İslâmî ilimler literatüründe şerî delillerden üretilen ameli hükümler bütününe fıkıh denir. Ameli hükümlerin naslardan doğru bir şekilde ortaya çıkarılması için Arap dili kurallarının bilinmesi zaruridir. Bu nedenle bütün İslâmî ilimlerde olduğu gibi fıkhî hükümleri naslardan ortaya çıkarma yöntemlerini konu edinen fıkıh usulü ilminde de bu kuralların bilinmesine büyük önem verilmiştir. Bu bağlamda “mana harfleri” diye isimlendirilen edatların anlam ve fonksiyonlarının tahlili fıkıh usulü ilminin temel konuları arasında yer almıştır. Zira fıkıhçı doğru hükme ulaşmak için bu harflerin cümle içindeki mana ve fonksiyonlarını doğru tespit etmek zorundadır. Arapçada tek başına bir mana ifade eden lafızlara “kelime” denmektedir. İsim, fiil ve harf diye üç gruba ayrılan kelime çeşitlerinden zaman manası ifade etmeksizin tek bir mana ifade eden lafızlar isim; zaman manasıyla beraber bir eylem ifade eden lafızlara fiil ve tek başına bir mana ifade edemeyip ancak cümlede diğer cümle unsurlarıyla beraber bir mana ifade edebilen sözcüklere ise harf denmektedir. Arapçada sayıları yaklaşık yüz elli civarında mana harfi/edat bulunmaktadır. Bu harflerden yaygın olarak kullanılan ve cümle unsurlarından matuf ile matufun aleyhi irap ve hüküm bakımından birbirine bağlayan bağlaçlar olan atıf harfleri önemli bir yere sahiptir. Arapçada 10 tane atıf edatı bulunmaktadır. Bunlar “vâv”, “fâ”, “sümme”, “hattâ”, “ev”, “immâ”, “em”, “lâ”, “bel” ve “lâkin” harfleridir. Cümle unsurlarını irapta ve manada birbirine bağlama gibi ortak özelliklere sahip olan atıf harfleri ifade etikleri mana ve sözün ortaya koyduğu hükme tesirleri bakımından birbirinden farklılık arz etmektedir. Bu bakımdan bu harfleri bulundukları cümlede matuf ile matufun aleyhi irapta ve hükümde ortak kılanlar ve sadece irapta ortak kılıp hükümde ortak kılmayanlar diye ikiye ayırmak mümkündür. Dil bilimcilerin büyük çoğunluğuna göre bu harflerden “vâv, fâ, sümme ve hatta” cümlede matuf ile matufun aleyhi irapta ve hükümde ortak kılan harflerdir. Diğer atıf harfleri ise söz konusu cümle unsurlarını sadece irap bakımından ortak kılmaktadır. Bu çalışmada bu harflerden matuf ile matufun aleyhi irapta ve hükümde ortak kılan “vâv, fâ, sümme ve hatta” bağlaçları ele alınmıştır. Cümle unsurlarını hükümde ortak kılan bu harflerden her birinin kendine mahsus mana ve etkisi bulunmaktadır. Bunlardan “vâv” harfi, bir peşi sıralık ifade etmeksizin matuf ile matufun aleyh arasında hükümde ortaklık ifade etmektedir. “Fâ” harfi, cümle unsurları arasında hükümde ortaklık ve matufun ile matufun aleyhin ara vermeksizin peş peşe gerçekleştiğini ortaya koyar. “Sümme” harfi, birbirine bağladığı cümle unsurları arasında peşi sıralık ve zamansal fark olduğunu bildirir. Bu harflerden “hattâ” ise cümle unsurlarından matufun, matufun aleyhin gayesi ve en değersiz veya en üstün cüzü olduğunu bildirir. Çalışmada önce kelime, harf, mana harfleri ve atıf kavramları üzerinde durulmuştur. Sonra bu edatlardan her birinin nahiv bakımından cüml
在伊斯兰教文学中,所有的邪恶行为都被揭露了出来。Ameli hükümlerin naslardan doğru birşekilde ortayaçıkarılmasıiçin Arap dili kurallarının bilinmesi zaruridir。因此,重要的是要像所有伊斯兰科学一样,以虚假的方式了解这些法律,以处理虚假的判断。在这方面,被称为“manletters”的物质的含义和对其功能的分析被置于波动科学的基本问题之间。为了达到正确的思维判断,这些字母必须验证句子中的方式和功能。在阿拉伯语中,“单词”一词用于指代单独表达一种含义的单词。一个文件和一个字母从三组中分离出来的单词的名称,这意味着你不能表达单个概念的含义;就时间而言,表达动作的词语不能用一句话或一句话来表达,但可以用句子中的其他词语来表达。在阿拉伯语中,用马纳字母表示的数字约为100.50。这些字母是常用的,来源于matuph和matufun警示字母的语法元素,它们对于以政府形式相互联系的目的很重要。Arapçada 10 tane atıf edatıbulunmaktadır。这些是字母“vâv”、“fâ”、“sümme”、”hattâ“、”ev“、”immâ“,”em“、”lâ““、”bel“和“lâkin”。表达在伊拉克具有共同特征的词语及其相互联系的方式的重要性在于区分规则的操纵和效果。因此,这些信件可能会在伊拉克和政府中以matuph和matufun的名义共享,他们不会在伊拉克共享,但不会在政府中共享。根据绝大多数科学家的说法,这些字母是在神话、神话、神话和神话中写的。马的其他字母只是在语言上共享单词。在这项研究中,反对派伊拉克和政府中的马图芬和马图芬之间的关系被认为是“vâv,fâ,sümmer,甚至”。这些信件中的每一封都对自己产生了特殊的影响。“誓言”一词指的是政府作为成熟和matufun之间的伙伴关系。“Fâ”harfi,cümle unsurlarıarasında hükümde ortaklık ve matufun ile matufun aleyhin ara vermeksizin peşpeşe gerçekleştiğini ortaya koyar。“和”一词指的是相互关联的句子之间的顺序和时间差。在这些字母中,“线”表示matufun,matufun是对立面最有价值或最珍贵的面孔。单词、字母、字母和马前面都是作品。然后,根据每种材料的性质和性质对每种材料进行分析,并通过错误判断的例子进行分析。在本文中,这些字母被认为在伊拉克马图芬政府和反对派方面是相似的,换句话说,这些字母中的每一个都有特定的含义和功能。事实是,加上彼此对这项工作的使用和操纵,有时这些产品会代替彼此使用。
{"title":"Matuf ile Matufun Aleyhi İrapta ve Hükümde Ortak Kılan Bağlaçların Nahiv ve Fıkıh Usûlü İlmi Bakımından İncelenmesi (Serahsî-Pezdevî Bağlamında)","authors":"Saliha Şahin","doi":"10.33420/marife.1259525","DOIUrl":"https://doi.org/10.33420/marife.1259525","url":null,"abstract":"İslâmî ilimler literatüründe şerî delillerden üretilen ameli hükümler bütününe fıkıh denir. Ameli hükümlerin naslardan doğru bir şekilde ortaya çıkarılması için Arap dili kurallarının bilinmesi zaruridir. Bu nedenle bütün İslâmî ilimlerde olduğu gibi fıkhî hükümleri naslardan ortaya çıkarma yöntemlerini konu edinen fıkıh usulü ilminde de bu kuralların bilinmesine büyük önem verilmiştir. Bu bağlamda “mana harfleri” diye isimlendirilen edatların anlam ve fonksiyonlarının tahlili fıkıh usulü ilminin temel konuları arasında yer almıştır. Zira fıkıhçı doğru hükme ulaşmak için bu harflerin cümle içindeki mana ve fonksiyonlarını doğru tespit etmek zorundadır. Arapçada tek başına bir mana ifade eden lafızlara “kelime” denmektedir. İsim, fiil ve harf diye üç gruba ayrılan kelime çeşitlerinden zaman manası ifade etmeksizin tek bir mana ifade eden lafızlar isim; zaman manasıyla beraber bir eylem ifade eden lafızlara fiil ve tek başına bir mana ifade edemeyip ancak cümlede diğer cümle unsurlarıyla beraber bir mana ifade edebilen sözcüklere ise harf denmektedir. Arapçada sayıları yaklaşık yüz elli civarında mana harfi/edat bulunmaktadır. Bu harflerden yaygın olarak kullanılan ve cümle unsurlarından matuf ile matufun aleyhi irap ve hüküm bakımından birbirine bağlayan bağlaçlar olan atıf harfleri önemli bir yere sahiptir. Arapçada 10 tane atıf edatı bulunmaktadır. Bunlar “vâv”, “fâ”, “sümme”, “hattâ”, “ev”, “immâ”, “em”, “lâ”, “bel” ve “lâkin” harfleridir. Cümle unsurlarını irapta ve manada birbirine bağlama gibi ortak özelliklere sahip olan atıf harfleri ifade etikleri mana ve sözün ortaya koyduğu hükme tesirleri bakımından birbirinden farklılık arz etmektedir. Bu bakımdan bu harfleri bulundukları cümlede matuf ile matufun aleyhi irapta ve hükümde ortak kılanlar ve sadece irapta ortak kılıp hükümde ortak kılmayanlar diye ikiye ayırmak mümkündür. Dil bilimcilerin büyük çoğunluğuna göre bu harflerden “vâv, fâ, sümme ve hatta” cümlede matuf ile matufun aleyhi irapta ve hükümde ortak kılan harflerdir. Diğer atıf harfleri ise söz konusu cümle unsurlarını sadece irap bakımından ortak kılmaktadır. Bu çalışmada bu harflerden matuf ile matufun aleyhi irapta ve hükümde ortak kılan “vâv, fâ, sümme ve hatta” bağlaçları ele alınmıştır. Cümle unsurlarını hükümde ortak kılan bu harflerden her birinin kendine mahsus mana ve etkisi bulunmaktadır. Bunlardan “vâv” harfi, bir peşi sıralık ifade etmeksizin matuf ile matufun aleyh arasında hükümde ortaklık ifade etmektedir. “Fâ” harfi, cümle unsurları arasında hükümde ortaklık ve matufun ile matufun aleyhin ara vermeksizin peş peşe gerçekleştiğini ortaya koyar. “Sümme” harfi, birbirine bağladığı cümle unsurları arasında peşi sıralık ve zamansal fark olduğunu bildirir. Bu harflerden “hattâ” ise cümle unsurlarından matufun, matufun aleyhin gayesi ve en değersiz veya en üstün cüzü olduğunu bildirir. Çalışmada önce kelime, harf, mana harfleri ve atıf kavramları üzerinde durulmuştur. Sonra bu edatlardan her birinin nahiv bakımından cüml","PeriodicalId":33325,"journal":{"name":"Marife Dini Arastirmalar Dergisi","volume":"36 1","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-06-30","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"69742778","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Hz. Peygamber’in (s.a.v.) sözlerini, fiillerini ve tasdik ettiği hâdiseleri bizlere aktaran ashâbın ardından, bunların Kutlu Elçi’ye (s.a.v.) aidiyetiyle ilgili birtakım tartışmalar ortaya çıkmıştır. Bu tartışmaları ortadan kaldırmaya çalışan İslâm bilginleri bazı prensipler geliştirerek bunlardan hangilerinin hakikatte Resûl-i Ekrem’e (s.a.v.) ait olduğunu tespit etmeye çalışmışlardır. Bunu yaparken haberi epistemolojik açıdan da incelemişlerdir. Ancak aynı seviyede yer aldığı için aralarında hiyerarşik ilişki bulunmayan ve birbiriyle çelişen haberlerin hükmü konusunda farklı görüşler beyan etmişlerdir. Hadisçiler bu konudaki düşüncelerini ihtilâfu’l-hadîs, muhtelif’ul-hadîs ve müşkilü’l-hadîs adını verdikleri müstakil bir literatür altında incelerken; fıkıhçılar daha çok usûl eserlerinde tearuz, muaraza, mumânea ve teâdül gibi başlıkları altında konuya dair görüşlerini zikretmişlerdir. İmam Şafiî (ö. 204/820), tearuz ve ihtilaf kavramlarına sıkça yer vermesi, el-Ümm adlı eserinin son bölümünü ihtilâfü’l-hadîs konusuna hasretmesi ve er-Risâle’de bu ilmin esaslarını belirlemesiyle bu literatürün kurucusu kabul edilebilir. Bilindiği üzere kaleme alınan eserler dönemin ilmî, sosyal ve siyasî atmosferinden vareste kalamazlar. Bu doğrultuda ilgili literatürün karşıt fikirlere yönelik reddiyelere dönüşmesinin İbn Kuteybe’nin (ö. 276/889) eliyle gerçekleştiğini söylemek mümkündür. Nitekim İbn Kuteybe pek çoğu Mu‘tezile’nin eleştirilerine konu olan hadisler arasında çelişki olmadığını göstermek üzere Te’vîl’ü Muhtelifi’l-Hadîs isimli eseri kaleme almıştır. Bu bağlamda ilgili literatür birbiriyle tearuz ettiği zannedilen rivayetler arasındaki çelişkiyi ortadan kaldıran bir ilim dalı olmasının yanında, karşıt fikirlerin birbiriyle mücadelesinin bir ürünü olarak da karşımıza çıkmaktadır.Bu çalışmada Mâlikî mezhebinin ilk sistematik usûl müelliflerinden Bâcî’nin (ö. 474/1081) tearuz ve tercih kaideleri örnek metinler üzerinden tetkik edilmiştir. Mâlikî düşüncenin ehl-i hadis ile ehl-i rey arasında daha çok rey ekolüne yakınlık gösterdiğine ve fıkıhçıların rivayetlerin senetleriyle meşgul olmadığına yönelik iddialar tearuz ve tercih kriterleri özelinde tartışılmıştır.Bu kapsamda Bâcî’nin tearuzu sadece haberlere hasretmediği ve illet bahsini de içine alan bir kavram olarak anlamlandırdığı tespit edilmiştir. Çalışmamızda illetle ilgili bahislere temas edilmemiş, konu, haber nazariyesi çerçevesinde tetkik edilmiştir. Bâcî’nin zâhiren birbiriyle çelişen haberleri cem‘ etmenin mümkün olmadığı görüşünü savunarak tearuz ve tercihin senet ve metinde ortaya çıkacağını iddia ettiği gözlemlenmiştir. Bu doğrultuda Bâcî senetle ilgili tercih kriterlerinde zabt ve hıfz yönünden daha üstün ve daha çok, olayın içinde, rivayetlerinde çelişki olmayan ve hadis sahasında daha araştırmacı ve düzenli râvilerin rivâyetlerinin tercih edilmesi gerektiği iddia etmiştir. Buna ilave olarak daha meşhur ve yaygın olan, semâyla tahammül edilen, Medine ehlinin ameline uygun, senedi ızdıra
赫兹。Peygamber'in(s.a.v.)sözlerini,fiillerini ve tasdik ettiği hâdiseleri bizlere aktaran ashâbın ardından,bunların Kutlu Elçiye(s.a.v.)aidiyetiyle ilgili birtakım tartışmalar ortayaçıkmı。他们试图找出他们中的哪一个属于坚决的屏幕。他们在做这件事的同时也进行了认识论研究。然而,由于处于同一级别,它们与不同新闻的政府之间没有等级关系。当反叛者审视他们对此事的看法时,他们在特殊的文献中,他们提到了大圣训和大圣训名称的差异;傻瓜们在他们最脆弱的作品中记住了他们的想法,比如眼泪、松饼和珍珠。该文献的创始人可以被接受,以解决眼泪和争议方面的差异(例如204/820)。他们无法在书面作品时代的第一种社会和政治氛围中生存下来。可以说,这是由伊本·科威特完成的(例如276/889)。为了证明Muhtelifi Hadîs事件在伊本·科威特的大多数批评中没有区别。Bu bağlamda ilgili literatür birbiriyle tearuz ettiği zannedilen rivayetler arasındakiçelişkiyi ortadan kaldıran bir ilim dalıolmasının yanında,在这项工作中,巴厘岛的第一批系统毕业生(如474/1081)和他喜欢的城堡用段落突出显示。我们认为,公众舆论更接近地方政权,竞争对手并不忙于报道竞争,并特别讨论了首选标准。在本节中,Bî的眼泪不仅限于新闻,还包括非法债务的概念。完成。在我们的工作中,该国的债务没有得到联系,这个问题已经在报告框架中被激活。据观察,不可能为来自该市的相反消息辩护,下一年和文本将出现。在这种情况下,下一年的偏好标准高于路径和优先级,更重要的是,在赛事中,比赛没有差异,赛事领域有更多的研究和监管规定。他说,麦地那人民的知名度和知名度更高,知名度和受人尊敬,应该根据麦地那人的行动来选择,并且在一年中应该小心。此外,更多的反叛分子对污染状况的挑战以及根据今年的首选标准选择污染者做出了反应。重要的是,Bâcî对参议院的优惠标准与文本的优惠标准一样重要,而且galat电子爱情也将设计穷人对竞争性资产不感兴趣。Bâcî,metinle ilgili tercih kriterlindeızdırap ve ihtilaftan sâlim,söylendiği alanda delalet ettiği mantuğa muvafık,tevile ihtiyaçduymayarak müstakil bir anlam ifade eden,tahsis içermeyen,içerdiği hükmün maksadın belerlenmesine yardımcıolan,hükme tesir eden,sebebe bağlınakleilmeyen,üzerine hüküm bina edilen,它建议,不应以不同的方式和不同的方式偏好新闻。在调查结束时,他声称没有人能够从任何其他新闻中做出选择,但穷人有能力使用特殊设备和竞争性设备这一事实已经得到了确认。此外,撕裂和优惠文学被认为是穷人和穷人之间差异的结果,而这些差异已经变成了斗争的产物。在这方面,似乎作为撕裂和偏爱花园的第一个方面,社会文化和政治方面是非常重要的。
{"title":"Preference Rules Adopted by Maliki Methodologists in Case of Conflict of Akhbār (The Example of al-Badji’s Book named Ihkām al-Fusūl)","authors":"Furkan Cakir","doi":"10.33420/marife.1262315","DOIUrl":"https://doi.org/10.33420/marife.1262315","url":null,"abstract":"Hz. Peygamber’in (s.a.v.) sözlerini, fiillerini ve tasdik ettiği hâdiseleri bizlere aktaran ashâbın ardından, bunların Kutlu Elçi’ye (s.a.v.) aidiyetiyle ilgili birtakım tartışmalar ortaya çıkmıştır. Bu tartışmaları ortadan kaldırmaya çalışan İslâm bilginleri bazı prensipler geliştirerek bunlardan hangilerinin hakikatte Resûl-i Ekrem’e (s.a.v.) ait olduğunu tespit etmeye çalışmışlardır. Bunu yaparken haberi epistemolojik açıdan da incelemişlerdir. Ancak aynı seviyede yer aldığı için aralarında hiyerarşik ilişki bulunmayan ve birbiriyle çelişen haberlerin hükmü konusunda farklı görüşler beyan etmişlerdir. Hadisçiler bu konudaki düşüncelerini ihtilâfu’l-hadîs, muhtelif’ul-hadîs ve müşkilü’l-hadîs adını verdikleri müstakil bir literatür altında incelerken; fıkıhçılar daha çok usûl eserlerinde tearuz, muaraza, mumânea ve teâdül gibi başlıkları altında konuya dair görüşlerini zikretmişlerdir. İmam Şafiî (ö. 204/820), tearuz ve ihtilaf kavramlarına sıkça yer vermesi, el-Ümm adlı eserinin son bölümünü ihtilâfü’l-hadîs konusuna hasretmesi ve er-Risâle’de bu ilmin esaslarını belirlemesiyle bu literatürün kurucusu kabul edilebilir. Bilindiği üzere kaleme alınan eserler dönemin ilmî, sosyal ve siyasî atmosferinden vareste kalamazlar. Bu doğrultuda ilgili literatürün karşıt fikirlere yönelik reddiyelere dönüşmesinin İbn Kuteybe’nin (ö. 276/889) eliyle gerçekleştiğini söylemek mümkündür. Nitekim İbn Kuteybe pek çoğu Mu‘tezile’nin eleştirilerine konu olan hadisler arasında çelişki olmadığını göstermek üzere Te’vîl’ü Muhtelifi’l-Hadîs isimli eseri kaleme almıştır. Bu bağlamda ilgili literatür birbiriyle tearuz ettiği zannedilen rivayetler arasındaki çelişkiyi ortadan kaldıran bir ilim dalı olmasının yanında, karşıt fikirlerin birbiriyle mücadelesinin bir ürünü olarak da karşımıza çıkmaktadır.Bu çalışmada Mâlikî mezhebinin ilk sistematik usûl müelliflerinden Bâcî’nin (ö. 474/1081) tearuz ve tercih kaideleri örnek metinler üzerinden tetkik edilmiştir. Mâlikî düşüncenin ehl-i hadis ile ehl-i rey arasında daha çok rey ekolüne yakınlık gösterdiğine ve fıkıhçıların rivayetlerin senetleriyle meşgul olmadığına yönelik iddialar tearuz ve tercih kriterleri özelinde tartışılmıştır.Bu kapsamda Bâcî’nin tearuzu sadece haberlere hasretmediği ve illet bahsini de içine alan bir kavram olarak anlamlandırdığı tespit edilmiştir. Çalışmamızda illetle ilgili bahislere temas edilmemiş, konu, haber nazariyesi çerçevesinde tetkik edilmiştir. Bâcî’nin zâhiren birbiriyle çelişen haberleri cem‘ etmenin mümkün olmadığı görüşünü savunarak tearuz ve tercihin senet ve metinde ortaya çıkacağını iddia ettiği gözlemlenmiştir. Bu doğrultuda Bâcî senetle ilgili tercih kriterlerinde zabt ve hıfz yönünden daha üstün ve daha çok, olayın içinde, rivayetlerinde çelişki olmayan ve hadis sahasında daha araştırmacı ve düzenli râvilerin rivâyetlerinin tercih edilmesi gerektiği iddia etmiştir. Buna ilave olarak daha meşhur ve yaygın olan, semâyla tahammül edilen, Medine ehlinin ameline uygun, senedi ızdıra","PeriodicalId":33325,"journal":{"name":"Marife Dini Arastirmalar Dergisi","volume":"1 1","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-06-30","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"69742969","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Arapça, 19. yüzyılda başta ideolojik ve siyasi nedenler olmak üzere pek çok sebepten dolayı farklı tartışmalara sahne olmuştur. Onun yüz yüze kaldığı durumun taşıdığı önemi, düşünsel boyutlarıyla incelemek gerekmektedir. Zira bu düşünceyi ortaya çıkaran nedenleri ve onun beslendiği kaynakları ortaya koymak, Arapçanın yeniden yapılandırılmasına dair söylemin nasıl bir gerçeklik taşıdığının anlaşılmasına yardımcı olacaktır. Nitekim Napolyon komutasında 1798 yılında Mısır’ın işgal edilmesiyle sosyal, siyasal, dil ve edebiyat alanlarında pek çok değişim meydana gelmiştir. Bir yandan fasih dilin çağın ihtiyaçlarını karşılamadığı iddiasıyla kaldırılması ve yerine halk lehçesinin kullanılmasına dair çalışmalar sürerken diğer yandan fasih dilin öğretilmesinin zor olduğu savıyla kolaylaştırılmasına ve alfabesinin değiştirilmesine yönelik çalışmalar da yoğunlaşmıştır. Söz konusu tahrif çalışmalarını ilk başlatanlar, Araplardan ziyade yabancılardır: Aslı Arap olmayan misyon şefleri ile müsteşriklerin başını çektiği bu tahrif çalışmalarının daha sonra Araplarca da omuzlanması dikkat çekmektedir. Nitekim başlatılan mevzubahis tahrif çalışmalarını yapanları iki gurupta toplamak mümkün gözükmektedir: Birincisini, müsteşrikler ve Napolyon’la beraber Mısır’a gelen yabancı memurlar oluştururken ikinci grubu ise Araplar oluşturmaktadır. Aynı zamanda Arapları da kendi içerisinde Müslim ve gayrimüslimler olarak belirtmek konunun anlaşılmasına yardımcı olmaktadır. Tarihî seyir içerisinde bakıldığında Arap dilinin öğretiminin daha etkin yapılması için onun kolaylaştırılması (teshil), yenilenmesi (tecdîd) gibi birtakım çalışmalar karşımıza çıkmaktadır. Arapçanın dil bilgisi ilmi; nahivin yöntem eksiklikleri ve zorluğu ile alakalı ilk tepkiler, Halef el-Ahmer (ö. 796) ve Câhız’dan (ö. 869) gelmiştir. Câhız, klasik eğitimi pedagojik yönden eleştirmiş, klasik sistemin Arapçayı ilk defa öğrenecekler için ağır gelebileceğini belirtmiştir. Aynı zamanda o, dil özelinde öğrenci-uzman ayırımına da dikkat çekmiştir. İbn Hazm (ö. 1064), İbn Tümert (ö. 1128), İbn Madâ (ö. 1196), İbn Rüşd (ö. 1198) ve İbn Haldûn (ö. 1406) Arap dili gramerinde yani nahivinde ıslahatçı görüşte olan eski dönem dil bilginlerindendirler. İbn Hazm’ın nahivle ilgili yenilenme (tecdîd) anlayışının metodolojik ve pedagojik açıdan yararlı olduğu söylenebilir. Bundan dolayı kendisinden sonra gelen İbn Tümert, İbn Madâ ve diğer Arap nahivciler ondan etkilenmişlerdir. Ancak nahivle ilgili çalışmalara kapsamlı, anlaşılır ve sistematik bir şekilde karşı duran, çağdaşı İbn Hazm’ın yaptığı dil reformlarından etkilenen kişi, İbn Madâ olmuştur. Ancak bütün bu çalışmalar, fasih Arapçaya en ufak bir hâlel getirmemiş aksine onun öğretilmesi noktasında yeni metodolojilerin bulunması hedeflenmiştir. Mısır merkezli çalışmalar, gaye ve yöntem bakımından bunlardan ayrılmaktadır. Söz konusu çalışmaların öncülüğünü Batılılar yapmışlardır. Onları takiben Müslim ve gayrimüslim Araplar da bu çalışmalara katkıda bulunmuşlardır. Onl
阿拉伯语,19。在本世纪初,意识形态和政治争论有很多原因。他的脸的重要性在于用他的心理维度进行调查。Zira bu düşünceyi ortayaçıkaran nedenleri ve onun beslendiği kaynaklarıortaya koymak,Arapçanın yeniden yapılandırılmasına dair söylemin nasıl bir gerçeklik taşıdı。1798年,埃及的社会、政治、语言和文学领域发生了许多变化,包括入侵埃及。另一方面,简化和替换字母表的努力很难教授时尚语言,这也因为它不符合时尚的旧需求而得到了加强。那些开始庆祝自己工作的人是外国人,而不是阿拉伯人:他们也会小心地报道这些牺牲的工作,穆什里昆和非阿拉伯使团团长已经做了这些牺牲。最后,可以将那些做足功课的人分为两类:第一类是创造与穆斯林和拿破仑一起来到埃及的外国军官,第二类是创造阿拉伯人。与此同时,阿拉伯人也在帮助将自己认定为穆斯林和伪君子。谈到历史,我们面临着一系列的努力,如简化和更新阿拉伯语教学,以使其更加有效。阿拉伯语科学;对鲸鱼的弱点和困难的第一反应来自Halef el Ahmer(例如796)和Kahz(例如869)。这位妻子说,她第一次学习阿拉伯语很困难,当时她用教学的方式批评了古典教育。Aynızamanda o,dilözelindeğrenci uzman ayırımına da dikkatçekmiştir。伊本·哈兹姆(原名1064)、伊本·图默特(原名1002)、伊本·马达(原名1196)、伊本拉斯德(原名1198)和伊本·哈尔顿(原名1406)属于阿拉伯语语法,这意味着在纳瓦文德语中有一种古老的语言。亿Hazm’ın nahivle ilgili yenilenme(技术)anlayışının metodolojik ve pedagojik açıdan yararlıolduğu söylenebilir。因此,伊本坟墓的居民伊本·马德,以及在他之后的阿拉伯人都对这座坟墓印象深刻。然而,在伊本·哈兹姆中士的语言改革中,最全面、最全面和最系统地反对的努力之一是伊本·马德。然而,所有这些研究都旨在寻找新的教学方法,除了法西斯并没有给阿拉伯语带来什么。埃及的集中工作就是要与这些方式分开。西方已经把他们的工作列为优先事项。继他们之后,穆斯林和穆斯林阿拉伯人也参与了这些活动。他们试图利用各种媒体工具发表自己的想法。Bu araştırma,Mısır merkezli yürütülen Kur’ân dili/fasih Arapçayıtahrif etmeye yönelikçalışmalarüzerinden bina edilmiştir。此外,总部在这个问题上的工作也发生了变化,伪装中的大火是如何苏醒的。由于这项研究,一些埃及人也被证明对识别这种语言的工作做出了贡献,直接针对阿拉伯语中的法西斯主义,因为这些工作始于西方。同时,在正在进行的培训过程中,是时尚语言还是方言?他造成的一些使用问题和埃及教师的偏好都表明了问题的出现。在这项工作之前,已经努力用阿拉伯语讨论接口。这项研究涵盖了在埃及中部进行的工作。此外,研究还提供了一个关于阿拉伯毁灭的文学信息,这告诉建筑师是谁进行了庆祝阿拉伯语的工作。
{"title":"Egypt Centered Fasih Arabic Falsification Studies","authors":"Encümen Bayram, Kıyasettin Arslan","doi":"10.33420/marife.1172817","DOIUrl":"https://doi.org/10.33420/marife.1172817","url":null,"abstract":"Arapça, 19. yüzyılda başta ideolojik ve siyasi nedenler olmak üzere pek çok sebepten dolayı farklı tartışmalara sahne olmuştur. Onun yüz yüze kaldığı durumun taşıdığı önemi, düşünsel boyutlarıyla incelemek gerekmektedir. Zira bu düşünceyi ortaya çıkaran nedenleri ve onun beslendiği kaynakları ortaya koymak, Arapçanın yeniden yapılandırılmasına dair söylemin nasıl bir gerçeklik taşıdığının anlaşılmasına yardımcı olacaktır. Nitekim Napolyon komutasında 1798 yılında Mısır’ın işgal edilmesiyle sosyal, siyasal, dil ve edebiyat alanlarında pek çok değişim meydana gelmiştir. Bir yandan fasih dilin çağın ihtiyaçlarını karşılamadığı iddiasıyla kaldırılması ve yerine halk lehçesinin kullanılmasına dair çalışmalar sürerken diğer yandan fasih dilin öğretilmesinin zor olduğu savıyla kolaylaştırılmasına ve alfabesinin değiştirilmesine yönelik çalışmalar da yoğunlaşmıştır. Söz konusu tahrif çalışmalarını ilk başlatanlar, Araplardan ziyade yabancılardır: Aslı Arap olmayan misyon şefleri ile müsteşriklerin başını çektiği bu tahrif çalışmalarının daha sonra Araplarca da omuzlanması dikkat çekmektedir. Nitekim başlatılan mevzubahis tahrif çalışmalarını yapanları iki gurupta toplamak mümkün gözükmektedir: Birincisini, müsteşrikler ve Napolyon’la beraber Mısır’a gelen yabancı memurlar oluştururken ikinci grubu ise Araplar oluşturmaktadır. Aynı zamanda Arapları da kendi içerisinde Müslim ve gayrimüslimler olarak belirtmek konunun anlaşılmasına yardımcı olmaktadır. Tarihî seyir içerisinde bakıldığında Arap dilinin öğretiminin daha etkin yapılması için onun kolaylaştırılması (teshil), yenilenmesi (tecdîd) gibi birtakım çalışmalar karşımıza çıkmaktadır. Arapçanın dil bilgisi ilmi; nahivin yöntem eksiklikleri ve zorluğu ile alakalı ilk tepkiler, Halef el-Ahmer (ö. 796) ve Câhız’dan (ö. 869) gelmiştir. Câhız, klasik eğitimi pedagojik yönden eleştirmiş, klasik sistemin Arapçayı ilk defa öğrenecekler için ağır gelebileceğini belirtmiştir. Aynı zamanda o, dil özelinde öğrenci-uzman ayırımına da dikkat çekmiştir. İbn Hazm (ö. 1064), İbn Tümert (ö. 1128), İbn Madâ (ö. 1196), İbn Rüşd (ö. 1198) ve İbn Haldûn (ö. 1406) Arap dili gramerinde yani nahivinde ıslahatçı görüşte olan eski dönem dil bilginlerindendirler. İbn Hazm’ın nahivle ilgili yenilenme (tecdîd) anlayışının metodolojik ve pedagojik açıdan yararlı olduğu söylenebilir. Bundan dolayı kendisinden sonra gelen İbn Tümert, İbn Madâ ve diğer Arap nahivciler ondan etkilenmişlerdir. Ancak nahivle ilgili çalışmalara kapsamlı, anlaşılır ve sistematik bir şekilde karşı duran, çağdaşı İbn Hazm’ın yaptığı dil reformlarından etkilenen kişi, İbn Madâ olmuştur. Ancak bütün bu çalışmalar, fasih Arapçaya en ufak bir hâlel getirmemiş aksine onun öğretilmesi noktasında yeni metodolojilerin bulunması hedeflenmiştir. Mısır merkezli çalışmalar, gaye ve yöntem bakımından bunlardan ayrılmaktadır. Söz konusu çalışmaların öncülüğünü Batılılar yapmışlardır. Onları takiben Müslim ve gayrimüslim Araplar da bu çalışmalara katkıda bulunmuşlardır. Onl","PeriodicalId":33325,"journal":{"name":"Marife Dini Arastirmalar Dergisi","volume":"51 1","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-06-30","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"69742483","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Türk modernleşmesini ifade etmeye yönelik oldukça zengin kavramsallaştırmalar yapılmıştır. Bunlardan Batılılaşma, çağdaşlaşma ve modernleşme sözcükleri yaygın olarak benimsenmekle birlikte, modernleşme kavramının kullanılması tercih edilmiştir. Türk modernleşmesinin Osmanlıdan Cumhuriyet’e intikal eden bir süreç olarak gerçekleşmesi, Osmanlı-Türk modernleşmesi ve Cumhuriyet-Türk modernleşmesi şeklinde birbirinin devamı olan iki dönemi bir ve bütün olarak Türk modernleşmesi başlığı altında ele almayı zorunlu kılmaktadır. Özünde yenileşmeyi barındıran ve Batılılaşma öncesi duruma da işaret eden Osmanlı-Türk modernleşmesi, askerî yenilgilerin sonucunda oluşan ıslahat ve tecdit arayışlarıyla başlamıştır (Restorasyon Süreci- 1703-1789). Bu süreci Batılı toplumlardan çok ciddi bir biçimde etkilenildiği, devlet ve toplum yapısında hızlı bir değişime gidildiği Reform Süreci (1789-1839) izlemiştir. Bu dönemlerin ilkinde, devletin bekasını her zaman öncelemiş olan ulema, yenilik hareketlerine şeran olur vermiş; ordunun teçhiz edilmesine de onay ve destekte bulunmuştur. Bu dönemde ilmiye sınıfı, dinî otorite olma vasfını ve devlet bürokrasisi içindeki güçlü konumunu hâlen muhafaza etmektedir. Bu dönemlerin ikincisinde ise ulema -özellikle II. Mahmut Dönemi’nde- etkinliğinin azaldığı yeni bir duruma geçmiş, üst düzey ulemanın içinde yer aldığı ilmiye, şeyhülislamlık bünyesinde hukuk ve din görevlilerinden sorumlu bir devlet memurluğuna dönüştürülmek istenmiştir. Evkaf Nezaretinin ihdası ile ulemanın vakıflar üzerindeki tasarrufu azalmış, merkeziyetçi politikalar neticesinde de taşrada ayanın etkinliğinin kalmayışı alt sınıf ulemanın yerel düzeydeki otoritesini oldukça sarsmıştır. Askerî alanda açılan yeni eğitim kurumları yeni bir bürokratik kesim oluşturmuş, bu grup zamanla siyasi ve idari alanda medrese kökenli ulemanın yerini almıştır. 1839-1923 tarihleri arasında, Tanzimat (1839-1876), II. Abdülhamit (1876-1908) ve II. Meşrutiyet (1908-1923) dönemleri yer almaktadır. Tanzimat ve sonrası olarak ifade edilen bu dönemde, askerî-teknik bir şekilde başlayan Osmanlı-Türk modernleşmesi, politik ve yasal bir çerçevede devam etmiş; Batı’nın idare, yargı ve eğitim sistemleri de Osmanlı devlet yapısına dâhil edilmiştir. Osmanlı Devleti’nin tradisyonel örgüsünde sarayla birlikte iktidarın bileşenlerinden biri olan ulema sınıfı ise bu dönemde idari, siyasi, hukuki ve eğitimle ilgili sahaları kademeli olarak terk etmek zorunda kalmıştır. Neticede devlet içindeki görevlerini mektepli bürokratlara devreden medreseli ulemanın mali durumları kötüleşmiş, toplumsal saygınlıklarını da giderek kaybetmişlerdir. Cumhuriyet-Türk modernleşmesinin ilk etabı olan Fransız-laik-akılcılaşmacı modernleşmesi, Türkleşmek ve Muasırlaşmak mottosu üzerine inşa edilmiş, din ise Fransa’dakine benzer bir şekilde laiklik karşısına konumlandırılmıştır. Devletin güdümünde olan bir çağdaşlaşmanın benimsendiği bu modernleşme tarzı, yerini, 1950’li yıllarda Anglo-sakson-seküler modernlik anlayışına
土耳其的现代化有许多丰富的理念。其中,我更倾向于使用和解、斗争和现代化的概念。土耳其的现代化对奥斯曼尼亚共和国来说是一个自杀式的过程,很难将土耳其的现代化和土耳其的现代化作为一个整体来接管。奥斯曼土耳其的现代化,包括冲突前的局势,始于寻找弱点和暴力(1703-1789年的复辟进程)。这一进程受到改革进程(1789-1839)的监督,该进程迅速受到国家和社区结构非常严重变化的影响。在这个时代之初,这个国家的期望总是新运动的耻辱。得到军方的批准和支持。Bu dönemde ilmiye sınıfı,dinîotorite olma vasfınşve devlet bürokrasisi içindeki güçlükonumunu hâlen muhafaza etmektedir。这些时期中的第二次是乌列玛,尤其是第二次。在Mahmut Dönemi,它旨在转变为一名国家官员,负责了解上层政府、法治和宗教官员的情况。由于苏联的威胁,当时世界上的救援已经减少,由于中央政策的影响,亚类世界的地方当局已经非常紧张。在军事领域开设的新培训机构造成了新的官僚机构崩溃,取代了全球发展的政治和行政作用。1839-1923年间,坦齐马特(1839-1876)。Abdülhamit(1876-1908)和II。企业(1908年至1923年)已经到位。在承认和随后宣布时,奥斯曼土耳其的现代化始于军事技术方式、政治和法律框架;西方的行政、司法和教育系统也融入了奥斯曼帝国的国家结构。OsmanlıDevleti'nin tradisyonelörgüsünde sarayla birlikte iktidarın bileşenlerinden biri olan ulema sınıfıise bu dönemde idari,siyasi,hukuki ve eğitimle ilgili sahalarıkademeli olarak terk etmek zorunda kalmıtır。因此,国际社会的财政状况恶化了政府的职责,失去了社会的尊重。土耳其共和国现代化的第一阶段是法国时间智能、运动和定居座右铭的现代化,宗教与法国的天气相似。在20世纪50年代,该州的一位同事会给我留下这种现代化的方法,而不是20世纪50年对盎格鲁撒克逊首尔的现代理解。现代化的新方法是冻结、民主地和暂时地在意识自由的主干中代表彼此。在共和国的第一次现代化进程中,国际宗教穆斯林将于1949年被抛在后面,当时安卡拉大学开始开设伊利诺伊州的宗教学院,并将继续开设高级伊斯兰学院和伊斯兰学院。1982年后,高信仰教育合并为一个名称,他们在毕业时被召回为学者。因此,月线连续性质的宗教已经产生了七年的共和国宗教行为者的经验,并且具有可以定义为elit e/rational的宗教类型。在土耳其,来自高级宗教机构的宗教学者也提出了一些批评,将宗教领导层视为该国的一部分。大学性交的影响、政治影响、红色土地、经济状况、有组织的宗教结构和外部伊斯兰理解可以被认为是这些批评中最重要的。Netice olarak,Türk modernşmesi kapsamında ulemadan din aydınına ve ilahiyatçılığa evrilen süreçte medrese。
{"title":"Turkish Modernization: The Transformation of Religious Authority based on Ulema Scholars-Intellectuals-Theologians","authors":"Mustafa Yildirim","doi":"10.33420/marife.1249091","DOIUrl":"https://doi.org/10.33420/marife.1249091","url":null,"abstract":"Türk modernleşmesini ifade etmeye yönelik oldukça zengin kavramsallaştırmalar yapılmıştır. Bunlardan Batılılaşma, çağdaşlaşma ve modernleşme sözcükleri yaygın olarak benimsenmekle birlikte, modernleşme kavramının kullanılması tercih edilmiştir. Türk modernleşmesinin Osmanlıdan Cumhuriyet’e intikal eden bir süreç olarak gerçekleşmesi, Osmanlı-Türk modernleşmesi ve Cumhuriyet-Türk modernleşmesi şeklinde birbirinin devamı olan iki dönemi bir ve bütün olarak Türk modernleşmesi başlığı altında ele almayı zorunlu kılmaktadır. Özünde yenileşmeyi barındıran ve Batılılaşma öncesi duruma da işaret eden Osmanlı-Türk modernleşmesi, askerî yenilgilerin sonucunda oluşan ıslahat ve tecdit arayışlarıyla başlamıştır (Restorasyon Süreci- 1703-1789). Bu süreci Batılı toplumlardan çok ciddi bir biçimde etkilenildiği, devlet ve toplum yapısında hızlı bir değişime gidildiği Reform Süreci (1789-1839) izlemiştir. Bu dönemlerin ilkinde, devletin bekasını her zaman öncelemiş olan ulema, yenilik hareketlerine şeran olur vermiş; ordunun teçhiz edilmesine de onay ve destekte bulunmuştur. Bu dönemde ilmiye sınıfı, dinî otorite olma vasfını ve devlet bürokrasisi içindeki güçlü konumunu hâlen muhafaza etmektedir. Bu dönemlerin ikincisinde ise ulema -özellikle II. Mahmut Dönemi’nde- etkinliğinin azaldığı yeni bir duruma geçmiş, üst düzey ulemanın içinde yer aldığı ilmiye, şeyhülislamlık bünyesinde hukuk ve din görevlilerinden sorumlu bir devlet memurluğuna dönüştürülmek istenmiştir. Evkaf Nezaretinin ihdası ile ulemanın vakıflar üzerindeki tasarrufu azalmış, merkeziyetçi politikalar neticesinde de taşrada ayanın etkinliğinin kalmayışı alt sınıf ulemanın yerel düzeydeki otoritesini oldukça sarsmıştır. Askerî alanda açılan yeni eğitim kurumları yeni bir bürokratik kesim oluşturmuş, bu grup zamanla siyasi ve idari alanda medrese kökenli ulemanın yerini almıştır. 1839-1923 tarihleri arasında, Tanzimat (1839-1876), II. Abdülhamit (1876-1908) ve II. Meşrutiyet (1908-1923) dönemleri yer almaktadır. Tanzimat ve sonrası olarak ifade edilen bu dönemde, askerî-teknik bir şekilde başlayan Osmanlı-Türk modernleşmesi, politik ve yasal bir çerçevede devam etmiş; Batı’nın idare, yargı ve eğitim sistemleri de Osmanlı devlet yapısına dâhil edilmiştir. Osmanlı Devleti’nin tradisyonel örgüsünde sarayla birlikte iktidarın bileşenlerinden biri olan ulema sınıfı ise bu dönemde idari, siyasi, hukuki ve eğitimle ilgili sahaları kademeli olarak terk etmek zorunda kalmıştır. Neticede devlet içindeki görevlerini mektepli bürokratlara devreden medreseli ulemanın mali durumları kötüleşmiş, toplumsal saygınlıklarını da giderek kaybetmişlerdir. Cumhuriyet-Türk modernleşmesinin ilk etabı olan Fransız-laik-akılcılaşmacı modernleşmesi, Türkleşmek ve Muasırlaşmak mottosu üzerine inşa edilmiş, din ise Fransa’dakine benzer bir şekilde laiklik karşısına konumlandırılmıştır. Devletin güdümünde olan bir çağdaşlaşmanın benimsendiği bu modernleşme tarzı, yerini, 1950’li yıllarda Anglo-sakson-seküler modernlik anlayışına ","PeriodicalId":33325,"journal":{"name":"Marife Dini Arastirmalar Dergisi","volume":"1 1","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-06-30","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"69743207","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
İngiliz ve Avustralyalı bir sosyolog olan Bryan S. Turner, bu eserinde, bilginin içeriden ve dışarıdan gelen farklı konumlarını inceleyerek İslam’ı anlamayı amaçlar. Dine akılcılık bağlamında yaklaşan Turner, İslam dini hakkındaki tartışmasını hukuk (şeriat) veya dogmatik teoloji olarak ifade ettiği inançlar bağlamında değil, bir ‘deneyim dünyası’ (life-world) olarak adlandırdığı dini pratiklerin günlük yaşamda nasıl somutlaştığı ve yaşam biçimlerini ve kültürel değerleri nasıl etkilediği bağlamında yapar. Turner, Siyasal İslam, şeriat, Oryantalizm ve İslamofobi gibi temel konuları, pragmatizm ve postmodernizm gibi modern felsefeyle yapılan tartışmalar aracılığıyla keşfeder. Bilim ve nesnellik gibi geleneksel kavramlara bazı postmodern ve pragmatist itirazlar geliştiren Turner, dışarıdakilerin daha nesnel olabileceğine ve bir dinin veya kültürün içeridekiler tarafından görmezden gelinen veya ihmal edilen yönlerini fark edebileceğine inanmanın da mümkün olabileceğini tartışır. İslam’ı, özellikle, siyasi çatışma tarihi üzerinden anlamaya çalışır. ‘Siyasal İslam’ tabirinin aşağılayıcı bir şekilde kullanıldığının farkında olan Turner, Taliban ya da El Kaide gibi grupların eylemlerinin istisna olduğunu vurgulayarak okuyucuya Müslüman siyasetinin ve toplumsallığının birçok çeşidi olduğunu hatırlatır. Turner, özellikle Edward Said’in Oryantalizm tezine ve İslamofobi’nin sarih ampirik gerçekliklerine karşı olumsuz tutum geliştirir. Turner, her ne kadar İslam’ı anlamayı amaçlasa da kitabın birçok yerinde Hıristiyanlar ve Müslümanlar arasında diyalog yoluyla ortaya çıkabilecek bir anlayışın imkânını da arar. İslam’ın dışından biri olan Turner’ın içeridekilerin dünyasını anlamaya çalıştığı bu kitap, günümüz Müslüman toplumlarının sosyal ve siyasi meseleleri üzerine çalışan akademisyenlere ve genel okuyuculara kapsamlı ve önemli bir tartışma sunar.
英国和澳大利亚社会学家布莱恩·S·特纳(Bryan S.Turner)的目标是通过考察内外知识的不同点来理解伊斯兰教。特纳更接近宗教智慧,他并不依赖于他将关于伊斯兰教的辩论作为一种法律或自然理论来表达的信念,而是取决于被称为生活世界的宗教实践如何组合他们的生活方式,并影响他们的生活方式和文化价值观。特纳通过与实用主义和后现代主义等现代哲学的讨论,探讨了政治伊斯兰、şeriat、奥扬主义和伊斯兰教等基本问题。特纳还认为,从科学和种族的角度来看,一些后现代和务实的反对意见可能更具针对性,宗教或文化被忽视或忽视的方式可能会被观察到。特别是,伊斯兰教正试图从政治冲突的历史中理解。”特纳意识到政治伊斯兰正以一种不光彩的方式被使用,他提醒读者,像塔利班或El Caide这样的团体与穆斯林政治和社会非常不同。特纳,特别是爱德华·赛义德的奥扬主义理论和伊斯兰教模糊的两栖动物现实,正在改善负面行为。特纳,她的名字叫kadarıslam'ıanlamayıamaçlasa da kitabın birçok yerinde Hıristiyanlar ve Müslümanlar arasında diyalog yoluyla ortayaçıkabilecek bir anlayış。这本书是伊斯兰教的例外之一,旨在了解特纳的世界,在当今从事社会和政治问题研究的学者和普通读者之间进行了全面而重要的辩论。
{"title":"Understanding Islam: Positions of Knowledge, Bryan S. Turner (Edinburgh: Edinburgh University Press), 176 pages, ISBN 978-1474498746","authors":"Muhammed Babacan","doi":"10.33420/marife.1274066","DOIUrl":"https://doi.org/10.33420/marife.1274066","url":null,"abstract":"İngiliz ve Avustralyalı bir sosyolog olan Bryan S. Turner, bu eserinde, bilginin içeriden ve dışarıdan gelen farklı konumlarını inceleyerek İslam’ı anlamayı amaçlar. Dine akılcılık bağlamında yaklaşan Turner, İslam dini hakkındaki tartışmasını hukuk (şeriat) veya dogmatik teoloji olarak ifade ettiği inançlar bağlamında değil, bir ‘deneyim dünyası’ (life-world) olarak adlandırdığı dini pratiklerin günlük yaşamda nasıl somutlaştığı ve yaşam biçimlerini ve kültürel değerleri nasıl etkilediği bağlamında yapar. Turner, Siyasal İslam, şeriat, Oryantalizm ve İslamofobi gibi temel konuları, pragmatizm ve postmodernizm gibi modern felsefeyle yapılan tartışmalar aracılığıyla keşfeder. Bilim ve nesnellik gibi geleneksel kavramlara bazı postmodern ve pragmatist itirazlar geliştiren Turner, dışarıdakilerin daha nesnel olabileceğine ve bir dinin veya kültürün içeridekiler tarafından görmezden gelinen veya ihmal edilen yönlerini fark edebileceğine inanmanın da mümkün olabileceğini tartışır. İslam’ı, özellikle, siyasi çatışma tarihi üzerinden anlamaya çalışır. ‘Siyasal İslam’ tabirinin aşağılayıcı bir şekilde kullanıldığının farkında olan Turner, Taliban ya da El Kaide gibi grupların eylemlerinin istisna olduğunu vurgulayarak okuyucuya Müslüman siyasetinin ve toplumsallığının birçok çeşidi olduğunu hatırlatır. Turner, özellikle Edward Said’in Oryantalizm tezine ve İslamofobi’nin sarih ampirik gerçekliklerine karşı olumsuz tutum geliştirir. Turner, her ne kadar İslam’ı anlamayı amaçlasa da kitabın birçok yerinde Hıristiyanlar ve Müslümanlar arasında diyalog yoluyla ortaya çıkabilecek bir anlayışın imkânını da arar. İslam’ın dışından biri olan Turner’ın içeridekilerin dünyasını anlamaya çalıştığı bu kitap, günümüz Müslüman toplumlarının sosyal ve siyasi meseleleri üzerine çalışan akademisyenlere ve genel okuyuculara kapsamlı ve önemli bir tartışma sunar.","PeriodicalId":33325,"journal":{"name":"Marife Dini Arastirmalar Dergisi","volume":"1 1","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-06-30","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"69743366","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Makalede, düşünce ve dilin dayanak noktaları olan kavramlara ilişkin ontolojik tümeller probleminin bilgi kuramsal yapıdaki eğitsel izdüşümüne odaklanılmıştır. Çalışmanın problemi din eğitimi biliminin din eğitimi pratiğine kavram öğretimi süreçlerini kılavuzlayıcı ilkeler sunabilmesi için eğitsel bir temel arayışıdır. Makalede kavram felsefesinin bir görünümü olarak değerlendirilebilecek kavramlaştırma yaklaşımları ile din öğretimi pratiğinin öncelikli alanlarından olan kavram öğretimi arasında ilişkisellik kurarak felsefi bir perspektifle ilkesel ve eğitsel bir temel inşa etmek amaçlanmıştır. Dolayısıyla çalışmada din eğitimi biliminin kavram öğretimine felsefi olarak temellendirilmiş eğitsel ilkeler sunmasının imkânına odaklanılmıştır. Konuya ilişkin literatürde bulunan çalışmalar sınıflandırıldığında; din eğitiminde yer alan dini/ahlaki kavramların analizine odaklanan; spesifik bir kavramın öğretim ortamlarına taşınma sürecini eğitsel açıdan yapılandıran ve örnek ders işleyişleri sunan; kavram öğretimi sürecinin niteliğini çeşitli paydaş görüşlerine göre belirlemeye çalışan; öğretiminin niteliğini arttırmak için kavram öğretimi teknikleri tasarlayan ve kavram öğretimi sürecinde farklı yöntemlerin işlevselliğini tespit etmeyi amaçlayan çalışmaların olduğu görülmektedir. Kavram tahlillerine, kavram öğretimi sürecine ve didaktik olarak kavram öğretimine odaklanan çalışmalarda kavram ve kavramlaştırma yaklaşımlarının din eğitimi ile ilişkiselliğine odaklanılmadığı, kavramlara ilişkin öne sürülen felsefi ve psikolojik argümanların din eğitimi bilimi perspektifinden ele alınmadığı anlaşılmaktadır. Çalışmada din eğitimi biliminin ve din eğitimi faaliyetlerinin kavram yaklaşımları için ihtiyaç olarak görülen felsefi ve eğitsel temel arayışı, kavramlara ilişkin kuramlar ve din eğitimi faaliyetlerinde kavram öğretim ilkeleri arasında kurulan bağlantılar ile desteklenmeye çalışılmıştır. Din eğitimi biliminin din öğretimi pratiğine bilgi üretirken sahip olacağı kavram öğretimi anlayışının ne olabileceği kuramsal açıdan öncelikli ve ilkesel bir sorudur. Bu bağlamda makalede cevap aranan sorular şunlardır: “Düşünce dünyasında kavramlaştırma yaklaşımları ve argümanları nelerdir? Tikel-tümel gerilimlerden rafine edildiğinde eğitsel bağlamda kavramlaştırma işlemi nasıl yapılmaktadır? Din eğitimi faaliyetleri için kavram tartışması ne ifade etmektedir? Kavram yaklaşımlarından kavram öğretimi için hangi eğitsel ilkelere ulaşılabilir? Din eğitimi bilimi din öğretimi faaliyetlerine bilgi üretirken hangi kavram yaklaşımından hareket edebilir? Belirtilen soruların düşünsel düzlemle tartışabilmesi için metodolojik olarak nitel araştırma yöntemlerinden dokümanı anlama ve anlayış oluşturma, sistematik olarak analiz etme ve bilgi üretmek için veriyi yorumlama aşamalarından oluşan doküman analizi yöntemi kullanılmıştır. Ulaşılan verilerin analiz sürecinde betimsel analiz yöntemi tercih edilmiş ve kavram yaklaşımları birer tema olarak kabul edilmiştir. İçerik oluştururke
{"title":"Philosophical Origins of Concept Teaching for Religious Education Science","authors":"Habibe Erva Uçak, Recai Dogan","doi":"10.33420/marife.1266010","DOIUrl":"https://doi.org/10.33420/marife.1266010","url":null,"abstract":"Makalede, düşünce ve dilin dayanak noktaları olan kavramlara ilişkin ontolojik tümeller probleminin bilgi kuramsal yapıdaki eğitsel izdüşümüne odaklanılmıştır. Çalışmanın problemi din eğitimi biliminin din eğitimi pratiğine kavram öğretimi süreçlerini kılavuzlayıcı ilkeler sunabilmesi için eğitsel bir temel arayışıdır. Makalede kavram felsefesinin bir görünümü olarak değerlendirilebilecek kavramlaştırma yaklaşımları ile din öğretimi pratiğinin öncelikli alanlarından olan kavram öğretimi arasında ilişkisellik kurarak felsefi bir perspektifle ilkesel ve eğitsel bir temel inşa etmek amaçlanmıştır. Dolayısıyla çalışmada din eğitimi biliminin kavram öğretimine felsefi olarak temellendirilmiş eğitsel ilkeler sunmasının imkânına odaklanılmıştır. Konuya ilişkin literatürde bulunan çalışmalar sınıflandırıldığında; din eğitiminde yer alan dini/ahlaki kavramların analizine odaklanan; spesifik bir kavramın öğretim ortamlarına taşınma sürecini eğitsel açıdan yapılandıran ve örnek ders işleyişleri sunan; kavram öğretimi sürecinin niteliğini çeşitli paydaş görüşlerine göre belirlemeye çalışan; öğretiminin niteliğini arttırmak için kavram öğretimi teknikleri tasarlayan ve kavram öğretimi sürecinde farklı yöntemlerin işlevselliğini tespit etmeyi amaçlayan çalışmaların olduğu görülmektedir. Kavram tahlillerine, kavram öğretimi sürecine ve didaktik olarak kavram öğretimine odaklanan çalışmalarda kavram ve kavramlaştırma yaklaşımlarının din eğitimi ile ilişkiselliğine odaklanılmadığı, kavramlara ilişkin öne sürülen felsefi ve psikolojik argümanların din eğitimi bilimi perspektifinden ele alınmadığı anlaşılmaktadır. Çalışmada din eğitimi biliminin ve din eğitimi faaliyetlerinin kavram yaklaşımları için ihtiyaç olarak görülen felsefi ve eğitsel temel arayışı, kavramlara ilişkin kuramlar ve din eğitimi faaliyetlerinde kavram öğretim ilkeleri arasında kurulan bağlantılar ile desteklenmeye çalışılmıştır. Din eğitimi biliminin din öğretimi pratiğine bilgi üretirken sahip olacağı kavram öğretimi anlayışının ne olabileceği kuramsal açıdan öncelikli ve ilkesel bir sorudur. Bu bağlamda makalede cevap aranan sorular şunlardır: “Düşünce dünyasında kavramlaştırma yaklaşımları ve argümanları nelerdir? Tikel-tümel gerilimlerden rafine edildiğinde eğitsel bağlamda kavramlaştırma işlemi nasıl yapılmaktadır? Din eğitimi faaliyetleri için kavram tartışması ne ifade etmektedir? Kavram yaklaşımlarından kavram öğretimi için hangi eğitsel ilkelere ulaşılabilir? Din eğitimi bilimi din öğretimi faaliyetlerine bilgi üretirken hangi kavram yaklaşımından hareket edebilir? Belirtilen soruların düşünsel düzlemle tartışabilmesi için metodolojik olarak nitel araştırma yöntemlerinden dokümanı anlama ve anlayış oluşturma, sistematik olarak analiz etme ve bilgi üretmek için veriyi yorumlama aşamalarından oluşan doküman analizi yöntemi kullanılmıştır. Ulaşılan verilerin analiz sürecinde betimsel analiz yöntemi tercih edilmiş ve kavram yaklaşımları birer tema olarak kabul edilmiştir. İçerik oluştururke","PeriodicalId":33325,"journal":{"name":"Marife Dini Arastirmalar Dergisi","volume":"1 1","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-06-30","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"69743143","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Farklı dünya görüşü ve değer yargılarına sahip her kişi ya da grubun yaygın bir insani tutum olarak tabi olduğu yolu “en doğru yol” alarak görme eğiliminde bulunduğu görülür. Kur’ân’da birçok ayette bu duruma işaret edilmektedir. Bu ayetlerde her topluluğun kendi din anlayışıyla sevinip övündüğü ve son derece mutlu olduğu belirtilmektedir. Yine bu ayetlerden birisi olan İsrâ Sûresi 84. ayette ise “Herkes kendi şâkilesine göre davranır. Şüphe yok ki Rabbiniz kimin en doğru yolda bulunduğunu çok iyi bilir.” buyurulmaktadır. “Şâkile” kelimesi sadece bir ayette geçerken aynı fiil kökünden “şekl” olarak kullanımı ise Sad Sûresi 58. ayette bulunmakta ve ”benzer, misli” anlamına gelecek şekilde yer almaktadır. Kur’ân’da kullanılan “şâkile” kelimesi hakkında farklı açıklamalar yapılmışsa da genel kanaat kelimenin “yol, din, değer yargısı, görüş, yön, tabiat ve mizaç” anlamlarına geldiği yönündedir. Müfessirlerin söz konusu ayetle ilgili yorumlarının birinde ayetin Hz. Peygamber’e inanmamayı ve onun gösterdiği hidâyet yoluna tabi olmamayı sürdüren inkârcılara karşı onu teselli etmek amacıyla indirildiği söylenmiştir. Bir başka yorumda inkârcıları yöneldikleri yolun yanlışlığı noktasında uyardığı, onları yeniden düşünmeye davet ettiği ve hatta tutup gittikleri yolun akıbeti konusunda onları gizli bir şekilde tehdit ettiği belirtilmiştir. Diğer bir yorumda ise ilgili ayet, mümin ve kâfirin iyi ve kötü toprak üzerinden anlatıldığı ayetle tefsir edilmiş ve buradan hareketle her inanç grubunun kendi din ve inancı doğrultusunda ürünler ortaya koyacağı ifade edilmiştir. Bütün bu açıklamaların ortak noktası ayetin iman ve küfür ekseninde yorumlandığını göstermektedir. Buna göre herkes kendince en uygun gördüğü şeye göre bir yol takip etmekte ve buna göre bir inanç ve hayat tarzı benimsemektedir. İki kısa cümleden oluşan ilgili ayetin ilk cümlesinde bu yönde bir durum tespiti yapılmakta ancak bu duruma olumlu bir değer yüklenmemektedir. Ayetin bir âm lafız olan “küllü” lafzıyla başlaması bu durumun herkes için geçerli olduğuna ve hiçbir kimsenin bu yargının dışında kalamayacağına işaret etmektedir. Zira Arapça gramer kuralları gereğince âm lafızların tahsis edildiklerine yönelik bir karine ya da delil bulunmadığı sürece umumi hükümlerini korudukları kabul edilmektedir. Ayet ikinci cümlesiyle birlikte bütüncül bir bakışla ele alındığında ise doğru yolun “herkesin kendine uygun ve hoş gelen yol” olmadığı aksine asıl doğru yolun Allah Teâlâ’nın uyulmasını istediği yol olduğu anlaşılmaktadır. Bu anlamda doğru yol ancak “Allah’ın yolu” olup temel İslami öğretiler doğrultusunda sağlıklı bir gelişim sergileyen, yanı sıra kalben ve bedenen Allah’a yönelen kimselerin yolu olmaktadır. Elbette bu yol Allah Teâlâ’nın kitabıyla ve resulün fiili örnekliğiyle bildirdiği yoldur. Çalışmada ulaştığımız bir başka sonuç ise sözlü kültürümüzde çok yaygın bir şekilde karşımıza çıkan “herkesin kendi mizacına uygun bir din anlayışı ve yaşantısı geliştirebileceği” yönündeki yaklaşımın kla
似乎每个人或群体对世界都有不同的看法,其评判者倾向于将其视为一个普通人。Kur’ân da birçok ayette bu duruma işaret edilmektedir。在这些迹象中,每个国家都为自己对宗教的理解而高兴,并充满了喜悦。同样,以色列的迹象之一,84岁。有人对他们说:“每个人都遵循自己的怀疑;你的主确实知道谁是被引导的。”“可疑”一词仅作为“形状”使用,来源与《悲伤的萨里58》相同。ayette bulunmakta ve“benzer,misli”anlamına gelecekşekilde yer almaktadır。如果对《古兰经》中使用的“怀疑”一词有不同的解释,那么“道路、宗教、有价值的法官、观点、方向、禁忌和马赛克”一词就是一般的意思。在联盟的标志之一。据说,已经向不信道者透露,他们不相信先知,也不遵循他向他们展示的指导。另一方面,据说不信者被警告错误的方向,邀请他们反思,并秘密威胁他们的道路。在另一个例子中,这些迹象被解释了,信徒和不信者的迹象,以及每一个信仰群体都会在其信仰和信仰中结出果实。所有这些解释都表明,这些诗句是在信仰和怀疑中解读的。因此,按照每个人最能看到的,他走的是一条路,因此我有信仰和生命。在这两个短句的第一句中,只有这样才能解决这个句子。Ayetin birâm lafız olan“küllü”lafzıyla başlamasıbu durumun herkes için geçerli olduğuna ve hiçbir kimsenin bu yargının dışında kalamayacağına işaret etmektedir。Zira Arapça gramer kuralarıgereğinceâm lafızların tahsis edildiklerine yönelik bir karine ya da delil bulunmadığısürece umumi hükümlerini koruduklarıkabul edilmektedir。当他接受第二句话时,真正的道路是安拉希望走正确的道路,除非这不是正确的道路。从这个意义上说,只有那些被引导的人才能受到真主之道的引导,他们在伊斯兰教的教导中表现出良好的进步,他们在真主之道上坚定不移。这就是真主在《真主书》和使徒的例子中解释的方式。我们在工作中取得的另一个结果是,在我们的经典书面科学传统中,“每个人都能理解和改善自己的生活方式”是没有回报的另一个与星座有关的人是在训练过程中考虑到性格差异引起的生育能力差异。尽管这一迹象已经得到证实,但很难继续下去。因此,人们不应该被他们在生活世界中的信仰和享受所欺骗,除非通过真主的方式,走真主的道路,跟踪真主,获得真主的快乐。Hidâyet ve doğru yolun neliği bağlamında pekçokçalışma yapılmakla birlikte“şâkile”kelimesinden shareketle bu yönde yapşlmış。我们的工作是填补这一领域的空白,帮助我们理解“可疑”一词。
{"title":"Doğru Yolun Neliği Bağlamında Kur’ân’da “Şâkile” Kelimesi Üzerine Bir İnceleme","authors":"Hasan Sevi̇m","doi":"10.33420/marife.1259266","DOIUrl":"https://doi.org/10.33420/marife.1259266","url":null,"abstract":"Farklı dünya görüşü ve değer yargılarına sahip her kişi ya da grubun yaygın bir insani tutum olarak tabi olduğu yolu “en doğru yol” alarak görme eğiliminde bulunduğu görülür. Kur’ân’da birçok ayette bu duruma işaret edilmektedir. Bu ayetlerde her topluluğun kendi din anlayışıyla sevinip övündüğü ve son derece mutlu olduğu belirtilmektedir. Yine bu ayetlerden birisi olan İsrâ Sûresi 84. ayette ise “Herkes kendi şâkilesine göre davranır. Şüphe yok ki Rabbiniz kimin en doğru yolda bulunduğunu çok iyi bilir.” buyurulmaktadır. “Şâkile” kelimesi sadece bir ayette geçerken aynı fiil kökünden “şekl” olarak kullanımı ise Sad Sûresi 58. ayette bulunmakta ve ”benzer, misli” anlamına gelecek şekilde yer almaktadır. Kur’ân’da kullanılan “şâkile” kelimesi hakkında farklı açıklamalar yapılmışsa da genel kanaat kelimenin “yol, din, değer yargısı, görüş, yön, tabiat ve mizaç” anlamlarına geldiği yönündedir. Müfessirlerin söz konusu ayetle ilgili yorumlarının birinde ayetin Hz. Peygamber’e inanmamayı ve onun gösterdiği hidâyet yoluna tabi olmamayı sürdüren inkârcılara karşı onu teselli etmek amacıyla indirildiği söylenmiştir. Bir başka yorumda inkârcıları yöneldikleri yolun yanlışlığı noktasında uyardığı, onları yeniden düşünmeye davet ettiği ve hatta tutup gittikleri yolun akıbeti konusunda onları gizli bir şekilde tehdit ettiği belirtilmiştir. Diğer bir yorumda ise ilgili ayet, mümin ve kâfirin iyi ve kötü toprak üzerinden anlatıldığı ayetle tefsir edilmiş ve buradan hareketle her inanç grubunun kendi din ve inancı doğrultusunda ürünler ortaya koyacağı ifade edilmiştir. Bütün bu açıklamaların ortak noktası ayetin iman ve küfür ekseninde yorumlandığını göstermektedir. Buna göre herkes kendince en uygun gördüğü şeye göre bir yol takip etmekte ve buna göre bir inanç ve hayat tarzı benimsemektedir. İki kısa cümleden oluşan ilgili ayetin ilk cümlesinde bu yönde bir durum tespiti yapılmakta ancak bu duruma olumlu bir değer yüklenmemektedir. Ayetin bir âm lafız olan “küllü” lafzıyla başlaması bu durumun herkes için geçerli olduğuna ve hiçbir kimsenin bu yargının dışında kalamayacağına işaret etmektedir. Zira Arapça gramer kuralları gereğince âm lafızların tahsis edildiklerine yönelik bir karine ya da delil bulunmadığı sürece umumi hükümlerini korudukları kabul edilmektedir. Ayet ikinci cümlesiyle birlikte bütüncül bir bakışla ele alındığında ise doğru yolun “herkesin kendine uygun ve hoş gelen yol” olmadığı aksine asıl doğru yolun Allah Teâlâ’nın uyulmasını istediği yol olduğu anlaşılmaktadır. Bu anlamda doğru yol ancak “Allah’ın yolu” olup temel İslami öğretiler doğrultusunda sağlıklı bir gelişim sergileyen, yanı sıra kalben ve bedenen Allah’a yönelen kimselerin yolu olmaktadır. Elbette bu yol Allah Teâlâ’nın kitabıyla ve resulün fiili örnekliğiyle bildirdiği yoldur. Çalışmada ulaştığımız bir başka sonuç ise sözlü kültürümüzde çok yaygın bir şekilde karşımıza çıkan “herkesin kendi mizacına uygun bir din anlayışı ve yaşantısı geliştirebileceği” yönündeki yaklaşımın kla","PeriodicalId":33325,"journal":{"name":"Marife Dini Arastirmalar Dergisi","volume":"1 1","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-06-30","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"69743180","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Birey yaşamı boyunca bebeklik döneminden başlayarak bilişsel, duyuşsal ve psikososyal olarak değişim evrelerine sahiptir. Bunlardan en önemlisi ve birey yaşamının diğer tüm aşamalarını da etkileyen bebeklik ve erken çocukluk dönemidir. Erken çocukluk, çocukluğun ilk yıllarından başlayarak okulöncesi evresinin tamamını kapsamaktadır. 0 - 72 ayı kapsayan bu evrede bireyin fiziksel, sosyal, duygusal ve zihinsel gelişiminin en hızlı olduğu bilinmektedir. Son dönemde tüm dünyada olduğu gibi ve Türkiye’de de okulöncesi bireylerin eğitiminin önemi gözeltilmeye başlanmış, nicelik ve nitelik bakımından okul öncesi eğitim geliştirilmeye çalışılmıştır. Bu dönemdeki bireylerin duygusal gelişimleri ve manevi bir takım ihtiyaçları da göz önüne alınarak Ratcliff ve Damon’ın çalışmaları incelendiğinde erken çocukluk dönemi maneviyatının biyolojik bir gerçek olduğu ortaya konmuştur. Ayrıca Fowler, Oser ve Elkind’in araştırmalarına bakıldığında yine aynı dönemin manevi gelişim basamaklarının detaylarının açığa çıkarıldığı bilinmektedir. Böylelikle erken çocukluk dönemi bireyleri için din eğitiminin varlığı ve zorunluluğu akademik zemine oturtulmuştur. Erken çocukluk dönemi eğitim yaklaşımları incelendiğinde Montessori önemli bir isim olarak göze çarpmaktadır. Doktor olmasının yanı sıra eğitimci kimliğiyle de ön plana çıkan Montessori, özellikle erken çocukluk dönemi bireyleri için geliştirdiği eğitim yaklaşımıyla tüm dünyada yankı uyandırmıştır. Ona göre erken çocukluk dönemi kritik dönem kabul edilmekle birlikte 0-3 (bilinçaltı gelişimi) ve 3-6 yaş (bilinç gelişimi) aralıklarına tekabül etmektedir. Bu dönemde edinilen tüm kazanımların bireyin sonraki evrelerdeki yaşamını etkilediğini bilimsel olarak ortaya koyan Montessori, geliştirdiği eğitim yaklaşımıyla bu yaş aralıklarındaki bireylerin kazanımlarını zenginleştirmeye çalışmıştır. Montessori açtığı eğitim kurumlarıyla, geliştirdiği materyallerle, öğretmenlere yönelik oluşturduğu kurslarla, kendi klinik psikoloji deneysel çalışmalarını eğitim bilimlerine entegre eden araştırma yöntemleriyle eğitime farklı bir bakış açısı getirerek döneminin tek düze yaklaşımlarından ve geleneksel eğitim anlayışından sıyrılmayı başarmıştır. Yine Montessori bireyin erken çocukluk döneminde manevi gelişiminin var olduğuna inanarak bu evredeki gelişimsel ihtiyaçlarının karşılanması gerektiğine vurgu yapmıştır. Manevi gelişimi, Tanrı’yla olan ilişki ve ahlaki gelişim bağlamında ele alan Montessori, bu dönemdeki bireylerin din eğitimine de farklı bir bakış açısı getirmiştir. Bu araştırmanın amacı erken çocukluk dönemi çocuğu için Montessori’nin din eğitimi anlayışını incelemektir. Montessori eğitim metodu Türkiye’deki eğitim bilimleri çalışmalarında etkili bir şekilde kullanılmış, hem teori hem de uygulamalı araştırmalara konu olmuştur. Ancak Türkiye’de yapılan bilimsel çalışmalarda Montessori’nin din eğitimi anlayışının aynı oranda dikkate alınmadığı göze çarpmaktadır. Bu araştırma Montessori’nin erken çocukluk dönemi din eğitimi met
有些人从童年开始就有一个意识、情感和心理的不断变化的世界。最重要的是,影响一个人一生所有步骤的是童年和幼儿期。Erkençocukluk,çocukluğun ilk yıllarından başlayarak okulöncesi evresinin tamamınıkapsamaktadır。如果你花0-72个月的时间,宇宙是已知的身体、社会、情感和心理发展最快的。儿子dönemde tüm dünyada olduğu gibi是土耳其的奥库伦西之子。Bu dönemdeki bireylerin duygunal gelişimleri ve manevi bir takım ihtiyaçlarıda gözönüne alınarak Ratcliff ve Damon’ınçalışmalarıincelendiğinde erkençocukluk dönami maneviyatın biyolojik bir gerçek olduğu ortaya konmuştur。此外,当Fowler、Oser和Elkind被调查时,同一时期的进展操纵细节被揭示出来。所以幼儿期就已经为彼此确立了在学术领域的宗教教育和困难。当你审视幼儿训练方法时,蒙特梭利是一个非常重要的名字。Doktor olmasının yanısıra eğitimci kimliğiyle deön planaçıkan Montessori,özellikle erkençocukluk dönemi bireyleriçin geliştirdiği eğitim yaklaşmıyla tüm dünyada yankıuyandırmıştır。据她说,在0-3岁和3-6岁的关键时期,幼儿期是可以接受的。蒙台梭利科学地表明,这一时期取得的所有成就都会影响宇宙未来的生活,他一直试图削弱其中一些成就,这与教育的发展密切相关。蒙台梭利设法以不同的眼光看待他与教育机构开发的课程、他领导的教师课程、他自己的临床心理学实验实践,这些实践将研究与教育科学相结合,并避免了当时的单一层次方法和对传统教育的理解。蒙台梭利再次承认,幼儿期有一个机动的发展,世界需要满足。Manevi gelişimi、Tanrı'yla olan ilişki ve ahlaki gelişi im bağlamında ele alan Montessori、bu dönemdeki bireylerin din eğitimine de farklıbir bakışaçısıgetirmiştir。Bu araştırmanın amacıerkençocukluk dönemiçocuğu için Montessoriinin din eğitimi anlayışınıincelemektir。蒙台梭利的教育方法在土耳其的教育科学研究中得到了有效的运用,无论是在理论上还是在应用上。然而,在土耳其进行的科学研究中,蒙台梭利的教学理解也被忽视了。蒙台梭利的幼儿研究是直接从其著作和一些评论者的著作中采取宗教教育的方法。该书、文章和该书的实例,之后在工作中拒绝访问主要资源。本文通过对蒙台梭利幼儿教育文献的正式研究方法进行了分析。当然,蒙特梭利的训练方法为方法论的一般原则开发了主题类别,以在特定标题下检查特定主题。作为这项研究的结果,蒙特梭利表明,幼儿教育接近老年教育体系。在蒙特梭利,幼儿教育已经表明,蒙特梭利方法中使用的所有元素都与蒙特梭利的教学方法平行,并且蒙特梭利宗教教育附近应用的原则也被应用于最接近的方法。
{"title":"Religious Education in Early Childhood at Montessori","authors":"Şeyma Sezgi̇n, Recep Uçar","doi":"10.33420/marife.1185650","DOIUrl":"https://doi.org/10.33420/marife.1185650","url":null,"abstract":"Birey yaşamı boyunca bebeklik döneminden başlayarak bilişsel, duyuşsal ve psikososyal olarak değişim evrelerine sahiptir. Bunlardan en önemlisi ve birey yaşamının diğer tüm aşamalarını da etkileyen bebeklik ve erken çocukluk dönemidir. Erken çocukluk, çocukluğun ilk yıllarından başlayarak okulöncesi evresinin tamamını kapsamaktadır. 0 - 72 ayı kapsayan bu evrede bireyin fiziksel, sosyal, duygusal ve zihinsel gelişiminin en hızlı olduğu bilinmektedir. Son dönemde tüm dünyada olduğu gibi ve Türkiye’de de okulöncesi bireylerin eğitiminin önemi gözeltilmeye başlanmış, nicelik ve nitelik bakımından okul öncesi eğitim geliştirilmeye çalışılmıştır. Bu dönemdeki bireylerin duygusal gelişimleri ve manevi bir takım ihtiyaçları da göz önüne alınarak Ratcliff ve Damon’ın çalışmaları incelendiğinde erken çocukluk dönemi maneviyatının biyolojik bir gerçek olduğu ortaya konmuştur. Ayrıca Fowler, Oser ve Elkind’in araştırmalarına bakıldığında yine aynı dönemin manevi gelişim basamaklarının detaylarının açığa çıkarıldığı bilinmektedir. Böylelikle erken çocukluk dönemi bireyleri için din eğitiminin varlığı ve zorunluluğu akademik zemine oturtulmuştur. Erken çocukluk dönemi eğitim yaklaşımları incelendiğinde Montessori önemli bir isim olarak göze çarpmaktadır. Doktor olmasının yanı sıra eğitimci kimliğiyle de ön plana çıkan Montessori, özellikle erken çocukluk dönemi bireyleri için geliştirdiği eğitim yaklaşımıyla tüm dünyada yankı uyandırmıştır. Ona göre erken çocukluk dönemi kritik dönem kabul edilmekle birlikte 0-3 (bilinçaltı gelişimi) ve 3-6 yaş (bilinç gelişimi) aralıklarına tekabül etmektedir. Bu dönemde edinilen tüm kazanımların bireyin sonraki evrelerdeki yaşamını etkilediğini bilimsel olarak ortaya koyan Montessori, geliştirdiği eğitim yaklaşımıyla bu yaş aralıklarındaki bireylerin kazanımlarını zenginleştirmeye çalışmıştır. Montessori açtığı eğitim kurumlarıyla, geliştirdiği materyallerle, öğretmenlere yönelik oluşturduğu kurslarla, kendi klinik psikoloji deneysel çalışmalarını eğitim bilimlerine entegre eden araştırma yöntemleriyle eğitime farklı bir bakış açısı getirerek döneminin tek düze yaklaşımlarından ve geleneksel eğitim anlayışından sıyrılmayı başarmıştır. Yine Montessori bireyin erken çocukluk döneminde manevi gelişiminin var olduğuna inanarak bu evredeki gelişimsel ihtiyaçlarının karşılanması gerektiğine vurgu yapmıştır. Manevi gelişimi, Tanrı’yla olan ilişki ve ahlaki gelişim bağlamında ele alan Montessori, bu dönemdeki bireylerin din eğitimine de farklı bir bakış açısı getirmiştir. Bu araştırmanın amacı erken çocukluk dönemi çocuğu için Montessori’nin din eğitimi anlayışını incelemektir. Montessori eğitim metodu Türkiye’deki eğitim bilimleri çalışmalarında etkili bir şekilde kullanılmış, hem teori hem de uygulamalı araştırmalara konu olmuştur. Ancak Türkiye’de yapılan bilimsel çalışmalarda Montessori’nin din eğitimi anlayışının aynı oranda dikkate alınmadığı göze çarpmaktadır. Bu araştırma Montessori’nin erken çocukluk dönemi din eğitimi met","PeriodicalId":33325,"journal":{"name":"Marife Dini Arastirmalar Dergisi","volume":"1 1","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-06-30","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"69742351","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Bilgi iletişim teknolojilerindeki hızlı gelişmeler, süratle yayılan haber ve veriler dünyayı adeta küçük bir köy haline getirmiş, internet sayesinde e-devlet, e-ticaret, e-yayın ve e-eğitim gibi uygulamalar yaygınlık kazanmış ve insanlara sunulan hizmetin hızı ve kalitesi artmıştır. Ancak tuzaklarla dolu bu sanal âlemde “dijital okur-yazarlık bilincine” sahip olmayan insanlar büyük datanın “küçük verisi”, dijital endüstrinin “nesnesi/kölesi” ve sanal heveslerin “tutsağı” olmaktan da kurtulamamışlardır.Bilgisayar, akıllı telefon, internet ve sosyal medya imkânlarının yaygınlaşmasıyla birlikte dijital mecralarda pek çok asılsız haberin yanı sıra mesnetsiz dinî bilgiler de dolaşıma sokulmuş ve büyük sosyo-kültürel değişimler yaşanmıştır. Bu bakımdan toplumsal gelişmeleri yakından takip etmek ve halkı dinî konularda aydınlatmakla görevli Diyanet İşleri Başkanlığı’na ve bu kuruma eleman yetiştiren İHL, İlahiyat/İslâmî İlimler Fakülteleri’ne önemli görevler düşmektedir. Bu itibarla DİB sunduğu hizmetin, eğitim kurumları da müfredatlarının içeriğini yeniden gözden geçirmek durumundadır. Çünkü “dijital görsel/yazılı/sesli” yayınlarda ortaya konulan çarpık tasavvurlar, İslâm’dan hazzetmeyen çevrelerin maksatlı olarak üretip dolaşıma soktukları kafa karıştırıcı ve şüphe uyandırıcı bilgileri muhtevi video ve görseller ve bilinçsizce paylaşılan uydurma hadisler İslâm’ın yanlış tanıtılmasına, Müslümanların Allah, peygamber, ahiret, kader, dua, tevekkül, rızık vs. anlayışlarının bozulmasına yol açmış, bütün bunlardan olumsuz etkilenen bazı kesimler de İslâm ile aralarına mesafe koymuşlardır.Bu makalede dijitalleşmenin birey ve toplum hayatına müspet ve menfî etkilerine, dijital dünyadaki uydurma hadislerin Müslümanların din algısına verdiği zararlara ve bu tür mevzû hadislerle mücadele yöntemleri konusundaki tartışmalara yer verilmiştir. Makalenin temel amacı dijital platformlarda dolaşıma sokulan uydurma hadislerin zararlarını ortadan kaldırmak için siyasal otorite, yetkisini Anayasa’dan alan DİB ve Müslümanlara düşen görevleri ele almak ve bu konudaki yöntem tartışmalarını değerlendirmektir. Bu mevzularla alakalı akademik çalışmaların kemiyet ve keyfiyet bakımından azlığı makalenin yazılma nedenidir. Çalışma sonunda dijital dünyada dolaşıma sokulan uydurma hadislerin zararlarını bertaraf etmek için güvenilir dinî bilgilerin “dijital görsel/yazılı/sesli” materyallerle desteklenerek sosyal medya ortamlarında paylaşılmasının, mevzû hadisleri yayanlara karşı fikrî mücadeleye ilave olarak hukukî mücadele de yürütülmesinin gerekliliği sonucuna ulaş
通信技术的快速发展、快速的新闻和数据使世界变成了一个小村庄,电子政务、电子商务、电子邮件和电子培训等应用提高了向人们提供服务的速度和质量。但那些在这种艺术形式中没有“数字素养”的人并不是大数据中的“小数据”、数字产业的“对象/奴隶”和虚拟思想的“拘留”,随着互联网和社交媒体机会的传播,数字部门出现了许多不相关的新闻,非正式宗教以及重大的社会和文化变化。Bu bakımdan toplumsal gelişmeleri yakından takip etmek ve halkıdinîkonularda aydınlatmakla görevli Diyanet Ilşleri Başkanlığı'na ve Bu kuruma eleman yetiştiren Il,Il lahiyat/ïslâmîIl limler Fakülteleri’neönemli görevler düşmektedir。这证实了DVD和培训机构提供的服务能够重新检查船员的内容。因为数字视觉和音频流的各种设计,令人困惑和怀疑的信息,如视频和视觉信息,以及伊斯兰教的陌生发明,以及穆斯林的先知安拉,可能会误导伊斯兰教。命运、祈祷、祈祷、食物的不服从,以及一些不幸的事情,扰乱了伊斯兰教。世界上的数字捏造事件一直在讨论穆斯林因宗教观念和他们的战斗方式而遭受的损害。这篇文章的主要目的是接管数字平台上应用程序事件的损害,接管DPR和穆斯林的责任,他们接管了Anayasa的权力,并评估他们如何讨论它。文章中写道,这是因为学术工作的骨感和满足感。工作结束后,可以在社交媒体上分享可靠的宗教信息,并辅以“数字视觉/软件/音频”材料,以损害数字事件的发展,同时除了与传播者进行理想的斗争外,还需要采取法律行动。
{"title":"Dijital Dünyadaki Uydurma Hadislerle Mücadele Yöntemleri Üzerine Bir Değerlendirme","authors":"A. Seyhan","doi":"10.33420/marife.1265285","DOIUrl":"https://doi.org/10.33420/marife.1265285","url":null,"abstract":"Bilgi iletişim teknolojilerindeki hızlı gelişmeler, süratle yayılan haber ve veriler dünyayı adeta küçük bir köy haline getirmiş, internet sayesinde e-devlet, e-ticaret, e-yayın ve e-eğitim gibi uygulamalar yaygınlık kazanmış ve insanlara sunulan hizmetin hızı ve kalitesi artmıştır. Ancak tuzaklarla dolu bu sanal âlemde “dijital okur-yazarlık bilincine” sahip olmayan insanlar büyük datanın “küçük verisi”, dijital endüstrinin “nesnesi/kölesi” ve sanal heveslerin “tutsağı” olmaktan da kurtulamamışlardır.Bilgisayar, akıllı telefon, internet ve sosyal medya imkânlarının yaygınlaşmasıyla birlikte dijital mecralarda pek çok asılsız haberin yanı sıra mesnetsiz dinî bilgiler de dolaşıma sokulmuş ve büyük sosyo-kültürel değişimler yaşanmıştır. Bu bakımdan toplumsal gelişmeleri yakından takip etmek ve halkı dinî konularda aydınlatmakla görevli Diyanet İşleri Başkanlığı’na ve bu kuruma eleman yetiştiren İHL, İlahiyat/İslâmî İlimler Fakülteleri’ne önemli görevler düşmektedir. Bu itibarla DİB sunduğu hizmetin, eğitim kurumları da müfredatlarının içeriğini yeniden gözden geçirmek durumundadır. Çünkü “dijital görsel/yazılı/sesli” yayınlarda ortaya konulan çarpık tasavvurlar, İslâm’dan hazzetmeyen çevrelerin maksatlı olarak üretip dolaşıma soktukları kafa karıştırıcı ve şüphe uyandırıcı bilgileri muhtevi video ve görseller ve bilinçsizce paylaşılan uydurma hadisler İslâm’ın yanlış tanıtılmasına, Müslümanların Allah, peygamber, ahiret, kader, dua, tevekkül, rızık vs. anlayışlarının bozulmasına yol açmış, bütün bunlardan olumsuz etkilenen bazı kesimler de İslâm ile aralarına mesafe koymuşlardır.Bu makalede dijitalleşmenin birey ve toplum hayatına müspet ve menfî etkilerine, dijital dünyadaki uydurma hadislerin Müslümanların din algısına verdiği zararlara ve bu tür mevzû hadislerle mücadele yöntemleri konusundaki tartışmalara yer verilmiştir. Makalenin temel amacı dijital platformlarda dolaşıma sokulan uydurma hadislerin zararlarını ortadan kaldırmak için siyasal otorite, yetkisini Anayasa’dan alan DİB ve Müslümanlara düşen görevleri ele almak ve bu konudaki yöntem tartışmalarını değerlendirmektir. Bu mevzularla alakalı akademik çalışmaların kemiyet ve keyfiyet bakımından azlığı makalenin yazılma nedenidir. Çalışma sonunda dijital dünyada dolaşıma sokulan uydurma hadislerin zararlarını bertaraf etmek için güvenilir dinî bilgilerin “dijital görsel/yazılı/sesli” materyallerle desteklenerek sosyal medya ortamlarında paylaşılmasının, mevzû hadisleri yayanlara karşı fikrî mücadeleye ilave olarak hukukî mücadele de yürütülmesinin gerekliliği sonucuna ulaş","PeriodicalId":33325,"journal":{"name":"Marife Dini Arastirmalar Dergisi","volume":"1 1","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-06-30","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"69743081","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
“Bir”, dilde yaygın olarak kullanılan kavramlardandır. “Varlık” ve “şey” kavramları gibi zihnin sahip olduğu en genel yüklemlerdendir. Bundan dolayı da metafizikte incelenen meseleler arasında kaşımıza çıkar. Felsefe tarihinde biri sadece bir yüklem olarak görmeyen ve ona en üst seviyede varolan payesi veren ve bütün varolanların gerçek ilkesi olarak kabul eden filozof ve ekoller de mevcuttur. Önemli bir etki alanına da sahip olan bu tür sistemler içerisinde bir sadece en üst metafiziksel ilke değil, aynı zamanda bütün varolanlara, bir olarak nitelendirilen her bire birliğini veren en yüce ve ilk varolandır. Bu anlamdaki bire, dinlerde kaşımıza çıkan tanrı figürüne benzer ayrıcalıklı bir konum verilmektedir. Bunların yanında bir, en temelde dünyayı ve evreni kavrama biçimiyle de oldukça yakından ilgilidir. Bireysel varlığımızı da kuşatan varolanlar alanı, yani evren birleşik bir bütün müdür yoksa birbirinden ayrı bir çokluk mudur? Evren, bir birinden bağımsız parçaların bir araya gelmesiyle oluşan bir yığın mıdır? Eğer böyleyse varlıkların parçalanması sonsuza kadar devam edemez; kendilerini oluşturan bölünmeyen teklere ulaşıldığında bu ayrışma duracaktır. Burada birler, aynı zamanda varlığın sınırını oluşturmaktadır. Bu sonlu ve sınırlı birlere ise birliklerini daha üst bir metafizik ilke olan Bir vermektedir. Bu anlamda en yüksek bir hem en yüce varlık hem de her bire birliğini veren en temel ilkedir. Bu durumda evren, sonlu ve sınırlı parçalardan, bir diğer anlamda da birlerden oluşan bir yığındır. Burada evren sonlu ve sınırlı birlerden oluştuğundan ayrıkların (munfasıl) bir araya gelerek oluşturdukları bir yığın görünümüne geçmektedir. Diğer taraftan, eğer varlıklardaki bölünme sonsuza kadar devam ediyorsa, bu bölünmenin durduğu bir sınır düşünülemediğinden varlığın temel kurucu ilkesi bir olamaz. Bu yönden bakıldığında bir her zaman varolan bir şeye eklenen bir araz olabilir. Burada evren de bölünmesi parçalanamayan birlerde son bulan ve bu birlerden oluşan bir ayrıklar yığını değil de birleşik bir bütün olacaktır; bir ise her varolanla birlikte bulunan bir lâzım olacaktır.Doğadaki değişim ve süreklilik tartışmaları da yine bire dair kavrayışın gölgesinde yapılmaktadır. Değişen varlıklardaki kimliksel sürekliliği sağlayan onlardaki birlik midir? Bu itibarla, farklı evren modelleri ve doğa felsefelerinin gerisinde bir, birlik ve çokluğa dair kavrayış biçimleri bulunur.Bire yüklenen farklı anlamları ve bunların uzantısı olarak ortaya çıkan varlık ve evren anlayışının oluşturduğu arka planı göz önüne almadan filozofların metinlerinde karşımıza çıkan bir, birlik ve çokluğu anlamamız mümkün değildir. Bire dair bu farklı yaklaşımlar, onun hakkındaki incelemeyi doğrudan etkilemektedir. Bu çalışmada İbn Sînâ’nın eş-Şifâ, Metafizik’teki bire dair incelemesini ele almaya çalıştım. Metinde öncelikle, filozofun kendinde bir ve en yüce gerçeklik olarak bire dair yaklaşımına ve bunun gerek Aristoteles’in gerekse de Kindî’nin eserlerinde karşımıza çıkan b
一个是语言中常用的概念之一。这是最常见的心理负担之一,比如财产和事物。这就是我们探索形而上学的原因。在哲学中,有些哲学家和经济学者并不认为它是一种单一的负担,他们给予它最高的部分,他们是第一个接受它作为一种真正原则的人。Önemli bir etki alanına da sahip olan bu tür系统经理içerisinde bir sadese enüst metafiziksel ilke değil,aynızamanda bütün varolanlara,bir olaak nitelendirilen她的bire birliğini veren yüce ve ilk varolandır。从这个意义上说,它被赋予了一个独特的位置,就像我们宗教中的上帝形象一样。有了这些,世界和宇宙从根本上更接近理解。是宇宙的面积围绕着我们,还是宇宙的主体,还是不同的数量?宇宙是一组独立的部分吗?如果是这样,物质的碎片化就不可能永远持续下去;kendilerini oluşturan bölünmeyen teklere ulaşıldığında bu ayrışma duracketır。这里,合在一起,就是存在的边界。终点和边界首先赋予了它们的力量更高的形而上学。从这个意义上说,最高和最高的财富和团结是首要的。Bu durumda evren,sonlu ve sınırlıparçalardan,bir diğer anlamda da birlerden oluşan bir yığndır。这是一堆来自宇宙尽头和宇宙边界的东西。另一方面,如果它继续永远分割物质,物质的本质就不能被视为一种约束。当你这样看的时候,总会有一个问题被添加到某个东西中。这就是宇宙被划分为宇宙的地方,而不是一大堆的划分,而是一大堆的统一。有一件事是我什么都要做。Doğadaki değişim ve sürekllik tartışmalarıda yine bire dair kavrayıshın gölgesinde yapılmaktadır。他们是让身份永久改变的人吗?Bu itibarla,farklıevren modelleri ve doğa felsefelerinin gerisinde bir,birlik veçokluğa dair kavrayışbiçimleri bulunur。Bire yüklenen farklıanlamlarıve bunların uzantısıolarak ortayaçıkan varlık ve evren anlayışının oluşturduğu arka计划。Bire dair bu farklıyaklaşımlar,onun hakkındaki incelemeyi doğrudan etkilemektedir。在这项研究中,我试图看看伊本·São的妻子,她是一位形而上学者。首先,当哲学本身更接近一个最高的现实时,亚里士多德需要专注于如何将一个陷入困境的人分类,因为他注意到了我们从中国著作中得到的理解。我试图解释哲学家揭示的这些阶级的背景,我试图解释每个阶级本身的意义。我花了一些时间研究穆斯林事务的哲学,比如中国和法罗群岛,以帮助更好地理解这个问题。在这些课程结束时,我创建了一个供一个人使用的通用方案,然后是一个层次方案。在这篇文章中,以伊本·什叶的妻子和形而上学为中心,我有另一个目标,为哲学的进一步工作介绍一个视角。
{"title":"Eş-Şifâ Bağlamında İbn Sînâ Metafiziğinde Bir, Birlik ve Çokluk","authors":"Ö. Yildirim","doi":"10.33420/marife.1274907","DOIUrl":"https://doi.org/10.33420/marife.1274907","url":null,"abstract":"“Bir”, dilde yaygın olarak kullanılan kavramlardandır. “Varlık” ve “şey” kavramları gibi zihnin sahip olduğu en genel yüklemlerdendir. Bundan dolayı da metafizikte incelenen meseleler arasında kaşımıza çıkar. Felsefe tarihinde biri sadece bir yüklem olarak görmeyen ve ona en üst seviyede varolan payesi veren ve bütün varolanların gerçek ilkesi olarak kabul eden filozof ve ekoller de mevcuttur. Önemli bir etki alanına da sahip olan bu tür sistemler içerisinde bir sadece en üst metafiziksel ilke değil, aynı zamanda bütün varolanlara, bir olarak nitelendirilen her bire birliğini veren en yüce ve ilk varolandır. Bu anlamdaki bire, dinlerde kaşımıza çıkan tanrı figürüne benzer ayrıcalıklı bir konum verilmektedir. Bunların yanında bir, en temelde dünyayı ve evreni kavrama biçimiyle de oldukça yakından ilgilidir. Bireysel varlığımızı da kuşatan varolanlar alanı, yani evren birleşik bir bütün müdür yoksa birbirinden ayrı bir çokluk mudur? Evren, bir birinden bağımsız parçaların bir araya gelmesiyle oluşan bir yığın mıdır? Eğer böyleyse varlıkların parçalanması sonsuza kadar devam edemez; kendilerini oluşturan bölünmeyen teklere ulaşıldığında bu ayrışma duracaktır. Burada birler, aynı zamanda varlığın sınırını oluşturmaktadır. Bu sonlu ve sınırlı birlere ise birliklerini daha üst bir metafizik ilke olan Bir vermektedir. Bu anlamda en yüksek bir hem en yüce varlık hem de her bire birliğini veren en temel ilkedir. Bu durumda evren, sonlu ve sınırlı parçalardan, bir diğer anlamda da birlerden oluşan bir yığındır. Burada evren sonlu ve sınırlı birlerden oluştuğundan ayrıkların (munfasıl) bir araya gelerek oluşturdukları bir yığın görünümüne geçmektedir. Diğer taraftan, eğer varlıklardaki bölünme sonsuza kadar devam ediyorsa, bu bölünmenin durduğu bir sınır düşünülemediğinden varlığın temel kurucu ilkesi bir olamaz. Bu yönden bakıldığında bir her zaman varolan bir şeye eklenen bir araz olabilir. Burada evren de bölünmesi parçalanamayan birlerde son bulan ve bu birlerden oluşan bir ayrıklar yığını değil de birleşik bir bütün olacaktır; bir ise her varolanla birlikte bulunan bir lâzım olacaktır.Doğadaki değişim ve süreklilik tartışmaları da yine bire dair kavrayışın gölgesinde yapılmaktadır. Değişen varlıklardaki kimliksel sürekliliği sağlayan onlardaki birlik midir? Bu itibarla, farklı evren modelleri ve doğa felsefelerinin gerisinde bir, birlik ve çokluğa dair kavrayış biçimleri bulunur.Bire yüklenen farklı anlamları ve bunların uzantısı olarak ortaya çıkan varlık ve evren anlayışının oluşturduğu arka planı göz önüne almadan filozofların metinlerinde karşımıza çıkan bir, birlik ve çokluğu anlamamız mümkün değildir. Bire dair bu farklı yaklaşımlar, onun hakkındaki incelemeyi doğrudan etkilemektedir. Bu çalışmada İbn Sînâ’nın eş-Şifâ, Metafizik’teki bire dair incelemesini ele almaya çalıştım. Metinde öncelikle, filozofun kendinde bir ve en yüce gerçeklik olarak bire dair yaklaşımına ve bunun gerek Aristoteles’in gerekse de Kindî’nin eserlerinde karşımıza çıkan b","PeriodicalId":33325,"journal":{"name":"Marife Dini Arastirmalar Dergisi","volume":"1 1","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-06-30","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"69743431","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}