首页 > 最新文献

ULUM最新文献

英文 中文
Tefsir Tarihi Yazımı Açısından Fâdıl İbn ‘Âşûr’un et-Tefsîr ve Ricâluhu Adlı Eserinin Değerlendirilmesi
Pub Date : 2023-07-31 DOI: 10.54659/ulum.1241293
A. Tuna
Tefsir tarihi yazımı, her ne kadar tabakât türüne giren Suyûtî’nin (ö. 911/1505) Tabakâtu’l-mufessirîn adlı eseriyle başlatılsa da zaman içinde farklı bir renge bürünmüştür. Başlangıçta kronolojik ya da alfabetik tarzda seyreden yazım türü, 20. yüzyılda Goldziher (ö. 1921) ve Zehebî (ö. 1977) ile farklılaşmıştır. Mezhebî ve tematik merkezli yazım ön plana çıkmış, yapılan teliflerde ideolojik okumalar belirginleşmiştir. Bu tür yazımın yol açtığı problemler ve eksiklikler muasır araştırmacılar tarafından dile getirilmiştir. Bu sebeple bazı araştırmacılar bu yazım türünün dışına çıkmaya çalışmış, farklı tefsir tarihi yazımı denemelerinde bulunmuştur. Makalemizde incelemeye tabi tuttuğumuz et-Tefsîr ve ricâluhu adlı eser, Tunuslu âlim Muhammed Fâdıl b. ‘Âşûr (ö. 1390/1970) tarafından yazılmıştır. Meşhur müfessir Muhammed Tâhir b. ‘Âşûr’un oğlu olan Fâdıl b. ‘Âşûr, Zehebî ile akran olmasına ve kitabını ondan sonra yazmasına rağmen, onunla aynı metodu takip etmemiştir. Bazı araştırmacılar tarafından modern yazım türü altında zikredilse de durumun böyle olmadığı görülmektedir. Konu başlıkları ve müellifin metodu incelendiğinde kitabın tabakât türüne daha yakın olduğu söylenilebilir. Bununla birlikte o, mütekaddim eserler gibi kapsamlı olmayıp küçük hacimli bir eserdir. Yazar seçtiği isimler üzerinden özet bir şekilde tefsir tarihini okuyucuya sunmakta, bunu yaparken de müfessirlerin dönemlerine ışık tutmaya gayret etmektedir. Çalışmamızda mezkûr eser, muasır araştırmacılar tarafından tefsir tarihi yazımı hususunda dile getirilen bazı problemler açısından incelenmiştir. Modern dönem tefsir tarihi denildiğinde akla ilk gelen isim olması ve eleştirilerin yöneltildiği ilk kaynak olması sebebiyle zaman zaman Zehebî’nin et-Tefsîr ve’l-mufessirûn adlı kitabıyla et-Tefsîr ve ricâluhu arasında karşılaştırmalarda bulunulmuştur. Detaylı inceleme yaparak müellifin bazı konulardaki görüşlerini anlamaya, çıkarımlarda bulunmaya gayret edilmiştir. Kronolojik sıranın takip edildiği bu eserin eksikleri olmakla birlikte kendi içinde tutarlı olduğu fark edilmiştir. İbn ‘Âşûr, tefsirin doğuşundan günümüze gelinceye kadar tefsirin belli başlı dönemlerini, adlarından söz edilmeye değer tefsirlerden seçtiklerini konu edinmiştir. Onun bazı meselelerdeki görüşleri net ifade bulmuş olmasa da kurduğu cümlelerden çıkarımda bulunmak mümkündür. Bu bağlamda eserin tefsir tarihi yazımı açısından olumlu ve olumsuz yönleri verilmeye çalışılarak alana katkısı tespit edilmeye çalışılmıştır. Son yüzyılda yaygın olan ve muasır bazı araştırmacılar tarafından aşılma gayretleri gösterilen ideolojik perspektifli tefsir tarihi yazımının, revaçta olduğu dönemde İbn ‘Âşûr örneğinde farklılaştığının gösterilmeye çalışılması araştırmanın önemini artırmaktadır. et-Tefsîr ve Ricâluhu tefsir tarihi alanında muhtasar bir eser olmakla birlikte alanındaki çalışmalara ilham olabilecek niteliktedir.
{"title":"Tefsir Tarihi Yazımı Açısından Fâdıl İbn ‘Âşûr’un et-Tefsîr ve Ricâluhu Adlı Eserinin Değerlendirilmesi","authors":"A. Tuna","doi":"10.54659/ulum.1241293","DOIUrl":"https://doi.org/10.54659/ulum.1241293","url":null,"abstract":"Tefsir tarihi yazımı, her ne kadar tabakât türüne giren Suyûtî’nin (ö. 911/1505) Tabakâtu’l-mufessirîn adlı eseriyle başlatılsa da zaman içinde farklı bir renge bürünmüştür. Başlangıçta kronolojik ya da alfabetik tarzda seyreden yazım türü, 20. yüzyılda Goldziher (ö. 1921) ve Zehebî (ö. 1977) ile farklılaşmıştır. Mezhebî ve tematik merkezli yazım ön plana çıkmış, yapılan teliflerde ideolojik okumalar belirginleşmiştir. Bu tür yazımın yol açtığı problemler ve eksiklikler muasır araştırmacılar tarafından dile getirilmiştir. Bu sebeple bazı araştırmacılar bu yazım türünün dışına çıkmaya çalışmış, farklı tefsir tarihi yazımı denemelerinde bulunmuştur. Makalemizde incelemeye tabi tuttuğumuz et-Tefsîr ve ricâluhu adlı eser, Tunuslu âlim Muhammed Fâdıl b. ‘Âşûr (ö. 1390/1970) tarafından yazılmıştır. Meşhur müfessir Muhammed Tâhir b. ‘Âşûr’un oğlu olan Fâdıl b. ‘Âşûr, Zehebî ile akran olmasına ve kitabını ondan sonra yazmasına rağmen, onunla aynı metodu takip etmemiştir. Bazı araştırmacılar tarafından modern yazım türü altında zikredilse de durumun böyle olmadığı görülmektedir. Konu başlıkları ve müellifin metodu incelendiğinde kitabın tabakât türüne daha yakın olduğu söylenilebilir. Bununla birlikte o, mütekaddim eserler gibi kapsamlı olmayıp küçük hacimli bir eserdir. Yazar seçtiği isimler üzerinden özet bir şekilde tefsir tarihini okuyucuya sunmakta, bunu yaparken de müfessirlerin dönemlerine ışık tutmaya gayret etmektedir. Çalışmamızda mezkûr eser, muasır araştırmacılar tarafından tefsir tarihi yazımı hususunda dile getirilen bazı problemler açısından incelenmiştir. Modern dönem tefsir tarihi denildiğinde akla ilk gelen isim olması ve eleştirilerin yöneltildiği ilk kaynak olması sebebiyle zaman zaman Zehebî’nin et-Tefsîr ve’l-mufessirûn adlı kitabıyla et-Tefsîr ve ricâluhu arasında karşılaştırmalarda bulunulmuştur. Detaylı inceleme yaparak müellifin bazı konulardaki görüşlerini anlamaya, çıkarımlarda bulunmaya gayret edilmiştir. Kronolojik sıranın takip edildiği bu eserin eksikleri olmakla birlikte kendi içinde tutarlı olduğu fark edilmiştir. İbn ‘Âşûr, tefsirin doğuşundan günümüze gelinceye kadar tefsirin belli başlı dönemlerini, adlarından söz edilmeye değer tefsirlerden seçtiklerini konu edinmiştir. Onun bazı meselelerdeki görüşleri net ifade bulmuş olmasa da kurduğu cümlelerden çıkarımda bulunmak mümkündür. Bu bağlamda eserin tefsir tarihi yazımı açısından olumlu ve olumsuz yönleri verilmeye çalışılarak alana katkısı tespit edilmeye çalışılmıştır. Son yüzyılda yaygın olan ve muasır bazı araştırmacılar tarafından aşılma gayretleri gösterilen ideolojik perspektifli tefsir tarihi yazımının, revaçta olduğu dönemde İbn ‘Âşûr örneğinde farklılaştığının gösterilmeye çalışılması araştırmanın önemini artırmaktadır. et-Tefsîr ve Ricâluhu tefsir tarihi alanında muhtasar bir eser olmakla birlikte alanındaki çalışmalara ilham olabilecek niteliktedir.","PeriodicalId":157960,"journal":{"name":"ULUM","volume":"38 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-07-31","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"116685299","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
引用次数: 0
Mā’rifatullah According to Kātib Chelebi
Pub Date : 2023-07-31 DOI: 10.54659/ulum.1312577
Hatice Toksöz
Bu çalışmanın konusu, İslam düşünce geleneğinin önemli bir meselesi olan mârifetullah’tır. Çalışmada Osmanlı Devleti’nin 17. yüzyılında yetişmiş önde gelen bilginlerinden biri olan Kâtip Çelebi’ye (ö. 1067/1657) göre mârifetullah meselesinin araştırılması amaçlanmıştır. Kâtip Çelebi, hem aklî ve dinî ilimlerde oldukça yetkin hem de döneminin bilim bilimsel gelişmelerinin farkında olan bir şahsiyettir. Düşünür, başta Keşfü’z-zûnûn olmak üzere çeşitli eserlerinde Tanrı’nın varlığı ve birliğinin ispatı, ilâhî sıfatlar ve benzeri konular hakkında telif edilmiş literatür hakkında mukayeseli bilgi vermektedir. Ayrıca Kâtip Çelebi’nin mârifetullah konusuna ilişkin İslam düşünce geleneğindeki literatürü değerlendirmekle birlikte, eklektik yorumlarıyla meseleye önemli katkılar sağladığı görülmektedir. Bu sebeple İslam metafizik düşüncesinin önemli bir tartışma meselesi olan isbât-ı vâcib ve mârifetullah konusuna dair Kâtip Çelebi’nin iddia, yorum ve katkılarının belirlenmesi İslam düşünce geleneğinin 17. yüzyıldaki gelişim ve sürekliliğinin anlaşılması açısından oldukça önemlidir. Kâtip Çelebi, insanın fıtrî olarak öğrenme arzusu bulunduğunu belirtmektedir. Ona göre insanda var olan bu öğrenme arzusu, onun aklıyla bilgi elde etmesine imkân vermektedir. İnsan kazandığı bilgilerle metafizik hakikatleri idrak edip en yüce mutluluğa (es-sa’âdetü’l-kusvâ) ulaşma yollarını öğrenebilmektedir. Böylece insan mârifetullah hakkında bilgi sahibi olma imkânı elde etmektedir. Kâtip Çelebi’ye göre mârifetullah, bir insanın ulaşabileceği en yüksek bilgi seviyesidir. Düşünür, insanın bu en yüksek bilgi seviyesine ancak metafizik ilmini öğrenmesiyle mümkün olduğunu belirtmektedir. Çünkü metafizik ilmi, hem Tanrı, O’nun varlığı ve birliği, ilâhî sıfatlar ve ilâhî fiillerin bilgisinin nasıl kazanılabileceği hem de insanın gayesi olan ebedi mutluluk ve bu mutluluğa nasıl ulaşılabileceği hakkında bilgi vermektedir. Çelebi, İslam düşünce geleneğinde, bilhassa müteahhir dönemde hakkında müstakil risalelerin telif edilmek suretiyle kozmopolit bir kelam-felsefe meselesi haline dönüşmüş olan mârifetullah’a ulaştıran iki farklı yöntem ortaya konulduğunu ifade etmiştir. Bu yöntemlerden biri nazar ve istidlâl; diğeri keşf ve müşahededir. Ona göre her ne kadar iki yol birbirinden farklı gibi görünse de her iki yol da aynı hakikate ulaştırmaktadır. Çünkü bu yollardan birinden hareket edilerek diğerine ulaşabilme imkânı söz konusudur. Görünüşte birbirinden farklıymış gibi olan her iki yolun yolcusu da tıpkı iki denizin birleştiği bir yer gibi, aynı hakikate ulaşabilmektedir. Dolayısıyla Kâtip Çelebi, her iki yolun birbirini tamamladığını düşünmekte ve her iki yöntemin birlikte kullanılması suretiyle insanın Tanrı’yı tanıyabileceğini belirtmektedir. Bu bağlamda çalışmada Kâtip Çelebi’nin zikrettiği mârifetullah’a ulaştıran iki yönteme ilişkin yorum, katkı ve eleştirileri detaylı bir şekilde incelenecektir.
本研究的主题是伊斯兰思想传统中的一个重要问题--mârifatullah。本研究旨在探讨奥斯曼帝国 17 世纪著名学者卡蒂普-切莱比(Kātip Çelebi,卒于 1067/1657 年)所说的 "mârifetullah "问题。Kātip Çelebi 既精通理性和宗教科学,又了解当时的科学发展。他在自己的各种著作,尤其是《Kashf al-zūnūn》中,提供了有关真主存在和统一性的证明、神的属性以及类似主题的文献比较信息。此外,我们还看到,卡蒂普-查拉比在评估伊斯兰思想传统中关于 "真主 "这一主题的文献时,以其兼收并蓄的解释对这一问题做出了重要贡献。因此,确定 Kātip Çelebi 在 isbāt al-wājib 和 mārifatullah 问题上的主张、解释和贡献,对于理解 17 世纪伊斯兰思想传统的发展和延续非常重要。Kātip Çelebi 指出,人类与生俱来就有学习的欲望。他认为,人类的这种求知欲使其能够用智力获取知识。有了这些知识,人类就能理解形而上学的真理,学习获得最高幸福的方法(al-sa'âdat al-kuswâ)。因此,人类获得了了解 "真主 "的机会。卡提普-切莱比认为,"真主 "是人类所能达到的最高知识境界。这位思想家指出,只有通过学习形而上学才能达到这一最高知识水平。因为形而上学提供了关于真主、真主的存在和统一性、神的属性和神的行为,以及作为人类目标的永恒幸福和如何实现这种幸福的信息。Çelebi说,在伊斯兰思想传统中,尤其是在后期,有两种不同的方法可以通向 "真主",通过撰写独立的论文,"真主 "已成为一个世界性的神学-哲学问题。其中一种方法是 "纳扎尔 "和 "伊斯提拉",另一种是 "发现 "和 "观察"。他认为,虽然这两种方法看似互不相同,但都能通向同一真理。因为从其中一条路出发,就有可能到达另一条路。看似不同的两条道路的旅行者都能到达相同的真理,就像两海交汇的地方一样。因此,卡提普-切莱比认为这两条道路相辅相成,并指出人们可以通过同时使用这两种方法来认识真主。在此背景下,本研究将详细探讨卡提普-切莱比对通往 "真主 "的两种方法的评论、贡献和批评。
{"title":"Mā’rifatullah According to Kātib Chelebi","authors":"Hatice Toksöz","doi":"10.54659/ulum.1312577","DOIUrl":"https://doi.org/10.54659/ulum.1312577","url":null,"abstract":"Bu çalışmanın konusu, İslam düşünce geleneğinin önemli bir meselesi olan mârifetullah’tır. Çalışmada Osmanlı Devleti’nin 17. yüzyılında yetişmiş önde gelen bilginlerinden biri olan Kâtip Çelebi’ye (ö. 1067/1657) göre mârifetullah meselesinin araştırılması amaçlanmıştır. Kâtip Çelebi, hem aklî ve dinî ilimlerde oldukça yetkin hem de döneminin bilim bilimsel gelişmelerinin farkında olan bir şahsiyettir. Düşünür, başta Keşfü’z-zûnûn olmak üzere çeşitli eserlerinde Tanrı’nın varlığı ve birliğinin ispatı, ilâhî sıfatlar ve benzeri konular hakkında telif edilmiş literatür hakkında mukayeseli bilgi vermektedir. Ayrıca Kâtip Çelebi’nin mârifetullah konusuna ilişkin İslam düşünce geleneğindeki literatürü değerlendirmekle birlikte, eklektik yorumlarıyla meseleye önemli katkılar sağladığı görülmektedir. Bu sebeple İslam metafizik düşüncesinin önemli bir tartışma meselesi olan isbât-ı vâcib ve mârifetullah konusuna dair Kâtip Çelebi’nin iddia, yorum ve katkılarının belirlenmesi İslam düşünce geleneğinin 17. yüzyıldaki gelişim ve sürekliliğinin anlaşılması açısından oldukça önemlidir. Kâtip Çelebi, insanın fıtrî olarak öğrenme arzusu bulunduğunu belirtmektedir. Ona göre insanda var olan bu öğrenme arzusu, onun aklıyla bilgi elde etmesine imkân vermektedir. İnsan kazandığı bilgilerle metafizik hakikatleri idrak edip en yüce mutluluğa (es-sa’âdetü’l-kusvâ) ulaşma yollarını öğrenebilmektedir. Böylece insan mârifetullah hakkında bilgi sahibi olma imkânı elde etmektedir. Kâtip Çelebi’ye göre mârifetullah, bir insanın ulaşabileceği en yüksek bilgi seviyesidir. Düşünür, insanın bu en yüksek bilgi seviyesine ancak metafizik ilmini öğrenmesiyle mümkün olduğunu belirtmektedir. Çünkü metafizik ilmi, hem Tanrı, O’nun varlığı ve birliği, ilâhî sıfatlar ve ilâhî fiillerin bilgisinin nasıl kazanılabileceği hem de insanın gayesi olan ebedi mutluluk ve bu mutluluğa nasıl ulaşılabileceği hakkında bilgi vermektedir. Çelebi, İslam düşünce geleneğinde, bilhassa müteahhir dönemde hakkında müstakil risalelerin telif edilmek suretiyle kozmopolit bir kelam-felsefe meselesi haline dönüşmüş olan mârifetullah’a ulaştıran iki farklı yöntem ortaya konulduğunu ifade etmiştir. Bu yöntemlerden biri nazar ve istidlâl; diğeri keşf ve müşahededir. Ona göre her ne kadar iki yol birbirinden farklı gibi görünse de her iki yol da aynı hakikate ulaştırmaktadır. Çünkü bu yollardan birinden hareket edilerek diğerine ulaşabilme imkânı söz konusudur. Görünüşte birbirinden farklıymış gibi olan her iki yolun yolcusu da tıpkı iki denizin birleştiği bir yer gibi, aynı hakikate ulaşabilmektedir. Dolayısıyla Kâtip Çelebi, her iki yolun birbirini tamamladığını düşünmekte ve her iki yöntemin birlikte kullanılması suretiyle insanın Tanrı’yı tanıyabileceğini belirtmektedir. Bu bağlamda çalışmada Kâtip Çelebi’nin zikrettiği mârifetullah’a ulaştıran iki yönteme ilişkin yorum, katkı ve eleştirileri detaylı bir şekilde incelenecektir.","PeriodicalId":157960,"journal":{"name":"ULUM","volume":"1 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-07-31","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"128657902","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
引用次数: 0
The Conflict of Evidence and Reasons for Preference According to al-Ghazālī (in the Context of al-Mustasfā) 根据al-Ghazālī的证据冲突和偏好原因(在al- mustasfna的背景下)
Pub Date : 2023-07-31 DOI: 10.54659/ulum.1287580
Yaşar Yi̇ği̇t, Rahme Betül Taşci
Gazzâlî (ö. 505/1111) hicrî beşinci asrın önemli âlimlerinden biridir. Hüccetü’l-İslâm (İslâm’ın delili) unvanıyla bilinen Gazzâlî; kelam, felsefe, tasavvuf, fıkıh, fıkıh usûlü ilimlerinde eserler telif etmiştir. Son eseri olduğu tahmin edilen el-Mustasfâ min ‘ilmi’l-usûl, fıkıh usûlü alanında mütekellim metoduna göre yazılmış dört temel eserden biri kabul edilmektedir. Gazzâlî’nin ömrünün sonlarına doğru kaleme aldığı belirtilen el-Mustasfâ’nın bir anlamda müellifin görüşlerinin kemale erdiği bir döneme denk geldiği ifade edilebilir. Bu itibarla İslâmî ilimlerde ciddi bir birikimi haiz olan Gazzâlî’nin bakış açısıyla İslâm hukuk metodolojisinde öteden beri sıcaklığını muhafaza eden delillerin teâruzu meselesinin bahse konu eser özelinde ele alınması ayrı bir değer arz etmektedir. İslâm hukuku bağlamında teâruz konusu ele alındığında, fukahânın teâruzun varlığı veya yokluğuna ilişkin farklı yaklaşımlar sergilediği görülür. Bunun yanı sıra teâruzun varlığını kabul eden İslâm hukukçularının da söz konusu teâruzun alanı, kapsamı ve teâruzun izalesi ekseninde farklı görüşlere sahip olduğu da bir gerçektir. Deliller arası çatışma (teâruz) ve bu çatışmayı giderme yöntemlerinden biri olarak tercih, fıkıh usûlünün önemli konuları arasında yer almaktadır. Fıkıh usûlünün teşekkül sürecinde somut örnekler üzerinde görülen bu problem ve çözüm önerileri fıkıh usûlünün tedvin sürecinin başlamasıyla pek çok müellifin eserinde yer almıştır. Söz konusu bahse kayıtsız kalmayan Gazzâlî de eserinde naslar arası tercih sebebi olarak isnad, metin ve bunun dışındaki durumlara bağlı sebepleri ele almaktadır. Ayrıca illetler arası çatışmada da hangi gerekçelere binaen tercih yapılacağını detaylı bir şekilde incelemektedir. Eserinde sadece kendi kabul ettiği tercih sebeplerini değil, diğer usûlcülerin konuya ilişkin tercih sebeplerini de zikretmektedir. Binaenaleyh Gazzâlî el-Mustasfâ isimli eserini dört ana bölüme ayırmış, teâruz ve tercih konularını da eserin dördüncü bölümünü teşkil eden ictihad ana başlığının bir alt başlığı olarak incelemiştir. Araştırmamız el-Mustasfâ min ‘ilmi’l-usûl özelinde doktrindeki teâruz meselesinin mahiyetini, teâruz ve tercih sebeplerini İslâm bilim tarihinde haklı bir şöhreti haiz olan Gazzâlî’nin bakış açısı bağlamında ele almayı amaçlamaktadır. Konu tarihsel süreçte farklı disiplinlerde detaylıca yer aldığından ve makalemizin sınırlarını aşacağından ayrıntıya girilmemiştir. Buna karşın yeri geldikçe usûlcüler tarafından teâruzun giderilmesinde izlenilen yöntem ile Gazzâlî’nin meseleye ilişkin yaklaşımı yanında diğer âlimlerle ittifak ve ihtilaf ettiği noktalara da temas edilecektir. Son olarak teâruzun giderilmesinde başvurulan tercih yönteminde Gazzâlî’nin hangi şartları güçlü, hangi şartları zayıf bulduğu sebepleriyle beraber tadat edilecektir.
{"title":"The Conflict of Evidence and Reasons for Preference According to al-Ghazālī (in the Context of al-Mustasfā)","authors":"Yaşar Yi̇ği̇t, Rahme Betül Taşci","doi":"10.54659/ulum.1287580","DOIUrl":"https://doi.org/10.54659/ulum.1287580","url":null,"abstract":"Gazzâlî (ö. 505/1111) hicrî beşinci asrın önemli âlimlerinden biridir. Hüccetü’l-İslâm (İslâm’ın delili) unvanıyla bilinen Gazzâlî; kelam, felsefe, tasavvuf, fıkıh, fıkıh usûlü ilimlerinde eserler telif etmiştir. Son eseri olduğu tahmin edilen el-Mustasfâ min ‘ilmi’l-usûl, fıkıh usûlü alanında mütekellim metoduna göre yazılmış dört temel eserden biri kabul edilmektedir. Gazzâlî’nin ömrünün sonlarına doğru kaleme aldığı belirtilen el-Mustasfâ’nın bir anlamda müellifin görüşlerinin kemale erdiği bir döneme denk geldiği ifade edilebilir. Bu itibarla İslâmî ilimlerde ciddi bir birikimi haiz olan Gazzâlî’nin bakış açısıyla İslâm hukuk metodolojisinde öteden beri sıcaklığını muhafaza eden delillerin teâruzu meselesinin bahse konu eser özelinde ele alınması ayrı bir değer arz etmektedir. İslâm hukuku bağlamında teâruz konusu ele alındığında, fukahânın teâruzun varlığı veya yokluğuna ilişkin farklı yaklaşımlar sergilediği görülür. Bunun yanı sıra teâruzun varlığını kabul eden İslâm hukukçularının da söz konusu teâruzun alanı, kapsamı ve teâruzun izalesi ekseninde farklı görüşlere sahip olduğu da bir gerçektir. Deliller arası çatışma (teâruz) ve bu çatışmayı giderme yöntemlerinden biri olarak tercih, fıkıh usûlünün önemli konuları arasında yer almaktadır. Fıkıh usûlünün teşekkül sürecinde somut örnekler üzerinde görülen bu problem ve çözüm önerileri fıkıh usûlünün tedvin sürecinin başlamasıyla pek çok müellifin eserinde yer almıştır. Söz konusu bahse kayıtsız kalmayan Gazzâlî de eserinde naslar arası tercih sebebi olarak isnad, metin ve bunun dışındaki durumlara bağlı sebepleri ele almaktadır. Ayrıca illetler arası çatışmada da hangi gerekçelere binaen tercih yapılacağını detaylı bir şekilde incelemektedir. Eserinde sadece kendi kabul ettiği tercih sebeplerini değil, diğer usûlcülerin konuya ilişkin tercih sebeplerini de zikretmektedir. Binaenaleyh Gazzâlî el-Mustasfâ isimli eserini dört ana bölüme ayırmış, teâruz ve tercih konularını da eserin dördüncü bölümünü teşkil eden ictihad ana başlığının bir alt başlığı olarak incelemiştir. Araştırmamız el-Mustasfâ min ‘ilmi’l-usûl özelinde doktrindeki teâruz meselesinin mahiyetini, teâruz ve tercih sebeplerini İslâm bilim tarihinde haklı bir şöhreti haiz olan Gazzâlî’nin bakış açısı bağlamında ele almayı amaçlamaktadır. Konu tarihsel süreçte farklı disiplinlerde detaylıca yer aldığından ve makalemizin sınırlarını aşacağından ayrıntıya girilmemiştir. Buna karşın yeri geldikçe usûlcüler tarafından teâruzun giderilmesinde izlenilen yöntem ile Gazzâlî’nin meseleye ilişkin yaklaşımı yanında diğer âlimlerle ittifak ve ihtilaf ettiği noktalara da temas edilecektir. Son olarak teâruzun giderilmesinde başvurulan tercih yönteminde Gazzâlî’nin hangi şartları güçlü, hangi şartları zayıf bulduğu sebepleriyle beraber tadat edilecektir.","PeriodicalId":157960,"journal":{"name":"ULUM","volume":"16 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-07-31","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"121639795","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
引用次数: 0
Ebû Hanîfe ve Matürîdî’ye Göre İman-Amel Bağlantısı 根据 Abū Hanīfa 和 Maturīdī 的观点,信仰与行动之间的联系是
Pub Date : 2023-07-31 DOI: 10.54659/ulum.1259078
Zekerya Saribulak
Hz. Peygamber döneminde iman kavramı ve kapsamına giren ögeleriyle bağlantısının niceliğinde herhangi bir ihtilaf olduğuna dair kaynaklarda bir kayda rastlanmamaktadır. Sahâbe döneminde Müslümanlar arasında vuku bulan savaşlar, büyük günah sahibi kişinin durumu ile ilgili birçok tartışmaya yol açınca, dinin en temel noktasının ifadesi olan bu kavramın kapsamı ve niceliğinde tartışma ve ihtilaflar ortaya çıkmıştır. Öyle ki, bu tartışmalar bazı kelâmî mezheplerin oluşum nüveleri olmuştur. İlk dönemde ileri sürülen muhtelif iman tariflerinin pratikteki karşılığı İslâm toplumunu tefrika ve kargaşaya düşürecek kadar etkili olabilmiştir. Hâriciyye fırkasının imanı kalp ile tasdik, dil ile ikrar ve azalarla amel esaslarından müteşekkil kabul etmesi ve her bir esası imanın eşit ağırlıkta birer ögesi şeklinde görmesi, tasdik ve ikrarın varlığı halinde bile amelde meydana gelen taksiratın küfür sayılmasına yol açmıştır. Böylece bu tarifteki amel, imanı tamamlayan bir öge olunca, iman, inkâr kavramının zıt anlamlısı şeklinde anlaşılmıştır. Bazı fırkalar ise imanı sadece dilin ikrarı şeklinde tarif ederek ameli imanla bağlantılı görmemişlerdir. Birinci yönelimde mevcut kavramlar arasındaki bağlantı şiddete, ikincisinde ise ibadetlerde ilgisizliğe yol açmıştır. Bu sebeple başta Ebû Hanîfe ve Matürîdî olmak üzere bazı kelâmcılar karşı tezler üretmişlerdir. Ebû Hanîfe’ye göre, iman kalbin tasdiki ve dilin ikrarı olan iki ögeden oluşmaktadır. Bu ögelerin birbiriyle bağlantısı zorunlu değildir. Zira ikrah ve dilsiz olan kişinin imanı geçerlidir. Bu sebeple ona göre iman kalbin tasdikidir, ikrar ise tasdikin varlığının ifadesidir. Böylece tasdik temel, ikrar ise tali bir öge olarak imanla bağlantılıdır. Amel ise imanın oluşmasında etkili bir öge değildir. Ancak tamamen bağımsız da değildir. Naslarla belirlenmiş bağlayıcı farizalardır. Birçok farizanın olmadığı Mekke döneminde vefat eden mü’minlerin durumu ve her bir peygamberin şeriatinin farklı olması bunu göstermektedir. Matürîdî’ye göre tasdik imanın tek temel esasıdır. İkrar tasdiki ifade etmesi hasebiyle tasdikle bağlantılıdır. Amel ise imanın bir cüz’ü değildir. Böylece her ikisinin de iman tarifinde tasdik temel esas ikrar ikinci dereceden önemsenmiş bir esas olmakla beraber amel tarifte yer almamıştır. İşte bu çalışmada Ebû Hanîfe ve Matürîdî’ye göre iman, amel ve iki kavram arasındaki bağlantının niceliği ele alınmıştır. Her ikisinin de ameli imanın bir cüz’ü şeklinde değil, mü’min kişinin nas ile sabit olan sorumlulukları şeklinde gördükleri anlaşılmıştır. Onlara göre, ameldeki taksirat mü’mini dinden çıkarmaz. Zira amel, iman edildikten sonra farz kılınmış ve kişinin ameldeki taksiratının karşılığı Allah’ın dilemesine bağlanmıştır.
资料中没有任何记载表明,在先知时代,人们对信仰的概念及其范围内的要素的数量存在争议。在萨哈巴时期,穆斯林之间发生的战争导致人们对犯有重大罪过的人的地位问题进行了多次讨论,因此对这一概念的范围和数量产生了讨论和争议,而这一概念是宗教最基本要点的体现。以至于这些争论成为一些神学教派形成的核心。第一阶段提出的各种信仰定义的实际意义足以在伊斯兰社会中造成分歧和动荡。卡里基亚派认为信仰由 "心悦诚服"、"口服心不服 "和 "力行不力 "三个原则组成,并认为这些原则中的每一个都是同等重要的信仰要素,因此,即使有 "心悦诚服 "和 "口服心不服",也可以把 "力行不力 "视为不信仰。因此,当这种观点认为行为与信仰相辅相成时,信仰就被理解为不信仰概念的反义词。另一方面,有些教派只把信仰定义为舌头的断言,而不认为行为与信仰有关。在第一种取向中,现有概念之间的联系导致了暴力,而在第二种取向中,则导致了崇拜中的冷漠。为此,一些神学家,尤其是阿布-哈尼法和马图里迪提出了反驳论点。阿布-哈尼法认为,信仰由两个要素组成:内心的认同和舌头的断言。这两个要素之间没有必然联系。因为没有信仰和舌头的人的信仰也是有效的。因此,他认为,信仰是内心的认同,而断言则是认同存在的表现。因此,同意与信仰相关,信仰是基本要素,同意是次要要素。另一方面,行动并不是形成信仰的有效因素。然而,它也不是完全独立的。它们是经文规定的具有约束力的义务。在麦加时期,没有太多的义务,而每个先知的教法都不一样,在麦加时期去世的信徒的情况就说明了这一点。根据 al-Maturīdī,认同是信仰的唯一基本原则。由于 "赞同 "表达了 "同意",因此它与 "同意 "相关。另一方面,行动不是信仰的一部分。因此,在他们对信仰的定义中,"同意 "是信仰的基本原则,而 "赞同 "是次要原则,但行为不包括在定义中。在本研究中,根据 Abū Hanīfah 和 al-Maturīdī,讨论了信仰、行为和这两个概念之间的联系数量。据了解,他们都不认为行为是信仰的一部分,而认为行为是信徒的责任,是由证据所确定的。根据他们的观点,疏忽行为并不会将信徒排除在宗教之外。这是因为在信仰之后,行为是必须的,而对行为疏忽的补偿则取决于真主的意愿。
{"title":"Ebû Hanîfe ve Matürîdî’ye Göre İman-Amel Bağlantısı","authors":"Zekerya Saribulak","doi":"10.54659/ulum.1259078","DOIUrl":"https://doi.org/10.54659/ulum.1259078","url":null,"abstract":"Hz. Peygamber döneminde iman kavramı ve kapsamına giren ögeleriyle bağlantısının niceliğinde herhangi bir ihtilaf olduğuna dair kaynaklarda bir kayda rastlanmamaktadır. Sahâbe döneminde Müslümanlar arasında vuku bulan savaşlar, büyük günah sahibi kişinin durumu ile ilgili birçok tartışmaya yol açınca, dinin en temel noktasının ifadesi olan bu kavramın kapsamı ve niceliğinde tartışma ve ihtilaflar ortaya çıkmıştır. Öyle ki, bu tartışmalar bazı kelâmî mezheplerin oluşum nüveleri olmuştur. İlk dönemde ileri sürülen muhtelif iman tariflerinin pratikteki karşılığı İslâm toplumunu tefrika ve kargaşaya düşürecek kadar etkili olabilmiştir. Hâriciyye fırkasının imanı kalp ile tasdik, dil ile ikrar ve azalarla amel esaslarından müteşekkil kabul etmesi ve her bir esası imanın eşit ağırlıkta birer ögesi şeklinde görmesi, tasdik ve ikrarın varlığı halinde bile amelde meydana gelen taksiratın küfür sayılmasına yol açmıştır. Böylece bu tarifteki amel, imanı tamamlayan bir öge olunca, iman, inkâr kavramının zıt anlamlısı şeklinde anlaşılmıştır. Bazı fırkalar ise imanı sadece dilin ikrarı şeklinde tarif ederek ameli imanla bağlantılı görmemişlerdir. Birinci yönelimde mevcut kavramlar arasındaki bağlantı şiddete, ikincisinde ise ibadetlerde ilgisizliğe yol açmıştır. Bu sebeple başta Ebû Hanîfe ve Matürîdî olmak üzere bazı kelâmcılar karşı tezler üretmişlerdir. Ebû Hanîfe’ye göre, iman kalbin tasdiki ve dilin ikrarı olan iki ögeden oluşmaktadır. Bu ögelerin birbiriyle bağlantısı zorunlu değildir. Zira ikrah ve dilsiz olan kişinin imanı geçerlidir. Bu sebeple ona göre iman kalbin tasdikidir, ikrar ise tasdikin varlığının ifadesidir. Böylece tasdik temel, ikrar ise tali bir öge olarak imanla bağlantılıdır. Amel ise imanın oluşmasında etkili bir öge değildir. Ancak tamamen bağımsız da değildir. Naslarla belirlenmiş bağlayıcı farizalardır. Birçok farizanın olmadığı Mekke döneminde vefat eden mü’minlerin durumu ve her bir peygamberin şeriatinin farklı olması bunu göstermektedir. Matürîdî’ye göre tasdik imanın tek temel esasıdır. İkrar tasdiki ifade etmesi hasebiyle tasdikle bağlantılıdır. Amel ise imanın bir cüz’ü değildir. Böylece her ikisinin de iman tarifinde tasdik temel esas ikrar ikinci dereceden önemsenmiş bir esas olmakla beraber amel tarifte yer almamıştır. İşte bu çalışmada Ebû Hanîfe ve Matürîdî’ye göre iman, amel ve iki kavram arasındaki bağlantının niceliği ele alınmıştır. Her ikisinin de ameli imanın bir cüz’ü şeklinde değil, mü’min kişinin nas ile sabit olan sorumlulukları şeklinde gördükleri anlaşılmıştır. Onlara göre, ameldeki taksirat mü’mini dinden çıkarmaz. Zira amel, iman edildikten sonra farz kılınmış ve kişinin ameldeki taksiratının karşılığı Allah’ın dilemesine bağlanmıştır.","PeriodicalId":157960,"journal":{"name":"ULUM","volume":"87 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-07-31","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"134020978","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
引用次数: 0
Haberî Sıfatlar ve Süleyman Ateş’in Haberî Sıfatlara İlişkin Görüşleri
Pub Date : 2023-07-31 DOI: 10.54659/ulum.1312736
Cenksu Üçer, Merve Ünal
Bu çalışmada Süleyman Ateş’in haberî sıfatlara ilişkin görüşleri ele alınmıştır. Allah’ın sıfatları konusu, İslam tarihinde daha çok ilk yüzyılın sonlarından itibaren tartışılmaya başlanmış olan bir konudur. Bu tartışmalar Allah’a zâtı dışında veya zâtıyla beraber bir sıfat nispet edilip edilmeyeceği, edilecekse bunların neler olduğu, taksimi ve bu sıfatların keyfiyetinin nasıl anlaşılacağı gibi başlıklarda yürütülmüştür. Haberî sıfatlar da tartışılan bu başlıkların önemlilerinden biri olmuştur. Genelde sıfatlar özelde ise haberî sıfatlar konusu, Kelam ve İslam Mezhepleri Tarihi (Fırak Geleneği) alanlarında herhangi bir anlayış, mezhep, ekol, grup veya kişinin hüviyetinin belirlenmesi hususunda önemli göstergelerden biridir. İtikâdî görüşlerin şekillenmesi ve bunların yaygın olarak kabul edilmesinde coğrafyanın son derece önemli bir unsur olduğu aşikârdır. Dolayısıyla araştırmanın temel hipotezi, Ateş’in haberî sıfatlar hakkındaki görüşlerinin bu topraklarda yaygın olan itikadî mezheplerinki ile aynı doğrultuda olacağı şeklindedir. Bu bağlamda Türkiye’de yetişmiş bir âlimin haberî sıfatlarla ilgili görüşlerinin ortaya konulması önemli görülmüştür. Nitel araştırma hüviyetindeki bu çalışmada, Ateş’in haberî sıfatlar hakkındaki görüşleri incelenerek konu hakkındaki düşüncelerinin ortaya konulması amaçlanmaktadır. Araştırmanın hedefleri bağlamında öncelikle sıfatlar konusunda bir genel çerçeve çizilmiş, sonrasında haberî sıfatlar hakkında Mu‘tezile, Ehl-i Hadîs, Eş‘ariyye ve Mâtürîdiyye gibi ekol ve mezheplerin görüşleri ana hatlarıyla ortaya konulmuş ve Ateş’in haberî sıfatlarla ilgili görüşleri vech, ‘ayn, yed ve istivâ örnekleminde incelenerek bir değerlendirme yapılmıştır. Haberî sıfatları kabul eden Süleyman Ateş, bunları Allah’ın zâtı ve fiilleri ile ilgili olanlar şeklinde ayırıp ‘uluvv, ‘ayn, vech, yed, isba‘ ve kabza sıfatlarını zâtına; istivâ, nüzul, rahmet ve gazab sıfatlarını ise fiiline ilişkin sıfatlar olarak tasnif etmektedir. Ateş’e göre haberî sıfatlar Allah’ın, daha iyi anlamaları için kullarına kullandığı bir üslubun parçasıdır. Çünkü insanlar sözlerinin gücünü artırmak için kendi aralarında -dili ne olursa olsun- mecazlı söyleyişlere yer vermektedir. Bu sebeple Allah görünmez alemi, görünen alemden hareketle anlatmıştır. Bunları gerçek manasıyla anlamak doğru değildir. Şayet bunlar gerçek anlamında anlaşılırsa Müşebbihe ve Mücessime’nin hatasına düşülmüş olur. Allah ise teşbîhi andıran her türlü düşünceden münezzehtir. Ateş, çalışma kapsamında ele alınan vech sıfatını Allah’ın zâtı ve Allah’ın rızası; yed sıfatını cömertlik ve bey‘at (Bey’atü’r-Rıdvân), ‘ayn sıfatını da gözetim ve koruma altına alma anlamlarında kullanmakta; istivâ sıfatını ise yönetimi eline almak, kurulmak ve hükümrân olmak anlamlarında açıklayarak bir nevi te’vil yapmaktadır. Ateş’in, bu tespitlerle Mâtürîdîler’in bu konulardaki görüşlerine yakın yorumlar serdettiği görülmektedir.
本研究分析了苏莱曼-阿特什关于弥赛亚属性的观点。自第一世纪末以来,伊斯兰历史上一直在讨论真主属性的问题。这些讨论的主题包括:是否应在真主的本质之外或与真主的本质一起赋予真主某种属性;如果是,这些属性是什么、它们的分类以及如何理解这些属性的性质。弥赛亚属性也是其中最重要的话题之一。在《卡拉姆》和《伊斯兰教派历史》(Fırak Tradition)领域,属性(尤其是弥赛亚属性)是确定任何理解、教派、学派、团体或个人身份的重要指标之一。显然,地理是神学观点形成及其被广泛接受的一个极其重要的因素。因此,本研究的主要假设是,阿特什关于新闻属性的观点将与这些土地上流行的神学教派的观点一致。在这种情况下,揭示一位在土耳其长大的学者对弥赛亚属性的看法被认为是非常重要的。本定性研究旨在通过分析阿特什对弥赛亚属性的观点,揭示他对这一主题的看法。在研究目标的背景下,首先对属性这一主题进行总体概括,然后概述穆塔兹拉、"哈迪特"、阿什阿里耶和马图里迪耶等流派和教派对弥赛亚属性的看法,并以 "瓦哈吉"、"艾因"、"耶德 "和 "伊斯提瓦 "为例分析阿特什对弥赛亚属性的看法,并做出评价。接受弥赛亚属性的苏莱曼-阿特什(Suleyman Atesh)将弥赛亚属性分为与真主本质相关的属性和与真主行为相关的属性,并将 "乌拉瓦"、"艾因"、"瓦赫"、"耶德"、"伊斯巴 "和 "卡布扎 "等属性归类为与真主本质相关的属性,将 "伊斯提瓦"、"努祖尔"、"仁慈 "和 "愤怒 "等属性归类为与真主行为相关的属性。阿泰什认为,上述属性是安拉为使其仆人更好地理解安拉而使用的风格的一部分。因为无论使用何种语言,人们之间都会使用隐喻的表达方式来增强话语的力量。因此,真主用看得见的世界来描述看不见的世界。从字面上理解是不正确的。如果按照字面意思理解,就会犯穆沙比赫和穆贾西玛的错误。而真主则不受各种类似 "特斯比 "的思想的影响。阿特什使用形容词 waj 表示真主的本质和真主的同意,使用形容词 yad 表示慷慨和 Bey'at(Bey'at al-Ridwān),使用形容词 'ayn 表示监督和保护,使用形容词 istivā 表示接管、建立和主权。阿泰什的解释与马图里迪斯在这些问题上的观点接近。
{"title":"Haberî Sıfatlar ve Süleyman Ateş’in Haberî Sıfatlara İlişkin Görüşleri","authors":"Cenksu Üçer, Merve Ünal","doi":"10.54659/ulum.1312736","DOIUrl":"https://doi.org/10.54659/ulum.1312736","url":null,"abstract":"Bu çalışmada Süleyman Ateş’in haberî sıfatlara ilişkin görüşleri ele alınmıştır. Allah’ın sıfatları konusu, İslam tarihinde daha çok ilk yüzyılın sonlarından itibaren tartışılmaya başlanmış olan bir konudur. Bu tartışmalar Allah’a zâtı dışında veya zâtıyla beraber bir sıfat nispet edilip edilmeyeceği, edilecekse bunların neler olduğu, taksimi ve bu sıfatların keyfiyetinin nasıl anlaşılacağı gibi başlıklarda yürütülmüştür. Haberî sıfatlar da tartışılan bu başlıkların önemlilerinden biri olmuştur. Genelde sıfatlar özelde ise haberî sıfatlar konusu, Kelam ve İslam Mezhepleri Tarihi (Fırak Geleneği) alanlarında herhangi bir anlayış, mezhep, ekol, grup veya kişinin hüviyetinin belirlenmesi hususunda önemli göstergelerden biridir. İtikâdî görüşlerin şekillenmesi ve bunların yaygın olarak kabul edilmesinde coğrafyanın son derece önemli bir unsur olduğu aşikârdır. Dolayısıyla araştırmanın temel hipotezi, Ateş’in haberî sıfatlar hakkındaki görüşlerinin bu topraklarda yaygın olan itikadî mezheplerinki ile aynı doğrultuda olacağı şeklindedir. Bu bağlamda Türkiye’de yetişmiş bir âlimin haberî sıfatlarla ilgili görüşlerinin ortaya konulması önemli görülmüştür. Nitel araştırma hüviyetindeki bu çalışmada, Ateş’in haberî sıfatlar hakkındaki görüşleri incelenerek konu hakkındaki düşüncelerinin ortaya konulması amaçlanmaktadır. Araştırmanın hedefleri bağlamında öncelikle sıfatlar konusunda bir genel çerçeve çizilmiş, sonrasında haberî sıfatlar hakkında Mu‘tezile, Ehl-i Hadîs, Eş‘ariyye ve Mâtürîdiyye gibi ekol ve mezheplerin görüşleri ana hatlarıyla ortaya konulmuş ve Ateş’in haberî sıfatlarla ilgili görüşleri vech, ‘ayn, yed ve istivâ örnekleminde incelenerek bir değerlendirme yapılmıştır. Haberî sıfatları kabul eden Süleyman Ateş, bunları Allah’ın zâtı ve fiilleri ile ilgili olanlar şeklinde ayırıp ‘uluvv, ‘ayn, vech, yed, isba‘ ve kabza sıfatlarını zâtına; istivâ, nüzul, rahmet ve gazab sıfatlarını ise fiiline ilişkin sıfatlar olarak tasnif etmektedir. Ateş’e göre haberî sıfatlar Allah’ın, daha iyi anlamaları için kullarına kullandığı bir üslubun parçasıdır. Çünkü insanlar sözlerinin gücünü artırmak için kendi aralarında -dili ne olursa olsun- mecazlı söyleyişlere yer vermektedir. Bu sebeple Allah görünmez alemi, görünen alemden hareketle anlatmıştır. Bunları gerçek manasıyla anlamak doğru değildir. Şayet bunlar gerçek anlamında anlaşılırsa Müşebbihe ve Mücessime’nin hatasına düşülmüş olur. Allah ise teşbîhi andıran her türlü düşünceden münezzehtir. Ateş, çalışma kapsamında ele alınan vech sıfatını Allah’ın zâtı ve Allah’ın rızası; yed sıfatını cömertlik ve bey‘at (Bey’atü’r-Rıdvân), ‘ayn sıfatını da gözetim ve koruma altına alma anlamlarında kullanmakta; istivâ sıfatını ise yönetimi eline almak, kurulmak ve hükümrân olmak anlamlarında açıklayarak bir nevi te’vil yapmaktadır. Ateş’in, bu tespitlerle Mâtürîdîler’in bu konulardaki görüşlerine yakın yorumlar serdettiği görülmektedir.","PeriodicalId":157960,"journal":{"name":"ULUM","volume":"34 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-07-31","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"131366804","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
引用次数: 0
A BRIEF COMPARISON BETWEEN SYSTEMATIC THEODICY AND THE QURANIC THEODICY 系统神正论与《古兰经》神正论的简要比较
Pub Date : 2022-12-30 DOI: 10.54659/ulum.1183466
Emrullah Kurt
One of the most debated problems in the history of philosophy is the problem of evil. However, this issue is not only a problem of philosophy but also that of the religions which have a tradition of revelation. Religions such as Judaism, Christianity and Islam deal with this problem to some extent. Their instruments for answering this issue differ from philosophical explanations used the reasoning process intensely. Philosophers and theologians have tried to answer according to the religious tradition they belong to while offering some solutions to this problem. However, while giving these answers, they did not always take religious tradition into consideration, and they often tried to offer philosophical answers. In this paper, I tried to concentrate on some verses of the Qur'an that can be associated with the problem of evil and to show the relations between the concepts used in this context. Subsequently, I discussed whether some of the parables in the Qur’an can be evaluated within the framework of theodicy. Moreover, throughout this study, I tried to reveal the differences between the argument and style in the Qur'an and the philosophical theodicy also called systematic theodicy.
哲学史上最具争议的问题之一是恶的问题。然而,这个问题不仅是哲学的问题,也是具有启示传统的宗教的问题。犹太教、基督教和伊斯兰教等宗教在一定程度上解决了这个问题。他们回答这个问题的工具不同于哲学解释,他们强烈地使用推理过程。哲学家和神学家试图根据他们所属的宗教传统来回答这个问题,同时提供一些解决方案。然而,在给出这些答案时,他们并不总是考虑到宗教传统,他们经常试图提供哲学的答案。在这篇论文中,我试图集中讨论《古兰经》中与邪恶问题相关的一些经文,并展示在这种背景下所使用的概念之间的关系。随后,我讨论了《古兰经》中的一些比喻是否可以在神正论的框架内进行评价。此外,在整个研究过程中,我试图揭示古兰经的论点和风格与哲学神正论(也称为系统神正论)之间的差异。
{"title":"A BRIEF COMPARISON BETWEEN SYSTEMATIC THEODICY AND THE QURANIC THEODICY","authors":"Emrullah Kurt","doi":"10.54659/ulum.1183466","DOIUrl":"https://doi.org/10.54659/ulum.1183466","url":null,"abstract":"One of the most debated problems in the history of philosophy is the problem of evil. However, this issue is not only a problem of philosophy but also that of the religions which have a tradition of revelation. Religions such as Judaism, Christianity and Islam deal with this problem to some extent. Their instruments for answering this issue differ from philosophical explanations used the reasoning process intensely. Philosophers and theologians have tried to answer according to the religious tradition they belong to while offering some solutions to this problem. However, while giving these answers, they did not always take religious tradition into consideration, and they often tried to offer philosophical answers. In this paper, I tried to concentrate on some verses of the Qur'an that can be associated with the problem of evil and to show the relations between the concepts used in this context. Subsequently, I discussed whether some of the parables in the Qur’an can be evaluated within the framework of theodicy. Moreover, throughout this study, I tried to reveal the differences between the argument and style in the Qur'an and the philosophical theodicy also called systematic theodicy.","PeriodicalId":157960,"journal":{"name":"ULUM","volume":"3 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2022-12-30","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"128380131","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
引用次数: 0
OSMANLIDA İSLÂMCILIK DÜŞÜNCESİNDE MUHAMMED ABDUH VE MEHMET ÂKİF
Pub Date : 2022-12-25 DOI: 10.54659/ulum.1122374
Yasin Yilmaz
Hz. Peygamber’in Medine’de temellerini attığı, vahye dayanan, akla güvenen ve ilimle gelişen medeniyet düşüncesinden uzaklaşan Müslümanlar, Batı karşısında, medeniyet alanında çağın gereklerine uygun yeni düşünceler getiremeyince geriye düşmüştür. İslâm Medeniyetinin lokomotifi durumunda olan Osmanlı Devleti de çağın gereklerine göre kendini yenile(ye)meyince gerileme kaçınılmaz olmuştur. Geniş anlamda İslâm dünyasının dar anlamda ise Osmanlının tekrar ikbal günlerine ulaşması için birtakım düşünce adamları büyük çabalar sarf etmeye başlamışlardır. Özellikle Osmanlı Cihan Devleti’nin en uzun yüzyılı olarak kabul edilen 19. yüzyılda İslâm coğrafyasının muhtelif bölgelerinde ortaya çıkan düşünce adamları İslâm dünyasının ve Osmanlının kurtuluşu için bazı çözüm önerileri sunmuşlardır. Osmanlının ve İslâm dünyasının kurtuluşu için ilk olarak 1870’lerde İslâmcılıkla başlayan düşünce akımları, Türkçülük, Osmanlıcılık, Batıcılık ve İttihad-ı İslâm’la devam etmiştir. 19. yüzyılda söz konusu düşünce akımlarının öncüleri olarak Cemaleddin Efgânî, Muhammed Abduh, Tunuslu Hayreddin Paşa, Emir Şekip Arslan, Said Halim Paşa, Bediüzzaman Said Nursi, Mehmet Âkif gibi dönemin fikir ve siyaset adamları ön plana çıkmıştır. Özellikle İslâmcılık ve bunun birleştirici yönü olan İttihad-ı İslâm düşüncesi zihinlerde büyük yer tutmuştur. İslâmcılık 19. ve 20. yüzyılda inanç, ibadet, ahlak, felsefe, siyaset, hukuk ve eğitim gibi alanlarda bir bütün olarak İslâm’ı yeniden çağdaş yorumlarla hayata hâkim kılmayı, akılcı bir metotla Hz. Peygamber’in Mekke’de inşa ettiği Müslüman zihnini tekrar hayata geçirmeyi ve bunun sonucunda da İslâm dünyasını Batının sömürüsünden, sahih İslâmî geleneği yok eden modernizmin etkilerinden, esaretten, taklitten, hurafelerden kurtararak, medenileştirmeyi, birleştirmeyi ve kalkındırmayı hedeflemiştir. Siyasî, ilmî ve fikrî çalışmaları önceleyen bu akımın aktivistleri birçok teklif ve çözümler ortaya koymuşlardır. Bunlar arasında İslâmcılık/İttihad-ı İslâm fikrine sahip olan Muhammed Abduh hayatı boyunca İslâm ve Müslümanların yücelmesi, Batı’nın esaretinden kurtulması için çalışmış; Mehmet Âkif de yaşadığı Meşrutiyet, İttihad ve Terakki ile Cumhuriyet dönemlerinde söz konusu düşüncelerinden taviz vermemiştir. Dolayısıyla İslâmcılık/İttihad-ı İslâm düşüncelerinin sistemleşmesi ve devam etmesi hususunda bu iki şahsiyetin çabalarının iyi bilinmesi gerekmektedir. Bu vesile ile çalışmamızda İslâmcılık ve buna eklenen İttihad-ı İslâm akımı içerisinde İslâm coğrafyasının Mısır havzasında yetişen ve Batı’yı iyi tanıyan Muhammed Abduh ile Anadolu/Balkanlar havzasında yetişen Mehmet Âkif’in görüşlerini mukayeseli olarak ortaya koymaya çalışacağız.
{"title":"OSMANLIDA İSLÂMCILIK DÜŞÜNCESİNDE MUHAMMED ABDUH VE MEHMET ÂKİF","authors":"Yasin Yilmaz","doi":"10.54659/ulum.1122374","DOIUrl":"https://doi.org/10.54659/ulum.1122374","url":null,"abstract":"Hz. Peygamber’in Medine’de temellerini attığı, vahye dayanan, akla güvenen ve ilimle gelişen medeniyet düşüncesinden uzaklaşan Müslümanlar, Batı karşısında, medeniyet alanında çağın gereklerine uygun yeni düşünceler getiremeyince geriye düşmüştür. İslâm Medeniyetinin lokomotifi durumunda olan Osmanlı Devleti de çağın gereklerine göre kendini yenile(ye)meyince gerileme kaçınılmaz olmuştur. Geniş anlamda İslâm dünyasının dar anlamda ise Osmanlının tekrar ikbal günlerine ulaşması için birtakım düşünce adamları büyük çabalar sarf etmeye başlamışlardır. Özellikle Osmanlı Cihan Devleti’nin en uzun yüzyılı olarak kabul edilen 19. yüzyılda İslâm coğrafyasının muhtelif bölgelerinde ortaya çıkan düşünce adamları İslâm dünyasının ve Osmanlının kurtuluşu için bazı çözüm önerileri sunmuşlardır. \u0000 Osmanlının ve İslâm dünyasının kurtuluşu için ilk olarak 1870’lerde İslâmcılıkla başlayan düşünce akımları, Türkçülük, Osmanlıcılık, Batıcılık ve İttihad-ı İslâm’la devam etmiştir. 19. yüzyılda söz konusu düşünce akımlarının öncüleri olarak Cemaleddin Efgânî, Muhammed Abduh, Tunuslu Hayreddin Paşa, Emir Şekip Arslan, Said Halim Paşa, Bediüzzaman Said Nursi, Mehmet Âkif gibi dönemin fikir ve siyaset adamları ön plana çıkmıştır. Özellikle İslâmcılık ve bunun birleştirici yönü olan İttihad-ı İslâm düşüncesi zihinlerde büyük yer tutmuştur. İslâmcılık 19. ve 20. yüzyılda inanç, ibadet, ahlak, felsefe, siyaset, hukuk ve eğitim gibi alanlarda bir bütün olarak İslâm’ı yeniden çağdaş yorumlarla hayata hâkim kılmayı, akılcı bir metotla Hz. Peygamber’in Mekke’de inşa ettiği Müslüman zihnini tekrar hayata geçirmeyi ve bunun sonucunda da İslâm dünyasını Batının sömürüsünden, sahih İslâmî geleneği yok eden modernizmin etkilerinden, esaretten, taklitten, hurafelerden kurtararak, medenileştirmeyi, birleştirmeyi ve kalkındırmayı hedeflemiştir. Siyasî, ilmî ve fikrî çalışmaları önceleyen bu akımın aktivistleri birçok teklif ve çözümler ortaya koymuşlardır. \u0000 Bunlar arasında İslâmcılık/İttihad-ı İslâm fikrine sahip olan Muhammed Abduh hayatı boyunca İslâm ve Müslümanların yücelmesi, Batı’nın esaretinden kurtulması için çalışmış; Mehmet Âkif de yaşadığı Meşrutiyet, İttihad ve Terakki ile Cumhuriyet dönemlerinde söz konusu düşüncelerinden taviz vermemiştir. Dolayısıyla İslâmcılık/İttihad-ı İslâm düşüncelerinin sistemleşmesi ve devam etmesi hususunda bu iki şahsiyetin çabalarının iyi bilinmesi gerekmektedir. Bu vesile ile çalışmamızda İslâmcılık ve buna eklenen İttihad-ı İslâm akımı içerisinde İslâm coğrafyasının Mısır havzasında yetişen ve Batı’yı iyi tanıyan Muhammed Abduh ile Anadolu/Balkanlar havzasında yetişen Mehmet Âkif’in görüşlerini mukayeseli olarak ortaya koymaya çalışacağız.","PeriodicalId":157960,"journal":{"name":"ULUM","volume":"136 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2022-12-25","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"114653564","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
引用次数: 0
MARDİN GÖKÇE KÖYÜ VE ÇEVRESİNDE KULLANILAN ARAPÇA DUALAR (KARŞILAŞTIRMALI TEMATİK BİR ÇALIŞMA)
Pub Date : 2022-12-23 DOI: 10.54659/ulum.1180942
İ. Çeli̇k, M. Araz
Dua sözcüğü, “çağırmak, seslenmek, istemek; yardım talep etmek” mânasındaki da‘vet ve da‘vâ kelimeleri gibi masdardır. “Küçükten büyüğe, aşağıdan yukarıya vâki olan talep ve niyaz” anlamında isim olarak kullanılır. Bu çalışmada Türkiye’nin Güneydoğu Anadolu bölgesinde yer alan ve güzide illerinden biri olan Mardin vilayetindeki Gökçe köyü ve çevresinde kullanılan duaların, fasih Arapça ve Türkçedekilerle karşılaştırmalı bir şekilde ele alınması hedeflenmiştir. Mardin Gökçe köyü ve çevresinde kullanılan Arapça dualar tematik sıraya göre verilmiştir. Toplam on iki tema ve ve yüz kırk üç duanın ele alındığı çalışmamızda bölge halkının kullanımının yanında duaların standart Arapçası da verilerek Türkçedeki karşılıkları ile de değerlendirilmiştir. Duaların kullanıldığı bağlamlar gözetilerek karşılaştırma yapılmış ve dualarda kullanılan bazı kelimelerin etimolojik tahlili yapılmıştır. Bu kelimelerin fasih Arapçayla benzer ve farklı yanları zikredilmiştir. Ayrıca Mardin Gökçe köyü ve çevresinde kullanılan duaları ele almak suretiyle; yaşlı nüfusun vefatıyla yok olma tehlikesi ile yüz yüze kalabilecek olan sözlü kültürü kayıt altına alarak gelecek nesillere aktarmak da bir başka hedeftir. Diğer taraftan bu bölgede konuşulan dilin edebi ve kültürel zenginliğine katkı sağlamak amaçlanmıştır.
祈祷一词与 da'vet 和 da'wâ 一样都是 masdar,意思是 "召唤、呼唤、请求帮助"。它作为名词使用时,意思是 "从小到大,从低到高的请求和祈求"。马尔丁省位于土耳其安纳托利亚东南部地区,是土耳其著名的省份之一,本研究旨在将马尔丁省 Gökçe 村及其周边地区使用的祈祷词与摩洛哥阿拉伯语和土耳其语的祈祷词进行比较研究。马尔丁 Gökçe 村及其周边地区使用的阿拉伯语祷文按主题顺序排列。在我们的研究中,共讨论了十二个主题和一百四十三篇祷文,除了该地区人民的使用情况外,还给出了祷文的标准阿拉伯语,并与土耳其语中的相应祷文进行了评估。通过考虑祈祷文的使用环境进行了比较,并对祈祷文中使用的一些词进行了词源学分析。其中提到了这些词与阿拉伯语的异同。此外,另一个目标是记录随着老年人口的死亡而可能面临消亡危险的口头文化,并通过处理马尔丁-格克切村及其周边地区使用的祈祷词将其传给后代。另一方面,它也旨在为丰富该地区语言的文学和文化做出贡献。
{"title":"MARDİN GÖKÇE KÖYÜ VE ÇEVRESİNDE KULLANILAN ARAPÇA DUALAR (KARŞILAŞTIRMALI TEMATİK BİR ÇALIŞMA)","authors":"İ. Çeli̇k, M. Araz","doi":"10.54659/ulum.1180942","DOIUrl":"https://doi.org/10.54659/ulum.1180942","url":null,"abstract":"Dua sözcüğü, “çağırmak, seslenmek, istemek; yardım talep etmek” mânasındaki da‘vet ve da‘vâ kelimeleri gibi masdardır. “Küçükten büyüğe, aşağıdan yukarıya vâki olan talep ve niyaz” anlamında isim olarak kullanılır. Bu çalışmada Türkiye’nin Güneydoğu Anadolu bölgesinde yer alan ve güzide illerinden biri olan Mardin vilayetindeki Gökçe köyü ve çevresinde kullanılan duaların, fasih Arapça ve Türkçedekilerle karşılaştırmalı bir şekilde ele alınması hedeflenmiştir. Mardin Gökçe köyü ve çevresinde kullanılan Arapça dualar tematik sıraya göre verilmiştir. Toplam on iki tema ve ve yüz kırk üç duanın ele alındığı çalışmamızda bölge halkının kullanımının yanında duaların standart Arapçası da verilerek Türkçedeki karşılıkları ile de değerlendirilmiştir. Duaların kullanıldığı bağlamlar gözetilerek karşılaştırma yapılmış ve dualarda kullanılan bazı kelimelerin etimolojik tahlili yapılmıştır. Bu kelimelerin fasih Arapçayla benzer ve farklı yanları zikredilmiştir. Ayrıca Mardin Gökçe köyü ve çevresinde kullanılan duaları ele almak suretiyle; yaşlı nüfusun vefatıyla yok olma tehlikesi ile yüz yüze kalabilecek olan sözlü kültürü kayıt altına alarak gelecek nesillere aktarmak da bir başka hedeftir. Diğer taraftan bu bölgede konuşulan dilin edebi ve kültürel zenginliğine katkı sağlamak amaçlanmıştır.","PeriodicalId":157960,"journal":{"name":"ULUM","volume":"1 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2022-12-23","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"133421900","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
引用次数: 0
Muhammed Menlâ Ġuzeyyil ve Edebî Kişiliği
Pub Date : 2022-12-18 DOI: 10.54659/ulum.1202454
Muhammed Aşantoğrul
Arap edebiyatı, modern dönemde şekil ve içerik açısından yeni gelişmelere tanıklık etmiştir. Son dönemlerde İslâm dünyasında yaşanan siyasi, sosyal ve kültürel değişimlerin etkisiyle ortaya çıkan İslâmî edebiyat akımı, bu gelişmelerden bir tanesidir. İslam tasavvurunu edebiyatla buluşturmaya çalışan ve şiir, hikâye, roman ve tiyatro gibi farklı türlerde birçok eser ortaya koyan bu akımın mensupları, çok sayıda edebiyatçıyı etkilemiştir. Seyyid Kutub ve kardeşi Muhammed Kutub ile başlayan ve edebî çevrelerde hâlâ etkinliğini devam ettirmekte olan edebi akımın Suriye’deki önemli temsilcilerinden biri şair, edip ve mütefekkir bir şahsiyet olan Muhammed Menlâ Ġuzeyyil’dir. Bu akımın Arapların divanı olarak nitelenen şiir alanındaki yetkin örneklerini veren şair, el-“Buhturiyyu’s-Sağîr” lakabıyla tanınmaktadır. Yayınladığı ilk eserine İslâmî edebiyatın öncüsü olan Seyyid Kutub’un tanınan tefsirinin adını anımsatacak şekilde “fî Zilâli’d-Da‘ve” adını vermiştir. Şair, dinî içerikli mesajları aktarma hususunda şiirlerden etkin bir şekilde yararlanmış ve oldukça sade bir dil kullanmıştır. Genellikle klasik aruz ölçüsünü tercih etmekle birlikte mensur şiir ya da tef‘île şiiri gibi serbest nazım biçimlerini de kullanmıştır. Ayrıca az sayıda kısa öykü kaleme alan şair, hitabet yönüyle öne çıkmış ve özellikle genç edebiyatçılar üzerinde etkili olmuştur. Hayatının büyük kısmını Halep’e bağlı önemli bir yerleşim yeri olan Menbic’te geçirmiş ve 5 Ocak 2016 tarihinde orada vefat etmiştir. Günümüzde devam etmekte olan Suriye iç savaşının gölgesinde faaliyetlerini sürdürmeye çalışan Menbic Muhammed Menlâ Ġuzeyyil Kütüphanesi bölgede onun adını yaşatmaktadır. İlim dünyasında da adının yaşaması temennisiyle hazırlanan bu küçük çalışmada öncelikle şairin hayatı ve eserleri tanıtılacaktır. Ardından bazı şiirlerinden örnekler verilerek şairin edebî şahsiyeti ortaya konulmaya çalışılacaktır.
近代以来,阿拉伯文学在形式和内容方面都有了新的发展。在伊斯兰世界近代政治、社会和文化变革影响下兴起的伊斯兰文学运动就是其中之一。这场运动的成员试图将伊斯兰的理念与文学结合起来,创作了许多不同体裁的作品,如诗歌、故事、小说和戏剧,影响了许多文学家。叙利亚的这场文学运动始于赛义德-库特布和他的兄弟穆罕默德-库特布,至今仍活跃在文学界,其重要代表人物之一是诗人、作家和思想家穆罕默德-门拉-伊泽耶尔。这位诗人在诗歌领域为这一被称为阿拉伯神曲的运动做出了杰出的榜样,他的绰号是 al-"Buhturiyyu's-Saghīr"。他将自己出版的第一部作品命名为 "fî Zilāli'd-Da'wa",这让人联想到伊斯兰文学先驱赛义德-库特布著名的《塔夫西尔》的名字。诗人有效地利用诗歌来传达宗教信息,并使用非常简单的语言。虽然他一般偏爱古典的阿鲁兹格律,但他也使用自由诗的形式,如散文诗或特菲勒诗。这位诗人也写过一些短篇小说,他的演说技巧脱颖而出,对年轻文学家的影响尤为深远。他一生的大部分时间都在阿勒颇省的一个重要定居点曼比季度过,并于 2016 年 1 月 5 日在那里去世。曼比季穆罕默德-门拉-尤泽伊尔图书馆在叙利亚内战的阴影下努力继续开展活动,使他的名字在该地区得以延续。希望他的名字能在科学界流传下去,我们编写了这本小册子,首先将介绍这位诗人的生平和作品。然后,通过举例说明他的一些诗作,试图揭示诗人的文学个性。
{"title":"Muhammed Menlâ Ġuzeyyil ve Edebî Kişiliği","authors":"Muhammed Aşantoğrul","doi":"10.54659/ulum.1202454","DOIUrl":"https://doi.org/10.54659/ulum.1202454","url":null,"abstract":"Arap edebiyatı, modern dönemde şekil ve içerik açısından yeni gelişmelere tanıklık etmiştir. Son dönemlerde İslâm dünyasında yaşanan siyasi, sosyal ve kültürel değişimlerin etkisiyle ortaya çıkan İslâmî edebiyat akımı, bu gelişmelerden bir tanesidir. İslam tasavvurunu edebiyatla buluşturmaya çalışan ve şiir, hikâye, roman ve tiyatro gibi farklı türlerde birçok eser ortaya koyan bu akımın mensupları, çok sayıda edebiyatçıyı etkilemiştir. Seyyid Kutub ve kardeşi Muhammed Kutub ile başlayan ve edebî çevrelerde hâlâ etkinliğini devam ettirmekte olan edebi akımın Suriye’deki önemli temsilcilerinden biri şair, edip ve mütefekkir bir şahsiyet olan Muhammed Menlâ Ġuzeyyil’dir. Bu akımın Arapların divanı olarak nitelenen şiir alanındaki yetkin örneklerini veren şair, el-“Buhturiyyu’s-Sağîr” lakabıyla tanınmaktadır. Yayınladığı ilk eserine İslâmî edebiyatın öncüsü olan Seyyid Kutub’un tanınan tefsirinin adını anımsatacak şekilde “fî Zilâli’d-Da‘ve” adını vermiştir. Şair, dinî içerikli mesajları aktarma hususunda şiirlerden etkin bir şekilde yararlanmış ve oldukça sade bir dil kullanmıştır. Genellikle klasik aruz ölçüsünü tercih etmekle birlikte mensur şiir ya da tef‘île şiiri gibi serbest nazım biçimlerini de kullanmıştır. Ayrıca az sayıda kısa öykü kaleme alan şair, hitabet yönüyle öne çıkmış ve özellikle genç edebiyatçılar üzerinde etkili olmuştur. Hayatının büyük kısmını Halep’e bağlı önemli bir yerleşim yeri olan Menbic’te geçirmiş ve 5 Ocak 2016 tarihinde orada vefat etmiştir. Günümüzde devam etmekte olan Suriye iç savaşının gölgesinde faaliyetlerini sürdürmeye çalışan Menbic Muhammed Menlâ Ġuzeyyil Kütüphanesi bölgede onun adını yaşatmaktadır. İlim dünyasında da adının yaşaması temennisiyle hazırlanan bu küçük çalışmada öncelikle şairin hayatı ve eserleri tanıtılacaktır. Ardından bazı şiirlerinden örnekler verilerek şairin edebî şahsiyeti ortaya konulmaya çalışılacaktır.","PeriodicalId":157960,"journal":{"name":"ULUM","volume":"625 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2022-12-18","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"130941758","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
引用次数: 0
Yazılış Amaçları Bakımından Kur’an Mealleri
Pub Date : 2022-12-12 DOI: 10.54659/ulum.1186374
Fatih Kanca
Bu makalenin konusu, ülkemizde yazılan Türkçe meallerin yazılış amaçlarını tespit etmektir. Toplumda meallere gösterilen ilgi ve bu meyandaki tartışmalar, bizi böyle bir çalışma yapmaya sevk etmiştir. Bu çalışma sayesinde, meallerde yer verilen giriş, önsöz, sunuş, takdim gibi yazılarda, meallerin yazılış amaçlarına dair verilen bilgilerden hareketle, meallerin ele alınış gayelerini kategorize ederek, analizler yapılacak ve hem okuyuculara hem de yeni çalışmalara katkı sağlanacaktır. Önsözlerde belirtilen gayeler, çoğu defa mealin yazılış metot ve muhtevasına da işaret etmektedir. Bu gaye aynı zamanda kelime ve ayet düzeyinde tercih edilecek anlamı belirlemede de en önemli unsurlardan biridir. Çünkü meal yazarının başta koyduğu amaç, Kur’an’a bakış perspektifini de biçimlendirmektedir. Bu çalışmada Türkçe yazılan yüz elli civarında meale başvurulmuştur. Sonuç olarak, kimi meallerin dil ve üslûba, sadelik ve kolay anlaşılırlığa; bazı meallerin Kur’an’ın nüzûl dönemindeki anlamına; bazılarının Kur’an’ı ana dilde anlamaya ya da ulusçuluk düşüncesini yaygınlaştırmaya; bazılarının, ideolojik, meşrebî ya da mezhepçi perspektife; bazılarının siret, tarih, bağlam, kronolojik, bilimsel gelişmeler vb. yaklaşımlar şeklinde çeşitlendirilebilecek çerçevelerde Kur’an’ı yorumlamaya odaklandığı görülmüştür.
{"title":"Yazılış Amaçları Bakımından Kur’an Mealleri","authors":"Fatih Kanca","doi":"10.54659/ulum.1186374","DOIUrl":"https://doi.org/10.54659/ulum.1186374","url":null,"abstract":"Bu makalenin konusu, ülkemizde yazılan Türkçe meallerin yazılış amaçlarını tespit etmektir. Toplumda meallere gösterilen ilgi ve bu meyandaki tartışmalar, bizi böyle bir çalışma yapmaya sevk etmiştir. Bu çalışma sayesinde, meallerde yer verilen giriş, önsöz, sunuş, takdim gibi yazılarda, meallerin yazılış amaçlarına dair verilen bilgilerden hareketle, meallerin ele alınış gayelerini kategorize ederek, analizler yapılacak ve hem okuyuculara hem de yeni çalışmalara katkı sağlanacaktır. Önsözlerde belirtilen gayeler, çoğu defa mealin yazılış metot ve muhtevasına da işaret etmektedir. Bu gaye aynı zamanda kelime ve ayet düzeyinde tercih edilecek anlamı belirlemede de en önemli unsurlardan biridir. Çünkü meal yazarının başta koyduğu amaç, Kur’an’a bakış perspektifini de biçimlendirmektedir. Bu çalışmada Türkçe yazılan yüz elli civarında meale başvurulmuştur. Sonuç olarak, kimi meallerin dil ve üslûba, sadelik ve kolay anlaşılırlığa; bazı meallerin Kur’an’ın nüzûl dönemindeki anlamına; bazılarının Kur’an’ı ana dilde anlamaya ya da ulusçuluk düşüncesini yaygınlaştırmaya; bazılarının, ideolojik, meşrebî ya da mezhepçi perspektife; bazılarının siret, tarih, bağlam, kronolojik, bilimsel gelişmeler vb. yaklaşımlar şeklinde çeşitlendirilebilecek çerçevelerde Kur’an’ı yorumlamaya odaklandığı görülmüştür.","PeriodicalId":157960,"journal":{"name":"ULUM","volume":"29 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2022-12-12","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"114533177","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
引用次数: 0
期刊
ULUM
全部 Acc. Chem. Res. ACS Applied Bio Materials ACS Appl. Electron. Mater. ACS Appl. Energy Mater. ACS Appl. Mater. Interfaces ACS Appl. Nano Mater. ACS Appl. Polym. Mater. ACS BIOMATER-SCI ENG ACS Catal. ACS Cent. Sci. ACS Chem. Biol. ACS Chemical Health & Safety ACS Chem. Neurosci. ACS Comb. Sci. ACS Earth Space Chem. ACS Energy Lett. ACS Infect. Dis. ACS Macro Lett. ACS Mater. Lett. ACS Med. Chem. Lett. ACS Nano ACS Omega ACS Photonics ACS Sens. ACS Sustainable Chem. Eng. ACS Synth. Biol. Anal. Chem. BIOCHEMISTRY-US Bioconjugate Chem. BIOMACROMOLECULES Chem. Res. Toxicol. Chem. Rev. Chem. Mater. CRYST GROWTH DES ENERG FUEL Environ. Sci. Technol. Environ. Sci. Technol. Lett. Eur. J. Inorg. Chem. IND ENG CHEM RES Inorg. Chem. J. Agric. Food. Chem. J. Chem. Eng. Data J. Chem. Educ. J. Chem. Inf. Model. J. Chem. Theory Comput. J. Med. Chem. J. Nat. Prod. J PROTEOME RES J. Am. Chem. Soc. LANGMUIR MACROMOLECULES Mol. Pharmaceutics Nano Lett. Org. Lett. ORG PROCESS RES DEV ORGANOMETALLICS J. Org. Chem. J. Phys. Chem. J. Phys. Chem. A J. Phys. Chem. B J. Phys. Chem. C J. Phys. Chem. Lett. Analyst Anal. Methods Biomater. Sci. Catal. Sci. Technol. Chem. Commun. Chem. Soc. Rev. CHEM EDUC RES PRACT CRYSTENGCOMM Dalton Trans. Energy Environ. Sci. ENVIRON SCI-NANO ENVIRON SCI-PROC IMP ENVIRON SCI-WAT RES Faraday Discuss. Food Funct. Green Chem. Inorg. Chem. Front. Integr. Biol. J. Anal. At. Spectrom. J. Mater. Chem. A J. Mater. Chem. B J. Mater. Chem. C Lab Chip Mater. Chem. Front. Mater. Horiz. MEDCHEMCOMM Metallomics Mol. Biosyst. Mol. Syst. Des. Eng. Nanoscale Nanoscale Horiz. Nat. Prod. Rep. New J. Chem. Org. Biomol. Chem. Org. Chem. Front. PHOTOCH PHOTOBIO SCI PCCP Polym. Chem.
×
引用
GB/T 7714-2015
复制
MLA
复制
APA
复制
导出至
BibTeX EndNote RefMan NoteFirst NoteExpress
×
0
微信
客服QQ
Book学术公众号 扫码关注我们
反馈
×
意见反馈
请填写您的意见或建议
请填写您的手机或邮箱
×
提示
您的信息不完整,为了账户安全,请先补充。
现在去补充
×
提示
您因"违规操作"
具体请查看互助需知
我知道了
×
提示
现在去查看 取消
×
提示
确定
Book学术官方微信
Book学术文献互助
Book学术文献互助群
群 号:481959085
Book学术
文献互助 智能选刊 最新文献 互助须知 联系我们:info@booksci.cn
Book学术提供免费学术资源搜索服务,方便国内外学者检索中英文文献。致力于提供最便捷和优质的服务体验。
Copyright © 2023 Book学术 All rights reserved.
ghs 京公网安备 11010802042870号 京ICP备2023020795号-1