Pub Date : 2023-04-30DOI: 10.51592/kulliyat.1262176
Mehmet Oğuz Güler
Divan şairleri, yaşadıkları dönemin sosyal yaşantısını her yönüyle yansıtan ipuçları da vermişlerdir. Özellikle hiciv şiirlerinde gerçek kişi ve yer adlarının kullanılması yanında toplumsal yaşama dair çeşitli izleri görmek mümkündür. Divan şiirinin hiciv sahasında kalem oynatan şairleri; çevrelerinde gördükleri aksaklıkları, sosyal hayattaki bozuklukları ve bunlara neden olduğunu düşündükleri yönetici, asker ve bürokrat sınıfından kişileri kendilerine özgü yaklaşımlarla hicvetmişler, sanatlı veya doğrudan anlatım yöntemleri ile eleştirme yoluna gitmişlerdir. Osmanlı İmparatorluğunun en kudretli çağlarından itibaren ortaya çıkmaya başlayan çürüme emareleri, artan yolsuzluklar, halkın zor durumu hiciv şiirlerinde dile getirilmeye başlanmıştır. Bu ortam içinde 16. 17. asırlarda ön plana çıkan üç önemli şairin hiciv sahasında dikkate değer eserler verdiğini; bu döneme ait yer, durum, olay ve kişilere birbirinden farklı bakış açılarıyla yaklaştığını görmekteyiz. Sözünü ettiğimiz üç şair; Bağdatlı Ruhî, Nefî ve Hevayî’dir. Makalede bilhassa bu üç şairin yergi şiirleri incelenip bu üç şairdeki sosyal yaşam ve gerçek dünyaya dair farklı bakış açıları karşılaştırılmış ve bu şairlerden hareketle bu asırlarda Osmanlı Devleti içinde görülen sosyal ve siyasal bozuklukların dönemin Klasik Türk şiirine yansıması değerlendirilmiştir.
{"title":"16. ve 17. YÜZYIL KLASİK HİCİV ŞİİRLERİNDE FARKLI YAKLAŞIMLAR","authors":"Mehmet Oğuz Güler","doi":"10.51592/kulliyat.1262176","DOIUrl":"https://doi.org/10.51592/kulliyat.1262176","url":null,"abstract":"Divan şairleri, yaşadıkları dönemin sosyal yaşantısını her yönüyle yansıtan ipuçları da vermişlerdir. Özellikle hiciv şiirlerinde gerçek kişi ve yer adlarının kullanılması yanında toplumsal yaşama dair çeşitli izleri görmek mümkündür. Divan şiirinin hiciv sahasında kalem oynatan şairleri; çevrelerinde gördükleri aksaklıkları, sosyal hayattaki bozuklukları ve bunlara neden olduğunu düşündükleri yönetici, asker ve bürokrat sınıfından kişileri kendilerine özgü yaklaşımlarla hicvetmişler, sanatlı veya doğrudan anlatım yöntemleri ile eleştirme yoluna gitmişlerdir. Osmanlı İmparatorluğunun en kudretli çağlarından itibaren ortaya çıkmaya başlayan çürüme emareleri, artan yolsuzluklar, halkın zor durumu hiciv şiirlerinde dile getirilmeye başlanmıştır. Bu ortam içinde 16. 17. asırlarda ön plana çıkan üç önemli şairin hiciv sahasında dikkate değer eserler verdiğini; bu döneme ait yer, durum, olay ve kişilere birbirinden farklı bakış açılarıyla yaklaştığını görmekteyiz. Sözünü ettiğimiz üç şair; Bağdatlı Ruhî, Nefî ve Hevayî’dir. Makalede bilhassa bu üç şairin yergi şiirleri incelenip bu üç şairdeki sosyal yaşam ve gerçek dünyaya dair farklı bakış açıları karşılaştırılmış ve bu şairlerden hareketle bu asırlarda Osmanlı Devleti içinde görülen sosyal ve siyasal bozuklukların dönemin Klasik Türk şiirine yansıması değerlendirilmiştir.","PeriodicalId":432234,"journal":{"name":"KÜLLİYAT Osmanlı Araştırmaları Dergisi","volume":"34 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-04-30","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"130802776","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Pub Date : 2023-04-29DOI: 10.51592/kulliyat.1269773
Baha Rjoub, Ersen Ersoy
Riyâzî’nin, XVII. yüzyıl tezkirecilerindendir. Riyâzü’ş-şu‘arâ tezkiresinde diğer tezkirelerdeki gibi şairlerin biyografilerinden bahsedilmektedir. Eserde 423 şair biyografisi bulunmaktadır. Bu çalışmada tezkirede geçen şairlerin ölüm ifadelerinin üzerinde durulmuştur. Yazar, ölüm ifadelerini farklı biçim ve ifadelerle betimlemiştir. Çalışmada geçen ölüm ifadeleri üç ayrı gruba ayrılmıştır. Gruplar en çok kullanılan ifadeden en az kullanılan ifadeye doğru sıralanmıştır. Her grup çeşitli ifadelerden oluşmaktadır. Birinci grup 11 ifadeden, ikinci grup 68 mısradan, üçüncü grup ise 15 tabirden oluşmaktadır. Ayrıca metinde bazı ifadeler birden fazla tekrarlanmıştır. Daha sonra bulunan gruplar genel verilen ifade sayısıyla birlikte tablo hâlinde verilmiştir. Son olarak tezkirede bulunan ama haklarında ölüm ifadesine yer verilmeyen şairlerin ismi sayfa numarasıyla birlikte tabloya aktarılmıştır. Yapılacak olan inceleme ölümün sade ifadelerle, ölümün şiir suretiyle verilen ifadelerle ve sanatlı olarak verilen tabirlerle olacaktır. Bu çalışmanın temel amacı, Riyâzî'nin yazdığı biyografik bilgiler üzerinde değil, bu bilgilerdeki "ölüm" ve "ölüm"ü tanımlayan ifadeler üzerinde odaklanmıştır.
{"title":"RİYÂZÜ’Ş-ŞU‘ARÂ TEZKİRESİNDE ŞAİRLERLE İLGİLİ ÖLÜM İFADELERİ ÜZERİNE BİR İNCELEME","authors":"Baha Rjoub, Ersen Ersoy","doi":"10.51592/kulliyat.1269773","DOIUrl":"https://doi.org/10.51592/kulliyat.1269773","url":null,"abstract":"Riyâzî’nin, XVII. yüzyıl tezkirecilerindendir. Riyâzü’ş-şu‘arâ tezkiresinde diğer tezkirelerdeki gibi şairlerin biyografilerinden bahsedilmektedir. Eserde 423 şair biyografisi bulunmaktadır. Bu çalışmada tezkirede geçen şairlerin ölüm ifadelerinin üzerinde durulmuştur. Yazar, ölüm ifadelerini farklı biçim ve ifadelerle betimlemiştir. Çalışmada geçen ölüm ifadeleri üç ayrı gruba ayrılmıştır. Gruplar en çok kullanılan ifadeden en az kullanılan ifadeye doğru sıralanmıştır. Her grup çeşitli ifadelerden oluşmaktadır. Birinci grup 11 ifadeden, ikinci grup 68 mısradan, üçüncü grup ise 15 tabirden oluşmaktadır. Ayrıca metinde bazı ifadeler birden fazla tekrarlanmıştır. Daha sonra bulunan gruplar genel verilen ifade sayısıyla birlikte tablo hâlinde verilmiştir. Son olarak tezkirede bulunan ama haklarında ölüm ifadesine yer verilmeyen şairlerin ismi sayfa numarasıyla birlikte tabloya aktarılmıştır. Yapılacak olan inceleme ölümün sade ifadelerle, ölümün şiir suretiyle verilen ifadelerle ve sanatlı olarak verilen tabirlerle olacaktır. Bu çalışmanın temel amacı, Riyâzî'nin yazdığı biyografik bilgiler üzerinde değil, bu bilgilerdeki \"ölüm\" ve \"ölüm\"ü tanımlayan ifadeler üzerinde odaklanmıştır.","PeriodicalId":432234,"journal":{"name":"KÜLLİYAT Osmanlı Araştırmaları Dergisi","volume":"6 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-04-29","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"115002819","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Pub Date : 2023-04-05DOI: 10.51592/kulliyat.1249419
Bünyamin Teti̇k
İnsan, tarihin ilk dönemlerinden itibaren güzellik üzerine düşünmüştür. En erken dönemlere ait arkeolojik buluntular arasında dahi sanat eseri vasfı taşıyan bulgular, süslemeler ya da ziynet eşyaları bulunabilmektedir. Platon’dan itibaren ise güzellik, estetiğin alanını aşarak ontolojik bir mahiyet kazanmıştır. Bu yazıda tanıtımı yapılan Bozkurt’un “Fuzûlî’de Güzellik Tasavvuru” eserde, Fuzûlî’nin eserlerinden yola çıkılarak güzelliğin nasıl algılandığı ve güzelliğe hangi anlamların yüklendiği konusu incelenmiştir. Daha önemlisi, Fuzûlî’nin güzellik tasavvuru, kendinden önceki ve sonraki şair ve düşünürlerin görüşleri ile karşılaştırılarak, düşünce tarihindeki yeri belirlenmeye çalışılmıştır. “Fuzûlî’nin Güzellik Tasavvuru” eseri, üç bölümden meydana gelmiştir. İlk bölümde, güzellik ve estetik kavramları tanımlanmış ve güzellik üzerine görüşlerin tarihi özetlenmiştir. İkinci bölümde Fuzûlî’nin güzellik anlayışı incelenmiştir. Bu bölümde Fuzûlî’ye eserlerinde güzelliğin kaynağı ve terminolojisi, güzellik prototipleri, türleri, özellikleri ve işlevleri ile güzelliğe ulaşma aşamaları ilgili başlıklar altında açıklanmıştır. Çalışmanın üçüncü bölümü olan “güzellik yolunun kılavuzu: aşk” başlığı altında ise aşkın aşk ve güzellik ilişkisi ortaya konulmuştur.
{"title":"FUZÛLÎ’DE GÜZELLİK TASAVVURU, SONÇAĞ YAYINLARI, 2021, ISBN 9786258455182","authors":"Bünyamin Teti̇k","doi":"10.51592/kulliyat.1249419","DOIUrl":"https://doi.org/10.51592/kulliyat.1249419","url":null,"abstract":"İnsan, tarihin ilk dönemlerinden itibaren güzellik üzerine düşünmüştür. En erken dönemlere ait arkeolojik buluntular arasında dahi sanat eseri vasfı taşıyan bulgular, süslemeler ya da ziynet eşyaları bulunabilmektedir. Platon’dan itibaren ise güzellik, estetiğin alanını aşarak ontolojik bir mahiyet kazanmıştır. Bu yazıda tanıtımı yapılan Bozkurt’un “Fuzûlî’de Güzellik Tasavvuru” eserde, Fuzûlî’nin eserlerinden yola çıkılarak güzelliğin nasıl algılandığı ve güzelliğe hangi anlamların yüklendiği konusu incelenmiştir. Daha önemlisi, Fuzûlî’nin güzellik tasavvuru, kendinden önceki ve sonraki şair ve düşünürlerin görüşleri ile karşılaştırılarak, düşünce tarihindeki yeri belirlenmeye çalışılmıştır. \u0000 \u0000“Fuzûlî’nin Güzellik Tasavvuru” eseri, üç bölümden meydana gelmiştir. İlk bölümde, güzellik ve estetik kavramları tanımlanmış ve güzellik üzerine görüşlerin tarihi özetlenmiştir. İkinci bölümde Fuzûlî’nin güzellik anlayışı incelenmiştir. Bu bölümde Fuzûlî’ye eserlerinde güzelliğin kaynağı ve terminolojisi, güzellik prototipleri, türleri, özellikleri ve işlevleri ile güzelliğe ulaşma aşamaları ilgili başlıklar altında açıklanmıştır. Çalışmanın üçüncü bölümü olan “güzellik yolunun kılavuzu: aşk” başlığı altında ise aşkın aşk ve güzellik ilişkisi ortaya konulmuştur.","PeriodicalId":432234,"journal":{"name":"KÜLLİYAT Osmanlı Araştırmaları Dergisi","volume":"21 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-04-05","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"114208856","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Pub Date : 2023-03-29DOI: 10.51592/kulliyat.1242367
Ramazan Çeli̇k
Klasik edebiyatımıza ve bu edebiyatın temsilcilerine dair araştırmalar, her geçen gün nitelik ve nicelik bakımından artış göstermektedir. Bu çalışmalar, bilinmeyen eserlerin ortaya çıkmasına vesile olmaktadır. Bu alanda yapılan çalışmalarla kültür hazinesinin büyümesi, gelişmesi ve zenginleşmesi sağlanmaktadır. Hakkında bilgi olmayan şairlerin gün yüzüne çıkarılması, eserlerinin ilim âleminin istifadesine sunulması da bu mahiyettedir. Ali Lutfî, ismi bibliyografik eserlerde bulunmayan, nisyan karanlığında kalan şairlerdendir. Kaynaklarda hakkında bilgi olmayan Ali Lutfî, (ö. 1842) ilk defa 2018 yılında Doç. Dr. Seydi Kiraz tarafından yapılan tematik ve sınırlandırılmış bir çalışmayla araştırmacılara duyurulmuştur Muhtasar bilgilerin verildiği makaleden sonra ortaya konulan bu eserde, şair ve hayatına ait bilgiler, bir bütün olarak değerlendirilmiştir. Bu çalışmada, yazar tarafından hazırlanan Dîvân-ı Lutfî “İnceleme Metin ve Dizin” adlı eser tanıtılacaktır.
{"title":"DÎVÂN-I LUTFÎ “İNCELEME METİN VE DİZİN”, SEYDİ KİRAZ, NECMETTİN ERBAKAN ÜNİVERSİTESİ YAYINLARI, 2022, 211, ISBN 978-625-8080-32-2","authors":"Ramazan Çeli̇k","doi":"10.51592/kulliyat.1242367","DOIUrl":"https://doi.org/10.51592/kulliyat.1242367","url":null,"abstract":"Klasik edebiyatımıza ve bu edebiyatın temsilcilerine dair araştırmalar, her geçen gün nitelik ve nicelik bakımından artış göstermektedir. Bu çalışmalar, bilinmeyen eserlerin ortaya çıkmasına vesile olmaktadır. Bu alanda yapılan çalışmalarla kültür hazinesinin büyümesi, gelişmesi ve zenginleşmesi sağlanmaktadır. Hakkında bilgi olmayan şairlerin gün yüzüne çıkarılması, eserlerinin ilim âleminin istifadesine sunulması da bu mahiyettedir. Ali Lutfî, ismi bibliyografik eserlerde bulunmayan, nisyan karanlığında kalan şairlerdendir. Kaynaklarda hakkında bilgi olmayan Ali Lutfî, (ö. 1842) ilk defa 2018 yılında Doç. Dr. Seydi Kiraz tarafından yapılan tematik ve sınırlandırılmış bir çalışmayla araştırmacılara duyurulmuştur Muhtasar bilgilerin verildiği makaleden sonra ortaya konulan bu eserde, şair ve hayatına ait bilgiler, bir bütün olarak değerlendirilmiştir. Bu çalışmada, yazar tarafından hazırlanan Dîvân-ı Lutfî “İnceleme Metin ve Dizin” adlı eser tanıtılacaktır.","PeriodicalId":432234,"journal":{"name":"KÜLLİYAT Osmanlı Araştırmaları Dergisi","volume":"217 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-03-29","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"124602705","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Pub Date : 2023-03-26DOI: 10.51592/kulliyat.1256268
M. Öztürk
Mesnevilerin önemli bir unsuru olan sebeb-i telifler şairin, genel bir ifâdeyle, eserini hangi sebeplerle kaleme aldığını açıklar. Şairin gönlüne ansızın bir ilham gelmesi, hâtiften gelen bir sesin şairi yönlendirmesi, büyük şairlerden birinin rüyada şairi görevlendirmesi, şairin dostlarının şairden bir mesnevi yazmasını istemeleri, şairin hamse yazma isteği, meşhur bir mesneviye nazire yazma isteği, şairin isminin bâkî olması için bir eser yazmak istemesi, şairin dönemin hükümdarına eser ithaf etmek istemesi gibi pek çok klişe neden, sebeb-i teliflerde ifâde edilen gerekçeler olarak karşımıza çıkmaktadır. Çalışmada, 16. yüzyıl Divan şairi Bursalı Rahmî’nin Şâh u Gedâ, Yenişehir Şehrengizi ve Gül-i Sad-berg isimli mesnevilerinin sebeb-i telif kısımları incelenerek çeşitli tespit ve değerlendirmelerde bulunulmuştur. Bir yâdigâr bırakıp adının kalıcılığını sağlamak, daha önce yazılan bir eserden daha iyisini yazma iddiası, dönemin hükümdarına eserini sunarak takdir görme isteği, arkadaşlarının ısrarları, üstat bir şairin kendisine görev vermesi gibi nedenler, Bursalı Rahmî’nin mesnevilerinin sebeb-i telif bölümlerinde ifâde edilen başlıca gerekçelerdir. Bunların dışında şairin sebeb-i teliflerindeki verilerden hareketle hayatı, şairliği, poetikası, şiirde kendisini nerede konumlandırdığı gibi tespitlere de yer verilmiştir.
{"title":"BURSALI RAHMÎ’NİN MESNEVİLERİNDE SEBEB-İ TELİF BÖLÜMÜ","authors":"M. Öztürk","doi":"10.51592/kulliyat.1256268","DOIUrl":"https://doi.org/10.51592/kulliyat.1256268","url":null,"abstract":"Mesnevilerin önemli bir unsuru olan sebeb-i telifler şairin, genel bir ifâdeyle, eserini hangi sebeplerle kaleme aldığını açıklar. Şairin gönlüne ansızın bir ilham gelmesi, hâtiften gelen bir sesin şairi yönlendirmesi, büyük şairlerden birinin rüyada şairi görevlendirmesi, şairin dostlarının şairden bir mesnevi yazmasını istemeleri, şairin hamse yazma isteği, meşhur bir mesneviye nazire yazma isteği, şairin isminin bâkî olması için bir eser yazmak istemesi, şairin dönemin hükümdarına eser ithaf etmek istemesi gibi pek çok klişe neden, sebeb-i teliflerde ifâde edilen gerekçeler olarak karşımıza çıkmaktadır. \u0000Çalışmada, 16. yüzyıl Divan şairi Bursalı Rahmî’nin Şâh u Gedâ, Yenişehir Şehrengizi ve Gül-i Sad-berg isimli mesnevilerinin sebeb-i telif kısımları incelenerek çeşitli tespit ve değerlendirmelerde bulunulmuştur. Bir yâdigâr bırakıp adının kalıcılığını sağlamak, daha önce yazılan bir eserden daha iyisini yazma iddiası, dönemin hükümdarına eserini sunarak takdir görme isteği, arkadaşlarının ısrarları, üstat bir şairin kendisine görev vermesi gibi nedenler, Bursalı Rahmî’nin mesnevilerinin sebeb-i telif bölümlerinde ifâde edilen başlıca gerekçelerdir. Bunların dışında şairin sebeb-i teliflerindeki verilerden hareketle hayatı, şairliği, poetikası, şiirde kendisini nerede konumlandırdığı gibi tespitlere de yer verilmiştir.","PeriodicalId":432234,"journal":{"name":"KÜLLİYAT Osmanlı Araştırmaları Dergisi","volume":"3 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-03-26","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"129485649","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Pub Date : 2022-12-28DOI: 10.51592/kulliyat.1210256
Resul Şahi̇n
Kitab-ı Mukaddes’in bir bölümü olan Eyyub Kitabı’nda, Kur’an’da ise dört surede ve sekiz ayette Hz. Eyyub’dan bahsedilmektedir. O, gerek yakalandığı hastalık ve gerekse başına gelen belalara gösterdiği sabırla tüm insanlığa örnek olmuştur. Bu nedenle Kur’an’da övülmüştür. Hz. Eyyub’un hastalığının çeşidi ile ilgili farklı şeyler söylenmiştir. Bunların bazıları, bir peygamberin görevini yapmasına engel teşkil eder. Bu da Hz. Eyyub’un peygamberlik görevini yerine getirmediği anlamına gelir ki, bu, bir peygambere yapılabilecek en büyük iftiradır. Evet, Eyyub (as) hastaydı. Birçok tefsirci ve İslam tarihçisinin de dediği gibi hastalığı içteydi ve büyük acı çekiyordu. Dış görünüşünde insanları tiksindirecek bir şey yoktu. Tebliğ görevine devam ediyordu. Nihayetinde dua ettiği ve bu hastalıktan kurtulup sıhhatine kavuştuğu, aile efradının bir misli fazlasıyla kendisine geri verildiğini Kur’an’dan öğrenmekteyiz.
{"title":"HZ. EYYUB’UN HASTALIKLA İMTİHANI","authors":"Resul Şahi̇n","doi":"10.51592/kulliyat.1210256","DOIUrl":"https://doi.org/10.51592/kulliyat.1210256","url":null,"abstract":"Kitab-ı Mukaddes’in bir bölümü olan Eyyub Kitabı’nda, Kur’an’da ise dört surede ve sekiz ayette Hz. Eyyub’dan bahsedilmektedir. O, gerek yakalandığı hastalık ve gerekse başına gelen belalara gösterdiği sabırla tüm insanlığa örnek olmuştur. Bu nedenle Kur’an’da övülmüştür. \u0000Hz. Eyyub’un hastalığının çeşidi ile ilgili farklı şeyler söylenmiştir. Bunların bazıları, bir peygamberin görevini yapmasına engel teşkil eder. Bu da Hz. Eyyub’un peygamberlik görevini yerine getirmediği anlamına gelir ki, bu, bir peygambere yapılabilecek en büyük iftiradır. Evet, Eyyub (as) hastaydı. Birçok tefsirci ve İslam tarihçisinin de dediği gibi hastalığı içteydi ve büyük acı çekiyordu. Dış görünüşünde insanları tiksindirecek bir şey yoktu. Tebliğ görevine devam ediyordu. Nihayetinde dua ettiği ve bu hastalıktan kurtulup sıhhatine kavuştuğu, aile efradının bir misli fazlasıyla kendisine geri verildiğini Kur’an’dan öğrenmekteyiz.","PeriodicalId":432234,"journal":{"name":"KÜLLİYAT Osmanlı Araştırmaları Dergisi","volume":"44 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2022-12-28","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"114758151","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Pub Date : 2022-12-26DOI: 10.51592/kulliyat.1209348
A. İçli̇
Türk edebiyatının kaynakları arasında yer alan mecmualar, özelde edebiyat tarihine genelde ise farklı disiplinlere birçok yönden katkı sağlayan önemli eserlerdendir. Birleştirilmiş bir seçki olan şiir mecmualarında birçok şaire ait şiir ve/veya bilgi bulunur. Bu şairlerin tezkirelerde ve diğer edebiyat kaynaklarında hakkında bilgi olmayan şairler ve şiirleri olması muhtemeldir. Mecmuaların bir diğer önemli özelliği, şaire ve döneme ait özellikleri içermesidir. Bu türden eserler, derleyicisinin edebî zevkini ve eğilimlerini, duygu düşünce ve hayal dünyalarını hatta yaşamlarına dair süreçleri ve izleri barındırabilmektedir. Şiir mecmualarının bir özelliği, ihtiva ettikleri bilgilerin derleyicinin aktardıklarıyla sınırlı olmasıdır. Bir diğer deyişle eksik veya yanlış bilgiler ve yapılacak değerlendirmeler, derleyicisine ve esere bağlıdır. Bununla birlikte, mecmuaların tasnifi ve incelemelerinde araştırmacıların da olumlu ve/ya olumsuz etkileri söz konusu olabilmektedir. Ancak günden güne artan akademik çalışmalar, yeni bilgilere ulaşma imkânı sunmakta ve akademisyenlerin karşılaştırmalı analiz yapmalarına kapı aralamaktadır. Edebiyat tarihimiz açısından önem arz eden mecmualardan birinin Azîz(î) mahlasıyla şiirler yazan Şeyhülislam Karaçelebizade Abdülaziz Efendi’ye ait olduğu düşünülmektedir. Mecmuada başta Azîzî olmak üzere birçok şaire ait şiir derlenmiştir. Çalışmamız, mecmuanın tanıtımını ve şairin kendisine atfettiği düşünülen şiirler üzerinde kısa bir değerlendirmedir. İncelemede mecmuanın fihristi ve şaire olduğu düşünülen bir şiirin Latin harflerine aktarımı verilecektir.
{"title":"ŞEYHÜLİSLAM KARAÇELEBİZADE AZİZÎ MECMUASI VE MECMUADA ONA AİT OLDUĞU DÜŞÜNÜLEN ŞİİRLER","authors":"A. İçli̇","doi":"10.51592/kulliyat.1209348","DOIUrl":"https://doi.org/10.51592/kulliyat.1209348","url":null,"abstract":"Türk edebiyatının kaynakları arasında yer alan mecmualar, özelde edebiyat tarihine genelde ise farklı disiplinlere birçok yönden katkı sağlayan önemli eserlerdendir. Birleştirilmiş bir seçki olan şiir mecmualarında birçok şaire ait şiir ve/veya bilgi bulunur. Bu şairlerin tezkirelerde ve diğer edebiyat kaynaklarında hakkında bilgi olmayan şairler ve şiirleri olması muhtemeldir. Mecmuaların bir diğer önemli özelliği, şaire ve döneme ait özellikleri içermesidir. Bu türden eserler, derleyicisinin edebî zevkini ve eğilimlerini, duygu düşünce ve hayal dünyalarını hatta yaşamlarına dair süreçleri ve izleri barındırabilmektedir. Şiir mecmualarının bir özelliği, ihtiva ettikleri bilgilerin derleyicinin aktardıklarıyla sınırlı olmasıdır. Bir diğer deyişle eksik veya yanlış bilgiler ve yapılacak değerlendirmeler, derleyicisine ve esere bağlıdır. Bununla birlikte, mecmuaların tasnifi ve incelemelerinde araştırmacıların da olumlu ve/ya olumsuz etkileri söz konusu olabilmektedir. Ancak günden güne artan akademik çalışmalar, yeni bilgilere ulaşma imkânı sunmakta ve akademisyenlerin karşılaştırmalı analiz yapmalarına kapı aralamaktadır. Edebiyat tarihimiz açısından önem arz eden mecmualardan birinin Azîz(î) mahlasıyla şiirler yazan Şeyhülislam Karaçelebizade Abdülaziz Efendi’ye ait olduğu düşünülmektedir. Mecmuada başta Azîzî olmak üzere birçok şaire ait şiir derlenmiştir. Çalışmamız, mecmuanın tanıtımını ve şairin kendisine atfettiği düşünülen şiirler üzerinde kısa bir değerlendirmedir. İncelemede mecmuanın fihristi ve şaire olduğu düşünülen bir şiirin Latin harflerine aktarımı verilecektir.","PeriodicalId":432234,"journal":{"name":"KÜLLİYAT Osmanlı Araştırmaları Dergisi","volume":"27 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2022-12-26","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"125310333","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Pub Date : 2022-12-14DOI: 10.51592/kulliyat.1184657
Fatıma Aydin
Elmas, tarih boyunca değerli bir taş olarak insanların hayatında var olmuştur. Elmaslar karbondan oluşmuş kristalize taşlardır. Bu taş, doğadaki en sert maddedir. Işıltıları ve sertlikleri ile değer kazanmışlardır. Tarih boyunca çeşitli inanışlara göre bu taşlar kutsal sayılmışlardır. Bu değerli taşlar, Divan şairlerine de ilham vermişlerdir. Elmasların çok sert olması ve bu sertlikleri ile diğer madenleri delebilmesi şairleri çok etkilemiştir. Elmas tozunun hem zehir hem de şifa amacıyla kullanımına da şiirlerde rastlanır. Ateşin elmasa zarar vermemesi ve çok derin madenlerden çıkarılması gibi elmasın özellikleri de beyitlerde yer almaktadır. Divan şairleri elmas ile sevgili arasında bağlantı kumuşlardır. Elmasın berraklığı ve parlaklığı Divanlarda sevgilinin bedenine, gerdanına, topuğuna veya tenine benzetilmiştir. Şair kendisinin gözyaşını, şairlik yeteneğini, sözlerini ve şiirlerini de elmasa benzetmiştir. Bir mücevher olarak elmasın kullanımını Divanlarda örneklendirilmiştir. Divanlarda elmas küpelerden, yüzüklerden, iğnelerden ve hançer süslerinden bahsedilmektedir. Elmas kelimesi Divanlarda keskinliği ile çelik manasında da kullanılmıştır. Kesilmiş ve şekil verilmiş elmaslara pırlanta denilmektedir. Pırlanta kelimesi de Divanlarda karşımıza çıkmaktadır. Şairler efsanevi bir elmas olan Şebçerağ’dan da şiirlerinde bahsetmişlerdir. Şebçerağ kelimesi hem padişah tarafından Hz. Muhammed’in kabrine hediye edilen gerçek bir elmasın adıdır hem de efsanevi bir cevherdir. Şairler her iki anlama uygun düşecek şekilde bu kelimeyi şiirlerinde kullanmışlardır. Bu çalışmada öncelikle elmas cevheri hakkında kısaca bilgi verilerek daha sonra Divanlarda ele alınışları incelenmiştir. Aynı konuda çok fazla örneğe rastlanmıştır. Fakat tekrara düşmemek adına her biri için bir örnek verilmiştir.
{"title":"Divan Şiirinde Elmas","authors":"Fatıma Aydin","doi":"10.51592/kulliyat.1184657","DOIUrl":"https://doi.org/10.51592/kulliyat.1184657","url":null,"abstract":"Elmas, tarih boyunca değerli bir taş olarak insanların hayatında var olmuştur. Elmaslar karbondan oluşmuş kristalize taşlardır. Bu taş, doğadaki en sert maddedir. Işıltıları ve sertlikleri ile değer kazanmışlardır. Tarih boyunca çeşitli inanışlara göre bu taşlar kutsal sayılmışlardır. Bu değerli taşlar, Divan şairlerine de ilham vermişlerdir. Elmasların çok sert olması ve bu sertlikleri ile diğer madenleri delebilmesi şairleri çok etkilemiştir. Elmas tozunun hem zehir hem de şifa amacıyla kullanımına da şiirlerde rastlanır. Ateşin elmasa zarar vermemesi ve çok derin madenlerden çıkarılması gibi elmasın özellikleri de beyitlerde yer almaktadır. Divan şairleri elmas ile sevgili arasında bağlantı kumuşlardır. Elmasın berraklığı ve parlaklığı Divanlarda sevgilinin bedenine, gerdanına, topuğuna veya tenine benzetilmiştir. Şair kendisinin gözyaşını, şairlik yeteneğini, sözlerini ve şiirlerini de elmasa benzetmiştir. Bir mücevher olarak elmasın kullanımını Divanlarda örneklendirilmiştir. Divanlarda elmas küpelerden, yüzüklerden, iğnelerden ve hançer süslerinden bahsedilmektedir. Elmas kelimesi Divanlarda keskinliği ile çelik manasında da kullanılmıştır. Kesilmiş ve şekil verilmiş elmaslara pırlanta denilmektedir. Pırlanta kelimesi de Divanlarda karşımıza çıkmaktadır. Şairler efsanevi bir elmas olan Şebçerağ’dan da şiirlerinde bahsetmişlerdir. Şebçerağ kelimesi hem padişah tarafından Hz. Muhammed’in kabrine hediye edilen gerçek bir elmasın adıdır hem de efsanevi bir cevherdir. Şairler her iki anlama uygun düşecek şekilde bu kelimeyi şiirlerinde kullanmışlardır. Bu çalışmada öncelikle elmas cevheri hakkında kısaca bilgi verilerek daha sonra Divanlarda ele alınışları incelenmiştir. Aynı konuda çok fazla örneğe rastlanmıştır. Fakat tekrara düşmemek adına her biri için bir örnek verilmiştir.","PeriodicalId":432234,"journal":{"name":"KÜLLİYAT Osmanlı Araştırmaları Dergisi","volume":"1 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2022-12-14","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"134130866","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Pub Date : 2022-12-13DOI: 10.51592/kulliyat.1206211
Kübra Batar
Melâmetilik, IX. yüzyılda Horasan ve çevresinde ortaya çıkan ve zamanla geniş bir İslam coğrafyasını etkileyen tasavvufî bir anlayıştır. Sözlükte ayıplamak, kınamak, kötülemek gibi anlamları olan melâmet kelimesi aynı zamanda tasavvufi bir ıstılah ve makamı da işaret etmektedir. Melâmetîlik düşüncesini benimseyen kimseler; Melâmetî veya ehl-i Melâmet lafızlarıyla adlandırılmıştır. Melâmetîliğin tasavvufi bir akım olarak temellerini, Maide suresindeki “Onlar kınayanın kınamasından korkmazlar” ifadesi oluşturmaktadır. Bu anlayışı kendine şiar edinen ehl-i Melâmet, çeşitli davranış biçimleri geliştirmişlerdir. İyiliklerin gizlenmesi, kötülüklerin açığa çıkarılması, nefsin kınanarak terbiye edilmesi gibi tutum ve hareketleri kendilerine düstur edinmişlerdir. Hususi kıyafetleri, simgeleri ve mekânları bulunmayan Melâmîler, halktan kopuk olmamışlardır. Melâmîlerin her türlü debdebeden ırak yaşantıları, selameti melâmete tercih eden hâlleri klasik şairlerin dikkatini çekmiştir. Melâmetîlerin hayat karşısındaki bu karakteristik duruşları ve geliştirdikleri felsefe, klasik şairlerin şiirlerine de sirayet etmiştir. Nefisleriyle mücadelelerinde türlü eziyetlere katlanan ve müstağnî bir kalple Allah’a yönelen melâmet ehlinin tavırları, klasik şiirdeki âşık tipine tesir etmiştir. Klasik şairler, Melâmî hâller ile âşık refleksinin birbirine muvafıklığına dikkat ederek şiirlerinde Melâmî esintilerden istifade etmişlerdir. 16. yüzyıl mutasavvıf şairlerinden Hayretî de Melâmî anlayışın etkisiyle şiirler yazmıştır. Bu çalışmada Melâmî meşrepli olan Hayretî’nin gazellerinde Melâmetîliği, nasıl ele aldığı üzerinde durulacaktır.
{"title":"HAYRETÎ’NİN GAZELLERİNE MELÂMETÎLİĞİN YANSIMALARI","authors":"Kübra Batar","doi":"10.51592/kulliyat.1206211","DOIUrl":"https://doi.org/10.51592/kulliyat.1206211","url":null,"abstract":"Melâmetilik, IX. yüzyılda Horasan ve çevresinde ortaya çıkan ve zamanla geniş bir İslam coğrafyasını etkileyen tasavvufî bir anlayıştır. Sözlükte ayıplamak, kınamak, kötülemek gibi anlamları olan melâmet kelimesi aynı zamanda tasavvufi bir ıstılah ve makamı da işaret etmektedir. Melâmetîlik düşüncesini benimseyen kimseler; Melâmetî veya ehl-i Melâmet lafızlarıyla adlandırılmıştır. Melâmetîliğin tasavvufi bir akım olarak temellerini, Maide suresindeki “Onlar kınayanın kınamasından korkmazlar” ifadesi oluşturmaktadır. Bu anlayışı kendine şiar edinen ehl-i Melâmet, çeşitli davranış biçimleri geliştirmişlerdir. İyiliklerin gizlenmesi, kötülüklerin açığa çıkarılması, nefsin kınanarak terbiye edilmesi gibi tutum ve hareketleri kendilerine düstur edinmişlerdir. Hususi kıyafetleri, simgeleri ve mekânları bulunmayan Melâmîler, halktan kopuk olmamışlardır. Melâmîlerin her türlü debdebeden ırak yaşantıları, selameti melâmete tercih eden hâlleri klasik şairlerin dikkatini çekmiştir. Melâmetîlerin hayat karşısındaki bu karakteristik duruşları ve geliştirdikleri felsefe, klasik şairlerin şiirlerine de sirayet etmiştir. Nefisleriyle mücadelelerinde türlü eziyetlere katlanan ve müstağnî bir kalple Allah’a yönelen melâmet ehlinin tavırları, klasik şiirdeki âşık tipine tesir etmiştir. Klasik şairler, Melâmî hâller ile âşık refleksinin birbirine muvafıklığına dikkat ederek şiirlerinde Melâmî esintilerden istifade etmişlerdir. 16. yüzyıl mutasavvıf şairlerinden Hayretî de Melâmî anlayışın etkisiyle şiirler yazmıştır. Bu çalışmada Melâmî meşrepli olan Hayretî’nin gazellerinde Melâmetîliği, nasıl ele aldığı üzerinde durulacaktır.","PeriodicalId":432234,"journal":{"name":"KÜLLİYAT Osmanlı Araştırmaları Dergisi","volume":"92 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2022-12-13","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"129469691","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Pub Date : 2022-12-13DOI: 10.51592/kulliyat.1182586
Mevlüt Özçelik
Bu çalışma, 19. yüzyıl Şâzeliyye şairlerinden Abdülkâdir el-Edhemî’nin (ö. 1325/1907) İrşâdü’l-mürîd li’l-menheci’s-sedîd adlı risalesini incelemeyi hedeflemektedir. Edhemî bu eserinde âlemin yaratılış amacını, insanın varlık alemindeki konumunu, nefsin makamlarını, tarikata girme ve seyrüsülûk yapma adabını hikemî bir uslüp ile incelemektedir. Ona göre Allah Teâlâ, âlemi zatının bilinmesini sevdiği için yaratmıştır. Bunun için sevgi ve mârifet, varlık aleminin meydana gelmesine sebep olan iki asıl unsurdur. Hayvanî ve ruhanî kuvetlerden mürekkeb olan ve âlemin özeti kılınan insan da Allah'ı tanıması için yaratılmıştır. Bu nedenle insanın yegâne hedefi mârifetullaha erişmek olmalıdır. Bu hedefin gerçekleşmesi hayvani sıfatlardan kurtulup melekî sıfatlarla nitelenmekle; bu da ancak Allah'ı bilen ârif bir şeyhe tabi olmakla mümkündür. Çalışmaya konu olan eserin, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Atatürk Kitaplığı'nda ve Juma Al Majid Center For Culture &Heritage adlı kütüphanede kayıtlı birer nüshasının olduğu tespit edilmiştir. Belge incelemesi yöntemiyle gerçekleştirilen bu çalışmada, önce müellif ve eseri tanıtılmış, ardından eserin muhtevası incelenip Arapça metni verilmiştir. Eser, şâir bir sûfînin kaleminden çıkması bakımından dikkat çekicidir. Bu itibarla eserin ilim câmiasına kazandırılmasının faydalı olacağı kanaatindeyiz.
本研究旨在分析 19 世纪沙赫利耶诗人之一 Abdülkādir al-Adhemī(卒于 1325/1907 年)的论文《Irshād al-murīd li'l-menhej al-sadīd》。在这部作品中,al-Adhāmī 分析了创造宇宙的目的、人类在存在领域中的地位、灵魂的站位、进入塔里卡的礼仪以及以明智的方式做seyrüsülûk。他认为,真主创造了宇宙,因为他喜欢被人了解。因此,爱和知识是导致存在领域产生的两个主要因素。人类是由动物和精神能力组成的,是宇宙的缩影,他也是为了认识安拉而被创造的。因此,人类的唯一目标就是获得知识。要实现这一目标,就必须摆脱动物属性,具有天使属性,而要做到这一点,就必须服从一位了解真主的圣人酋长。已确定研究对象的作品有一个副本,登记在伊斯坦布尔大都会阿塔图尔克图书馆和 Juma Al Majid 文化与遗产中心。本研究采用文献分析法,首先介绍了作者及其作品,然后分析了作品内容并给出了阿拉伯文本。该作品的非凡之处在于其作者是一位苏菲派诗人。因此,我们认为将该作品介绍给学术界是有益的。
{"title":"ABDÜLKÂDİR EL-EDHEMÎ’NİN İRŞÂDÜ’L-MÜRÎD Lİ’L-MENHECİ’S-SEDÎD İSİMLİ RİSALESİ","authors":"Mevlüt Özçelik","doi":"10.51592/kulliyat.1182586","DOIUrl":"https://doi.org/10.51592/kulliyat.1182586","url":null,"abstract":"Bu çalışma, 19. yüzyıl Şâzeliyye şairlerinden Abdülkâdir el-Edhemî’nin (ö. 1325/1907) İrşâdü’l-mürîd li’l-menheci’s-sedîd adlı risalesini incelemeyi hedeflemektedir. Edhemî bu eserinde âlemin yaratılış amacını, insanın varlık alemindeki konumunu, nefsin makamlarını, tarikata girme ve seyrüsülûk yapma adabını hikemî bir uslüp ile incelemektedir. Ona göre Allah Teâlâ, âlemi zatının bilinmesini sevdiği için yaratmıştır. Bunun için sevgi ve mârifet, varlık aleminin meydana gelmesine sebep olan iki asıl unsurdur. Hayvanî ve ruhanî kuvetlerden mürekkeb olan ve âlemin özeti kılınan insan da Allah'ı tanıması için yaratılmıştır. Bu nedenle insanın yegâne hedefi mârifetullaha erişmek olmalıdır. Bu hedefin gerçekleşmesi hayvani sıfatlardan kurtulup melekî sıfatlarla nitelenmekle; bu da ancak Allah'ı bilen ârif bir şeyhe tabi olmakla mümkündür. Çalışmaya konu olan eserin, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Atatürk Kitaplığı'nda ve Juma Al Majid Center For Culture &Heritage adlı kütüphanede kayıtlı birer nüshasının olduğu tespit edilmiştir. Belge incelemesi yöntemiyle gerçekleştirilen bu çalışmada, önce müellif ve eseri tanıtılmış, ardından eserin muhtevası incelenip Arapça metni verilmiştir. Eser, şâir bir sûfînin kaleminden çıkması bakımından dikkat çekicidir. Bu itibarla eserin ilim câmiasına kazandırılmasının faydalı olacağı kanaatindeyiz.","PeriodicalId":432234,"journal":{"name":"KÜLLİYAT Osmanlı Araştırmaları Dergisi","volume":"1 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2022-12-13","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"130126215","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}