首页 > 最新文献

Milli Folklor最新文献

英文 中文
Ortaoyunu Tekerlemelerinde Anlatı Gösteri Birlikteliği
IF 0.2 4区 社会学 0 FOLKLORE Pub Date : 2023-02-19 DOI: 10.58242/millifolklor.1176594
Ezgi METİN BASAT
“Anlatı” ve “gösteri” kavramları, metinsel incelemelerde temel kavramlar olarak karşımıza çıkar. Sözü edilen bu kavramlar gösterimsel olan ile anlatısal olanın temel dinamiklerini tartışmak için farklı disiplinler tarafından kullanılmıştır. Bu makalede, geleneksel Türk tiyatrosu türlerinden biri olan ortaoyunu içinde anlatının konumlanma biçimleri incelenecektir. Ortaoyunu, parçalı ve açık biçim yapısıyla tiyatral bir alanın tüm özelliklerini taşır. Oyunlar içinde yer alan tekerleme bölümleri ise performatif bir gösteri içine anlatının konumlandırılması açısından dikkat çekicidir. Bu bölüm, Kavuklu’nun sözdeki ustalığını seyirciye aktarmak için anlattığı olağanüstü unsurları da içine alan bölümüdür. Bu nedenle performatif bir yapı içinde anlatısal olan ve gösterimsel olanın birlikteliğini anlamak açıdan önemlidir. Oyunların fasıl kısımlarından önce yer alan tekerleme bölümünde, Kavuklu’nun anısı Pişekâr’ın şaşırarak tepki verdiği diyaloglarla desteklenerek anlatılır. Bütün bu sıradışılığın sonunda Kavuklu’nun, başından geçen bir olayı değil gördüğü bir rüyayı anlattığı ortaya çıkar. Bu haliyle Kavuklu, performansın içine bir anlatı yerleştirmiş olur. Burada rüya anlatısı, fasıldan bağımsız bir olay örgüsünün performans içine yerleştirilmesinde oldukça işlevseldir. Olağanüstü özellikler ile kurgulanan bu anlatı oyuncunun; oynayan kişiden, anlatıcıya dönüşümünü sağlayarak “diegesis” ve “mimesis kavramlarını bir araya getirir. Söz konusu bu özellikler, ortaoyunu metinlerinin hem performansa hem anlatıya dayalı olduğunu göstermesi açısından dikkate değerdir. Bu birlikteliğin irdelenmesi geleneksel tiyatronun yapısı üzerine yeni biçimler üretmek açısından dikkat çekicidir. Tekerleme kısmında artık ortaoyunu sahnesi performatif özelliğinden sıyrılarak Kavuklu’nun anlatıcısı olduğu yeni bir bağlama dönüşür. Böylece oyun içinde iki ayrı zaman ve mekân ortaya çıkar. Bunlardan ilki oyunsal olana diğeri ise anlatısal olana aittir. Buradan hareketle ortaoyunu tür olarak performans içinde oyun kişilerinin değiştiği anlatı ve gösterim arasında dinamikleri olan bir tür olarak karşımıza çıkar. Böylece katmanlı ve yenilenebilir bir özellik kazanır. Bu, onun hem sözün hem de gösterimin dinamikleriyle kendini yenilemesine imkân tanır. Bu özelliklerin geleneksel Türk tiyatrosunun yapısal çözümlemesinde çağdaş ve geleneksel olanı bir araya getirmede de dikkat çekici bir işleve sahip olduğu söylenebilir. Anlatının bir rüya oluşu, anlatıcının yeteneğine bağlı olarak olağanüstülüğün sınırlarını zorlamayı sağlar ve aynı zamanda anlatıdan yeniden performansa dönüşü de kolaylaştırır. Bu çalışmada tekerlemeleri incelenen ortaoyunu örnekleri Cevdet Kudret tarafından derlenmiş ortaoyunu metinlerinden seçilmiştir. Tekerleme bölümü araştırmacılar tarafından ortaoyunu türünün en önemli bölümü olarak kabul edilmektedir. Söz konusu bölümler bir anlatı oluşturduğu ve uzun oldukları için çalışmada konuyu aktaracak oyun örnekleri özetlenerek verilmiştir. Çalışmanın sınırlılığı açısın
{"title":"Ortaoyunu Tekerlemelerinde Anlatı Gösteri Birlikteliği","authors":"Ezgi METİN BASAT","doi":"10.58242/millifolklor.1176594","DOIUrl":"https://doi.org/10.58242/millifolklor.1176594","url":null,"abstract":"“Anlatı” ve “gösteri” kavramları, metinsel incelemelerde temel kavramlar olarak karşımıza çıkar. Sözü edilen bu kavramlar gösterimsel olan ile anlatısal olanın temel dinamiklerini tartışmak için farklı disiplinler tarafından kullanılmıştır. Bu makalede, geleneksel Türk tiyatrosu türlerinden biri olan ortaoyunu içinde anlatının konumlanma biçimleri incelenecektir. Ortaoyunu, parçalı ve açık biçim yapısıyla tiyatral bir alanın tüm özelliklerini taşır. Oyunlar içinde yer alan tekerleme bölümleri ise performatif bir gösteri içine anlatının konumlandırılması açısından dikkat çekicidir. Bu bölüm, Kavuklu’nun sözdeki ustalığını seyirciye aktarmak için anlattığı olağanüstü unsurları da içine alan bölümüdür. Bu nedenle performatif bir yapı içinde anlatısal olan ve gösterimsel olanın birlikteliğini anlamak açıdan önemlidir. Oyunların fasıl kısımlarından önce yer alan tekerleme bölümünde, Kavuklu’nun anısı Pişekâr’ın şaşırarak tepki verdiği diyaloglarla desteklenerek anlatılır. Bütün bu sıradışılığın sonunda Kavuklu’nun, başından geçen bir olayı değil gördüğü bir rüyayı anlattığı ortaya çıkar. Bu haliyle Kavuklu, performansın içine bir anlatı yerleştirmiş olur. Burada rüya anlatısı, fasıldan bağımsız bir olay örgüsünün performans içine yerleştirilmesinde oldukça işlevseldir. Olağanüstü özellikler ile kurgulanan bu anlatı oyuncunun; oynayan kişiden, anlatıcıya dönüşümünü sağlayarak “diegesis” ve “mimesis kavramlarını bir araya getirir. Söz konusu bu özellikler, ortaoyunu metinlerinin hem performansa hem anlatıya dayalı olduğunu göstermesi açısından dikkate değerdir. Bu birlikteliğin irdelenmesi geleneksel tiyatronun yapısı üzerine yeni biçimler üretmek açısından dikkat çekicidir. Tekerleme kısmında artık ortaoyunu sahnesi performatif özelliğinden sıyrılarak Kavuklu’nun anlatıcısı olduğu yeni bir bağlama dönüşür. Böylece oyun içinde iki ayrı zaman ve mekân ortaya çıkar. Bunlardan ilki oyunsal olana diğeri ise anlatısal olana aittir. Buradan hareketle ortaoyunu tür olarak performans içinde oyun kişilerinin değiştiği anlatı ve gösterim arasında dinamikleri olan bir tür olarak karşımıza çıkar. Böylece katmanlı ve yenilenebilir bir özellik kazanır. Bu, onun hem sözün hem de gösterimin dinamikleriyle kendini yenilemesine imkân tanır. Bu özelliklerin geleneksel Türk tiyatrosunun yapısal çözümlemesinde çağdaş ve geleneksel olanı bir araya getirmede de dikkat çekici bir işleve sahip olduğu söylenebilir. Anlatının bir rüya oluşu, anlatıcının yeteneğine bağlı olarak olağanüstülüğün sınırlarını zorlamayı sağlar ve aynı zamanda anlatıdan yeniden performansa dönüşü de kolaylaştırır. Bu çalışmada tekerlemeleri incelenen ortaoyunu örnekleri Cevdet Kudret tarafından derlenmiş ortaoyunu metinlerinden seçilmiştir. Tekerleme bölümü araştırmacılar tarafından ortaoyunu türünün en önemli bölümü olarak kabul edilmektedir. Söz konusu bölümler bir anlatı oluşturduğu ve uzun oldukları için çalışmada konuyu aktaracak oyun örnekleri özetlenerek verilmiştir. Çalışmanın sınırlılığı açısın","PeriodicalId":44416,"journal":{"name":"Milli Folklor","volume":"6 1","pages":""},"PeriodicalIF":0.2,"publicationDate":"2023-02-19","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"88462767","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":4,"RegionCategory":"社会学","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
引用次数: 0
DRAMATİK ATASÖZÜ
IF 0.2 4区 社会学 0 FOLKLORE Pub Date : 2023-02-12 DOI: 10.58242/millifolklor.1124410
Kubilay Aktulum
Göstergelerarası bir çözümleme yapabilmenin ön koşulu iki ayrı gösterge dizgesinin (örneğin bir metinle bir resmin) biçimsel olduğu kadar içeriksel bakımdan alışveriş içerisinde olmasıdır. Söz konusu alışveriş işleminin belli bir stratejiye göre gerçekleşmesi bir zorunluluktur. Buna göre folklorik olsun ya da olmasın bir içeriğin bir folklor metnine ya da tersine, bir folklor içeriğinin başka bir sanatsal biçime aktarımı, daha doğrusu şu ya da bu sanatsal biçimde kullanımı göstergelerarası bir çözümleme sürecini başlatmaya yeterlidir. Edebiyat, resim, müzik, sinema, mimari vb. pek çok alanda folklor gerecini kullanarak ayrı bir anlam etkisi yaratmak, ortak düşünceyi yalın bir basmakalıp olmanın ötesine çekerek dinamikleştirmek gibi uygulamalara sıklıkla başvurulmaktadır. Böyle bir işlemin değişik işlevlerinden söz edilebilir. Bilindiği gibi, folklor bağlamında en sık yinelenen işlev ulusal kimliğin sürmesidir. Ortak işlevler yanında kuşkusuz bireysel işlevlerden de söz edilebilir. Örneğin, folklor içeriğini kullanarak bir yazarın yarattığı dil ya da biçem onun ayırıcı özelliği durumuna gelir. Bu tür kullanımlar bir toplumun olduğu kadar bir yazarın gerçeklik karşısındaki algısına ilişkin bilgiler içerir. Onun tanımlanabilirliğini kolaylaştırır. Göstergelerarası bir perspektiften baktığımızda, atasözlerinin folklor dışındaki alanlarda kullanımı yeni bir uygulama ve buluş değildir (örneğin, edebiyat alanında atasözlerinin sıklıkla kullanıldığı görülmektedir); çoğunlukla bir “kısa biçim” türü olarak kendi içinde tanımlanan atasözleri yalın (basmakalıp) bir yineleme olgusu olmanın ötesine geçerek konulaştırıldığında ya da bir metinde ana-kalıp (fr. matrice) durumuna getirildiğinde salt bir kısa biçim olma özelliğini aşar. Bir bakıma kısa biçim (atasözü), bir sözceleme öznesinin söyleminde öyküleşir ya da öykünün özünü o oluşturur. Böylelikle göstergebilimsel, anlambilimsel, izleksel, düşünsel bir çözümlemenin bir adım daha ötesine geçerek göstergelerarası bir çözümlemeye elverişli duruma gelir. Söz konusu yaklaşımların, arayışına çıktıkları sabitlenmiş anlama güncellenmiş bir anlam eklenir. Kimliğin sürmesi olasılığına bu yolla alternatif bir kapı aralanmış olur. Bu yazıda böyle bir perspektif benimseyerek, atasözünün dramlaştırılmasından, minimalist bir folklor gerecinin tiyatro bağlamına aktarılarak oyunlaştırılması sürecinden daha çok artsüremsel bir tutum benimseyerek söz edeceğiz. “Dramatik atasözü” adlandırması iki ayrı disiplinin alışverişlerine dayanan göstergelerarası bir sürecin başlangıcına kapı aralar. Böylelikle bir folklor içeriği şu ya da bu işlevle dönüşerek yinelenir. Ahlak, düşünce, karakter, özlü sözlü, sağsözlü, özdeyişli söylemlerin en yoğun olduğu dönem Fransa’sında (XVII ve XVIII. yüzyıllar) ortaya çıkan dramatik atasözü, bir folklor gerecinin nasıl dönüştürüldüğünü somutlaştıran örneklerle doludur (kitapların başlıkları bu görüşü hemen baştan doğrular). Bu yazının sınırları içerisinde metinsel bir çözümleme yapmadan (bu ayrı b
{"title":"DRAMATİK ATASÖZÜ","authors":"Kubilay Aktulum","doi":"10.58242/millifolklor.1124410","DOIUrl":"https://doi.org/10.58242/millifolklor.1124410","url":null,"abstract":"Göstergelerarası bir çözümleme yapabilmenin ön koşulu iki ayrı gösterge dizgesinin (örneğin bir metinle bir resmin) biçimsel olduğu kadar içeriksel bakımdan alışveriş içerisinde olmasıdır. Söz konusu alışveriş işleminin belli bir stratejiye göre gerçekleşmesi bir zorunluluktur. Buna göre folklorik olsun ya da olmasın bir içeriğin bir folklor metnine ya da tersine, bir folklor içeriğinin başka bir sanatsal biçime aktarımı, daha doğrusu şu ya da bu sanatsal biçimde kullanımı göstergelerarası bir çözümleme sürecini başlatmaya yeterlidir. Edebiyat, resim, müzik, sinema, mimari vb. pek çok alanda folklor gerecini kullanarak ayrı bir anlam etkisi yaratmak, ortak düşünceyi yalın bir basmakalıp olmanın ötesine çekerek dinamikleştirmek gibi uygulamalara sıklıkla başvurulmaktadır. Böyle bir işlemin değişik işlevlerinden söz edilebilir. Bilindiği gibi, folklor bağlamında en sık yinelenen işlev ulusal kimliğin sürmesidir. Ortak işlevler yanında kuşkusuz bireysel işlevlerden de söz edilebilir. Örneğin, folklor içeriğini kullanarak bir yazarın yarattığı dil ya da biçem onun ayırıcı özelliği durumuna gelir. Bu tür kullanımlar bir toplumun olduğu kadar bir yazarın gerçeklik karşısındaki algısına ilişkin bilgiler içerir. Onun tanımlanabilirliğini kolaylaştırır. Göstergelerarası bir perspektiften baktığımızda, atasözlerinin folklor dışındaki alanlarda kullanımı yeni bir uygulama ve buluş değildir (örneğin, edebiyat alanında atasözlerinin sıklıkla kullanıldığı görülmektedir); çoğunlukla bir “kısa biçim” türü olarak kendi içinde tanımlanan atasözleri yalın (basmakalıp) bir yineleme olgusu olmanın ötesine geçerek konulaştırıldığında ya da bir metinde ana-kalıp (fr. matrice) durumuna getirildiğinde salt bir kısa biçim olma özelliğini aşar. Bir bakıma kısa biçim (atasözü), bir sözceleme öznesinin söyleminde öyküleşir ya da öykünün özünü o oluşturur. Böylelikle göstergebilimsel, anlambilimsel, izleksel, düşünsel bir çözümlemenin bir adım daha ötesine geçerek göstergelerarası bir çözümlemeye elverişli duruma gelir. Söz konusu yaklaşımların, arayışına çıktıkları sabitlenmiş anlama güncellenmiş bir anlam eklenir. Kimliğin sürmesi olasılığına bu yolla alternatif bir kapı aralanmış olur. Bu yazıda böyle bir perspektif benimseyerek, atasözünün dramlaştırılmasından, minimalist bir folklor gerecinin tiyatro bağlamına aktarılarak oyunlaştırılması sürecinden daha çok artsüremsel bir tutum benimseyerek söz edeceğiz. “Dramatik atasözü” adlandırması iki ayrı disiplinin alışverişlerine dayanan göstergelerarası bir sürecin başlangıcına kapı aralar. Böylelikle bir folklor içeriği şu ya da bu işlevle dönüşerek yinelenir. Ahlak, düşünce, karakter, özlü sözlü, sağsözlü, özdeyişli söylemlerin en yoğun olduğu dönem Fransa’sında (XVII ve XVIII. yüzyıllar) ortaya çıkan dramatik atasözü, bir folklor gerecinin nasıl dönüştürüldüğünü somutlaştıran örneklerle doludur (kitapların başlıkları bu görüşü hemen baştan doğrular). Bu yazının sınırları içerisinde metinsel bir çözümleme yapmadan (bu ayrı b","PeriodicalId":44416,"journal":{"name":"Milli Folklor","volume":"8 1","pages":""},"PeriodicalIF":0.2,"publicationDate":"2023-02-12","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"79644897","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":4,"RegionCategory":"社会学","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
引用次数: 0
Türk Hâkânlığı Muhiti Türk İslâm Kaynaklarında Kâfir
IF 0.2 4区 社会学 0 FOLKLORE Pub Date : 2023-02-12 DOI: 10.58242/millifolklor.1183087
Saime Selenga Gökgöz
Makalede önce kâfir kavramının Kur’anî anlamı üzerinde durulmuştur. Bu kavramın erken Türkçe Kur’an çevirileri içinde Karahanlı Türkçesi Satır Altı Kur’an Tercümesi TİEM 73 ile Türk Ortaçağ dünyasının güçlü ve zengin tarihî kaynak malzemesinden seçilmiş iki başyapıta; Dîvânu Lugâti’t-Türk ile Kutadgu Bilig’e başvurulmuştur. Kâfir kavramının açımlamasında, Müslüman Türklerin XI. yüzyıl dünyasından çağlar atlatılmış, geçirmiş olduğu veya kazandığı anlam-değer yüklenişlere referans olması bakımından Dede Korkut destanlarının sosyo-kültürel tarihî mecaz coğrafyasına da özellikle bakılmış, etki ve yansıması üzerinde durulmuştur. Kâfir sosyo-kültürel ve sosyo-politik bir terimdir. Sözcük kavram – terim olarak her iki düzeyde, İslâmî, İslâmî olmayan, Arap ve Arap olmayan birden çok tarihî bağlam ve anlam çerçevesine yerleşir. Bu kavram ilkin Kur’anî bir terimdir. Başka birçok dinî ve din dışı kavramla birlikte İslâmlaşmanın sonucu olarak Türk dili, medeniyeti, toplumsal ve kültürel tarihî coğrafyasına mal edilmiştir. Kâfir, köken olarak Türkçeye Arapçadan alıntı bir dinî İslâmî terimdir. Kâfir, Yakın Doğu coğrafyasından doğmuş tektanrıcı dinlere, Musevîlik, Hristiyanlık ve Müslümanlığa mensup olacak olan kutsal kitap toplumlarının da dillerinin ve tarihî eski söz varlığının belki en güçlü, keskin sözcükleri arasındadır. Bu tektanrıcı toplumlar birbirlerini tarihî siyasî ve dinî karşılaşmalara ve çatışmalara bağlı olmadan da kâfir olarak niteler. Kâfir sözcüğü ve başka dinî soyut-somut kavramlar, Türk coğrafyasının genişliği ve tarihî dönemleri düşünüldüğünde bir uçtan diğerine kabarık bir külliyat oluşturan Satır Altı Türkçe Kur’an çevirilerinde izlenebilmektedir. TİEM 73 kâfir sözcüğü için ikili bir özellik sunar, nadiren birkaç ayette ya asıl biçimi korunmuş ya da daima Türkçe iki sözcükle karşılanmıştır. Bunlardan ilki kėrtgün- “inanmak, bir şeye inanmak” fiilinin olumsuzundan kėrtgünmägliler “inanmayanlar” şeklinde türetilerek kâfirleri karşılamıştır. Kâfir için Erken Orta Türkçede türetilmiş bir diğer sözcük tanıġlı olarak karşımıza çıkar. Özellikle Yahudiler ve Hristiyanlara vurguyla Kur’an kıssalarında da kâfir imgesi bütün Müslüman kültürler kadar Müslüman Türklerin de düşünce ve duygularının katmanlaşarak evrildiğini gösterir; bunun Dede Korkut destanlarına folklorik etkisi fark edilebilir. TİEM 73’teki kıssalarda da Arapça ve Farsçadan kavram kopyalamadan Eski Türkçenin çeviri dil edinci ve yeterliği görülebilir. Buna, Ashâb-ı Sebt ve Ashâb-ı Kehf kıssaları örnek oluşturabilir. Karahanlı döneminin iki dini bütün yazarının kaleminden çıkan çağdaş iki başyapıtta; Dîvânu Lügâti’t- Türk ile Kutadgu Bilig'de de kâfir, kendi kavram alanını yaratmıştır. Kutadgu Bilig’in özgün yapısından ötürü çok boyutlu başvurduğu mecazlar olmuş; gerek Eski İran tarihinden ve Zerdüşt mitolojisinden gerekse doğrudan Kur’an’dan yapılan çağrışımlarla anlam çıkarılabilecek imgelere yer verilmiştir. Nitekim Kutadgu Bilig’te Avesta’dan Dahhak, Feridun ve Rüstem sayılabili
{"title":"Türk Hâkânlığı Muhiti Türk İslâm Kaynaklarında Kâfir","authors":"Saime Selenga Gökgöz","doi":"10.58242/millifolklor.1183087","DOIUrl":"https://doi.org/10.58242/millifolklor.1183087","url":null,"abstract":"Makalede önce kâfir kavramının Kur’anî anlamı üzerinde durulmuştur. Bu kavramın erken Türkçe Kur’an çevirileri içinde Karahanlı Türkçesi Satır Altı Kur’an Tercümesi TİEM 73 ile Türk Ortaçağ dünyasının güçlü ve zengin tarihî kaynak malzemesinden seçilmiş iki başyapıta; Dîvânu Lugâti’t-Türk ile Kutadgu Bilig’e başvurulmuştur. Kâfir kavramının açımlamasında, Müslüman Türklerin XI. yüzyıl dünyasından çağlar atlatılmış, geçirmiş olduğu veya kazandığı anlam-değer yüklenişlere referans olması bakımından Dede Korkut destanlarının sosyo-kültürel tarihî mecaz coğrafyasına da özellikle bakılmış, etki ve yansıması üzerinde durulmuştur. Kâfir sosyo-kültürel ve sosyo-politik bir terimdir. Sözcük kavram – terim olarak her iki düzeyde, İslâmî, İslâmî olmayan, Arap ve Arap olmayan birden çok tarihî bağlam ve anlam çerçevesine yerleşir. Bu kavram ilkin Kur’anî bir terimdir. Başka birçok dinî ve din dışı kavramla birlikte İslâmlaşmanın sonucu olarak Türk dili, medeniyeti, toplumsal ve kültürel tarihî coğrafyasına mal edilmiştir. Kâfir, köken olarak Türkçeye Arapçadan alıntı bir dinî İslâmî terimdir. Kâfir, Yakın Doğu coğrafyasından doğmuş tektanrıcı dinlere, Musevîlik, Hristiyanlık ve Müslümanlığa mensup olacak olan kutsal kitap toplumlarının da dillerinin ve tarihî eski söz varlığının belki en güçlü, keskin sözcükleri arasındadır. Bu tektanrıcı toplumlar birbirlerini tarihî siyasî ve dinî karşılaşmalara ve çatışmalara bağlı olmadan da kâfir olarak niteler. Kâfir sözcüğü ve başka dinî soyut-somut kavramlar, Türk coğrafyasının genişliği ve tarihî dönemleri düşünüldüğünde bir uçtan diğerine kabarık bir külliyat oluşturan Satır Altı Türkçe Kur’an çevirilerinde izlenebilmektedir. TİEM 73 kâfir sözcüğü için ikili bir özellik sunar, nadiren birkaç ayette ya asıl biçimi korunmuş ya da daima Türkçe iki sözcükle karşılanmıştır. Bunlardan ilki kėrtgün- “inanmak, bir şeye inanmak” fiilinin olumsuzundan kėrtgünmägliler “inanmayanlar” şeklinde türetilerek kâfirleri karşılamıştır. Kâfir için Erken Orta Türkçede türetilmiş bir diğer sözcük tanıġlı olarak karşımıza çıkar. Özellikle Yahudiler ve Hristiyanlara vurguyla Kur’an kıssalarında da kâfir imgesi bütün Müslüman kültürler kadar Müslüman Türklerin de düşünce ve duygularının katmanlaşarak evrildiğini gösterir; bunun Dede Korkut destanlarına folklorik etkisi fark edilebilir. TİEM 73’teki kıssalarda da Arapça ve Farsçadan kavram kopyalamadan Eski Türkçenin çeviri dil edinci ve yeterliği görülebilir. Buna, Ashâb-ı Sebt ve Ashâb-ı Kehf kıssaları örnek oluşturabilir. Karahanlı döneminin iki dini bütün yazarının kaleminden çıkan çağdaş iki başyapıtta; Dîvânu Lügâti’t- Türk ile Kutadgu Bilig'de de kâfir, kendi kavram alanını yaratmıştır. Kutadgu Bilig’in özgün yapısından ötürü çok boyutlu başvurduğu mecazlar olmuş; gerek Eski İran tarihinden ve Zerdüşt mitolojisinden gerekse doğrudan Kur’an’dan yapılan çağrışımlarla anlam çıkarılabilecek imgelere yer verilmiştir. Nitekim Kutadgu Bilig’te Avesta’dan Dahhak, Feridun ve Rüstem sayılabili","PeriodicalId":44416,"journal":{"name":"Milli Folklor","volume":" 32","pages":""},"PeriodicalIF":0.2,"publicationDate":"2023-02-12","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"72378569","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":4,"RegionCategory":"社会学","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
引用次数: 0
ERBİL TÜRKMENLERİ ARASINDA RAMAZAN GELENEKLERİ
IF 0.2 4区 社会学 0 FOLKLORE Pub Date : 2023-01-27 DOI: 10.58242/millifolklor.1150638
Pınar Şi̇mşek, H. Demirkaya
Değerler ve kültür şüphesiz bir milletin gerçek varlığını ortaya koyar. Dolayısıyla bir milletin var olabilmesi; ana dilini, folklorunu, gelenek-göreneklerini, örf-adetlerini, millî benliğini, değer yargılarını muhafaza edip kendi kültürüne sahip çıkması ile mümkündür. Yeryüzünde büyük bir alana yayılan Türk devlet ve topluluklarının dil, kültür ve edebiyatlarının bilimsel yöntemlerle araştırılıp incelenmesinin Türk dünyasında dil, kültür, folklor ve edebiyat birliğine büyük katkısı olacaktır. Bu çalışmada, Erbil Türkmenlerinin kültür unsurlarından “Ramazan ayı ve Ramazan Bayramı gelenekleri” ve özellikle Ramazan ayı denince ilk akla gelen “Sini-Zarf” oyunu ele alınmıştır. Bu doğrultuda çalışmanın amacı; Erbil’de yaşayan Türkmenlerin Ramazan ayı ve Ramazan Bayramı adet, gelenek ve göreneklerini bizzat burada yaşayanlardan elde edilen verilerle bilimsel olarak tespit edip bu kültür unsurlarının aktarımına katkıda bulunmaktır. Bu incelemeyi yapabilmek için nitel araştırma yöntemlerinden doküman analizi ve saha araştırması yöntemleri kullanılmıştır. Saha araştırmasında; görüşme tekniklerinden “Yarı yapılandırılmış görüşme tekniği” uygulanarak Erbil’de ikamet eden, kendi milli kültürüne dair bilgisi olan ve gelenek-görenekleri uygulayan, sosyal çevresi geniş yedi Erbil Türkmeni ile görüşülmüştür. Özellikle görüşme yapılacak kişilerin hem kültür aktarımında gelecek nesiller için rolü olacak gençlerden hem de şimdiki nesillere kültür aktarımını bizzat yapmakta olan orta yaşlardan olması sağlanarak kaynak kişilerin kuşaklar arası geçiş dönemlerinden Türkmen bireyler olmasına özen gösterilmiştir. Irak’ta Türkmenler; Musul, Erbil, Kerkük, Diyale, Selahattin ve bu illere bağlı onlarca ilçe, nahiye ve köyde yoğun olarak yaşamaktadırlar. Bununla birlikte başkent Bağdat başta olmak üzere farklı nedenlerden dolayı Irak’ın muhtelif illerinde yaşayan binlerce Türkmen’in bulunduğu rahatlıkla söylenebilir. Bu bölgelerde 2010 ve sonrasında özellikle Erbil’de uygulanan nüfus politikaları sonucunda eskisine nazaran daha az Türkmen ikamet etmekte olsa da Türkmenler milli ve kültürel varlıklarını yeni nesillere aktararak korumaya çalışmaktadır. Erbil’de yaşayan Türkmenlerin kendi kültür unsurlarının yaşatılması, korunması ve gelecek nesillere aktarılması, bölgedeki varlıklarını gelecekte de devam ettirebilmesi açısından çok önemlidir. Kültürün yaşatılması ve devam ettirilmesi; gelenek ve görenekler, adetler, somut veya soyut kültür ve sözlü halk dili unsurlarının korunması ve yaşatılması ile gerçekleşir. UNESCO’nun Ekim 2003’te Genel Kurul kararı ile kabul ettiği “Somut Olmayan Kültürel Mirasın Korunması” sözleşmesinde belirtildiği üzere “Somut olmayan kültürel miras” alanları içerisinde “Toplumsal uygulamalar, ritüeller ve şölenler” de gösterilmiştir. Sözleşmede “Koruma” terimi somut olmayan kültürel mirasın varlığını güvence altına almaktadır. Koruma şu unsurlar ile mümkündür: “Belgeleme, Araştırma, Kimlik Saptama, Koruma, Geliştirme, Kuvvetlendirme, örgün ve örgün o
{"title":"ERBİL TÜRKMENLERİ ARASINDA RAMAZAN GELENEKLERİ","authors":"Pınar Şi̇mşek, H. Demirkaya","doi":"10.58242/millifolklor.1150638","DOIUrl":"https://doi.org/10.58242/millifolklor.1150638","url":null,"abstract":"Değerler ve kültür şüphesiz bir milletin gerçek varlığını ortaya koyar. Dolayısıyla bir milletin var olabilmesi; ana dilini, folklorunu, gelenek-göreneklerini, örf-adetlerini, millî benliğini, değer yargılarını muhafaza edip kendi kültürüne sahip çıkması ile mümkündür. Yeryüzünde büyük bir alana yayılan Türk devlet ve topluluklarının dil, kültür ve edebiyatlarının bilimsel yöntemlerle araştırılıp incelenmesinin Türk dünyasında dil, kültür, folklor ve edebiyat birliğine büyük katkısı olacaktır. Bu çalışmada, Erbil Türkmenlerinin kültür unsurlarından “Ramazan ayı ve Ramazan Bayramı gelenekleri” ve özellikle Ramazan ayı denince ilk akla gelen “Sini-Zarf” oyunu ele alınmıştır. Bu doğrultuda çalışmanın amacı; Erbil’de yaşayan Türkmenlerin Ramazan ayı ve Ramazan Bayramı adet, gelenek ve göreneklerini bizzat burada yaşayanlardan elde edilen verilerle bilimsel olarak tespit edip bu kültür unsurlarının aktarımına katkıda bulunmaktır. Bu incelemeyi yapabilmek için nitel araştırma yöntemlerinden doküman analizi ve saha araştırması yöntemleri kullanılmıştır. Saha araştırmasında; görüşme tekniklerinden “Yarı yapılandırılmış görüşme tekniği” uygulanarak Erbil’de ikamet eden, kendi milli kültürüne dair bilgisi olan ve gelenek-görenekleri uygulayan, sosyal çevresi geniş yedi Erbil Türkmeni ile görüşülmüştür. Özellikle görüşme yapılacak kişilerin hem kültür aktarımında gelecek nesiller için rolü olacak gençlerden hem de şimdiki nesillere kültür aktarımını bizzat yapmakta olan orta yaşlardan olması sağlanarak kaynak kişilerin kuşaklar arası geçiş dönemlerinden Türkmen bireyler olmasına özen gösterilmiştir. Irak’ta Türkmenler; Musul, Erbil, Kerkük, Diyale, Selahattin ve bu illere bağlı onlarca ilçe, nahiye ve köyde yoğun olarak yaşamaktadırlar. Bununla birlikte başkent Bağdat başta olmak üzere farklı nedenlerden dolayı Irak’ın muhtelif illerinde yaşayan binlerce Türkmen’in bulunduğu rahatlıkla söylenebilir. Bu bölgelerde 2010 ve sonrasında özellikle Erbil’de uygulanan nüfus politikaları sonucunda eskisine nazaran daha az Türkmen ikamet etmekte olsa da Türkmenler milli ve kültürel varlıklarını yeni nesillere aktararak korumaya çalışmaktadır. Erbil’de yaşayan Türkmenlerin kendi kültür unsurlarının yaşatılması, korunması ve gelecek nesillere aktarılması, bölgedeki varlıklarını gelecekte de devam ettirebilmesi açısından çok önemlidir. Kültürün yaşatılması ve devam ettirilmesi; gelenek ve görenekler, adetler, somut veya soyut kültür ve sözlü halk dili unsurlarının korunması ve yaşatılması ile gerçekleşir. UNESCO’nun Ekim 2003’te Genel Kurul kararı ile kabul ettiği “Somut Olmayan Kültürel Mirasın Korunması” sözleşmesinde belirtildiği üzere “Somut olmayan kültürel miras” alanları içerisinde “Toplumsal uygulamalar, ritüeller ve şölenler” de gösterilmiştir. Sözleşmede “Koruma” terimi somut olmayan kültürel mirasın varlığını güvence altına almaktadır. Koruma şu unsurlar ile mümkündür: “Belgeleme, Araştırma, Kimlik Saptama, Koruma, Geliştirme, Kuvvetlendirme, örgün ve örgün o","PeriodicalId":44416,"journal":{"name":"Milli Folklor","volume":"58 1","pages":""},"PeriodicalIF":0.2,"publicationDate":"2023-01-27","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"80518962","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":4,"RegionCategory":"社会学","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
引用次数: 0
ERGENEKON DESTANI’NDAN TOPLUMSAL BİLİNÇDIŞINA YANSIYAN ANNE, ATEŞ VE HAYVAN İMGELERİ
IF 0.2 4区 社会学 0 FOLKLORE Pub Date : 2023-01-14 DOI: 10.58242/millifolklor.1107545
Gökçe Ulus
İlk insanın doğada kendine yer edinebilmesi, nereden geldiği ve nereye ait olduğu bilgisine erişme çabası, korku, merak, şaşkınlık, güçlü görünme gayreti; varoluşsal gereklilik olarak anlama, anlatma ihtiyacıyla birleşir. İlk hayaller sembollere dönüşmüştür. Bu semboller, hayallerin, imgelerin sözel simgelere dönmesiyle ortaya çıkar. Semboller, insanın güvenli bir liman arayışında kendini tanımlamasında tutunacağı dal olur. Milleti fark etmeksizin bireylerin sorduğu “Ben kimim?” sorusuna cevap aranırken uğranan ilk duraklardan biri mitlerdir. Toplumsal değerlerin aktarıcısı olan mitler üzerinden, imge ve simgelerin ışığında toplumsal kimlik okumaları yapılabilir. İmge ve simge ait olduğu toplumu; değerleri, sanatı, folkloruyla kavranılır kılar. Bu gücüyle folklorik imgelem, Jung’un sınırlarını netleştirdiği ortak bilinçdışına büyük bir kapı açılmasını sağlar. Toplumsal bilinçdışında Jung’un arketipleri ilk örnekleri oluşturur. İmge ve imgelerin sözel karşılık bulan yansıması olan simgeler üzerinden arketiplerin değerlere yansıması okunabilir. Türk halk bilimi bu konuda dünyanın en zengin hazinesine sahiptir. Mevcut metinler Türk tarihini, Türk kimliğini çok yönlü bir biçimde ortaya koyar. Bu bilgiden yola çıkılarak bu çalışmada Türkler için kültürel bir miras olan Ergenekon Destanı okunmuştur. Destanda Türklerin yeniden doğuşu, tarih sahnesinde tekrar yer almaları simgesel olarak anlatılır. Geçmişten günümüze farklı anlatı biçimleriyle ulaşan Ergenekon Destanı’ndaki imgeleri tespit etmek kültürümüze dair okumaları derinleştirecektir. Anne arketipinin imgeye dönmesinin aslında Türklere ait bazı milli değerlerin yansıması olduğu fark edilmiştir. Göktürklerin güç kaybı ve düzen değiştirmesi gibi olumsuzluklarla başlayan destanda mücadele, doğa karşısında konumlanma okumaları ateş ve hayvan imgeleriyle devam etmiştir. Ateş imgesi günümüze kadar farklı ritüellerde temel sembol ve kutsal bir gerçeklik olarak kullanılmıştır. Bunun altında yatan nedenler Ergenekon Destanı’nda aranmıştır. Su anne, ateş de babayla bağdaştırılarak okunduğunda canlılık ve güç imgeleri de yerini bulur. Mitlerde imgelerin kılık değiştirerek yenilenmesi, arketipi koruyarak yeni sembollere zemin hazırlar. Ateşe yüklenen kutsiyet gibi, hayvanlarla ilişkinin de Türk kimliğinin neresinde olduğu merak edilmiştir. Türkler hayvanları güçlerine, özelliklerine ve doğada konumlanmalarına göre sınıflamıştır. Hayvanlarla özdeşimin farklı yansımaları Ergenekon Destanı’nda kurt, at, ceylan ve diğer av hayvanları üzerinden izlenmiştir. Bu hayvanların destanda hangi değerleri karşıladığı incelenmiştir. Hayvanlara yüklenen değerlerle günümüzde Türk kültürünün farklı ögelerinde bu değerlerin yaşatıldığı fark edilmiştir. Değerler milletler arası farklılıkları yaratır. Milli değerler ferdi değerlerden ayrı tutulamaz. Bazı imgelemler Türklerin beslenme algılarını, mutfak kültürünü bile yönetecek kadar toplumsal hafızaya kazınmıştır. Dilde ve anlatılarda varlığını hissettiren değerler, toplumsal ci
{"title":"ERGENEKON DESTANI’NDAN TOPLUMSAL BİLİNÇDIŞINA YANSIYAN ANNE, ATEŞ VE HAYVAN İMGELERİ","authors":"Gökçe Ulus","doi":"10.58242/millifolklor.1107545","DOIUrl":"https://doi.org/10.58242/millifolklor.1107545","url":null,"abstract":"İlk insanın doğada kendine yer edinebilmesi, nereden geldiği ve nereye ait olduğu bilgisine erişme çabası, korku, merak, şaşkınlık, güçlü görünme gayreti; varoluşsal gereklilik olarak anlama, anlatma ihtiyacıyla birleşir. İlk hayaller sembollere dönüşmüştür. Bu semboller, hayallerin, imgelerin sözel simgelere dönmesiyle ortaya çıkar. Semboller, insanın güvenli bir liman arayışında kendini tanımlamasında tutunacağı dal olur. Milleti fark etmeksizin bireylerin sorduğu “Ben kimim?” sorusuna cevap aranırken uğranan ilk duraklardan biri mitlerdir. Toplumsal değerlerin aktarıcısı olan mitler üzerinden, imge ve simgelerin ışığında toplumsal kimlik okumaları yapılabilir. İmge ve simge ait olduğu toplumu; değerleri, sanatı, folkloruyla kavranılır kılar. Bu gücüyle folklorik imgelem, Jung’un sınırlarını netleştirdiği ortak bilinçdışına büyük bir kapı açılmasını sağlar. Toplumsal bilinçdışında Jung’un arketipleri ilk örnekleri oluşturur. İmge ve imgelerin sözel karşılık bulan yansıması olan simgeler üzerinden arketiplerin değerlere yansıması okunabilir. Türk halk bilimi bu konuda dünyanın en zengin hazinesine sahiptir. Mevcut metinler Türk tarihini, Türk kimliğini çok yönlü bir biçimde ortaya koyar. \u0000Bu bilgiden yola çıkılarak bu çalışmada Türkler için kültürel bir miras olan Ergenekon Destanı okunmuştur. Destanda Türklerin yeniden doğuşu, tarih sahnesinde tekrar yer almaları simgesel olarak anlatılır. Geçmişten günümüze farklı anlatı biçimleriyle ulaşan Ergenekon Destanı’ndaki imgeleri tespit etmek kültürümüze dair okumaları derinleştirecektir. Anne arketipinin imgeye dönmesinin aslında Türklere ait bazı milli değerlerin yansıması olduğu fark edilmiştir. Göktürklerin güç kaybı ve düzen değiştirmesi gibi olumsuzluklarla başlayan destanda mücadele, doğa karşısında konumlanma okumaları ateş ve hayvan imgeleriyle devam etmiştir. Ateş imgesi günümüze kadar farklı ritüellerde temel sembol ve kutsal bir gerçeklik olarak kullanılmıştır. Bunun altında yatan nedenler Ergenekon Destanı’nda aranmıştır. Su anne, ateş de babayla bağdaştırılarak okunduğunda canlılık ve güç imgeleri de yerini bulur. Mitlerde imgelerin kılık değiştirerek yenilenmesi, arketipi koruyarak yeni sembollere zemin hazırlar. Ateşe yüklenen kutsiyet gibi, hayvanlarla ilişkinin de Türk kimliğinin neresinde olduğu merak edilmiştir. Türkler hayvanları güçlerine, özelliklerine ve doğada konumlanmalarına göre sınıflamıştır. Hayvanlarla özdeşimin farklı yansımaları Ergenekon Destanı’nda kurt, at, ceylan ve diğer av hayvanları üzerinden izlenmiştir. Bu hayvanların destanda hangi değerleri karşıladığı incelenmiştir. Hayvanlara yüklenen değerlerle günümüzde Türk kültürünün farklı ögelerinde bu değerlerin yaşatıldığı fark edilmiştir. Değerler milletler arası farklılıkları yaratır. Milli değerler ferdi değerlerden ayrı tutulamaz. Bazı imgelemler Türklerin beslenme algılarını, mutfak kültürünü bile yönetecek kadar toplumsal hafızaya kazınmıştır. Dilde ve anlatılarda varlığını hissettiren değerler, toplumsal ci","PeriodicalId":44416,"journal":{"name":"Milli Folklor","volume":"37 1","pages":""},"PeriodicalIF":0.2,"publicationDate":"2023-01-14","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"78962840","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":4,"RegionCategory":"社会学","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
引用次数: 0
Takvim-i Ebedi'de Devreler ve Müneccimlik
IF 0.2 4区 社会学 0 FOLKLORE Pub Date : 2023-01-11 DOI: 10.58242/millifolklor.1063035
Aylin KOÇ GİANNOPOULOS
Takvim, Arapça kiyâm’dan düzeltmek, tanzim etmek ve yoluna koymak anlamlarına gelir. İn-sanların zamanı bilme, yaşantılarını düzenleme, olayları sıralama, zamandan yararlanma gibi temel ihtiyaçlarından ve isteklerinden ortaya çıkmıştır. Yüzyıllar boyunca her medeniyet önemli saydığı bir tarihi başlangıç noktası kabul ederek Güneş veya Ay’ın hareketlerine göre takvim sistemleri geliştir-miş ve gereksinimlerine göre takvimler hazırlamıştır. Bu takvimlerden bir tanesi de dönemin Türk Edebiyatı muallimlerinden dil bilgisi ve sözlük çalışmalarıyla da tanınan Pavlakis Melitopoulos tarafından yazılmış 1914 tarihli Takvim-i Ebedi’dir. Der-Saâdet (İstanbul)’te basılan bu takvim 110 sayfadır, Karamanlıca veya Karamanlı Türkçesi olarak da adlandırılan Grek harfli Türkçedir. Takvi-min “Bir Hakikat” ile başlayan ilk sayfasında Melitopoulos, Türkçenin daha kolay öğrenilebilmesi ve metodik bir kitabın eksikliğinin giderilebilmesi amacıyla eseri kaleme aldığını ifade eder. Başlık itibarıyla sade bir takvim gibi addolunsa da aslında takvimden öte Karamanlıların inançlarını, sözlü kültür ürünlerini, gelenek ve göreneklerini içeren folklorik bir malzeme niteliği taşımaktadır. Tak-vimde astrolojiye dair bilgilerin yanında hikâyeler, şiirler, atasözleri, vecizeler, hadisler de yer almak-tadır. İnsanoğlunda geleceği öğrenmeye dair bitmek bilmeyen bir istek ve merak vardır. Bu istek ve merak insanları Güneş, Ay ve yıldızların hareketlerinden çeşitli hükümlere varmaya ya da şiddetli yağmur yağması, gök gürlemesi, gökkuşağının görünmesi gibi birtakım tabiat olaylarından hareketle geleceğe dair tahminlerde ve yorumlarda bulunmaya yöneltmiştir. Bu hükümler, tahminler, yorumlar zamanla belli bir sistematiğe dönüşerek yıldızname, falname, melheme ve takvim gibi eserlerde ya müstakil olarak ya da kısmen yazıya aktarılmıştır. Pavlakis Melitopoulos’un Takvim-i Ebedi’si de Devreler ve Müneccimlik bölümleriyle kısmen böyle bir eserdir. Devreler; 1914 yılından 2137 yılına kadar 28 devreyi kapsar. Bu bölümde; her bir devrede vuku bulabilecek meteorolojik olaylar, doğal afetler anlatılır. Müneccimlik ise Burçlar, Sima-Çehre, Alâim-i Sema ve Raad (Gök Gürlemesi) alt başlıklarını içerir. Sırasıyla; on iki burca ve yüze (alın, göz, kaş, burun, ağız, kulak) göre kişilik tahlili yapılır. Akabinde gökkuşağı ve gök gürlemesi gibi tabiat hadiseleriyle ilgili inanışlar ve hükümler bildirilir. On iki ay esas alınarak bu tabiat hadiselerinin gerçekleşmesi durumunda, gelecek adına neye delalet ettiğinin cevabı verilir. Savaşlar, kıtlık, salgın hastalıklar, isyan, doğal afetler, tarım, hayvancılık gibi konularda yorumlarda ve tahminlerde bulunulur. Takvim sade bir dil ve üslupla yazılmıştır. Bu çalışmada; Devreler (6-34) ve Müneccimlik (35-56) bölümleri Grek harflerinden Latin harflerine aktarılmıştır. Metindeki terimlerin ve bugünkü Türkçede yaygın olarak kullanılmayan kelimelerin “Lügatçe” başlığı altında bir listesi hazırlanarak anlamları yazılmıştır. Sonuç bölümünde ise dil, edebiyat ve kült
{"title":"Takvim-i Ebedi'de Devreler ve Müneccimlik","authors":"Aylin KOÇ GİANNOPOULOS","doi":"10.58242/millifolklor.1063035","DOIUrl":"https://doi.org/10.58242/millifolklor.1063035","url":null,"abstract":"Takvim, Arapça kiyâm’dan düzeltmek, tanzim etmek ve yoluna koymak anlamlarına gelir. İn-sanların zamanı bilme, yaşantılarını düzenleme, olayları sıralama, zamandan yararlanma gibi temel ihtiyaçlarından ve isteklerinden ortaya çıkmıştır. Yüzyıllar boyunca her medeniyet önemli saydığı bir tarihi başlangıç noktası kabul ederek Güneş veya Ay’ın hareketlerine göre takvim sistemleri geliştir-miş ve gereksinimlerine göre takvimler hazırlamıştır. Bu takvimlerden bir tanesi de dönemin Türk Edebiyatı muallimlerinden dil bilgisi ve sözlük çalışmalarıyla da tanınan Pavlakis Melitopoulos tarafından yazılmış 1914 tarihli Takvim-i Ebedi’dir. Der-Saâdet (İstanbul)’te basılan bu takvim 110 sayfadır, Karamanlıca veya Karamanlı Türkçesi olarak da adlandırılan Grek harfli Türkçedir. Takvi-min “Bir Hakikat” ile başlayan ilk sayfasında Melitopoulos, Türkçenin daha kolay öğrenilebilmesi ve metodik bir kitabın eksikliğinin giderilebilmesi amacıyla eseri kaleme aldığını ifade eder. Başlık itibarıyla sade bir takvim gibi addolunsa da aslında takvimden öte Karamanlıların inançlarını, sözlü kültür ürünlerini, gelenek ve göreneklerini içeren folklorik bir malzeme niteliği taşımaktadır. Tak-vimde astrolojiye dair bilgilerin yanında hikâyeler, şiirler, atasözleri, vecizeler, hadisler de yer almak-tadır. İnsanoğlunda geleceği öğrenmeye dair bitmek bilmeyen bir istek ve merak vardır. Bu istek ve merak insanları Güneş, Ay ve yıldızların hareketlerinden çeşitli hükümlere varmaya ya da şiddetli yağmur yağması, gök gürlemesi, gökkuşağının görünmesi gibi birtakım tabiat olaylarından hareketle geleceğe dair tahminlerde ve yorumlarda bulunmaya yöneltmiştir. Bu hükümler, tahminler, yorumlar zamanla belli bir sistematiğe dönüşerek yıldızname, falname, melheme ve takvim gibi eserlerde ya müstakil olarak ya da kısmen yazıya aktarılmıştır. Pavlakis Melitopoulos’un Takvim-i Ebedi’si de Devreler ve Müneccimlik bölümleriyle kısmen böyle bir eserdir. Devreler; 1914 yılından 2137 yılına kadar 28 devreyi kapsar. Bu bölümde; her bir devrede vuku bulabilecek meteorolojik olaylar, doğal afetler anlatılır. Müneccimlik ise Burçlar, Sima-Çehre, Alâim-i Sema ve Raad (Gök Gürlemesi) alt başlıklarını içerir. Sırasıyla; on iki burca ve yüze (alın, göz, kaş, burun, ağız, kulak) göre kişilik tahlili yapılır. Akabinde gökkuşağı ve gök gürlemesi gibi tabiat hadiseleriyle ilgili inanışlar ve hükümler bildirilir. On iki ay esas alınarak bu tabiat hadiselerinin gerçekleşmesi durumunda, gelecek adına neye delalet ettiğinin cevabı verilir. Savaşlar, kıtlık, salgın hastalıklar, isyan, doğal afetler, tarım, hayvancılık gibi konularda yorumlarda ve tahminlerde bulunulur. Takvim sade bir dil ve üslupla yazılmıştır. Bu çalışmada; Devreler (6-34) ve Müneccimlik (35-56) bölümleri Grek harflerinden Latin harflerine aktarılmıştır. Metindeki terimlerin ve bugünkü Türkçede yaygın olarak kullanılmayan kelimelerin “Lügatçe” başlığı altında bir listesi hazırlanarak anlamları yazılmıştır. Sonuç bölümünde ise dil, edebiyat ve kült","PeriodicalId":44416,"journal":{"name":"Milli Folklor","volume":"80 1","pages":""},"PeriodicalIF":0.2,"publicationDate":"2023-01-11","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"91284961","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":4,"RegionCategory":"社会学","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
引用次数: 1
TÜRKİYE VE ÖZBEKİSTANʼDAKİ KAZAK TÜRKLERİNİN DÜĞÜN TÖRENİ GELENEKLERİNDEKİ BAZI ÖZELLİKLER
IF 0.2 4区 社会学 0 FOLKLORE Pub Date : 2022-12-12 DOI: 10.58242/millifolklor.685973
Beysegulova Aynur
Bu makalenin amacı, Türkiye ve Özbekistanʼda yıllarca yaşayan Kazak Türklerinin nikâh ve aile meselesindeki özellikleri araştırmaktır. Etnik özellikler manasını anlamak için kullanılan hertürlü yöntemler, bunun birçok yanlarının olmasını göstermektedir. Bunun çok taraflılığı; ulusal, sosyal, etnik bölünmesiyle manasını genişletir. Etnik kimliğin bir yanı, kendi kendisini tayın etmek, herhangi bir etnik gruba, kavimlere ekleyerek, kendisisni o etnik grubun bir temsilcisi olarak kabul etmektedir. Bu fenomen bilinç, duygu, dil, mantalite ve sairelerden görünmektedir. Makale konusu bugünkü önemli konularının biridir. Çünkü etnik kimliği milletlerin hepsine özgü olan birşey, bunlar yüzyıllarca korunmaktadır. Her milletin belli bir şekilde iç birliği olduğu için, onlar başka milletlerden ayıran özelliklere sahiplerdir. Bu insanların iradesiyle değil, doğal ve tarihi gelişimler sonucunda meydana gelen sosyal birliğin bir çeşididir. Bu birleşmiş insanların özel ortak kültürünün oluşması için onların birbiriyle daima irtibatta bulunmasıdır. Nitekim şu mesele milletin nerede yaşamasıyla doğrudan ilgilidir. Biz araştırdığımız devletlerdeki Kazak Türklerinin etnik kimliği tespit etmek için, yani o Kazak Türkleri ailesinin hangi etnik ortamda yaşaması çok önemlidir. Çünkü insanlar kendi milletin arasında yaşıyorsa, o zaman ailede terbiye gören çocuk için etnik kimlik meselesi zor değildir. Fakat anne ve babası yaşadığı çevre başka milletler olursa, o zaman insanların hangi çevrede, toplumda yaşaması, onların ailesi hangi dilde konuşması, hayatı, ailevi gelenekleri, bunları tabii ki etkilecektir. Şimdi birçok milletler başka bir etnik ortamda yaşamalarından dolayı, o milletin dilini öğrenerek, ülkenin külürünü benimsemektedir. Buna karşın bazı insanlar, aileler veya etnik gruplar kendi kökenleri yada milletiyle ilgilenmektedir. Bu yüzden makalenin söz konusu, iki devlette yaşayan, ana yurdundan ayrı olarak etnik çevredeki Kazak Türklerinin gelenekleridir. Bir milletin kendi etnik kültürünün korunması veya asimile olması, bunun nedenlerini araştırmak etnoloji biliminin önemli problemleri biridir. Makalede başlıca olarak Türkiye ve Özbekistanʼdaki Kazakların ailevî ilişkileri, gelenekleri ve örfleri korunması ve değişmesini analiz etme üzerinden onların kimliği araştırılmaktadır. Yerli sakinlerle yaklaşması sonucunda meydana gelen kültür özellikleri, meselâ, qız uzatu (kızı kocaya vermek), kelin tüsürü (oğlu evlendirmek), bunlarla ilgili geleneklerin korunması ve değişmesi, makale sahipleri toplamış oldukları ampirik etnografya bilgilerine göre araştırılmış ve ispat edilmiştir. Kazak Türklerine has olan kız isteme örfleri, yani yavşıları göndermek, küpe takmak, mihir ödemek, öli-tiri vermek, kuyruk bavır ikram etmek, kız göstermek gibi adetler hala şimdiye kadar iki devletteki Kazak Türklerinde korunmasına rağmen, yerli milletlerden gelen gelenekler de vardır. Makalede birçok Kazak ve yabancı bilim adamlarının makale ile kitaplarındaki etnik kimliği meselesi i
{"title":"TÜRKİYE VE ÖZBEKİSTANʼDAKİ KAZAK TÜRKLERİNİN DÜĞÜN TÖRENİ GELENEKLERİNDEKİ BAZI ÖZELLİKLER","authors":"Beysegulova Aynur","doi":"10.58242/millifolklor.685973","DOIUrl":"https://doi.org/10.58242/millifolklor.685973","url":null,"abstract":"Bu makalenin amacı, Türkiye ve Özbekistanʼda yıllarca yaşayan Kazak Türklerinin nikâh ve aile meselesindeki özellikleri araştırmaktır. Etnik özellikler manasını anlamak için kullanılan hertürlü yöntemler, bunun birçok yanlarının olmasını göstermektedir. Bunun çok taraflılığı; ulusal, sosyal, etnik bölünmesiyle manasını genişletir. Etnik kimliğin bir yanı, kendi kendisini tayın etmek, herhangi bir etnik gruba, kavimlere ekleyerek, kendisisni o etnik grubun bir temsilcisi olarak kabul etmektedir. Bu fenomen bilinç, duygu, dil, mantalite ve sairelerden görünmektedir. Makale konusu bugünkü önemli konularının biridir. Çünkü etnik kimliği milletlerin hepsine özgü olan birşey, bunlar yüzyıllarca korunmaktadır. Her milletin belli bir şekilde iç birliği olduğu için, onlar başka milletlerden ayıran özelliklere sahiplerdir. Bu insanların iradesiyle değil, doğal ve tarihi gelişimler sonucunda meydana gelen sosyal birliğin bir çeşididir. Bu birleşmiş insanların özel ortak kültürünün oluşması için onların birbiriyle daima irtibatta bulunmasıdır. Nitekim şu mesele milletin nerede yaşamasıyla doğrudan ilgilidir. Biz araştırdığımız devletlerdeki Kazak Türklerinin etnik kimliği tespit etmek için, yani o Kazak Türkleri ailesinin hangi etnik ortamda yaşaması çok önemlidir. Çünkü insanlar kendi milletin arasında yaşıyorsa, o zaman ailede terbiye gören çocuk için etnik kimlik meselesi zor değildir. Fakat anne ve babası yaşadığı çevre başka milletler olursa, o zaman insanların hangi çevrede, toplumda yaşaması, onların ailesi hangi dilde konuşması, hayatı, ailevi gelenekleri, bunları tabii ki etkilecektir. Şimdi birçok milletler başka bir etnik ortamda yaşamalarından dolayı, o milletin dilini öğrenerek, ülkenin külürünü benimsemektedir. Buna karşın bazı insanlar, aileler veya etnik gruplar kendi kökenleri yada milletiyle ilgilenmektedir. \u0000Bu yüzden makalenin söz konusu, iki devlette yaşayan, ana yurdundan ayrı olarak etnik çevredeki Kazak Türklerinin gelenekleridir. Bir milletin kendi etnik kültürünün korunması veya asimile olması, bunun nedenlerini araştırmak etnoloji biliminin önemli problemleri biridir. \u0000Makalede başlıca olarak Türkiye ve Özbekistanʼdaki Kazakların ailevî ilişkileri, gelenekleri ve örfleri korunması ve değişmesini analiz etme üzerinden onların kimliği araştırılmaktadır. Yerli sakinlerle yaklaşması sonucunda meydana gelen kültür özellikleri, meselâ, qız uzatu (kızı kocaya vermek), kelin tüsürü (oğlu evlendirmek), bunlarla ilgili geleneklerin korunması ve değişmesi, makale sahipleri toplamış oldukları ampirik etnografya bilgilerine göre araştırılmış ve ispat edilmiştir. Kazak Türklerine has olan kız isteme örfleri, yani yavşıları göndermek, küpe takmak, mihir ödemek, öli-tiri vermek, kuyruk bavır ikram etmek, kız göstermek gibi adetler hala şimdiye kadar iki devletteki Kazak Türklerinde korunmasına rağmen, yerli milletlerden gelen gelenekler de vardır. Makalede birçok Kazak ve yabancı bilim adamlarının makale ile kitaplarındaki etnik kimliği meselesi i","PeriodicalId":44416,"journal":{"name":"Milli Folklor","volume":"30 1","pages":""},"PeriodicalIF":0.2,"publicationDate":"2022-12-12","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"74436849","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":4,"RegionCategory":"社会学","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
引用次数: 0
Moena “Türkler” ve Geleneksel Türk İmgesi: Bir Folklor (Yeniden) İcat Edilmesi
IF 0.2 4区 社会学 0 FOLKLORE Pub Date : 2022-12-09 DOI: 10.58242/millifolklor.1062119
Cristiano Bedi̇n
Bu makale, Moena’nın küçük “Turchia” mahallesinde kullanılan Türk imgesini incelemeyi amaçlamaktadır. Bu incelemeyi yürütmek adına ilk önce bir folklorun neden ve nasıl (yeniden) icat edildiği göstermek gerekir. Folklorun (yeniden) icadı, her şeyden önce küreselleşmenin homologas-yon eğilimlerine bir yanıt olduğu söylenebilir. Ayrıca genelde bir geleneğin yeniden canlandırmasında ya da icadında belli bir toplumun, efsanevi ve şanlı olduğu varsayılan bir geçmişe başvurulur. Kaldı ki bir folklor geleneği yeniden kurgulamak her toplumun doğal bir eylemidir. Söz konusu güncelle-meler genelde başka geleneklere dayanarak gerçekleştirilmektedir. Eklenebilir ki bazen folklorik bir geleneğin oluşturulması ya da icat edilmesi imgelerden oluşan bir alt tabakaya dayanır. Nitekim imgeler, belirli bir toplumun kültürel boyutunda büyük önem taşıyan unsurlardır. Bu bağlamda folklorları incelerek imgebilimsel etkileri de açığa getirmek önemlidir. Bu olguyu, Moena “Türkle-ri”nin geleneksel törenleri doğrular. Moena kasabası, Trentino’nun bir dağ bölgesi olan Fassa Vade-si’nde, geleneksel olarak etnik özelliklerini vurgulayan “Ladinia” adlı bir bölgede yer almaktadır. Bu ortamda, “Turchia” mahallesi yıllar içinde belirli bir folklor geliştirmiştir. Bu mahallenin sakinleri her yıl Ağustos ayının ilk haftasında kendilerince Türkleri temsil eden kostümler giyerek bir geçit töreni düzenlerler. Bu olgu, ikinci Viyana kuşatmasından kaçan ve sonunda Moena’ya yerleşen bir Türk yeniçerisinin maceralarını anlatan bir efsaneyle bağlantılıdır. Ancak bu efsanenin doğruluğuna dair kesin bir kanıt yoktur. Öte yandan, her yıl gerçekleşen “Türk” geçit töreni, kesinlikle Ladinia bölge-sinde yaygın olan ve “Baschia” olarak adlandırılan dış eşli evlilik ritüeliyle bağlantılıdır. Bu Ladin düğün geleneğinin “Türk” versiyonu olan “Bastia”da, mahallenin kralı değil, hayali bir Osmanlı padişahı gibi giyinen “Sultan”ı dış eşli evliliğe izin verir. Bu gelenekte padişah gibi diğer mahallenin sakinleri de vezirleri, yeniçerileri ve cariyeleri temsil eden kostümler giyer. Zamanla savaş sonrası İtalya’da yayılan çağdaş “egzotik” karnavalların etkisiyle “Türkler”in geçit töreninin, turistleri çeken ve koruyucu azizlerini kutlayan ve tüm İtalya’da yaygın olan köy festivallerini hatırlatan yıllık bir olay haline geldiği açıktır. Moena “Türkleri”nin kendilerini nasıl temsil ettikleri incelendiğinde, “Türklük”ünü ifade etmek için 15. ve 16. yüzyıllardan itibaren Batı’da yayılan bir dizi basmakalıbı kullandıkları görülmektedir. Moena “Türkler”in kullandıkları kostümler, aslında Osmanlı gerçekliği ve her şeyden önce çağdaş Türkiye ile bağlantısı olmayan, masalsı ve hayali oryantalist imgeleri çağrıştırmaktadır. Aslında geçit töreninin amacı kesinlikle orada yaşayan halkın bu sözde “Türklü-ğü”nü göstermek değil, yerel eşsizliğini ispat etmektir. Bu nedenle, “Turchia” mahallesinin sakinleri-nin “Türklük”ü benimsemeleri, kendi özelliklerini yeniden elde etmenin ve tüm dünyada etnik-kültürel farklılıkları
{"title":"Moena “Türkler” ve Geleneksel Türk İmgesi: Bir Folklor (Yeniden) İcat Edilmesi","authors":"Cristiano Bedi̇n","doi":"10.58242/millifolklor.1062119","DOIUrl":"https://doi.org/10.58242/millifolklor.1062119","url":null,"abstract":"Bu makale, Moena’nın küçük “Turchia” mahallesinde kullanılan Türk imgesini incelemeyi amaçlamaktadır. Bu incelemeyi yürütmek adına ilk önce bir folklorun neden ve nasıl (yeniden) icat edildiği göstermek gerekir. Folklorun (yeniden) icadı, her şeyden önce küreselleşmenin homologas-yon eğilimlerine bir yanıt olduğu söylenebilir. Ayrıca genelde bir geleneğin yeniden canlandırmasında ya da icadında belli bir toplumun, efsanevi ve şanlı olduğu varsayılan bir geçmişe başvurulur. Kaldı ki bir folklor geleneği yeniden kurgulamak her toplumun doğal bir eylemidir. Söz konusu güncelle-meler genelde başka geleneklere dayanarak gerçekleştirilmektedir. Eklenebilir ki bazen folklorik bir geleneğin oluşturulması ya da icat edilmesi imgelerden oluşan bir alt tabakaya dayanır. Nitekim imgeler, belirli bir toplumun kültürel boyutunda büyük önem taşıyan unsurlardır. Bu bağlamda folklorları incelerek imgebilimsel etkileri de açığa getirmek önemlidir. Bu olguyu, Moena “Türkle-ri”nin geleneksel törenleri doğrular. Moena kasabası, Trentino’nun bir dağ bölgesi olan Fassa Vade-si’nde, geleneksel olarak etnik özelliklerini vurgulayan “Ladinia” adlı bir bölgede yer almaktadır. Bu ortamda, “Turchia” mahallesi yıllar içinde belirli bir folklor geliştirmiştir. Bu mahallenin sakinleri her yıl Ağustos ayının ilk haftasında kendilerince Türkleri temsil eden kostümler giyerek bir geçit töreni düzenlerler. Bu olgu, ikinci Viyana kuşatmasından kaçan ve sonunda Moena’ya yerleşen bir Türk yeniçerisinin maceralarını anlatan bir efsaneyle bağlantılıdır. Ancak bu efsanenin doğruluğuna dair kesin bir kanıt yoktur. Öte yandan, her yıl gerçekleşen “Türk” geçit töreni, kesinlikle Ladinia bölge-sinde yaygın olan ve “Baschia” olarak adlandırılan dış eşli evlilik ritüeliyle bağlantılıdır. Bu Ladin düğün geleneğinin “Türk” versiyonu olan “Bastia”da, mahallenin kralı değil, hayali bir Osmanlı padişahı gibi giyinen “Sultan”ı dış eşli evliliğe izin verir. Bu gelenekte padişah gibi diğer mahallenin sakinleri de vezirleri, yeniçerileri ve cariyeleri temsil eden kostümler giyer. Zamanla savaş sonrası İtalya’da yayılan çağdaş “egzotik” karnavalların etkisiyle “Türkler”in geçit töreninin, turistleri çeken ve koruyucu azizlerini kutlayan ve tüm İtalya’da yaygın olan köy festivallerini hatırlatan yıllık bir olay haline geldiği açıktır. Moena “Türkleri”nin kendilerini nasıl temsil ettikleri incelendiğinde, “Türklük”ünü ifade etmek için 15. ve 16. yüzyıllardan itibaren Batı’da yayılan bir dizi basmakalıbı kullandıkları görülmektedir. Moena “Türkler”in kullandıkları kostümler, aslında Osmanlı gerçekliği ve her şeyden önce çağdaş Türkiye ile bağlantısı olmayan, masalsı ve hayali oryantalist imgeleri çağrıştırmaktadır. Aslında geçit töreninin amacı kesinlikle orada yaşayan halkın bu sözde “Türklü-ğü”nü göstermek değil, yerel eşsizliğini ispat etmektir. Bu nedenle, “Turchia” mahallesinin sakinleri-nin “Türklük”ü benimsemeleri, kendi özelliklerini yeniden elde etmenin ve tüm dünyada etnik-kültürel farklılıkları ","PeriodicalId":44416,"journal":{"name":"Milli Folklor","volume":"38 1","pages":""},"PeriodicalIF":0.2,"publicationDate":"2022-12-09","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"79678596","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":4,"RegionCategory":"社会学","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
引用次数: 0
FOLKLOR VE FOLKLORİSTİK KAVRAMLARI ÇERÇEVESİNDE SOVYET FOLKLORUNUN OLUŞUMU
IF 0.2 4区 社会学 0 FOLKLORE Pub Date : 2022-12-09 DOI: 10.58242/millifolklor.1161031
Yerke Özer
Rus folklor tarihinde folklor veya “folklor” teriminin ortaya çıkmasından önce kullanılan “sözlü sanat” çalışmaları “devrim öncesi dönem” ve “Sovyet folkloru” olarak ikiye ayrılır. Rusya’da folklora ve folklorun yaratıcısı olan halka ilgi XVIII. yüzyıldan itibaren görülmeye başlar. Batı Avrupa’daki halkların bilincinde yaşanan değişimler Rusya’ya yayılır. “Halk”, “halkçılık”, “ulus”, “milliyetçilik” ve özellikle Herder’in “halk ruhu” kavramı, ardından Ossian’ın şiirlerinin Rusya’da büyük ilgi görmesi, kültür taşıyıcıları olarak halka olan ilgiyi artırır. Folklora akademik ilgi ise 1840 ve 1850’li yıllarda Rus folklor tarihinde Grimm Kardeşlerin takipçisi olarak bilinen ve Rusya’da ilk folklor kürsüsünü açan mitolog M. Buslayev ile başlar. Rusya’da yürütülen folklor araştırmalarında, alanının genişliği, araştırmacıların herhangi bir siyasi baskıya maruz kalmadan yaptıkları çok yönlü, karşılaştırmalı araştırmalar, Avrupa’da yürütülen folklor çalışmalarının yakından takip edilmesi, bu bilimde farklı metotların, farklı akımların ortaya çıkmasını sağlar. Sovyet dönemi folkloru olarak adlandırılan dönemin başlangıç tarihi olarak 1917 Ekim Devrimi kabul edilir. Ancak Çarlık Rusya’nın devrimden önceki milliyetler politikasına benzer bir bakış açısı örtük bir biçimde bu çalışmaları yapılandırır. Sovyet folklorunun temel ilkeleri ise 1930’lu yıllardan itibaren belirgin hâle gelir. Bu çerçevede öncelikle folklorun temel unsurları folklor (araştırma materyali) ve folkloristik (folkloru inceleyen disiplin) terimlerinin ayırımı yapılarak tasnif edilmeye çalışılmıştır. Ekim Devrimi’ni takip eden ilk on yılda pek çok kurum varlığını sürdürmeye devam etmiş ve folklor çalışmaları için gerekli koşulları zor da olsa sağlamıştır. 1920’lerde Devrim nedeniyle hayatın her alanında yaşanan köklü siyasi değişiklikler sırasında folklor çalışmalarının devam etmesinde özellikle Y.M. Sokolov’un katkısı büyüktür. Rusya’da yayımlanan ilk folklor ders kitabı olan Rus Folkloru’nun yazarı, I. Sovyet Yazarları Kurultayı'nın folklor danışmanı, Sovyet döneminde ilk Folklor kürsüsünü kuran Y.M. Sokolov aynı zamanda akademik dünya ile siyaset arasında bir köprü kurmaya çalışmıştır. Sovyet yönetimi folklorun “kitlelere etki edecek” bir araç olarak folklor içeriğini ve çalışma prensiplerini köklü bir şekilde değiştirmiştir. Yeni folklor ürünlerinin niteliği “Biçim olarak geleneksel, içerik olarak yeni.” söylemiyle ifade edilmiştir. Özellikle sözlü halk sanatının Sovyet ideolojisini yaygınlaştırmak amacı ile kullanılması yirmi yıl içerisinde yeni folklor içeriklerinin ortaya çıkmasını sağlar. Folklorun halk kitlelerini etkileyebilen ve yönlendirebilen özelliği sosyalist toplumun ve Stalin kültünün güçlendirilmesi amacı ile kullanıldığı görülmüştür. Her şeye rağmen bir dönemi yansıtan folklorun içeriğini oluşturan ve Stalin’in ölümüne kadar gelişmeye devam eden Sovyet folkloru dönemi, diğer yandan Rus folklorunun çalışmalarının gerileme dönemi olarak kabul edilir. Dolayısıyla folklor ve fo
{"title":"FOLKLOR VE FOLKLORİSTİK KAVRAMLARI ÇERÇEVESİNDE SOVYET FOLKLORUNUN OLUŞUMU","authors":"Yerke Özer","doi":"10.58242/millifolklor.1161031","DOIUrl":"https://doi.org/10.58242/millifolklor.1161031","url":null,"abstract":"Rus folklor tarihinde folklor veya “folklor” teriminin ortaya çıkmasından önce kullanılan “sözlü sanat” çalışmaları “devrim öncesi dönem” ve “Sovyet folkloru” olarak ikiye ayrılır. Rusya’da folklora ve folklorun yaratıcısı olan halka ilgi XVIII. yüzyıldan itibaren görülmeye başlar. Batı Avrupa’daki halkların bilincinde yaşanan değişimler Rusya’ya yayılır. “Halk”, “halkçılık”, “ulus”, “milliyetçilik” ve özellikle Herder’in “halk ruhu” kavramı, ardından Ossian’ın şiirlerinin Rusya’da büyük ilgi görmesi, kültür taşıyıcıları olarak halka olan ilgiyi artırır. Folklora akademik ilgi ise 1840 ve 1850’li yıllarda Rus folklor tarihinde Grimm Kardeşlerin takipçisi olarak bilinen ve Rusya’da ilk folklor kürsüsünü açan mitolog M. Buslayev ile başlar. Rusya’da yürütülen folklor araştırmalarında, alanının genişliği, araştırmacıların herhangi bir siyasi baskıya maruz kalmadan yaptıkları çok yönlü, karşılaştırmalı araştırmalar, Avrupa’da yürütülen folklor çalışmalarının yakından takip edilmesi, bu bilimde farklı metotların, farklı akımların ortaya çıkmasını sağlar. Sovyet dönemi folkloru olarak adlandırılan dönemin başlangıç tarihi olarak 1917 Ekim Devrimi kabul edilir. Ancak Çarlık Rusya’nın devrimden önceki milliyetler politikasına benzer bir bakış açısı örtük bir biçimde bu çalışmaları yapılandırır. Sovyet folklorunun temel ilkeleri ise 1930’lu yıllardan itibaren belirgin hâle gelir. Bu çerçevede öncelikle folklorun temel unsurları folklor (araştırma materyali) ve folkloristik (folkloru inceleyen disiplin) terimlerinin ayırımı yapılarak tasnif edilmeye çalışılmıştır. Ekim Devrimi’ni takip eden ilk on yılda pek çok kurum varlığını sürdürmeye devam etmiş ve folklor çalışmaları için gerekli koşulları zor da olsa sağlamıştır. 1920’lerde Devrim nedeniyle hayatın her alanında yaşanan köklü siyasi değişiklikler sırasında folklor çalışmalarının devam etmesinde özellikle Y.M. Sokolov’un katkısı büyüktür. Rusya’da yayımlanan ilk folklor ders kitabı olan Rus Folkloru’nun yazarı, I. Sovyet Yazarları Kurultayı'nın folklor danışmanı, Sovyet döneminde ilk Folklor kürsüsünü kuran Y.M. Sokolov aynı zamanda akademik dünya ile siyaset arasında bir köprü kurmaya çalışmıştır. Sovyet yönetimi folklorun “kitlelere etki edecek” bir araç olarak folklor içeriğini ve çalışma prensiplerini köklü bir şekilde değiştirmiştir. Yeni folklor ürünlerinin niteliği “Biçim olarak geleneksel, içerik olarak yeni.” söylemiyle ifade edilmiştir. Özellikle sözlü halk sanatının Sovyet ideolojisini yaygınlaştırmak amacı ile kullanılması yirmi yıl içerisinde yeni folklor içeriklerinin ortaya çıkmasını sağlar. Folklorun halk kitlelerini etkileyebilen ve yönlendirebilen özelliği sosyalist toplumun ve Stalin kültünün güçlendirilmesi amacı ile kullanıldığı görülmüştür. Her şeye rağmen bir dönemi yansıtan folklorun içeriğini oluşturan ve Stalin’in ölümüne kadar gelişmeye devam eden Sovyet folkloru dönemi, diğer yandan Rus folklorunun çalışmalarının gerileme dönemi olarak kabul edilir. Dolayısıyla folklor ve fo","PeriodicalId":44416,"journal":{"name":"Milli Folklor","volume":"26 1","pages":""},"PeriodicalIF":0.2,"publicationDate":"2022-12-09","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"74681836","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":4,"RegionCategory":"社会学","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
引用次数: 0
ULUSLARARASI ALANDA ULUSAL AYNA: YAŞAYAN MİRASIN RAPORLANMASI
IF 0.2 4区 社会学 0 FOLKLORE Pub Date : 2022-12-08 DOI: 10.58242/millifolklor.1185340
Evrim Ölçer Özünel
Somut olmayan kültürel mirasın korunması sözleşmesinin 2003 yılında yürürlüğe girmesinin üzerinden neredeyse yirmi yıl geçmiştir. Bu süre içerisinde Sözleşme ile ilgili pek çok değişim ve dönüşüm yaşlanmış ve tartışma alanları açılmıştır. Sözleşmenin aktörleri işleyiş, uygulama ve geliştirme konusunda sürekli bilgi ve belge üretmektedirler. Bunun da ötesinde çözüm odaklı bir yaklaşımla bütünsel koruma stratejileri geliştirmektedirler. Bu alanlardan biri de Sözleşme’nin temel ilkelerinden biri olan devresel raporlama (periodical reporting) sistemleri ile ilgilidir. Sözleşmenin sağlıklı bir biçimde işlemesini sağlayan başat mekanizmalardan olan Hükümetlerarası Komite Taraf Devletlerin her altı yılda bir sundukları devresel raporları inceleyerek geri bildirimde bulunur. Bu bildirimler ülkelerin iç dinamiklerini gözden geçirmeleri için iyi bir fırsat yaratmaktadır. Aynı zamanda söz konusu devresel raporların tam olarak gerçeği yansıtıp yansıtmadığı gündeme getirilmekte ancak sistemin kontrol edilmesi her zaman mümkün olmamaktadır. Bu da Sözleşme’nin ulusal ve uluslararası alanda layıkıyla uygulanamadığını düşündürmektedir. Sıralanan sebeplerden ötürü Sözleşme bünyesinde çalışan aktörler Sözleşme’nin işleyişi ile ilgili değişiklikler yapmaktadırlar. Bu değişikliklerden biri de 2020 yılında uygulamaya sokulan devresel raporlama sistemidir. Bu nedenle makalede, Somut Olmayan Kültürel Mirasın Korunması Sözleşmesi’nin işleyiş biçimini doğrudan etkileyen devresel raporlama sistemleri (periodical reporting) incelenmiştir. Öncelikle söz konusu raporlama sisteminin genel özellikleri irdelenmiş ardından Sözleşme yürürlüğe girdiğinden beri devresel raporlama sistemlerinin nasıl işlediği ve dönüştüğü ele alınmıştır. Bunun yanı sıra söz konusu değişim ve dönüşümün ulusal ve uluslararası alana nasıl yansıdığı da değerlendirilmiştir. Kurumsal ve insani kapasite, aktarım ve eğitim, envanter ve araştırma, politikalar, stratejiler, mevzuat, somut olmayan kültürel mirasın toplumdaki rolü ve yansıması, farkındalık arttırma, STK, grup ve birey katılımı ve uluslararası entegrasyon gibi Sekiz tematik alan ve yirmi altı gösterge etrafında şekillenen yeni raporlama sisteminin işleyişi hakkında bilgi verilmiştir. Yeni uygulanmaya başlanan devresel raporlama sisteminin eski sistemden farklarından biri de rapor teslimlerinin bölgesel olmasıdır. Yeni sisteme göre hazılanan ilk raporlar 2020 yılında Latin Amerika ve Karayipler tarafından teslim edilmiştir. Ardından 2021 Aralık Ayında içinde Türkiye’nin de bulunduğu Avrupa grubu raporlarını teslim etmiştir. Bölgesel olarak teslim edilen raporların uluslararası işbirlikleri açısından da verimli olması beklenmektedir. Tüm bunların ayrıntılı olarak tartışıldığı makalede ayrıca bu sistemin bütünsel koruma yaklaşımları ve Birleşmiş Milletlerin 2030 kalkınma hedefleriyle ilişkisi gündeme getirilmiştir.
{"title":"ULUSLARARASI ALANDA ULUSAL AYNA: YAŞAYAN MİRASIN RAPORLANMASI","authors":"Evrim Ölçer Özünel","doi":"10.58242/millifolklor.1185340","DOIUrl":"https://doi.org/10.58242/millifolklor.1185340","url":null,"abstract":"Somut olmayan kültürel mirasın korunması sözleşmesinin 2003 yılında yürürlüğe girmesinin üzerinden neredeyse yirmi yıl geçmiştir. Bu süre içerisinde Sözleşme ile ilgili pek çok değişim ve dönüşüm yaşlanmış ve tartışma alanları açılmıştır. Sözleşmenin aktörleri işleyiş, uygulama ve geliştirme konusunda sürekli bilgi ve belge üretmektedirler. Bunun da ötesinde çözüm odaklı bir yaklaşımla bütünsel koruma stratejileri geliştirmektedirler. Bu alanlardan biri de Sözleşme’nin temel ilkelerinden biri olan devresel raporlama (periodical reporting) sistemleri ile ilgilidir. Sözleşmenin sağlıklı bir biçimde işlemesini sağlayan başat mekanizmalardan olan Hükümetlerarası Komite Taraf Devletlerin her altı yılda bir sundukları devresel raporları inceleyerek geri bildirimde bulunur. Bu bildirimler ülkelerin iç dinamiklerini gözden geçirmeleri için iyi bir fırsat yaratmaktadır. Aynı zamanda söz konusu devresel raporların tam olarak gerçeği yansıtıp yansıtmadığı gündeme getirilmekte ancak sistemin kontrol edilmesi her zaman mümkün olmamaktadır. Bu da Sözleşme’nin ulusal ve uluslararası alanda layıkıyla uygulanamadığını düşündürmektedir. Sıralanan sebeplerden ötürü Sözleşme bünyesinde çalışan aktörler Sözleşme’nin işleyişi ile ilgili değişiklikler yapmaktadırlar. Bu değişikliklerden biri de 2020 yılında uygulamaya sokulan devresel raporlama sistemidir. Bu nedenle makalede, Somut Olmayan Kültürel Mirasın Korunması Sözleşmesi’nin işleyiş biçimini doğrudan etkileyen devresel raporlama sistemleri (periodical reporting) incelenmiştir. Öncelikle söz konusu raporlama sisteminin genel özellikleri irdelenmiş ardından Sözleşme yürürlüğe girdiğinden beri devresel raporlama sistemlerinin nasıl işlediği ve dönüştüğü ele alınmıştır. Bunun yanı sıra söz konusu değişim ve dönüşümün ulusal ve uluslararası alana nasıl yansıdığı da değerlendirilmiştir. Kurumsal ve insani kapasite, aktarım ve eğitim, envanter ve araştırma, politikalar, stratejiler, mevzuat, somut olmayan kültürel mirasın toplumdaki rolü ve yansıması, farkındalık arttırma, STK, grup ve birey katılımı ve uluslararası entegrasyon gibi Sekiz tematik alan ve yirmi altı gösterge etrafında şekillenen yeni raporlama sisteminin işleyişi hakkında bilgi verilmiştir. Yeni uygulanmaya başlanan devresel raporlama sisteminin eski sistemden farklarından biri de rapor teslimlerinin bölgesel olmasıdır. Yeni sisteme göre hazılanan ilk raporlar 2020 yılında Latin Amerika ve Karayipler tarafından teslim edilmiştir. Ardından 2021 Aralık Ayında içinde Türkiye’nin de bulunduğu Avrupa grubu raporlarını teslim etmiştir. Bölgesel olarak teslim edilen raporların uluslararası işbirlikleri açısından da verimli olması beklenmektedir. Tüm bunların ayrıntılı olarak tartışıldığı makalede ayrıca bu sistemin bütünsel koruma yaklaşımları ve Birleşmiş Milletlerin 2030 kalkınma hedefleriyle ilişkisi gündeme getirilmiştir.","PeriodicalId":44416,"journal":{"name":"Milli Folklor","volume":"206 1","pages":""},"PeriodicalIF":0.2,"publicationDate":"2022-12-08","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"74572551","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":4,"RegionCategory":"社会学","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
引用次数: 0
期刊
Milli Folklor
全部 Acc. Chem. Res. ACS Applied Bio Materials ACS Appl. Electron. Mater. ACS Appl. Energy Mater. ACS Appl. Mater. Interfaces ACS Appl. Nano Mater. ACS Appl. Polym. Mater. ACS BIOMATER-SCI ENG ACS Catal. ACS Cent. Sci. ACS Chem. Biol. ACS Chemical Health & Safety ACS Chem. Neurosci. ACS Comb. Sci. ACS Earth Space Chem. ACS Energy Lett. ACS Infect. Dis. ACS Macro Lett. ACS Mater. Lett. ACS Med. Chem. Lett. ACS Nano ACS Omega ACS Photonics ACS Sens. ACS Sustainable Chem. Eng. ACS Synth. Biol. Anal. Chem. BIOCHEMISTRY-US Bioconjugate Chem. BIOMACROMOLECULES Chem. Res. Toxicol. Chem. Rev. Chem. Mater. CRYST GROWTH DES ENERG FUEL Environ. Sci. Technol. Environ. Sci. Technol. Lett. Eur. J. Inorg. Chem. IND ENG CHEM RES Inorg. Chem. J. Agric. Food. Chem. J. Chem. Eng. Data J. Chem. Educ. J. Chem. Inf. Model. J. Chem. Theory Comput. J. Med. Chem. J. Nat. Prod. J PROTEOME RES J. Am. Chem. Soc. LANGMUIR MACROMOLECULES Mol. Pharmaceutics Nano Lett. Org. Lett. ORG PROCESS RES DEV ORGANOMETALLICS J. Org. Chem. J. Phys. Chem. J. Phys. Chem. A J. Phys. Chem. B J. Phys. Chem. C J. Phys. Chem. Lett. Analyst Anal. Methods Biomater. Sci. Catal. Sci. Technol. Chem. Commun. Chem. Soc. Rev. CHEM EDUC RES PRACT CRYSTENGCOMM Dalton Trans. Energy Environ. Sci. ENVIRON SCI-NANO ENVIRON SCI-PROC IMP ENVIRON SCI-WAT RES Faraday Discuss. Food Funct. Green Chem. Inorg. Chem. Front. Integr. Biol. J. Anal. At. Spectrom. J. Mater. Chem. A J. Mater. Chem. B J. Mater. Chem. C Lab Chip Mater. Chem. Front. Mater. Horiz. MEDCHEMCOMM Metallomics Mol. Biosyst. Mol. Syst. Des. Eng. Nanoscale Nanoscale Horiz. Nat. Prod. Rep. New J. Chem. Org. Biomol. Chem. Org. Chem. Front. PHOTOCH PHOTOBIO SCI PCCP Polym. Chem.
×
引用
GB/T 7714-2015
复制
MLA
复制
APA
复制
导出至
BibTeX EndNote RefMan NoteFirst NoteExpress
×
0
微信
客服QQ
Book学术公众号 扫码关注我们
反馈
×
意见反馈
请填写您的意见或建议
请填写您的手机或邮箱
×
提示
您的信息不完整,为了账户安全,请先补充。
现在去补充
×
提示
您因"违规操作"
具体请查看互助需知
我知道了
×
提示
现在去查看 取消
×
提示
确定
Book学术官方微信
Book学术文献互助
Book学术文献互助群
群 号:481959085
Book学术
文献互助 智能选刊 最新文献 互助须知 联系我们:info@booksci.cn
Book学术提供免费学术资源搜索服务,方便国内外学者检索中英文文献。致力于提供最便捷和优质的服务体验。
Copyright © 2023 Book学术 All rights reserved.
ghs 京公网安备 11010802042870号 京ICP备2023020795号-1