Pub Date : 2024-02-11DOI: 10.51592/kulliyat.1383178
H. Bati̇slam
XVI. yüzyıl Divan şairi olarak bilinen Gelibolulu Âlî’nin ayrıca bürokrat ve tarihçi yönleri vardır. Çeşitli devlet görevlerinde bulunan şair, yaptığı görevlerde karşılaştığı olumsuz durumları ve toplumun yaşadığı bazı sorunları eserlerinde dile getirmiştir. Bu nedenle onun şiirlerinde günlük hayat sahneleri ve sosyal eleştiri önemli bir yer tutar. Farklı içerik ve türde eserleri bulunan Gelibolulu Âlî’nin diğer divan şairlerinde fazla rastlanmayan kimi özellikleri şiirlerinde ve eserlerinde yansıtması dikkat çekici yönlerindendir. En çok gazel yazan divan şairlerinden biri olmasının yanı sıra şair, gazel nazım şeklinden övgü amacıyla yararlanır. Gazellerinde farklı aruz kalıpları kullanır. Günlük hayata dair hemen her konuyu ele alan Âlî şiirlerinde yaşadığı coğrafyanın yer adlarına ve yerel söyleyişlerine de yer verir. Gelibolulu Âlî Divanı’nda kuyu ve kuyu çeşitleri sıklıkla kullanılan benzetme ögelerindendir. Divan şiiri geleneğinde kuyu denildiği zaman sevgilinin çene çukuru ve Yusuf kıssasında anlatılan Hz. Yusuf’un kuyuya atılması ilk akla gelen örneklerdir. Ancak Gelibolulu Âlî’de bu tür kullanımlardan başka tamlamalarla kuyu ile ilgili değişik unsurların çokça yer aldığı görülür. Bu çalışmada hem bir klasik dönem şairi hem de şiirlerinde diğer şairlerden ayrı özellikler bulunması, Divan şiirinde kuyu ve kuyuyla ilgili unsurların nasıl işlendiğini göstermesi bakımından Gelibolulu Âlî Divanı incelenmiştir. Divandaki örnek beyitlerden yararlanılıp kuyunun kullanım sıklığı ve kullanım özellikleri belirlenmeye çalışılmıştır.
{"title":"GELİBOLULU ÂLÎ DİVANI’NDA “ÇÂH”A (KUYUYA) DAİR","authors":"H. Bati̇slam","doi":"10.51592/kulliyat.1383178","DOIUrl":"https://doi.org/10.51592/kulliyat.1383178","url":null,"abstract":"XVI. yüzyıl Divan şairi olarak bilinen Gelibolulu Âlî’nin ayrıca bürokrat ve tarihçi yönleri vardır. Çeşitli devlet görevlerinde bulunan şair, yaptığı görevlerde karşılaştığı olumsuz durumları ve toplumun yaşadığı bazı sorunları eserlerinde dile getirmiştir. Bu nedenle onun şiirlerinde günlük hayat sahneleri ve sosyal eleştiri önemli bir yer tutar. Farklı içerik ve türde eserleri bulunan Gelibolulu Âlî’nin diğer divan şairlerinde fazla rastlanmayan kimi özellikleri şiirlerinde ve eserlerinde yansıtması dikkat çekici yönlerindendir. En çok gazel yazan divan şairlerinden biri olmasının yanı sıra şair, gazel nazım şeklinden övgü amacıyla yararlanır. Gazellerinde farklı aruz kalıpları kullanır. Günlük hayata dair hemen her konuyu ele alan Âlî şiirlerinde yaşadığı coğrafyanın yer adlarına ve yerel söyleyişlerine de yer verir. Gelibolulu Âlî Divanı’nda kuyu ve kuyu çeşitleri sıklıkla kullanılan benzetme ögelerindendir. Divan şiiri geleneğinde kuyu denildiği zaman sevgilinin çene çukuru ve Yusuf kıssasında anlatılan Hz. Yusuf’un kuyuya atılması ilk akla gelen örneklerdir. Ancak Gelibolulu Âlî’de bu tür kullanımlardan başka tamlamalarla kuyu ile ilgili değişik unsurların çokça yer aldığı görülür. Bu çalışmada hem bir klasik dönem şairi hem de şiirlerinde diğer şairlerden ayrı özellikler bulunması, Divan şiirinde kuyu ve kuyuyla ilgili unsurların nasıl işlendiğini göstermesi bakımından Gelibolulu Âlî Divanı incelenmiştir. Divandaki örnek beyitlerden yararlanılıp kuyunun kullanım sıklığı ve kullanım özellikleri belirlenmeye çalışılmıştır.","PeriodicalId":432234,"journal":{"name":"KÜLLİYAT Osmanlı Araştırmaları Dergisi","volume":"16 5","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2024-02-11","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"140458733","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Pub Date : 2024-02-10DOI: 10.51592/kulliyat.1392938
Nazmi Özerol
Şiirin malzemesi sözcüklerdir. Şairler; duygu ve düşüncelerini, hayallerini, hayata dair ne varsa sözle ortaya koyarlar. Ancak okuyucuyu etkilemeyi ve duygulandırmayı amaçlayan şairler, çoğu zaman gündelik dilde kullanılan sözcüklere edebî sanatlardan, çağrışımlardan, imge ve tasarımlardan yararlanarak yepyeni anlamlar kazandırırlar. Bu bakımdan şiirsel dil, dilin özel bir işlev ve amaçla kullanılması anlamına gelir. Şiir dilinde dilin daha özel ve üst düzeyde kullanıldığı görülür. Klasik dönem şairleri de şiir dilinin en geniş imkânlarından biri olan mazmunlarla/imgelerle duygu ve düşüncelerini estetik zevk verecek şekilde ortaya koymuşlardır. Klasik şiirin geleneksel yapısı içinde mazmunlar, imajlar her ne kadar ortak olsa da şairlerin çoğu, müşterek malzemeyi kullanırken ortaya koyduğu eserlere şahsi mührünü vurmuştur. Bu çalışmada Klasik Türk şiirinde “yara” göstergesinin temel (göndergesel) anlamının yanı sıra farklı tasarımlar ve duygu değerleri dikkate alınarak başka göstergelerle birlikte oluşturduğu yeni anlam boyutları ortaya konmuştur. Özellikle tamlamalar yoluyla yapılan bağdaştırmalarda “yara” göstergesinin insan zihninde oluşturduğu çeşitli tasarımların devreye sokulduğu görülmüştür. Bu tasarımlar, renk bakımından “kırmızılık, parlaklık” şekil bakımından “yuvarlaklık, düzlük” soyut bakımdan “acı, kıymet, bedel ödeme, belirginlik, işaret, kanıt, çokluk vb.” şeklinde sıralanabilir.
{"title":"BİR ÂŞIKLIK NİŞÂNESİ: KLASİK TÜRK ŞİİRİNDE \"YARA\"","authors":"Nazmi Özerol","doi":"10.51592/kulliyat.1392938","DOIUrl":"https://doi.org/10.51592/kulliyat.1392938","url":null,"abstract":"Şiirin malzemesi sözcüklerdir. Şairler; duygu ve düşüncelerini, hayallerini, hayata dair ne varsa sözle ortaya koyarlar. Ancak okuyucuyu etkilemeyi ve duygulandırmayı amaçlayan şairler, çoğu zaman gündelik dilde kullanılan sözcüklere edebî sanatlardan, çağrışımlardan, imge ve tasarımlardan yararlanarak yepyeni anlamlar kazandırırlar. Bu bakımdan şiirsel dil, dilin özel bir işlev ve amaçla kullanılması anlamına gelir. Şiir dilinde dilin daha özel ve üst düzeyde kullanıldığı görülür. Klasik dönem şairleri de şiir dilinin en geniş imkânlarından biri olan mazmunlarla/imgelerle duygu ve düşüncelerini estetik zevk verecek şekilde ortaya koymuşlardır. Klasik şiirin geleneksel yapısı içinde mazmunlar, imajlar her ne kadar ortak olsa da şairlerin çoğu, müşterek malzemeyi kullanırken ortaya koyduğu eserlere şahsi mührünü vurmuştur. Bu çalışmada Klasik Türk şiirinde “yara” göstergesinin temel (göndergesel) anlamının yanı sıra farklı tasarımlar ve duygu değerleri dikkate alınarak başka göstergelerle birlikte oluşturduğu yeni anlam boyutları ortaya konmuştur. Özellikle tamlamalar yoluyla yapılan bağdaştırmalarda “yara” göstergesinin insan zihninde oluşturduğu çeşitli tasarımların devreye sokulduğu görülmüştür. Bu tasarımlar, renk bakımından “kırmızılık, parlaklık” şekil bakımından “yuvarlaklık, düzlük” soyut bakımdan “acı, kıymet, bedel ödeme, belirginlik, işaret, kanıt, çokluk vb.” şeklinde sıralanabilir.","PeriodicalId":432234,"journal":{"name":"KÜLLİYAT Osmanlı Araştırmaları Dergisi","volume":"99 ","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2024-02-10","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"140459110","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Pub Date : 2024-01-01DOI: 10.51592/kulliyat.1339720
Mehmet Emin Bars
Oğuzlar zengin sözlü kültür geleneğine sahiptir. Oğuznameler bunun en büyük kanıtıdır. Oğuzname, Oğuzların sözlü kültür ürünlerini toplayan eserlerine verilen addır. Oğuznameler Oğuz boyunun şanlı geçmişinin destansı anlatımıdır. Bu ürünler Oğuz ozanları tarafından köy köy, şehir şehir gezilerek çalınıp söylenmiştir. Destanın çok sayıda nüshası bulunmaktadır. Bu nüshalar meydana geldiği zaman, mekân ve sosyal yapıya göre farklılık gösterir. Uygurca Oğuzname en eski nüshadır. Uygurca Oğuzname Türklerin İslamiyete girmeden önceki inanç sistemini yansıtır. Diğer nüshalarda Türklerin İslamiyet’i kabul etmelerinin etkisi görülür. İslamiyetin etkisinin görüldüğü Oğuznameler de büyük ölçüde Reşidettin Oğuznamesi’ne dayanmaktadır. Oğuz Kağan, İslamiyet öncesi tek nüshada ilk Türk cihan devletinin kurucusu, Türk töresinin koyucusu, Türk askerî sisteminin tesisatçısı olarak yer alırken İslami nüshalarda Müslümanlığı yaymaya çalışan bir velidir. Oğuznamelerde Türk halk hukukuna/töresine ait çok sayıda gelenek yer almaktadır. Bu geleneklerin büyük bölümü yazılı kurallar hâline gelirken bir bölümü de milletin yaşamında sözlü gelenek biçiminde varlığını sürdürmektedir. Bu çalışmada Oğuznamelerde yer alan Türk halk hukuku/töresi incelenmiştir. Çalışmada beş Oğuzname nüshası kullanılmıştır. Çalışmanın sonucunda Oğuznamelerin Türk hükümdarlık seçiminden aile hukukuna kadar eski Türk hukuk kurallarına/töresine dair çok sayıda önemli veriyi sakladığı görülmüştür. Bu yönüyle Oğuznameler eski Türk halk hukukunun/töresinin en önemli kaynaklarından biridir.
{"title":"OĞUZNAMELERDE TÜRK HALK HUKUKU/TÜRK TÖRESİ","authors":"Mehmet Emin Bars","doi":"10.51592/kulliyat.1339720","DOIUrl":"https://doi.org/10.51592/kulliyat.1339720","url":null,"abstract":"Oğuzlar zengin sözlü kültür geleneğine sahiptir. Oğuznameler bunun en büyük kanıtıdır. Oğuzname, Oğuzların sözlü kültür ürünlerini toplayan eserlerine verilen addır. Oğuznameler Oğuz boyunun şanlı geçmişinin destansı anlatımıdır. Bu ürünler Oğuz ozanları tarafından köy köy, şehir şehir gezilerek çalınıp söylenmiştir. Destanın çok sayıda nüshası bulunmaktadır. Bu nüshalar meydana geldiği zaman, mekân ve sosyal yapıya göre farklılık gösterir. Uygurca Oğuzname en eski nüshadır. Uygurca Oğuzname Türklerin İslamiyete girmeden önceki inanç sistemini yansıtır. Diğer nüshalarda Türklerin İslamiyet’i kabul etmelerinin etkisi görülür. İslamiyetin etkisinin görüldüğü Oğuznameler de büyük ölçüde Reşidettin Oğuznamesi’ne dayanmaktadır. Oğuz Kağan, İslamiyet öncesi tek nüshada ilk Türk cihan devletinin kurucusu, Türk töresinin koyucusu, Türk askerî sisteminin tesisatçısı olarak yer alırken İslami nüshalarda Müslümanlığı yaymaya çalışan bir velidir. Oğuznamelerde Türk halk hukukuna/töresine ait çok sayıda gelenek yer almaktadır. Bu geleneklerin büyük bölümü yazılı kurallar hâline gelirken bir bölümü de milletin yaşamında sözlü gelenek biçiminde varlığını sürdürmektedir. Bu çalışmada Oğuznamelerde yer alan Türk halk hukuku/töresi incelenmiştir. Çalışmada beş Oğuzname nüshası kullanılmıştır. Çalışmanın sonucunda Oğuznamelerin Türk hükümdarlık seçiminden aile hukukuna kadar eski Türk hukuk kurallarına/töresine dair çok sayıda önemli veriyi sakladığı görülmüştür. Bu yönüyle Oğuznameler eski Türk halk hukukunun/töresinin en önemli kaynaklarından biridir.","PeriodicalId":432234,"journal":{"name":"KÜLLİYAT Osmanlı Araştırmaları Dergisi","volume":"7 2","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2024-01-01","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"139126024","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Pub Date : 2024-01-01DOI: 10.51592/kulliyat.1395021
Adem Ceyhan
20. asır Türk Halk Edebiyatının tanınmış temsilcilerinden biri olan Âşık Veysel’in şiirleri okunduğunda, bu manzumeler arasında Müslümanca duygulanış ve düşüncenin mahsulü denebilecek lirik yahut didaktik parçaların da bütün hâlinde ele alınıp incelemeyi gerektirecek bir miktara eriştiği görülür. Yedi yaşında görme duyusunu kaybettiği bilinen ünlü ozanın İslami bilgileri, işitme, his, sezgi, şahsen muhakeme, tecrübe gibi çeşitli yollarla edindiği anlaşılmaktadır. Âşık Veysel, bazı şiirlerini bütünüyle Allah inancı ve sevgisini dile getirmek, vatandaşlarına millî birliği telkin etmek, sosyal çevrenin olumsuz yöndeki değişimlerinden duyduğu rahatsızlığı belirtmek gibi maksatlarla söylemiş; birtakım manzum sözlerinde ise değişik münasebetlerle İslam dininin semavi kitaplar, peygamberler, ahiret ve kadere iman esaslarına, dua, şükür gibi mensupları için emrettiği ibadetlere temas etmiştir. Onun şiirlerinde bazı ayet ve hadisleri hatırlattığı; Lokman Hekim, Hz. Ali, Mevlana, Hacı Bektaş gibi din ve tasavvuf büyüklerini saygıyla andığı da görülmektedir. Bu bildiride Âşık Veysel’in şiirlerindeki İslam ve tasavvuf unsurları; iman esasları, ayet ve hadislere telmihler, namaz, gusül, dua, şükür vb. ibadetler, günahlar, iyi ve kötü huylar, tasavvufi isim, mefhum ve sufiler gibi başlıklar altında ele alınıp değerlendirilerek topluca inceleme neticesinde ulaşılan birtakım sonuçlar da sıralanmıştır.
{"title":"ÂŞIK VEYSEL’İN ŞİİRLERİNDE İSLAM ve TASAVVUF","authors":"Adem Ceyhan","doi":"10.51592/kulliyat.1395021","DOIUrl":"https://doi.org/10.51592/kulliyat.1395021","url":null,"abstract":"20. asır Türk Halk Edebiyatının tanınmış temsilcilerinden biri olan Âşık Veysel’in şiirleri okunduğunda, bu manzumeler arasında Müslümanca duygulanış ve düşüncenin mahsulü denebilecek lirik yahut didaktik parçaların da bütün hâlinde ele alınıp incelemeyi gerektirecek bir miktara eriştiği görülür. Yedi yaşında görme duyusunu kaybettiği bilinen ünlü ozanın İslami bilgileri, işitme, his, sezgi, şahsen muhakeme, tecrübe gibi çeşitli yollarla edindiği anlaşılmaktadır. Âşık Veysel, bazı şiirlerini bütünüyle Allah inancı ve sevgisini dile getirmek, vatandaşlarına millî birliği telkin etmek, sosyal çevrenin olumsuz yöndeki değişimlerinden duyduğu rahatsızlığı belirtmek gibi maksatlarla söylemiş; birtakım manzum sözlerinde ise değişik münasebetlerle İslam dininin semavi kitaplar, peygamberler, ahiret ve kadere iman esaslarına, dua, şükür gibi mensupları için emrettiği ibadetlere temas etmiştir. Onun şiirlerinde bazı ayet ve hadisleri hatırlattığı; Lokman Hekim, Hz. Ali, Mevlana, Hacı Bektaş gibi din ve tasavvuf büyüklerini saygıyla andığı da görülmektedir. Bu bildiride Âşık Veysel’in şiirlerindeki İslam ve tasavvuf unsurları; iman esasları, ayet ve hadislere telmihler, namaz, gusül, dua, şükür vb. ibadetler, günahlar, iyi ve kötü huylar, tasavvufi isim, mefhum ve sufiler gibi başlıklar altında ele alınıp değerlendirilerek topluca inceleme neticesinde ulaşılan birtakım sonuçlar da sıralanmıştır.","PeriodicalId":432234,"journal":{"name":"KÜLLİYAT Osmanlı Araştırmaları Dergisi","volume":"20 5","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2024-01-01","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"139127823","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Pub Date : 2023-12-29DOI: 10.51592/kulliyat.1323020
Filiz Kalyon
Osmanlı eğlence kültürü birçok aşıdan araştırılmaya açık bir alandır. Bu alanın işleyişi ve eğlencede rol alan şahısların sonraki dönemler üzerindeki tesiri merak edilen bir durum olarak karşımıza çıkmaktadır. Osmanlı eğlence anlayışının en önemlilerinden biri olan bezm eğlenceleri, gerek taşıdığı değer gerekse bu zevk âlemlerinde uygulanan ritüeller açısından kayda değer bir özellik taşımaktadır. Bu ritüellerin başında sâkî gelmektedir. Sâkî bezmin olmazsa olmazlarından bir unsurdur, çünkü bezmin daimiliği ve eğlencenin orada bulunan herkese aynı şekilde sirayet etmesi sâkînin göstereceği kabiliyete bağlıdır. Bu yüzden sâkî ve onun çeşitli özellikleri divan şiirinin en önemli mazmunları arasına girmiştir. Sâkînin birçok özelliği araştırıldığında cennet hizmetkârı olan ve gılman, vildan ya da huri olarak vasf edilen kişilere benzediği görülmektedir. Gerek fiziki özellikleri gerekse tavırları itibariyle değerlendirilen sâkînin cennet hizmetkârına teşbihi birçok divan şairi tarafından şiirlere konu edilmiştir. Bu çalışmada sâkî ile cennet hizmetkârları karşılaştırılmış olup her ikisi arasındaki benzerlikler ele alınmıştır. Bu benzerlikler karşılaştırılırken her iki unsurun Osmanlı kültürü ile İslam kültüründeki yeri ve önemi çeşitli örnekler verilerek değerlendirilmiştir.
{"title":"GILMAN VE SÂKÎYE DAİR MÜTEŞABİH UNSURLAR: SÂKÎ BİR GILMÂN MIYDI BEZM SAKİSİNİN CENNET TASVİRLERİNDEKİ HİZMETKÂRA TEŞBİHİNE DAİR SAKİ BİR GILMAN MIYDI?","authors":"Filiz Kalyon","doi":"10.51592/kulliyat.1323020","DOIUrl":"https://doi.org/10.51592/kulliyat.1323020","url":null,"abstract":"Osmanlı eğlence kültürü birçok aşıdan araştırılmaya açık bir alandır. Bu alanın işleyişi ve eğlencede rol alan şahısların sonraki dönemler üzerindeki tesiri merak edilen bir durum olarak karşımıza çıkmaktadır. Osmanlı eğlence anlayışının en önemlilerinden biri olan bezm eğlenceleri, gerek taşıdığı değer gerekse bu zevk âlemlerinde uygulanan ritüeller açısından kayda değer bir özellik taşımaktadır. Bu ritüellerin başında sâkî gelmektedir. Sâkî bezmin olmazsa olmazlarından bir unsurdur, çünkü bezmin daimiliği ve eğlencenin orada bulunan herkese aynı şekilde sirayet etmesi sâkînin göstereceği kabiliyete bağlıdır. Bu yüzden sâkî ve onun çeşitli özellikleri divan şiirinin en önemli mazmunları arasına girmiştir. Sâkînin birçok özelliği araştırıldığında cennet hizmetkârı olan ve gılman, vildan ya da huri olarak vasf edilen kişilere benzediği görülmektedir. Gerek fiziki özellikleri gerekse tavırları itibariyle değerlendirilen sâkînin cennet hizmetkârına teşbihi birçok divan şairi tarafından şiirlere konu edilmiştir. Bu çalışmada sâkî ile cennet hizmetkârları karşılaştırılmış olup her ikisi arasındaki benzerlikler ele alınmıştır. Bu benzerlikler karşılaştırılırken her iki unsurun Osmanlı kültürü ile İslam kültüründeki yeri ve önemi çeşitli örnekler verilerek değerlendirilmiştir.","PeriodicalId":432234,"journal":{"name":"KÜLLİYAT Osmanlı Araştırmaları Dergisi","volume":"111 2","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-12-29","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"139146936","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Pub Date : 2023-12-28DOI: 10.51592/kulliyat.1387801
Halis Aydin
Arketipsel Sembolizm Carl Gustav Jung’un ortaya koymuş olduğu bir kavramdır. Jung, tüm insanlarda bir bilincin var olduğunu söyler ve bu ortak bilince “arketip” adını verir. Sigmund Freud’un bilinç ve bilinç dışı kavramlarından etkilenen ve bu bağlamda hareket eden Jung, ortak bilinç dışı kavramını aynı zamanda, ortak bilinç dışını oluşturan içeriğin doğuştan getirildiğini ifade ederek arketip kavramını geliştirmiştir. Genel olarak arketip ilk insandan başlayıp tarihi devirler boyunca süren ve bu süre zarfında oluşturulan duygu, düşünce ve davranış benzerliklerinden meydana gelen kollektif imge, zihinsel kalıplardır. Bu kuramın esere yönelik eleştiri kuramları içerisinde yer almasının temel sebebi, eserdeki estetizmi meydana getiren yapıyı ortaya koymasından değil, daha çok eski zamanlardan beri insanoğlunu etkileyen ve onlara derinden seslenen arketipleri ortaya çıkarmasındandır. Yazılı eserlerde karşılaşılan arketipsel unsurlar bu eserlerin okuyucu tarafından daha iyi anlaşılmasını sağlayan yardımcı öğeler olarak karşımıza çıkmaktadır. Ortak bir bilinç dışının ürünleri olan arketiplerin en çok kullanılan alanları mit, masal, halk hikâyesi, mesnevilerde, mensur hikâye ve romanlarda simgeler şeklinde görülmektedir. Bu düşünceden hareketle bu çalışmada klasik Türk edebiyatında gerek kendi döneminde gerekse sonraki dönemlere damga vurmuş olan ve mensur hikâye özelliği taşıyan Hümâyûn-nâme’de yolculuk arketipi üzerinde durulmuştur. Jung’un ortaya attığı ve Joseph Campbell’in “Kahramanın Sonsuz Yolculuğu” adlı eserinde sistemleştirdiği yolculuk arketipi Hümâyûn-nâme’de ana kahraman konumunda olan Dabşelim üzerinden incelenmiştir.
{"title":"HÜMÂYÛN-NÂME’DE ARKETİPSEL YOLCULUĞUN AYRILMA/YOLA ÇIKIŞ AŞAMASI","authors":"Halis Aydin","doi":"10.51592/kulliyat.1387801","DOIUrl":"https://doi.org/10.51592/kulliyat.1387801","url":null,"abstract":"Arketipsel Sembolizm Carl Gustav Jung’un ortaya koymuş olduğu bir kavramdır. Jung, tüm insanlarda bir bilincin var olduğunu söyler ve bu ortak bilince “arketip” adını verir. Sigmund Freud’un bilinç ve bilinç dışı kavramlarından etkilenen ve bu bağlamda hareket eden Jung, ortak bilinç dışı kavramını aynı zamanda, ortak bilinç dışını oluşturan içeriğin doğuştan getirildiğini ifade ederek arketip kavramını geliştirmiştir. Genel olarak arketip ilk insandan başlayıp tarihi devirler boyunca süren ve bu süre zarfında oluşturulan duygu, düşünce ve davranış benzerliklerinden meydana gelen kollektif imge, zihinsel kalıplardır. Bu kuramın esere yönelik eleştiri kuramları içerisinde yer almasının temel sebebi, eserdeki estetizmi meydana getiren yapıyı ortaya koymasından değil, daha çok eski zamanlardan beri insanoğlunu etkileyen ve onlara derinden seslenen arketipleri ortaya çıkarmasındandır. Yazılı eserlerde karşılaşılan arketipsel unsurlar bu eserlerin okuyucu tarafından daha iyi anlaşılmasını sağlayan yardımcı öğeler olarak karşımıza çıkmaktadır. Ortak bir bilinç dışının ürünleri olan arketiplerin en çok kullanılan alanları mit, masal, halk hikâyesi, mesnevilerde, mensur hikâye ve romanlarda simgeler şeklinde görülmektedir. Bu düşünceden hareketle bu çalışmada klasik Türk edebiyatında gerek kendi döneminde gerekse sonraki dönemlere damga vurmuş olan ve mensur hikâye özelliği taşıyan Hümâyûn-nâme’de yolculuk arketipi üzerinde durulmuştur. Jung’un ortaya attığı ve Joseph Campbell’in “Kahramanın Sonsuz Yolculuğu” adlı eserinde sistemleştirdiği yolculuk arketipi Hümâyûn-nâme’de ana kahraman konumunda olan Dabşelim üzerinden incelenmiştir.","PeriodicalId":432234,"journal":{"name":"KÜLLİYAT Osmanlı Araştırmaları Dergisi","volume":"350 1","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-12-28","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"139149149","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Pub Date : 2023-12-27DOI: 10.51592/kulliyat.1392803
A. İçli̇
Rüya, ilk akla gelen anlamıyla uyku sürecinde yaşanan zihinsel bir deneyimdir. Ayrıca, uykudayken görülen, uyandıktan sonra hatırlanan bir tecrübe ve gezinti olarak da tanımlanabilir. Rüyanın, hayaller ve hedefler bağlamında başka anlamları da söz konusudur. Sanatçılar duyguları, düşünceleri, beklentileri, hayalleri ve hedefleri en temel noktada ise dünyayla ilgili algıları, yazılı ve sözlü olarak, manzum veya mensur eserler bağlamında ve farklı anlatım teknikleriyle dile getirirler. Rüya yollu anlatım da bu tekniklerden biridir. Bu çerçevede duyguların, düşüncelerin, hayallerin, hedeflerin beklenti olarak bir rüya ve hayal formatında aktarıldığı edebî metinler teşekkül etmiştir. Gerçek anlamıyla, görülen bir rüyanın aktarımı da aynı şekilde edebî metinlerde karşılaşılabilen bir teknik ve üslup özelliğidir. Şairler ve yazarlar, hem sembolik manada hem de realist bir bakış açısıyla toplumların ve halkların hatta kendi rüyalarını, hayallerini eserlerine yansıtır. Bir nevi duygu, düşünce, acı, ıstırap, hayaller, hedefler ve beklentiler sanatçıların diliyle hayat bulur. Rüyada görülen, tasarlanan ya da yaşanılan deneyimin/olayın bir metne yansıdığı ve/veya yeni bir metne ilham kaynağı olduğu durumlar söz konusudur. Bir şairin veya yazarın rüyada gördüğünü belirttiği bir durumu/olayı/tecrübeyi/hayali daha sonra hatırlayarak yazdığı edebî eserlere literatürde “Hâbnâme” adı verilir. Bu eserlerden birinin, 18. yüzyılın başında hayatta olan Fasîh veya Fasîhî mahlasını kullanan bir şair tarafından yazıldığı belirtilmektedir. Makalemiz, rüya eksenli manzum anlatının şekil ve muhteva açısından incelemesidir. Makalede Fasîh’in kimliğine dair tespitler sunulmuştur olup eserin Arap harfli tıpkıbasımına yer verilmiştir.
{"title":"HÂBNÂME-İ FASÎH","authors":"A. İçli̇","doi":"10.51592/kulliyat.1392803","DOIUrl":"https://doi.org/10.51592/kulliyat.1392803","url":null,"abstract":"Rüya, ilk akla gelen anlamıyla uyku sürecinde yaşanan zihinsel bir deneyimdir. Ayrıca, uykudayken görülen, uyandıktan sonra hatırlanan bir tecrübe ve gezinti olarak da tanımlanabilir. Rüyanın, hayaller ve hedefler bağlamında başka anlamları da söz konusudur. Sanatçılar duyguları, düşünceleri, beklentileri, hayalleri ve hedefleri en temel noktada ise dünyayla ilgili algıları, yazılı ve sözlü olarak, manzum veya mensur eserler bağlamında ve farklı anlatım teknikleriyle dile getirirler. Rüya yollu anlatım da bu tekniklerden biridir. Bu çerçevede duyguların, düşüncelerin, hayallerin, hedeflerin beklenti olarak bir rüya ve hayal formatında aktarıldığı edebî metinler teşekkül etmiştir. Gerçek anlamıyla, görülen bir rüyanın aktarımı da aynı şekilde edebî metinlerde karşılaşılabilen bir teknik ve üslup özelliğidir. Şairler ve yazarlar, hem sembolik manada hem de realist bir bakış açısıyla toplumların ve halkların hatta kendi rüyalarını, hayallerini eserlerine yansıtır. Bir nevi duygu, düşünce, acı, ıstırap, hayaller, hedefler ve beklentiler sanatçıların diliyle hayat bulur. Rüyada görülen, tasarlanan ya da yaşanılan deneyimin/olayın bir metne yansıdığı ve/veya yeni bir metne ilham kaynağı olduğu durumlar söz konusudur. Bir şairin veya yazarın rüyada gördüğünü belirttiği bir durumu/olayı/tecrübeyi/hayali daha sonra hatırlayarak yazdığı edebî eserlere literatürde “Hâbnâme” adı verilir. Bu eserlerden birinin, 18. yüzyılın başında hayatta olan Fasîh veya Fasîhî mahlasını kullanan bir şair tarafından yazıldığı belirtilmektedir. Makalemiz, rüya eksenli manzum anlatının şekil ve muhteva açısından incelemesidir. Makalede Fasîh’in kimliğine dair tespitler sunulmuştur olup eserin Arap harfli tıpkıbasımına yer verilmiştir.","PeriodicalId":432234,"journal":{"name":"KÜLLİYAT Osmanlı Araştırmaları Dergisi","volume":"6 2","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-12-27","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"139153722","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Pub Date : 2023-12-26DOI: 10.51592/kulliyat.1292116
Bahar Kaymaz
Osmanlı Devleti’nin bünyesinde çeşitli toplulukları ve dinleri barındırmasına rağmen çok geniş bir alana yayılarak, altı asırdan fazla ayakta kalmayı başarmasındaki en önemli sebeplerden biri şüphesiz “adalet” kavramına verdiği önemdir. Devletin adaleti esas alarak oluşturduğu yönetim anlayışı daire-i adliye prensibinde uygulama alanı bulmuştur. Bu prensipte mülk yani devlet, asker, hazine, reaya ve adalet gibi temel kavramlar birbirine sıkı sıkıya bağlıdır ve iktidar ile adalet arasında bir bağımlılık söz konusudur. İktidarın varlığı ve devamlılığı adaletli yönetim anlayışının uygulanması şartına bağlanmıştır. Osmanlı Devleti’nin adaleti tesis etmesinin önemli araçlarından biri ise kurduğu şikâyet mekanizması ve egemenliği altında yaşayan tüm tebaaya Müslim-Gayrimüslim ayrımı gözetmeksizin tanıdığı şikâyet hakkıdır. Bu noktada Osmanlı Devleti’nin temel yönetim organlarından biri olan Divân-ı Hümâyûn müessesesi önemli bir rol üstlenmiştir. Çünkü bütün Osmanlı tebaası bu müesseseye başvurarak talep ya da şikâyetlerini iletmiş, görüşülen konular ve alınan kararlar bazı defterlere kaydedilmiştir. Çalışmanın ana kaynağı olan 1 Numaralı Karaman Ahkâm defteri de bunlardan bir tanesidir. Bu bağlamda çalışmanın amacı, tutulduğu dönem Osmanlı taşrasının sosyo-ekonomik durumu hakkında fikir edinebilme imkânı sağlayan 1 Numaralı Karaman Ahkâm Defteri esas alınarak Osmanlı egemenliği altında yaşayan Gayrimüslim tebaanın devlete başvurarak ne gibi şikâyet ya da talepte bulunduklarını tespit etmektir.
{"title":"Orta Anadolu Zimmilerinin Şikâyet Hakkı Kullanımı","authors":"Bahar Kaymaz","doi":"10.51592/kulliyat.1292116","DOIUrl":"https://doi.org/10.51592/kulliyat.1292116","url":null,"abstract":"Osmanlı Devleti’nin bünyesinde çeşitli toplulukları ve dinleri barındırmasına rağmen çok geniş bir alana yayılarak, altı asırdan fazla ayakta kalmayı başarmasındaki en önemli sebeplerden biri şüphesiz “adalet” kavramına verdiği önemdir. Devletin adaleti esas alarak oluşturduğu yönetim anlayışı daire-i adliye prensibinde uygulama alanı bulmuştur. Bu prensipte mülk yani devlet, asker, hazine, reaya ve adalet gibi temel kavramlar birbirine sıkı sıkıya bağlıdır ve iktidar ile adalet arasında bir bağımlılık söz konusudur. İktidarın varlığı ve devamlılığı adaletli yönetim anlayışının uygulanması şartına bağlanmıştır. Osmanlı Devleti’nin adaleti tesis etmesinin önemli araçlarından biri ise kurduğu şikâyet mekanizması ve egemenliği altında yaşayan tüm tebaaya Müslim-Gayrimüslim ayrımı gözetmeksizin tanıdığı şikâyet hakkıdır. Bu noktada Osmanlı Devleti’nin temel yönetim organlarından biri olan Divân-ı Hümâyûn müessesesi önemli bir rol üstlenmiştir. Çünkü bütün Osmanlı tebaası bu müesseseye başvurarak talep ya da şikâyetlerini iletmiş, görüşülen konular ve alınan kararlar bazı defterlere kaydedilmiştir. Çalışmanın ana kaynağı olan 1 Numaralı Karaman Ahkâm defteri de bunlardan bir tanesidir. Bu bağlamda çalışmanın amacı, tutulduğu dönem Osmanlı taşrasının sosyo-ekonomik durumu hakkında fikir edinebilme imkânı sağlayan 1 Numaralı Karaman Ahkâm Defteri esas alınarak Osmanlı egemenliği altında yaşayan Gayrimüslim tebaanın devlete başvurarak ne gibi şikâyet ya da talepte bulunduklarını tespit etmektir.","PeriodicalId":432234,"journal":{"name":"KÜLLİYAT Osmanlı Araştırmaları Dergisi","volume":"9 6","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-12-26","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"139156562","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Pub Date : 2023-12-18DOI: 10.51592/kulliyat.1390750
Murat Alandağlı
Şüregel günümüzde Türkiye İran sınırında yer almaktadır. Arpaçay ve Kars Çayı’nın yol aldığı oldukça verimli ve geniş yaylalarının etrafı yüksek dağlarla çevrilidir. Oldukça köklü bir iskân geçmişine sahip bölge Urartu, Roma, Bizans, Pers ve Osmanlı idaresinde kalmıştır. Şüregel’in bir sınır kenti olma vasfı da Orta Çağ’a kadar uzanır. Bu dönemdeki etkin Roma ve Pers çekişmelerinin merkezinde yer alan önemli bir sınır kentidir. XVI. yüzyıl sonlarında Osmanlıların eline geçmiş olmasına rağmen sık sık el değiştirmiştir. XVI. yüzyıl sonlarından XVII. yüzyılın ortalarına kadar Osmanlı-İran sınırındaki hareketliliğin canlı şahitliğini yapmıştır. Bu nedenle üzerindeki nüfusun stabil olduğu siyasî ve askerî durumlara göre kâh Kars kâh Revan istikametinde yol aldığı anlaşılmaktadır. Bu yöneliş sefer organizasyonlarının yönüne göre şekillenmiştir. Kısa süreli sükûnet evrelerinde kale ve şen mezra ile köylerinde haşamın sürdüğü Şüregel’deki aydınlık hava ansızın kasvetli bir hale bürünmüştür. XVI. yüzyıl topraklarında at nallarının izi ile hâlî ve harâbe iskân mahallerinin şekillendirdiği Şüregel’de XVII. yüzyılda değişmeye yüz tutmuştur. Bu durumda XVII. yüzyılın ikinci yarısında sonra nispeten dinginleşen Osmanlı-İran ilişkilerinin etkisi vardır. Osmanlı İmparatorluğu bu havadan istifade etmek, sınır hattında denetimi sağlamak, bölgenin nüfusunun oluşmasında etkin olmak, siyasî ve malî yapıyı oturtmak maksadıyla Şüregel’de tahrir yapmıştır. Bu tahrir elbette XVI. yüzyılın klasik tahrirlerine benzememektedir. Öyle ki bölgede ne derli toplu bir nüfus ne de nüfusun iştikal olduğu bir ekonimik faaliyet vardır. Bu nedenle defterde sadece bazı iskan birimlerinin isimleri ile bunların bir araya getirilmesiyle oluşturulmuş tımar hisseleri ve bu hisselere sahip olanların isimleri yer almaktadır. Çalışma daha ziyade siyasî, askerî ve itikâdî boyutuyla ele alınmış Osmanlı-İran ilişkilerine sınır eksenli bir bakış açısıyla yaklaşmaya salat vermektedir. Bu bağlamda özellikle Osmanlı İmparatorluğu’nun sınır hattındaki bölgelerde idarî ve malî bakımdan atmış olduğu adımlar ile bunların bir bakıma yereldeki etkilerini öncülemektedir. Bu bakımdan özellikle Doğu sınırıyla ilgili Osmanlı belgelerinde sık zikredilen Şüregel’in merkezinde yer aldığı bir livânın tesisi ve buna bağlı nahiyeler, nahiyelere bağlı köy ve mezraları ile buralardaki askerî, malî yapıya dair serhat yapılanmasına dair öznel bir konuma sahiptir.
如今,胥里格尔位于土耳其和伊朗边境。阿尔帕恰伊和卡尔斯溪流经的高原土地肥沃宽阔,四周高山环绕。该地区的定居历史悠久,曾先后受到乌拉尔人、罗马人、拜占庭人、波斯人和奥斯曼人的统治。Şüregel作为边境城市的地位可以追溯到中世纪。在此期间,它是罗马和波斯争夺的中心,是一座重要的边境城市。虽然它在 16 世纪末被奥斯曼人占领,但却经常易手。从 16 世纪末到 17 世纪中叶,它一直是奥斯曼-伊朗边境活动的活见证。因此,可以理解的是,这里的居民根据其所处的政治和军事局势的稳定,向卡尔斯或里万方向迁移。这个方向是根据运动组织的方向形成的。在短暂的安宁时期,居民们居住在城堡及其宁静的小村庄和村落中,舒雷格尔的明朗气氛突然变得阴沉。由 XVI 世纪土地上的马蹄形痕迹和被毁坏的居民点所形成的舒瑞格尔,在 XVII 世纪面临着改变。在这种情况下,17 世纪下半叶相对缓和的奥斯曼-伊朗关系产生了影响。为了利用这种气氛,确保对边界线的控制,有效地形成该地区的人口,并建立政治和财政结构,奥斯曼帝国在舒雷格尔进行了一次调查。当然,这次勘测与 16 世纪的经典勘测不同。事实上,该地区既没有密集的人口,也没有人口从事的经济活动。因此,书中只包含了一些聚落单位的名称、由这些聚落单位合并而成的封地份额以及这些份额所有者的姓名。该研究提供了一种基于边界的方法来研究奥斯曼帝国与伊朗的关系,这些关系大多是从政治、军事和宗教角度进行分析的。在这种情况下,该研究预测了奥斯曼帝国在边界线地区采取的行政和财政措施及其对当地的某种影响。在这方面,该研究对以Şüregel 为中心建立一个 livān (在奥斯曼帝国有关东部边境的文件中经常提到)、边境的军事和财政结构及其分区、与分区相连的村庄和小村庄以及这些地区的军事和财政结构持主观立场。
{"title":"Osmanlı İmparatorluğu’nun 17. Yüzyılda İran Sınırındaki İdarî ve İktisadî Pratiği: Şüregel Livâsı Örneği","authors":"Murat Alandağlı","doi":"10.51592/kulliyat.1390750","DOIUrl":"https://doi.org/10.51592/kulliyat.1390750","url":null,"abstract":"Şüregel günümüzde Türkiye İran sınırında yer almaktadır. Arpaçay ve Kars Çayı’nın yol aldığı oldukça verimli ve geniş yaylalarının etrafı yüksek dağlarla çevrilidir. Oldukça köklü bir iskân geçmişine sahip bölge Urartu, Roma, Bizans, Pers ve Osmanlı idaresinde kalmıştır. Şüregel’in bir sınır kenti olma vasfı da Orta Çağ’a kadar uzanır. Bu dönemdeki etkin Roma ve Pers çekişmelerinin merkezinde yer alan önemli bir sınır kentidir. XVI. yüzyıl sonlarında Osmanlıların eline geçmiş olmasına rağmen sık sık el değiştirmiştir. XVI. yüzyıl sonlarından XVII. yüzyılın ortalarına kadar Osmanlı-İran sınırındaki hareketliliğin canlı şahitliğini yapmıştır. Bu nedenle üzerindeki nüfusun stabil olduğu siyasî ve askerî durumlara göre kâh Kars kâh Revan istikametinde yol aldığı anlaşılmaktadır. Bu yöneliş sefer organizasyonlarının yönüne göre şekillenmiştir. Kısa süreli sükûnet evrelerinde kale ve şen mezra ile köylerinde haşamın sürdüğü Şüregel’deki aydınlık hava ansızın kasvetli bir hale bürünmüştür. XVI. yüzyıl topraklarında at nallarının izi ile hâlî ve harâbe iskân mahallerinin şekillendirdiği Şüregel’de XVII. yüzyılda değişmeye yüz tutmuştur. Bu durumda XVII. yüzyılın ikinci yarısında sonra nispeten dinginleşen Osmanlı-İran ilişkilerinin etkisi vardır. Osmanlı İmparatorluğu bu havadan istifade etmek, sınır hattında denetimi sağlamak, bölgenin nüfusunun oluşmasında etkin olmak, siyasî ve malî yapıyı oturtmak maksadıyla Şüregel’de tahrir yapmıştır. Bu tahrir elbette XVI. yüzyılın klasik tahrirlerine benzememektedir. Öyle ki bölgede ne derli toplu bir nüfus ne de nüfusun iştikal olduğu bir ekonimik faaliyet vardır. Bu nedenle defterde sadece bazı iskan birimlerinin isimleri ile bunların bir araya getirilmesiyle oluşturulmuş tımar hisseleri ve bu hisselere sahip olanların isimleri yer almaktadır. Çalışma daha ziyade siyasî, askerî ve itikâdî boyutuyla ele alınmış Osmanlı-İran ilişkilerine sınır eksenli bir bakış açısıyla yaklaşmaya salat vermektedir. Bu bağlamda özellikle Osmanlı İmparatorluğu’nun sınır hattındaki bölgelerde idarî ve malî bakımdan atmış olduğu adımlar ile bunların bir bakıma yereldeki etkilerini öncülemektedir. Bu bakımdan özellikle Doğu sınırıyla ilgili Osmanlı belgelerinde sık zikredilen Şüregel’in merkezinde yer aldığı bir livânın tesisi ve buna bağlı nahiyeler, nahiyelere bağlı köy ve mezraları ile buralardaki askerî, malî yapıya dair serhat yapılanmasına dair öznel bir konuma sahiptir.","PeriodicalId":432234,"journal":{"name":"KÜLLİYAT Osmanlı Araştırmaları Dergisi","volume":"35 4","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-12-18","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"139173151","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Pub Date : 2023-12-07DOI: 10.51592/kulliyat.1375776
Mehmet Demi̇rbağ
Muharrirler tarafından ele alınan konuların işlenmesi ve bu konular etrafında renklendirmelerle birlikte edebiyat alanında farklı türlerin vuku bulduğu söylenebilir. Mevlid, na’t, tevhid gibi konuların ele alındığı edebi türler; klasik Türk edebiyatında kendilerine özel bir yer edinmiştir. Her ne kadar bazı kaynaklarda edebi türlerin sınıflandırılmasında İslam inancının esaslarını konu edinen akâid-nâmelere yer verilmese de bu türle ilgili çalışmaların yadsınamayacak seviyede olduğu belirtilebilir. Kalem ehli, halkın ihtiyaç duyduğu bilginin edinilmesinde anlaşılırlığa dikkat etmeye çalışmıştır. XIX. yüzyılda sade bir dille kaleme alınan dini lirizmin ön planda olduğu, manzum unsurlarla süslenmiş eserlerden biri de Tuhfe-i Selimiyye Der- Akâid adlı eserdir. Çalışmamızda bu eser incelenecektir.
{"title":"TUHFE-İ SELİMİYYE DER- AKÂİD (İNCELEME- METİN)","authors":"Mehmet Demi̇rbağ","doi":"10.51592/kulliyat.1375776","DOIUrl":"https://doi.org/10.51592/kulliyat.1375776","url":null,"abstract":"Muharrirler tarafından ele alınan konuların işlenmesi ve bu konular etrafında renklendirmelerle birlikte edebiyat alanında farklı türlerin vuku bulduğu söylenebilir. Mevlid, na’t, tevhid gibi konuların ele alındığı edebi türler; klasik Türk edebiyatında kendilerine özel bir yer edinmiştir. Her ne kadar bazı kaynaklarda edebi türlerin sınıflandırılmasında İslam inancının esaslarını konu edinen akâid-nâmelere yer verilmese de bu türle ilgili çalışmaların yadsınamayacak seviyede olduğu belirtilebilir. Kalem ehli, halkın ihtiyaç duyduğu bilginin edinilmesinde anlaşılırlığa dikkat etmeye çalışmıştır. XIX. yüzyılda sade bir dille kaleme alınan dini lirizmin ön planda olduğu, manzum unsurlarla süslenmiş eserlerden biri de Tuhfe-i Selimiyye Der- Akâid adlı eserdir. Çalışmamızda bu eser incelenecektir.","PeriodicalId":432234,"journal":{"name":"KÜLLİYAT Osmanlı Araştırmaları Dergisi","volume":"69 3-4","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-12-07","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"139185466","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}