A. Tezcan, Dilşen Hatice Önek, Nurcan Yavuz, H. Unal, A. Postaci, Hülya Özden Terzi, M. Baydar, O. Özlü
Amac: Hasta konforu, kardiyopulmoner stabilite ve zihinsel bozukluklar olmaksizin hizli derlenme icin en ideal sedatif ajan secimi uzerine arastirmalar devam etmektedir. Bu calismadaki hedefimiz, sedasyonda propofol-ketamin veya propofol uygulanan gruplarda hemodinamik parametreleri, derlenme suresi, derlenme komplikasyonlari, kusma ve hasta memnuniyet oranlari acisindan karsilastirmakti. Materyal ve Metot: Spinal anestezi altinda elektif ortopedik alt ekstremite cerrahisi planlanan ASA I-III 61 eriskin hasta calismaya alindi. Tum hastalara preoperatif ve postoperatif Mini-Mental Test uygulandi. Ameliyat oncesi, ameliyat sirasinda ve derlenme sirasinda vital bulgular kaydedildi. Spinal blok elde edildikten sonra, hastalara 0,4 mg kg-1 propofol yukleme dozu verildi ve takibinde ilac infuzyonlari baslatildi (Grup P, salin+ propofol; Grup KP, 3: 1 oraninda ketamin+propofol). Ameliyat sonrasi derlenme unitesinde hastalarin vital bulgulari, yan etkiler ve memnuniyet oranlari kaydedildi. Bulgular: Gruplar demografik degiskenlerde farklilik gostermedi. Preoperatif ve postoperatif MMT muayene skorlarinda, sistolik kan basincinda, ortalama kan basincinda, kalp atim hizinda, solunum sayisi veya oksijen saturasyonunda gruplar arasinda istatistiksel olarak anlamli fark yoktu (p>0,05). Ancak Grup P’de dort hastada derin hipotansiyona gozlendi ve ikisinde sedasyon durduruldu. Grup KP ve Grup P’nin ortalama derlenme zamani sirasiyla 14 ve 7 dakika idi. Hicbir solunum sistemi yan etkisi gozlenmedi. Grup KP’de dort hasta da kusma gozlendi. Hicbir psikomimetik advers reaksiyon gelismedi. Sonuc: Ketamin infuzyonunun (3: 1 orani) ciddi hemodinamik fayda saglamasinin yaninda derlenme suresini uzattigi gozlemlendi. Ayrica bu doz kombinasyonuyla propofolun ketaminin psikomimetik etkilerini baskilayabildigini ama kusmayi engelleyemedigini sonucuna varildi.
{"title":"The Comparison of Propofol and Ketofol Side Effects During Sedation with Spinal Anesthesia","authors":"A. Tezcan, Dilşen Hatice Önek, Nurcan Yavuz, H. Unal, A. Postaci, Hülya Özden Terzi, M. Baydar, O. Özlü","doi":"10.5505/kjms.2017.72324","DOIUrl":"https://doi.org/10.5505/kjms.2017.72324","url":null,"abstract":"Amac: Hasta konforu, kardiyopulmoner stabilite ve zihinsel bozukluklar olmaksizin hizli derlenme icin en ideal sedatif ajan secimi uzerine arastirmalar devam etmektedir. Bu calismadaki hedefimiz, sedasyonda propofol-ketamin veya propofol uygulanan gruplarda hemodinamik parametreleri, derlenme suresi, derlenme komplikasyonlari, kusma ve hasta memnuniyet oranlari acisindan karsilastirmakti. Materyal ve Metot: Spinal anestezi altinda elektif ortopedik alt ekstremite cerrahisi planlanan ASA I-III 61 eriskin hasta calismaya alindi. Tum hastalara preoperatif ve postoperatif Mini-Mental Test uygulandi. Ameliyat oncesi, ameliyat sirasinda ve derlenme sirasinda vital bulgular kaydedildi. Spinal blok elde edildikten sonra, hastalara 0,4 mg kg-1 propofol yukleme dozu verildi ve takibinde ilac infuzyonlari baslatildi (Grup P, salin+ propofol; Grup KP, 3: 1 oraninda ketamin+propofol). Ameliyat sonrasi derlenme unitesinde hastalarin vital bulgulari, yan etkiler ve memnuniyet oranlari kaydedildi. Bulgular: Gruplar demografik degiskenlerde farklilik gostermedi. Preoperatif ve postoperatif MMT muayene skorlarinda, sistolik kan basincinda, ortalama kan basincinda, kalp atim hizinda, solunum sayisi veya oksijen saturasyonunda gruplar arasinda istatistiksel olarak anlamli fark yoktu (p>0,05). Ancak Grup P’de dort hastada derin hipotansiyona gozlendi ve ikisinde sedasyon durduruldu. Grup KP ve Grup P’nin ortalama derlenme zamani sirasiyla 14 ve 7 dakika idi. Hicbir solunum sistemi yan etkisi gozlenmedi. Grup KP’de dort hasta da kusma gozlendi. Hicbir psikomimetik advers reaksiyon gelismedi. Sonuc: Ketamin infuzyonunun (3: 1 orani) ciddi hemodinamik fayda saglamasinin yaninda derlenme suresini uzattigi gozlemlendi. Ayrica bu doz kombinasyonuyla propofolun ketaminin psikomimetik etkilerini baskilayabildigini ama kusmayi engelleyemedigini sonucuna varildi.","PeriodicalId":332903,"journal":{"name":"Kafkas Journal of Medical Sciences","volume":"77 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2017-12-01","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"114865903","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Pnomoperitoneum, %85-90 oraninda visseral perforasyon olmasi nedeni ile acil cerrahiyi gerektirir. Visseral perforasyonun olmadigi spontan pnomoperitoneum cerrahlarin karsilastigi nadir bir durumdur. Biz burada kunt travma sonrasi 12. torakal vertebrada cokme frakturlu pnomoperitoneumu olan bir olguyu sunduk. 27 yasinda bir erkek hasta endustriyel bir kaza sonrasi acil servise getirildi. Glaskov koma skoru 15 idi ve karin fizik muayenesinde hassasiyet ve defans vardi. Bilgisayarli tomografisi bize 12. torakal vertebrada cokme kirigi ve karaciger anteriorunda serbest hava gosteriyordu. Ilk olarak laparotomi yapildi ancak karin ici serbest havayi aciklayacak bir patoloji bulunamadi. Karin kapatildiktan sonra vertebra icin enstrumantasyon yapildi. Hasta postoperatif 4.gun taburcu edildi ama pnomoperitoneumun nedeni hala bilinmiyor. Pnomotoraksin olmadigi kunt travma sonrasi, yalniz pnomoperitoneum, cerrahi veya konservatif tedavi acisindan cerrahlar icin zor bir durumdur.
{"title":"Pneumoperitoneum Without Pneumothorax After Blunt Trauma","authors":"M. Yur, M. Şirik, Cengiz Ömer Özdemir","doi":"10.5505/KJMS.2017.36693","DOIUrl":"https://doi.org/10.5505/KJMS.2017.36693","url":null,"abstract":"Pnomoperitoneum, %85-90 oraninda visseral perforasyon olmasi nedeni ile acil cerrahiyi gerektirir. Visseral perforasyonun olmadigi spontan pnomoperitoneum cerrahlarin karsilastigi nadir bir durumdur. Biz burada kunt travma sonrasi 12. torakal vertebrada cokme frakturlu pnomoperitoneumu olan bir olguyu sunduk. 27 yasinda bir erkek hasta endustriyel bir kaza sonrasi acil servise getirildi. Glaskov koma skoru 15 idi ve karin fizik muayenesinde hassasiyet ve defans vardi. Bilgisayarli tomografisi bize 12. torakal vertebrada cokme kirigi ve karaciger anteriorunda serbest hava gosteriyordu. Ilk olarak laparotomi yapildi ancak karin ici serbest havayi aciklayacak bir patoloji bulunamadi. Karin kapatildiktan sonra vertebra icin enstrumantasyon yapildi. Hasta postoperatif 4.gun taburcu edildi ama pnomoperitoneumun nedeni hala bilinmiyor. Pnomotoraksin olmadigi kunt travma sonrasi, yalniz pnomoperitoneum, cerrahi veya konservatif tedavi acisindan cerrahlar icin zor bir durumdur.","PeriodicalId":332903,"journal":{"name":"Kafkas Journal of Medical Sciences","volume":"102 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2017-12-01","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"124303999","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Özgür Yılmaz, Tamer Altindag, B. A. Ulkumen, H. G. Pala
Gebelik boyunca dolasim sisteminde meydana gelen pek cok fizyolojik degisikliklerden oturu kalp ve damar sistemi hastaliklarinin hem klinik progresyonunu hem de tedavi yontemleri gebe olmayan bireylere kiyasla degisiklik gosterir. Dogurganlik doneminde bulunan kadinlar nisbeten daha genctirler. Ilave olarak bu donemdeki kadinlar kardiyovaskuler sistem hastaliklarina sebep olan risk faktorlerine daha az sahiptirler. Bundan dolayi klinik pratikte bu kadinlarin dolasim sistemi ile iliskili sikâyetleri bazen ihmal edilebilmektedir.. Bu derlemede bazen sistemik bir hastaligin parcasi olabilen; bazende kendiliginden meydana gelebilen gebeligin nadir; fakat ciddi bir komplikasyonu olan perikardiyal hastaliklarin gebelik donemindeki klinik seyiri tartisilacaktir.
{"title":"Gebelik ve Perikardiyal Hastalıklar","authors":"Özgür Yılmaz, Tamer Altindag, B. A. Ulkumen, H. G. Pala","doi":"10.5505/KJMS.2017.15045","DOIUrl":"https://doi.org/10.5505/KJMS.2017.15045","url":null,"abstract":"Gebelik boyunca dolasim sisteminde meydana gelen pek cok fizyolojik degisikliklerden oturu kalp ve damar sistemi hastaliklarinin hem klinik progresyonunu hem de tedavi yontemleri gebe olmayan bireylere kiyasla degisiklik gosterir. Dogurganlik doneminde bulunan kadinlar nisbeten daha genctirler. Ilave olarak bu donemdeki kadinlar kardiyovaskuler sistem hastaliklarina sebep olan risk faktorlerine daha az sahiptirler. Bundan dolayi klinik pratikte bu kadinlarin dolasim sistemi ile iliskili sikâyetleri bazen ihmal edilebilmektedir.. Bu derlemede bazen sistemik bir hastaligin parcasi olabilen; bazende kendiliginden meydana gelebilen gebeligin nadir; fakat ciddi bir komplikasyonu olan perikardiyal hastaliklarin gebelik donemindeki klinik seyiri tartisilacaktir.","PeriodicalId":332903,"journal":{"name":"Kafkas Journal of Medical Sciences","volume":"9 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2017-12-01","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"114779339","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Amac: Bu calismanin amaci, aktivitesi prostat kanseriyle yakin iliskili olan androjen reseptorunun (AR), NAD+’ye bagimli ve yaslanmayla alakali bir protein olan sirtuin2 (SIRT2) tarafindan posttranslasyonel olarak duzenlenmesini arastirmaktir. Materyal ve Metot: Immunolojik cokeltme-Western blot teknikleriyle AR ve SIRT2 arasindaki etkilesim 293T ve LNCaP hucre kulturlerinde incelenmistir. Ilaveten, saflastirilmis SIRT2 ve AR proteinleriyle in vitro diasetilasyon calismalari yapilmistir. Bulgular: SIRT2 geni uzaklastirilmis farenin prostatindaki AR asiri derecede asetile edildi. In vitro ve in vivo etkilesim deneyleri SIRT2’nin AR’la fiziksel etkilesim gosterdigini ortaya cikartti. Son olarak, SIRT2, AR’i in vitro kosullarda diasetile etti. Sonuc: SIRT2, AR ile etkilesim kurup onu diasetile etti. AR’a baglanan diger proteinler ve onun duzenlenmesinin molekuler mekanizmasini tanimlamak, prostat kanserinin patojenitesini anlamak acisindan buyuk bir oneme sahiptir. SIRT2’yi kucuk molekuller araciliyla aktive etmek prostat kanserinin engelleme, tedavi etme veya gelisimini yavaslatmak acisindan klinik oneme sahip olabilir.
{"title":"Deacetylation of Androgen Receptor by SIRT2 and its Dysregulation Promotes Pathogenesis and Progression of Prostate Cancer","authors":"Ö. Özden","doi":"10.5505/kjms.2017.17894","DOIUrl":"https://doi.org/10.5505/kjms.2017.17894","url":null,"abstract":"Amac: Bu calismanin amaci, aktivitesi prostat kanseriyle yakin iliskili olan androjen reseptorunun (AR), NAD+’ye bagimli ve yaslanmayla alakali bir protein olan sirtuin2 (SIRT2) tarafindan posttranslasyonel olarak duzenlenmesini arastirmaktir. Materyal ve Metot: Immunolojik cokeltme-Western blot teknikleriyle AR ve SIRT2 arasindaki etkilesim 293T ve LNCaP hucre kulturlerinde incelenmistir. Ilaveten, saflastirilmis SIRT2 ve AR proteinleriyle in vitro diasetilasyon calismalari yapilmistir. Bulgular: SIRT2 geni uzaklastirilmis farenin prostatindaki AR asiri derecede asetile edildi. In vitro ve in vivo etkilesim deneyleri SIRT2’nin AR’la fiziksel etkilesim gosterdigini ortaya cikartti. Son olarak, SIRT2, AR’i in vitro kosullarda diasetile etti. Sonuc: SIRT2, AR ile etkilesim kurup onu diasetile etti. AR’a baglanan diger proteinler ve onun duzenlenmesinin molekuler mekanizmasini tanimlamak, prostat kanserinin patojenitesini anlamak acisindan buyuk bir oneme sahiptir. SIRT2’yi kucuk molekuller araciliyla aktive etmek prostat kanserinin engelleme, tedavi etme veya gelisimini yavaslatmak acisindan klinik oneme sahip olabilir.","PeriodicalId":332903,"journal":{"name":"Kafkas Journal of Medical Sciences","volume":"358 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2017-08-01","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"122734006","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Kalvarial lezyonlar histopatolojik olarak, kongenital, enflamatuar, neoplastik ve travmatik kokenli olup, nadir olarak izlenmektedir. Kalvarial lezyonlar en sik klinik muayenede ele gelen kitle seklinde ya da radyolojik bir tetkikde insidental olarak tani konur. Kemik yapidaki defekt, lizis ve skleroz radyografi ve bilgisayarli tomografi (BT) ile, lezyonlarin yumusak doku komponentleri ve cevre yumusak doku ile iliskisi, BT ve manyetik rezonans goruntuleme (MRG) ile ve ozelikle MRG ile degerlendirilir. Radyolojik degerlendirme sonucu, radyolojik bulgulara gore kalvarial lezyonlarin benignmalign ayrimi ve histopatolojik tanisini tahmin etmek mumkun olmaktadir.
{"title":"Radiological Approach to Osteolytic Benign Calvarial Lesions","authors":"Rasim Yanmaz, Hanifi Bayaroğulları","doi":"10.5505/KJMS.2016.68736","DOIUrl":"https://doi.org/10.5505/KJMS.2016.68736","url":null,"abstract":"Kalvarial lezyonlar histopatolojik olarak, kongenital, enflamatuar, neoplastik ve travmatik kokenli olup, nadir olarak izlenmektedir. Kalvarial lezyonlar en sik klinik muayenede ele gelen kitle seklinde ya da radyolojik bir tetkikde insidental olarak tani konur. Kemik yapidaki defekt, lizis ve skleroz radyografi ve bilgisayarli tomografi (BT) ile, lezyonlarin yumusak doku komponentleri ve cevre yumusak doku ile iliskisi, BT ve manyetik rezonans goruntuleme (MRG) ile ve ozelikle MRG ile degerlendirilir. Radyolojik degerlendirme sonucu, radyolojik bulgulara gore kalvarial lezyonlarin benignmalign ayrimi ve histopatolojik tanisini tahmin etmek mumkun olmaktadir.","PeriodicalId":332903,"journal":{"name":"Kafkas Journal of Medical Sciences","volume":"113 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2017-08-01","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"114606100","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
I. Rencüzoğulları, Y. Karabağ, Metin Çağdaş, S. Karakoyun, M. Yesin, I. Artac, Dogan Ilis, B. Balcı
Amac: ST segment yuksekligi olmayan miyokard infarktusu (NSTEMI), koroner arter hastalarinin (KAH) en sik prezantasyonlarindan biridir. Syntax II skoru kompleks KAH olan hastalarin mortalitesini predikte etmek icin son zamanlarda gelistirilmis iki anatomik ve alti klinik degisken iceren bir skorlama sistemidir. Notrofil/lenfosit orani (NLR) temel olarak bazal inflamatuvar cevabi yansitan bir parametredir. Bu calismada; NSTEMI hastalarinda NLR ile KAH siddeti arasindaki iliskiyi Syntax skoru (SS) ve Syntax II skorunu (SSII) kullanarak arastirmak amaclanmistir. Materyal ve Metot: Şubat 2015 ile Haziran 2016 tarihleri arasinda Kafkas Universitesi Tip Fakultesi’ne basvuran ve koroner anjiyografi (KAG) uygulanan ardisik toplam 271 NSTEMI hastasi calismaya dahil edildi. Hastalardan periferik venoz kan alindi ve bu kanlardan NLR dahil bazi kan parametleri, biyokimyasal parametreler ile kardiyak biyobelirtecler calisildi. SS ile SSII hesaplandi. Bulgular: Calisma grubu 194 NSTEMI hastasindan (ort. yas: 65 ± 12; %37.6 bayan hasta) olustu. Daha oncesine ait SSII ile ilgili siniflama olmamasi nedeni ile hastalar medyan SSII degerine gore 2 gruba bolundu (SS II≤ 31.5 dusuk skorlu grup [n = 97] ve >31.5 yuksek skorlu grup [n = 97]). SSII yuksek skorlu grupta NLR, SSII dusuk skorlu gruba gore anlamli olarak daha yuksekti (3.22 (2,30- 4,86) vs 4.05 (2,83-7,21) p=0,004). NLR ile SS arasinda korelasyon bulunmazken (r=0.023, p=0.759), NLR ile SSII korele olarak izlendi (r=0.218, p=0.002). NLR’ nin SS ile korelasyonun bulunmayip SSII ile korelasyonun bulunmasi nedeni ile NLR’ nin SSII bilesenleri ile korelasyon analizi yapildi. Yapilan analizinde; NLR, sol ventrikul ejeksiyon fraksiyonu (r=-0.161, p=0.026) ve kreatin klirensi ile iliskili oldugu izlendi (r=-0.161, p=0.025). Ancak NLR SSII’nin diger parametrik degiskenleri ile iliskili degildi. Sonuc: Sonuc olarak calismamizda NLR, SS ile iliskili olmayip, SSII ile iliskilidir. Yuksek NLR, SSII yuksek skorlu hastalari predikte edebilir ve SSII’yi predikte etmesi anatomik skor sisteminden ziyade komorbiditeler ile alakalidir.
{"title":"Assessment of Relationship Between SYNTAX and SYNTAX II Scores and Neutrophil/Lymphocyte Ratio in Patients with Non-ST Segment Elevation Myocardial Infarction","authors":"I. Rencüzoğulları, Y. Karabağ, Metin Çağdaş, S. Karakoyun, M. Yesin, I. Artac, Dogan Ilis, B. Balcı","doi":"10.5505/KJMS.2017.47587","DOIUrl":"https://doi.org/10.5505/KJMS.2017.47587","url":null,"abstract":"Amac: ST segment yuksekligi olmayan miyokard infarktusu (NSTEMI), koroner arter hastalarinin (KAH) en sik prezantasyonlarindan biridir. Syntax II skoru kompleks KAH olan hastalarin mortalitesini predikte etmek icin son zamanlarda gelistirilmis iki anatomik ve alti klinik degisken iceren bir skorlama sistemidir. Notrofil/lenfosit orani (NLR) temel olarak bazal inflamatuvar cevabi yansitan bir parametredir. Bu calismada; NSTEMI hastalarinda NLR ile KAH siddeti arasindaki iliskiyi Syntax skoru (SS) ve Syntax II skorunu (SSII) kullanarak arastirmak amaclanmistir. Materyal ve Metot: Şubat 2015 ile Haziran 2016 tarihleri arasinda Kafkas Universitesi Tip Fakultesi’ne basvuran ve koroner anjiyografi (KAG) uygulanan ardisik toplam 271 NSTEMI hastasi calismaya dahil edildi. Hastalardan periferik venoz kan alindi ve bu kanlardan NLR dahil bazi kan parametleri, biyokimyasal parametreler ile kardiyak biyobelirtecler calisildi. SS ile SSII hesaplandi. Bulgular: Calisma grubu 194 NSTEMI hastasindan (ort. yas: 65 ± 12; %37.6 bayan hasta) olustu. Daha oncesine ait SSII ile ilgili siniflama olmamasi nedeni ile hastalar medyan SSII degerine gore 2 gruba bolundu (SS II≤ 31.5 dusuk skorlu grup [n = 97] ve >31.5 yuksek skorlu grup [n = 97]). SSII yuksek skorlu grupta NLR, SSII dusuk skorlu gruba gore anlamli olarak daha yuksekti (3.22 (2,30- 4,86) vs 4.05 (2,83-7,21) p=0,004). NLR ile SS arasinda korelasyon bulunmazken (r=0.023, p=0.759), NLR ile SSII korele olarak izlendi (r=0.218, p=0.002). NLR’ nin SS ile korelasyonun bulunmayip SSII ile korelasyonun bulunmasi nedeni ile NLR’ nin SSII bilesenleri ile korelasyon analizi yapildi. Yapilan analizinde; NLR, sol ventrikul ejeksiyon fraksiyonu (r=-0.161, p=0.026) ve kreatin klirensi ile iliskili oldugu izlendi (r=-0.161, p=0.025). Ancak NLR SSII’nin diger parametrik degiskenleri ile iliskili degildi. Sonuc: Sonuc olarak calismamizda NLR, SS ile iliskili olmayip, SSII ile iliskilidir. Yuksek NLR, SSII yuksek skorlu hastalari predikte edebilir ve SSII’yi predikte etmesi anatomik skor sisteminden ziyade komorbiditeler ile alakalidir.","PeriodicalId":332903,"journal":{"name":"Kafkas Journal of Medical Sciences","volume":"75 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2017-08-01","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"132761585","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Diyabet tedavisinde, geleneksel yontemlerle kur saglanamamaktadir. Diyabetin salgin derecesinde artisi patofizyolojsinin daha iyi anlasilmasini saglayacak arastirmalarla birlikte yeni tedavilerin gelistirilmesini zorunlu kilmaktadir. Metformin tedavisine cevap vermeyen durumlarda tercih edilen ilaclar; hipoglisemi, kilo alimi ve istenmeyen kardiak olaylara neden olabilmektedirler. Gunumuzde etkin glukoz ve kilo kontrolu saglayan inkretin bazli tedaviler gelistirilmistir. Inkretinler pankreasta glukoza bagimli insulin sekresyonunu artirirken, glukagon sekresyonunu baskilar.Glukagon benzeri peptid-1 reseptor agonistleri ve dipeptidil peptidaz-4 inhibitorleri inkretin bazli tedavilerdir. Glukagon benzeri peptid-1 reseptor agonistleri onemli tedavilerden olup, monoterapi veya kombine tedavilerle birlikte kullanilabilmektedir. Iyi glisemik kontrol saglamalarinin yaninda hipoglisemi oranlarin dusuk olmasi ve kilo kaybina neden olmalari onemli avantajlaridir. Dipeptidil peptidaz-4 inhibitorleri; glukagon benzeri peptid-1 ve glukoz ba- gimli insulinotropik polipeptid gibi inkretin hormonlarin hizlica inaktivasyonuna neden olur. DPP-4 inhibitorleri; dolasimdaki inkretin hormonlarin yikim
{"title":"Diabetes Mellitus Tip 2’de İnkretin Temelli Tedaviler","authors":"Uğur Alp Göksu, Aysun Ünal","doi":"10.5505/kjms.2017.94830","DOIUrl":"https://doi.org/10.5505/kjms.2017.94830","url":null,"abstract":"Diyabet tedavisinde, geleneksel yontemlerle kur saglanamamaktadir. Diyabetin salgin derecesinde artisi patofizyolojsinin daha iyi anlasilmasini saglayacak arastirmalarla birlikte yeni tedavilerin gelistirilmesini zorunlu kilmaktadir. Metformin tedavisine cevap vermeyen durumlarda tercih edilen ilaclar; hipoglisemi, kilo alimi ve istenmeyen kardiak olaylara neden olabilmektedirler. Gunumuzde etkin glukoz ve kilo kontrolu saglayan inkretin bazli tedaviler gelistirilmistir. Inkretinler pankreasta glukoza bagimli insulin sekresyonunu artirirken, glukagon sekresyonunu baskilar.Glukagon benzeri peptid-1 reseptor agonistleri ve dipeptidil peptidaz-4 inhibitorleri inkretin bazli tedavilerdir. Glukagon benzeri peptid-1 reseptor agonistleri onemli tedavilerden olup, monoterapi veya kombine tedavilerle birlikte kullanilabilmektedir. Iyi glisemik kontrol saglamalarinin yaninda hipoglisemi oranlarin dusuk olmasi ve kilo kaybina neden olmalari onemli avantajlaridir. Dipeptidil peptidaz-4 inhibitorleri; glukagon benzeri peptid-1 ve glukoz ba- gimli insulinotropik polipeptid gibi inkretin hormonlarin hizlica inaktivasyonuna neden olur. DPP-4 inhibitorleri; dolasimdaki inkretin hormonlarin yikim","PeriodicalId":332903,"journal":{"name":"Kafkas Journal of Medical Sciences","volume":"24 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2017-08-01","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"128293579","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Yavuz Metin, N. Metin, O. Ozdemir, H. Uzun, R. Bedir
Paratestikuler metastazlar oldukca nadirdir. Bu alana olan metastazlar cogunlukla bilinen kanserin ileri evreleri seklinde izlenmekle birlikte nadiren de olsa primer testikuler tumoru taklit edebilir. Bu makalede, alfa feto-protein ureten hepatoid tip mide kanserinin, skrotal agri ve sisligin eslik ettigi tunika vaginalis metastazi seklinde prezante olmasi sunulmaktadir.
{"title":"Metastasis to The Tunica Vaginalis as an İnitial Manifestation of Occult Hepatoid Type Gastric Cancer: A Case Report","authors":"Yavuz Metin, N. Metin, O. Ozdemir, H. Uzun, R. Bedir","doi":"10.5505/KJMS.2017.93753","DOIUrl":"https://doi.org/10.5505/KJMS.2017.93753","url":null,"abstract":"Paratestikuler metastazlar oldukca nadirdir. Bu alana olan metastazlar cogunlukla bilinen kanserin ileri evreleri seklinde izlenmekle birlikte nadiren de olsa primer testikuler tumoru taklit edebilir. Bu makalede, alfa feto-protein ureten hepatoid tip mide kanserinin, skrotal agri ve sisligin eslik ettigi tunika vaginalis metastazi seklinde prezante olmasi sunulmaktadir.","PeriodicalId":332903,"journal":{"name":"Kafkas Journal of Medical Sciences","volume":"14 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2017-08-01","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"117334536","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Ş. Kahramanca, Gülay Özgehan, O. Kaya, İ. E. Gökce, Tevfik Küçükpınar, Hülagü Kargıcı, M. Avşar
Amac: Akut apandisit (AA) genel cerrahi pratiginde sik karsilasilan bir durumdur. Ancak dogru taniya ulasmada bazen zorluklar olabilmektedir. Bu calismanin amaci AA tanisinda platelet lenfosit oraninin (PLO) belirleyiciligini arastirmaktir. Materyal ve Metot: Akut apandisit tanisi ile ameliyat edilmis 569 hastaya ait hastane kayitlari geriye donuk olarak incelendi. Postoperatif histopatolojik inceleme sonuclarina gore hastalar iki gruba ayrildi: Akut apandisit grubu (G1) ve normal appendiks grubu (G2). Gruplar arasinda demografik analizler ve PLO hesaplamalari karsilastirildi. Bulgular: G1 de 475, G2 de 94 hasta vardi. AA tanisinda PLO icin sinir deger 136,5 (p=0,036) olarak hesaplandi. Duyarlilik ve secicilik sirasi ile %56,3 ve %55,3 idi. Pozitif prediktif ve negatif prediktif degerler sirasi ile %86,2 ve %19,6 olarak bulundu. Sonuc: AA tanisinda ve tedavinin yonlendirilmesinde PLO degerli bir olcut olabilir.
{"title":"Platelet to Lymphocyte Ratio and Acute Appendicitis","authors":"Ş. Kahramanca, Gülay Özgehan, O. Kaya, İ. E. Gökce, Tevfik Küçükpınar, Hülagü Kargıcı, M. Avşar","doi":"10.5505/KJMS.2017.97759","DOIUrl":"https://doi.org/10.5505/KJMS.2017.97759","url":null,"abstract":"Amac: Akut apandisit (AA) genel cerrahi pratiginde sik karsilasilan bir durumdur. Ancak dogru taniya ulasmada bazen zorluklar olabilmektedir. Bu calismanin amaci AA tanisinda platelet lenfosit oraninin (PLO) belirleyiciligini arastirmaktir. Materyal ve Metot: Akut apandisit tanisi ile ameliyat edilmis 569 hastaya ait hastane kayitlari geriye donuk olarak incelendi. Postoperatif histopatolojik inceleme sonuclarina gore hastalar iki gruba ayrildi: Akut apandisit grubu (G1) ve normal appendiks grubu (G2). Gruplar arasinda demografik analizler ve PLO hesaplamalari karsilastirildi. Bulgular: G1 de 475, G2 de 94 hasta vardi. AA tanisinda PLO icin sinir deger 136,5 (p=0,036) olarak hesaplandi. Duyarlilik ve secicilik sirasi ile %56,3 ve %55,3 idi. Pozitif prediktif ve negatif prediktif degerler sirasi ile %86,2 ve %19,6 olarak bulundu. Sonuc: AA tanisinda ve tedavinin yonlendirilmesinde PLO degerli bir olcut olabilir.","PeriodicalId":332903,"journal":{"name":"Kafkas Journal of Medical Sciences","volume":"37 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2017-08-01","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"117279963","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Amac: Bu calismada total diz artroplastisinden (TDA) 12 hafta sonra hasta memnuniyetinin degerlendirilmesi ve TDA sonrasi kisa donem hasta memnuniyetini etkileyen preoperatif ve postoperatif faktorlerin saptanmasi amaclanmistir. Materyal ve Metot: Primer TDA yapilan 40 hasta calismaya alindi. Hastalar Western Ontario ve Mc Masters Universiteleri Osteoartrit Indeksi, Kisa Form-36 (SF36), Gorsel Analog Skala (Visual Analog Scale, VAS)-agri, 50 metre yurume testi ile ameliyat oncesi ve TDA’dan 12 hafta sonra degerlendirildi. Pre ve postoperatif diz fleksiyon ve ekstansiyon eklem hareket acikliklari (EHA) kaydedildi. Postoperatif hasta memnuniyeti degerlendirildi. Bulgular: Preoperatif donemde gruplar arasinda memnun ve memnun olmayan hastalar arasinda yas, VAS-agri, SF36 alt skorla- ri, aktif ve pasif EHA’lar acisindan fark yoktu (p>0,05). Postoperatif donemde memnun hasta grubunda VAS-agri ve SF36 genel saglik ve fiziksel-emosyonel rol alt skorlari dusuk, pasif diz fleksiyonu ise yuksekti (p 0,05). Sonuc: Preoperatif agri, disabilite ve yasam kalitesinin postoperatif kisa donem hasta memnuniyeti uzerine etkisi yoktu. Postoperatif do - nemdeki agri siddeti, diz fleksiyon EHA derecesi ve yasam kalitesinde bozulmanin hasta memnuniyeti uzerine belirgin negatif etkisi mevcut - tu. TDA sonrasi memnuniyetsizlikle iliskili faktorlerin genis olcude net - lestirilmesi icin daha cok hasta iceren calismalara gereksinim vardir.
{"title":"Kafkas J Med Sci 2017; 7(2):139–143 doi: 10.5505/kjms.2017.68726 ARAŞTIRMA MAKALESİ / RESEARCH ARTICLE Preoperative and Postoperative Factors Affecting Patient Satisfaction After Total Knee Arthroplasty","authors":"P. Eroğlu, Y. Garip, Ş. Altun","doi":"10.5505/kjms.2017.68726","DOIUrl":"https://doi.org/10.5505/kjms.2017.68726","url":null,"abstract":"Amac: Bu calismada total diz artroplastisinden (TDA) 12 hafta sonra hasta memnuniyetinin degerlendirilmesi ve TDA sonrasi kisa donem hasta memnuniyetini etkileyen preoperatif ve postoperatif faktorlerin saptanmasi amaclanmistir. Materyal ve Metot: Primer TDA yapilan 40 hasta calismaya alindi. Hastalar Western Ontario ve Mc Masters Universiteleri Osteoartrit Indeksi, Kisa Form-36 (SF36), Gorsel Analog Skala (Visual Analog Scale, VAS)-agri, 50 metre yurume testi ile ameliyat oncesi ve TDA’dan 12 hafta sonra degerlendirildi. Pre ve postoperatif diz fleksiyon ve ekstansiyon eklem hareket acikliklari (EHA) kaydedildi. Postoperatif hasta memnuniyeti degerlendirildi. Bulgular: Preoperatif donemde gruplar arasinda memnun ve memnun olmayan hastalar arasinda yas, VAS-agri, SF36 alt skorla- ri, aktif ve pasif EHA’lar acisindan fark yoktu (p>0,05). Postoperatif donemde memnun hasta grubunda VAS-agri ve SF36 genel saglik ve fiziksel-emosyonel rol alt skorlari dusuk, pasif diz fleksiyonu ise yuksekti (p 0,05). Sonuc: Preoperatif agri, disabilite ve yasam kalitesinin postoperatif kisa donem hasta memnuniyeti uzerine etkisi yoktu. Postoperatif do - nemdeki agri siddeti, diz fleksiyon EHA derecesi ve yasam kalitesinde bozulmanin hasta memnuniyeti uzerine belirgin negatif etkisi mevcut - tu. TDA sonrasi memnuniyetsizlikle iliskili faktorlerin genis olcude net - lestirilmesi icin daha cok hasta iceren calismalara gereksinim vardir.","PeriodicalId":332903,"journal":{"name":"Kafkas Journal of Medical Sciences","volume":"69 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2017-08-01","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"124558260","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}