Pub Date : 2023-08-13DOI: 10.35415/sirnakifd.1322961
A. Özalp
Düşünce geleneğinin kadim konularından biri olan hareket hakkındaki tartışmalar bütün varoluşa olduğu gibi insana ilişkin tasavvurlara da kapı aralar. Bu sebeple hareketin neliğine dâir her sorgulama, mevcudiyetini hareketin sürekliliği içinde gerçekleştiren insanın da mahiyetini ortaya koyan daha geniş çerçeveli cevaplara açılır. Aristo’dan beri felsefe tarihine egemen olan “cevherin (tözün) değişmezliği”, başka bir ifadeyle “arazın (ilintinin veya ilineğin) hareketi” düşüncesi üzerine inşa edilen hareket teorileri açısından bakıldığında insan, devinim halinde olan ama özünde değişim olmayan ve hareket ettiricisi dışarıda aranan bir nesneyi işaret eder. Mollâ Sadrâ’nın hareketin bizzat varlığın cevherinde gerçekleştiğini savunduğu hareket-i cevherî (el-hareketü’l-cevherîyye) teorisine göre ise o, özü itibariyle de sürekli bir değişim-dönüşüm halindedir ve kendisi bu değişimin hem öznesi (muharrik, hareket ettiren) hem de nesnesidir (müteharrik, hareket eden). Zira İslâm filozofları ekseriyetle hareketin sadece kemiyet (nicelik), keyfiyet (nitelik), mekân ve konum olmak üzere dört kategoride gerçekleştiğini ileri sürerken Mollâ Sadrâ hareket ve değişimin bizzat cevher kategorisinde vukû bulduğunu savunur. Buradan yola çıkarak Sadrâ’nın hareket-i cevherî teorisi çalışmamızda eğitim olgusu ve insan tasavvuruna katkıda bulunmak amacıyla bir imkân olarak benimsenmektedir. Filozofumuzun söz konusu doktrini yer yer onun düşünce dünyasındaki diğer telakkileriyle birlikte analiz edilmekte ve eğitim perspektifi açısından yorumlanmaktadır. Dolayısıyla elinizdeki metin bir ispat veya tahkik çalışması değil, bir tespit ve tevil çabasının ürünüdür. Bu maksatla sınırlandırılmış bir çizgiden bakıldığında eğitim bakış açısından tahlile tabi tutulabilecek mevzuların ve ulaşılabilecek sonuçların şu şekilde olacağı söylenebilir: Mollâ Sadrâ düşüncesinde, hareket eden cevher kendi kendini hareket ettiren ontolojik bir gerçekliktir. İnsan nefsi de bir cevherdir ve dolayısıyla hareketlidir, hareketinin öznesi de yine kendisidir. Eğitim ufkundan değerlendirilecek olursa bu yaklaşım insanın köklü/metamorfik dönüşümünün olanağını ve dinamik/proaktif insan tasavvurunu problematik bakışın odağına yerleştirir. Müteharrik (hareket eden, eğitimin nesnesi), muharrik (hareket ettiren, eğitimin öznesi) gibi konuları belirginleştirmesi muhtemel bu odaklanmanın böylece eğitimin illiyet ilkelerinden en az ikisini ifşa etmesi de mümkündür: Fâil (özne) ve madde (nesne). Hareket eden ve hareket edenin aynîleştiği hareket-i cevherî bağlamında işte bu özne ile nesne aynı kişidir. Dış faktörler ise hazırlayıcı, destekleyici olmalarının dışında bir payeye sahip değildir. Yani eğitimde; eğiten ve eğitime muhatap olan, kişinin kendisidir; öğretim ve öğretmen gibi harici unsurlar hakiki anlamda bir olduran değildir. Bu bağlamda eğitim kendinde oluş, oluşa gelme ve kuvve ile fiilin aynı anda bulunması hasebiyle bir birikmedir. Öğretimin/pedagojinin mutlaklaştırıldığı günümüz hâkim eğitim yakl
当我想到传统时,关于这场运动的辩论是女性的问题之一,他们也呼吁人际关系纠纷,就像现在的情况一样。因此,关于行动如何运作的每一个问题都通向人类活动的更广泛框架。自亚里士多德以来,当谈到建立在“珠宝变化”思想基础上的运动理论时,换句话说,“土地的运动,国家的运动,人类是以处女的形式存在的,但它并没有变化和移动。根据Molly为Sara本人在珠宝中的运动辩护的黄金运动理论,这是其性质和性质的不断变化。Ziraïslâm filozoflarıekseriyelle hareketin sadese kemiyet(nicelik)、keyfiyet(nitelik),mekân ve konum olmaküzere dört kategoride gerçekleştiğini ileri sürerken MollâSadrâhareket ve değişimin bizzat cevher kategorisine vukûbulduğunu savuunur。作为一种出路,当我们研究Sara的珠宝运动理论时,我相信这是一个参与教育和人类设计的机会。我们哲学的学说要用思维世界中的其他望远镜来分析,并从教育的角度来解释。所以你这里的文本不是测试或预测性的工作,它是检测和努力的产物。当你看到一条有这个目标的限制线时,可以说,可以分析的东西和可以实现的结果都是本体论的现实,在莫拉尔·萨德尔的脑海中,它以教育的方式移动。人的呼吸是一颗宝石,所以他会移动,他是移动的主人。如果从底层评估教育,这种方法将人类的根源/变形转变和人类的动态/主动设计置于问题视图室。这一关注点有可能被确定为建筑师,作为建筑师,这样它就可以揭示教育教育的至少两个原则:自身利益和实质。这与移动和移动对象上下文中的对象是一样的。外部因素除了预备性的、支持性的外,没有任何作用。Yani eğitimde;谁受过教育和教育;像老师和老师这样优秀的东西其实并不重要。在这方面,教育本身并没有与创建、创建和共享文件的能力相结合。在教学/教学完成的当天,政府可能会就这种设计的纪律展开一场非常重要的辩论,鼓励人们放弃培训方法。
{"title":"Human Conception in Education in the Context of Mulla Sadra's Theory of Substantial Motion (al-Haraka al-Jawhariyya)","authors":"A. Özalp","doi":"10.35415/sirnakifd.1322961","DOIUrl":"https://doi.org/10.35415/sirnakifd.1322961","url":null,"abstract":"Düşünce geleneğinin kadim konularından biri olan hareket hakkındaki tartışmalar bütün varoluşa olduğu gibi insana ilişkin tasavvurlara da kapı aralar. Bu sebeple hareketin neliğine dâir her sorgulama, mevcudiyetini hareketin sürekliliği içinde gerçekleştiren insanın da mahiyetini ortaya koyan daha geniş çerçeveli cevaplara açılır. Aristo’dan beri felsefe tarihine egemen olan “cevherin (tözün) değişmezliği”, başka bir ifadeyle “arazın (ilintinin veya ilineğin) hareketi” düşüncesi üzerine inşa edilen hareket teorileri açısından bakıldığında insan, devinim halinde olan ama özünde değişim olmayan ve hareket ettiricisi dışarıda aranan bir nesneyi işaret eder. Mollâ Sadrâ’nın hareketin bizzat varlığın cevherinde gerçekleştiğini savunduğu hareket-i cevherî (el-hareketü’l-cevherîyye) teorisine göre ise o, özü itibariyle de sürekli bir değişim-dönüşüm halindedir ve kendisi bu değişimin hem öznesi (muharrik, hareket ettiren) hem de nesnesidir (müteharrik, hareket eden). Zira İslâm filozofları ekseriyetle hareketin sadece kemiyet (nicelik), keyfiyet (nitelik), mekân ve konum olmak üzere dört kategoride gerçekleştiğini ileri sürerken Mollâ Sadrâ hareket ve değişimin bizzat cevher kategorisinde vukû bulduğunu savunur. Buradan yola çıkarak Sadrâ’nın hareket-i cevherî teorisi çalışmamızda eğitim olgusu ve insan tasavvuruna katkıda bulunmak amacıyla bir imkân olarak benimsenmektedir. Filozofumuzun söz konusu doktrini yer yer onun düşünce dünyasındaki diğer telakkileriyle birlikte analiz edilmekte ve eğitim perspektifi açısından yorumlanmaktadır. Dolayısıyla elinizdeki metin bir ispat veya tahkik çalışması değil, bir tespit ve tevil çabasının ürünüdür. Bu maksatla sınırlandırılmış bir çizgiden bakıldığında eğitim bakış açısından tahlile tabi tutulabilecek mevzuların ve ulaşılabilecek sonuçların şu şekilde olacağı söylenebilir: Mollâ Sadrâ düşüncesinde, hareket eden cevher kendi kendini hareket ettiren ontolojik bir gerçekliktir. İnsan nefsi de bir cevherdir ve dolayısıyla hareketlidir, hareketinin öznesi de yine kendisidir. Eğitim ufkundan değerlendirilecek olursa bu yaklaşım insanın köklü/metamorfik dönüşümünün olanağını ve dinamik/proaktif insan tasavvurunu problematik bakışın odağına yerleştirir. Müteharrik (hareket eden, eğitimin nesnesi), muharrik (hareket ettiren, eğitimin öznesi) gibi konuları belirginleştirmesi muhtemel bu odaklanmanın böylece eğitimin illiyet ilkelerinden en az ikisini ifşa etmesi de mümkündür: Fâil (özne) ve madde (nesne). Hareket eden ve hareket edenin aynîleştiği hareket-i cevherî bağlamında işte bu özne ile nesne aynı kişidir. Dış faktörler ise hazırlayıcı, destekleyici olmalarının dışında bir payeye sahip değildir. Yani eğitimde; eğiten ve eğitime muhatap olan, kişinin kendisidir; öğretim ve öğretmen gibi harici unsurlar hakiki anlamda bir olduran değildir. Bu bağlamda eğitim kendinde oluş, oluşa gelme ve kuvve ile fiilin aynı anda bulunması hasebiyle bir birikmedir. Öğretimin/pedagojinin mutlaklaştırıldığı günümüz hâkim eğitim yakl","PeriodicalId":33450,"journal":{"name":"Sirnak Universitesi Ilahiyat Fakultesi Dergisi","volume":" ","pages":""},"PeriodicalIF":0.1,"publicationDate":"2023-08-13","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"47855114","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Pub Date : 2023-06-15DOI: 10.35415/sirnakifd.1258792
A. Topal
The linguistic categories (aqsām al-lafẓ) of Islamic Jurisprudence (Uṣūl al-Fiqh) have recently become a source of interest to both Arabic linguists as well as scholars of Islamic Law. There seems to be a widespread tendency, however, among contemporary scholars to approach to them without any concern to highlight aspects where they are similar to, or different from, each other, unless such a comparison was already made in classical manuals of Islamic Jurisprudence, even where the occasion demands the otherwise. One such occasion concerns muštarak and muškil, the two linguistic categories that fall under the first and the second linguistic categorizations respectively. While uṣūlīs compare muštarak with its co-subcategories (e.g. khāṣṣ) and muškil with its co-subcategories (e.g. khafī), they do not compare muštarak and muškil with each other despite the striking similarities between them. These similarities might compromise the integrity of the linguistic categorization due to the seeming existence of two separate categories for what appears to be the same concept. Therefore, there is a need to analyze the two categories in a comparative way to establish the nature of the relationship between the two, which is an issue, to the best of my knowledge, that has never been addressed in the previous literature, thus constituting an important gap that needs to be filled. The need to fill this gap becomes more urgent as the contemporary works that discuss muštarak and muškil define these two categories almost identical, sometimes even providing the same examples for each one of them, without noting the nature of the difference between them, which epitomizes the degree of misunderstanding which this gap in the classical literature can lead to today. In an attempt to fill this gap, this paper provides, for the first time, a comparative analysis of muštarak and muškil. Falling back upon classical manuals of Islamic Jurisprudences within the Ḥanafī school, the present work argues that the difference between muštarak and muškil is that in the case of muškil, the assigned meanings of a given ambiguous expression has not yet thought through and requires two types of inquiries, namely ṭalab, which is to list the assigned meanings in use, and taʾammul, which is to determine which one of the assigned meanings of the ambiguous expression is meant on a given speech/writing occasion. However, in the case of muštarak, the assigned meanings of a given ambiguous expression have already been worked out and therefore are already known by the addressee(s) on a given speech/writing occasion, thus requiring only the inquiry of taʾammul. Therefore, this paper further argues that after its meanings in use are determined through taʾammul, muškil turns into muštarak. In this regard, muškil expression can be said to be an earlier version of muštarak, just as muštarak can be referred to be an earlier version of muʾawwal after one of its assigned meanings are preponderated upon thr
伊斯兰法学(Uṣūl al-Fiqh)的语言范畴(aqsām al- lafal)最近成为阿拉伯语言学家和伊斯兰法学者感兴趣的来源。然而,在当代学者中似乎有一种普遍的趋势,即在研究它们时,不关心突出它们彼此相似或不同的方面,除非在伊斯兰法学的经典手册中已经进行了这样的比较,即使场合要求相反。其中一个例子涉及muštarak和muškil,这两个语言类别分别属于第一个和第二个语言类别。虽然uṣūlīs将muštarak与其共同的子类别(例如khāṣṣ)和muškil与其共同的子类别(例如khafir)进行比较,但它们不会将muštarak和muškil彼此进行比较,尽管它们之间存在惊人的相似性。这些相似性可能会损害语言分类的完整性,因为对于看似相同的概念,似乎存在两个不同的类别。因此,有必要以比较的方式来分析这两个类别,以确定两者之间关系的性质,这是一个问题,据我所知,在以前的文献中从未解决过,从而构成了一个需要填补的重要空白。填补这一空白的需要变得更加迫切,因为讨论muštarak和muškil的当代作品几乎相同地定义了这两个类别,有时甚至为它们中的每一个提供相同的例子,而没有注意到它们之间差异的本质,这集中体现了古典文学中的这一差距可能导致今天的误解程度。为了填补这一空白,本文首次对muštarak和muškil进行了比较分析。回到Ḥanafī学派的伊斯兰法学经典手册,本文认为muštarak和muškil之间的区别在于,在muškil的情况下,一个给定的歧义表达的指定含义尚未经过深思熟虑,需要两种类型的调查,即ṭalab,它列出了使用中的指定含义,以及ta - al - ammul,这是为了确定在给定的演讲/写作场合,歧义表达的指定意义中的哪一个是指的。然而,在muštarak的情况下,给定的歧义表达的指定含义已经被计算出来,因此收件人在给定的演讲/写作场合已经知道,因此只需要查询ta - al - ammul。因此,本文进一步认为,通过《古兰经》确定其使用意义后,muškil变成muštarak。在这方面,muškil表达式可以说是muštarak的早期版本,正如muštarak可以被认为是mu - awwal的早期版本,因为它的一个指定的意义是通过那个al - wounl来占主导地位的。
{"title":"Hanefi Usûl-ı Fıkhı’nın Müşterek ve Müşkil Dil Kategorilerinin Bir Mukayesesi","authors":"A. Topal","doi":"10.35415/sirnakifd.1258792","DOIUrl":"https://doi.org/10.35415/sirnakifd.1258792","url":null,"abstract":"The linguistic categories (aqsām al-lafẓ) of Islamic Jurisprudence (Uṣūl al-Fiqh) have recently become a source of interest to both Arabic linguists as well as scholars of Islamic Law. There seems to be a widespread tendency, however, among contemporary scholars to approach to them without any concern to highlight aspects where they are similar to, or different from, each other, unless such a comparison was already made in classical manuals of Islamic Jurisprudence, even where the occasion demands the otherwise. One such occasion concerns muštarak and muškil, the two linguistic categories that fall under the first and the second linguistic categorizations respectively. While uṣūlīs compare muštarak with its co-subcategories (e.g. khāṣṣ) and muškil with its co-subcategories (e.g. khafī), they do not compare muštarak and muškil with each other despite the striking similarities between them. These similarities might compromise the integrity of the linguistic categorization due to the seeming existence of two separate categories for what appears to be the same concept. Therefore, there is a need to analyze the two categories in a comparative way to establish the nature of the relationship between the two, which is an issue, to the best of my knowledge, that has never been addressed in the previous literature, thus constituting an important gap that needs to be filled. The need to fill this gap becomes more urgent as the contemporary works that discuss muštarak and muškil define these two categories almost identical, sometimes even providing the same examples for each one of them, without noting the nature of the difference between them, which epitomizes the degree of misunderstanding which this gap in the classical literature can lead to today. In an attempt to fill this gap, this paper provides, for the first time, a comparative analysis of muštarak and muškil. Falling back upon classical manuals of Islamic Jurisprudences within the Ḥanafī school, the present work argues that the difference between muštarak and muškil is that in the case of muškil, the assigned meanings of a given ambiguous expression has not yet thought through and requires two types of inquiries, namely ṭalab, which is to list the assigned meanings in use, and taʾammul, which is to determine which one of the assigned meanings of the ambiguous expression is meant on a given speech/writing occasion. However, in the case of muštarak, the assigned meanings of a given ambiguous expression have already been worked out and therefore are already known by the addressee(s) on a given speech/writing occasion, thus requiring only the inquiry of taʾammul. Therefore, this paper further argues that after its meanings in use are determined through taʾammul, muškil turns into muštarak. In this regard, muškil expression can be said to be an earlier version of muštarak, just as muštarak can be referred to be an earlier version of muʾawwal after one of its assigned meanings are preponderated upon thr","PeriodicalId":33450,"journal":{"name":"Sirnak Universitesi Ilahiyat Fakultesi Dergisi","volume":"67 1","pages":""},"PeriodicalIF":0.1,"publicationDate":"2023-06-15","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"69799409","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Pub Date : 2023-06-15DOI: 10.35415/sirnakifd.1253433
Ahmet Az
Hicrî VIII. yüzyılda Endülüs’te yetişen meşhur âlimlerden biri olan Şâtıbî, genelde fıkıh, fıkıh usulü ve makâsıd teorisi (İslâm hukuk felsefesi) yönüyle tanınsa da o aslında çok yönlü bir âlimdir. Bu büyük mütefekkir, yaşadığı dönemde sonradan ortaya çıkan bozuk dinî telakkilere karşı çıktığı için bidat ehli fırkaların sert tepkisiyle karşılaşmış, hatta bazı zamanlar Ehl-i sünnet karşıtı olmakla dahi suçlanmıştır. Onun, fıkıh usulü ve şeriatın zahiri hükümleri açısından değerlendirmeye aldığı olgulardan birisi de tasavvuf ve kendilerini mutasavvıf olarak tanıtan bazı çevrelerin sözde tasavvufî telakkileridir. Tasavvufun ve tasavvufî düşüncenin İslâm’ın temel dinamikleriyle ve şeriatın istinbât yöntemiyle bağdaşmayan yaklaşımlarını ciddi şekilde eleştiren Şâtıbî, bu tür bozuk anlayışların, sonradan gelen bidat ehli fırkalar tarafından tasavvufa sokuşturulduğunu ifade etmekte ve bunların, şeriat ehlinin maksadını anlamaktan aciz cahiller grubu olduklarını belirterek, bu tür uygulamaları selef-i sâlihin zamanında bulunmayan sonradan uydurulmuş bidatler kategorisinde değerlendirmektedir. Aslında Şâtıbî, tasavvufu bir bütün olarak reddetmemektedir. Onun şiddetle karşı çıktığı husus, şerî bir temele dayanmayan, şerî usullere ters düştüğü halde tasavvuf adı altında keşf ve ilhâma dayandırılan birtakım bâtıni telakki ve uygulamalardır. Bu yüzden fıkıh usulü açısından önemli bir konuma sahip olan el-Muvâfakât ve el-İ’tisâm adlı eserlerinde tasavvufa dair detaylı bilgiler vermekte ve selef tasavvuf anlayışının mahiyeti hakkında ancak tasavvuf klasiklerinde bulabileceğimiz birçok meseleye işaret etmektedir. Ayrıca yaşadığı dönemde ciddi tartışmalara konu olan manevî yolculukta mürşidin gerekliliği mevzusuna da değinen Şâtıbî, dönemin meşhur âlim ve sûfîlerine mektuplar yazarak, gerek talim yönünden gerekse terbiye açısından mürşidin gerekliliği meselesine açıklık getirmiştir. Tasavvufun tanımını yaparken Ebü’l-Kâsım en-Nasrâbâdî’den alıntı yapan Şâtıbî, tasavvufu: “Kitâp ve sünnete iltizâm, bidatleri ve hevâ-i nefsi terk, bu taifenin büyüklerine hürmet, insanları (eksiklik ve kusurlarında) mazur görmek, evrâda devam etmek, ruhsatlara ve tevillere tevessül etmekten uzak olmaktır, şeklinde tanımlar. Şâtıbî, bu tariften yola çıkarak tasavvuf ehlinin, şer-i şerife bağlılıkta ve bidatlerden uzak olma konusunda en hassas kimseler olduğunu ifade etmektedir. Ona göre sûfilerden bâtıl fırka ve gruplara mensup kimselerin bulunmaması onların bu hassasiyetlere sahip, dini talim eden âlim ve fakih kimseler olmalarıyla alakalıdır. Onlarla ilgili aksine nakledilen haberleri ise onlardan olmayan bidat ehli kimselerin irtikâp ettikleri ve şeran fasit olduğu açık olan bazı amellerin onlara nisbet edilmesinden ibaret olduğunu savunur. Zira onun düşüncesinde ehl-i tarik sûfiler, hakikat, zevk ve ehl-i hâl kimselerdirler ve bunlar gerçekte tevhid sırrının sahibidirler. Ayrıca bazı cahillerin, şer-i şerîfe ittiba noktasında sûfileri mütesâhil olmakla suçladıklarını belirten Şât
四月八日。在过去的几百年里,他是一位非常优秀的科学家,也是印尼著名的学者。这位主要的瘾君子从活着起就被指控使用暴力宗教望远镜,尽管他有时被指控反对同性恋。奥农,fıkıh usulüveşeriatın zahiri hükümleri açısından değerlendirmeye aldığıolgular dan birisi de tasavvuf ve kendilerini mutasavvıf olarak tanıtan bazıçevrelerin sözde tasavvufîtelakkileridir。几位对伊斯兰教的基本动态和塔萨夫武山和探索者国家思想的稳定性持批评态度的人表示,这些误解后来引起了意外,但这些误解已经消除。根据穷人的目标,少数无知群体将在选择器的时间之后,在一系列内置路径中评估这些应用程序。事实上,调查并非完全被拒绝。那些暴力反对他的人,不支持邪恶的人,就是那些发现并遵循某些基于知识的指示,不服从邪恶的人。因此,重要的是提供关于手工拼图和手工工程工作的详细信息,这是基于图形概念的定义性质,但只能在设计经典中找到。此外,在他的一生中,在他的旅程中发生严重纠纷的障碍,不一定是对抗的障碍,已经向科学家和监督人员明确表示,如有必要,您将被告知需要咨询。当他被称为Tasavifun时,他从Ebul Kassim en Nasrabadi成为了名人。他说:离开圣经和纯洁的方式,离开方式和空气的气息,敬畏这堵墙的伟大,敬畏人民。去看,去继续在宇宙中,去探索法律法规。Şâtıbî,bu tariften yolaçıkarak tasavvuf ehlinin,şer-işerife bağlılı。正因为如此,沙漠的人民和沙漠的人民都知道它,并且知道它,而且知道它。否则,关于他们的消息是,一些不知道这件事的作恶者将被算作他们。在他的思想中有古老的所多玛、真理、快乐和恐惧的秘密。也有人说,一些无知的人指责孤儿在屠杀的时候不听话,说这不是真的,屠杀的方式是由美先于一切组成的,每一个屠杀的想法都是被欺骗的。在这项研究中,Binaneel将把我确定为智利生活时的模范和目的理论家,因为探索和探索的一些问题将导致对当时印度尼西亚的宗教、思想和探索的理解。
{"title":"Endülüslü Bir Usulcü; İmâm Şâtıbî’nin Tasavvufa ve Bazı Tasavvufî Meselelere Bakışı","authors":"Ahmet Az","doi":"10.35415/sirnakifd.1253433","DOIUrl":"https://doi.org/10.35415/sirnakifd.1253433","url":null,"abstract":"Hicrî VIII. yüzyılda Endülüs’te yetişen meşhur âlimlerden biri olan Şâtıbî, genelde fıkıh, fıkıh usulü ve makâsıd teorisi (İslâm hukuk felsefesi) yönüyle tanınsa da o aslında çok yönlü bir âlimdir. Bu büyük mütefekkir, yaşadığı dönemde sonradan ortaya çıkan bozuk dinî telakkilere karşı çıktığı için bidat ehli fırkaların sert tepkisiyle karşılaşmış, hatta bazı zamanlar Ehl-i sünnet karşıtı olmakla dahi suçlanmıştır. Onun, fıkıh usulü ve şeriatın zahiri hükümleri açısından değerlendirmeye aldığı olgulardan birisi de tasavvuf ve kendilerini mutasavvıf olarak tanıtan bazı çevrelerin sözde tasavvufî telakkileridir. Tasavvufun ve tasavvufî düşüncenin İslâm’ın temel dinamikleriyle ve şeriatın istinbât yöntemiyle bağdaşmayan yaklaşımlarını ciddi şekilde eleştiren Şâtıbî, bu tür bozuk anlayışların, sonradan gelen bidat ehli fırkalar tarafından tasavvufa sokuşturulduğunu ifade etmekte ve bunların, şeriat ehlinin maksadını anlamaktan aciz cahiller grubu olduklarını belirterek, bu tür uygulamaları selef-i sâlihin zamanında bulunmayan sonradan uydurulmuş bidatler kategorisinde değerlendirmektedir. Aslında Şâtıbî, tasavvufu bir bütün olarak reddetmemektedir. Onun şiddetle karşı çıktığı husus, şerî bir temele dayanmayan, şerî usullere ters düştüğü halde tasavvuf adı altında keşf ve ilhâma dayandırılan birtakım bâtıni telakki ve uygulamalardır. Bu yüzden fıkıh usulü açısından önemli bir konuma sahip olan el-Muvâfakât ve el-İ’tisâm adlı eserlerinde tasavvufa dair detaylı bilgiler vermekte ve selef tasavvuf anlayışının mahiyeti hakkında ancak tasavvuf klasiklerinde bulabileceğimiz birçok meseleye işaret etmektedir. Ayrıca yaşadığı dönemde ciddi tartışmalara konu olan manevî yolculukta mürşidin gerekliliği mevzusuna da değinen Şâtıbî, dönemin meşhur âlim ve sûfîlerine mektuplar yazarak, gerek talim yönünden gerekse terbiye açısından mürşidin gerekliliği meselesine açıklık getirmiştir. Tasavvufun tanımını yaparken Ebü’l-Kâsım en-Nasrâbâdî’den alıntı yapan Şâtıbî, tasavvufu: “Kitâp ve sünnete iltizâm, bidatleri ve hevâ-i nefsi terk, bu taifenin büyüklerine hürmet, insanları (eksiklik ve kusurlarında) mazur görmek, evrâda devam etmek, ruhsatlara ve tevillere tevessül etmekten uzak olmaktır, şeklinde tanımlar. Şâtıbî, bu tariften yola çıkarak tasavvuf ehlinin, şer-i şerife bağlılıkta ve bidatlerden uzak olma konusunda en hassas kimseler olduğunu ifade etmektedir. Ona göre sûfilerden bâtıl fırka ve gruplara mensup kimselerin bulunmaması onların bu hassasiyetlere sahip, dini talim eden âlim ve fakih kimseler olmalarıyla alakalıdır. Onlarla ilgili aksine nakledilen haberleri ise onlardan olmayan bidat ehli kimselerin irtikâp ettikleri ve şeran fasit olduğu açık olan bazı amellerin onlara nisbet edilmesinden ibaret olduğunu savunur. Zira onun düşüncesinde ehl-i tarik sûfiler, hakikat, zevk ve ehl-i hâl kimselerdirler ve bunlar gerçekte tevhid sırrının sahibidirler. Ayrıca bazı cahillerin, şer-i şerîfe ittiba noktasında sûfileri mütesâhil olmakla suçladıklarını belirten Şât","PeriodicalId":33450,"journal":{"name":"Sirnak Universitesi Ilahiyat Fakultesi Dergisi","volume":"1 1","pages":""},"PeriodicalIF":0.1,"publicationDate":"2023-06-15","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"69798949","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Pub Date : 2023-05-30DOI: 10.35415/sirnakifd.1238954
Yakup Uzunpolat, Ahmet Çakmak
Türkiye’de üniversitelere merkezi sınav sistemi ile girilmektedir. Bu sınavlarda matematik, Türk dili ve edebiyatı, coğrafya, fizik gibi birçok dersten sorular üniversite adaylarına yöneltilmektedir. 2013 yılında üniversite sınavlarında din kültürü ve ahlak bilgisi (DKAB) dersinden de soru sorulmaya başlanmıştır. Yükseköğretim kurumları sınavı adı altında dil sınavı hariç iki sınav yapılmaktadır. Bu sınavlar Temel Yeterlik Testi (TYT) ile Alan Yeterlik Testi (AYT) sınavlarıdır. TYT’de DKAB dersinden 5 soru çıkmaktadır. AYT’de ise DKAB dersinden 6 soru çıkmaktadır. Üniversite sınavında toplamda yılda 11 soru sorulmaktadır. Üniversite sınavlarında DKAB derslerinden soru sorulması gayr-i müslim öğrencilerin muafiyetleri ve mezhep farklılıkları nedeniyle çeşitli tartışmalara neden olmuştur. DKAB dersi yaklaşık yarım asra dayanan tecrübesi ile Türkiye’de zorunlu olarak ilkokul dördüncü sınıftan itibaren on ikinci sınıfa kadar haftada iki saat okutulmaktadır. DKAB dersi amacı, içeriği, mecburiyeti gibi birçok açıdan hem ulusal hem de uluslararası düzeyde tartışılmış ve tartışılmaya da devam etmektedir. Bu tür tartışmalar ortaöğretim DKAB öğretim programının kendini geliştirmesine ve ortaya çıkan ihtiyaçlara cevap üretebilmesine imkân tanımaktadır. Bu çalışmada ise üniversite sınavlarında çıkan DKAB sorularını çeşitli yönleriyle analiz ederek DKAB dersi ile ilgili tartışmalara katkıda bulunmak amaçlanmıştır. Bu araştırmada dersin felsefesi ve yaklaşımı; öğretim programlarından, ders kitaplarından, öğretmen yetiştirme politikalarından okunabileceği gibi üniversite sınavlarına yansımasından da okunabileceği varsayımıyla hareket edilmiştir. Çünkü üniversite sınavında aday Millî Eğitim Bakanlığı (MEB) tarafından belirlenen öğretim programlarındaki kazanım ve açıklamalardan sorumlu olmaktadır. Bu çerçevede araştırmanın problem cümlesi “Üniversite sınavlarındaki DKAB soruları ile ortaöğretim DKAB öğretim programı arasında nasıl bir ilişki vardır?” şeklinde belirlenmiştir. Araştırma nitel araştırma yöntemlerinden durum çalışması desenine göre tasarlanmıştır. Ortaöğretim DKAB öğretim programının YKS sorularına yansıması bir durum olarak belirlenmiş, bu çerçevede analizler yapılmıştır. Araştırmanın kapsama alınan soruları ise 2019 ila 2022 yılları arasında çıkan 44 DKAB ders sorusu oluşturmaktadır. Veri analiz sürecinde şu adımlar sırayla takip edilmiştir. Öncelikle sorular araştırmacılar tarafından birkaç kez okunmuş ve birbirlerinden habersiz bir şekilde sınıf, ünite, amaç ve YBT dağılımları yapılmıştır. Sonrasında araştırmacılar bir araya gelerek bu dağılımlar karşılaştırılmıştır. Mutabık kalınarak dağılımlara son şekli verilmiştir. Sonrasında soruların özellikleri sayısallaştırılarak SPSS programına aktarılmış ve frekans ve yüzde analizleri gerçekleştirilmiştir. Araştırmadan elde edilen bulgulara göre TYT’deki DKAB soruları sınıflara göre orantısız dağılmaktadır. Ancak AYT’deki soruların sınıflara göre normal dağılmaktadır. Ortaöğretim DKAB öğretim programın
在土耳其,大学与中央考试系统融为一体。在这些考试中,数学、土耳其语和文学、摄影和物理都是面向大学考生的。2013年,大学考试开始询问宗教文化和道德知识(DKAB)的问题。高等教育机构分两次考试,但以考试名称进行的语言测试除外。Bu sınavlar Temel Yeterlik Testi(TYT)ile Alan Yeterli Testi(AYT)sınavlarıdır。在TYT中,DKAB课堂上有五个问题。在AYT中,DKAB课堂上有六个问题。在大学考试中,每年要问11道题。Üniversite sınavlarında DKAB derslerinden soru sorulmasıgayr-i müslimöğrencilerin muafiyetleri ve mezhep farklılıklarınedeniyleçeşitli tartışmalara neden olmuştur。DKAB课程在土耳其学习了两个小时,从四年级一年级到二年级,大约半个月大。DKAB课程的目的是继续在国家和国际层面以多种方式进行讨论和讨论,包括内容和必要性。这些讨论有助于开发DKAB课程并满足新出现的需求。在本研究中,大学测试中的DKAB问题旨在通过分析各种方式参与关于DKAB课堂的讨论。在这项研究中,你称之为哲学和方法;雷蒂姆项目负责人、基塔帕拉负责人、奥库纳比拉尔政治负责人、吉比大学负责人。因为大学考试负责候选人国家教育部(MEB)确定的教育课程的获胜和解释。在这个框架中,研究问题被定义为“大学测试的DKAB问题与DKAB教育计划之间的关系是什么?”该研究是根据最先进的研究方法设计的。在此框架内,对DKAB培训计划进行了分析,反映了YKS问题。调查结果包括2019年至2022年间的44门DKAB课程。数据分析过程按顺序遵循这些步骤。首先,问题已经被研究人员读了好几遍,并且没有意识到课程、单元、目标和YBT的分布。然后,研究人员聚集在一起,比较了这些分布。最后的分配形式留在厨房里。Sonrasında sorularınözellikleri sayısallaştırılarak SPSS程序ına aktarılmışve frekans ve yüzde analizleri gerçekleştirimiştir。根据研究结果,TYT中的DKAB问题是按类别分散的。然而,AYT中的问题是按类别正常分布的。DKAB的Ortağretim计划ındaki ikiünite hariçtümünitelerden soruçıkmıştır。这些结果可以作为DKAB的教学计划进行评估。问题是,当涉及到程序的目标时,除了目的句之外,问题是从其他目标句中提出的。您可以评估计划的目标和内容。可以说,TYT和AYT问题是该计划目标背后的问题。根据最新更新的Bloom驾驶室,在设计中,这个问题几乎完全与智力和味觉信息的维度相关。此外,它也是一个操纵性的问题,约95%的记忆和理解。Zira bu basamaklar en birincil basamaklardır ve uzun süreli bellekten sorunun hatırlanmasınıve anlamçıkarmayıamaçlamaktadır。虽然PISA和TIMSS等国际测试对高水平的科学技能很有价值,但土耳其YKS等国家测试仍然不能接受优先考虑现有结构的经典内容和信息。
{"title":"Yüksek Öğretime Geçiş Sınavında Çıkan DKAB Sorularının Ortaöğretim DKAB Öğretim Programı Çerçevesinde Analizi","authors":"Yakup Uzunpolat, Ahmet Çakmak","doi":"10.35415/sirnakifd.1238954","DOIUrl":"https://doi.org/10.35415/sirnakifd.1238954","url":null,"abstract":"Türkiye’de üniversitelere merkezi sınav sistemi ile girilmektedir. Bu sınavlarda matematik, Türk dili ve edebiyatı, coğrafya, fizik gibi birçok dersten sorular üniversite adaylarına yöneltilmektedir. 2013 yılında üniversite sınavlarında din kültürü ve ahlak bilgisi (DKAB) dersinden de soru sorulmaya başlanmıştır. Yükseköğretim kurumları sınavı adı altında dil sınavı hariç iki sınav yapılmaktadır. Bu sınavlar Temel Yeterlik Testi (TYT) ile Alan Yeterlik Testi (AYT) sınavlarıdır. TYT’de DKAB dersinden 5 soru çıkmaktadır. AYT’de ise DKAB dersinden 6 soru çıkmaktadır. Üniversite sınavında toplamda yılda 11 soru sorulmaktadır. Üniversite sınavlarında DKAB derslerinden soru sorulması gayr-i müslim öğrencilerin muafiyetleri ve mezhep farklılıkları nedeniyle çeşitli tartışmalara neden olmuştur. DKAB dersi yaklaşık yarım asra dayanan tecrübesi ile Türkiye’de zorunlu olarak ilkokul dördüncü sınıftan itibaren on ikinci sınıfa kadar haftada iki saat okutulmaktadır. DKAB dersi amacı, içeriği, mecburiyeti gibi birçok açıdan hem ulusal hem de uluslararası düzeyde tartışılmış ve tartışılmaya da devam etmektedir. Bu tür tartışmalar ortaöğretim DKAB öğretim programının kendini geliştirmesine ve ortaya çıkan ihtiyaçlara cevap üretebilmesine imkân tanımaktadır. Bu çalışmada ise üniversite sınavlarında çıkan DKAB sorularını çeşitli yönleriyle analiz ederek DKAB dersi ile ilgili tartışmalara katkıda bulunmak amaçlanmıştır. Bu araştırmada dersin felsefesi ve yaklaşımı; öğretim programlarından, ders kitaplarından, öğretmen yetiştirme politikalarından okunabileceği gibi üniversite sınavlarına yansımasından da okunabileceği varsayımıyla hareket edilmiştir. Çünkü üniversite sınavında aday Millî Eğitim Bakanlığı (MEB) tarafından belirlenen öğretim programlarındaki kazanım ve açıklamalardan sorumlu olmaktadır. Bu çerçevede araştırmanın problem cümlesi “Üniversite sınavlarındaki DKAB soruları ile ortaöğretim DKAB öğretim programı arasında nasıl bir ilişki vardır?” şeklinde belirlenmiştir. Araştırma nitel araştırma yöntemlerinden durum çalışması desenine göre tasarlanmıştır. Ortaöğretim DKAB öğretim programının YKS sorularına yansıması bir durum olarak belirlenmiş, bu çerçevede analizler yapılmıştır. Araştırmanın kapsama alınan soruları ise 2019 ila 2022 yılları arasında çıkan 44 DKAB ders sorusu oluşturmaktadır. Veri analiz sürecinde şu adımlar sırayla takip edilmiştir. Öncelikle sorular araştırmacılar tarafından birkaç kez okunmuş ve birbirlerinden habersiz bir şekilde sınıf, ünite, amaç ve YBT dağılımları yapılmıştır. Sonrasında araştırmacılar bir araya gelerek bu dağılımlar karşılaştırılmıştır. Mutabık kalınarak dağılımlara son şekli verilmiştir. Sonrasında soruların özellikleri sayısallaştırılarak SPSS programına aktarılmış ve frekans ve yüzde analizleri gerçekleştirilmiştir. Araştırmadan elde edilen bulgulara göre TYT’deki DKAB soruları sınıflara göre orantısız dağılmaktadır. Ancak AYT’deki soruların sınıflara göre normal dağılmaktadır. Ortaöğretim DKAB öğretim programın","PeriodicalId":33450,"journal":{"name":"Sirnak Universitesi Ilahiyat Fakultesi Dergisi","volume":"1 1","pages":""},"PeriodicalIF":0.1,"publicationDate":"2023-05-30","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"69798345","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Pub Date : 2023-05-29DOI: 10.35415/sirnakifd.1255773
Fatma SAĞLAM DEMİRKAN
Worldwide population growth, inadequate and unhealthy living conditions and others cause an increase in the number of chronic patients. Chronic diseases generally consist of cardiovascular diseases, cancers, diabetes, stroke and chronic respiratory diseases. Although chronic diseases usually develop due to advancing age, they can sometimes be seen at young ages. For example, air polluted by industrial wastes can cause respiratory diseases in children. These diseases progress slowly and require regular and continuous treatment and care. In addition, the number of individuals with chronic diseases increases day by day due to the increase in the population. With the increasing number, the chronic disease requiring treatment throughout life also increases the share of the budget allocated to health, and this creates a burden on the state. The treatment process does not only consist of drug therapy. In addition to drug treatment, psychoeducation is applied to the patient by specialists. In other words, the patient is informed about the conditions that may cause the disease, what to pay attention to and how the disease may affect his life. Because high mortality rates due to chronic diseases can negatively affect the psychological health of patients. Patients are informed about the ways of coping with the problems brought about by the disease and psychological support is provided to them as necessary. If a psychopathological condition has developed due to the disease, a psychological treatment is initiated for the patient. To the extent that the patient gives consent, moral support practices can also be used during the treatment process. Here, a holistic approach to the patient's problems is important for patient health. According to the World Health Organization's (WHO) definition of health, "health is not merely the absence of disease or infirmity, but a state of complete physical, mental and social well-being". As can be understood from the definition, health is a state of complete physical, mental and social well-being of the individual. This state of well-being appears in the form of subjective well-being and psychological well-being. According to Ryff, psychological well-being is the state of being aware of the fact that a person with a complex structure is a whole and that he has his own responsibility to protect, maintain and improve his well-being in this whole. This research is carried out to determine whether Attachment to God and Perception of God have an Effect on Psychological Well-being. For this purpose, adult individuals with chronic diseases were included in the study. The research sample consists of 304 individuals residing in different provinces of Turkey and having chronic diseases. The age range of the sample is between 32 and 72 and the mean age is 47.98. Since the survey method and survey technique were used in this research, this research has the nature of a field research. In the research, God Attachment Inventory, God Perce
{"title":"Tanrı’ya Bağlanma ve Tanrı Algısının Psikolojik İyi Olma Hali Üzerindeki Etkisini İncelemeye Yönelik Bir Araştırma: Kronik Hastalığı Olan Bireyler Örneği","authors":"Fatma SAĞLAM DEMİRKAN","doi":"10.35415/sirnakifd.1255773","DOIUrl":"https://doi.org/10.35415/sirnakifd.1255773","url":null,"abstract":"Worldwide population growth, inadequate and unhealthy living conditions and others cause an increase in the number of chronic patients. Chronic diseases generally consist of cardiovascular diseases, cancers, diabetes, stroke and chronic respiratory diseases. Although chronic diseases usually develop due to advancing age, they can sometimes be seen at young ages. For example, air polluted by industrial wastes can cause respiratory diseases in children. These diseases progress slowly and require regular and continuous treatment and care. In addition, the number of individuals with chronic diseases increases day by day due to the increase in the population. With the increasing number, the chronic disease requiring treatment throughout life also increases the share of the budget allocated to health, and this creates a burden on the state. \u0000The treatment process does not only consist of drug therapy. In addition to drug treatment, psychoeducation is applied to the patient by specialists. In other words, the patient is informed about the conditions that may cause the disease, what to pay attention to and how the disease may affect his life. Because high mortality rates due to chronic diseases can negatively affect the psychological health of patients. Patients are informed about the ways of coping with the problems brought about by the disease and psychological support is provided to them as necessary. If a psychopathological condition has developed due to the disease, a psychological treatment is initiated for the patient. To the extent that the patient gives consent, moral support practices can also be used during the treatment process. Here, a holistic approach to the patient's problems is important for patient health. According to the World Health Organization's (WHO) definition of health, \"health is not merely the absence of disease or infirmity, but a state of complete physical, mental and social well-being\". As can be understood from the definition, health is a state of complete physical, mental and social well-being of the individual. This state of well-being appears in the form of subjective well-being and psychological well-being. According to Ryff, psychological well-being is the state of being aware of the fact that a person with a complex structure is a whole and that he has his own responsibility to protect, maintain and improve his well-being in this whole. \u0000This research is carried out to determine whether Attachment to God and Perception of God have an Effect on Psychological Well-being. For this purpose, adult individuals with chronic diseases were included in the study. The research sample consists of 304 individuals residing in different provinces of Turkey and having chronic diseases. The age range of the sample is between 32 and 72 and the mean age is 47.98. Since the survey method and survey technique were used in this research, this research has the nature of a field research. In the research, God Attachment Inventory, God Perce","PeriodicalId":33450,"journal":{"name":"Sirnak Universitesi Ilahiyat Fakultesi Dergisi","volume":" ","pages":""},"PeriodicalIF":0.1,"publicationDate":"2023-05-29","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"48196798","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Pub Date : 2023-05-25DOI: 10.35415/sirnakifd.1258585
Mehmet Emin Şahi̇n
Kur'an-ı Kerim'de 64 yerde geçen Ümmet kavramı farklı şekillerde kullanılmıştır. Kavram sözlük anlamı olarak aynı yöne yönelmiş olanı ifade etmektedir. Istılah olarak ise, aynı inanç etrafında birleşen topluluğa işaret etmektedir. Abduh bir müfesir olarak hem ümmet kavramı hem de ona bağlı olarak davet ve davetçi profili hakkındaki görüşlerini Âl-i İmrân sûresi 104. âyeti bağlamında adına telif edilen tefsir eserinde zikretmiştir. Olusturduğu içtimaî tefsir ekolüne uygun olarak konuya dair malumatları toplumsal bir düzlemde sunmaktadır. Bu bağlamda Allah'ın varlığına, kendi ve evren üzerinde eleştirel bir yöntemle düşünen bireylerin inanacağı tevhid ilkesi doğrultusunda bir araya gelerek ortak amaç, inanç merkezli bir ümmet meydana getireceklerini dillendirmiştir. Bu bilinçli topluluğun en önemli vasfı ise iyilik konusunda birbirlerine tavsiyede bulunmaları, kötülük mevzuunda ise sakındırma gayretleridir. XIX.yüzyılın ortalarında müfessirin yaşadığı dönemde hem islam toplulukları hem de özelde Abduh’un doğup yaşamını sürdüğü Afrika kıtasının kuzeydoğusunda bulunan mısır’da Müslümanlar batı toplumunun ekonomik, kültürel gerisinde kalmışlardır. Müellif Abduh ve çağdaşı islam âlimleri islam dünyasının bu geri kalmış ruhundan sıyrılıp, kendisne yakışan bir konuma erişmesi için çabalamışlardır. Bu bağlamda öncelikle Müslümanların kendileri dışındaki milletlere göre geri kalmalarının nedenlerini belirlemeye dönük incelemelerde bulunmuşlardır. İkinci olarak ise var olan olumsuz durumdan uzaklaşıp, onun yerine siyasi, iktisadi, kültürel yönleryle ilerlemiş bir toplumu inşa etmek için takip edilmesi gereken yöntem hususunda görüşlerini sunmuşlardır. Müellifin bu yöndeki gayretleri İçtimaî tefsir ekolünün kurulmasında etkili olmuştur. Zira bu akımın temel hedefi toplumu ıslah etmedir. Bu bağlamda islamı benimseyen, onun yeryüzünde hak ettiği konuma erişmesini hedef edinen her birey zikredilen gayeyi gerçekleştirme hususunda doğal bir neferdir. Dolayısıyla İslam itikadını özümseyen kişinin, kendisi ve içinde yaşadığı topluma dair yapacağı önyargılardan bağımsız durum tespiti, ıslah hareketinin birinci mertebesini oluşturmaktadır. Nitekim islam bilincine sahip olan ferdin ilk etapta Kur’ân’ın indiği toplumun olumlu-olumsuz özelliklerini tarihin verileri ışığında objektif şekilde irdelediği takdirde onları medenileştiren ilahi kitabın bunu nasıl yaptığı hakkında da ön kabüllerinden bağımsız bir değerlendirmeye erişecektir. Bu bakımdan Kur’ân’ın muhatap aldığı cahiliyet olarak isimlendirilen toplumu, insanlar için üstün bir ümmet kılma sürecini özümseyecektir. İlahi hitabın gerçekleştirdiği bu tarihi hakikat doğrultusunda günümüzde de vahyin öncülüğünde hem bireyin kemale erişmesi hem de Müslüman milletlerin olgunluk seviyesini yakalayabilecekleri bir program ve hedefe sahip olacaktır. Yukarıda zikredilen Fert ve ümmet düzeyindeki bu sıçrayışın temel saiki Kur’ân vahyi ile aracısız adeta peygamberin dilinden ilk kez inzal oluyormuşçasına can kulağıyla dinl
{"title":"Ümmet Kavramı Çerçevesinde İdeal Davetçi Tipolojisi: Tefsirü’l-menâr Örneği","authors":"Mehmet Emin Şahi̇n","doi":"10.35415/sirnakifd.1258585","DOIUrl":"https://doi.org/10.35415/sirnakifd.1258585","url":null,"abstract":"Kur'an-ı Kerim'de 64 yerde geçen Ümmet kavramı farklı şekillerde kullanılmıştır. Kavram sözlük anlamı olarak aynı yöne yönelmiş olanı ifade etmektedir. Istılah olarak ise, aynı inanç etrafında birleşen topluluğa işaret etmektedir. Abduh bir müfesir olarak hem ümmet kavramı hem de ona bağlı olarak davet ve davetçi profili hakkındaki görüşlerini Âl-i İmrân sûresi 104. âyeti bağlamında adına telif edilen tefsir eserinde zikretmiştir. Olusturduğu içtimaî tefsir ekolüne uygun olarak konuya dair malumatları toplumsal bir düzlemde sunmaktadır. Bu bağlamda Allah'ın varlığına, kendi ve evren üzerinde eleştirel bir yöntemle düşünen bireylerin inanacağı tevhid ilkesi doğrultusunda bir araya gelerek ortak amaç, inanç merkezli bir ümmet meydana getireceklerini dillendirmiştir. Bu bilinçli topluluğun en önemli vasfı ise iyilik konusunda birbirlerine tavsiyede bulunmaları, kötülük mevzuunda ise sakındırma gayretleridir. \u0000 XIX.yüzyılın ortalarında müfessirin yaşadığı dönemde hem islam toplulukları hem de özelde Abduh’un doğup yaşamını sürdüğü Afrika kıtasının kuzeydoğusunda bulunan mısır’da Müslümanlar batı toplumunun ekonomik, kültürel gerisinde kalmışlardır. Müellif Abduh ve çağdaşı islam âlimleri islam dünyasının bu geri kalmış ruhundan sıyrılıp, kendisne yakışan bir konuma erişmesi için çabalamışlardır. Bu bağlamda öncelikle Müslümanların kendileri dışındaki milletlere göre geri kalmalarının nedenlerini belirlemeye dönük incelemelerde bulunmuşlardır. İkinci olarak ise var olan olumsuz durumdan uzaklaşıp, onun yerine siyasi, iktisadi, kültürel yönleryle ilerlemiş bir toplumu inşa etmek için takip edilmesi gereken yöntem hususunda görüşlerini sunmuşlardır. Müellifin bu yöndeki gayretleri İçtimaî tefsir ekolünün kurulmasında etkili olmuştur. Zira bu akımın temel hedefi toplumu ıslah etmedir. Bu bağlamda islamı benimseyen, onun yeryüzünde hak ettiği konuma erişmesini hedef edinen her birey zikredilen gayeyi gerçekleştirme hususunda doğal bir neferdir. Dolayısıyla İslam itikadını özümseyen kişinin, kendisi ve içinde yaşadığı topluma dair yapacağı önyargılardan bağımsız durum tespiti, ıslah hareketinin birinci mertebesini oluşturmaktadır. Nitekim islam bilincine sahip olan ferdin ilk etapta Kur’ân’ın indiği toplumun olumlu-olumsuz özelliklerini tarihin verileri ışığında objektif şekilde irdelediği takdirde onları medenileştiren ilahi kitabın bunu nasıl yaptığı hakkında da ön kabüllerinden bağımsız bir değerlendirmeye erişecektir. Bu bakımdan Kur’ân’ın muhatap aldığı cahiliyet olarak isimlendirilen toplumu, insanlar için üstün bir ümmet kılma sürecini özümseyecektir. İlahi hitabın gerçekleştirdiği bu tarihi hakikat doğrultusunda günümüzde de vahyin öncülüğünde hem bireyin kemale erişmesi hem de Müslüman milletlerin olgunluk seviyesini yakalayabilecekleri bir program ve hedefe sahip olacaktır. \u0000 Yukarıda zikredilen Fert ve ümmet düzeyindeki bu sıçrayışın temel saiki Kur’ân vahyi ile aracısız adeta peygamberin dilinden ilk kez inzal oluyormuşçasına can kulağıyla dinl","PeriodicalId":33450,"journal":{"name":"Sirnak Universitesi Ilahiyat Fakultesi Dergisi","volume":" ","pages":""},"PeriodicalIF":0.1,"publicationDate":"2023-05-25","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"48756690","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Pub Date : 2023-05-23DOI: 10.35415/sirnakifd.1244284
Vahit Göktaş, Saeyd Rashed Hasan Chowdury
This article aims to analyse the importance and effects of Mu'in al-Din Chishti and the Chishti tariqa in the Islamic world, in the spread of Islam, and the construction of the basic structure of Islamic civilisation and culture. In the article, the thoughts and ideas of Mu'in al-Din Chishti about Sufism are discussed. Mu'in al-Din Chishti is a scholar and a sufi figure. He is the founder of the Chishti sect and one of the most famous names in the Indian subcontinent. In addition, Mu'in al-Din Chishti has come to the forefront as a person who runs to help people in every way in social life. Mu'in al-Din Chishti was given titles such as the Sun of India and the Spiritual Sultan of India due to his influence in India. The essential condition of the Chishti sect is adherence to the Shari'a. According to him, a person cannot enjoy Sufism without Sharia. In this article, the issues such as Mu'in al-Din Chishti's life, scientific personality, works, influences, and mystical views have been discussed.
{"title":"An Evaluation of Muînüddîn Chishti's Sufi Influences in the Indian Subcontinent: The Case of Chishti Tariqa","authors":"Vahit Göktaş, Saeyd Rashed Hasan Chowdury","doi":"10.35415/sirnakifd.1244284","DOIUrl":"https://doi.org/10.35415/sirnakifd.1244284","url":null,"abstract":"This article aims to analyse the importance and effects of Mu'in al-Din Chishti and the Chishti tariqa in the Islamic world, in the spread of Islam, and the construction of the basic structure of Islamic civilisation and culture. In the article, the thoughts and ideas of Mu'in al-Din Chishti about Sufism are discussed. Mu'in al-Din Chishti is a scholar and a sufi figure. He is the founder of the Chishti sect and one of the most famous names in the Indian subcontinent. In addition, Mu'in al-Din Chishti has come to the forefront as a person who runs to help people in every way in social life. Mu'in al-Din Chishti was given titles such as the Sun of India and the Spiritual Sultan of India due to his influence in India. The essential condition of the Chishti sect is adherence to the Shari'a. According to him, a person cannot enjoy Sufism without Sharia. In this article, the issues such as Mu'in al-Din Chishti's life, scientific personality, works, influences, and mystical views have been discussed.","PeriodicalId":33450,"journal":{"name":"Sirnak Universitesi Ilahiyat Fakultesi Dergisi","volume":" ","pages":""},"PeriodicalIF":0.1,"publicationDate":"2023-05-23","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"47716690","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Pub Date : 2023-05-20DOI: 10.35415/sirnakifd.1256597
Murat Mi̇rzaoğlu
İslam dininin Kur’an’dan sonra ikinci kaynağını Hz. Peygamber’in söz fiil ve takrirleri teşkil etmektedir. Fıkhî hükümler için bir kaynak ve delil oluşu itibarıyla çeşitli ekoller fıkhî çıkarımlarda bulunurken mutlaka Hz. Peygamber’in sünnetini baz almışlardır. Bir fıkıh terimi olarak sünnet kelimesi, literatürde farz ve vacip olmayan fiiller için kullanılmaktadır. Hz. Peygamber’in namaz kılarken taabbudi olarak yaptığı fiiller çeşitli hadis eserlerinde geçmektedir. Onun namaza dair rivayet edilen hadislerinden biri de kıyamda iken sağ eliyle sol elini tutmasıdır. Bu çalışmada namazda ellerin bağlanması ile ilgili rivayetler fıkhü’l-hadis bağlamında değerlendirilmektedir. İlgili hadislerin, tasnifdeki yerleri ve sıhhat açısından değerleri ve ravilerin cerh ve tadil açısından tenkide tabi tutulmaları gibi teknik bilgiler öncelikli olarak ele alınmaktadır. Fıkıh mezheplerinin konuya dair referans aldıkları hadisler ve inşa ettikleri hükümler eleştirel bir bakış açısıyla ortaya konmuştur. Rivayet metinlerinde Hz. Peygamber’in namazı kılma şekline dair bir çok bilgi aktarılmaktadır. Bu çalışmada Hz. Peygamber’in, namazda ellerini bağlarken ellerini nereye koyduğuna dair rivayetlerde geçen bilgilerden ziyade, namazda el bağlamanın olup olmadığı değerlendirilmektedir. Rivayetlerin çokluğu sebebiyle ilk üç asır değerlendirmeye tabi tutulmuş ve sadece merfu hadisler incelenmiştir. Aralarındaki benzerlik sebebiyle bazı mürsel rivayetler de sened tenkidi yapılmaksızın yeri geldikçe zikredilmiştir. Rivayetlerin senedlerinde adları geçen raviler, bütüncül bir bakış açısı elde etmek için sened ağında gösterilmiştir. Cerh ve tadil lafızları belirtilerek ravilerin güvenilirlikleri, tabakat kitapları incelenerek ortaya konmuştur. Böylece bu çalışma, hadisler ve fıkhî görüşler analiz edilerek tümevarım yöntemi ile şekillenmiştir. Fıkhî mezheplerin çoğunluğuna göre namazda iftitah tekbirinden sonra sağ elin sol elin üzerine konulması sünnettir. Cumhurun dışında kalan Mâlikî mezhebinde farz ve nâfile namazlarda ellerin durumu ile ilgili farklı hükümler mevcuttur. Buna göre farz namazlarda ellerin bağlanması mekruh, nafile namazlarda ise kıyamın uzaması durumunda dinlenmek maksadıyla caiz görülmüştür. Cumhur, görüşünü temellendirirken çalışmamızda da ele aldığımız bir takım hadisleri delil olarak zikretmiştir. Mâlikî mezhebinde ise merfu hadislerden ziyade mezhebin kurucusu Mâlik b. Enes’e isnad edilen görüşler baz alınarak temellendirme yapılmaktadır. Oysaki Mâlik b. Enes’in Muvatta’ adlı eseri incelendiğinde namazda ellerin bağlanması gerektiğine dair iki tane rivayete yer verildiği görülmektedir. Bu durumda Mâlikî mezhebinin savunduğu görüşte bir çelişki olduğu anlaşılmaktadır. Elde edilen bulgular, bu tutarsızlığın iki sebebi olabileceğinin olabileceğini göstermektedir. Birincisi, Mâlik’in, Muvatta’ adlı eserinde rivayet ettiği hadislerle uyuşmayan bazı uygulamalar geliştirmesidir. Öyle ki söz konusu tutarsızlığı nedeniyle Mâlik, zaman zaman eleştirilerin odağ
伊斯兰教的第二个来源,仅次于《古兰经》。Peygamber'in söz fiil ve takrirleri teşkil etmektedir。作为智慧政府的证据来源,各种经济体都存在于虚假的结果中。他们拿走了先知的一些骨头。在文学术语中,短语的单词用于非必要的文件。赫兹。当先知祈祷时,他制作的档案处于混乱状态。关于他的祈祷,他听到的一件事是在他站着的时候握住他的右手。在这项工作中,在fax-hadis连接中评估了与手与祈祷连接相关的对抗。技术信息主要是从测试的角度、手术和峡谷矫正的角度获取的。他们所说的风暴墓地事件是从一个批判性的角度出现的。Rivayet文本中的HzPeygamber'in namazıkılmaşekline dair birçok bilgi aktarılmaktadır。赫兹。据评估,先知与祈祷没有任何联系,除了知道他的双手被绑在哪里的竞争之外。许多河流都经过了前三个世纪的评估,只有美人鱼事件被调查过。同样,一些视觉比赛在没有建造文件箱的地方就被人们记住了。在竞争对手的几年里,这些河流一直在年度网络上展示,以全面了解情况。在表示咒语和修正的同时,峡谷的可靠性似乎在调查医学书籍。因此,这些研究、事件和妄想都以极端氛围的形式进行了分析。根据绝大多数教堂的说法,在祈祷舞弊后,右手更容易放在左边。关于他们在圣地清真寺的双手状态和祈祷状态,有不同的裁决。Buna göre farz namazrada ellerin bağlanmasımekruh,nafile namazlada ise kıyamın uzamasıdurumunda dinlenmek maksadıyla caiz görülmüştür。总统还提醒我们,我们在工作期间根据这一观点采取了一系列行动。在购物中心,葬礼的创始人是根据马利克·b·埃内斯的会议安排的,这些会议有时会被召集。当Malik b.Enes被检查时,发现了两个与祈祷有关的机会。在这种情况下,很明显,为市长的葬礼辩护的时间是不同的。收集到的调查结果表明,这种不容忍可能是两个原因。第一个是开发不符合Malik,Muvatta性能的应用程序。由于其厚颜无耻,马利克成了时间评论家的房间。第二种说法是,尽管马利克的骨头很稳定,但他可能是因为某种原因离开了骨头。当天结束时,马利克想起了许多消息来源,因为他生活在一个神秘的地方,他无法负担祈祷的费用。Ancak Mâlik’in mihne sürecine dair farklıgörüşler serdedilmiştir。据说,在围攻过程中,马利克遭受了酷刑,因为一名男子在压力下与妻子离婚。Bazıkaynaklarda ise Mâlik’in,baskıaltında yapılan yeminin geçersiz olduğunu ifade eden fetwasından dolayıbu işkenceye maruz kaldığıbelitilmiştir。阿比西政府认为这个节日是对政治权威的威胁。最后,有人声称,遭受酷刑的马利克无法将双手绑在祈祷上。在后来的日子里,众议院的朝圣者试图用虚假的论据迫使朝圣者继续祈祷。
{"title":"FIKHÜ’L-HADİS BAĞLAMINDA NAMAZDA ELLERİN BAĞLANMASIYLA İLGİLİ RİVAYETLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ","authors":"Murat Mi̇rzaoğlu","doi":"10.35415/sirnakifd.1256597","DOIUrl":"https://doi.org/10.35415/sirnakifd.1256597","url":null,"abstract":"İslam dininin Kur’an’dan sonra ikinci kaynağını Hz. Peygamber’in söz fiil ve takrirleri teşkil etmektedir. Fıkhî hükümler için bir kaynak ve delil oluşu itibarıyla çeşitli ekoller fıkhî çıkarımlarda bulunurken mutlaka Hz. Peygamber’in sünnetini baz almışlardır. Bir fıkıh terimi olarak sünnet kelimesi, literatürde farz ve vacip olmayan fiiller için kullanılmaktadır. \u0000Hz. Peygamber’in namaz kılarken taabbudi olarak yaptığı fiiller çeşitli hadis eserlerinde geçmektedir. Onun namaza dair rivayet edilen hadislerinden biri de kıyamda iken sağ eliyle sol elini tutmasıdır. Bu çalışmada namazda ellerin bağlanması ile ilgili rivayetler fıkhü’l-hadis bağlamında değerlendirilmektedir. İlgili hadislerin, tasnifdeki yerleri ve sıhhat açısından değerleri ve ravilerin cerh ve tadil açısından tenkide tabi tutulmaları gibi teknik bilgiler öncelikli olarak ele alınmaktadır. Fıkıh mezheplerinin konuya dair referans aldıkları hadisler ve inşa ettikleri hükümler eleştirel bir bakış açısıyla ortaya konmuştur. Rivayet metinlerinde Hz. Peygamber’in namazı kılma şekline dair bir çok bilgi aktarılmaktadır. Bu çalışmada Hz. Peygamber’in, namazda ellerini bağlarken ellerini nereye koyduğuna dair rivayetlerde geçen bilgilerden ziyade, namazda el bağlamanın olup olmadığı değerlendirilmektedir. Rivayetlerin çokluğu sebebiyle ilk üç asır değerlendirmeye tabi tutulmuş ve sadece merfu hadisler incelenmiştir. Aralarındaki benzerlik sebebiyle bazı mürsel rivayetler de sened tenkidi yapılmaksızın yeri geldikçe zikredilmiştir. Rivayetlerin senedlerinde adları geçen raviler, bütüncül bir bakış açısı elde etmek için sened ağında gösterilmiştir. Cerh ve tadil lafızları belirtilerek ravilerin güvenilirlikleri, tabakat kitapları incelenerek ortaya konmuştur. Böylece bu çalışma, hadisler ve fıkhî görüşler analiz edilerek tümevarım yöntemi ile şekillenmiştir. \u0000Fıkhî mezheplerin çoğunluğuna göre namazda iftitah tekbirinden sonra sağ elin sol elin üzerine konulması sünnettir. Cumhurun dışında kalan Mâlikî mezhebinde farz ve nâfile namazlarda ellerin durumu ile ilgili farklı hükümler mevcuttur. Buna göre farz namazlarda ellerin bağlanması mekruh, nafile namazlarda ise kıyamın uzaması durumunda dinlenmek maksadıyla caiz görülmüştür. Cumhur, görüşünü temellendirirken çalışmamızda da ele aldığımız bir takım hadisleri delil olarak zikretmiştir. Mâlikî mezhebinde ise merfu hadislerden ziyade mezhebin kurucusu Mâlik b. Enes’e isnad edilen görüşler baz alınarak temellendirme yapılmaktadır. Oysaki Mâlik b. Enes’in Muvatta’ adlı eseri incelendiğinde namazda ellerin bağlanması gerektiğine dair iki tane rivayete yer verildiği görülmektedir. Bu durumda Mâlikî mezhebinin savunduğu görüşte bir çelişki olduğu anlaşılmaktadır. Elde edilen bulgular, bu tutarsızlığın iki sebebi olabileceğinin olabileceğini göstermektedir. Birincisi, Mâlik’in, Muvatta’ adlı eserinde rivayet ettiği hadislerle uyuşmayan bazı uygulamalar geliştirmesidir. Öyle ki söz konusu tutarsızlığı nedeniyle Mâlik, zaman zaman eleştirilerin odağ","PeriodicalId":33450,"journal":{"name":"Sirnak Universitesi Ilahiyat Fakultesi Dergisi","volume":"1 1","pages":""},"PeriodicalIF":0.1,"publicationDate":"2023-05-20","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"69799007","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Pub Date : 2023-05-14DOI: 10.35415/sirnakifd.1245524
Fikrullah Çakmak
Bu makalede teknolojinin en yoğun şekilde hissedildiği dijital çağda dinden çıkma veya din değiştirme olarak ifade edilen inanç problemleri irdelenmektedir. Ayrıca söz konusu inanç problemlerinin altında yatan sebepler yorumlayıcı araştırma tekniği ile belirlenerek problemlerin dijitalleşme ile olan ilişkisi ortaya konulmaya çalışılmıştır. Dijital çağ enformasyonun ve iletişimin web 1.0, web 2.0 ve web 3.0 teknolojileriyle birlikte insan hayatına yoğun bir şekilde girmesi olarak ifade edilebilir. Web 2.0 teknolojileri kullanıcılar arasındaki kolektif zekayı ifade ederken web 3.0 teknolojileri ise yapay zekanın insan yaşamına dahil olması olarak tanımlanmaktadır. Söz konusu teknolojiler bireylerin duygu, düşünce ve davranışlarında oluğu gibi inanç dünyalarında da etkili olmuştur. Yapılan araştırmalar modernleşme ile başlayan dinden çıkma ve din değiştirme hareketlerinin dijital çağda farklılaştığını ve ivme kazandığını göstermektedir. Bu durum inanç değişikliği hareketlerinin dijitalleşme kavramları üzerinden yeniden okunması zorunluluğunu ortaya çıkarmıştır. Dijitalleşmenin birey üzerindeki etkisi noktasında literatürde iletişim, psikoloji, sosyoloji ve ilahiyat temelli çalışmalar bulunmaktadır. Özellikle ilahiyat temelli yapılan çalışmalar modernleşme ve sekülerleşme üzerine yoğunlaşmıştır. Bu çalışmalarda sanayi devrimi ile başlayan modernizmin dini hayata etkisi üzerine yoğunlaşılmış ve dijitalleşme bu çalışmalarda bir alt başlık olarak düşünülmüştür. Yine inanç değişikliği hareketleri sekülerleşme üzerinden okunmuştur. Ancak modernleşme ile başlayan dini hayattaki problemler dijitalleşme ile farklı bir boyut kazanmıştır. İnanç hareketleri de burada önemli bir yer tutmaktadır. Dijitalleşme üzerine yapılan iletişim, sosyoloji ve psikoloji temelli çalışmalarda toplumu ve bireyi anlamak için dijitalin ortaya çıkardığı kavramlar kullanılmıştır. Benzer okumanın inanç hareketleri üzerinden de yapılması gerekir. Çünkü dijitalleşme sürecinde insan başlangıçta süje konumunda iken, zaman içerisinde hem süje hem de obje olarak konumlanmıştır. Böylece dijital, nesneleri ve insanlığın tamamına yakınını kendi kitlesi olarak belirlemiştir. Bundan dolayı dijital çağda inanç hareketlerinin daha iyi tanımlanması, altında yatan sebeplerinin daha iyi irdelenmesi için dijitalleşmenin oluşturduğu kavramlar üzerinden yeniden okunması gerekir. Bu noktada çalışmamızda söz konusu inanç temelli hareketler dijitalleşmenin oluşturduğu kavramlar üzerinden okunmuş ve bu hareketler “inanç göçebeliği” adı verilen yeni bir kavramla tanımlanmaya çalışılmıştır. Çalışmanın ilk bölümünde dijitalleşmenin ne anlama geldiği, ne gibi kavramlar ürettiği üzerinde durulmuştur. Daha sonra dijitalleşme ile birlikte değişen veya yeni ortaya çıkan inanç problemi ele alınmıştır. Din değiştirme olarak ifade edilen söz konusu inanç problemi inanç göçebeliği olarak tanımlanmıştır. İnanç göçebeliğinin dijitalleşme ile ilişkisi üzerine durulmuş, dijitalin oluşturduğu göçebe davranışın inançta nası
在本文中,以宗教或宗教形式表达的信仰问题已经在技术最敏感的数字时代得到了解决。此外,信仰问题背后的原因是口译员的研究技术识别了与问题数字化的关系。随着数字快速信息和通信、web 1.0、web 2.0和web 3.0技术的发展,人类生活可以被表达为激烈的。web 2.0技术将用户和web 3.0技术之间的集体智能定义为通过人工智能成为人类生活的一部分。技术在相信世界方面也很有效,比如一个人的感受、思想和行为。Yapılan araştırmalar modernşme ile başlayan dindençıkma ve din değiştirme hareketlerinin dijitalçağda farklılaş。这就揭示了对r电子阅读数字化观念转变的必要性。在文学中,传播学、心理学、社会学和宗教都是基于数字化的影响。特别是,以宗教为基础的工作侧重于现代化和世俗化。在这些研究中,始于工业革命的现代主义的宗教影响一直集中在生活和数字化上,作为这些努力的副标题。信仰改变的运动已被一代又一代人解读。尽管如此,随着数字化,现代生活的问题已经在不同的维度上得到了解决。信任运动在这里很重要。数字传播、社会学和心理学的概念已被用于数字化基础工作的框架中。必须在信仰运动中才能读到同样的东西。Çünküdijitalleşme sürecinde insan başlangıçta süje konumunda iken,zaman içerisinde hem süjie hem de obje olak konumlanmıştır。因此,数字对象和人类被定义为自己的书。因此,有必要重读数字化所创造的数字信仰运动的概念,以更好地理解其背后的原因。在这一点上,基于信仰的运动的概念已经被解读为数字化的概念,这些运动被设计为在一个称为“信仰运动”的新概念中定义。在工作的第一部分,数字化是基于概念是如何产生的。后来,随着数字化而改变或出现的信仰问题被捕捉到了。关于信仰是宗教的改变,这个词被定义为一场信仰运动。信心展示了数字化运动是如何建立在数字化基础上的,以及它是如何在数字化运动的信念中出现的。此外,信仰被翻译成不同于宗教或宗教的语言。后来,数字时代的信仰作为一种信仰运动是基于可能的原因。Tasdik olarak ifade edilen imanın bilişsel ve duyguary boyutuna değinilmiştir。据说,意识的缺乏说明了为什么移民行为在过去没有出现,以及为什么它被诊断为数字化。此外,数字时代还受到人类痛苦的情感大小的影响,而情感大小又受到信仰行为的影响。在这一点上,我们的工作已被用作科学研究领域的补充研究技术。
{"title":"Dijital Çağın İnanç Problemi: İnanç Göçebeliği","authors":"Fikrullah Çakmak","doi":"10.35415/sirnakifd.1245524","DOIUrl":"https://doi.org/10.35415/sirnakifd.1245524","url":null,"abstract":"Bu makalede teknolojinin en yoğun şekilde hissedildiği dijital çağda dinden çıkma veya din değiştirme olarak ifade edilen inanç problemleri irdelenmektedir. Ayrıca söz konusu inanç problemlerinin altında yatan sebepler yorumlayıcı araştırma tekniği ile belirlenerek problemlerin dijitalleşme ile olan ilişkisi ortaya konulmaya çalışılmıştır. Dijital çağ enformasyonun ve iletişimin web 1.0, web 2.0 ve web 3.0 teknolojileriyle birlikte insan hayatına yoğun bir şekilde girmesi olarak ifade edilebilir. Web 2.0 teknolojileri kullanıcılar arasındaki kolektif zekayı ifade ederken web 3.0 teknolojileri ise yapay zekanın insan yaşamına dahil olması olarak tanımlanmaktadır. Söz konusu teknolojiler bireylerin duygu, düşünce ve davranışlarında oluğu gibi inanç dünyalarında da etkili olmuştur. Yapılan araştırmalar modernleşme ile başlayan dinden çıkma ve din değiştirme hareketlerinin dijital çağda farklılaştığını ve ivme kazandığını göstermektedir. Bu durum inanç değişikliği hareketlerinin dijitalleşme kavramları üzerinden yeniden okunması zorunluluğunu ortaya çıkarmıştır. Dijitalleşmenin birey üzerindeki etkisi noktasında literatürde iletişim, psikoloji, sosyoloji ve ilahiyat temelli çalışmalar bulunmaktadır. Özellikle ilahiyat temelli yapılan çalışmalar modernleşme ve sekülerleşme üzerine yoğunlaşmıştır. Bu çalışmalarda sanayi devrimi ile başlayan modernizmin dini hayata etkisi üzerine yoğunlaşılmış ve dijitalleşme bu çalışmalarda bir alt başlık olarak düşünülmüştür. Yine inanç değişikliği hareketleri sekülerleşme üzerinden okunmuştur. Ancak modernleşme ile başlayan dini hayattaki problemler dijitalleşme ile farklı bir boyut kazanmıştır. İnanç hareketleri de burada önemli bir yer tutmaktadır. Dijitalleşme üzerine yapılan iletişim, sosyoloji ve psikoloji temelli çalışmalarda toplumu ve bireyi anlamak için dijitalin ortaya çıkardığı kavramlar kullanılmıştır. Benzer okumanın inanç hareketleri üzerinden de yapılması gerekir. Çünkü dijitalleşme sürecinde insan başlangıçta süje konumunda iken, zaman içerisinde hem süje hem de obje olarak konumlanmıştır. Böylece dijital, nesneleri ve insanlığın tamamına yakınını kendi kitlesi olarak belirlemiştir. Bundan dolayı dijital çağda inanç hareketlerinin daha iyi tanımlanması, altında yatan sebeplerinin daha iyi irdelenmesi için dijitalleşmenin oluşturduğu kavramlar üzerinden yeniden okunması gerekir. Bu noktada çalışmamızda söz konusu inanç temelli hareketler dijitalleşmenin oluşturduğu kavramlar üzerinden okunmuş ve bu hareketler “inanç göçebeliği” adı verilen yeni bir kavramla tanımlanmaya çalışılmıştır. Çalışmanın ilk bölümünde dijitalleşmenin ne anlama geldiği, ne gibi kavramlar ürettiği üzerinde durulmuştur. Daha sonra dijitalleşme ile birlikte değişen veya yeni ortaya çıkan inanç problemi ele alınmıştır. Din değiştirme olarak ifade edilen söz konusu inanç problemi inanç göçebeliği olarak tanımlanmıştır. İnanç göçebeliğinin dijitalleşme ile ilişkisi üzerine durulmuş, dijitalin oluşturduğu göçebe davranışın inançta nası","PeriodicalId":33450,"journal":{"name":"Sirnak Universitesi Ilahiyat Fakultesi Dergisi","volume":" ","pages":""},"PeriodicalIF":0.1,"publicationDate":"2023-05-14","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"49290500","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Pub Date : 2023-05-10DOI: 10.35415/sirnakifd.1234144
Adem Yeni̇doğan
Fiziksel, cinsel, psikolojik veya ekonomik çeşitleriyle karşımıza çıkan kadına yönelik şiddetin ortadan kaldırılmasıyla ilgili modern toplumların çabaları dikkat çekmektedir. Tüm bu çabalara rağmen kültürel veya dinsel etkilerle problemin devam ettiği gözlemlenmektedir. Bu sebeple modern hukuk gibi fıkhın aile içi şiddeti önlemedeki önleyici tedbirleri ve mağdura verdiği hakların tespiti önemlidir. İslâm hukukunda eşlerin sorumluluklarına bakıldığında kadına yönelik her türlü şiddeti önleyici tedbirin alındığı söylenebilir. Eşlerin birbirlerini tanımalarının vesilesi olan nişanlılığın meşruiyeti ve evliliği bitirirken dahi eşlerin aralarında ihsanı unutmamaları tavsiyesi bu düzenlemelerin örneklerindendir. Esas itibariyle fıkhın bütün aile kuralları aile içi şiddete yönelik düzenleyici fonksiyonlar içermekteyse de bu çalışmada fonksiyonu itibariyle ön plana çıkan hükümler işlenmiştir. Bu bağlamda kocaya yüklenen nafaka sorumluluğunun ekonomik şiddeti; kocanın eşine hoş muamelede bulunması gerekliliğinin psikolojik ve fiziksel şiddeti; cinsel yetersizlik durumunda şahsın evlenmemesi gerekliliği kısmen cinsel şiddeti önleyici tedbir olarak sunulabilir. Bu tedbirlere rağmen erkeğin kadına yönelik şiddetin herhangi birini sergilemesi durumunda kadına hukukî haklar verilmiştir. Bu bağlamda kocanın iktidarsızlığı sebebiyle boşanmak için kadına mahkemeye başvurma hakkı verilmesi cinsel şiddetle karşılaşan kadının hukukî hakkı; kocanın nafaka yükümlülüğünü yerine getirmemesi sebebiyle mahkemeye başvurma hakkının verilmesi ekonomik şiddetle karşılaşan kadının hukukî hakkı; Mâlikîlerin şiddetli geçimsizlik ve kötü muâmele sebebiyle kadının başvurusu üzerine hâkimin eşleri ayırmasının caizliği kanaatleri psikolojik ve fiziksel şiddete maruz kalan kadının hukukî hakkı olarak gösterilebilir. Mâlikîler haricinde klasik fıkıhta görülmeyen bu yaklaşıma Hukûk-ı Âile Kararnâmesi’nin 130. maddesinde yer verilmiştir. Esas itibariyle kocaya ait olan boşama hakkının kadına verilmesinin (tefvîzü’t-talâk) meşruiyeti ve kadının kendisini boşaması için kocasına bir bedel vermesi (muhâlea) de İslâm hukukunun aile içi şiddeti önleyici düzenlemelerindendir. Sonuç itibariyle tüm bu düzenlemelerden İslâm hukukunda kocanın eşine karşı şiddetin her çeşidinden uzak durması gerektiği, aksi takdirde kadına tanınan haklar sebebiyle kocanın hukukî yaptırımla karşılaşacağı anlaşılmaktadır. Bahse konu düzenlemelere bakıldığında İslâm hukukunun modern hukuklar gibi aile içi şiddeti önlemede gerekli yasal düzenlemeleri yaptığı görülmektedir.
现代社会为消除在身体、性、心理或经济方面对妇女的暴力行为所作的努力。Tüm buçabalara rağmen kültürel在devam ettiği gözlemlenmektedir遇到了一个问题。因此,作为现代法律,预防措施的影响和防止家庭暴力的权利是重要的。谈到妇女在伊斯兰法律中的责任,可以说采取了各种针对妇女的暴力预防措施。这些都是女性在订婚和结婚后不应忘记相互同意的安排的例子。事实上,所有家庭规则的混乱都是为了强制执行家庭暴力,并遵守其功能。在这方面,丈夫负担的贫困经济暴力需要善待丈夫的心理和身体暴力;在性功能不全的情况下,可以规定一个人需要结婚作为性暴力的预防措施。尽管有这些治疗,妇女在对男子妻子施暴的情况下仍享有合法权利。在这方面,法律规定,遭受性暴力的妇女有权向法院提出上诉,要求与丈夫离婚,因为她不受惩罚;kocanın nafaka yükümlülüğünüyerine getermemesi sebebiyle mahkeye başvurma hakkının verilmesi ekonomikşiddetle karşılaşan kadınîn hukukîhakı;业主的弱点可以被视为由于暴力违规和可怕的虐待而遭受心理和身体暴力的妇女的合法权利。除业主外,这一近似值为《爱乐法令》第130条。在材料中。伊斯兰教法律规定,妇女应有权离婚,并应向丈夫支付离婚费用。因此,根据伊斯兰教法律,所有这些规定都必须远离针对丈夫妻子的各种暴力行为,否则丈夫的法律将使她面临妇女已知的权利。谈到条例,可以看出,伊斯兰教法律为防止家庭暴力做出了法律安排,例如现代伊斯兰教法律。
{"title":"Fiqh Measures and Sanctions Against Domestic Violence","authors":"Adem Yeni̇doğan","doi":"10.35415/sirnakifd.1234144","DOIUrl":"https://doi.org/10.35415/sirnakifd.1234144","url":null,"abstract":"Fiziksel, cinsel, psikolojik veya ekonomik çeşitleriyle karşımıza çıkan kadına yönelik şiddetin ortadan kaldırılmasıyla ilgili modern toplumların çabaları dikkat çekmektedir. Tüm bu çabalara rağmen kültürel veya dinsel etkilerle problemin devam ettiği gözlemlenmektedir. Bu sebeple modern hukuk gibi fıkhın aile içi şiddeti önlemedeki önleyici tedbirleri ve mağdura verdiği hakların tespiti önemlidir. \u0000İslâm hukukunda eşlerin sorumluluklarına bakıldığında kadına yönelik her türlü şiddeti önleyici tedbirin alındığı söylenebilir. Eşlerin birbirlerini tanımalarının vesilesi olan nişanlılığın meşruiyeti ve evliliği bitirirken dahi eşlerin aralarında ihsanı unutmamaları tavsiyesi bu düzenlemelerin örneklerindendir. Esas itibariyle fıkhın bütün aile kuralları aile içi şiddete yönelik düzenleyici fonksiyonlar içermekteyse de bu çalışmada fonksiyonu itibariyle ön plana çıkan hükümler işlenmiştir. Bu bağlamda kocaya yüklenen nafaka sorumluluğunun ekonomik şiddeti; kocanın eşine hoş muamelede bulunması gerekliliğinin psikolojik ve fiziksel şiddeti; cinsel yetersizlik durumunda şahsın evlenmemesi gerekliliği kısmen cinsel şiddeti önleyici tedbir olarak sunulabilir. Bu tedbirlere rağmen erkeğin kadına yönelik şiddetin herhangi birini sergilemesi durumunda kadına hukukî haklar verilmiştir. Bu bağlamda kocanın iktidarsızlığı sebebiyle boşanmak için kadına mahkemeye başvurma hakkı verilmesi cinsel şiddetle karşılaşan kadının hukukî hakkı; kocanın nafaka yükümlülüğünü yerine getirmemesi sebebiyle mahkemeye başvurma hakkının verilmesi ekonomik şiddetle karşılaşan kadının hukukî hakkı; Mâlikîlerin şiddetli geçimsizlik ve kötü muâmele sebebiyle kadının başvurusu üzerine hâkimin eşleri ayırmasının caizliği kanaatleri psikolojik ve fiziksel şiddete maruz kalan kadının hukukî hakkı olarak gösterilebilir. Mâlikîler haricinde klasik fıkıhta görülmeyen bu yaklaşıma Hukûk-ı Âile Kararnâmesi’nin 130. maddesinde yer verilmiştir. Esas itibariyle kocaya ait olan boşama hakkının kadına verilmesinin (tefvîzü’t-talâk) meşruiyeti ve kadının kendisini boşaması için kocasına bir bedel vermesi (muhâlea) de İslâm hukukunun aile içi şiddeti önleyici düzenlemelerindendir. \u0000Sonuç itibariyle tüm bu düzenlemelerden İslâm hukukunda kocanın eşine karşı şiddetin her çeşidinden uzak durması gerektiği, aksi takdirde kadına tanınan haklar sebebiyle kocanın hukukî yaptırımla karşılaşacağı anlaşılmaktadır. Bahse konu düzenlemelere bakıldığında İslâm hukukunun modern hukuklar gibi aile içi şiddeti önlemede gerekli yasal düzenlemeleri yaptığı görülmektedir.","PeriodicalId":33450,"journal":{"name":"Sirnak Universitesi Ilahiyat Fakultesi Dergisi","volume":"1 1","pages":""},"PeriodicalIF":0.1,"publicationDate":"2023-05-10","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"69798502","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}