Hematolojik neoplazilerin tanısında ve tedavi yaklaşımlarının belirlenmesinde genetik anomalilerin rolü, konvansiyonel sitogenetik yöntemlerin gelişmesiyle birlikte paralel giden bir araştırma alanı olmuştur. Bu süreç moleküler sitogenetik ve moleküler genetik yöntemler ile farklı bir boyuta taşınmıştır. Bu teknikler çoğu zaman konvansiyonel sitogenetiğin eksik kalan yanlarını tamamlamış ancak yerini alamamıştır. Günümüze geldiğimizde ise Optik Genom Haritalama (OGH), konvansiyonel sitogenetiğin yerini alabilecek en muhtemel aday olarak görünmektedir. OGH, teorik olarak karyotip, FISH ve kromozomal mikroarray yöntemlerini aynı platformda buluşturan yeni nesil bir sitogenetik yaklaşım sergiler. Hücre kültürü gereksinimi ve amplifikasyon gerektirmemesi, hedefe spesifik bir yöntem olmaması en önemli artılarıdır. Klasik yöntemler ile saptanan tüm sayısal ve yapısal anomalileri saptayabilirken aynı zamanda kompleks karyotiplerin yapısını doğru bir şekilde aydınlatabilir. Ayrıca daha önce tanımlanmamış yeni anomaliler de tespit edebilir ki bu durum hematolojik neoplazilerde minimal rezidual hastalık takibinde yeni belirteçlerin bulunmasına olanak tanır. Tüm bunlar hematolojik neoplazili hastaların klinik yönetimine rehberlik edecek önemli unsurlardır. Ancak OGH, kırık noktaları tekrarlayan bölgeleri veya sentromer ve telomer bölgelerini ve psödootozomal bölgeleri içeren anomalileri tespit edemez. Bu yöntemin önemli bir dezavantajıdır. Yine de hematolojik neoplazilerin heterojen genetik yapısını tespit etmede genoma yeni bir sitogenetik yaklaşım sunar. Sonuç olarak sitogenetik açıdan baktığımızda hematolojik neoplazilerde tek başına yıllarca en önemli bilgi aracı olan kromozom analizi, gerekli teknik ve analitik iyileştirmelerin ardından belki de gelecekte yerini OGH’ye bırakacaktır.
{"title":"A Next Generation Cytogenetic Approach to Elucidate the Complex Genetic Structure of Hematologic Neoplasms: Optical Genome Mapping","authors":"Ayşe Gül BAYRAK TOKAÇ","doi":"10.20515/otd.1401498","DOIUrl":"https://doi.org/10.20515/otd.1401498","url":null,"abstract":"Hematolojik neoplazilerin tanısında ve tedavi yaklaşımlarının belirlenmesinde genetik anomalilerin rolü, konvansiyonel sitogenetik yöntemlerin gelişmesiyle birlikte paralel giden bir araştırma alanı olmuştur. Bu süreç moleküler sitogenetik ve moleküler genetik yöntemler ile farklı bir boyuta taşınmıştır. Bu teknikler çoğu zaman konvansiyonel sitogenetiğin eksik kalan yanlarını tamamlamış ancak yerini alamamıştır. Günümüze geldiğimizde ise Optik Genom Haritalama (OGH), konvansiyonel sitogenetiğin yerini alabilecek en muhtemel aday olarak görünmektedir. OGH, teorik olarak karyotip, FISH ve kromozomal mikroarray yöntemlerini aynı platformda buluşturan yeni nesil bir sitogenetik yaklaşım sergiler. Hücre kültürü gereksinimi ve amplifikasyon gerektirmemesi, hedefe spesifik bir yöntem olmaması en önemli artılarıdır. Klasik yöntemler ile saptanan tüm sayısal ve yapısal anomalileri saptayabilirken aynı zamanda kompleks karyotiplerin yapısını doğru bir şekilde aydınlatabilir. Ayrıca daha önce tanımlanmamış yeni anomaliler de tespit edebilir ki bu durum hematolojik neoplazilerde minimal rezidual hastalık takibinde yeni belirteçlerin bulunmasına olanak tanır. Tüm bunlar hematolojik neoplazili hastaların klinik yönetimine rehberlik edecek önemli unsurlardır. Ancak OGH, kırık noktaları tekrarlayan bölgeleri veya sentromer ve telomer bölgelerini ve psödootozomal bölgeleri içeren anomalileri tespit edemez. Bu yöntemin önemli bir dezavantajıdır. Yine de hematolojik neoplazilerin heterojen genetik yapısını tespit etmede genoma yeni bir sitogenetik yaklaşım sunar. Sonuç olarak sitogenetik açıdan baktığımızda hematolojik neoplazilerde tek başına yıllarca en önemli bilgi aracı olan kromozom analizi, gerekli teknik ve analitik iyileştirmelerin ardından belki de gelecekte yerini OGH’ye bırakacaktır.","PeriodicalId":409662,"journal":{"name":"OSMANGAZİ JOURNAL OF MEDICINE","volume":"7 4","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2024-01-18","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"140504437","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Serebral palsi günümüzde iyileşen bakım olanaklarıyla birlikte yetişkin yaşlarda karşımıza çıkabilmektedir. Bunun sonucu olarak göğüs hastalıkları kliniğinde daha sık olarak serebral palsili yetişkin hasta takibi yapılmaktadır. Solunum sistemi hastalıkları hastane yatışı ve mortaliteyi etkileyen önemli bir unsurdur. Bu duruma hazırlayıcı risk faktörlerinin tanımlanması ve yönetimi, serebral palsili yetişkin bireylerin takip ve tedavilerinin etkin yapılabilmesi bakımından önemlidir. Göğüs hastalıkları pratiğinde serebral palsili yetişkin hastalar özellikle aspirasyon açısından dikkatle değerlendirilmelidir. Meydana gelen solunum sistemi hastalıklarının tedavisinin yanı sıra önlenmesine yönelik planlamalar da her hasta özelinde yapılmalıdır. Bu olgu serisinde solunum sistemi hastalıklarına yol açan risk faktörleri ve yönetimi 4 olguyla birlikte gözden geçirilmiştir.
{"title":"Serebral Palsili Yetişkin Hastalara Göğüs Hastalıkları Kliniğinde Yaklaşım: 4 Olgu ile Birlikte","authors":"Nergiz Ayan, Sibel Nayci, Şükrü Hakan Kaleağasi, Eylem Sercan Özgür","doi":"10.20515/otd.1397991","DOIUrl":"https://doi.org/10.20515/otd.1397991","url":null,"abstract":"Serebral palsi günümüzde iyileşen bakım olanaklarıyla birlikte yetişkin yaşlarda karşımıza çıkabilmektedir. Bunun sonucu olarak göğüs hastalıkları kliniğinde daha sık olarak serebral palsili yetişkin hasta takibi yapılmaktadır. Solunum sistemi hastalıkları hastane yatışı ve mortaliteyi etkileyen önemli bir unsurdur. Bu duruma hazırlayıcı risk faktörlerinin tanımlanması ve yönetimi, serebral palsili yetişkin bireylerin takip ve tedavilerinin etkin yapılabilmesi bakımından önemlidir. Göğüs hastalıkları pratiğinde serebral palsili yetişkin hastalar özellikle aspirasyon açısından dikkatle değerlendirilmelidir. Meydana gelen solunum sistemi hastalıklarının tedavisinin yanı sıra önlenmesine yönelik planlamalar da her hasta özelinde yapılmalıdır. Bu olgu serisinde solunum sistemi hastalıklarına yol açan risk faktörleri ve yönetimi 4 olguyla birlikte gözden geçirilmiştir.","PeriodicalId":409662,"journal":{"name":"OSMANGAZİ JOURNAL OF MEDICINE","volume":"60 4","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2024-01-16","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"140506042","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Ahmet Ay, Alaettin Ünsal, A. Kılınç, T. ARSLAN TORBA, Didem Arslantaş, K. Tırpan
Today, a patient-centered approach that takes into account the psychosocial dimensions of health and promotes patient parrticipation and partnership in the patient relationship is becoming increasingly important. It is aimed to determine the orientations in the patient-physician relationship and some variables thought to be related to it, and to assess the level of empathy among medical students. This cross-sectional study was conducted among 1169 medical students at the Faculty of Medicine at Eskişehir Osmangazi University (ESOGU) between May-June 2022. In the study, the Patient-Physician Orientation Scale (PPOS) was used to measure the students’ orientations in the patient-physician relationship and the Jefferson Scale of Physician Empathy (JSPE) was used to measurement empathy levels. Mann-Whitney U, Kruskal-Wallis tests, Spearman correlation and Multiple Linear Regression analyses were used. Of the participants, 606 (51.8%) were male and 679 (58.1%) were in their preclinical years. Their ages ranged between 18-52 years with a mean of 21.48±1.96 years. The participants' scores on the PPOS ranged between 1.36-5.36 with a mean score of 3.68±0.54 points, while the scores on the JPES ranged between 44-135 with a mean score of 96.5±14.18 points. It was found that there was a weak positive correlation between the scores obtained from the PPOS and the scores obtained from the JPES (r=0.297, p<0.001). As a result of multiple linear regression analysis, it was found that having a Type B personality, participating in any training/activity related to the patient-physician relationship and an increased level of empathy were associated with scores obtained from PPOS (F=17.784, p<0.001). Although medical students' orientations in the patient-physician relationship was found to be closer to patient-centeredness, it was not at the expected level.
{"title":"Evaluation of Medical Students’ Orientations in the Patient-Physician Relationship and Empathy Levels","authors":"Ahmet Ay, Alaettin Ünsal, A. Kılınç, T. ARSLAN TORBA, Didem Arslantaş, K. Tırpan","doi":"10.20515/otd.1401418","DOIUrl":"https://doi.org/10.20515/otd.1401418","url":null,"abstract":"Today, a patient-centered approach that takes into account the psychosocial dimensions of health and promotes patient parrticipation and partnership in the patient relationship is becoming increasingly important. It is aimed to determine the orientations in the patient-physician relationship and some variables thought to be related to it, and to assess the level of empathy among medical students. This cross-sectional study was conducted among 1169 medical students at the Faculty of Medicine at Eskişehir Osmangazi University (ESOGU) between May-June 2022. In the study, the Patient-Physician Orientation Scale (PPOS) was used to measure the students’ orientations in the patient-physician relationship and the Jefferson Scale of Physician Empathy (JSPE) was used to measurement empathy levels. Mann-Whitney U, Kruskal-Wallis tests, Spearman correlation and Multiple Linear Regression analyses were used. Of the participants, 606 (51.8%) were male and 679 (58.1%) were in their preclinical years. Their ages ranged between 18-52 years with a mean of 21.48±1.96 years. The participants' scores on the PPOS ranged between 1.36-5.36 with a mean score of 3.68±0.54 points, while the scores on the JPES ranged between 44-135 with a mean score of 96.5±14.18 points. It was found that there was a weak positive correlation between the scores obtained from the PPOS and the scores obtained from the JPES (r=0.297, p<0.001). As a result of multiple linear regression analysis, it was found that having a Type B personality, participating in any training/activity related to the patient-physician relationship and an increased level of empathy were associated with scores obtained from PPOS (F=17.784, p<0.001). Although medical students' orientations in the patient-physician relationship was found to be closer to patient-centeredness, it was not at the expected level.","PeriodicalId":409662,"journal":{"name":"OSMANGAZİ JOURNAL OF MEDICINE","volume":"34 12","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2024-01-16","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"140505855","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Sinan Aslan, Güvenç Di̇ner, Sarhun Zi̇rek, Lokman Üren
Laparoskopik sleeve gastrektomi (LSG), metabolik cerrahi operasyonlarında en çok uygulanan yöntemdir. LSG kilo kaybı sağlamak için sadece birincil bariatrik prosedür olarak değil, aynı zamanda obezite ile ilişkili komorbiditelerin remisyonu ile uzun süreli takipte kalıcı kilo kaybı sağladığı için aşamalı bir prosedür olarak da kullanılabilir. Kısa ve uzun vadede LSG ile ilişkili kanama, gastrik sızıntı ve gastroözofageal reflü hastalığı (GÖRH) gibi çeşitli komplikasyonlar vardır. Tüp mide ameliyatından sonra gastrik twist nadir görülen bir durumdur. 46 yaşında, sigara içmeyen, 130 kg ağırlığında, VKİ 41 kg/m2 olan morbid obez erkek hasta, laparoskopik sleeve gastrektomi sonrası üç yıldır devam eden kronik progresif kusma, regürjitasyon ve mide yanması öyküsü ile polikliniğimize başvurdu. Şikayetlerin başlangıcında kusma haftada 1-2 kez iken, daha sonra haftada 3 defaya kadar çıkmıştır. Üst gastrointestinal kontrast görüntülemede (UGI), distal özofagusta ve sleeve'in üst kısmında kontrast tutulumu ve gastrik twisti (GT) düşündüren gecikmiş gastrik boşalma saptandı. Açık cerrahi operasyon sırasında eksplorasyonda omental ve mezokolonik yapışıklar izlendi.Sleeve gastrektomi stapler hattının internal rotasyon ile karaciğer sol lob bölgesine yapışık olduğu izlendi. Roux-N-Y gastrik bypass başarılı sonuç vermiştir. Tüp mide ameliyatı sonrası gastrik twist (GT) , belirsiz semptom ve bulgularla seyreden nadir bir durumdur.Tanı koyabilmek için öncelikle bu durumun akla gelmesi ve şüphe etmek önemlidir.
{"title":"Laparoskopı̇k Sleeve Gastrektomı̇ Sonrası Gastrı̇k Twı̇St: Bir Olgu Sunumu ve Lı̇teratür Derlemesı̇","authors":"Sinan Aslan, Güvenç Di̇ner, Sarhun Zi̇rek, Lokman Üren","doi":"10.20515/otd.1374589","DOIUrl":"https://doi.org/10.20515/otd.1374589","url":null,"abstract":"Laparoskopik sleeve gastrektomi (LSG), metabolik cerrahi operasyonlarında en çok uygulanan yöntemdir. LSG kilo kaybı sağlamak için sadece birincil bariatrik prosedür olarak değil, aynı zamanda obezite ile ilişkili komorbiditelerin remisyonu ile uzun süreli takipte kalıcı kilo kaybı sağladığı için aşamalı bir prosedür olarak da kullanılabilir. Kısa ve uzun vadede LSG ile ilişkili kanama, gastrik sızıntı ve gastroözofageal reflü hastalığı (GÖRH) gibi çeşitli komplikasyonlar vardır. Tüp mide ameliyatından sonra gastrik twist nadir görülen bir durumdur. 46 yaşında, sigara içmeyen, 130 kg ağırlığında, VKİ 41 kg/m2 olan morbid obez erkek hasta, laparoskopik sleeve gastrektomi sonrası üç yıldır devam eden kronik progresif kusma, regürjitasyon ve mide yanması öyküsü ile polikliniğimize başvurdu. Şikayetlerin başlangıcında kusma haftada 1-2 kez iken, daha sonra haftada 3 defaya kadar çıkmıştır. Üst gastrointestinal kontrast görüntülemede (UGI), distal özofagusta ve sleeve'in üst kısmında kontrast tutulumu ve gastrik twisti (GT) düşündüren gecikmiş gastrik boşalma saptandı. Açık cerrahi operasyon sırasında eksplorasyonda omental ve mezokolonik yapışıklar izlendi.Sleeve gastrektomi stapler hattının internal rotasyon ile karaciğer sol lob bölgesine yapışık olduğu izlendi. Roux-N-Y gastrik bypass başarılı sonuç vermiştir. Tüp mide ameliyatı sonrası gastrik twist (GT) , belirsiz semptom ve bulgularla seyreden nadir bir durumdur.Tanı koyabilmek için öncelikle bu durumun akla gelmesi ve şüphe etmek önemlidir.","PeriodicalId":409662,"journal":{"name":"OSMANGAZİ JOURNAL OF MEDICINE","volume":"32 28","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2024-01-16","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"139528496","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Murat Danışman, Abdülsamet Emet, İ. A. Koçyi̇ği̇t, İbrahim Mehmet Göymen, Saygın Kamacı
The aim of this study is to examine the remaining deformity after remodeling and its relationship with pronation/supination limitation in patients with unacceptable angulation according to the literature. 45 patients who had forearm fractures treated with closed reduction and plaster cast between 2014 and 2019 were included in the study. The maximum angulation amount was determined on anteroposterior or lateral radiographs by measuring the angulation of the radius and ulna on the radiographs taken during plaster removal (T1) and on the radiographs after remodeling (T2) at the last follow-up. The average follow-up period was 61.6 months (36-90 months). The patients were divided into 2 groups according to the angulation in the radiographs taken on the day the cast was removed (T1): Group 1 (acceptable angulation), and Group 2 (unacceptable angulation). While the average of maximum angulation values at T1 in Group 1 was 8.2 (±2.6) it was 15.4 (±4.1) in Group 2 (p = 0.002). While the mean residual angulation value at T2 was 3.5 (±1.8) in Group 1, it was 6.8 (±3.1) in Group 2 (p = 0.002). It was determined that 7 of 19 patients in Group 1 and 13 of 26 patients in Group 2 had a limitation of more than 10° (p = 0.382). Conservatively treated pediatric forearm fractures have the potential to heal to normal degrees at a high rate after remodeling, even if they have unacceptable angulation degrees, and the pronation/supination limitation in these patients is not directly related to the residual angulation degrees.
{"title":"Pediatric Forearm Fractures with Unacceptable Angulation: Is Remodeling Effective?","authors":"Murat Danışman, Abdülsamet Emet, İ. A. Koçyi̇ği̇t, İbrahim Mehmet Göymen, Saygın Kamacı","doi":"10.20515/otd.1391592","DOIUrl":"https://doi.org/10.20515/otd.1391592","url":null,"abstract":"The aim of this study is to examine the remaining deformity after remodeling and its relationship with pronation/supination limitation in patients with unacceptable angulation according to the literature. 45 patients who had forearm fractures treated with closed reduction and plaster cast between 2014 and 2019 were included in the study. The maximum angulation amount was determined on anteroposterior or lateral radiographs by measuring the angulation of the radius and ulna on the radiographs taken during plaster removal (T1) and on the radiographs after remodeling (T2) at the last follow-up. The average follow-up period was 61.6 months (36-90 months). The patients were divided into 2 groups according to the angulation in the radiographs taken on the day the cast was removed (T1): Group 1 (acceptable angulation), and Group 2 (unacceptable angulation). While the average of maximum angulation values at T1 in Group 1 was 8.2 (±2.6) it was 15.4 (±4.1) in Group 2 (p = 0.002). While the mean residual angulation value at T2 was 3.5 (±1.8) in Group 1, it was 6.8 (±3.1) in Group 2 (p = 0.002). It was determined that 7 of 19 patients in Group 1 and 13 of 26 patients in Group 2 had a limitation of more than 10° (p = 0.382). Conservatively treated pediatric forearm fractures have the potential to heal to normal degrees at a high rate after remodeling, even if they have unacceptable angulation degrees, and the pronation/supination limitation in these patients is not directly related to the residual angulation degrees.","PeriodicalId":409662,"journal":{"name":"OSMANGAZİ JOURNAL OF MEDICINE","volume":"23 14","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-12-13","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"139005179","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Meryem Erat, İlke MUNGAN AKIN, Hatica Sibel SEVÜK ÖZUMUT, Banu Isbilen Basok, F. Isman, Derya Büyükkayhan
Fetal-to-neonatal adaptation involves many complex mechanisms. Cardiovascular biomarkers may help to understand fetal and maternal physiology in pregnancy and during the perinatal transition period. In this present study, our aim was to assess the association between delivery type and brain natriuretic peptide (BNP) levels in healthy full-term neonates. Forty-eight neonates born by vaginal delivery (n=25) and cesarean section (n=23) were included in the study. Plasma BNP levels were measured at cord blood samples. In addition antropometric measurements and physical examination were evaluated at first day of life. BNP levels measure and clinical evaluation were repeated 3 days later after birth. The median cord and infant BNP levels were similar in vaginal and cesarean delivery. There was no difference between the median cord and infant BNP levels in vaginal deliveries [54.0 pg/ml (q1-q3: 40.0-111.5) and 66.0 pg/ml (q1-q3: 43.0-90.0) respectively, p=0.619]. However, the median infant BNP level was statistically significantly higher than the median cord BNP level [56.0 pg/ml (q1-q3: 39.0-84.0) and 75.0 pg/ml (q1-q3: 54.0-145.0), p=0.027] in cesarean deliveries. Uncomplicated vaginal deliveries were not associated with high BNP levels and thus fetal cardiac distress. Increased levels of BNP levels on the 3rd day in elective cesarean deliveries may be predictive of delayed postnatal pulmonary and cardiac adaptation.
{"title":"Kord Kanı ve Yenidoğan Plazma Beyin Natriüretik Peptid Düzeyleri ile Doğum Şekli Arasındaki İlişki","authors":"Meryem Erat, İlke MUNGAN AKIN, Hatica Sibel SEVÜK ÖZUMUT, Banu Isbilen Basok, F. Isman, Derya Büyükkayhan","doi":"10.20515/otd.1374394","DOIUrl":"https://doi.org/10.20515/otd.1374394","url":null,"abstract":"Fetal-to-neonatal adaptation involves many complex mechanisms. Cardiovascular biomarkers may help to understand fetal and maternal physiology in pregnancy and during the perinatal transition period. In this present study, our aim was to assess the association between delivery type and brain natriuretic peptide (BNP) levels in healthy full-term neonates. Forty-eight neonates born by vaginal delivery (n=25) and cesarean section (n=23) were included in the study. Plasma BNP levels were measured at cord blood samples. In addition antropometric measurements and physical examination were evaluated at first day of life. BNP levels measure and clinical evaluation were repeated 3 days later after birth. The median cord and infant BNP levels were similar in vaginal and cesarean delivery. There was no difference between the median cord and infant BNP levels in vaginal deliveries [54.0 pg/ml (q1-q3: 40.0-111.5) and 66.0 pg/ml (q1-q3: 43.0-90.0) respectively, p=0.619]. However, the median infant BNP level was statistically significantly higher than the median cord BNP level [56.0 pg/ml (q1-q3: 39.0-84.0) and 75.0 pg/ml (q1-q3: 54.0-145.0), p=0.027] in cesarean deliveries. Uncomplicated vaginal deliveries were not associated with high BNP levels and thus fetal cardiac distress. Increased levels of BNP levels on the 3rd day in elective cesarean deliveries may be predictive of delayed postnatal pulmonary and cardiac adaptation.","PeriodicalId":409662,"journal":{"name":"OSMANGAZİ JOURNAL OF MEDICINE","volume":"39 8","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-12-13","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"139006221","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Bu derlemede halen North Carolina Üniversitesi Tıp Fakültesi, Chapel Hill'de akademik çalışmalarına devam etmekte olan Prof.Dr. Aziz Sancar'in otobiyografisi ve akademik çalışmaları yer almaktadır.
{"title":"Aziz Sancar","authors":"Emel Ulupi̇nar","doi":"10.20515/otd.1395771","DOIUrl":"https://doi.org/10.20515/otd.1395771","url":null,"abstract":"Bu derlemede halen North Carolina Üniversitesi Tıp Fakültesi, Chapel Hill'de akademik çalışmalarına devam etmekte olan Prof.Dr. Aziz Sancar'in otobiyografisi ve akademik çalışmaları yer almaktadır.","PeriodicalId":409662,"journal":{"name":"OSMANGAZİ JOURNAL OF MEDICINE","volume":"18 10","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-12-12","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"139007331","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Türkiye’nin ilk Türk kadın doktoru olan Safiye Ali, 1894 yılında, İstanbul’da doğmuştur. Babası, Sultan Abdülaziz ve II. Abdülhamid'in yaverlerinden Ali Kırat Paşa’dır. Trablusgarp, Balkan ve I. Dünya Savaşları gölgesinde geçen eğitim hayatı şüphesiz doktor olma isteğini etkilemiştir. Amerikan Koleji'nden mezun olduktan sonra, Türkiye’de tıp eğitimi alması mümkün olmadığı için Almanya'ya giden Safiye Ali tüm zorluklara rağmen, okul tatillerini bile gönüllü olarak polikliniklerde çalışarak tıp eğitimini başarıyla bitirmiştir. Uzmanlık eğitimini de Almanya’da kadın ve çocuk hastalıkları alanında yapar. Tıp Fakültesinden arkadaşı Dr. Ferninand Krekeler (Ferdi Ali) ile evlenip İstanbul’a dönen Safiye Ali’nin diploması onaylanır ve Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk kadın doktoru olma unvanını alır. Uluslararası kongrelerde Türkiye'yi temsil etmiş, Hilal-i Ahmer ve Himaye-i Etfal Cemiyetlerinde ve Süt Damlası kurumunda çocuk ve kadın sağlığına çok önemli hizmetler vermiştir. Türk Kadınlar Birliği'nde aktif rol almıştır. Ancak bu kurumlarda çıkan anlaşmazlıklar, kendisi ve arkadaşlarının uğradığı haksızlıklar gönül kırıklığı yaratınca istifa ederek Almanya’da dönmüştür. II. Dünya Savaşı boyunca, bombalar altında ve kanserle mücadele ederken doktorluk yapmaya devam etmiştir. Safiye Ali’nin azmi, çalışkanlığı, dik duruşu, kadın- çocuk sağlığına ve koruyucu hekimliğe verdiği önem, yıllar geçtikçe daha iyi anlaşılmaktadır. Bu yazım; bundan tam 100 yıl önce, tüm zorluklara rağmen hayallerinin peşine düşen, hedeflerinden vazgeçmeyen ve ilim için uzak ülkelere tek başına gitmekten çekinmeyen, doğrularından şaşmayan, meslektaşı olmaktan büyük onur duyduğum, maalesef kıymeti yeterince anlaşılamamış çok değerli Safiye Ali’ye bir saygı duruşudur.
{"title":"Dr. Safiye Ali; Diligent, Determined, Resolute and Compassionate","authors":"G. S. Güven","doi":"10.20515/otd.1395616","DOIUrl":"https://doi.org/10.20515/otd.1395616","url":null,"abstract":"Türkiye’nin ilk Türk kadın doktoru olan Safiye Ali, 1894 yılında, İstanbul’da doğmuştur. Babası, Sultan Abdülaziz ve II. Abdülhamid'in yaverlerinden Ali Kırat Paşa’dır. Trablusgarp, Balkan ve I. Dünya Savaşları gölgesinde geçen eğitim hayatı şüphesiz doktor olma isteğini etkilemiştir. Amerikan Koleji'nden mezun olduktan sonra, Türkiye’de tıp eğitimi alması mümkün olmadığı için Almanya'ya giden Safiye Ali tüm zorluklara rağmen, okul tatillerini bile gönüllü olarak polikliniklerde çalışarak tıp eğitimini başarıyla bitirmiştir. Uzmanlık eğitimini de Almanya’da kadın ve çocuk hastalıkları alanında yapar. Tıp Fakültesinden arkadaşı Dr. Ferninand Krekeler (Ferdi Ali) ile evlenip İstanbul’a dönen Safiye Ali’nin diploması onaylanır ve Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk kadın doktoru olma unvanını alır. Uluslararası kongrelerde Türkiye'yi temsil etmiş, Hilal-i Ahmer ve Himaye-i Etfal Cemiyetlerinde ve Süt Damlası kurumunda çocuk ve kadın sağlığına çok önemli hizmetler vermiştir. Türk Kadınlar Birliği'nde aktif rol almıştır. Ancak bu kurumlarda çıkan anlaşmazlıklar, kendisi ve arkadaşlarının uğradığı haksızlıklar gönül kırıklığı yaratınca istifa ederek Almanya’da dönmüştür. II. Dünya Savaşı boyunca, bombalar altında ve kanserle mücadele ederken doktorluk yapmaya devam etmiştir. Safiye Ali’nin azmi, çalışkanlığı, dik duruşu, kadın- çocuk sağlığına ve koruyucu hekimliğe verdiği önem, yıllar geçtikçe daha iyi anlaşılmaktadır. Bu yazım; bundan tam 100 yıl önce, tüm zorluklara rağmen hayallerinin peşine düşen, hedeflerinden vazgeçmeyen ve ilim için uzak ülkelere tek başına gitmekten çekinmeyen, doğrularından şaşmayan, meslektaşı olmaktan büyük onur duyduğum, maalesef kıymeti yeterince anlaşılamamış çok değerli Safiye Ali’ye bir saygı duruşudur.","PeriodicalId":409662,"journal":{"name":"OSMANGAZİ JOURNAL OF MEDICINE","volume":"11 6","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-12-11","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"138978903","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Özet: Çalışmada, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu önderlerinden olan Dr. İbrahim Refik Saydam’ın Sağlık Bakanı olarak Cumhuriyet’in modern sağlık sistemini kurmak ve dönemin salgın hastalıkları gibi yaygın sağlık sorunlarını çözmek için yaptığı çalışmaların günümüze ışık tutması amacıyla değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Çalışmada tarih araştırmalarında kullanılan genel metod izlenmiştir. Arşiv belgeleri, resmi yayınlar, Dr. Refik Saydam ve modern Türk sağlık sisteminin kuruluşuna dair kitap ve makaleler taranmış ve kaynak olarak kullanılmıştır. Çalışmada, Dr. Refik Saydam’ın yaşamına dair kısa biyografik bilgileri verilmiştir. Dr. Refik Saydam’ın, Merkez ve Taşra Türk Sağlık Sistemini Kurmasındaki çalışmaları, bulaşıcı hastalıklarla ve sağlık sistemi içine Halk Sağlığı çalışmalarını entegre etmesi ile ilgili mücadeleleri üzerinde durulmuştur.
{"title":"A General Overview of Doctor Refik Saydam's Services Duriıng the Miniıstry of Health","authors":"Mustafa Yahya Meti̇ntaş, Selma Meti̇ntas","doi":"10.20515/otd.1391341","DOIUrl":"https://doi.org/10.20515/otd.1391341","url":null,"abstract":"Özet: Çalışmada, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu önderlerinden olan Dr. İbrahim Refik Saydam’ın Sağlık Bakanı olarak Cumhuriyet’in modern sağlık sistemini kurmak ve dönemin salgın hastalıkları gibi yaygın sağlık sorunlarını çözmek için yaptığı çalışmaların günümüze ışık tutması amacıyla değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Çalışmada tarih araştırmalarında kullanılan genel metod izlenmiştir. Arşiv belgeleri, resmi yayınlar, Dr. Refik Saydam ve modern Türk sağlık sisteminin kuruluşuna dair kitap ve makaleler taranmış ve kaynak olarak kullanılmıştır. Çalışmada, Dr. Refik Saydam’ın yaşamına dair kısa biyografik bilgileri verilmiştir. Dr. Refik Saydam’ın, Merkez ve Taşra Türk Sağlık Sistemini Kurmasındaki çalışmaları, bulaşıcı hastalıklarla ve sağlık sistemi içine Halk Sağlığı çalışmalarını entegre etmesi ile ilgili mücadeleleri üzerinde durulmuştur.","PeriodicalId":409662,"journal":{"name":"OSMANGAZİ JOURNAL OF MEDICINE","volume":"191 2","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-12-11","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"139010086","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Özet 13 Aralık 1935 yılında, İstanbul’un Kandilli semtinde Leyla-Fasih Saylan çiftinin ilk çocuğu olarak dünyaya gelmişti. Sonra da üç oğlan bir kız kardeşi daha oldu, beş kardeş bahçeli bir evde gönüllerince çocukluk yaşadılar. İlk, orta eğitimini Kandilli’de aldı, sonraki yıllarda Kandilli Kız Lisesi Vakfı Başkanlığı da yaptığı Kandilli Kız Lisesinde, gündüzlü eğitim görürken, arkadaşları ve öğretmenleri ile güzel anılar biriktirdi. Türkan Saylan, okul arkadaşlarına çok önem verirdi, onlarla iletişimi yaşama veda edene kadar sürdü. Üniversite eğitimine, İstanbul Tıp Fakültesi’nde başladı. Öğrenci iken evlendi, anne oldu, sağlık sorunları yaşadı ama hekim olmaktan vazgeçmedi. Mezuniyet sonrasında, Nişantaşı Sosyal Sigortalar Kurumu Cildiye Servisinde asistanlığa başladı. Asistanlık, sadece cilt hastalıklarını öğrenmek demek değildi, aynı zamanda, hastaların sosyal sorunlarını öğrenmek, çözümler üretmek, kliniği yönetmek idi. Deri ve zührevi hastalıklar uzmanı oldu. Bursa’ya tayin olmuştu ama, İstanbul Tıp Fakültesi Dermatoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Osman Yemni’den ‘Başasistanlık’ teklifi aldı ve 1968 yılında bu göreve başladı. 1971’de İngiliz Kültür Heyeti’nin bursuyla İngiltere'de ileri eğitim gördü. 1972 yılında doçent unvanını aldı.1974'te Fransa’da ve 1976’da İngiltere’de kısa süreli çalışmalar yaptı. Cüzzam hastalığı konusunda kendini geliştirdi. 1976 yılında, Cüzzamla Savaş Derneği’ni kurdu, cüzzam hastalarının tedavi ve sosyal sorunlarına çözümler bulmaya başladı. Başasistan olarak girdiği dermatoloji kliniğinin kapısından, 2002 yılında emekli olarak çıktı. Yıllar içinde, birçok hasta tedavi etti, sosyal sorunları ile ilgilendi, tıp öğrencilerine ders verdi, onları tanımaya anlamaya çalıştı, çok sayıda asistan yetiştirdi, zaman zaman kliniğin yöneticiliğini yaptı, birçok proje üretti, çalıştı ama hep çalıştı. Çalışmak ona şifa idi, zamanı iyi yönetiyor, kısa zaman içinde çok iş üretiyor, kendine iyi gelecek sosyal ve sanat etkinliklerini de hiç kaçırmıyordu. Kurucularından biri ve Genel Başkanı olduğu Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği(ÇYDD)’nde, 19 yıl boyunca başta kız çocuklarının eğitimi olmak üzere, okumak isteyen ama ekonomik koşulları yetersiz olan binlerce çocuğa eğitim yolunu açtı. Onların, okuyup meslek sahibi olmasını, kendi ayakları üzerinde durmasını sağladı.
{"title":"Prof. Dr. Türkan Saylan , Mentor","authors":"Ayşegül Yüksel","doi":"10.20515/otd.1387475","DOIUrl":"https://doi.org/10.20515/otd.1387475","url":null,"abstract":"Özet \u000013 Aralık 1935 yılında, İstanbul’un Kandilli semtinde Leyla-Fasih Saylan çiftinin ilk çocuğu olarak dünyaya gelmişti. Sonra da üç oğlan bir kız kardeşi daha oldu, beş kardeş bahçeli bir evde gönüllerince çocukluk yaşadılar. İlk, orta eğitimini Kandilli’de aldı, sonraki yıllarda Kandilli Kız Lisesi Vakfı Başkanlığı da yaptığı Kandilli Kız Lisesinde, gündüzlü eğitim görürken, arkadaşları ve öğretmenleri ile güzel anılar biriktirdi. Türkan Saylan, okul arkadaşlarına çok önem verirdi, onlarla iletişimi yaşama veda edene kadar sürdü. \u0000Üniversite eğitimine, İstanbul Tıp Fakültesi’nde başladı. Öğrenci iken evlendi, anne oldu, sağlık sorunları yaşadı ama hekim olmaktan vazgeçmedi. Mezuniyet sonrasında, Nişantaşı Sosyal Sigortalar Kurumu Cildiye Servisinde asistanlığa başladı. Asistanlık, sadece cilt hastalıklarını öğrenmek demek değildi, aynı zamanda, hastaların sosyal sorunlarını öğrenmek, çözümler üretmek, kliniği yönetmek idi. \u0000Deri ve zührevi hastalıklar uzmanı oldu. Bursa’ya tayin olmuştu ama, İstanbul Tıp Fakültesi Dermatoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Osman Yemni’den ‘Başasistanlık’ teklifi aldı ve 1968 yılında bu göreve başladı. 1971’de İngiliz Kültür Heyeti’nin bursuyla İngiltere'de ileri eğitim gördü. 1972 yılında doçent unvanını aldı.1974'te Fransa’da ve 1976’da İngiltere’de kısa süreli çalışmalar yaptı. Cüzzam hastalığı konusunda kendini geliştirdi. 1976 yılında, Cüzzamla Savaş Derneği’ni kurdu, cüzzam hastalarının tedavi ve sosyal sorunlarına çözümler bulmaya başladı. \u0000Başasistan olarak girdiği dermatoloji kliniğinin kapısından, 2002 yılında emekli olarak çıktı. Yıllar içinde, birçok hasta tedavi etti, sosyal sorunları ile ilgilendi, tıp öğrencilerine ders verdi, onları tanımaya anlamaya çalıştı, çok sayıda asistan yetiştirdi, zaman zaman kliniğin yöneticiliğini yaptı, birçok proje üretti, çalıştı ama hep çalıştı. Çalışmak ona şifa idi, zamanı iyi yönetiyor, kısa zaman içinde çok iş üretiyor, kendine iyi gelecek sosyal ve sanat etkinliklerini de hiç kaçırmıyordu. \u0000Kurucularından biri ve Genel Başkanı olduğu Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği(ÇYDD)’nde, 19 yıl boyunca başta kız çocuklarının eğitimi olmak üzere, okumak isteyen ama ekonomik koşulları yetersiz olan binlerce çocuğa eğitim yolunu açtı. Onların, okuyup meslek sahibi olmasını, kendi ayakları üzerinde durmasını sağladı.","PeriodicalId":409662,"journal":{"name":"OSMANGAZİ JOURNAL OF MEDICINE","volume":"2 1","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-12-11","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"138978954","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}