Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’nda (HUAK) yapılan bir değişiklik sonucunda, taşınmazın devrine veya taşınmaz üzerinde sınırlı ayni hak kurulmasına ilişkin uyuşmazlıkların arabuluculuğa elverişli olduğu yasa koyucu tarafından açıkça düzenlenmiştir. Taşınmazın aynına ilişkin uyuşmazlıklarda arabuluculuk, kural olarak ihtiyari arabuluculuk olarak düzenlense de; dava şartı arabuluculuk kapsamındaki bazı uyuşmazlıkların da konusu itibariyle taşınmazın aynına ilişkin unsurlar barındırmaları mümkündür.
HUAK’da yapılan değişiklik sonrasında, taşınmazın aynına ilişkin uyuşmazlığın arabuluculuk yoluyla çözüme kavuşturulması halinde, tarafların ulaştığı anlaşmanın yazılı şekle uyularak arabuluculuk anlaşma belgesi haline getirilmesi ve bu anlaşma belgesine icra edilebilirlik şerhi alınması gerekliliği düzenlenmiştir. Taşınmazın aynına ilişkin uyuşmazlıklarda arabuluculuk anlaşma belgesine dair icra edilebilirlik şerhi, taşınmazın bulunduğu yer sulh hukuk mahkemesinden alınır. Mahkeme yapacağı incelemede anlaşma içeriğini, arabuluculuğa ve cebri icraya elverişli olup olmadığı ve taşınmazın devri veya taşınmaz üzerinde sınırlı ayni hak kurulmasıyla ilgili olarak kanunlarda yer alan sınırlamalar ile usul ve esaslara uyulup uyulmadığı yönünden denetler. Mahkemenin arabuluculuk anlaşma belgesine icra edilebilirlik şerhi vermesinden sonra, artık bu belgede ayni hak kazanacağı belirtilen tarafların tapu sicilinde tescil talebinde bulunabileceğinin kabulü gerekir.
{"title":"TAŞINMAZIN AYNINA İLİŞKİN UYUŞMAZLIKLARDA ARABULUCULUK ANLAŞMA BELGESİ VE İCRA EDİLEBİLİRLİK ŞERHİ","authors":"Nesibe KURT KONCA, Emel BADUR","doi":"10.54049/taad.1374547","DOIUrl":"https://doi.org/10.54049/taad.1374547","url":null,"abstract":"Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’nda (HUAK) yapılan bir değişiklik sonucunda, taşınmazın devrine veya taşınmaz üzerinde sınırlı ayni hak kurulmasına ilişkin uyuşmazlıkların arabuluculuğa elverişli olduğu yasa koyucu tarafından açıkça düzenlenmiştir. Taşınmazın aynına ilişkin uyuşmazlıklarda arabuluculuk, kural olarak ihtiyari arabuluculuk olarak düzenlense de; dava şartı arabuluculuk kapsamındaki bazı uyuşmazlıkların da konusu itibariyle taşınmazın aynına ilişkin unsurlar barındırmaları mümkündür. 
 HUAK’da yapılan değişiklik sonrasında, taşınmazın aynına ilişkin uyuşmazlığın arabuluculuk yoluyla çözüme kavuşturulması halinde, tarafların ulaştığı anlaşmanın yazılı şekle uyularak arabuluculuk anlaşma belgesi haline getirilmesi ve bu anlaşma belgesine icra edilebilirlik şerhi alınması gerekliliği düzenlenmiştir. Taşınmazın aynına ilişkin uyuşmazlıklarda arabuluculuk anlaşma belgesine dair icra edilebilirlik şerhi, taşınmazın bulunduğu yer sulh hukuk mahkemesinden alınır. Mahkeme yapacağı incelemede anlaşma içeriğini, arabuluculuğa ve cebri icraya elverişli olup olmadığı ve taşınmazın devri veya taşınmaz üzerinde sınırlı ayni hak kurulmasıyla ilgili olarak kanunlarda yer alan sınırlamalar ile usul ve esaslara uyulup uyulmadığı yönünden denetler. Mahkemenin arabuluculuk anlaşma belgesine icra edilebilirlik şerhi vermesinden sonra, artık bu belgede ayni hak kazanacağı belirtilen tarafların tapu sicilinde tescil talebinde bulunabileceğinin kabulü gerekir.","PeriodicalId":499307,"journal":{"name":"Türkiye adalet akademisi dergisi","volume":"36 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-10-12","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"135962940","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Makalede NATO tarafından Nükleer Silahların Yasaklanması Anlaşmasının Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Anlaşmasına ve onun denetim rejimine ters düştüğüne ilişkin olarak ileri sürülen iddialar ele alınmaktadır. İki anlaşmanın bağdaşmazlığına ilişkin olarak ileri sürülen görüşler hukuki olmaktan çok siyasi olarak değerlendirilmektedir. Aynı bağlamda makalede bir devletin NATO üyeliği ile Nükleer Silahların Yasaklanması Anlaşmasına taraf olmasının hukuken mümkün olup olmadığı ele alınmaktadır. NATO üyesi devletlerin Nükleer Silahların Yasaklanması Anlaşmasının gereği olarak hukuken nükleer destek yasağı ve NATO anlaşmasına istinat eden karşılıklı dayanışma mükellefiyeti arasında kurumsal ve teknik önlemler alarak bir denge kurma mükellefiyeti bulunmaktadır. Nükleer Silahların Yasaklanması Anlaşmasının teamül hukuku teşkil etme potansiyeli makalede ele alınan konular arasında yer almaktadır.
{"title":"NÜKLEER SİLAHLARIN YASAKLANMASI ANLAŞMASI ve NATO ANLAŞMASI","authors":"Ayşe Füsun ARSAVA","doi":"10.54049/taad.1373979","DOIUrl":"https://doi.org/10.54049/taad.1373979","url":null,"abstract":"Makalede NATO tarafından Nükleer Silahların Yasaklanması Anlaşmasının Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Anlaşmasına ve onun denetim rejimine ters düştüğüne ilişkin olarak ileri sürülen iddialar ele alınmaktadır. İki anlaşmanın bağdaşmazlığına ilişkin olarak ileri sürülen görüşler hukuki olmaktan çok siyasi olarak değerlendirilmektedir. Aynı bağlamda makalede bir devletin NATO üyeliği ile Nükleer Silahların Yasaklanması Anlaşmasına taraf olmasının hukuken mümkün olup olmadığı ele alınmaktadır. NATO üyesi devletlerin Nükleer Silahların Yasaklanması Anlaşmasının gereği olarak hukuken nükleer destek yasağı ve NATO anlaşmasına istinat eden karşılıklı dayanışma mükellefiyeti arasında kurumsal ve teknik önlemler alarak bir denge kurma mükellefiyeti bulunmaktadır. Nükleer Silahların Yasaklanması Anlaşmasının teamül hukuku teşkil etme potansiyeli makalede ele alınan konular arasında yer almaktadır.","PeriodicalId":499307,"journal":{"name":"Türkiye adalet akademisi dergisi","volume":"36 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-10-12","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"135923022","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Vergilendirme işlemlerinden kaynaklanan uyuşmazlık çözümlerinde yargı yoluna başvuru hakkı Anayasa ile güvence altına alınmıştır. İdari Yargılama Usulü Kanunun (İYUK) 45. maddesinde düzenlenmiş olan istinaf kanun yolunda bölge idare mahkemeleri, vergi mahkemelerince verilen kararları maddi ve hukuki yönden değerlendirerek çeşitli kararlar verebilmektedir. Genel kural, bölge idare mahkemelerinin işin esasına girerek karar vermesi iken İYUK m. 45/5’te sayılan istisnai durumlarda karar kaldırılarak vergi mahkemesine gönderilebilmektedir. Gönderme kararları kanunun belirlediği çerçevede verilebilir ve kesindir. Fakat uygulamada bölge idare mahkemeleri kanun kapsamı dışına çıkarak kendilerince belirledikleri gerekçelerle mahkeme kararını kaldırıp vergi mahkemesine gönderebilmektedir. Farklı bölge idare mahkemelerinin bu yönde verdiği çok sayıda karar uygulamada adil yargılanma hakkı, usul ekonomisi ve dava açma hakkının ihlaline sebebiyet verebilmektedir. Danıştay, Kanunun çizdiği sınırlar dışına çıkarak verilen kararlarda, genel olarak, bölge idare mahkemelerinin yaptığı işlemleri hukuka aykırı bulmaktadır. Buna karşılık benzer kararların verilmeye devam etmesi üzerinde Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu yargılama hukuku açısından gerekli olduğuna inandığı belirli durumlarda da gönderme kararı verilebileceğine dair çeşitli kararlar vermiştir. Danıştay bu kararlarla bir anlamda kendisini yasa koyucunun yerine koyarak yeni kriterler belirlemiştir. Bu kararlarda hareket noktası usul ekonomisi ve adil yargılanma hakkı olmuştur. Çalışmamızda gönderme kararlarının hangi durumlarda verilebileceği ve İYUK m. 45/5 dışında kalan gönderme kararı gerekçeleri üzerinden değerlendirmeler yapılarak, Danıştay’ın konuya bakış açısı ve neler yapılabileceğiyle ilgili önerilerde bulunulmuştur.
{"title":"VERGİ YARGILAMASINDA BÖLGE İDARE MAHKEMELERİNCE VERİLEN GÖNDERME KARARLARI ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRME","authors":"Neslihan KARATAŞ DURMUŞ","doi":"10.54049/taad.1373987","DOIUrl":"https://doi.org/10.54049/taad.1373987","url":null,"abstract":"Vergilendirme işlemlerinden kaynaklanan uyuşmazlık çözümlerinde yargı yoluna başvuru hakkı Anayasa ile güvence altına alınmıştır. İdari Yargılama Usulü Kanunun (İYUK) 45. maddesinde düzenlenmiş olan istinaf kanun yolunda bölge idare mahkemeleri, vergi mahkemelerince verilen kararları maddi ve hukuki yönden değerlendirerek çeşitli kararlar verebilmektedir. Genel kural, bölge idare mahkemelerinin işin esasına girerek karar vermesi iken İYUK m. 45/5’te sayılan istisnai durumlarda karar kaldırılarak vergi mahkemesine gönderilebilmektedir. Gönderme kararları kanunun belirlediği çerçevede verilebilir ve kesindir. Fakat uygulamada bölge idare mahkemeleri kanun kapsamı dışına çıkarak kendilerince belirledikleri gerekçelerle mahkeme kararını kaldırıp vergi mahkemesine gönderebilmektedir. Farklı bölge idare mahkemelerinin bu yönde verdiği çok sayıda karar uygulamada adil yargılanma hakkı, usul ekonomisi ve dava açma hakkının ihlaline sebebiyet verebilmektedir. Danıştay, Kanunun çizdiği sınırlar dışına çıkarak verilen kararlarda, genel olarak, bölge idare mahkemelerinin yaptığı işlemleri hukuka aykırı bulmaktadır. Buna karşılık benzer kararların verilmeye devam etmesi üzerinde Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu yargılama hukuku açısından gerekli olduğuna inandığı belirli durumlarda da gönderme kararı verilebileceğine dair çeşitli kararlar vermiştir. Danıştay bu kararlarla bir anlamda kendisini yasa koyucunun yerine koyarak yeni kriterler belirlemiştir. Bu kararlarda hareket noktası usul ekonomisi ve adil yargılanma hakkı olmuştur. Çalışmamızda gönderme kararlarının hangi durumlarda verilebileceği ve İYUK m. 45/5 dışında kalan gönderme kararı gerekçeleri üzerinden değerlendirmeler yapılarak, Danıştay’ın konuya bakış açısı ve neler yapılabileceğiyle ilgili önerilerde bulunulmuştur.","PeriodicalId":499307,"journal":{"name":"Türkiye adalet akademisi dergisi","volume":"6 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-10-12","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"135923023","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Anayasa m. 20’de kişinin üstünün ve eşyalarının aranabilmesi için hâkim kararının veya kanunla yetkili kılınmış mercinin yazılı emrinin olması gerektiği hüküm altına alınmıştır. Bu şart için söz konusu maddede bir istisna öngörülmemiştir. Buna rağmen kanun ve yönetmeliklerde arama için hâkim kararının veya kanunla yetkili kılınmış mercinin yazılı emrinin gerekli olmadığı hâller düzenlenmektedir. Ayrıca saklı bir şeyi bulmayı amaçlayan bazı yüzeysel işlemlerin arama işlemi olup olmadığı tartışma konusu olmaktadır. Bu noktada söz konusu hâllerin Anayasa’ya uygun olup olmadığı sorusu gündeme gelmektedir. Çalışmamızda öncelikle üst ve eşya aramasının kapsamı tespit edilmiş, ardından ilgili hükümlerin Anayasa’ya uygunluğu değerlendirilmiştir. Bu değerlendirme sonucunda hâkim kararı veya kanunla yetkili kılınmış mercinin yazılı emri olmaksızın üst veya eşya aramasına imkan tanıyan çeşitli hükümlerin Anayasa’ya aykırı olduğu sonucuna varılmıştır. Ayrıca Anayasa m. 20/2’nin yerindeliği irdelenerek bu hükmün değiştirilmesi gerektiği savunulmuştur.
{"title":"ÜST VE EŞYA ARAMASINA İLİŞKİN DÜZENLEMELERİN ANAYASA’YA UYGUNLUĞU","authors":"Ahmet KILIÇ","doi":"10.54049/taad.1374502","DOIUrl":"https://doi.org/10.54049/taad.1374502","url":null,"abstract":"Anayasa m. 20’de kişinin üstünün ve eşyalarının aranabilmesi için hâkim kararının veya kanunla yetkili kılınmış mercinin yazılı emrinin olması gerektiği hüküm altına alınmıştır. Bu şart için söz konusu maddede bir istisna öngörülmemiştir. Buna rağmen kanun ve yönetmeliklerde arama için hâkim kararının veya kanunla yetkili kılınmış mercinin yazılı emrinin gerekli olmadığı hâller düzenlenmektedir. Ayrıca saklı bir şeyi bulmayı amaçlayan bazı yüzeysel işlemlerin arama işlemi olup olmadığı tartışma konusu olmaktadır. Bu noktada söz konusu hâllerin Anayasa’ya uygun olup olmadığı sorusu gündeme gelmektedir. Çalışmamızda öncelikle üst ve eşya aramasının kapsamı tespit edilmiş, ardından ilgili hükümlerin Anayasa’ya uygunluğu değerlendirilmiştir. Bu değerlendirme sonucunda hâkim kararı veya kanunla yetkili kılınmış mercinin yazılı emri olmaksızın üst veya eşya aramasına imkan tanıyan çeşitli hükümlerin Anayasa’ya aykırı olduğu sonucuna varılmıştır. Ayrıca Anayasa m. 20/2’nin yerindeliği irdelenerek bu hükmün değiştirilmesi gerektiği savunulmuştur.","PeriodicalId":499307,"journal":{"name":"Türkiye adalet akademisi dergisi","volume":"6 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-10-12","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"135962941","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Kamu hizmetlerinden yararlanma hakkının engellenmesi suçunda (5237 sayılı Türk Ceza Kanunu m. 113), bir kamu faaliyetinin yürütülmesi veya kamu hizmetlerinden yararlanılması cebir veya tehdit ya da hukuka aykırı başka bir davranışla engellenmektedir. Suçla korunan hukuki yarar, kamu faaliyetinin devamlılığıyla birlikte sunulan kamu hizmetlerinden bireylerin yararlanabilme haklarıdır. Kamu hizmetlerinden yararlanma hakkının engellenmesi, seçimlik hareketli bir suçtur. Suç tipinde, kamu faaliyeti ve kamu hizmeti arasında bir ayrım yapılmıştır. Kamu faaliyetinin yürütülmesinin engellenmesi ile kamu hizmetlerinden yararlanılmasının engellenmesi, iki bağımsız hareket olarak düzenlenmiştir. Kamu faaliyetinin yürütülmesi ya da kamu hizmetlerinden yararlanılması engellendiğinde, suç tamamlanmaktadır. Engel olma hali gerçekleşene kadar suça teşebbüs mümkündür. Engellenmenin, cebir veya tehdit ya da hukuka aykırı başka bir davranışla gerçekleşmesi gerekmektedir. Hem icrai hem de ihmali hareketle işlenebilmektedir. Fiilin taksirli hali ceza kanununda düzenlenmediğinden, kasten işlenebilen bir suç tipidir. Cebir veya tehdit, suçun unsuru olarak ayrıca cezalandırılmadığından ve böylece tek bir suçun haksızlık unsurunu oluşturduklarından, kamu hizmetlerinden yararlanma hakkının engellenmesi bileşik suç olarak kabul edilmektedir.
{"title":"KAMU HİZMETLERİNDEN YARARLANMA HAKKININ ENGELLENMESİ SUÇU","authors":"Recep KAHRAMAN","doi":"10.54049/taad.1373932","DOIUrl":"https://doi.org/10.54049/taad.1373932","url":null,"abstract":"Kamu hizmetlerinden yararlanma hakkının engellenmesi suçunda (5237 sayılı Türk Ceza Kanunu m. 113), bir kamu faaliyetinin yürütülmesi veya kamu hizmetlerinden yararlanılması cebir veya tehdit ya da hukuka aykırı başka bir davranışla engellenmektedir. Suçla korunan hukuki yarar, kamu faaliyetinin devamlılığıyla birlikte sunulan kamu hizmetlerinden bireylerin yararlanabilme haklarıdır. Kamu hizmetlerinden yararlanma hakkının engellenmesi, seçimlik hareketli bir suçtur. Suç tipinde, kamu faaliyeti ve kamu hizmeti arasında bir ayrım yapılmıştır. Kamu faaliyetinin yürütülmesinin engellenmesi ile kamu hizmetlerinden yararlanılmasının engellenmesi, iki bağımsız hareket olarak düzenlenmiştir. Kamu faaliyetinin yürütülmesi ya da kamu hizmetlerinden yararlanılması engellendiğinde, suç tamamlanmaktadır. Engel olma hali gerçekleşene kadar suça teşebbüs mümkündür. Engellenmenin, cebir veya tehdit ya da hukuka aykırı başka bir davranışla gerçekleşmesi gerekmektedir. Hem icrai hem de ihmali hareketle işlenebilmektedir. Fiilin taksirli hali ceza kanununda düzenlenmediğinden, kasten işlenebilen bir suç tipidir. Cebir veya tehdit, suçun unsuru olarak ayrıca cezalandırılmadığından ve böylece tek bir suçun haksızlık unsurunu oluşturduklarından, kamu hizmetlerinden yararlanma hakkının engellenmesi bileşik suç olarak kabul edilmektedir.","PeriodicalId":499307,"journal":{"name":"Türkiye adalet akademisi dergisi","volume":"263 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-10-12","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"135923306","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Bu makalede, helal sertifikalı ürünlerin yer aldığı bazı reklamlarda mevcut olan hukuka aykırılıklar hakkında Reklam Kurulunun verdiği kararlar üzerinden bu alandaki sorunların tespiti amacıyla bir inceleme yapılmıştır. Türkiye’deki Reklam Kurulunun işleyişi, karar verme süreci ve idari denetim mekanizmaları detaylı bir şekilde ele alınmıştır. Çalışmada helal gıda sertifikasının kullanımı ve sertifikasyon belgelerinin usulüne uygun kullanımı konusunda Reklam Kurulunun denetim rolünün ne derece etkin olduğu incelenmiştir. Ayrıca Türk Ticaret Kanunu ve Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun kapsamında düzenlenen haksız rekabet ve haksız ticari uygulamalar bağlamında, helal sertifikası kullanan firmaların reklamları incelenmiştir. Bu inceleme sonucunda, reklam faaliyetlerinde helal sertifikası kullanımının hukuki düzenlemelerle nasıl şekillendirildiği ve Reklam Kurulunun bu konudaki denetim rolünün önemi üzerinde durulmuştur. Helal sertifikalı ürün reklamlarının hem idari boyutu hem de özel hukuk boyutunun, Reklam Kurulunun verdiği kararlar ışığında ele alınması çalışmanın özünü oluşturmaktadır. Aynı zamanda, helal sertifikası kullanan firmaların haksız rekabet oluşturmadan, tüketicilerin haklarını koruyarak etik bir biçimde nasıl reklam yapabilecekleri konusunda çözüm önerileri sunulmuştur. Çalışma, Türkiye’de helal gıda sertifikasının kullanımının hukuki boyutunu ve bu süreçte Reklam Kurulunun rolünü ortaya koymayı amaçlamaktadır. Bu sayede, helal sertifikası kullanan firmaların haksız rekabet oluşturmadan ve tüketicilerin haklarını koruyarak etik bir biçimde nasıl reklam yapabilecekleri konusunda daha fazla bilgi sahibi olunabilecektir. Bu alanda yapılan düzenlemelerin ve denetimlerin, tüketicilerin korunması ve haksız rekabetin önlenmesi açısından önemli olduğu sonucuna varılmıştır.
{"title":"REKLAM KURULU KARARLARINDA HELAL SERTİFİKALARI VE HAKSIZ TİCARİ UYGULAMALAR","authors":"Sümeyye ŞİMŞEK, Elif Banu VARLI","doi":"10.54049/taad.1374550","DOIUrl":"https://doi.org/10.54049/taad.1374550","url":null,"abstract":"Bu makalede, helal sertifikalı ürünlerin yer aldığı bazı reklamlarda mevcut olan hukuka aykırılıklar hakkında Reklam Kurulunun verdiği kararlar üzerinden bu alandaki sorunların tespiti amacıyla bir inceleme yapılmıştır. Türkiye’deki Reklam Kurulunun işleyişi, karar verme süreci ve idari denetim mekanizmaları detaylı bir şekilde ele alınmıştır. Çalışmada helal gıda sertifikasının kullanımı ve sertifikasyon belgelerinin usulüne uygun kullanımı konusunda Reklam Kurulunun denetim rolünün ne derece etkin olduğu incelenmiştir. Ayrıca Türk Ticaret Kanunu ve Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun kapsamında düzenlenen haksız rekabet ve haksız ticari uygulamalar bağlamında, helal sertifikası kullanan firmaların reklamları incelenmiştir. Bu inceleme sonucunda, reklam faaliyetlerinde helal sertifikası kullanımının hukuki düzenlemelerle nasıl şekillendirildiği ve Reklam Kurulunun bu konudaki denetim rolünün önemi üzerinde durulmuştur. Helal sertifikalı ürün reklamlarının hem idari boyutu hem de özel hukuk boyutunun, Reklam Kurulunun verdiği kararlar ışığında ele alınması çalışmanın özünü oluşturmaktadır. Aynı zamanda, helal sertifikası kullanan firmaların haksız rekabet oluşturmadan, tüketicilerin haklarını koruyarak etik bir biçimde nasıl reklam yapabilecekleri konusunda çözüm önerileri sunulmuştur. Çalışma, Türkiye’de helal gıda sertifikasının kullanımının hukuki boyutunu ve bu süreçte Reklam Kurulunun rolünü ortaya koymayı amaçlamaktadır. Bu sayede, helal sertifikası kullanan firmaların haksız rekabet oluşturmadan ve tüketicilerin haklarını koruyarak etik bir biçimde nasıl reklam yapabilecekleri konusunda daha fazla bilgi sahibi olunabilecektir. Bu alanda yapılan düzenlemelerin ve denetimlerin, tüketicilerin korunması ve haksız rekabetin önlenmesi açısından önemli olduğu sonucuna varılmıştır.","PeriodicalId":499307,"journal":{"name":"Türkiye adalet akademisi dergisi","volume":"54 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-10-12","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"135963131","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Genel kamu hukukunun yüz elli yıla yaklaşan tarihi boyunca kayda değer bir gelişme gösterdiği söylenemez. Çok eski ders kitaplarındaki konuların ve yaklaşımların bugünkülerle neredeyse aynı olduğu göze çarpmaktadır. Dahası, devlete odaklanma iddiasındaki genel kamu hukuku disiplininde devletin ele alınışı fazlasıyla soyuttur. Reel, güncel ve somut devletleri odağına almayan genel kamu hukuku kürsüleri ve dersleri gerek akademik gerekse pedagojik açıdan zayıf kalmaktadır. Bunun kök sebebi, devletlerin ve hukukun kaynağı olan siyaset olgusunun göz ardı edilmesi teamülüdür. Genel kamu hukukunun diğer hukuk disiplinlerinden rahatlıkla ayırt edilmesine yarayan, tamamen kendisine has bir konusunun, amacının ve yönteminin olmaması da önemli bir problemdir. Esasında genel kamu hukukunun mehaz ülkesi olduğu düşünülen Fransa’da bu adda bir bilim dalı mevcut bile değildir. Türkiye’ye özgü bir icat olan genel kamu hukuku disiplininin gerçekten bilimsel hüviyet kazanması isteniyorsa derinlemesine kritik edilmesi gerekmektedir. Genel kamu hukukunun layıkıyla eleştirilip geliştirilememesi halinde, hukuku siyaset bilimi perspektifiyle okumaya dayalı Hukuk Politikası disiplininin ihdas edilmesi yararlı olacak, hukukun sosyal bilimsel yönünün güçlenmesi yolunda hayati bir ihtiyaca karşılık gelecektir.
{"title":"A Critique of the Discipline of General Public Law","authors":"Emir KAYA, Furkan AYDIN","doi":"10.54049/taad.1374343","DOIUrl":"https://doi.org/10.54049/taad.1374343","url":null,"abstract":"Genel kamu hukukunun yüz elli yıla yaklaşan tarihi boyunca kayda değer bir gelişme gösterdiği söylenemez. Çok eski ders kitaplarındaki konuların ve yaklaşımların bugünkülerle neredeyse aynı olduğu göze çarpmaktadır. Dahası, devlete odaklanma iddiasındaki genel kamu hukuku disiplininde devletin ele alınışı fazlasıyla soyuttur. Reel, güncel ve somut devletleri odağına almayan genel kamu hukuku kürsüleri ve dersleri gerek akademik gerekse pedagojik açıdan zayıf kalmaktadır. Bunun kök sebebi, devletlerin ve hukukun kaynağı olan siyaset olgusunun göz ardı edilmesi teamülüdür. Genel kamu hukukunun diğer hukuk disiplinlerinden rahatlıkla ayırt edilmesine yarayan, tamamen kendisine has bir konusunun, amacının ve yönteminin olmaması da önemli bir problemdir. Esasında genel kamu hukukunun mehaz ülkesi olduğu düşünülen Fransa’da bu adda bir bilim dalı mevcut bile değildir. Türkiye’ye özgü bir icat olan genel kamu hukuku disiplininin gerçekten bilimsel hüviyet kazanması isteniyorsa derinlemesine kritik edilmesi gerekmektedir. Genel kamu hukukunun layıkıyla eleştirilip geliştirilememesi halinde, hukuku siyaset bilimi perspektifiyle okumaya dayalı Hukuk Politikası disiplininin ihdas edilmesi yararlı olacak, hukukun sosyal bilimsel yönünün güçlenmesi yolunda hayati bir ihtiyaca karşılık gelecektir.","PeriodicalId":499307,"journal":{"name":"Türkiye adalet akademisi dergisi","volume":"36 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-10-12","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"135963630","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Devletler, milli güvenlik, genel sağlık ve ahlakın korunması gibi kamusal menfaatleri tehdit eden bir yabancıyı ülkelerinden sınır dışı edebilir. Ancak yabancının sınır dışı edileceği ülkede ailesinin olması durumunda aile hayatına saygı hakkı ve bu hak çerçevesinde bireysel nitelikli menfaatler de devreye girebilir. Bu durumda, sınır dışı etme yoluyla korunmak istenen kamusal menfaatler ile aile hakkına saygı hakkına dayalı bireysel menfaatler çatışabilir. Söz konusu menfaat çatışmasında, AİHM ve Anayasa Mahkemesi’nin kararlarında temel olarak adil bir dengenin yakalanmasından söz edildiği görülmekte; kanunilik, meşru amaç ve demokratik toplum gerekliliklerine uygunluk gibi ölçütler uyarınca değerlendirme yapılmaktadır. Bu çerçevede, çalışmada, aile kavramının içerik ve kapsamı, sınır dışı edilme işlemi göz önünde tutularak hangi andaki ailenin varlığının esas alınacağı, çatışan menfaatler ve menfaat dengelemesinde ne tür ölçütlerden hareket edileceği, sınır dışı edilecek ülkede karşılaşılabilecek olası güçlükler ve bunların etkisi gibi konular analiz edilmektedir.
{"title":"The Process of Deportation and the Right to Respect for Family Life: Conflicting Interests and Considered Criteria","authors":"Aslı BAYATA CANYAŞ","doi":"10.54049/taad.1373969","DOIUrl":"https://doi.org/10.54049/taad.1373969","url":null,"abstract":"Devletler, milli güvenlik, genel sağlık ve ahlakın korunması gibi kamusal menfaatleri tehdit eden bir yabancıyı ülkelerinden sınır dışı edebilir. Ancak yabancının sınır dışı edileceği ülkede ailesinin olması durumunda aile hayatına saygı hakkı ve bu hak çerçevesinde bireysel nitelikli menfaatler de devreye girebilir. Bu durumda, sınır dışı etme yoluyla korunmak istenen kamusal menfaatler ile aile hakkına saygı hakkına dayalı bireysel menfaatler çatışabilir. Söz konusu menfaat çatışmasında, AİHM ve Anayasa Mahkemesi’nin kararlarında temel olarak adil bir dengenin yakalanmasından söz edildiği görülmekte; kanunilik, meşru amaç ve demokratik toplum gerekliliklerine uygunluk gibi ölçütler uyarınca değerlendirme yapılmaktadır. Bu çerçevede, çalışmada, aile kavramının içerik ve kapsamı, sınır dışı edilme işlemi göz önünde tutularak hangi andaki ailenin varlığının esas alınacağı, çatışan menfaatler ve menfaat dengelemesinde ne tür ölçütlerden hareket edileceği, sınır dışı edilecek ülkede karşılaşılabilecek olası güçlükler ve bunların etkisi gibi konular analiz edilmektedir.","PeriodicalId":499307,"journal":{"name":"Türkiye adalet akademisi dergisi","volume":"263 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-10-12","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"135923024","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 5/1-e maddesinde kurumların en az iki tam yıl süreyle aktiflerinde yer alan taşınmazlarının satışından doğan kazançlarının %50’lik kısmının, kurumlar vergisinden müstesna olduğu belirtilmişti. Özellikle kurumlar açısından oldukça önem arz eden bu istisna, 7456 sayılı Kanun ile kaldırılmıştır. Ancak 7456 sayılı Kanunun 22. maddesi ile Kurumlar Vergisi Kanunu’na eklenen geçici 16. maddede, 15 Temmuz 2023’ten önce kurumların aktifinde yer alan taşınmazlar bakımından, taşınmaz satış kazancı istisnasının %25 olarak uygulanmasına devam edeceği hüküm altına alınmıştır. Taşınmaz satış kazancı istisnasının 15.07.2023 tarihinden önce kurum aktifine kaydedilen taşınmazlar bakımından uygulanabilecek olması, yüksek enflasyon nedeniyle ortaya çıkan fiktif kârlara maruz kalmak istemeyen kurumlar bakımından istisnanın öneminin korunmasına sebep olmuştur. Bu nedenle bu çalışmada öncelikle taşınmaz satış kazancı istisnası hakkında bilgi verilecek ve anılan istisnaya ilişkin vergi idaresinin uygulaması vergi idaresinin özelgeleri göz önünde tutularak incelenecektir.
{"title":"Exemption for Gains From the Sale of Immovable Properties Recorded in the Assets of the Corporation Before 15.07.2023","authors":"Melis TOPÇU","doi":"10.54049/taad.1373995","DOIUrl":"https://doi.org/10.54049/taad.1373995","url":null,"abstract":"5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 5/1-e maddesinde kurumların en az iki tam yıl süreyle aktiflerinde yer alan taşınmazlarının satışından doğan kazançlarının %50’lik kısmının, kurumlar vergisinden müstesna olduğu belirtilmişti. Özellikle kurumlar açısından oldukça önem arz eden bu istisna, 7456 sayılı Kanun ile kaldırılmıştır. Ancak 7456 sayılı Kanunun 22. maddesi ile Kurumlar Vergisi Kanunu’na eklenen geçici 16. maddede, 15 Temmuz 2023’ten önce kurumların aktifinde yer alan taşınmazlar bakımından, taşınmaz satış kazancı istisnasının %25 olarak uygulanmasına devam edeceği hüküm altına alınmıştır. Taşınmaz satış kazancı istisnasının 15.07.2023 tarihinden önce kurum aktifine kaydedilen taşınmazlar bakımından uygulanabilecek olması, yüksek enflasyon nedeniyle ortaya çıkan fiktif kârlara maruz kalmak istemeyen kurumlar bakımından istisnanın öneminin korunmasına sebep olmuştur. Bu nedenle bu çalışmada öncelikle taşınmaz satış kazancı istisnası hakkında bilgi verilecek ve anılan istisnaya ilişkin vergi idaresinin uygulaması vergi idaresinin özelgeleri göz önünde tutularak incelenecektir.","PeriodicalId":499307,"journal":{"name":"Türkiye adalet akademisi dergisi","volume":"64 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-10-12","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"135923027","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Kurum içi hiyerarşinin sağlanması ve etkin bir kamu personel yönetim sisteminin oluşturulması için iyi kurgulanmış bir disiplin yönetimine ihtiyaç vardır. Bunun için kamu personeline sağlanacak güvence mekanizmalarından disiplin yönetimi ilkelerine kadar geniş bir hukuksal yapının oluşturulması gerekmektedir. Bu çerçevede çalışmanın amacı, aynı coğrafyada bulunan ve ortak özellikleri olan Türkiye ile İtalya’daki disiplin yönetimini karşılaştırmalı olarak incelemektir. Türkiye’de “Devlet Memurları”na uygulanan disiplin yönetimi, 1965 yılında çıkarılan Devlet Memurları Kanunu ile düzenlenmiştir. İtalya’da ise, “Dipendenti Pubblici”nin disiplin yönetimi kanun, yönetmelik ve toplu sözleşmeler çerçevesinde şekillenmiştir. Buna göre, Türkiye’de ve İtalya’da güncelliğini koruyan kamu personel disiplin yönetimi ilkeler, disiplin süreci ile disiplin suç ve cezaları kapsamında inceleme konusu yapılmıştır. Ayrıca, istatistiki verilerden de yararlanılarak disiplin yönetimlerinin anlaşılmasına katkı sağlanmıştır. Her iki ülkedeki kamu yönetimi sisteminin yapısal farklılığı, disiplin yönetimlerinin kurgulanmasında etkisini göstermektedir. Bu farklılığın, salt bir nedenden kaynaklandığı düşünülmemelidir. Çünkü, ülkelerin kamu yönetimlerinin gelişimini ve değişimini etkileyen birden çok etkenin var olduğu bilinmektedir. Çalışmada, her iki ülke kamu personeli disiplin yönetimi yönünden karşılaştırıldıktan sonra, hukuk ve uygulama açısından da çeşitli bulgular saptanmıştır.
{"title":"TÜRKİYE’DE “DEVLET MEMURU” VE İTALYA’DA “DİPENDENTİ PUBBLİCİ’NİN” DİSİPLİN YÖNETİMİ KARŞILAŞTIRMALI ANALİZİ","authors":"Şahap KAYMAK, Kamil Ufuk BİLGİN","doi":"10.54049/taad.1373942","DOIUrl":"https://doi.org/10.54049/taad.1373942","url":null,"abstract":"Kurum içi hiyerarşinin sağlanması ve etkin bir kamu personel yönetim sisteminin oluşturulması için iyi kurgulanmış bir disiplin yönetimine ihtiyaç vardır. Bunun için kamu personeline sağlanacak güvence mekanizmalarından disiplin yönetimi ilkelerine kadar geniş bir hukuksal yapının oluşturulması gerekmektedir. Bu çerçevede çalışmanın amacı, aynı coğrafyada bulunan ve ortak özellikleri olan Türkiye ile İtalya’daki disiplin yönetimini karşılaştırmalı olarak incelemektir. Türkiye’de “Devlet Memurları”na uygulanan disiplin yönetimi, 1965 yılında çıkarılan Devlet Memurları Kanunu ile düzenlenmiştir. İtalya’da ise, “Dipendenti Pubblici”nin disiplin yönetimi kanun, yönetmelik ve toplu sözleşmeler çerçevesinde şekillenmiştir. Buna göre, Türkiye’de ve İtalya’da güncelliğini koruyan kamu personel disiplin yönetimi ilkeler, disiplin süreci ile disiplin suç ve cezaları kapsamında inceleme konusu yapılmıştır. Ayrıca, istatistiki verilerden de yararlanılarak disiplin yönetimlerinin anlaşılmasına katkı sağlanmıştır. Her iki ülkedeki kamu yönetimi sisteminin yapısal farklılığı, disiplin yönetimlerinin kurgulanmasında etkisini göstermektedir. Bu farklılığın, salt bir nedenden kaynaklandığı düşünülmemelidir. Çünkü, ülkelerin kamu yönetimlerinin gelişimini ve değişimini etkileyen birden çok etkenin var olduğu bilinmektedir. Çalışmada, her iki ülke kamu personeli disiplin yönetimi yönünden karşılaştırıldıktan sonra, hukuk ve uygulama açısından da çeşitli bulgular saptanmıştır.","PeriodicalId":499307,"journal":{"name":"Türkiye adalet akademisi dergisi","volume":"36 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-10-12","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"135923307","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}