Kişisel verilerinin hukuka aykırı olarak işlendiğini, bu nedenle kişilik haklarına saldırıda bulunulduğunu ileri süren bireyler, kişilik haklarının ihlal edildiği iddiasıyla dava açabilir. Böyle bir uyuşmazlığın yabancılık unsuru ihtiva etmesi halinde, öncelikle Türk mahkemelerinin uyuşmazlık bakımından milletlerarası yetkiye sahip olup olmadığı, ardından söz konusu eylemin kişilik haklarını ihlal edip etmediğinin hangi ülke hukukuna göre karara bağlanacağının tespit edilmesi gerekmektedir. Bunun için Türk mahkemelerinin, 5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun hükümlerini uygulaması gerekecektir. Bu çalışmada, ilk olarak kişisel verilerin işlenmesi suretiyle ortaya çıkan kişilik haklarının ihlaline ilişkin yabancı unsurlu davalarda uygulanacak hukukun Türk kanunlar ihtilafı kuralları uyarınca nasıl tespit edilmesi gerektiği meselesi ele alınmıştır. Ardından, MÖHUK hükümleri uyarınca bu tür davalar bakımından Türk mahkemelerinin milletlerarası yetkisinin ne şekilde tespit edilmesi gerektiği incelenmiştir. Ancak öncesinde, uygulanacak hukukun ve yetkili mahkemenin tespiti bakımından önem arz ettiğinden dolayı, kişisel veri ile kişisel verilerin işlenmesi kavramlarının anlamı ve kapsamı incelenmiştir.
{"title":"KİŞİSEL VERİLERİN İŞLENMESİ SURETİYLE GERÇEKLEŞEN KİŞİLİK HAKKI İHLALLERİNE İLİŞKİN DAVALARDA UYGULANACAK HUKUKUN VE YETKİLİ MAHKEMENİN TESPİTİ","authors":"Alper Akgül","doi":"10.54049/taad.1466854","DOIUrl":"https://doi.org/10.54049/taad.1466854","url":null,"abstract":"Kişisel verilerinin hukuka aykırı olarak işlendiğini, bu nedenle kişilik haklarına saldırıda bulunulduğunu ileri süren bireyler, kişilik haklarının ihlal edildiği iddiasıyla dava açabilir. Böyle bir uyuşmazlığın yabancılık unsuru ihtiva etmesi halinde, öncelikle Türk mahkemelerinin uyuşmazlık bakımından milletlerarası yetkiye sahip olup olmadığı, ardından söz konusu eylemin kişilik haklarını ihlal edip etmediğinin hangi ülke hukukuna göre karara bağlanacağının tespit edilmesi gerekmektedir. Bunun için Türk mahkemelerinin, 5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun hükümlerini uygulaması gerekecektir. Bu çalışmada, ilk olarak kişisel verilerin işlenmesi suretiyle ortaya çıkan kişilik haklarının ihlaline ilişkin yabancı unsurlu davalarda uygulanacak hukukun Türk kanunlar ihtilafı kuralları uyarınca nasıl tespit edilmesi gerektiği meselesi ele alınmıştır. Ardından, MÖHUK hükümleri uyarınca bu tür davalar bakımından Türk mahkemelerinin milletlerarası yetkisinin ne şekilde tespit edilmesi gerektiği incelenmiştir. Ancak öncesinde, uygulanacak hukukun ve yetkili mahkemenin tespiti bakımından önem arz ettiğinden dolayı, kişisel veri ile kişisel verilerin işlenmesi kavramlarının anlamı ve kapsamı incelenmiştir.","PeriodicalId":499307,"journal":{"name":"Türkiye adalet akademisi dergisi","volume":"17 11","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2024-04-04","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"140741371","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Ömer Büber, Fatmanur Alsancak, Hüseyin Zahid Kara, Hatice Oksal
Çocuk İzlem Merkezi (ÇİM), cinsel istismar mağduru çocuk ve ergenlere yönelik adli, tıbbi ve sosyal işlemlerin tek bir merkezden yürütülmesine olanak sağlayan merkezlerdir. ÇİM’in adli boyutunu yöneten, ÇİM öncesi ve sonrası süreci bilen farklı meslek gruplarına mensup personeller tarafından uygulamanın işlevselliğinin değerlendirildiği çalışmalar oldukça kısıtlıdır. Amaç: ÇİM’ler kurulmadan önce ve kurulduktan sonra cinsel istismar mağduru çocuğun adli ayağında çalışmış kişilerin deneyimlerinden hareketle ÇİM’lerin işlevselliğinin ortaya konulması ve literatürdeki boşluğun doldurulması amaçlanmıştır. Buna göre, merkezin iyi yönleri tespit edilir iken eksik kalınan noktalarda nelerin yapılabileceği konusu tartışılacaktır. Yöntem: Araştırma nitel araştırma deseninde, ÇİM’in adli ayağını oluşturan 15 profesyonelin yarı yapılandırılmış görüşmelerinden oluşmaktadır. Veriler içerik analizi tekniği ile analiz edilmiştir. Veriler yorumlanırken temalar tespit edilmiştir. ÇİM kurulmadan önceki süreçler ve merkezin işlevlerine yönelik söylemler olmak üzere iki genel tematik alan oluşturulmuştur. Bulgular: Personel yetersizliğinden ve kayıt cihazlarından kaynaklı birtakım aksaklıkların olduğu vurgulansa da katılımcıların ortak görüşü; ÇİM’in mağdur çocuklar açısından olumlu ve faydalı olduğu yönündedir.
{"title":"Functionality of Child Advocacy Centers in the Light of Practices","authors":"Ömer Büber, Fatmanur Alsancak, Hüseyin Zahid Kara, Hatice Oksal","doi":"10.54049/taad.1418211","DOIUrl":"https://doi.org/10.54049/taad.1418211","url":null,"abstract":"Çocuk İzlem Merkezi (ÇİM), cinsel istismar mağduru çocuk ve ergenlere yönelik adli, tıbbi ve sosyal işlemlerin tek bir merkezden yürütülmesine olanak sağlayan merkezlerdir. ÇİM’in adli boyutunu yöneten, ÇİM öncesi ve sonrası süreci bilen farklı meslek gruplarına mensup personeller tarafından uygulamanın işlevselliğinin değerlendirildiği çalışmalar oldukça kısıtlıdır. Amaç: ÇİM’ler kurulmadan önce ve kurulduktan sonra cinsel istismar mağduru çocuğun adli ayağında çalışmış kişilerin deneyimlerinden hareketle ÇİM’lerin işlevselliğinin ortaya konulması ve literatürdeki boşluğun doldurulması amaçlanmıştır. Buna göre, merkezin iyi yönleri tespit edilir iken eksik kalınan noktalarda nelerin yapılabileceği konusu tartışılacaktır. Yöntem: Araştırma nitel araştırma deseninde, ÇİM’in adli ayağını oluşturan 15 profesyonelin yarı yapılandırılmış görüşmelerinden oluşmaktadır. Veriler içerik analizi tekniği ile analiz edilmiştir. Veriler yorumlanırken temalar tespit edilmiştir. ÇİM kurulmadan önceki süreçler ve merkezin işlevlerine yönelik söylemler olmak üzere iki genel tematik alan oluşturulmuştur. Bulgular: Personel yetersizliğinden ve kayıt cihazlarından kaynaklı birtakım aksaklıkların olduğu vurgulansa da katılımcıların ortak görüşü; ÇİM’in mağdur çocuklar açısından olumlu ve faydalı olduğu yönündedir.","PeriodicalId":499307,"journal":{"name":"Türkiye adalet akademisi dergisi","volume":" 32","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2024-01-15","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"139620634","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Türkiye’nin taraf olduğu pek çok iki taraflı yatırımların karşılıklı teşviki ve korunması antlaşması bulunmaktadır. Bu antlaşmalar, ev sahibi devlet ile yatırımcılar arasında çıkabilecek uyuşmazlıkların çözümüne ilişkin hükümler içermektedir. Bu hükümlerde genellikle uyuşmazlık çözüm yöntemi olarak tahkime yer verildiği görülmektedir. Ancak tahkimin yanında ev sahibi devletin mahkemelerine veya uyuşmazlıkların dostane çözümüne yönelik olarak uzlaştırma usullerine başvuru da öngörülebilmektedir. Çalışma kapsamında tahkimin yanında öngörülen diğer uyuşmazlık çözüm yöntemlerinin tahkime etkisi büyük önem taşımaktadır. Bu hususta ikiye ayrılarak inceleme yapılmaktadır. Öncelikle, tahkimden önce bir aşama olarak düzenlenen ev sahibi devletin mahkemelerinin kararının beklenmesine veya uzlaştırma usulüne başvuruya ilişkin hükümlerin tahkime etkisi ele alınmaktadır. Ev sahibi devletin mahkemelerinin kararının beklenmesine veya uzlaştırma usulüne başvuruya ilişkin hükümlerin niteliğinin ortaya koyulması bu hususta önem taşımaktadır. Değerlendirmeler, ICSID içtihatları ve doktrin görüşleri ile birlikte yapılmaktadır. Çalışmada incelenen diğer mesele ise yerel mahkemeye veya uzlaştırma usulüne başvuruya tahkimin yanında seçimlik olarak yer verilmesi ve bunun sonuçlarıdır.
{"title":"The Effect on Arbitration of Other Methods of Settling Disputes in Bilateral Investment Treaties Which Türkiye is a Party of","authors":"Rumeysa Partalci","doi":"10.54049/taad.1418541","DOIUrl":"https://doi.org/10.54049/taad.1418541","url":null,"abstract":"Türkiye’nin taraf olduğu pek çok iki taraflı yatırımların karşılıklı teşviki ve korunması antlaşması bulunmaktadır. Bu antlaşmalar, ev sahibi devlet ile yatırımcılar arasında çıkabilecek uyuşmazlıkların çözümüne ilişkin hükümler içermektedir. Bu hükümlerde genellikle uyuşmazlık çözüm yöntemi olarak tahkime yer verildiği görülmektedir. Ancak tahkimin yanında ev sahibi devletin mahkemelerine veya uyuşmazlıkların dostane çözümüne yönelik olarak uzlaştırma usullerine başvuru da öngörülebilmektedir. Çalışma kapsamında tahkimin yanında öngörülen diğer uyuşmazlık çözüm yöntemlerinin tahkime etkisi büyük önem taşımaktadır. Bu hususta ikiye ayrılarak inceleme yapılmaktadır. Öncelikle, tahkimden önce bir aşama olarak düzenlenen ev sahibi devletin mahkemelerinin kararının beklenmesine veya uzlaştırma usulüne başvuruya ilişkin hükümlerin tahkime etkisi ele alınmaktadır. Ev sahibi devletin mahkemelerinin kararının beklenmesine veya uzlaştırma usulüne başvuruya ilişkin hükümlerin niteliğinin ortaya koyulması bu hususta önem taşımaktadır. Değerlendirmeler, ICSID içtihatları ve doktrin görüşleri ile birlikte yapılmaktadır. Çalışmada incelenen diğer mesele ise yerel mahkemeye veya uzlaştırma usulüne başvuruya tahkimin yanında seçimlik olarak yer verilmesi ve bunun sonuçlarıdır.","PeriodicalId":499307,"journal":{"name":"Türkiye adalet akademisi dergisi","volume":" 33","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2024-01-15","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"139620925","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Borçlunun belirli mal ve hakları, İİK m. 82 ve diğer kanuni düzenlemeler gereğince hacze tabi değildir. Bu koruma temel olarak sosyal devlet ilkesine dayanmaktadır ve borçlunun muhtaç olmaksızın yaşamasını güvence altına almaktadır. Borçlu, İİK m. 83/a gereğince kendisine tanınan bu korumadan icra dairesine başvurarak feragat edebilir. Muvafakat gösterilmesi örtülü olarak ve icra takibinden önce gerçekleştirilemez. Borçlunun zımni muvafakatine göre hacze tabi olmayan mal ve hakların icra takibine dâhil edilebileceği yönünde yargı kararları bulunmaktadır. Kanaatimizce, İİK m. 83/a bakımından bu kararlar değerlendirilmelidir.
{"title":"HACZEDİLMEZLİKTEN ÖRTÜLÜ OLARAK FERAGAT EDİLMESİ","authors":"Taner Emre Yardimci, Feziye KANAT YARDIMCI","doi":"10.54049/taad.1418509","DOIUrl":"https://doi.org/10.54049/taad.1418509","url":null,"abstract":"Borçlunun belirli mal ve hakları, İİK m. 82 ve diğer kanuni düzenlemeler gereğince hacze tabi değildir. Bu koruma temel olarak sosyal devlet ilkesine dayanmaktadır ve borçlunun muhtaç olmaksızın yaşamasını güvence altına almaktadır. Borçlu, İİK m. 83/a gereğince kendisine tanınan bu korumadan icra dairesine başvurarak feragat edebilir. Muvafakat gösterilmesi örtülü olarak ve icra takibinden önce gerçekleştirilemez. Borçlunun zımni muvafakatine göre hacze tabi olmayan mal ve hakların icra takibine dâhil edilebileceği yönünde yargı kararları bulunmaktadır. Kanaatimizce, İİK m. 83/a bakımından bu kararlar değerlendirilmelidir.","PeriodicalId":499307,"journal":{"name":"Türkiye adalet akademisi dergisi","volume":" 9","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2024-01-15","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"139622306","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Orantılılık iki şey arasındaki denklik olarak tanımlanır. Ceza hukukunda da fiil ile yaptırım arasında denklik aranmalıdır. Orantılılık ilkesi cezalandırıcı adalet anlayışı ile faydacı adalet anlayışı çerçevesinde değerlendirilmiştir. Cezalandırıcı adalet anlayışında ceza failin topluma olan borcunu ödemesi şeklinde karşımıza çıkar. Bu açıdan ceza, fiile ve geçmişe dönük niteliktedir. Faydacı adalet anlayışında ise daha çok geleceğe yönelik bir bakış açısıyla cezalandırma söz konusu olur. Burada önleme ve rehabilitasyon ön plana çıkmaktadır. Faydacı adalet anlayışında, cezanın failin suçtan elde edeceği potansiyel yarardan daha az olmaması gerektiği vurgulanır. Orantılı cezanın hem fail hem mağdur hem de topluma bakan yönleri bulunmaktadır. Orantılı bir ceza ile, fail rehabilite edilecek, mağdurun intikam duygusu tatmin edilecek, toplum korunmuş olacaktır. Bu suretle, orantılılık ilkesi adalet kavramının somutlaşmasına katkıda bulunacaktır. Orantılılık uygulama açısından da iki boyutludur. İlk olarak kanun koyucuya orantılı ceza tayin etme yükümlülüğü getirir. İkinci olarak da hâkimlere cezaların orantılı uygulanmasını emreder. Çalışmamızda orantılılık ilkesi tüm bu boyutları ile ele alınmıştır.
{"title":"CEZA HUKUKUNDA ORANTILILIK İLKESİ","authors":"M. Aydın","doi":"10.54049/taad.1418150","DOIUrl":"https://doi.org/10.54049/taad.1418150","url":null,"abstract":"Orantılılık iki şey arasındaki denklik olarak tanımlanır. Ceza hukukunda da fiil ile yaptırım arasında denklik aranmalıdır. Orantılılık ilkesi cezalandırıcı adalet anlayışı ile faydacı adalet anlayışı çerçevesinde değerlendirilmiştir. Cezalandırıcı adalet anlayışında ceza failin topluma olan borcunu ödemesi şeklinde karşımıza çıkar. Bu açıdan ceza, fiile ve geçmişe dönük niteliktedir. Faydacı adalet anlayışında ise daha çok geleceğe yönelik bir bakış açısıyla cezalandırma söz konusu olur. Burada önleme ve rehabilitasyon ön plana çıkmaktadır. Faydacı adalet anlayışında, cezanın failin suçtan elde edeceği potansiyel yarardan daha az olmaması gerektiği vurgulanır. Orantılı cezanın hem fail hem mağdur hem de topluma bakan yönleri bulunmaktadır. Orantılı bir ceza ile, fail rehabilite edilecek, mağdurun intikam duygusu tatmin edilecek, toplum korunmuş olacaktır. Bu suretle, orantılılık ilkesi adalet kavramının somutlaşmasına katkıda bulunacaktır. Orantılılık uygulama açısından da iki boyutludur. İlk olarak kanun koyucuya orantılı ceza tayin etme yükümlülüğü getirir. İkinci olarak da hâkimlere cezaların orantılı uygulanmasını emreder. Çalışmamızda orantılılık ilkesi tüm bu boyutları ile ele alınmıştır.","PeriodicalId":499307,"journal":{"name":"Türkiye adalet akademisi dergisi","volume":" 4","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2024-01-15","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"139622443","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu (TTK) ile ilk kez düzenlenen şirketler topluluğu hükümleri, şirketler hukuku anlamında önemli bir gelişme olmuştur. Bu önemli gelişmeyle birlikte hâkimiyetin yönlendirme yoluyla hukuka aykırı kullanılması hâlinde TTK’nın 202/1-b maddesi ile öngörülen pay sahibi tarafından açılan alternatif çözümlü tazminat davası da taşıdığı özelikler nedeniyle medeni usul hukuku bakımından birçok istisnai hususu bünyesinde taşımaktadır. Zira alternatif çözümlü tazminat davası ile bağlı şirketin pay sahiplerine kanuni dava takip yetkisi tanınmış, buna karşılık dava takip yetkilisi olan pay sahibinin talebine aykırı olarak tazminat yerine alternatif çözümlere karar verilebileceği düzenlenmiştir. Dolayısıyla alternatif çözümlü tazminat davası, dava takip yetkisinden kaynaklanacak birçok uyuşmazlığı bünyesinde barındırmakla birlikte ayrıca taleple bağlılık ilkesinin kanuni istisnasını da teşkil etmektedir. Bu itibarla hâkimiyetin yönlendirme yoluyla hukuka aykırı kullanılması hâlinde pay sahibi tarafından açılan alternatif çözümlü tazminat davası, şirketler topluluğu ve medeni usul hukuku özelinde ele alınmaya çalışılacaktır.
{"title":"HÂKİMİYETİN HUKUKA AYKIRI KULLANILMASI HÂLİNDE PAY SAHİBİ TARAFINDAN AÇILAN ALTERNATİF ÇÖZÜMLÜ TAZMİNAT DAVASI","authors":"Sefa Er","doi":"10.54049/taad.1418518","DOIUrl":"https://doi.org/10.54049/taad.1418518","url":null,"abstract":"6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu (TTK) ile ilk kez düzenlenen şirketler topluluğu hükümleri, şirketler hukuku anlamında önemli bir gelişme olmuştur. Bu önemli gelişmeyle birlikte hâkimiyetin yönlendirme yoluyla hukuka aykırı kullanılması hâlinde TTK’nın 202/1-b maddesi ile öngörülen pay sahibi tarafından açılan alternatif çözümlü tazminat davası da taşıdığı özelikler nedeniyle medeni usul hukuku bakımından birçok istisnai hususu bünyesinde taşımaktadır. Zira alternatif çözümlü tazminat davası ile bağlı şirketin pay sahiplerine kanuni dava takip yetkisi tanınmış, buna karşılık dava takip yetkilisi olan pay sahibinin talebine aykırı olarak tazminat yerine alternatif çözümlere karar verilebileceği düzenlenmiştir. Dolayısıyla alternatif çözümlü tazminat davası, dava takip yetkisinden kaynaklanacak birçok uyuşmazlığı bünyesinde barındırmakla birlikte ayrıca taleple bağlılık ilkesinin kanuni istisnasını da teşkil etmektedir. Bu itibarla hâkimiyetin yönlendirme yoluyla hukuka aykırı kullanılması hâlinde pay sahibi tarafından açılan alternatif çözümlü tazminat davası, şirketler topluluğu ve medeni usul hukuku özelinde ele alınmaya çalışılacaktır.","PeriodicalId":499307,"journal":{"name":"Türkiye adalet akademisi dergisi","volume":" 1","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2024-01-15","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"139622509","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Yapay zekâ günümüzün en merak uyandırıcı ve üzerinde en dikkatli düşünülmesi gereken konularından biri haline gelmiştir. Bunun sebebi yapay zekânın etki alanının genişliği, hukuktan psikolojiye, felsefeden matematiğe ve ekonomiye çok çeşitli disiplinler ile ilişkilerinin olmasıdır. Yapay zekâ bugün sağlık, bilişim, ticaret, lojistik, çevre gibi pek çok alanda fayda sağlamakta rekabetçi ekonominin bir unsuru olmaktadır. Büyük veri kümelerini işleyen, veri ile beslenen bir çatı kavram olarak yapay zekâ, makine öğrenmesi ve derin öğrenme yöntemleri ile birlikte kişisel verilerin korunması konusunda bazı endişelere yol açmaktadır. Zira yapay zekânın kullanımının yaygınlaşması, kişisel veriler açısından yenilikleri de beraberinde getirmektedir. Yapay zekânın ön yargılı veya yanlış sonuçlar doğurduğu örnekler, bir taraftan çeşitli kaygılara sebep olurken diğer taraftan veri korumaya ilişkin demirbaş kabul edilen temel kuralları yerinden sarsmaktadır. Çalışmada yapay zekânın veri koruma hukukundaki şeffaflık, doğruluk, veri minimizasyonu gibi genel ilkelere olan etkisi, Avrupa Birliği Genel Veri Koruma Tüzüğü odağa alınarak incelenmiş, genel ilkelerin dönüşümünün ve olası çözümlerin gerekliliği vurgulanmıştır. Bunu yaparken yapay zekânın, makine öğrenmesinin ve derin öğrenmenin kapsamı, genel ilkelerin yapay zekâ karşısında sebep olduğu güncel çelişkiler ile uygulamadaki bazı çözüm önerileri ele alınmıştır. Anahtar Kelimeler:
{"title":"GENEL VERİ KORUMA İLKELERİNİN YAPAY ZEKÂ KARŞISINDA UYGULANABİLİRLİĞİ SORUNU","authors":"Ezgi TURGUT BİLGİÇ","doi":"10.54049/taad.1418236","DOIUrl":"https://doi.org/10.54049/taad.1418236","url":null,"abstract":"Yapay zekâ günümüzün en merak uyandırıcı ve üzerinde en dikkatli düşünülmesi gereken konularından biri haline gelmiştir. Bunun sebebi yapay zekânın etki alanının genişliği, hukuktan psikolojiye, felsefeden matematiğe ve ekonomiye çok çeşitli disiplinler ile ilişkilerinin olmasıdır. Yapay zekâ bugün sağlık, bilişim, ticaret, lojistik, çevre gibi pek çok alanda fayda sağlamakta rekabetçi ekonominin bir unsuru olmaktadır. Büyük veri kümelerini işleyen, veri ile beslenen bir çatı kavram olarak yapay zekâ, makine öğrenmesi ve derin öğrenme yöntemleri ile birlikte kişisel verilerin korunması konusunda bazı endişelere yol açmaktadır. Zira yapay zekânın kullanımının yaygınlaşması, kişisel veriler açısından yenilikleri de beraberinde getirmektedir. Yapay zekânın ön yargılı veya yanlış sonuçlar doğurduğu örnekler, bir taraftan çeşitli kaygılara sebep olurken diğer taraftan veri korumaya ilişkin demirbaş kabul edilen temel kuralları yerinden sarsmaktadır. Çalışmada yapay zekânın veri koruma hukukundaki şeffaflık, doğruluk, veri minimizasyonu gibi genel ilkelere olan etkisi, Avrupa Birliği Genel Veri Koruma Tüzüğü odağa alınarak incelenmiş, genel ilkelerin dönüşümünün ve olası çözümlerin gerekliliği vurgulanmıştır. Bunu yaparken yapay zekânın, makine öğrenmesinin ve derin öğrenmenin kapsamı, genel ilkelerin yapay zekâ karşısında sebep olduğu güncel çelişkiler ile uygulamadaki bazı çözüm önerileri ele alınmıştır. \u0000Anahtar Kelimeler:","PeriodicalId":499307,"journal":{"name":"Türkiye adalet akademisi dergisi","volume":" 3","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2024-01-15","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"139622913","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Adil yargılanma hakkı, hukukun üstünlüğüne bağlı demokratik toplumun temel değerlerini yansıtan bir haklar ve ilkeler bütünüdür. Mahkeme kararlarının gerekçeli olması ilkesi, verdiği kararlarda AİHM tarafından adil yargılanma hakkının bir unsuru olarak ortaya konulmuştur. Gerekçeli karar hakkı, kendi bir temel hak niteliği taşımasının ötesinde, temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmasını ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden birisidir. Yargı kararlarında rasyonel temellendirmeyi inşa eden, dava konusu bulgular ile hüküm arasındaki bağlantıyı sağlayan karar gerekçesidir. Makul, yasal ve yeterli gerekçe içeren mahkeme kararları, yargısal etkinliklerin verimliliğini arttırmaktadır. Tarafların iddialarının karşılanmadığı, esasa etki edecek nitelikteki delil ve bulguların değerlendirilmediği, belirsiz ve çelişkili ifadelerin kullanıldığı, temyiz makamının içselleştirdiği, yasal ifadelerin sürekli tekrarıyla oluşturulan, usulüne uygun tebliğ edilmeyen veya içeriğindeki bilgiye ulaşılamayan gerekçe ise hak ihlallerine yol açacaktır. Gerekçeli karar hakkı kapsamında yaşanan hak ihlallerine ilişkin Anayasa Mahkemesi ve AİHM kararlarında ortaya konulan yaklaşımın insan hakları normlarına katkı sağlayacağı açıktır. Gerekçeli karar hakkının denetlenmesinin sınırlarına yönelik Anayasa Mahkemesi ve AİHM tarafından ortaya koyulan ilke ve prensipler ışığında yapılacak analizler de insan hakları normlarının gelişimi açısından önem kazanmaktadır.
{"title":"AİHM VE AYM KARARLARI IŞIĞINDA GEREKÇELİ KARAR HAKKI","authors":"Reşat Çeti̇nkaya","doi":"10.54049/taad.1418561","DOIUrl":"https://doi.org/10.54049/taad.1418561","url":null,"abstract":"Adil yargılanma hakkı, hukukun üstünlüğüne bağlı demokratik toplumun temel değerlerini yansıtan bir haklar ve ilkeler bütünüdür. Mahkeme kararlarının gerekçeli olması ilkesi, verdiği kararlarda AİHM tarafından adil yargılanma hakkının bir unsuru olarak ortaya konulmuştur. Gerekçeli karar hakkı, kendi bir temel hak niteliği taşımasının ötesinde, temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmasını ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden birisidir. Yargı kararlarında rasyonel temellendirmeyi inşa eden, dava konusu bulgular ile hüküm arasındaki bağlantıyı sağlayan karar gerekçesidir. Makul, yasal ve yeterli gerekçe içeren mahkeme kararları, yargısal etkinliklerin verimliliğini arttırmaktadır. Tarafların iddialarının karşılanmadığı, esasa etki edecek nitelikteki delil ve bulguların değerlendirilmediği, belirsiz ve çelişkili ifadelerin kullanıldığı, temyiz makamının içselleştirdiği, yasal ifadelerin sürekli tekrarıyla oluşturulan, usulüne uygun tebliğ edilmeyen veya içeriğindeki bilgiye ulaşılamayan gerekçe ise hak ihlallerine yol açacaktır. Gerekçeli karar hakkı kapsamında yaşanan hak ihlallerine ilişkin Anayasa Mahkemesi ve AİHM kararlarında ortaya konulan yaklaşımın insan hakları normlarına katkı sağlayacağı açıktır. Gerekçeli karar hakkının denetlenmesinin sınırlarına yönelik Anayasa Mahkemesi ve AİHM tarafından ortaya koyulan ilke ve prensipler ışığında yapılacak analizler de insan hakları normlarının gelişimi açısından önem kazanmaktadır.","PeriodicalId":499307,"journal":{"name":"Türkiye adalet akademisi dergisi","volume":" 11","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2024-01-15","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"139623255","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Türk Ticaret Kanunu’nun 577’nci maddesinde limited şirket sözleşmesinde öngörüldükleri takdirde bağlayıcı hüküm hâline gelen kayıtlar sayılmış; ilgili maddenin 1/-(b) bendinde, ortaklara veya şirkete esas sermaye payları ile ilgili olarak önerilmeye muhatap olma, önalım, geri alım ve alım haklarının tanınmasına ilişkin düzenlemelere temas edilmiştir. TTK’nın 587’nci maddesinde ise tescil ve ilan edilen şirket sözleşmesi bakımından TTK m. 36 hükmü uyarınca ticaret sicilinin olumlu etkisinin geçerli olduğu kayıtları sayılmış; ilgili maddenin (j) bendinde de esas sermaye payları ile ilgili olarak öngörülen anılan haklara yer verilmiştir. Limited şirket payları üzerinde kurulan bu haklar, mehaz İsviçre hukukunda ise ortaklar bileşiminin korunması amacına hizmet eden birer yan edim yükümlülüğü olarak nitelendirilmiştir. Buna karşılık her iki hukuk sisteminde de ilgili hakların kullanım şekli ve esaslarına ilişkin ayrıntılı bir düzenlemeye yer verilmemiştir. Limited şirketlerde ortaklara karşı ileri sürülen alım haklarının, ortak sıfatının kaybına yol açabileceği dikkate alınırsa hakkın kullanılmasına ilişkin belirli esasların; özellikle limited şirket ortağının şirketten çıkarılmasına ilişkin kanuni düzenlemeler çerçevesinde incelenmesinde fayda bulunmaktadır. Ayrıca TTK m. 577/1-(b)’de sayılan bu hakların, yan edim yükümlülüğü olarak nitelendirilmesi hâlinde ise şirketin iktisap ettiği kendi esas sermaye payları ile ilgili olarak, şirkete karşı ileri sürülüp sürülemeyeceğinin belirlenmesi gerekmektedir.
{"title":"Certain Principles for Exercising First Option, Pre-emption and Purchase Rights in Limited Liability Companies","authors":"Cansu Ci̇ndoruk","doi":"10.54049/taad.1418536","DOIUrl":"https://doi.org/10.54049/taad.1418536","url":null,"abstract":"Türk Ticaret Kanunu’nun 577’nci maddesinde limited şirket sözleşmesinde öngörüldükleri takdirde bağlayıcı hüküm hâline gelen kayıtlar sayılmış; ilgili maddenin 1/-(b) bendinde, ortaklara veya şirkete esas sermaye payları ile ilgili olarak önerilmeye muhatap olma, önalım, geri alım ve alım haklarının tanınmasına ilişkin düzenlemelere temas edilmiştir. TTK’nın 587’nci maddesinde ise tescil ve ilan edilen şirket sözleşmesi bakımından TTK m. 36 hükmü uyarınca ticaret sicilinin olumlu etkisinin geçerli olduğu kayıtları sayılmış; ilgili maddenin (j) bendinde de esas sermaye payları ile ilgili olarak öngörülen anılan haklara yer verilmiştir. Limited şirket payları üzerinde kurulan bu haklar, mehaz İsviçre hukukunda ise ortaklar bileşiminin korunması amacına hizmet eden birer yan edim yükümlülüğü olarak nitelendirilmiştir. Buna karşılık her iki hukuk sisteminde de ilgili hakların kullanım şekli ve esaslarına ilişkin ayrıntılı bir düzenlemeye yer verilmemiştir. Limited şirketlerde ortaklara karşı ileri sürülen alım haklarının, ortak sıfatının kaybına yol açabileceği dikkate alınırsa hakkın kullanılmasına ilişkin belirli esasların; özellikle limited şirket ortağının şirketten çıkarılmasına ilişkin kanuni düzenlemeler çerçevesinde incelenmesinde fayda bulunmaktadır. Ayrıca TTK m. 577/1-(b)’de sayılan bu hakların, yan edim yükümlülüğü olarak nitelendirilmesi hâlinde ise şirketin iktisap ettiği kendi esas sermaye payları ile ilgili olarak, şirkete karşı ileri sürülüp sürülemeyeceğinin belirlenmesi gerekmektedir.","PeriodicalId":499307,"journal":{"name":"Türkiye adalet akademisi dergisi","volume":" 2","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2024-01-15","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"139622104","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
0. yüzyılda savaş, ekonomik kriz gibi global sorunlar ve kitlesel göç hareketleri, demokratik yollarla seçilen popülist liderlerin halkın büyük oranda desteğini alarak, ülkelerin yönetimlerinde güçlü şekilde iktidara gelmesini sağlamıştır. Popülist iktidarların güçlerini ve istikrarlarını pekiştirme gayesiyle anayasa mekanizmalarını ve demokratik kurumları anayasa değişiklikleri yoluyla güdümüne alması ise doktrinde suistimalci anayasacılık kavramı ile açıklanmaktadır. Günümüzde hukukun üstünlüğü ilkesine, demokrasiye ve insan haklarına halel getiren suistimalci anayasacılık uygulamaları birçok ülkede yaygın şekilde görülmektedir. Özellikle Doğu Avrupa ülkelerinden olan Macaristan ve Polonya’da popülizmin yükselişe geçmesi, otoriter eğilimlerinin hızla artmasına ve insan haklarına dayanan özgürlükçü demokrasiye ilişkin tartışmalarının yoğun şekilde gündeme gelmesine sebep olmuştur. Ayrıca Macaristan, Avrupa’da son on yılda yeni anayasanın yapıldığı tek örnek olduğundan, süreci anayasacılık yönünden değerlendirmek önem arzetmektedir. Çalışmada öncelikle anayasacılık kavramından hareketle karşılaştırmalı anayasa hukuku literatüründe suistimalci anayasacılık kavramına ilişkin yaklaşımlar ortaya konulacaktır. Bu minvalde suistimalci anayasacılık uygulamalarının temel kaynaklarına değinilerek, bu uygulamaların en bariz şekilde görüldüğü ülkelerden olan Macaristan ve Polonya özelinde değerlendirmeler yapılacaktır. Ayrıca suistimalci anayasa uygulamaları karşısında Avrupa Birliği Adalet Divanı ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin tutumu değerlendirilecektir.
{"title":"Abusive Constitutionalism and Its Practices: A Case Study of Hungary and Poland","authors":"Dilara Elti̇mur","doi":"10.54049/taad.1418023","DOIUrl":"https://doi.org/10.54049/taad.1418023","url":null,"abstract":"0. yüzyılda savaş, ekonomik kriz gibi global sorunlar ve kitlesel göç hareketleri, demokratik yollarla seçilen popülist liderlerin halkın büyük oranda desteğini alarak, ülkelerin yönetimlerinde güçlü şekilde iktidara gelmesini sağlamıştır. Popülist iktidarların güçlerini ve istikrarlarını pekiştirme gayesiyle anayasa mekanizmalarını ve demokratik kurumları anayasa değişiklikleri yoluyla güdümüne alması ise doktrinde suistimalci anayasacılık kavramı ile açıklanmaktadır. Günümüzde hukukun üstünlüğü ilkesine, demokrasiye ve insan haklarına halel getiren suistimalci anayasacılık uygulamaları birçok ülkede yaygın şekilde görülmektedir. Özellikle Doğu Avrupa ülkelerinden olan Macaristan ve Polonya’da popülizmin yükselişe geçmesi, otoriter eğilimlerinin hızla artmasına ve insan haklarına dayanan özgürlükçü demokrasiye ilişkin tartışmalarının yoğun şekilde gündeme gelmesine sebep olmuştur. Ayrıca Macaristan, Avrupa’da son on yılda yeni anayasanın yapıldığı tek örnek olduğundan, süreci anayasacılık yönünden değerlendirmek önem arzetmektedir. \u0000Çalışmada öncelikle anayasacılık kavramından hareketle karşılaştırmalı anayasa hukuku literatüründe suistimalci anayasacılık kavramına ilişkin yaklaşımlar ortaya konulacaktır. Bu minvalde suistimalci anayasacılık uygulamalarının temel kaynaklarına değinilerek, bu uygulamaların en bariz şekilde görüldüğü ülkelerden olan Macaristan ve Polonya özelinde değerlendirmeler yapılacaktır. Ayrıca suistimalci anayasa uygulamaları karşısında Avrupa Birliği Adalet Divanı ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin tutumu değerlendirilecektir.","PeriodicalId":499307,"journal":{"name":"Türkiye adalet akademisi dergisi","volume":"9 11","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2024-01-15","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"139529673","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}