarında Uzun Etkili Takrolimus Kullanımı, Uzun Dönem Böbrek Ve Hasta Sağkalımı Üzerine Etkisi, Tek Merkez Deneyimi \u0000AMAÇ : Takrolimus organ nakli hastalarında kullanılan en önemli immun supresif ajanlardan biridir. Uzun etkili takrolimus preparatının polifarmasiyi azaltması ve takrolimus kan düzeyini daha stabil tuttuğuna dair bilgiler bulunmaktadır. Biz de organ nakli ünitemizde uzun etkili takrolimusa geçilen ve en az 1 yıl takip edilen böbrek nakli hastalarında renal fonksiyon değişimi ve hasta sürvisine etkisini araştırmayı amaçladık. \u0000MATERYEL METOT : Tek merkezli retrospektif gözlemsel çalışmamızda ünitemizde böbrek nakli yapılan 934 hasta dosyası tarandı. Tarama sonrasında takrolimusdan uzun salınımlı takrolimusa konversiyon yapılan veya uzun salınımlı takrolimusa denovo başlanan en az 1 yıl süre ile takip edilen 45 hasta çalışmaya dahil edildi. Hastaların demografik verileriyle beraber, değişim anı kreatinleri, değişim sonrası takip süreleri , son kreatinin değerleri ve hasta sürvileri değerlendirildi. Delta kreatinin düzeyi hastanın son kreatininden hastanın değişim anı kreatinin seviyesinin çıkarılması ile hesaplandı . \u0000SONUÇLAR : Çalışmaya alınan 45 hastanın ortalama yaşı 47,7 ± 13,6 yıl (miminimu 19 – max 70 ) idi. Hastaların 29’u (%64,4) erkek, 16’sı (%35) kadın idi. Hastaların 5’i (%11,1) 65 yaş üzeriydi. Hastaların primer böbrek hastalıkları değerlendirildiğinde 5’i (%11,1) diyabetik böbrek hastalığı , 5’ i primer glomerulonefrit (%11,1) ; 4 ü (%8,9) hipertansif nefroskleroz ; 4’ü otozomak dominant polikistik böbrek hastalığı , 5’i obstrüktif nefropatiye bağlı böbrek yetmezliği idi. 10’u (%22,2) diğer sebeplere bağlı ve 12 hastanın da (%26,7) primer böbrek hastalığı bilinmiyordu. Hastaların 3 ü (%6,7) ikinci transplantasyondu. Konversiyon öncesi 39 hasta (%86) tacrolimus + Mikofenolat Mofetil/Mikofenolat sodyum (MMF/MYF) + prednizolon kullanmakta iken 3 hasta (%6,7) Takrolimus +Azatiopurin + perdnizolon kullanmaktaydı. 2 hasta (%4,4) Takrolimus + Everolimus + prednizolon, 1 hasta ise (%2,2) Takrolimus + MMF kullanmaktaydı. Hastaların 8 tanesine (%17,8) uzun etkili takrolimusu denovo olarak pretransplant -3. günde başlanmış. 2 hastada da (%4,4) posttransplant 1. haftada uzun etkili takrolimusa dönüşüm yapılmıştır. Geriye kalan 35 hastanın 29 u takrolimus kan düzeyi değişkenliği sebebiyle, 3 hasta polifarmasi sebebiyle, 3 hasta da viral enfeksiyon süresindeki takrolimus değişkenliği nedeniyle uzun etkili takrolimusa değişim yapılmıştır. Hastaların değişim anı kreatinin ortalaması 1,23 ± 0,34 mg/dl (min 0,60 , max 1,90 ) idi. Değişime kadar geçen süre ortancası 39 (IQR 22-77 ,min 3 ay , max 190 ay) idi. Değişim sonrası hastaları takip süreleri ortalama 44,8 ±14,6 ay (min 14 , max 74 ay ) idi. Hastaların son takip kreatinin ortalamları 1,48 ± 0,49 mg/dl ( min 0,7, max 3,7 idi ) . Hastaların delta kreatinin ortancaları 0,10 (IQR -0,05 – 0,40 mg/dl idi) . Hastalardan 2 tanesinde (% 4,4) takipte DSA (Donör spesif","PeriodicalId":21405,"journal":{"name":"Sakarya Medical Journal","volume":"35 1","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-03-22","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"90536302","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Amaç: Travmatik hifema nedeniyle takip edilen olgularda demografik ve klinik özelliklerin incelenmesi ve görsel prognoza etki eden faktörlerin değerlendirilmesi Gereç -Yöntem: Travmatik hifema tanısıyla takip edilen 48 hastanın dosyaları geriye dönük olarak taranarak; yaş, cinsiyet, yaralanma nedeni, hifema düzeyi, başlangıç en iyi düzeltilmiş görme keskinliği (EİDGK), eşlik eden klinik bulgular, son muayenedeki EİDGK incelendi. EİDGK’ne etki eden prognostik faktörler incelendi. Bulgular: Hastaların (38 erkek,10 kadın) yaş ortalaması 39.5±21.6 yıl olup; en sık travma nedeni odun çarpmasına bağlı künt travma (%25) idi. Hifema düzeyi değerlendirildiğinde en sık Evre 1(%41.66) hifema mevcuttu. Travmaya eşlik eden bulgular; 23 gözde (%47.91) kornea epitel defekti,11 gözde (%22.91) iridodiyaliz, 7 gözde (%14,58) fakodonezis,10 gözde (%20.83) vitreus hemorajisi idi. Başvuru anında 35 gözde göz içi basıncı (GİB) yüksek olup medikal tedavi ile kontrol altına alındı, 3 gözde ön kamara lavajı yapılması gerekti. Hastaların başlangıç,1.hafta ve 3.ay EİDGK sırasıyla 1.7 ±0.8; 0.5±0.5; 0.2±0.3 (LogMAR )idi. Hastaların 4’üne ek cerrahi işlem (lens ekstraksiyonu + göz içi mercek implantasyonu ve/veya vitreoretinal cerrahi) gerekti. İridodiyaliz (p=0,023 r= -0,345), fakodonezis (p=0,020,r= -0,347) ve vitreus hemorajisi (p=0,000, r= -0,553) varlığı ile son görme düzeyi arasında negatif korelasyon mevcuttu. Tartışma: Travmatik hifemaya sıklıkla çeşitli ön- arka segment bulguları eşlik etmekte olup; iridodiyaliz, fakodonezis ve vitreus hemorajisi varlığı görme prognozunu olumsuz etkilemektedir.
{"title":"Travmatik Hifemada Klinik ve Görsel Prognoza Etki Eden Faktörler","authors":"Özlem Bursali, Emine Doğan, Nilgün Özkan, Şule BAHADIR COŞKUN, E. Çelik, Gürsoy Alagöz","doi":"10.31832/smj.1162452","DOIUrl":"https://doi.org/10.31832/smj.1162452","url":null,"abstract":"Amaç: Travmatik hifema nedeniyle takip edilen olgularda demografik ve klinik özelliklerin incelenmesi ve görsel prognoza etki eden faktörlerin değerlendirilmesi \u0000Gereç -Yöntem: Travmatik hifema tanısıyla takip edilen 48 hastanın dosyaları geriye dönük olarak taranarak; yaş, cinsiyet, yaralanma nedeni, hifema düzeyi, başlangıç en iyi düzeltilmiş görme keskinliği (EİDGK), eşlik eden klinik bulgular, son muayenedeki EİDGK incelendi. EİDGK’ne etki eden prognostik faktörler incelendi. \u0000Bulgular: Hastaların (38 erkek,10 kadın) yaş ortalaması 39.5±21.6 yıl olup; en sık travma nedeni odun çarpmasına bağlı künt travma (%25) idi. Hifema düzeyi değerlendirildiğinde en sık Evre 1(%41.66) hifema mevcuttu. Travmaya eşlik eden bulgular; 23 gözde (%47.91) kornea epitel defekti,11 gözde (%22.91) iridodiyaliz, 7 gözde (%14,58) fakodonezis,10 gözde (%20.83) vitreus hemorajisi idi. Başvuru anında 35 gözde göz içi basıncı (GİB) yüksek olup medikal tedavi ile kontrol altına alındı, 3 gözde ön kamara lavajı yapılması gerekti. Hastaların başlangıç,1.hafta ve 3.ay EİDGK sırasıyla 1.7 ±0.8; 0.5±0.5; 0.2±0.3 (LogMAR )idi. Hastaların 4’üne ek cerrahi işlem (lens ekstraksiyonu + göz içi mercek implantasyonu ve/veya vitreoretinal cerrahi) gerekti. İridodiyaliz (p=0,023 r= -0,345), fakodonezis (p=0,020,r= -0,347) ve vitreus hemorajisi (p=0,000, r= -0,553) varlığı ile son görme düzeyi arasında negatif korelasyon mevcuttu. \u0000Tartışma: Travmatik hifemaya sıklıkla çeşitli ön- arka segment bulguları eşlik etmekte olup; iridodiyaliz, fakodonezis ve vitreus hemorajisi varlığı görme prognozunu olumsuz etkilemektedir.","PeriodicalId":21405,"journal":{"name":"Sakarya Medical Journal","volume":"5 1","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-03-06","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"79905252","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Amaç: Hastanemiz iç hastalıkları polikliniklerine başvuran 65 yaş ve üzerindeki tip 2 diyabetes mellitusun eşlik ettiği hastalarda anemi sıklığını saptamayı ve aneminin morfolojik olarak dağılımını değerlendirmeyi amaçladık. Yöntem ve gereçler: Dereli İlçe Devlet Hastanesi iç hastalıkları polikliniğine 01.01.2021– 01.01.2022 tarihleri arasında başvuran 65 yaş ve üzerindeki tip 2 dm’nin eşlik ettiği hastalar, retrospektif olarak incelenerek çalışmaya alındı. Hastaların hemogram ve biyokimya tetkikleri değerlendirildi. Hastaların anemi sıklığı ile yaş, cinsiyet, kronik renal yetmezlik ilişkileri değerlendirildi. Veriler SPSS programına kaydedilip, istatistiksel analizler yapıldı. Bulgular: Çalışmamızda anemi sıklığı %24,4 olarak saptandı. Anemisi olan hastalar MCV değerlerine göre %26’ sı (26) mikrositer, %72’ si (72) normositer, %2’ si (2) makrositer anemi olarak sınıflandırıldı. Çalışmamızda kadınlarda, erkeklere göre anemi sıklığı açısından istatistiksel anlamlı farklılık tespit edildi (p=0,016). Artan yaş grupları ile anemi sıklığı arasında istatistiksel anlamlı farklılık gözlenmedi (p=0,088). Geriatrik diyabetik hastalarda kronik renal yetmezlik ile anemi arasında istatistiksel anlamlı farklılık tespit edildi (p=0,008). Sonuç: Çalışmamızdaki hastalarda anemi sıklığı literatürle uyumlu olarak %24,4 olarak saptandı. Geriatrik diyabetik hasta popülasyonu gittikçe artmaktadır. Ülkemizde geriatrik gruptaki diyabetik hastalarda anemi ile ilgili çalışmalar kısıtlı olup, çok merkezli prospektif çalışmalara gereksinim duyulmaktadır.
{"title":"İç Hastalıkları Polikliniğine Başvuran Geriatrik Diyabetik Hastalarda Anemi Sıklığı ve Morfolojik Olarak Dağılımı","authors":"Ersin Kuloğlu, Kubilay İşsever","doi":"10.31832/smj.1239084","DOIUrl":"https://doi.org/10.31832/smj.1239084","url":null,"abstract":"Amaç: Hastanemiz iç hastalıkları polikliniklerine başvuran 65 yaş ve üzerindeki tip 2 diyabetes mellitusun eşlik ettiği hastalarda anemi sıklığını saptamayı ve aneminin morfolojik olarak dağılımını değerlendirmeyi amaçladık. \u0000Yöntem ve gereçler: Dereli İlçe Devlet Hastanesi iç hastalıkları polikliniğine 01.01.2021– 01.01.2022 tarihleri arasında başvuran 65 yaş ve üzerindeki tip 2 dm’nin eşlik ettiği hastalar, retrospektif olarak incelenerek çalışmaya alındı. Hastaların hemogram ve biyokimya tetkikleri değerlendirildi. Hastaların anemi sıklığı ile yaş, cinsiyet, kronik renal yetmezlik ilişkileri değerlendirildi. Veriler SPSS programına kaydedilip, istatistiksel analizler yapıldı. \u0000Bulgular: Çalışmamızda anemi sıklığı %24,4 olarak saptandı. Anemisi olan hastalar MCV değerlerine göre %26’ sı (26) mikrositer, %72’ si (72) normositer, %2’ si (2) makrositer anemi olarak sınıflandırıldı. Çalışmamızda kadınlarda, erkeklere göre anemi sıklığı açısından istatistiksel anlamlı farklılık tespit edildi (p=0,016). Artan yaş grupları ile anemi sıklığı arasında istatistiksel anlamlı farklılık gözlenmedi (p=0,088). Geriatrik diyabetik hastalarda kronik renal yetmezlik ile anemi arasında istatistiksel anlamlı farklılık tespit edildi (p=0,008). \u0000Sonuç: Çalışmamızdaki hastalarda anemi sıklığı literatürle uyumlu olarak %24,4 olarak saptandı. Geriatrik diyabetik hasta popülasyonu gittikçe artmaktadır. Ülkemizde geriatrik gruptaki diyabetik hastalarda anemi ile ilgili çalışmalar kısıtlı olup, çok merkezli prospektif çalışmalara gereksinim duyulmaktadır.","PeriodicalId":21405,"journal":{"name":"Sakarya Medical Journal","volume":"33 1","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-03-06","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"87407578","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Ç. Deniz, Vildan Güzel, Gulistan Halac, Muharrem Nasifov, Ömer Göktekin, Talip Asil
Objective: This study aimed to examine complications that may occur after carotid artery stenting (CAS) and their relationships with carotid artery stenosis rate. Materials and Methods: Complications, such as cerebral hyperperfusion, stroke, death, stent thrombosis or occlusion and restenosis, were evaluated on the 30th day after CAS and at the end of the first year. Results: Of the 205 CAS procedures, complications developed in 12 patients. The complication rate for the first 30 days after the procedure was 4,87%, and at the end of the first year, it was 5,85%. Of the 12 patients with complications, 8 had carotid stenosis of ≥90%. Death occurred in 4 of 195 patients with carotid artery stenosis. The mortality rate within the first 30 days and during the 1-year follow-up period was 1,53% and 2,05%, respectively. Ischemic stroke occurred in 6 of 195 patients with carotid artery stenosis. After the first 30 days and one year follow-up, ischemic stroke had occurred in 3,07% of patients. Stent thrombosis and occlusion rate was 4,87% in 205 CAS procedures, and 7 of them occurred in the first 24 hours and another 3 occurred within the first 30 days. Restenosis rates were 0,48% and 0,97% at 6 months and the first year, respectively. Conclusion: The complications of CAS have been associated with the urgency of treatment (emergency), symptom presence (symptomatic patients) and high degree of stenosis (≥90%); whereas bilateral stenosis is not associated with complications. In addition, stent thrombosis and occlusion were observed as the most common CAS complication.
{"title":"Karotid Arter Darlık Oranı ile Perioperatif Stent Komplikasyonları İlişkisi","authors":"Ç. Deniz, Vildan Güzel, Gulistan Halac, Muharrem Nasifov, Ömer Göktekin, Talip Asil","doi":"10.31832/smj.1130202","DOIUrl":"https://doi.org/10.31832/smj.1130202","url":null,"abstract":"Objective: This study aimed to examine complications that may occur after carotid artery stenting (CAS) and their relationships with carotid artery stenosis rate. \u0000Materials and Methods: Complications, such as cerebral hyperperfusion, stroke, death, stent thrombosis or occlusion and restenosis, were evaluated on the 30th day after CAS and at the end of the first year. \u0000Results: Of the 205 CAS procedures, complications developed in 12 patients. The complication rate for the first 30 days after the procedure was 4,87%, and at the end of the first year, it was 5,85%. Of the 12 patients with complications, 8 had carotid stenosis of ≥90%. Death occurred in 4 of 195 patients with carotid artery stenosis. The mortality rate within the first 30 days and during the 1-year follow-up period was 1,53% and 2,05%, respectively. Ischemic stroke occurred in 6 of 195 patients with carotid artery stenosis. After the first 30 days and one year follow-up, ischemic stroke had occurred in 3,07% of patients. Stent thrombosis and occlusion rate was 4,87% in 205 CAS procedures, and 7 of them occurred in the first 24 hours and another 3 occurred within the first 30 days. Restenosis rates were 0,48% and 0,97% at 6 months and the first year, respectively. \u0000Conclusion: The complications of CAS have been associated with the urgency of treatment (emergency), symptom presence (symptomatic patients) and high degree of stenosis (≥90%); whereas bilateral stenosis is not associated with complications. In addition, stent thrombosis and occlusion were observed as the most common CAS complication.","PeriodicalId":21405,"journal":{"name":"Sakarya Medical Journal","volume":"44 1","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-03-06","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"82679446","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Emrah Akin, Ahmet Tarık Harmantepe, Zeynep KAHYAOĞLU AKKAYA, Necattin Firat, Merve Yi̇ği̇t, Recayi Capoglu, F. Altıntoprak
Amaç: Gastrointestinal stromal tümörler (GIST) sindirim sisteminin en sık görülen mezenkimal kaynaklı tümörleridir. Bu çalışmada cerrahi tedavi uygulanmış olan GIST hastalarının erken dönem cerrahi sonuçları sunulmaktadır. Materyal-Metod: Sakarya Üniversitesi Eğitim Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Kliniğinde 2008-2021 tarihleri arasında opere edilen ve histopatolojik olarak GIST tanısı doğrulanan hastaların sonuçları retrospektif olarak incelendi. Hastalar demografik veriler, klinik-patolojik özellikleri ve erken dönem cerrahi sonuçları açılarından ayrıntılı olarak değerlendirildi. Bulgular: Ameliyat edilen 55 hastanın E/K oranı 3/2, yaş ortalaması 57.82 yıl (45-81 yıl) idi. Karın ağrısı (37 hasta - %67.2) en sık başvuru şikayetiydi. Mide (37 hasta - %67.2) en sık etkilenen organdı. CD117 pozitifliği 53 hastada (%96.3) oranında görüldü ve Ulusal Sağlık Enstitüsü (NIH) kategorisine göre hastaların %56.6’sı yüksek risk sınıfı olarak kategorize edildi. 52 hastaya (%94.6) primer cerrahi rezeksiyon uygulandı. En sık açık ameliyat 40 hastada (%72,7) tercih edildi, çalışmanın son 6 yılı için ise açık/laparoskopi tercih edilme oranı 1/1 olarak belirlendi. Segmental rezeksiyon 29 hastayla (%52,7) açık veya laparoskopik en sık uygulanan rezeksiyon tipi idi. Tümör boyutları ortalama 7.03 cm (1-18 cm), ortalama hastanede yatış süresi 10.44 gün (5-45 gün) idi, enterokütan fistül gelişen bir hasta çalışma dışı bırakıldığında ise ortalama hastane yatış süresi 8.2 gün (5-19 gün) olarak belirlendi. Sonuç: GIST, uygun endikasyonlarda açık veya laparoskopik teknikle primer tedavi şekli komplet cerrahi rezeksiyon olarak deneyimli kliniklerde kabul edilebilir komplikasyon oranlarıyla güvenle tedavi edilebilir.
{"title":"Gastrointestinal Stromal Tümörlerin Kliniko-patolojik ve Cerrahi Özellikleri: 13 yıllık 3.Basamak Merkezi Deneyimi ve Literatür Derlemesi","authors":"Emrah Akin, Ahmet Tarık Harmantepe, Zeynep KAHYAOĞLU AKKAYA, Necattin Firat, Merve Yi̇ği̇t, Recayi Capoglu, F. Altıntoprak","doi":"10.31832/smj.1202151","DOIUrl":"https://doi.org/10.31832/smj.1202151","url":null,"abstract":"Amaç: Gastrointestinal stromal tümörler (GIST) sindirim sisteminin en sık görülen mezenkimal kaynaklı tümörleridir. Bu çalışmada cerrahi tedavi uygulanmış olan GIST hastalarının erken dönem cerrahi sonuçları sunulmaktadır. \u0000Materyal-Metod: Sakarya Üniversitesi Eğitim Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Kliniğinde 2008-2021 tarihleri arasında opere edilen ve histopatolojik olarak GIST tanısı doğrulanan hastaların sonuçları retrospektif olarak incelendi. Hastalar demografik veriler, klinik-patolojik özellikleri ve erken dönem cerrahi sonuçları açılarından ayrıntılı olarak değerlendirildi. \u0000Bulgular: Ameliyat edilen 55 hastanın E/K oranı 3/2, yaş ortalaması 57.82 yıl (45-81 yıl) idi. Karın ağrısı (37 hasta - %67.2) en sık başvuru şikayetiydi. Mide (37 hasta - %67.2) en sık etkilenen organdı. CD117 pozitifliği 53 hastada (%96.3) oranında görüldü ve Ulusal Sağlık Enstitüsü (NIH) kategorisine göre hastaların %56.6’sı yüksek risk sınıfı olarak kategorize edildi. 52 hastaya (%94.6) primer cerrahi rezeksiyon uygulandı. En sık açık ameliyat 40 hastada (%72,7) tercih edildi, çalışmanın son 6 yılı için ise açık/laparoskopi tercih edilme oranı 1/1 olarak belirlendi. Segmental rezeksiyon 29 hastayla (%52,7) açık veya laparoskopik en sık uygulanan rezeksiyon tipi idi. Tümör boyutları ortalama 7.03 cm (1-18 cm), ortalama hastanede yatış süresi 10.44 gün (5-45 gün) idi, enterokütan fistül gelişen bir hasta çalışma dışı bırakıldığında ise ortalama hastane yatış süresi 8.2 gün (5-19 gün) olarak belirlendi. \u0000Sonuç: GIST, uygun endikasyonlarda açık veya laparoskopik teknikle primer tedavi şekli komplet cerrahi rezeksiyon olarak deneyimli kliniklerde kabul edilebilir komplikasyon oranlarıyla güvenle tedavi edilebilir.","PeriodicalId":21405,"journal":{"name":"Sakarya Medical Journal","volume":"1 1","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-03-06","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"73732473","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Zekiye Altan, Yunus Şahi̇n, Aydın Karabulut, A. Arslan
Amaç: MikroRNA'lar, hepatosellüler karsinomun (HCC) gelişiminde ve ilerlemesinde anahtar düzenleyicilerdir. Yakın tarihli bir çalışmada, miR-4746'nın HCC’de aşırı ifade edildiği bulunmuş olsa da miR-4746’nın HCC’deki farklı seviyelerde ifade edilmesi ve klinikopatolojik önemi belirsizliğini korumaktadır. Bu çalışmada miR-4746’nın gen ifade özelliğini, klinikopatolojik rolünü ve kestirim değerini hesaplamalı yaklaşımlar kullanarak değerlendirmeyi amaçladık. Gereç ve Yöntemler: Çeşitli insan kanserlerinde miR-4746’nın gen ifade özelliği dbDEMC veri tabanı kullanılarak belirlendi. Ayrıca, HCC’de miR-4746 gen ifade seviyesini analiz etmek için ENCORI/Starbase v2 ve UALCAN veri tabanlarını kullandık. Ayrıca UALCAN veri tabanını kullanarak miR-4746’nın klinikopatolojik işlevini araştırdık. Son olarak, miR-4746’nın HCC’deki kestirim özelliğini belirleyebilmek için Kaplan-Meier plotter ve ENCORI/Starbase v2 veri tabanları aracılığıyla sağ kalım analizi ile gerçekleştirdik. Bulgular: miR-4746, çeşitli insan kanserlerinde farklı gen ifade değerlerine sahipti ve normal örneklere kıyasla HCC dokularında önemli ölçüde arttığı gözlemlenmiştir. Klinikopatolojik analiz, miR-4746’nın kanser evresi, tümör derecesi, lenf bezi metastaz durumu, TP53 mutasyon durumu ve hastanın yaşı dahil olmak üzere farklı klinik parametrelerde farklı gen ifade seviyelerine sahip olduğunu koydu. Ek olarak, miR-4746’nın yüksek ifadesi, HCC’de kötü prognoz ile önemli ölçüde ilişkili olduğu bulunmuştur. Sonuç: Bulgularımız, miR-4746’nın kötü kestirim ve çok kötü klinikopatolojik çıktılarla ilişkilendirilen onkojenik bir miRNA olabileceğini gösterdi. Ayrıca miR-4746, HCC’nin tümorogenezinde önemli bir role sahip olabilir ve potansiyel kestirim biyobelirteç olarak hizmet edebilir.
{"title":"Hepatosellüler karsinomda miR-4746'nın klinik önemi, kestirim değeri ve ifadesi için veri tabanı madenciliği","authors":"Zekiye Altan, Yunus Şahi̇n, Aydın Karabulut, A. Arslan","doi":"10.31832/smj.1187165","DOIUrl":"https://doi.org/10.31832/smj.1187165","url":null,"abstract":"Amaç: MikroRNA'lar, hepatosellüler karsinomun (HCC) gelişiminde ve ilerlemesinde anahtar düzenleyicilerdir. Yakın tarihli bir çalışmada, miR-4746'nın HCC’de aşırı ifade edildiği bulunmuş olsa da miR-4746’nın HCC’deki farklı seviyelerde ifade edilmesi ve klinikopatolojik önemi belirsizliğini korumaktadır. Bu çalışmada miR-4746’nın gen ifade özelliğini, klinikopatolojik rolünü ve kestirim değerini hesaplamalı yaklaşımlar kullanarak değerlendirmeyi amaçladık. \u0000 \u0000Gereç ve Yöntemler: Çeşitli insan kanserlerinde miR-4746’nın gen ifade özelliği dbDEMC veri tabanı kullanılarak belirlendi. Ayrıca, HCC’de miR-4746 gen ifade seviyesini analiz etmek için ENCORI/Starbase v2 ve UALCAN veri tabanlarını kullandık. Ayrıca UALCAN veri tabanını kullanarak miR-4746’nın klinikopatolojik işlevini araştırdık. Son olarak, miR-4746’nın HCC’deki kestirim özelliğini belirleyebilmek için Kaplan-Meier plotter ve ENCORI/Starbase v2 veri tabanları aracılığıyla sağ kalım analizi ile gerçekleştirdik. \u0000 \u0000Bulgular: miR-4746, çeşitli insan kanserlerinde farklı gen ifade değerlerine sahipti ve normal örneklere kıyasla HCC dokularında önemli ölçüde arttığı gözlemlenmiştir. Klinikopatolojik analiz, miR-4746’nın kanser evresi, tümör derecesi, lenf bezi metastaz durumu, TP53 mutasyon durumu ve hastanın yaşı dahil olmak üzere farklı klinik parametrelerde farklı gen ifade seviyelerine sahip olduğunu koydu. Ek olarak, miR-4746’nın yüksek ifadesi, HCC’de kötü prognoz ile önemli ölçüde ilişkili olduğu bulunmuştur. \u0000 \u0000Sonuç: Bulgularımız, miR-4746’nın kötü kestirim ve çok kötü klinikopatolojik çıktılarla ilişkilendirilen onkojenik bir miRNA olabileceğini gösterdi. Ayrıca miR-4746, HCC’nin tümorogenezinde önemli bir role sahip olabilir ve potansiyel kestirim biyobelirteç olarak hizmet edebilir.","PeriodicalId":21405,"journal":{"name":"Sakarya Medical Journal","volume":"2 1","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-03-06","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"80414366","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Metin Yadigaroğlu, Yunus Karaca, İhsan Yildiz, Sinan Paslı, Melih Imamoğlu, Mustafa Çi̇çek, Nurçin ÖĞRETEN YADİGAROĞLU, Burcu BOZKAYA YÜCEL
Introduction One of the main factors in the widespread use of the internet all over the world is undoubtedly smartphones With smartphones, which are also widely used among healthcare professionals, instant communication programs have gained an important place in clinical practice, especially among doctors. In this study, we aimed to determine the prevalence of the internet, social networks, and social media usage among physicians using smartphones and the professional use of these platforms among physicians. Materials and Methods The questionnaire method, one of the interview techniques, was used for this descriptive and cross-sectional study. The questionnaire form used in the study was prepared by the researchers and consisted of five parts in total. (1) sociodemographic characteristics, (2) internet usage purposes, (3) mobile application usage purposes, (4) instant messaging applications usage purposes, and (5) social media applications usage purposes were questioned. In the analysis of the obtained data; descriptive statistics were presented with mean, standard deviation, frequency, and percentage values. Pearson chi-square test was used to compare categorical variables. The statistical significance level was accepted as p≤0.05. Results Doctors from forty different specialties, all research assistants (assistant doctors); A total of 203 people were included in the study. All of the participants were using smartphones. The mean age was 28.77±3.3 years. 56.2% of the participants were male. 52.7% (n=107) of the participants had a medical experience of at most 3 years. The rate of using the internet to read articles was significantly lower in those with 3 years or less of experience in the medical profession than those with 4 years or more of medical experience (p
{"title":"Evaluation of Internet, Social Networks and Social Media Usage of Assistant Physicians Using Smartphones","authors":"Metin Yadigaroğlu, Yunus Karaca, İhsan Yildiz, Sinan Paslı, Melih Imamoğlu, Mustafa Çi̇çek, Nurçin ÖĞRETEN YADİGAROĞLU, Burcu BOZKAYA YÜCEL","doi":"10.31832/smj.1230735","DOIUrl":"https://doi.org/10.31832/smj.1230735","url":null,"abstract":"Introduction \u0000One of the main factors in the widespread use of the internet all over the world is undoubtedly smartphones With smartphones, which are also widely used among healthcare professionals, instant communication programs have gained an important place in clinical practice, especially among doctors. In this study, we aimed to determine the prevalence of the internet, social networks, and social media usage among physicians using smartphones and the professional use of these platforms among physicians. \u0000Materials and Methods \u0000The questionnaire method, one of the interview techniques, was used for this descriptive and cross-sectional study. The questionnaire form used in the study was prepared by the researchers and consisted of five parts in total. (1) sociodemographic characteristics, (2) internet usage purposes, (3) mobile application usage purposes, (4) instant messaging applications usage purposes, and (5) social media applications usage purposes were questioned. In the analysis of the obtained data; descriptive statistics were presented with mean, standard deviation, frequency, and percentage values. Pearson chi-square test was used to compare categorical variables. The statistical significance level was accepted as p≤0.05. \u0000Results \u0000Doctors from forty different specialties, all research assistants (assistant doctors); A total of 203 people were included in the study. All of the participants were using smartphones. The mean age was 28.77±3.3 years. 56.2% of the participants were male. 52.7% (n=107) of the participants had a medical experience of at most 3 years. The rate of using the internet to read articles was significantly lower in those with 3 years or less of experience in the medical profession than those with 4 years or more of medical experience (p","PeriodicalId":21405,"journal":{"name":"Sakarya Medical Journal","volume":"41 1","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-03-01","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"90545867","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}