Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi Cilt 40 Sayı 1 için hazırlanmış olan kapak ve editörden bölümü.
为40数字1号文学大学准备的封面和编辑部分。
{"title":"Kapak ve Editörden","authors":"H.ü. Edebiyat Fakültesi Dergisi Hüefd","doi":"10.32600/huefd.1312487","DOIUrl":"https://doi.org/10.32600/huefd.1312487","url":null,"abstract":"Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi Cilt 40 Sayı 1 için hazırlanmış olan kapak ve editörden bölümü.","PeriodicalId":30677,"journal":{"name":"Hacettepe Universitesi Edebiyat Fakultesi Dergisi","volume":"1 1","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-06-21","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"69709189","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Bu çalışmanın konusu nitel bir veri toplama tekniği olarak derinlemesine görüşme ile ilgilidir. Derinlemesine görüşme, yüz yüze, internet ortamında, telefonla ve mail yoluyla olmak üzere farklı çeşitlerle uygulanabilen nitel sosyal bir veri toplama tekniğidir. Nitel çalışmalarda tercih edilen bu yöntem, araştırmacı ile görüşmeci arasındaki sosyal etkileşim ve iletişime bağlı olarak gerçekleşebilmektedir. Derinlemesine görüşmenin amacı, görüşmeci kişinin deneyimlerini, düşüncelerini ve algılarını ortaya çıkarabilmek, bilinmeyenleri gün yüzüne çıkarabilmek yeni şeyler keşfedebilmektir. Bu çalışmada nitel çalışma desenlerinde sıklıkla kullanılan ve nitel veri toplama teknikleri arasında yer alan derinlemesine görüşme tekniğinin kavramsal olarak analiz edilmesi ve betimsel olarak bilgilendirme yapılması amaçlanmıştır. Sosyoloji, Tıp, Klinik çalışmaları, sosyal çalışmalar, Antropoloji, Kriminoloji ve Psikoloji gibi birçok disiplinin veri toplama tekniği olarak tercih ettiği bu yöntem, ayrıntılı ve çok boyutlu veri elde edilmesini sağlayabilmektedir. Literatürde derinlemesine görüşme tekniği ile ilgili çok fazla ve yaygın çalışmanın bulunmaması sebebiyle bu çalışmanın literatüre bilimsel ve akademik katkı sağlayabileceği düşünülmektedir. Çalışmada derinlemesine görüşme kavramının ne anlam ifade ettiği, görüşmenin çeşitleri ve özelliklerinin neler olduğu, görüşmede uygulanması gereken hususların neler olabileceğiyle ilgili betimsel analiz yapılmıştır. Derinlemesine görüşme, pandemi gibi salgın hastalıklar sebebiyle internet ortamı ve görüntülü kamera sistemleriyle de gerçekleştirilebilen bir veri toplama tekniği olmasına rağmen yüz yüze ve görüşmecinin doğal yaşam alanında yapılan görüşmenin daha sağlıklı sonuçlar verebileceği düşünülmektedir. Bu sebeple araştırmacının görüşmecilerin işyerleri, evleri ve yaşadıkları sosyal çevrede görüşme sağlaması, gözlem yapma açısından da avantaj sağlayabilecektir. Kavramsal olarak betimlenen derinlemesine görüşmenin esnek yapısı, araştırmacıya sağlamış olduğu olanaklarıyla işlevsel ve çok yönlü bir veri toplama tekniği olduğu söylenebilir. Zaman ve maliyet yönünden dezavantajları bulunan görüşme yöntemi, birçok disiplinin tercih ettiği bir veri toplama tekniğidir. Anlamacı ve yorumlamacı paradigmanın sıklıkla tercih ettiği bu teknik, sosyolojik açıdan araştırmalara kolaylık sağlayabilmektedir.
这项工作的问题是将其深化为一种正式的数据收集技术。这是一种社会数据收集技术,可以与不同类型的联系人、网站、电话和电子邮件一起使用,以将它们集成在一起。这种方法是为了研究人员之间的社会互动和交流而选择的,可以实施。会议的目的是探索观众的经历、想法和看法,并向人们展示未知的事物。在这项研究中,该研究旨在从概念分析和沟通技术的角度分析和告知常用数据收集技术和传统数据收集技术之间的领域深度。社会学、医学、临床工作、社会工作、人类学、犯罪学和心理学可以为许多学科提供数据收集技术。Literatürde derinlemesine görüşme tekniği ile ilgiliçok fazla ve yaygınçalışmanın bulunmmasısebebiyle buçalşmanşn Literatü。对面试的概念意味着什么,面试的类型和性质是什么,面试中可以应用什么主题进行实质性分析。与大流行性疾病一样,面试被认为对面试的面部和面部有更健康的影响,尽管它有一种可以在互联网和摄像系统上进行的数据收集技术,但也可能导致健康问题。因此,研究人员的顾问也可以从他们居住的地区提供工作、住房和社会谈判中受益。可以说,访谈结构是一种处理和多方向的数据收集技术,具有深度交叉的特点。通过时间和财务来讨论缺点的方法是许多学科更喜欢的数据收集技术。这种技术通常是理解和解释范式的首选,可以很容易地从社会学角度进行探索。
{"title":"Nitel Bir Veri Toplama Tekniği: Derinlemesine Görüşme","authors":"Fatih Uslu, Erdi Demi̇r","doi":"10.32600/huefd.1184085","DOIUrl":"https://doi.org/10.32600/huefd.1184085","url":null,"abstract":"Bu çalışmanın konusu nitel bir veri toplama tekniği olarak derinlemesine görüşme ile ilgilidir. Derinlemesine görüşme, yüz yüze, internet ortamında, telefonla ve mail yoluyla olmak üzere farklı çeşitlerle uygulanabilen nitel sosyal bir veri toplama tekniğidir. Nitel çalışmalarda tercih edilen bu yöntem, araştırmacı ile görüşmeci arasındaki sosyal etkileşim ve iletişime bağlı olarak gerçekleşebilmektedir. Derinlemesine görüşmenin amacı, görüşmeci kişinin deneyimlerini, düşüncelerini ve algılarını ortaya çıkarabilmek, bilinmeyenleri gün yüzüne çıkarabilmek yeni şeyler keşfedebilmektir. Bu çalışmada nitel çalışma desenlerinde sıklıkla kullanılan ve nitel veri toplama teknikleri arasında yer alan derinlemesine görüşme tekniğinin kavramsal olarak analiz edilmesi ve betimsel olarak bilgilendirme yapılması amaçlanmıştır. Sosyoloji, Tıp, Klinik çalışmaları, sosyal çalışmalar, Antropoloji, Kriminoloji ve Psikoloji gibi birçok disiplinin veri toplama tekniği olarak tercih ettiği bu yöntem, ayrıntılı ve çok boyutlu veri elde edilmesini sağlayabilmektedir. Literatürde derinlemesine görüşme tekniği ile ilgili çok fazla ve yaygın çalışmanın bulunmaması sebebiyle bu çalışmanın literatüre bilimsel ve akademik katkı sağlayabileceği düşünülmektedir. Çalışmada derinlemesine görüşme kavramının ne anlam ifade ettiği, görüşmenin çeşitleri ve özelliklerinin neler olduğu, görüşmede uygulanması gereken hususların neler olabileceğiyle ilgili betimsel analiz yapılmıştır. Derinlemesine görüşme, pandemi gibi salgın hastalıklar sebebiyle internet ortamı ve görüntülü kamera sistemleriyle de gerçekleştirilebilen bir veri toplama tekniği olmasına rağmen yüz yüze ve görüşmecinin doğal yaşam alanında yapılan görüşmenin daha sağlıklı sonuçlar verebileceği düşünülmektedir. Bu sebeple araştırmacının görüşmecilerin işyerleri, evleri ve yaşadıkları sosyal çevrede görüşme sağlaması, gözlem yapma açısından da avantaj sağlayabilecektir. Kavramsal olarak betimlenen derinlemesine görüşmenin esnek yapısı, araştırmacıya sağlamış olduğu olanaklarıyla işlevsel ve çok yönlü bir veri toplama tekniği olduğu söylenebilir. Zaman ve maliyet yönünden dezavantajları bulunan görüşme yöntemi, birçok disiplinin tercih ettiği bir veri toplama tekniğidir. Anlamacı ve yorumlamacı paradigmanın sıklıkla tercih ettiği bu teknik, sosyolojik açıdan araştırmalara kolaylık sağlayabilmektedir.","PeriodicalId":30677,"journal":{"name":"Hacettepe Universitesi Edebiyat Fakultesi Dergisi","volume":"1 1","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-06-21","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"69709125","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
4 Aralık 1875'te Prag'da dünyaya gelen René (Rainer) Maria Rilke, modern Alman edebiyatın öncü temsilcileri arasında sayılır. Özellikle Duino Ağıtları’ı ve Orpheus’a Soneler’i onun şiir alanındaki başyapıtları olarak nitelenir. Ancak, söz konusu iki eserin yazımı çok zorlu koşullar altında gerçekleşmiştir. Rilke 1910 yılında derin bir krize sürüklenmiş, ancak Ağıtlar’ı ve Soneler’i 1922’de tamamladığında huzura erebilmiştir. Arada geçen yıllar (1910-1922), bu çalışmanın konusudur. Amacımız, söz konusu iki baş yapıtın nasıl ve hangi şartlarda yazıldığını irdelenmektedir. Rilke bu on iki yılda sanatında derin izler bırakan ve her iki eserin motiflerine yansıyan deneyimler yaşamıştır. Bu on iki yıl, aynı zamanda Rilke’nin olgunluğa ulaştığı “geç dönemi” olarak adlandırılır ve Malte Lauridds Brigge’nin Notları başlıklı romanın 1910 yılında yayınlanmasından sonra başlar. Paris’te geçen bu roman Alman dilinde yazılmış ilk modern roman olarak kabul edilir. Rilke, bu romanla ve ondan önce yayınlanan Yeni Şiirler’le sanatının zirvesine ulaşmasına ulaşmıştır. Ne var ki Malte Lauridds Brigge’nin Notları’nı bitirir bitirmez, belirtildiği gibi Rilke büyük bir üretkenlik krizine girmiştir. Daha sonraki yıllar, bu krizi aşıp aynı yüksek sanatsal düzeyde eser vermeye devam etme çabalamakla geçmiştir. Krizi aşmak için Rilke’nin ilk başvurduğu ilk çare, kendini çeviri yaparak oyalamaktı. Bu sıralarda yolculuk etme arzusu da boy göstermiştir. Rilke’nin “Orta Dönemi” (1902-1910) Paris’in damgasını taşırken, 1910’dan sonraki geç dönemine çıktığı yolculuklar ve gezileri damgasını vurmuştur. Bu inceleme işte bu yılları asıl olarak ele almaktadır ve baş yapıtı sayılan iki eseri Rilke’nin bu kadar yer değiştirmesine rağmen nasıl meydana geldiğini göstermeyi amaçlamaktadır. Rilke’nin yaşamında ve eserinde derin izler bırakan deneyimler, inceleme boyunca ele alınıp pozitivist bir bakış açısıyla yansıtılmaktadır. Yaşamöyküsündeki sıralamaya göre Rilke’nin bu yıllarda çıktığı ilk önemli gezi 1910 yılındaki Kuzey Afrika ve Mısır gezisidir. Eski Mısır uygarlığından ve Mağrip’teki canlı İslamdan Rilke önemli ölçüde esinlenmiştir. Nitekim 1912’de misafir kaldığı Duino şatosunda Duino Ağıtları’ınn ilk dizelerini kaleme almayı başarır. İkinci önemli gezisi 1912-13’te çıktığı İspanya gezisidir. İspanya’dan bir süre Paris’e döndükten kısa bir süre sonra, Birinci Dünya Savaşı patlak verir ve Rilke 1919’a kadar Almanya’da kalmak zorunda kalır. Ancak 1919’da bir daha geri dönmemek üzere Almanya’yı terk eder ve (1922’de her iki başyapıtını tamamlayacağı) İsviçre’ye yerleşir.
{"title":"Rainer Maria Rilke’s Biography between 1910 and 1922 in the context of his 'Duino Elegies' and 'Sonnets to Orpheus'","authors":"Erkan ZENGİN","doi":"10.32600/huefd.1172106","DOIUrl":"https://doi.org/10.32600/huefd.1172106","url":null,"abstract":"4 Aralık 1875'te Prag'da dünyaya gelen René (Rainer) Maria Rilke, modern Alman edebiyatın öncü temsilcileri arasında sayılır. Özellikle Duino Ağıtları’ı ve Orpheus’a Soneler’i onun şiir alanındaki başyapıtları olarak nitelenir. Ancak, söz konusu iki eserin yazımı çok zorlu koşullar altında gerçekleşmiştir. Rilke 1910 yılında derin bir krize sürüklenmiş, ancak Ağıtlar’ı ve Soneler’i 1922’de tamamladığında huzura erebilmiştir. Arada geçen yıllar (1910-1922), bu çalışmanın konusudur. Amacımız, söz konusu iki baş yapıtın nasıl ve hangi şartlarda yazıldığını irdelenmektedir. Rilke bu on iki yılda sanatında derin izler bırakan ve her iki eserin motiflerine yansıyan deneyimler yaşamıştır. Bu on iki yıl, aynı zamanda Rilke’nin olgunluğa ulaştığı “geç dönemi” olarak adlandırılır ve Malte Lauridds Brigge’nin Notları başlıklı romanın 1910 yılında yayınlanmasından sonra başlar. Paris’te geçen bu roman Alman dilinde yazılmış ilk modern roman olarak kabul edilir. Rilke, bu romanla ve ondan önce yayınlanan Yeni Şiirler’le sanatının zirvesine ulaşmasına ulaşmıştır. Ne var ki Malte Lauridds Brigge’nin Notları’nı bitirir bitirmez, belirtildiği gibi Rilke büyük bir üretkenlik krizine girmiştir. Daha sonraki yıllar, bu krizi aşıp aynı yüksek sanatsal düzeyde eser vermeye devam etme çabalamakla geçmiştir. Krizi aşmak için Rilke’nin ilk başvurduğu ilk çare, kendini çeviri yaparak oyalamaktı. Bu sıralarda yolculuk etme arzusu da boy göstermiştir. Rilke’nin “Orta Dönemi” (1902-1910) Paris’in damgasını taşırken, 1910’dan sonraki geç dönemine çıktığı yolculuklar ve gezileri damgasını vurmuştur. Bu inceleme işte bu yılları asıl olarak ele almaktadır ve baş yapıtı sayılan iki eseri Rilke’nin bu kadar yer değiştirmesine rağmen nasıl meydana geldiğini göstermeyi amaçlamaktadır. Rilke’nin yaşamında ve eserinde derin izler bırakan deneyimler, inceleme boyunca ele alınıp pozitivist bir bakış açısıyla yansıtılmaktadır. Yaşamöyküsündeki sıralamaya göre Rilke’nin bu yıllarda çıktığı ilk önemli gezi 1910 yılındaki Kuzey Afrika ve Mısır gezisidir. Eski Mısır uygarlığından ve Mağrip’teki canlı İslamdan Rilke önemli ölçüde esinlenmiştir. Nitekim 1912’de misafir kaldığı Duino şatosunda Duino Ağıtları’ınn ilk dizelerini kaleme almayı başarır. İkinci önemli gezisi 1912-13’te çıktığı İspanya gezisidir. İspanya’dan bir süre Paris’e döndükten kısa bir süre sonra, Birinci Dünya Savaşı patlak verir ve Rilke 1919’a kadar Almanya’da kalmak zorunda kalır. Ancak 1919’da bir daha geri dönmemek üzere Almanya’yı terk eder ve (1922’de her iki başyapıtını tamamlayacağı) İsviçre’ye yerleşir.","PeriodicalId":30677,"journal":{"name":"Hacettepe Universitesi Edebiyat Fakultesi Dergisi","volume":"17 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-06-21","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"136296392","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Examining the need for social approval is critical to understand the effects of the social environment on individuals’ beliefs about themselves and perceptions of their abilities. This study aims to provide deep insight into the role and the effect of the need for social approval on the relationship between self-efficacy and perfectionism. Likewise, it aims to examine the role and the effect of the need for social approval on the relationship between self-efficacy and academic self-handicapping. In this study, academic self-handicapping, perfectionism, and the need for social approval, which are individually linked to self-efficacy, are examined in a single comprehensive framework. Participants were 121 university students studying at different universities who completed an online survey involving measures of academic self-handicapping, perfectionism, general self-efficacy, and reactions to social situations. They were manipulated by either receiving positive or negative feedback related to the need for social approval or receiving no feedback. The obtained data were tested with Pearson correlation analysis, one-way ANOVA, and moderation analysis. The findings showed that there was no significant difference between the self-efficacy scores of the groups. Self-efficacy was found to be significantly and negatively correlated with academic self-handicapping and perfectionism. The moderation analysis revealed that the relationship between academic self-handicapping and self-efficacy was only significant when participants received positive feedback or did not receive any feedback related to social approval. Contrary to expectations, the need for social approval was not found to have a moderating role in the relationship between perfectionism and self-efficacy. The current study contributes to the literature in terms of investigating the need for social approval in an experimental setting and showing that it plays a moderator role in the relationship between academic self-handicapping and self-efficacy.
{"title":"Sosyal Onay İhtiyacının Mükemmeliyetçilik, Akademik Kendini Engelleme ve Öz-Yeterlik Arasındaki İlişkiye Etkileri","authors":"Merve Ebrar KARAKAYA, Gülten ÜNAL","doi":"10.32600/huefd.1143283","DOIUrl":"https://doi.org/10.32600/huefd.1143283","url":null,"abstract":"Examining the need for social approval is critical to understand the effects of the social environment on individuals’ beliefs about themselves and perceptions of their abilities. This study aims to provide deep insight into the role and the effect of the need for social approval on the relationship between self-efficacy and perfectionism. Likewise, it aims to examine the role and the effect of the need for social approval on the relationship between self-efficacy and academic self-handicapping. In this study, academic self-handicapping, perfectionism, and the need for social approval, which are individually linked to self-efficacy, are examined in a single comprehensive framework. Participants were 121 university students studying at different universities who completed an online survey involving measures of academic self-handicapping, perfectionism, general self-efficacy, and reactions to social situations. They were manipulated by either receiving positive or negative feedback related to the need for social approval or receiving no feedback. The obtained data were tested with Pearson correlation analysis, one-way ANOVA, and moderation analysis. The findings showed that there was no significant difference between the self-efficacy scores of the groups. Self-efficacy was found to be significantly and negatively correlated with academic self-handicapping and perfectionism. The moderation analysis revealed that the relationship between academic self-handicapping and self-efficacy was only significant when participants received positive feedback or did not receive any feedback related to social approval. Contrary to expectations, the need for social approval was not found to have a moderating role in the relationship between perfectionism and self-efficacy. The current study contributes to the literature in terms of investigating the need for social approval in an experimental setting and showing that it plays a moderator role in the relationship between academic self-handicapping and self-efficacy.","PeriodicalId":30677,"journal":{"name":"Hacettepe Universitesi Edebiyat Fakultesi Dergisi","volume":"13 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-06-10","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"135051153","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
This article aims to analyse three poems in John Donne’s religious sonnet collection titled Holy Sonnets within the context of the Jungian concept of the individuation process. In this respect, the article presents two related arguments. First, it is contended that the poetic personae of the selected poems, namely “Thou hast made me,” “Oh my blacke Soule!,” and “Batter my heart,” suffer from neurosis because of their reluctance and inability to perform the two tasks of the individuation process. The process put forward by Carl Gustav Jung requires an individual to both separate herself/himself from societal demands and integrate the unconscious part of her/his psyche with the conscious one. In the case of the selected poems’ speakers, their unconscious sides are constituted by their carnal desires which they wish to suppress to the point of extinction. Feeling inadequate to suppress their bodily passions, they ask their Creator to intervene in the process. However, neither God responds to their prayers, nor their undesirable selves disappear from their conscious minds. Thus, the poetic speakers oscillate painfully between their carnal and spiritual selves, indicating that they suffer from neurosis. God’s silence in this process stems from the speaker’s rejection to utilize sacraments as mediatory objects. In this respect, it is argued that the speakers are influenced by Protestant iconophobia. Therefore, the second argument suggests that the selected poems showcase that rejecting sacraments’ mediatory function halts one’s attempt to bridge the gap between the conscious and the unconscious parts of the psyche which is the main aim of the individuation process.
本文试图在荣格个性化过程概念的背景下分析约翰·多恩的宗教十四行诗《神圣十四行诗》中的三首诗。在这方面,文章提出了两个相关的论点。首先,本文认为所选诗歌的诗歌人物,即“你创造了我”,“哦,我的黑色灵魂!”和“捶打我的心”,他们患有神经症,因为他们不愿意也无法完成个性化过程中的两项任务。卡尔·古斯塔夫·荣格(Carl Gustav Jung)提出的这个过程要求个人将自己从社会需求中分离出来,并将自己的潜意识部分与有意识部分整合起来。在被选诗歌的说话者中,他们无意识的一面是由他们想要压抑到灭绝的肉体欲望构成的。他们感到无法抑制身体的激情,于是要求造物主介入这个过程。然而,上帝既没有回应他们的祈祷,他们不受欢迎的自我也没有从他们的意识中消失。因此,诗歌的讲话者痛苦地在他们的肉体和精神自我之间摇摆,表明他们患有神经症。在这个过程中,上帝的沉默源于说话者拒绝使用圣礼作为调解对象。在这方面,有人认为说话者受到新教圣像恐惧症的影响。因此,第二个论点表明,诗歌选集表明,拒绝圣礼的调解功能,阻止了一个人试图弥合精神的有意识和无意识部分之间的差距,这是个性化过程的主要目标。
{"title":"A Jungian Analysis of Sacraments in John Donne’s 'Holy Sonnets'","authors":"Melih KURTULUŞ","doi":"10.32600/huefd.1243721","DOIUrl":"https://doi.org/10.32600/huefd.1243721","url":null,"abstract":"This article aims to analyse three poems in John Donne’s religious sonnet collection titled Holy Sonnets within the context of the Jungian concept of the individuation process. In this respect, the article presents two related arguments. First, it is contended that the poetic personae of the selected poems, namely “Thou hast made me,” “Oh my blacke Soule!,” and “Batter my heart,” suffer from neurosis because of their reluctance and inability to perform the two tasks of the individuation process. The process put forward by Carl Gustav Jung requires an individual to both separate herself/himself from societal demands and integrate the unconscious part of her/his psyche with the conscious one. In the case of the selected poems’ speakers, their unconscious sides are constituted by their carnal desires which they wish to suppress to the point of extinction. Feeling inadequate to suppress their bodily passions, they ask their Creator to intervene in the process. However, neither God responds to their prayers, nor their undesirable selves disappear from their conscious minds. Thus, the poetic speakers oscillate painfully between their carnal and spiritual selves, indicating that they suffer from neurosis. God’s silence in this process stems from the speaker’s rejection to utilize sacraments as mediatory objects. In this respect, it is argued that the speakers are influenced by Protestant iconophobia. Therefore, the second argument suggests that the selected poems showcase that rejecting sacraments’ mediatory function halts one’s attempt to bridge the gap between the conscious and the unconscious parts of the psyche which is the main aim of the individuation process.","PeriodicalId":30677,"journal":{"name":"Hacettepe Universitesi Edebiyat Fakultesi Dergisi","volume":"1 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-05-24","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"135140845","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Tarihte büyük devletler kuran Türk boyları, geniş coğrafyalara yayılmışlar ve arkalarında sayısız eserler bırakmışlardır. Bu eserler ise büyük oranda, maddi kültür mirasımızın temel unsurları olan arkeolojik kalıntılardan oluşur, bu kalıntılar içerisinde ise özellikle kurganlar büyük bir öneme sahiptir. Kurganlar somut varlıklar olarak, Türk kültürü, inancı, sosyal yapısı, ekonomik hayatı gibi birçok konuda değerli bilgiler verir, aynı zamanda Türk mimari yapısı ve konut anlayışı hakkında da fikir edinmemizi sağlarlar. Kurganlar Türk kültüründe, ölen bir kişinin ebedi hayatını geçireceği ikametgâhıdır, ölen bir insanın diğer dünyaya yolculuğunun başladığı ve son vedanın yapıldığı yerdir. Bundan dolayı belli bir öneme sahiptirler ve çeşitli tip ve türleri de vardır. Bunlardan birisi anıt mezar veya anıt kurgan olarak tarif edebileceğimiz, bir kişinin anısına yapılan yerlerdir. Türk kültüründe çeşitli sebeplerden dolayı cesedine ulaşılamayan veya cesedi uzak diyarlarda kalan insanların diğer dünyaya yolculukları, anıt kurganlar vasıtasıyla gerçekleştirilmiştir. Bunlar yapı ve uygulama olarak diğer kurgan türlerinden farksızdır, sadece içerisinde anısına yapılan insanın cesedi yoktur. Bu çalışmada söz konusu yapılar ve uygulama pratikleri ele alınacak ve örnekleriyle açıklanmaya çalışılacaktır.
{"title":"Some Studies on the “Cenotaph” Tradition in Pre-Islamic Turkish Culture","authors":"Ali TORAMAN","doi":"10.32600/huefd.1196802","DOIUrl":"https://doi.org/10.32600/huefd.1196802","url":null,"abstract":"Tarihte büyük devletler kuran Türk boyları, geniş coğrafyalara yayılmışlar ve arkalarında sayısız eserler bırakmışlardır. Bu eserler ise büyük oranda, maddi kültür mirasımızın temel unsurları olan arkeolojik kalıntılardan oluşur, bu kalıntılar içerisinde ise özellikle kurganlar büyük bir öneme sahiptir. Kurganlar somut varlıklar olarak, Türk kültürü, inancı, sosyal yapısı, ekonomik hayatı gibi birçok konuda değerli bilgiler verir, aynı zamanda Türk mimari yapısı ve konut anlayışı hakkında da fikir edinmemizi sağlarlar. Kurganlar Türk kültüründe, ölen bir kişinin ebedi hayatını geçireceği ikametgâhıdır, ölen bir insanın diğer dünyaya yolculuğunun başladığı ve son vedanın yapıldığı yerdir. Bundan dolayı belli bir öneme sahiptirler ve çeşitli tip ve türleri de vardır. Bunlardan birisi anıt mezar veya anıt kurgan olarak tarif edebileceğimiz, bir kişinin anısına yapılan yerlerdir. Türk kültüründe çeşitli sebeplerden dolayı cesedine ulaşılamayan veya cesedi uzak diyarlarda kalan insanların diğer dünyaya yolculukları, anıt kurganlar vasıtasıyla gerçekleştirilmiştir. Bunlar yapı ve uygulama olarak diğer kurgan türlerinden farksızdır, sadece içerisinde anısına yapılan insanın cesedi yoktur. Bu çalışmada söz konusu yapılar ve uygulama pratikleri ele alınacak ve örnekleriyle açıklanmaya çalışılacaktır.","PeriodicalId":30677,"journal":{"name":"Hacettepe Universitesi Edebiyat Fakultesi Dergisi","volume":"95 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-05-15","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"135188121","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Research in the field of translation studies and its association to other scientific fields is increasing day by day. In this regard, it is inevitable that community interpreting, which has emerged and rapidly developed to meet the need for translation in community services in different fields, will benefit from psychological approaches and theories. It is seen that with the increase in migration mobility, the community translator, who works with trauma victims in particular, plays an important role in institutions such as hospitals and social services. It is seen that the studies in Turkey the focus is on the competencies, duties and responsibilities of the health translator. However, interpreters who provide interpretation services to people with trauma experiences may be emotionally affected by the events they hear. Findings related to secondary traumatic stress disorder were found in occupational groups such as social workers and psychologists.
In this study, the assumption is that community translators can also experience secondary trauma-related stress seen in different occupational groups working in the field of community service. Academic studies on the question of whether people who undertake the task of interpreting for Syrian refugees who benefit from psychosocial support services, especially in the context of migration, will be exposed to the risk of possible occupational secondary traumatization will be traced and the findings will be discussed holistically. When we look at the literature on community interpreting in Turkey, it has been determined that there is no scientific study in the context of secondary traumatic stress, but research on the mental health of translators has gained momentum as a result of the increase in migration mobility in European countries. This study aims to contribute to the development of the relevant literature and to raise awareness for interdisciplinary studies.
{"title":"Secondary Traumatic Stress in Interpreters in Psychotherapy – A New Research Area?","authors":"Yelda ARKAN","doi":"10.32600/huefd.1198409","DOIUrl":"https://doi.org/10.32600/huefd.1198409","url":null,"abstract":"Research in the field of translation studies and its association to other scientific fields is increasing day by day. In this regard, it is inevitable that community interpreting, which has emerged and rapidly developed to meet the need for translation in community services in different fields, will benefit from psychological approaches and theories. It is seen that with the increase in migration mobility, the community translator, who works with trauma victims in particular, plays an important role in institutions such as hospitals and social services. It is seen that the studies in Turkey the focus is on the competencies, duties and responsibilities of the health translator. However, interpreters who provide interpretation services to people with trauma experiences may be emotionally affected by the events they hear. Findings related to secondary traumatic stress disorder were found in occupational groups such as social workers and psychologists.
 In this study, the assumption is that community translators can also experience secondary trauma-related stress seen in different occupational groups working in the field of community service. Academic studies on the question of whether people who undertake the task of interpreting for Syrian refugees who benefit from psychosocial support services, especially in the context of migration, will be exposed to the risk of possible occupational secondary traumatization will be traced and the findings will be discussed holistically. When we look at the literature on community interpreting in Turkey, it has been determined that there is no scientific study in the context of secondary traumatic stress, but research on the mental health of translators has gained momentum as a result of the increase in migration mobility in European countries. This study aims to contribute to the development of the relevant literature and to raise awareness for interdisciplinary studies.","PeriodicalId":30677,"journal":{"name":"Hacettepe Universitesi Edebiyat Fakultesi Dergisi","volume":"39 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-05-15","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"135187691","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
İnsanlık bugün, önü alınamayan bir hızla ilerleyen ve öncekilerden farklı yeni bir teknolojik gelişme olan yapay zekâ ve robot teknolojisinin olduğu çağı deneyimlemektir. Bu teknolojinin, öngörülebilen ve öngörülemeyen olumlu ya da olumsuz pek çok etkileri olacağı uzmanlar tarafından tartışılmaktadır. Bu çalışmada, laboratuvar ortamlarından çıkarak insanların gerek günlük yaşamında gerekse çalışma hayatında yer almaya başlayan, kişilerin ve toplumların yaşamlarını etkileyen yapay zekâ ve robot teknolojisinin riskleri ile ilgili bireylerin görüşlerinin tespiti amaçlanmıştır. Bu amaç doğrultusunda nitel yöntem kullanılmış olup farklı demografik özelliklere sahip 15 kişiye yarı yapılandırılmış görüşme tekniği uygulanmıştır. Görüşmeler neticesinde elde edilen veriler betimsel analiz tekniği ile analiz edilmiştir. Analiz sonucunda bu teknolojinin oluşturduğu risklerin tüm katılımcıları etkilediği ve bu risklerin dağılımında farklılıklar olacağı yönünde görüşler olduğu tespit edilmiştir. Ayrıca bu teknolojiye yönelik risk öngörülerinde bireysel farklılıklar olduğu görülmüştür. Alanyazın taraması yapıldığında yapay zekâ ve robot teknolojisinin risk algısına yönelik sınırlı çalışma olduğu tespit edilmiştir.Bu çalışmanın sonucuna göre, katılımcıların YZ ve robotik gelişmelerden kaygı duydukları, giderek bireyselleşmenin ve bağımlılığın, gözetleme ve denetimin aratacağı, güçsüz ülkelerde savunma ve güvenlik zaafiyeti yaratacağı, sosyal ilişkilerde risk oluşturacağı ve katılımcıların risk algılarının farklılaştığı sonucuna ulaşılmıştır.Elde elde edilen verilerin bu alandaki boşluklardan birini doldurması ve yapılmak istenen sonraki çalışmalara rehberlik edecek olması çalışmanın önemini ortaya koymaktadır.
{"title":"Yapay Zekâ ve Robot Teknolojisine Yönelik Risk Algısı Üzerine Nitel Bir Çalışma","authors":"Meltem TOKSOY ÇAĞAL, Yahya KESKİN","doi":"10.32600/huefd.1176896","DOIUrl":"https://doi.org/10.32600/huefd.1176896","url":null,"abstract":"İnsanlık bugün, önü alınamayan bir hızla ilerleyen ve öncekilerden farklı yeni bir teknolojik gelişme olan yapay zekâ ve robot teknolojisinin olduğu çağı deneyimlemektir. Bu teknolojinin, öngörülebilen ve öngörülemeyen olumlu ya da olumsuz pek çok etkileri olacağı uzmanlar tarafından tartışılmaktadır. Bu çalışmada, laboratuvar ortamlarından çıkarak insanların gerek günlük yaşamında gerekse çalışma hayatında yer almaya başlayan, kişilerin ve toplumların yaşamlarını etkileyen yapay zekâ ve robot teknolojisinin riskleri ile ilgili bireylerin görüşlerinin tespiti amaçlanmıştır. Bu amaç doğrultusunda nitel yöntem kullanılmış olup farklı demografik özelliklere sahip 15 kişiye yarı yapılandırılmış görüşme tekniği uygulanmıştır. Görüşmeler neticesinde elde edilen veriler betimsel analiz tekniği ile analiz edilmiştir. Analiz sonucunda bu teknolojinin oluşturduğu risklerin tüm katılımcıları etkilediği ve bu risklerin dağılımında farklılıklar olacağı yönünde görüşler olduğu tespit edilmiştir. Ayrıca bu teknolojiye yönelik risk öngörülerinde bireysel farklılıklar olduğu görülmüştür. Alanyazın taraması yapıldığında yapay zekâ ve robot teknolojisinin risk algısına yönelik sınırlı çalışma olduğu tespit edilmiştir.Bu çalışmanın sonucuna göre, katılımcıların YZ ve robotik gelişmelerden kaygı duydukları, giderek bireyselleşmenin ve bağımlılığın, gözetleme ve denetimin aratacağı, güçsüz ülkelerde savunma ve güvenlik zaafiyeti yaratacağı, sosyal ilişkilerde risk oluşturacağı ve katılımcıların risk algılarının farklılaştığı sonucuna ulaşılmıştır.Elde elde edilen verilerin bu alandaki boşluklardan birini doldurması ve yapılmak istenen sonraki çalışmalara rehberlik edecek olması çalışmanın önemini ortaya koymaktadır.","PeriodicalId":30677,"journal":{"name":"Hacettepe Universitesi Edebiyat Fakultesi Dergisi","volume":"1 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-05-15","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"135188531","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Çatışmacı yaklaşım, genel olarak sosyal bilimler, özel olarak da sosyoloji literatüründe oldukça tartışılmıştır. Çatışmacı yaklaşım içerisinde birçok farklı isim ve gelenek bulunmaktadır. Bu çalışmada ise özellikle Baykan Sezer’in, Kemal Tahir’in düşüncelerinden etkilenerek sosyoloji literatürüne kazandırdığı Doğu-Batı Çatışması Teorisi ile Karl Marx’ın çatışmacı yaklaşımı tartışmaya tabi tutulmuştur. Çalışmada, yorumsamacı geleneğe dayalı olarak doküman analizi tekniğinden yararlanılmıştır. Bu kapsamda birincil ve ikincil kaynaklar incelenmiştir. Baykan Sezer tarafından yayımlanmaya başlanan ve günümüzde yayına devam eden Sosyoloji Yıllıkları, temel kaynak olarak dikkate alınmıştır. Çalışma kapsamında, öncelikle Karl Marx’ın çatışmacı yaklaşımı kısaca özetlenmiş, sonrasında Kemal Tahir-Baykan Sezer çizgisindeki belirgin temalar ele alınmıştır. Söz konusu temalar; tarihin gerekliliği; özgünlük vurgusu; Türk insanının çıkarlarını gözetmek; Batı düşünü ve bilimi karşısındaki konum başlıkları etrafında tartışılmıştır. Sonrasında ise Doğu-Batı çatışmasının tarihinde belli başlı kırılma noktaları özetlenmiştir. Doğu-Batı çatışmasının tarihine ilişkin olarak özellikle Sosyoloji Yıllıkları’ndaki çalışmalar dikkate alınmıştır. Çalışma sonucunda Kemal Tahir-Baykan Sezer çizgisindeki çatışmacı yaklaşım Marx’ın yaklaşımı ile kıyaslanmıştır. Yapılan kıyaslama neticesinde, söz konusu yaklaşımlar arasında benzerliklerin olduğu gibi farklılıkların da olduğu tespit edilmiştir. Özellikle çatışmanın varlığı, iki yaklaşımda da mevcuttur. Ayrıca hem Karl Marx hem de Kemal Tahir ve Baykan Sezer tarafından hâkim/egemen bilim anlayışına yönelik eleştiri getirilmiştir. Kemal Tahir-Baykan Sezer çizgisinde ortaya çıkan farklılıkların ise bilhassa Türk toplumu ve tarihinin (genel itibarıyla da Doğu’nun) Batılı kavram ve şemalarla birebir örtüşmemesi noktasında görünürlük kazandığı gözlemlenmiştir.
{"title":"Karl Marx’ın Çatışmacı Yaklaşımı ile Kemal Tahir-Baykan Sezer Çizgisinin Karşılaştırılması","authors":"Berkay ÇETİN, Nevin GÜNGÖR ERGAN","doi":"10.32600/huefd.1225335","DOIUrl":"https://doi.org/10.32600/huefd.1225335","url":null,"abstract":"Çatışmacı yaklaşım, genel olarak sosyal bilimler, özel olarak da sosyoloji literatüründe oldukça tartışılmıştır. Çatışmacı yaklaşım içerisinde birçok farklı isim ve gelenek bulunmaktadır. Bu çalışmada ise özellikle Baykan Sezer’in, Kemal Tahir’in düşüncelerinden etkilenerek sosyoloji literatürüne kazandırdığı Doğu-Batı Çatışması Teorisi ile Karl Marx’ın çatışmacı yaklaşımı tartışmaya tabi tutulmuştur. Çalışmada, yorumsamacı geleneğe dayalı olarak doküman analizi tekniğinden yararlanılmıştır. Bu kapsamda birincil ve ikincil kaynaklar incelenmiştir. Baykan Sezer tarafından yayımlanmaya başlanan ve günümüzde yayına devam eden Sosyoloji Yıllıkları, temel kaynak olarak dikkate alınmıştır. Çalışma kapsamında, öncelikle Karl Marx’ın çatışmacı yaklaşımı kısaca özetlenmiş, sonrasında Kemal Tahir-Baykan Sezer çizgisindeki belirgin temalar ele alınmıştır. Söz konusu temalar; tarihin gerekliliği; özgünlük vurgusu; Türk insanının çıkarlarını gözetmek; Batı düşünü ve bilimi karşısındaki konum başlıkları etrafında tartışılmıştır. Sonrasında ise Doğu-Batı çatışmasının tarihinde belli başlı kırılma noktaları özetlenmiştir. Doğu-Batı çatışmasının tarihine ilişkin olarak özellikle Sosyoloji Yıllıkları’ndaki çalışmalar dikkate alınmıştır. Çalışma sonucunda Kemal Tahir-Baykan Sezer çizgisindeki çatışmacı yaklaşım Marx’ın yaklaşımı ile kıyaslanmıştır. Yapılan kıyaslama neticesinde, söz konusu yaklaşımlar arasında benzerliklerin olduğu gibi farklılıkların da olduğu tespit edilmiştir. Özellikle çatışmanın varlığı, iki yaklaşımda da mevcuttur. Ayrıca hem Karl Marx hem de Kemal Tahir ve Baykan Sezer tarafından hâkim/egemen bilim anlayışına yönelik eleştiri getirilmiştir. Kemal Tahir-Baykan Sezer çizgisinde ortaya çıkan farklılıkların ise bilhassa Türk toplumu ve tarihinin (genel itibarıyla da Doğu’nun) Batılı kavram ve şemalarla birebir örtüşmemesi noktasında görünürlük kazandığı gözlemlenmiştir.","PeriodicalId":30677,"journal":{"name":"Hacettepe Universitesi Edebiyat Fakultesi Dergisi","volume":"28 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-05-02","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"135270590","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Bu makale hazırlanmakta olan doktora tezi kapsamında yapılmış olan araştırmanın verilerine dayanmaktadır. Araştırma kapsamında kültürel ve yaratıcı endüstrilerde sanat üretimi yapan 22 kişiyle görüşülmüştür. Görüşmelerden elden edilen metinler temellendirilmiş teori araştırma stratejisi kullanılarak analiz edilmiştir. Araştırma kapsamında görüşmecilerin ilk etapta sanat üretimine başlama süreçleri sorulmuştur. Bu bağlamda sanat üreticilerini en fazla etkileyen faktörlerin aileleri ve öğretmenleri oldukları görülmüştür. Bu iki faktör dışında; içinde büyüdükleri sosyal çevre, sanatçılar, çeşitli popüler kültür ürünleri gibi unsurların da sanat üreticilerinin sanat üretimine başlamalarında etkili oldukları görülmüştür. Sanat üreticileri, üretimlerine başlama motivasyonlarını iki şekilde ortaya koymuşlardır: içsel dürtü ve aile etkisi. Ailelerin tutumlarına bakıldığında ise beş unsur saptanmıştır: desteklenmeme, ailelerin bazı üyeleri tarafından desteklenme, umursanmama, koşullu veya süreç içerisinde desteklenme ve koşulsuz destek. Lise öncesi eğitime bakıldığında ise çoğunlukla desteklenme ve desteklenmeme olarak iki faktör görülmüştür.
{"title":"Social Impacts on to Grow of Art Workers","authors":"Tolga ULUSOY","doi":"10.32600/huefd.1162401","DOIUrl":"https://doi.org/10.32600/huefd.1162401","url":null,"abstract":"Bu makale hazırlanmakta olan doktora tezi kapsamında yapılmış olan araştırmanın verilerine dayanmaktadır. Araştırma kapsamında kültürel ve yaratıcı endüstrilerde sanat üretimi yapan 22 kişiyle görüşülmüştür. Görüşmelerden elden edilen metinler temellendirilmiş teori araştırma stratejisi kullanılarak analiz edilmiştir. Araştırma kapsamında görüşmecilerin ilk etapta sanat üretimine başlama süreçleri sorulmuştur. Bu bağlamda sanat üreticilerini en fazla etkileyen faktörlerin aileleri ve öğretmenleri oldukları görülmüştür. Bu iki faktör dışında; içinde büyüdükleri sosyal çevre, sanatçılar, çeşitli popüler kültür ürünleri gibi unsurların da sanat üreticilerinin sanat üretimine başlamalarında etkili oldukları görülmüştür. Sanat üreticileri, üretimlerine başlama motivasyonlarını iki şekilde ortaya koymuşlardır: içsel dürtü ve aile etkisi. Ailelerin tutumlarına bakıldığında ise beş unsur saptanmıştır: desteklenmeme, ailelerin bazı üyeleri tarafından desteklenme, umursanmama, koşullu veya süreç içerisinde desteklenme ve koşulsuz destek. Lise öncesi eğitime bakıldığında ise çoğunlukla desteklenme ve desteklenmeme olarak iki faktör görülmüştür.","PeriodicalId":30677,"journal":{"name":"Hacettepe Universitesi Edebiyat Fakultesi Dergisi","volume":"51 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-04-17","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"136243265","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}